Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Türkiye'de homofobik söylem artıyor mu?

$
0
0

LGBTİ+ Onur Haftası, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de bir dizi sanal etkinlikle kutlanırken, bu alanda faaliyet gösteren dernekler "nefret söylemindeki" artışa dikkat çekiyor ve üst düzey kamu görevlilerinin açıklamalarının "sistematik" bir hal aldığını söylüyor.

Avrupa ve Orta Asya'da 54 ülkeden 600'den fazla LGBT kuruluşunu çatısı altında buluşturan Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği'nin (ILGA) Avrupa teşkilatının hazırladığı Gökkuşağı Endeksi'nde Türkiye, sondan ikinci ülke oldu.

Eşitliğin sağlanması ve ayrımcılığın önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler, LGBTİ'ler için aile kurma ve evlilik gibi hakların tanınmış olması ve eğitim, barınma, iş imkanlarına erişim gibi bir dizi kritere göre belirlenen endekste Türkiye, 48'inci sırada yer aldı.

49 ülkenin yer aldığı endekste Türkiye'nin altında bir tek Azerbaycan bulunuyor. Türkiye'nin hemen üstünde ise sırasıyla Ermenistan ve Rusya var.

Türkiye'de eşcinsel evlilikler yasal değil ve ayrıca LGBTİ'lere yönelik saldırıların "nefret suçu" kapsamında değerlendirilmesine yönelik herhangi bir yasal düzenleme de bulunmuyor. Ayrıca, LGBTİ aktivistleri ayrımcılığı önleyecek yeterli yasal güvencenin bulunmadığına da dikkat çekiyor.

Aktivistler ayrıca, son dönemde LGBTİ'lere yönelik "nefret söyleminin" arttığını iddia ediyor.

"Hedef gösteren açıklama ve uygulamalar sistematikleşti"
Türkiye'de tüzel kişilik kazanan ilk LGBT derneği olan Kaos GL'de yayımlanan "Onur Haftası'nda LGBTİ+'lara nefretin bilançosu" başlıklı yazıda, bir taraftan kutlamalar yapılırken, diğer taraftan ise başta kamu görevlileri olmak üzere topluluğa karşı olumsuz açıklamaların arttığına dikkat çekildi.

Yazıda, "Bir yandan da Onur Haftası'nda kamu görevlilerinin LGBTİ+'ları hedef gösteren açıklamaları, medyada ve sosyal medyada nefret söylemi ve ayrımcılık da hız kazandı. Son yıllarda Valilik ve Kaymakamlıkların yasak kararlarının yanı sıra üst düzey kamu görevlilerinin LGBTİ+'ları hedef gösteren açıklama ve uygulamaları sistematikleşti" denildi.

Bu değerlendirmeye gösterilen örnekler arasında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'in son aylarda yaptığı bazı açıklamalar da yer aldı.

Erbaş, Ramazan ayının ilk Cuma günü verdiği hutbe de zina ve eşcinselliğin "hastalıkları da beraberinde getirdiğini" ve kuşakları "çürüttüğünü' söylemiş ve "İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti" demişti.

Şahin de, video yayın platformu Netflix'in içinde LGBT karakter olmamasına karşın tanıtımını gökkuşağı emojisiyle paylaştığı diziyle ilgili sosyal medyada başlatılan kampanyanın ardından yaptığı açıklamada, "toplumu rahatsız edecek her türlü yayın içeriğine geçit vermemekte kararlı" olduklarını söylemişti.

Türkiye'de eşcinsellik yasak ya da suç kapsamında yer almıyor. Ancak, her sene İstiklal Caddesi'nde yapılan LGBTİ Onur Yürüyüşü'ne son yıllarda izin verilmiyor ve polis toplananlara sert müdahalede bulunuyor. Ayrıca, bazı illerde valilik kararıyla LGBTİ+ derneklerinin etkinlikleri de halen yasak kapsamında tutuluyor.

Kızılay Başkanı: Sözlerimin hedefi
LGBTİ+ toplumunun görünürlüğünün arttığı ve geçen hafta içerisinde kutlanan Onur Haftası sırasında sosyal medyada açılan bazı etiketlerle ve açıklamalarla bu topluluğu hedef alan paylaşımlar yapıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin bazı milletvekilleri ile örgüt hesaplarından Onur Haftası'nı kutlayan mesajlar atıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu mesajlara tepki gösterdi. Erdoğan, yapılan paylaşımları "Türkiye'nin milli ve manevi yapısını hedef alan saldırılar" ve "sapkınlık" olarak niteledi.

Son olarak bu hafta içerisinde Türk Kızılay Genel Başkanı ve Kızılhaç-Kızılay Federasyonu Başkan Yardımcı Dr. Kerem Kınık'ın bu dönemde yaptığı bir paylaşım uluslararası alanda da tepki gördü.

Kınık'ın paylaşımına Uluslararası Kızılhaç-Kızılay Federasyonu (IFRC) tepki gösterterek, Kınık'ın sözlerinin federasyonun görüşlerini yansıtmadığını ve hem hatalı hem de rencide edici olduğunu belirtti.

IFRC, "Homofobiyi ve her türlü nefret söylemini kınıyoruz ve dünya genelindeki LGBTQİ+ topluluklarıyla dayanışma içerisindeyiz" dedi ve Kınık'ın sözleriyle ilgili bundan sonra atılacak adımları değerlendirdiklerini aktardı.

Kınık da IFRC'nin açıklamasına yanıt olarak, çocukların cinsel istismarına ve çocuklara yönelik şiddete karşı çıktığını ve bu nedenle "pedofiliye de karşı olduğunu" belirterek, bu görüşlerinin IFRC'nin değer ve ilkeleriyle tam uyum içerisinde olduğuna inandığını belirtti.

Ancak Kınık daha sonra Reuters haber ajansına İngilizce yolladığı yazılı açıklamada, herhangi bir grubu ya da toplumun belli bir kesimini hedef almadığını belirtti.

Kınık, "İşte bu nedenle açıklamamda pedofili sözcüğünü kullanarak pedofillere işaret ettim ve bu sözlerimin iddia edildiği gibi cinsel yönelimlerle hiçbir ilgisi yoktur" dedi.

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53249198

Homofobik gündem...

$
0
0
YKS'deki LGBTİ'li Mabel Matiz sorusuna inceleme

Mabel Matiz, LGBTİ’nin sözde ‘onur yürüyüşleri’nde ön safta yer alarak sapkınlığını ilan etmişti.

Hafta sonu gerçekleştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın Türkçe bölümünde, LGBT sapkınlığına yönelik propaganda çalışmalarına imza atan şarkıcı Mabel Matiz’e ilişkin soru, kamuoyunda infiale neden olmuştu. Skandala ilişkin neler yapıldığını ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün’e sorduk.

Sorumuza jet hızıyla cevap veren Aygün şunları kaydetti: “2020-YKS yaklaşık 2 buçuk milyon adayın katılımıyla üç oturum halinde 188 sınav merkezinde güvenle ve başarıyla tamamlanmıştır. Soru havuzu ülkemizin farklı üniversitelerinden binlerce akademisyenin katılımıyla oluşturulmaktadır.

Kurumumuz yönetiminin milli, manevi değerlerimiz ve toplumsal değer yargılarımız konusundaki hassasiyeti açıktır. 2020 YKS’nin TYT oturumunda yer alan Türkçe alanındaki ilgili sorunun içeriği hakkında inceleme başlatılmıştır. Sorumlu kişiler soru hazırlama süreçlerinden çıkartılacaktır.”

https://www.turkiyehavadis.com/yks-deki-lgbti-li-mabel-matiz-sorusuna-inceleme/47175/


Diyanet-Sen Gaziantep Şube Başkanı: "Cinsi sapıklığı topluma dayatmaya çalışıyorlar"

​Geçtiğimiz hafta sonu YKS’nin ilk aşaması Temel Yetenek Testi'nde (TYT) cinsi sapkınlığa verdiği destekle bilinen kişi hakkında adaylara sorulan soruya tepkiler artarak devam ediyor.


Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından Yükseköğretim Kurumları Sınavı'na (YKS) giren adaylara, cinsi sapkınlığa verdiği destekle bilinen şarkıcıyı sormasına tepki gösteren Diyanet-Sen Gaziantep Şube Başkanı Müslüm Göral, toplumun her kesiminden konu ile ilgili verilen tüm tepkilere rağmen ÖSYM’nin konu hakkında bir açıklama yapmamasını eleştirdi.

ÖSYM’nin YKS'de imza attığı bu büyük skandal ile ilgili özür dilemesi gerektiğini belirten Göral, sınavın üzerinden 4 gün geçmesine rağmen bu konuda halen bir açıklama yapmasının ise söz konusu sorunun adaylara kasıtlı olarak sorulduğunun göstergesi olduğunu vurguladı.

Eşcinsellik gibi sapkın düşüncelere sahip çıkan oluşumların temel dayanağının “İstanbul Sözleşmesi” olduğunu belirten Göral, söz konusu sözleşmenin iptal edilmesi çağrısında bulundu.

“Bu kadar tepkiye rağmen ÖSYM herhangi bir açıklama yapmadı, özür dilemedi”

Göral, ÖSYM’nin YKS'ye giren adaylara, cinsi sapkınlığa verdiği destekle bilinen bir şarkıcıyı sormasının kabul edilmez olduğunu belirterek, “Hafta sonu yapılan ilk YKS’de talihsiz bir olay yaşandı ve dinimiz tarafından lanetlenen, toplum tarafından kabul edilmeyen bir hareketi özendiren sanatçı ile ilgili bir soru soruldu. Burada bir kasıt var. Bu kadar soru içerisinde bu soruyu sormanın ne anlamı var? Yine bu sorunun akabinde toplumda büyük bir tepki meydana geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız da buna tepki gösterdi. Fakat neden böyle olsun? Bu kadar tepkiye rağmen ÖSYM konu ile ilgili olarak bugüne kadar aradan kaç gün geçmiş ama halen daha çıkıp herhangi bir açıklama yapmadı, bir özür dilemedi. Toplumun bu tepkilerini göz önünde bulundurarak ÖSYM’nin buna bir cevap vermesi gerekiyordu. Biz bu cevabı ise halen bekliyoruz. Bir an önce bu cevabın verilmesi gerekir.” dedi.

“ÖSYM’nin bir açıklama ve özür dilmesini bekliyoruz”

Toplumun bu konuda aydınlatılması gerektiğini belirten Göral, “Eğer burada bir art niyet varsa bu çok kötüdür. Allah'ın lanetlediği ve toplumun kabul etmediği bir konuyu gençlerin dimağına, gençler için hayati bir sınav olan YKS’de soru olarak sorması kabul edilemez. Bu soruyla eğer bu sapkınlığa dikkat çekilmek isteniyorsa amaç bu sapıklığın reklamını yapmaksa veya bu sapkınlığı özenti haline getirmek hedefleniyorsa o zaman gerçekten çok vahim bir durumdur. Bu konu o ile ilgili olarak ÖSYM’nin bir basın açıklaması yapmasını ve bir özrünü muhakkak bekliyoruz.”

“Sapkın yapılar “İstanbul Sözleşmesi”nden cesaret alıyor”

Sapkın düşüncelerinde “İstanbul Sözleşmesi”nden cesaret aldıklarına dikkat çeken Göral, şunları dile getirdi.

“Bugün ülkemizde binlerce bunları destekleyen dernekler varsa, bunlar ellerinde pankartlar alıp ağza alınmayacak cümlelerle yürüyüş yapabiliyorlarsa, serbest bir şekilde dolaşabiliyorlarsa, kendilerini ifade edebiliyorlarsa ve bunların soruları dahi üniversite sınavında çıkabiliyorsa demek ki bunlar bir yerlerden cesaret ve pirim alıyor. Bunun en büyük cesaretini de ‘İstanbul Sözleşmesi'nden alıyorlar.”

“İstanbul Sözleşmesi’ kabul edildiği tarihten bu yana binlerce aile parçalandı”

“İstanbul Sözleşmesi”nin bir an önce iptal edilmesi gerektiğini belirten Göral, “Şu an konumuz sadece bu sapkın mesele olduğundan dolayı bununla ilgili konuşuyoruz. Bunun yanında aileye vermiş olduğu sıkıntıda göz önündedir. ‘İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği tarihten bu yana ülkemizde yüzlerce kadın katledildi. Binlerce aile boşandı, binlerce yuva yıkıldı, binlerce çocuk babasız ve annesiz kaldı. Aileler parçalandı. Bunların tek sebebi ‘İstanbul Sözleşmesi’dir. Biz daha önceki açıklamalarımızda da bunları hep dile getirdik.” ifadelerini kullandı.

“İstanbul Sözleşmesi’ bir an önce iptal edilmelidir”

Göral, “İstanbul Sözleşmesi”nin Türkiye toplumunun aile yapısına uygun olmadığının altını çizerek, “İstanbul Sözleşmesi’nin toplumumuzla uzaktan ve yakından bir alakası yoktur. Böyle bir sözleşmenin kabul edilmesi gerçekten çok yanlıştır. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi lazım. Rusya, Hindistan ve buna benzer ülkeler, bu sözleşmeyi kabul etmemişler. Bu ülkeler bile kendi aile yapılarına uygun olmayan bu sözleşmeyi kabul etmezken biz nasıl kabul edebiliriz? Kabul ettiğimizde işte bu sonuçlar ortaya çıkıyor. Bunları biz canlı olarak yaşıyoruz. Bu sözleşmenin bir an önce iptal edilmesi ve bu hatadan dönülmesi gerekir. Bu hatanın telafi edilmesi gerekir. ‘İstanbul Sözleşmesi’nin kesinlikle iptal edilmesi gerekir.” çağrısında bulundu.

“Bu sapkın fikirlerin kabul edilmesi eşitlik değildir”

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin, toplumsal bir sapıklık projesini dayatmak olduğuna işaret eden Göral, “Kesinlikle bu sapkın fikirlerin kabul edilmesi bir eşitlik olarak düşünülemez. Bu sapkın düşünceler bizim aile yapımızı bozan en büyük felakettir. Bu sapkınlığı normalmiş gibi ve eşitlik olarak göstermek kesinlikle kabul edilemez. Siz başörtülülere zulüm ederken neden bunu toplumsal eşitlik olarak kabul etmiyordunuz? İnançları gereği örtünen kızlarımızın başının açılması, başları açılmadığı zaman eğitim öğretim göremeyecekleri, herhangi bir kurumda çalışamayacaklarını söylerken neden eşitlikten bahsetmiyordunuz? Neden toplumsal eşitlikten bahsetmiyordunuz? Bugün mü toplumsal eşitlik aklınıza geldi ki bunun kıyası bile yapılamaz. Kız kardeşlerimizin başörtüsü ile bu sapkın fikirlerin eşitliğinin karşılaştırılması bile söz konusu olamaz. Bu sadece bir örnektir. Yani toplumdaki bu sapkın fikrin eşitlik olarak kabul edilmesi söz konusu olamaz. Bu Allah tarafından da kabul edilmemiş hatta bu kavim Allah tarafından lanetlenmiş, bir kavim sırf bu sapkın fikirden dolayı Allah-u Teala tarafından helak edilmiştir.” diye konuştu. (İLKHA)

https://dogruhaber.com.tr/haber/676175-diyanet-sen-gaziantep-sube-baskani-cinsi-sapikligi-topluma-dayatmaya-calisiyorlar/


Hükümet ekonomiyi LGBT hayranlarına mı teslim edecekti?

2018 yılında hükümetin ülke ekonomisini yönetmek için anlaştığı McKinsey kuruluşu resmi hesaplarından LGBT sapıklığına destek veren içerikler paylaştı.

Ekonomide kötü gidişat nedeniyle 2018 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı ‘’Yeni Ekonomik Program’’ açıkladı. Bu programda esas hedef kamu harcamalarında tasarruf sağlamak ve yeni ek gelir kaynakları oluşturmaktı. Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak programın icra edilmesi için o güne kadar Türkiye’de toplum tarafından pek bilinmeyen bir kuruluşla ABD kökenli McKinsey & Company özel danışmanlık şirketi ile anlaştıklarını duyurdu.

Bakan Albayrak’ın McKinsey ile anlaştıklarını New York’ta Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 9. Türkiye Yatırım Konferansı’nda yaptığı kouşmada, “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” ifadeleri ile açıklamıştı.

Anlaşmanın şartları ile ilgili pek detay verilmemişti. ABD merkezli hatta ABD istihbarat örgütü CIA ile çalışma yürüten McKİnsey şirketinin Türkiye ekonomisinde kontrol edici bir mekanizma haline getirilmesi toplumda büyük tepkiye neden olmuştu. Bakan Albayrak’ın bu açıklamasının üzerinden 10 gün geçtikten sonra toplumdan ve siyasetçilerden gelen ciddi tepkilerin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla anlaşmanın iptal edildiği ortaya çıktı…
Bu olayın üzerinden yaklaşık iki yıl geçtikten sonra Bakan Albayrak’ın ülke ekonomisini denetletmek istediği McKinsey şirketi büyük bir skandala imza attı.
McKinsey Şirketi cinsel sapıklığın meşru hale getirmek istenildiği LGBT haftası nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden bu rezalete destek vermeye başladı.

LGBT paçavraları şirketin resmi sosyal medya sayfalarının örtüsü haline getirildi.

Şirket ayrıca paylaştığı bir İngilizce fotoğrafta ‘’McKinsey kendi iş yerinde ve her yerde LGBTQ’nun haklarını savunmakla gurur duyuyor’’ ifadeleri kullanıldı.

https://www.milligazete.com.tr/haber/4939800/hukumet-ekonomiyi-lgbt-hayranlarina-mi-teslim-edecekti


Türkiye “İstanbul Sözleşmesi”nden çekiliyor | Numan Kurtulmuş: İmzalanması yanlıştı!

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, tartışmalı İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çıkış sinyali verdi. Kurtulmuş, "Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır." dedi.Giriş Tarihi: 2 Temmuz 2020 / Güncellenme Tarihi: 2 Temmuz 2020
14:00Türkiye “İstanbul Sözleşmesi”nden çekiliyor | Numan Kurtulmuş: İmzalanması yanlıştı!

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kurtulmuş, istismar ve hukuksuzluğun kapısı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ile ilgili hazırlık yapıldığını belirterek “Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır” dedi.

Kurtulmuş, “İstanbul Sözleşmesi, imzalanması yanlıştı. O zaman hangi usul ile yürürlüğe girdiyse aynı şekilde kaldırılacak.” ifadelerini kullandı.

“MARJİNAL GRUPLARIN EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYOR”

Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik soruya, “İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılında İstanbul’da imzalandı ve Türkiye 2012’nin Kasım ayında bunu Parlamentodan geçirerek yasalaştırdı. 2014’te de bu sözleşmeye imza atan ülke sayısı 10 ülkeye çıkınca 2014’te de İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir hukuk metni haline getirildi. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan, bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi bir de cinsel yönetim yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar oldu görülüyor.” yanıtını verdi.

“İstanbul Sözleşmesi evet yanlış bir şeydir, bu çok açık söylüyorum.” ifadelerini kullanan Kurtulmuş,  şöyle devam etti:

“Bunlar çoğu arkadaşımızın, milletimizin ve çoğu arkadaşımızın kanaati de bu noktadadır. AK Parti hükümetleri bütün uygulamaları içerisinde özellikle kadının çalışma hayatının içerisinde var olabilmesi bakımdan olağanüstü ön açıcı faaliyetlerde bulundu. Bugün eğer yanılmıyorsam eğitim sistemimizin içerisinde yüzde 50’nin üzerinde yüzde 56’lara varan bir kadın istihdamı söz konusudur. Hakimlerimizin, savcılarımızın ve hukukçularımızın yaklaşık yüzde 30’una yakını aynı şekilde kadınlarımızdır. Sağlık çalışanlarımızın önemli bir kısmı kadınlarımızdır. Kadınlarımızı her yerde siyasetin içerisinde en çok kadınların önünü açan parti AK Parti’dir. Bunda hiçbir tereddüt yok. Kadın erkek fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engellerin kaldırılması başka bir konudur.

“ŞEHİR EFSANESİ, YALAN PROPAGANDA!”

Ayrıca kadına karşı şiddet bu topluluğun kanayan bir yarasıdır, namussuzluktur, insanlık dışı bir davranıştır. Herhangi bir adam bırakın öldürmeyi, yaralamayı bir kadına eli kalkıyorsa o eli kırmak lazımdır. Bundan hiç tereddüt yok. Bu el insani bir el değildir gayri insani bir eldir. Bunlarla ilgili de yasal düzenlemelerin aşağı yukarı önemli bir kısmı tamamdır. Yani “İstanbul Sözleşmesi olmazsa Türkiye’de kadına karşı şiddet artar” tezi de bir şehir efsanesidir. Yalan, bir yanlış propagandadır. Dolayısıyla bunları sakin bir şekilde değerlendirmek zorundayız. Türkiye’de toplumsal olarak da bunların araştırmalarını yaptırdık. Türkiye’de bütün siyasi partilerin tabanlarında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ya da bunun bir düzenlemeyle revize edilmesi konusunda çok ciddi beklentiler vardır. Bunun aileye zarar verdiği konusunda endişeler var.”

“SÖZLEŞMEDEN ÇIKILIR”

İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline ilişkin gelen soruya Kurtulmuş, “Tabii ki, yani siyaset şöyle bir şey değil, siyaset yukarıda bir alan ve halk ne düşünüyor bununla ilgilenmeyen bir alan değil. Halkımızda böyle büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigane kalmayız. Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır.” karşılığını verdi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylandı. Türkiye, Sözleşme’yi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde onayladı.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN İÇERİĞİ

Merkezinde toplumsal cinsiyet kavramı yer alan İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyetin sosyal bir yapı olarak kavramsallaşması bilimsel zeminden ziyade, politik argümanlara dayanıyor.

Toplumsal cinsiyet kavramı pek çok farklı bağlamda, daha geniş içeriklerde kullanılıyor. Toplumsal cinsiyet ile ilgili metinlerde cinsel kimlik ve cinsel yönelim de ele alınan ve savunulan olgular olarak görülüyor.

Sözleşme hükümlerinde cinsel yönelim ve cinsel kimliğe yönelik ayrım yapılmaması adına, bu olgular da legallik elde ediyor.

LGBTİ örgütleri bu sözleşmeye dayanarak, siyasi iktidarın LGBTİ haklarına dair ifadelerin ve statülerin anayasallaştırılması ve yasallaştırılması konusunda hukuki yükümlülüğü olduğunu iddia ediyor.

Ayrıca kadın ve erkeğin doğuştan getirdiği biyolojik cinsiyeti ile toplumsallaşma sürecinde elde ettiği varsayılan toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımlar literatürde net olarak belirtilmiyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin perspektifini oluşturan toplumsal cinsiyete dair metinlerde din bir ayrımcılık kaynağı olarak sunuluyor. Sözleşmeye göre din, ataerkil iktidara meşruiyet sağlayarak kadına ikincil bir rol veriyor.

https://www.dirilispostasi.com/gundem/son-dakika-numan-kurtulmustan-flas-istanbul-sozlesmesi-aciklamasi

LGBTİ+lar susmayacak!

$
0
0
LGBTİ+ hareketinin aktivistlerine sorularımızı yönelttik. Aldığımız cevaplar şöyle oldu…


Son dönemler artan baskıya rağmen örgütlülüğünü devam ettiren LGBTİ+ hareketi, bu yılki Onur Haftası’nı 22-28 Haziran arasında kutladı ve 28 Haziran’da salgın koşulları nedeniyle internette Onur Yürüyüşü yaptı. İstanbul’un orasında burasında videolar çekti ve #benneredeyim hashtag’i ile ortaya çıktı. Türkiye’de birçok şehirdeki birçok lubunya internette birbirini buldu, yalnız kalmadı.

Salgın koşulları tabii ki her şeyi etkilediği gibi LGBTİ+’ları da etkiledi. Geçtiğimiz bu salgın aylarında LGBTİ+ karşıtı nefret söylemlerinde bir artış gözlemlendi. Özellikle 27 Nisan 2020 tarihinde Diyanet İşleri’nin yaptığı homofobik açıklamayla ivme kazanan bu nefret, Onur Ayı’nda artık iyice yükseldi. Evlerine dönmek zorunda kalan öğrenci lubunyalar, atanmış aileleri tarafından şiddet gördü ve görüyor ve bu koşullar altında güvenli bir konaklamaya ulaşamıyorlar.

Güvencesizliğin binbir hâli herkesin hayatına sirayet etmiş durumda. İşsizlik Türkiye’de ve dünyada yüksek oranlara ulaştı. Bazı ekonomistler bu ekonomik krizin 1929’dan çok daha şiddetli olduğunu söylüyor ve bu konuda haklılar. Emeklerini satmaktan başka çaresi olmayan her türlü işçilik biçimi risk altında. Seks işçileri zaten güvensiz ortamda çalışırken artık neredeyse müşteri bulamaz duruma geldi, fabrikalardaki ve ofislerdeki işçilerin büyük kısmı işten çıkarıldı ya da ücretsiz izne ayrıldı, gündelikçi çalışan işçiler ise iş bulamaz oldu…

Kapitalizm büyük bir kriz içinde. İçine düştüğü bu kriz gündelik hayattaki eşitsizlikleri bir tokat gibi çarpıyor hepimizin yüzüne. LGBTİ+’lar da bundan nasibini alıyor.

Sosyalist İşçi gazetesi olarak LGBTİ+ hareketinin aktivistlerine sorularımızı yönelttik. Aldığımız cevaplar şöyle oldu…

LGBTİ+lara yönelik şiddet olaylarında gerekli önlemler alınıyor mu? Bu konuda hükûmetin tutumu nasıl?

Canan Şahin (DSİP): LGBTİ+ bireyler, özellikle de trans kadınlar, nefret suçlarına ve sistematik polis şiddetine toplumun diğer bireylerine oranla daha sık maruz kalıyorlar. Fiziksel saldırı, yaralama, darp ve cinayet trans kadınların hayatlarının ne yazık ki bir parçası. Yakılarak öldürülen Hande Kader, polis tarafından katledilen Hande Şeker ve daha niceleri… İş Kanunu’nda cinsiyet yönelimi ve cinsiyet kimliğine dair bir düzenleme olmadığı için trans kadınların yoğun olarak çalıştığı iş kolu seks işçiliği. Seks işçiliğinin örgütsüz ve güvencesiz bir iş olması transları hem transfobik çete şiddetine hem transfobik müşteri şiddetine hem de transfobik polis şiddetine karşı savunmasız bırakıyor. Anayasa’nın 10. maddesi hâlâ LGBTİ+’ları içerecek şekilde düzenlenmediği ve ceza kanunu nefret suçunu bir kategori olarak tanımlamadığı için şiddet asla asıl kaynağı olan nefret üzerinden nitelendirilmiyor. Çoğu zaman transların mağdur olduğu davalarda suçlular “ağır tahrik” indiriminden yararlanabiliyor. Transların suçlu olarak yargılandığı davalar ise çoğu zaman hızlıca bitirilip sonuçlandırılıyor. Trans kadınların erkek cezaevlerinde sağlık hakkına erişmeden ve çoğunlukla tek kişilik hücrelerde tutulduğu bir hapishane rejimi mevcut ve bu da zaten aile, okul, iş, polis dizgesiyle yaşanmış şiddeti cezaevinde devam ettiriyor.

Hükümetin bu konudaki tutumu özellikle 2016’dan itibaren son derece korkunç. Diyanet üzerinden okutulan homofobik ve transfobik hutbelerden tutun, ana akım medyada kullanılan ayrımcı dilin norm hâline gelmesine, yıllardır yasaklanan yürüyüş ve etkinliklerden tutun LGBTİ+’lara yapılan tehditlerin cezasız kalmasına uzanan birçok konuda hükümet doğrudan sorumlu. Ezilenlerin öfkesinden korkan egemenler toplumsal öfkeyi hedef şaşırtarak atlatmak istiyorlar. Ama LGBTİ+ hareketi yıllardır bu zorlu koşullarda büyüyüp serpilmeyi, örgütlenmeyi ve yeni nesillere bir mücadele mirası bırakmayı beceriyor.

LGBTİ+ların mücadelesi işçi sınıfı ve diğer dezavantajlı gruplar için ne anlam ifade ediyor?

Atilla Dirim (Galader Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği): LGBTİ+ların mücadelesi, aslında temel insan haklarını elde etme mücadelesi. Kendi varoluşunu özgür, eşit ve onurlu bir şekilde yaşamak herkesin temel hakkıdır. Bu hakkın ne şekilde olursa olsun ihlal edilmesi, kısıtlanması, yasaklanması, doğrudan diğer temel hak ve özgürlükler konusunda elde edilmiş kazanımların geri alınmasının önünü açacaktır. Cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimi nedeniyle yapılan nefret saldırıları, örneğin kadın olma, siyah saçlı olma ya da Kürt olma gibi bahanelerle nefret saldırılarına neden olacaktır. Çünkü her hak gaspı, diğerlerini beslemektedir.

LGBTİ+ların mücadelesi, aynı zamanda işçi sınıfının birliği yolunda atılan çok önemli bir adımdır. Egemen sınıf, işçi sınıfının birleşerek patronlara karşı mücadele etmesini engellemek için, sınıfı bölmeye çalışır. Cinsiyetçilik, homofobi ve transfobi bu silahların arasında yer alır. Kadın, trans, eşcinsel, biseksüel vb. gerekçelerle işçilerin bir kısmı, diğer işçilere hedef gösterilir. İçinde bulundukları sömürünün nedeniymiş gibi gösterilir. LGBTİ+ların hak alma mücadelesi bu bölünmeyi de gerileteceği için, işçi sınıfının birliğinin sağlanması bakımından vazgeçilmezdir.

Bu yıl Onur Haftası koronadan nasıl etkilendi? Pandemi şartları mücadeleyi durdurdu mu?

Ceren Devrim Karabulut (Antikapitalist Öğrenciler): Kişisel fikrim pandemi sürecinde karantinaya gidilmesiyle beraber evlere kapanmamızın LGBTİ+ mücadelesini sekteye uğratmadığı yönünde. Bunda son birkaç yıldır online aktivizmin etkinlik alanının son derece artmasının rolü büyük. İki buçuk aylık bir zaman diliminde fiziksel olarak bir protesto ve yürüyüş için bir araya gelinememesinin, mücadeleyi elle tutulur bir oranda sekteye uğratabileceğini sanmıyorum. Tabii ki onur yürüyüşü gibi etkinliklerin geleneksel anlamıyla düzenlenememesi cesaret kırıcı ve moral bozucu olabilir. Ancak bilginin yayılımı, organizasyon ve hatta bazı ülke çapında ve global protestolar halihazırda sosyal medyadan yürütülmekte. Yani virüsün yayılımı dünya çapında kontrol altına alınıncaya kadar dayanışmayı online ortamda devam ettirmek mümkün, bunun kazanımlarımızı baltalayacağını düşünmüyorum. Daha geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri’nde Yüksek Mahkeme, işyerlerinde ırk, ulusal ve etnik kimlik ve din ayrımcılığı yasaklayan bir medeni haklar yasasını güncelleyerek, yasanın LGBTİ+ bireyleri de kapsamasına karar verdi. Buna göre artık işverenler çalışanlarını cinsel kimlik ve yönelimlerini gerekçe göstererek işten kovamayacak. Bu mücadele için büyük bir adım, bu süreç boyunca umutsuzluğa kapılmamakta fayda var.

https://marksist.org/icerik/Haber/14202/LGBTI+lar-susmayacak!

TRANS BİREYLERİN YAŞADIĞI ZORLUKLAR

$
0
0
Yazar Sena Aydıngüler

Dünyada ve ülkemizde başta olmak üzere transseksüel bireylerin her yerde olduğunu biliyoruz.Diğer insanların yaşadığı sosyal hayatta yaşadıklarından daha farklı yaşadıklarını ve yaşamak zorunda kaldıklarını hepimiz biliyoruz ve farkındayız. Peki herkes böyle mi düşünüyor?Toplumda farklı düşünenler yada sevmeyenler nasıl düşünüyor?nasıl davranıyor. Bu yazımızda trans bireylerin ne gibi zorluklar yaşadığından bahsedeceğiz.

Herkesin bilmediği veya yanlış bildiği transseksüellik başta toplumumuz olmak üzere çok yanlış tanılıyor. Transseksüellik, kişinin bedensel ve kültürel olarak atanmış cinsiyetine ait hissetmeyerek farklı bir cinsiyet kimliğini benimsemesi durumudur. Trans bireyler kendilerini

Transseksüeller kendilerini baskı altında hissediyorlar mı?
Bir azınlık içinde bulundukları için baskı altında hisseden çok transseksüel birey var. Hayatlarının her alanında ayrımcılığa, zorbalığa ve baskıya maruz kalıyorlar. Arkadaşlarının, ailelerinin psikolojik baskılarına maruz kalıyorlar.Sözlü ve sosyal medya gibi mecralardan da yazılı tacize ve baskıya maruz kalıyorlar.

Transseksüel olmaları sosyal hayatlarını etkiliyor mu?
İkili ilişkiler başta olmak üzere hayatlarını fazlaca etkiliyor.Transseksüel bireyleri kabullenmeyen kabullenmek istemeyen insanlar transseksüellere iş hayatlarında, okul ve ergenlik dönemlerinde sosyal zorluk çektiriyorlar. İnsanların önyargıları yüzünden işe alınmayan okulu bırakmak zorunda kalan bir sürü örnek var. Dış görünüşleri yüzünden iş vermeyen yerel ve kurumsal işletmelerde mevcut. Aile ve akrabalık ilişiklerinde transseksüel bireylerin sadece sözlü ve psikolojik baskıya maruz kalmadığını biliyoruz.Vahşice öldürülüp kan davasına kurban gidiyorlar.

Trans Bireylerin İntihar Girişiminde Bulunması
Maalesef intihar ve öldürülme oranlarının çok fazla olduğunu biliyoruz.Transseksüel bireylerin ağır depresyon dönemleri geçirdiği ergenlik dönemlerinde sıkça görülüyor. AYRIMCILIK, HOMOFOBİ-TRANSFOBİ VE NEFRET SÖYLEMİ transseksüel bireylerin depresyona ve intihara itiyor. Trans kadın ve erkeklerin bazıları bu dönemleri aşsa da ergenlik döneminde başta olmak üzeren hayatların belli dönemlerinde intiharı düşünüyorlar.

HİÇ KİMSE YÖNELİMİNDEN,KİMLİĞİNDEN DOLAYI AYRIMCILIĞA UĞRAMAMALI, ÖTEKİLEŞTİRİLMEMELİ. LGBTİ HAKLARI İNSAN HAKLARIDIR.

https://www.nedirolay.com/trans-bireylerin-yasadigi-zorluklar/

Günün homofobi-kleri..!

$
0
0
Onursuzluk asla Özgürlük değildir!
 
İçi senelerdir kan ağlayan, ahlaksızlığa karşı tepkisinden ve tavrından hiç vazgeçmeyen Milletimize seslenerek; “Halkın lanetlediği ve tavır aldığı hiçbir yanlışın bu ülkede kök salma imkânı yoktur! Genç dimağları zehirlemenin peşindeler! Milletimi, Rabbimizin yasakladığı sapkınlıklara karşı tavır almaya davet ediyorum!” sözleriyle kendi iktidarında bu cinsi sapıklığa tavır alıp, bu ahlaksızlık yangınını söndüreceğine dair müjde veren Receb Tayyib Erdoğan kardeşimize ve hepimize; sadece Halkın değil, Halıkımızın (Yaratıcımızın) cinsi sapıklığa ve sapıklara tavrının ne olduğunu aşağıdaki İlahi Mesajlarla bir kere daha hatırlatıyoruz!
“Kavmi de kendilerine uyarmak için gönderilen Lut Peygambere başkaldırmış, Allah’ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.”
“Hani, kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Lut, onlara seslenerek;
“Ey halkım! Kötülüklerden, günahlardan sakınmayacak mısınız? Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere, Allah tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse, Allah’tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek, ahlaksız kötü davranışlardan sakının ve Allah’a kulluk konusunda beni model kabul edip benim izimden yürüyün! Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum; çünkü benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır!”
“Ey kavmim! Siz insanların içinden kadınları bırakıp da erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hem de, Rabbinizin sizin cinsel ihtiyaçlarınızı gidermeniz ve çocuk sahibi olmanız için yarattığı eşlerinizden uzaklaşarak? Doğrusu siz, gerçekten de pek azgın ve sapık bir toplumsunuz!” diye uyarmıştı.
Peygamberlerinin bu uyarılarına karşılık onlar;
 “Ey Luut! Eğer bu can sıkıcı sohbetlerine son vermeyecek olursan, kesinlikle şehrimizden kovulacaksın!” dediler.
Lut ise, “Siz ne derseniz deyin, ben sizin bu yaptıklarınızı nefretle kınıyorum!” dedi. Ve Rabbine el açıp şöyle yakardı: “Ey yüce Rabbim! Beni ve ailemi, onların bu çirkin davranışlarından dolayı gelecek azaptan koru!”
“Böylece, O’nu, O’na İman eden ailesini ve Müminleri, Cinsi sapık zalimlerin elinden ve saldırılarından kurtardık. Yalnızca, geride kâfirlerle birlikte kalmayı tercih eden ve sapıkları destekleyen Lut’un yaşlı hanımı hariç! Ve günahkâr hanımıyla beraber ardından, adını anmaya değer görmediğimiz ötekileri korkunç bir azapla yok ettik.” “Öyle ki, O cinsi sapık Kavmin üzerlerine sağanak halinde taş yağmuru yağdırdık; zamanında uyarılan, fakat yine de azgınlıktan vazgeçmeyen bu inkârcılara yağdırılan yağmur, gerçekten ne kötü bir yağmurdur!”
“Dinle, ey insan;
Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, ilâhî adâleti gözler önüne seren apaçık bir işaret, delil ve alınacak dersler var! Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyorlar. Oysa senin Rabbin, günahkârları cezalandırmada sonsuz kudret ve pişman olup tövbe edenlere de merhamet sahibidir.” (Şuara Suresi 160-175) bu ve benzeri ilahi mesajlarla domuzların bile reddettiği hemcinslerin Cinsi sapık hastalarını yetiştiren laik, seküler, deist şirk bataklığı belası; sorumsuz, bohem hayatlar en büyük Korona Virüsüdür!
Allah’ımızın Lanetlediği ve helak ettiği bu sapkınlıklara uyanları ve onlara destek verenleri uyarmak İmanımızın gereğidir! Biz hastaya kızmıyoruz! Mikroba kızıyoruz! “Özgür cinsel yönelim, hür cinsel kimlikler,  LGBT+, LGBTİ’’ gibi vs. harfleri birbiri ardınca sıralayarak biyolojik yaratılış kanununu hiçe sayarak, ruhsal kimlik bunalımlarına kılıf arayan hastaları tedavi etmek bu devletin asli görevidir zaten!
Ancak küresel fuhuş çetesinin finansal desteğiyle her geçen gün neslimizi ifsat etme planları yapanların kurbanları eşcinsellere karşı şiddet eylemleri, hakaretler, ötekileştirmeler, toplum dışına itmelerin sonuç vermediğini de görmek zorundayız!
20 yıl önce 3 kişiyle ‘’Onursuzluk Yürüyüşü’’ yapanlar bugün Taksim Meydanı’na sığmıyorsa bir yerde hata yapmışız demektir!
Başımızı ellerimizin arasına alıp bu küresel, emperyalist, sömürgeci fuhuş, pedofili ve sapkın karanlık güce karşı daha akıllı projelerle karşı durmamız lazım.
İlahiyatçılarımızın, psikologlarımızın, Milli Eğitim, Gençlik ve Aile Bakanlıklarımızın, Diyanet’in ve her sorumlu bireyin üzerine büyük görevler düşmektedir! Bu ‘’Eşcinsellik sapkın Furyası’’ artık her yerde! Yangın büyüyor ve acilen söndürülmek zorundayız! Nasıl mı? Haftaya inşAllah!
Allah (c.c), tüm ahlaksızlığa ve haksızlığa karşı Hakkı tavsiye edenlerin, emr-i bil mağruf ve nehyi anil-münker yapanların daim yar ve yardımcısı olsun!
Amiin!
Salı Akşam saat 20.30’da, Akit TV ve Kanal 68 TV’den canlı “MİLLİ DİRİLİŞ” programında daha kapsamlı anlatabilme temennisiyle Allah’a emanet olunuz!
Hak, Adalet, İlim, İman ve Terbiyeyle oluşacak ahlak ve İrfan toplumuyla Fethin sembolü Ayasofya’mızın açılması, Mescid-i Aksa’mızın özgürlüğü, tatil olması dileğiyle Cuma Bayramımız kutlu olsun.
Selam, sevgi ve duayla...

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/sevki-yilmaz/onursuzluk-asla-ozgurluk-degildir-32752.html


Rusya'dan aile için akıllı adım

Ülkede oylanan referandum ile "evlilik kavramı heteroseksüel birliktelik" olarak tanımlandı ve geleneksel aile yapısı Anayasal güvence altına alındı.

Rusya'da Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2036'ya kadar görevde kalabilmesinin yanı sıra evlilik kavramını düzenleyen ve emekli maaşlarının düzenli olarak artırılmasını öngören anayasa değişikliği referandum süreci sona erdi.

Seçim komisyonu, Rusların yüzde 65'inin anayasa değişikliği referandumunda oy kullandığını açıkladı.

Ülkede oylanan referandum ile "evlilik kavramı heteroseksüel (kadın ve erkek arasındaki) birliktelik" olarak tanımlandı ve geleneksel aile yapısı Anayasal güvence altına alındı.

Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin, görevde bulunduğu süre boyunca eşcinsel evliliklere ve cinsi sapkınlıklara asla yasallaşmayacağını vurgulamıştı. (İLKHA)

https://dogruhaber.com.tr/haber/676303-rusyadan-aile-icin-akilli-adim/


İngiltere'deki LGBT Projesi 'İmamoğlu Görmesin' Dedirtti

Yaptığı LGBT yanlısı açıklamalar ile birçok kesim tarafından eleştirilen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bu yöndeki çalışmaları devam ediyor. Londra'da hayata geçirilen bir proje ise vatandaşlara 'Aman! İmamoğlu görmesin." dedirtti.


İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başında durabilmek için her kesime yakın duran Ekrem İmamoğlu, bu anlayışı ile vatandaşların tepkisini çekmeye devam ediyor. Çizgisi ve net bir duruşu olmayan İBB başkanı, yaranmaya çalıştığı kesimlerin desteğini kaybetmemek için bin bir yola başvurarak gönül kazanmaya çalışıyor.

Özellikle yaptığı 'LGBT' açıklamalarıyla ilgili kendi seçmenlerinden bile tepki gören İmamoğlu, Eşcinsel evlilikleri savunduğunu fakat henüz toplumun buna hazır olmadığını söylemişti.

İngiltere'de yapılan bir proje ise sosyal medyanın gündemine geldi. Yollardaki bilgilendirme çizgileri 'LGBT'nin renklerine bürünürken, vatandaşlar yaptığı paylaşımlarda, "Aman! İmamoğlu bunu görümesin" yorumunu yaptı.

İMAMOĞLU EŞCİNSEL EVLİLİKLER HAKKINDA NE DEDİ?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu katıldığı bir programda, "Eşcinsel evlilikleri onaylıyor musunuz?" sorusuna verdiği cevapta, "Ben özgürlüklere saygı duyan ve özgürlüklere dair toplum içindeki insanların kendi yaşamlarıyla ilgili süreçlerine destek olmaya çalışan bir yapım var. Görevim de bunu gerektiriyor. Tabii ki eşcinsel vatandaşlarımızın da yaşam kalitelerini ya da yaşamla ilgili özgürlüklerini korumakla ilgili sorumluluğumuz var. Şunu söylemekte fayda görüyorum ki eşcinsel evliliğe izin verilmesi hususuna henüz toplumumuzun hazır olmadığının da altını çizmek isterim.

İBB İÇİN 'LGBT' MÜDÜRLÜĞÜ İSTEDİ!

Öte yandan İBB'de CHP'liler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Şube Müdürlüğü kurulmasına ilişkin teklifte bulunmuştu. Bu teklif AK Parti ve MHP'li vekillerin oylarıyla meclisten döndü.

Bu kararın ardından CHP'li meclis üyeleri kadının toplumdan ayrıştırılmaya çalışıldığını iddia etti. AK Parti tarafından gelen açıklamada ise "Toplumsal cinsiyet eşitliği kadınla ilgili bir kavram değildir. Burada bir şey saklanarak kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlar. Bu müdürlüğün kurulması LGBT'nin savunulmasıdır. İstanbul'da birkaç defa teşebbüs edilip de LGBT'liler tarafından yapılamayan eylemler oldu. Gökkuşağı renklerine bürünülerek birtakım şeyler yapılmak istendi. Şimdi de belediye eliyle bu işler yapılmaya çalışılıyor." denildi.

https://www.haber365.com.tr/gundem-haberleri/ingilteredeki-lgbt-projesi-imamoglu-gormesin-dedirtti-h217664.html


Küresel ve Sistematik Bir Proje: Eşcinsellik

BBC’de yayınlanan bir programda kadın elbisesi giydirilmiş, makyaj yapılıp kadın gibi dans ettirilen Down Sendromlu erkek çocukların görüntülerini dehşete kapılarak izledim. Bu nasıl insanlık dışı bir eylemdir ki çocukları ve dahası engelli çocukları kullanıyor.

Belki marjinal bir örnek ama internette bir başka haberde de 10 yaşında bir erkek çocuk konu ediliyordu. Bu masum çocuk henüz 2 yaşında iken LGBT yürüyüşlerine götürülüyor, annesinin hazırladığı giysilerle gay barlarda ‘performans’ adı altında dans ettiriliyor, üzerinden para kazanılıyor. Dahası, ülke çapında bir kampanya ile çocuğun insanlara ilham verdiği yönünde bir algı yürütülüyor. Kim bu çocuk hakkında kendi hür iradesi ile “drag kid” olmuştur diyebilir? Belli ki bu olaylar sistematik bir proje ve küresel çapta başarıyla uygulanıyor. Özellikle gençler üzerinde çok etkili oluyor ki proje zaten öncelikle gençleri ‘ele geçirme’ üzerine maalesef.

"Çok kolay destek buluyorlar..."
Eşcinsellik sapkınlığını "cinsel tercih" adı altında normalleştirme politikası son 20-30 senedir tüm dünyada revaçta. Toplumu ifsad etmek için müthiş bir yapılanma var ve ne yazık ki bunu sahte ‘sempatik’ maskeler altında oldukça profesyonelce yapıyorlar. Bu yönde hareket eden tüm sivil toplum örgütleri de çok kolay destek buluyor.
Hatırlarsınız 2017 Ramazan ayında, tam da bayram üzeri acayip olaylar yaşamıştık. Önce 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün LGBT renkleriyle ışıklandırılması, ardından CHP’li Beşiktaş, Şişli, Çankaya ve Nilüfer Belediyelerine LGBT paçavraları asılması. Hatta Beşiktaş Belediye binasına asılan paçavrada, “Freddy Mercury’nin askerleriyiz” yazısının bulunması gibi…
Bugün de yeni seçilen özellikle CHP’li belediyelerde en alakasız yerlerde bile LGBT gündeme getiriliyor, bir diğer maske olan “Cinsiyet Eşitliği” ifadesi kullanılıyor.
Bazı belediyeler logolarında LGBT renklerini kullanarak değişiklikler yapıyor, "Toplumsal Eşitlik Birimi" adı altında yeni birimler kuruyor. Hatta okullarda LGBT eğitimi gündem ediniliyor. Bu ve benzer eylemler bir ‘hak talebi’nden öte, sistematik bir propagandayı andırıyor.

"Yaygın olanın sapkın olmayacağı dayatılmaya çalışılıyor.."
İnsanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur. Eşcinsellerin, östrojen hormonlarının yüksekliği ya da genetik olarak bu yaratılışta doğdukları iddiası kesinlikle doğru değildir. Eşcinsellik, genel kabul gören görüşlere göre insanda doğal olarak var olan bir yönelim değil, biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır.

"Neden eşcinsellere özgürlük tanımıyorsunuz?", "Rahatça yaşamalarına neden karışıyorsunuz?" gibi sinsi üsluplarla, dinde asla yeri olmayan bir sapkınlığın meşrulaşması için yapılan telkinlerin dozu günden güne artırılıyor, bu görüşü insanlara benimsetmek için büyük çaba gösteriliyor. Yaygın olanın sapkın olmayacağı dayatılmaya çalışılıyor. Oysa sapkın bir davranışın yaygın olması onu doğru yapmaz!

İslam barış ve hoşgörü dinidir ancak inanan insanların, inançları gereği Allah Katında çirkin görülen her şeye karşı duruş sergilemeleri, doğruları anlatmaları, uyarmaları sorumlulukları gereğidir. Kur’an’a ve diğer kutsal kitaplara uygun olan budur.

"Karşımızda plânlı, organize, finansmanı güçlü bir yapı var"
Özellikle İslam dünyası uzun bir süredir eşcinsellik propagandasının hedefi konumunda. Televizyon, sinema ve internet yoluyla yapılan kara propaganda ile eşcinsellik dünya Müslümanlarına dayatılıyor. Hatta İslamofobi, Müslümanların eşcinselliği kabul etmeleri için şantaj aracı gibi kullanılıyor.

Karşımızda plânlı, organize, finansmanı güçlü, kararlı bir yapı var. Bu tehlikenin artık farkına varalım ve bu aldatmacalarla değerlerimizden ödün vermeyelim.

Kaliteli, değerlerine bağlı, vicdanlı bir toplum için LGBT desteği son bulmalı. “Bunun kimseye zararı yok” diyenler yanılır. Toplumun değerlerinin yıkılmasından, gençlerin kendilerini aşağılamasından daha büyük zarar olabilir mi? İnternette LGBT yazıp aratırsanız, ortadaki ürkütücü rezaleti görebilirsiniz. Bu iğrenç görüntülerden hoşlananlar onlarla birlikte yaşasınlar. Biz bu rezilliği istemiyoruz. Üniversitelerde –cinsiyetsiz wc- talebine kadar azgınlaşan bu ahlâk dışı sapıklık propagandasına “hayır” diyoruz. LGBT’yi simgeleyen gökkuşağı renkli bayraklar, bu ürkütücü dünyanın arka planındaki derin güçlerin ve yancılarının hedeflediği karanlığı gizlemek içindir. Bu sapkınlığı yaygınlaştırmak için 2010 yılından bu yana düzenlenen LGBT yürüyüşlerini organize eden sözde dernek veya vakıfların tamamının G. Soros’un Türkiye’de maddi yardımda bulunduğu STK'lar listesinde yer aldığını unutmayalım. Küreselcilerin 'Tek Cinsiyet' amacına hizmet eden bu derneklerin, ortam bulduğunda toplumsal kutuplaşma içinde faaliyet gösterdiklerinin şuurunda olalım.

Bugün bazı şehirlerimizde yasaklandı ancak eşcinsellerin ‘onur’ yürüyüşlerine dair haberler devam ediyor. Müslüman olarak, bu sapkınlığa karşı koymamız ve bu konuda uyarıda bulunmamız gerekiyor. Sosyal medyada elimizden gelen uyarıyı yaptık. Her sene yeni bir rezalet ortaya koyan bu onursuz yürüyüşlere “Hayır!” diyoruz!

İnsanların evlerinin dört duvarı arasında ne yaptığı kimseyi ilgilendirmez. Ancak Kur’an’da açıkça lanetlenmiş olan eşcinselliğin propagandasının yapılmasına, özellikle çocuklarımıza normal bir durummuş gibi empoze edilmeye çalışılmasına seyirci kalmayacağız. İnancımıza göre nasıl hırsızlığın, cinayetin, terörün çirkinliğini anlatıyorsak, eşcinselliğin de Allah’ın haram kıldığı iğrenç bir çirkinlik olduğunu anlatacağız. Eşcinselliği normal görmek ve göstermek, İnsanı "en güzel bir biçimde" yaratan ve onu "düzgün kılan" Allah'ın uyarısını göz ardı etmektir, O’nun sınırlarını çiğnemektir.

Eşcinselliği makul bir "cinsel tercih" olarak gören dünya görüşünü yaygınlaştıranlara karşı duracak, bunun ağır toplumsal yükümlülüğünü üstlenmeyeceğiz. Eşcinselliği legal hale getirmeye çalışan, toplumda sapıklığı normalleştirmeye çalışan anlayışı destekleyenlerin kulvarında olmayacağız. ‘Hümanizm’ maskesi altında meşrulaştırılmaya çalışılıp telkin edilmesini ise asla kabul etmeyeceğiz!

LGBT yanlılarının bu yıl için dünyadaki sloganı şu cümlelermiş: “Öfkenizi kaybetmeyin!.. Sessiz kalma zamanı bitti.”

Evet bizim de sessiz kalma zamanımız bitti!

Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." (Şuara Suresi, 168) (Elif Nisa)

https://hurseda.net/gundem/219991-kuresel-ve-sistematik-bir-proje-escinsellik.html


Gazeteci Özışık: Devlet ve iktidarlar bu ülkenin ahlakını korumak zorunda


Cinsel sapkınların son zamanlarda ahlaksızlıklarına dikkat çeken Gazeteci Süleyman Özışık, vatandaşın tepki göstermesinin yeterli olmadığını, en büyük görevin yetkililere düştüğüne dikkat çekti.

Gazeteci Süleyman Özışık, çektiği bir video ile son zamanlarda yine gündem olan cinsel sapkınlara tepki gösterdi, devletin yapması gerekenleri anlattı.

"Şu lanet olası LGBT meselesi her yıl olduğu gibi bu yıl da devasa bir sorun olarak karşımıza çıktı." diyen Özışık, cinsel sapkınların sözde "onur yürüyüşü" yapmak için çalıştıklarını hatırlattı.

Özışık, "Şerefsiz, haysiyetsiz, namussuzlar! Gizli saklı sapkınlığınızı yapıyorsunuz. kimse size karışmıyor. İbneliğin onuru mu olur? Memlekette bir insanı aşağılamak için 'namussuz, hayâsız, vicdansız, izansız olduğunu ima etmek için ona 'ibnelik yapma' derdik. Sen bunun adına 'onur' koymuşsun. Bu ahlaksızlığı savunanlara ful küfür dolusu sözler paylaşmak istiyorum ama edep olduğu için bunu yapamıyorum." dedi.

Cumhurbaşkanının vatandaşları bu tür sapkınlıklara karşı tavır almaya davet ettiğini hatırlatan Özışık, "Tavır alalım da neyle tavır alalım? Öyle bir hale geldik ki ibnelik yapmadığımız için kınandığımız bir döneme geldik." dedi.

Mabel Matiz çocuklarımıza örnek olarak sunuluyor

YKS sınavında eşcinsel Mabel Matiz'in şarkı sözünün sorularak çocuklara eşcinsellik ve sapkınlığın empoze edilmeye çalışıldığını ifade eden Özışık, "Çocuğumu okula göndermekten korkuyorum. Vallahi ben çocuğumu okuldan almayı düşünüyorum. Çocuğum okuldan geliyor, 'Oğlum bizi kim yarattı' diyorum, 'Atatürk' diyor. Çocuğum bilmiyor. Çocuklarımıza Allah, Peygamber anlatılmıyor. İmam hatip diyoruz ama ne imam hatibi ya! Hepsi çileden, zıvanadan çıkmış, hepsi LGBT, arsız sanatçıların peşinde, onları idol kabul ediyorlar. Burada suç kimin? Çocuğum sınava giriyor, 'Benim sırtıma erkek göbeği değmeden uyumam.' diyen eşcinsel Mabel Matiz'in şarkı sözünü benim çocuğumun önüne soru olarak koyuyorsun, soruyu bilmediği için de sınavdan kalıyor. Ondan sonra 'milletim bunlara karşı ortak tavır alsın' deniliyor. Burama kadar geldi. Ortak tavır alalım da neyi ortak tavır alalım, nasıl ortak tavır alacağız?" diye konuştu.

İstanbul sözleşmesi ile evlenip boşanma sektör oluştu

İktidar ve gücün, İslam'ı savunan bir hükümetin elinde olduğunu ancak televizyonlarda inanılmaz bir çürümenin yaşandığını ifade eden Özışık, medyada sabah akşam Müslümanların inanç ve değerlerine küfreden bir kesimin varlığına dikkat çekti.

Özışık, "Dindar sanatçı kesimine bakıyorsun, Osmanlı'ya sabah akşam hakaretler… Kime bakıyorsam benim inancıma hakaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanım bir açıklama yapıyor. Barolar kalkıp '1500 yıl öncesinden gelen karanlık ses' diyerek  Peygamber Efendimizi işaret ediyor. Ehli namus kadınlarımızı tenzih ediyorum, bir İstanbul Sözleşmesi çıkarıldı anamız ağladı. 'Evlenip-boşanma' diye bir sektör oluştu; evlen bir ay evli kal, ömür botu nafaka al, çalışmaya gerek yok. Bu kadınlar başka yerde gizli saklı evlilik yapıyor. Resmi nikâhla ben evlendim, demiyor. Eski eşinden nafaka alırken diğer taraftan yeni eşini kullanıyor. 'Kadının beyanı esastır' diye bir şey çıktı. Vallahi, billahi de ben bir kadınla aynı asansöre yalnız binmeye korkuyorum. Çünkü bu kadın çıkıp 'Süleyman Özışık bani taciz etti' dese ben direkt hapisteyim, kendimi kurtaramıyorum. Çürüme ile ilgili elimizden ne geliyorsa onu yapıyoruz." dedi.

"Bizden bu şahıslara karşı tavır almamız isteniyor. Nasıl tavır almamızı bekliyorsunuz?"

Gezi Parkı eylemleri döneminde inanç, değer, ülke ve hatta seçilen lidere kadar, küfreden ne kadar sanatçı varsa TRT ve diğer devlet kanallarında dizi çektirilerek desteklendiğine dikkat çeken Özışık, "paraları cebine atan" bu şahısların daha sonra toplumun inancına küfrettiğini söyledi.

Özışık, "Bizden bu şahıslara karşı tavır almamız isteniyor. Nasıl tavır alacağım, nasıl tavır almamı bekliyorsunuz? Lanetliyoruz, hakaret ediyoruz, uyarıyoruz olmuyor. Devletin burada yapması gereken bir şey yok mu? Erkekler çocuklarını kadınlardan haciz yolu ile alabiliyorlar, niye? Çünkü bir erkek ile bir kadın evlenmişse ve çocukları olmuş sonra boşanmış iseler kadın o çocukları silah olarak kullanıyor. Sen nafakamı vermesen ben sana çocuğunu göstermem, diyor. Çocuğuyla eski eşini cezalandırıyor. Nafakasını alıyor. Dinde bunun yeri yok ki. Öyle bir kanun olabilir mi? Bir ay evli kalıyorsun ömür boyu sen ona nafaka bağlıyorsun. Erkeğin bir hürriyeti kalmadı ki. Öyle bir hale geldik ki sokakta 'adamız' demeye utanacağız."şeklinde konuştu.

"Devlet ve iktidarlar bu ülkenin ahlakını korumak zorunda değil mi?"

Özışık, şunları söyledi: "Çürüme öyle bir noktaya gelmiş ki biri çıkıp diyebilir mi ki 28 Şubat dönemi öncesi kalitesinde imam hatipler var? Hayır. Mağazaya gidiyorum, bir tane pantolon alacağım beni zorla ibneleştirmeye çalışıyor mağaza. Bir pantolon alıyorum beli uysa bacağı uymuyor, bacağı uysa beli uymuyor. Tamamı uyduğunda bir bakıyorum üzerime bir tayt geçirmişim taytla oturuyorum. Çocuğum, geçen sene dar dediği pantolona bu sene geniş diyor. Etrafımıza bakıyorum kadın ile erkeği ayırt edemiyorum. Biz her şeyi Cumhurbaşkanının omuzuna bırakmışız, olana bitene kanunlar hükmünde bir müdahalemiz yok, devlet ve iktidarlar bu ülkenin ahlakını korumak zorunda değil mi? Bu yönde kanun yok, nizam yok, vatandaş buna karşı tavrını ortaya koysun… Gidip birini mi döveyim, ibnelik yapma diye felç mi edeyim adamı?"

"Devlet olarak tavrını koy ben senin arkadan gelirim"

AK Partili bir siyasinin imam hatip öğrencileri ile olan bir diyaloğunu hatırlatan Özışık, "AK Parti'den bir siyasetçi imam hatiplerin yanına gitti. Öğrenciler, 'Bizim size oy verme gibi bir garantimiz yok. Biz Ekrem İmamoğlu'na vereceğiz.' dediler. Niye kardeşim, biz bunlara ne öğretiyoruz? Sonra, bu gençlik nereye gitti, diye yakınıyoruz. Gençlik diyor ki 'sen neredesin ki ben yanına geleyim. Hırsızlık, yolsuzluk, namussuzluk, ülkenin değerlerine benim değerlerimi sahip çıkmamak sende. Ben senin olduğun yere niye geleyim.' Biz bu gençlere ne veriyoruz? Sen devlet olarak tavrını koy, ben senin arkandan gelirim ama sen bana ne yol göstermelisin." diye konuştu. (İLKHA)

https://dogruhaber.com.tr/haber/676480-gazeteci-ozisik-devlet-ve-iktidarlar-bu-ulkenin-ahlakini-korumak-zorunda/


Yayıncılar LGBT lobisine karşı endişeli: Marjinal bir zihniyetin kültürel istilası ile karşı karşıyayız

Toplumun ahlaki değerlerini yerle bir etmeye çalışan LGBT, Türkiye’deki faaliyetlerine kitap yayıncılarını da ekledi. Kültür yayıncılığında önemli paya sahip İletişim, Everest, Epsilon, Sel ve Can yayınları LGBT lobisinin talimatları ile hareket ederek sosyal medya hesaplarından eşcinselliği destekleyen paylaşımlar yaptı. LGBT lobisinin kitap yayıncılığı üzerinden gençleri ve çocukları hedeflemesi sektörde de tartışma konusu oldu. Yeni Şafak'ın görüşlerine başvurduğu Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Musa Kazım Arıcan, dünyanın marjinal bir zihniyetin kültürel istilası ile karşı karşıya olduğunu söylerken Erdem Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz, "Meseleyi bir insan hakları bağlamından çıkararak militan bir söylemle normalleştirmeyi, mahremiyeti kamuya taşımayı, teşvik edici girişimleri bir şiddet eylemi olarak değerlendiriyoruz" dedi. Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) Yönetim Kurulu Başkanı Münir Üstün, değişen toplumsal dinamiklere uyum sağlamanın sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisinden geçtiğine dikkat çekerken, Ketebe Yayınları Yayın Yönetmeni Furkan Çalışkan ise "Türk toplumunu, sınırlarımızın ve anlam dünyamızın dışında kalan birileri tanımlıyor. Kategorize ediyor, şekillendiriyor. Bunu da kültürel bir zeminde yapıyor" dedi.

Fatma Çelik - Yeni Şafak


Sol üstten başlayarak: Erdem Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz, Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Başkanı Sedat Özgür, Ketebe Yayınları Yönetmeni Furkan Çalışkan, Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) Yönetim Kurulu Başkanı Münir Üstün ve Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan.

Cinsiyetsiz bir toplum oluşturmaya çalışan 'LGBT'yi destekleyen markaların arasına bu yıl yayınevleri de katıldı. Eşcinselliği meşrulaştıran ve destekleyen paylaşımlar yapan kitap yayınevleri düşünce kültürünün de kirletildiğini gözler önüne serdi. İyi bir okuma yapmak isteyen okur ve gençlere tavsiye edilen listelerde hangi yayınevlerinin tercih edileceği kafaları karıştırdı. Öyle ki muhafazakar yazarların kitaplarının basıldığı bir yayınevini bünyesinde bulunduran yayıncıların bir diğer yayınevinde LGBT’ye destek tweetleri attıkları gözlemlendi. Kültür yayıncılığı alanında önemli paya sahip yayınevlerinden; Sel Yayıncılık, İletişim Yayınları, Ayrıntı Yayınevi, Epsilon, Can Yayınları ve Everest Yayınevi, eşcinsellik lobisinin sponsorları arasına katıldı. Özellikle eşcinselliği teşvik eden, özendiren ve meşrulaştıran kitapların basıldığı yayınevleri bile var. LGBT'nin bu yeni çağrıcıları yayıncılar arasından da tepkilere neden oldu. Bir kısım yayıncı eleştirilerini sosyal medya aracılığı ile dile getirse de bu yeni durum karşısında neler yapılması gerektiğine dair bir tespit yapılmadı. Yeni Şafak olarak yayınevleri ve sektörü ilgilendiren sivil toplum kuruluşları ile konuştuk.

LGBT'nin sponsor yayınevleri: Eşcinsellik propagandası yapıyorlar

Dünyayı cinsellik üzerinden algılamaya çalışan evrensel ahlak ilkelerine savaş açan bir küresel istiladır bu. Tüm makul, insani ve kutsal ile ilişkili inanç ve kültürü itibarsızlaştırma çabasıdır.
İnsan hakları değil şiddet eylemi
Erdem Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz: İnsan hak ve özgürlükleri hem anayasa ile hem mensup olduğumuz dinî akaitler ile hem de örf ve gelenekler ile aile temelli bir anlayışla toplumun ruh ve beden sağlığı bütünlüğü içinde güvence altına alınmıştır. Son yıllarda cinsiyet tartışmalarının bireysel tercih ve hak bağlamından çıkarılarak baskıcı ve ötekileştirilen bir söyleme dönüştürülmesi, meselelerin tez ve antitez bağlamında bile tartışılmasına tahammül edilemeyen tahakküm edici bir dil ile gündemde tutulması kabul edilemez. Bu toplum, cinsiyet tercihini yapmış sanatçılarını baş tacı etmiş bir toplumdur. Meseleyi bir insan hakları bağlamından çıkararak militan bir söylemle normalleştirmeyi, mahremiyeti kamuya taşımayı, teşvik edici girişimleri bir şiddet eylemi olarak değerlendiriyoruz.


Erdem Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz
Türkiye'de sapkın LGBT'yi destekleyen firmalar eşcinselliği meşrulaştırmaya çalışıyor
Türkiye'de sapkın LGBT'yi destekleyen firmalar eşcinselliği meşrulaştırmaya çalışıyor
Dünya marjinal bir zihniyetin kültürel bir istilası ile karşı karşıya
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan: Son yıllarda ülkemizde dini ve ahlaki kuralları hiçe sayarak inanç ve cinsel özgürlük adı altında Türk aile yapısını bozmaya, kişilerin ruhsal yapılarını sapkınlık düzeyinde dönüştürmeye yönelik eylem ve söylemler şahit olmaktayız. LBGTİ oluşumunu; belli çevrelerden aldığı destek ve yönlendirmelerle; milli ve dini inancımıza, yaradılışa ve fıtrata aykırı olan ve ülkemiz üzerinde uygulanmak istenen bir proje olarak görüyoruz. Dünya marjinal bir zihniyetin kültürel bir istilası ile karşı karşıyadır. Dünyayı cinsellik üzerinden algılamaya çalışan evrensel ahlak ilkelerine savaş açan bir küresel istiladır bu. Tüm makul, insani ve kutsal ile ilişkili inanç ve kültürü itibarsızlaştırma çabasıdır. Ne yazık ki; Bütün inançlar, kültürler insanlığın sonunu getirecek, salgınlardan daha tehlikeli bir sapkınlık salgını ile yüz yüzedir.

Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan
Arda Kural'dan LGBT lobisine tepki: Eşcinselliğe gelince Lut Kavmine kadar gitmeyi biliyorlar
Birçok ülke tehlikenin farkına vardı
Bu gerçeği gören birçok ülke gücünü ve bütünlüğünü kaybeden aileyi bir arada tutmak için; aile ve gençleri merkeze alan, onların ruh ve beden sağlıklarını korumaya yönelik ciddi çalışmalar yapıyorlar.
Ülkemizde ise; fenci yaşlısı, kadını erkeği ile inançlı, güçlü ve dirayetli bir aile yapımız, gönülden bağlandığımız örf ve geleneklerimiz var. Geçmişten günümüze miras bu değerler elbette birilerini rahatsız edecek. Ediyor da.
Görünen o ki; Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de “sapık kavim, beyinsiz ve akılsız kavim” dediği Lut Kavmi'nin bügünkü takipçileri, tüm bu değerlerimize savaş açmış durumda. Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi, aileyi ve aile bireylerini korumak hepimizin görevidir.
Ülkemizin yazarları, sanatçıları ve düşünürleri olarak; bu tür oluşumları gerçekleştirenleri, bunlara destek verenleri, kamuoyu oluşturmalarına yayın yoluyla imkan tanıyan yayınevlerini, gayrı ahlakı anlayıştan siyasi, ticari rant elde etmek isteyenleri, şiddetle kınıyoruz.

LGBT devşirecek çocuk arıyor
Modern dünyanın toplumsal cinsiyet projesi 'cinsiyetsizleştirmek' temelleri üzerinde kuruluyor. Cinsiyetsizlik dayatması yapan LGBT lobileri, her geçen gün 'ideolojik çete' haline dönüşüyor. Sosyal hayatta kadın ve erkek arasında farklılıkların olmadığını savunan bu görüş, bireylere özgü rol ve vazifeleri reddediyor. Bu projenin temel hedefinde ise çocuklar var. Batı ülkelerindeki bazı eğitim kurumlarında çocukları cinsiyetsizleştirme mühendisliğinden geçiren LGBT lobilerinin amaç ve hedeflerini 'Neler Oluyor'da anlattık:
 
Değişen toplumsal dinamiklere uyum sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisinden geçiyor
Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) Yönetim Kurulu Başkanı Münir Üstün: Son günlerde eşcinsel bireylerin temel insani haklarını korumaktan öte, eşcinselliği özendirici içerikler ve propagandalar yapan basın yayın kuruluşlarının açıklamalarını takip etmekteyiz. Profil Yayın Grubu olarak bizler, ailenin bekasını ve sağlıklı nesillerin yetişmesini önemsiyoruz. Cinsel kimliğiyle barışık, değerlerinin bilincinde, değişen toplumsal dinamiklere uyum sağlarken, kendi ahlaki ve zihinsel süzgecini de sağlam şekilde oluşturmuş bireyler yetiştirmenin yolunun; sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisinden geçtiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda aileyi desteklemeye ve aile içi ilişkilerin ruhsal, sosyal ve ahlaki olarak sağlam temeller üzerine inşa edilmesi için çalışmaya devam edeceğiz. Üzerimize düşen sorumluluğun farkında olduğumuzu, yayın politikalarımızı da bu doğrultuda gerçekleştirmeye çaba gösteriyoruz.

Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) Yönetim Kurulu Başkanı Münir Üstün
Aysbergin sadece görünen yüzü
Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Başkanı Sedat Özgür: Karşımıza çıkan sorunu attığımız tepki mesajlarıyla, içinde bulunduğumuz çevrede hararetli bir şekilde tartışarak tam anlamıyla asla çözemeyeceğiz. Tepkimizi ve duruşumuzu mutlaka bu çerçevede göstereceğiz. Ancak bu durumun aysbergin sadece görünen yüzü olduğunu unutmamalıyız. Öncelikle tanımalıyız. Bazen açıkça kitaplarda karşımıza çıkan, bazen satırların arasına gizlenen, bazen de kitapların görsellerinde örtük olarak hayatımıza giren bu manzarayı bütün olarak fark etmeliyiz. Bazı çizgi filmlerde, dizi ve sinemalarda, tiyatro oyunlarında, yarışma ve eğlence programlarında karşımıza çıkarılan bu karakterlerin farkında olmalıyız. Özellikle dramatik hikâyeler oluşturularak, kahramanlaştırılarak çocuklarımızın ve gençlerimizin anlam dünyalarına yöneldiklerini göz ardı etmemeliyiz. Meseleyi akademik olarak çerçevelendirmeli ve derinleştirmeliyiz. Asırlardır insanın şahsiyet ve karakterini en güzel biçimde inşa eden bir medeniyetin temsilcileri olduğumuzu bilerek; gençler başta olmak üzere insanımızın anlam dünyasına girecek işitsel, görsel ve yazılı materyaller geliştirmeliyiz. Bunları uygun mecralarda paylaşmalı, eğitim çalışmalarımızın bir unsuru haline getirmeliyiz.

Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Başkanı Sedat Özgür
Türk toplumunu, sınırlarımızın ve anlam dünyamızın dışında kalan birileri tanımlıyor. Kategorize ediyor, şekillendiriyor. Bunu da kültürel bir zeminde yapıyor. LGBT meselesi de tam olarak böyle.
Birçok yayınevi bu sistemin bir parçası olduğunu ispat etme çabasında
Ketebe Yayınları Yönetmeni Furkan Çalışkan: Bizler Türkiye'de sonuçlar ve olaylar üzerinden reaksiyon vermeye yatkınız maalesef. Oysa bizi sonuca, karşılaştığımız vahim duruma götüren bir "kurulum aşaması ve "teorik alt yapı" vardır. Hakim Kültür Endüstrisi'nde meşrulaşmayan yada yaygınlık kazanmayan hiç bir temayül toplumsal olarak bir vakaya dönüşmez modern zamanlarda. Son yıllarda birçok insanın şaşkınlıkla karşıladığı LGBT akımına verilen kurumsal destekler bir sürecin sonu ve neticesidir. Örneğin dünyanın en prestijli yayıncılık ödüllerinin son yirmi yılı incelendiğinde ortaya çıkan gayri resmi kriterler arasında hem konu hem teorik bağlam açısından eşcinselliğin ne kadar büyük bir yer kaplandığını, hiç olmazsa mutlaka bir değini vesilesi yapıldığı görülecektir. Hal böyleyken hakim Kültür Endüstrisi'nin yansıması olan birçok yayınevinin de buna kapıldığına, bu sistemin bir parçası olduğunu ispat etme çabasında olduğuna şahitlik ediyoruz. Tüm dünyada eşitsizliğe, adaletsizliğe ve zulme bir direnç geliştiren entelektüel çabalar sönümlenirken sanki LGBT bir muhalif alanmış gibi yutturulmaya çalışılmakta.

Ketebe Yayınları Yönetmeni Furkan Çalışkan
Mazlumlar, bedenleri kutsayanlar kadar kültürün parçası olmuyor
Avrupa'da kaybolan Suriyeli mülteci çocuklar, Irak'da ölen milyonlar, Afrika'da devam eden sömürü, İslamofobi, Mısır'da canlı yayında katledilen göstericiler, bir devlet başkanının duruşma salonunda öldürülmesi, Amerikan Darbeleri, Gazze'de ablukada senelerdir yaşamaya çalışan büyük bir insan topluluğu, Batı başkentlerinin gettolarında dışlanan kitleler, kaynaklara ulaşmadaki eşitsizlik, Doğu Türkistan, evet bütün bunlar kendi bedenleri üzerinden bir anomaliyi kutsamaya çalışan bir grup insan kadar edebiyatın, kültürün, sanatın konusu olmuyor.
Türkiye İzcilik Federasyonundan LGBT sapkınlığına tepki: Kimliklerini cinsel arzuları üzerinden tanımlayan bu harekete karşıyız

Meselenin evrensel boyutunu ve geldiği gerçek noktayı anlatmak için söylüyorum bunları. Daha doğrusu planlı ve bilinçli bir çalışmanın, stratejinin sonucu olarak bugün bu çarpıklık ile karşı karşıyayız. Gerçek ve ağır insanlık durumları değil bedenlerine ve anomaliye tapan küçük bir güruh kaplıyorsa gündemi, mecraları ve kültürel alanı bu birdenbire olmuş bir vaka değildir.

Türk toplumunu sınırlarımızın dışında kalan birileri tanımlıyor
Tanımlayan ile tanımlanan arasında bir fark vardır. Bütün sonuçları belirleyen bir fark. Toplumsal dinamikleriniz birileri tarafından "tanımlanıyorsa" siz artık edilgen ve sunulan kalıba razı bir unsurdan başkası olamazsınız. Türk toplumunu, sınırlarımızın ve anlam dünyamızın dışında kalan birileri tanımlıyor. Kategorize ediyor, şekillendiriyor. Bunu da kültürel bir zeminde yapıyor. LGBT meselesi de tam olarak böyle. Tek bir çıkış noktası var; bu ülkenin kendi anlam ve değer dünyasının içinde kalan haysiyet sahibi zihinlerin ve onlardan teşekkül kurumların başımıza musallat olan bu belayı iyi "tanımlaması" ve bu "tanımın" neticesinde, kökeni milli kişiliğimize, gerçek bir Türkiye imgesine uzanan hakiki bir meşruiyet zemini oluşturması. Ancak bu zemin içinde çocuklarımızı, geleceğimizi, anlam-değer dünyamızı, bizi bu dünyada değerli kılan birikimlerimizi koruyabiliriz. Tüm bu bağlam içinde "yayıncılığın" ne kadar hayati bir konu olduğu da daha iyi anlaşılmıştır sanırım.

https://www.yenisafak.com/hayat/yayincilar-lgbt-lobisine-karsi-endiseli-marjinal-bir-zihniyetin-kulturel-istilasi-ile-karsi-karsiyayiz-3547620


İzmirli avukattan Tunç Soyer hakkında suç duyurusu: İzmir'e acilen kayyum atanmalı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in bir video konferans görüşmesinde yaptığı 'İzmir bayrağı' ve 'İzmir parası' açıklamaları ile ilgili avukat Tarcan Ülük, savcılığa suç duyurusunda bulundu. İçişleri Bakanlığına ise ihbarda bulunarak, İzmir'e kayyum atanmasını talep etti.

İzmirli avukattan Tunç Soyer hakkında suç duyurusu: İzmir'e acilen kayyum atanmalı
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in bir video konferans görüşmesinde yaptığı 'İzmir bayrağı' ve 'İzmir parası' açıklamaları tartışmalara sebep olmuştu. 2019 yerel seçimlerinde Demokrat Parti'den İzmir Büyükşehir Başkan Adayı olan Avukat Tarcan Ülük, Tunç Soyer hakkında suç duyurusunda bulundu.

TÜRKİYE'NİN VE KUZEY KIBRIS'IN EGEMENLİK HAKLARINA MUHALİF İFADELERİ VAR

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na avukatı Ayla Ülük aracılığı ile sunduğu dilekçede nedenlerini tek tek sıralayan Ülük, "Tunç Soyer İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla, İzmir'i belediye başkanının belediye yasası kapsamındaki faaliyetleri dışındaki her türlü yasa dışı faaliyetin odak noktası haline getirdiği için bir suç duyurusunda bulunma ihtiyacı hissettim. Tunç Soyer'in gayri milli siyasete destek veren eylemleri var. Koltuğa oturur oturmaz LGBTİ ile bir anlaşma imzaladı. Hatta belediyenin boyalarını da bu renklerde yaptı, ki İzmir bunu kaldırmaz. Kıbrıs'la ilgili 'Kıbrıs'ı Kıbrıslılara bırakalım' diye bir cümle sarf etti. Bu cümle de tehlikeli çünkü Türkiye Doğu Akdeniz'de mavi vatanı savunuyor, yedi düvelle mücadele içinde. Bu mücadeleye bir eksiklik getirilmesi için bilinçli bir söylemdi.

FETÖ'YE DESTEK VERENLERLE ÇALIŞIYOR

Tunç Soyer FETÖ'ye destek vermiş insanlarla birlikte çalışıyor. Devletin aldığı kayyum tedbirlerine de ısrarla karşı çıkıyor. Tunç Soyer, tarihte İzmir bayrağı bulduğu için bir heyecana kapılıyor. Bir Türk'ün, bir Atatürkçünün, başka bir bayrak arayışı zaten olamaz, bundan heyecan duyamaz. Bayrak önerisi getirip arkasından bir de para basıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Davutoğlu'nun da ziyaret ettiği Londra'da Chatham House'u (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) ziyaret etti. Tarihte Sevr'i Türkiye'ye dayatmışlardı, milli irade bunu yırtıp atmıştı. Şimdi yine milli iradeyi boğma projesinin içinde Tunç Soyer'i görüyoruz. İzmir, İstanbul ve Güneydoğu'da şehir devletleri kurma projesi vardır. Anayasaya aykırıdır, Türkiye'yi bölme projesidir" dedi.

"LGBTİ'YE DESTEK VEREREK TERÖRE, UYUŞTURUCUYA VE PEDOFİLİLERE DESTEK OLUYOR"

Avukat Tarcan Ülük, "Biz İzmir'deki yurtsever, cumhuriyetçi, milliyetçi hukukçular olarak Tunç Soyer'in gayri milli tavırları karşısında milli bir tavır sergilemek için Cumhuriyet Savcılarını göreve davet ettik. LGBTİ'nin onursuz onur yürüyüşleri devam ediyor. Almanya'da LGBTİ aynı zamanda pedofili sapıklarına da destek veriyor. Taşıdıkları bir pankartta yetişkin birinin bir çocuğunun elini tuttuğunu ve 'Pedofililer de insandır, aşk aştır' yazdığını görüyoruz. Tunç Soyer LGBTİ'ye destek verdiği sürece, uyuşturucuya, teröre ve pedofili sapkınlarına da destek vermiş oluyor. Yakın tarihte birçok küçücük yavru pedofililerin mağduru oldu. Bir maskeli balo oynuyor. Atatürkçü görünerek İzmirlileri kandırıyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'den bu şahsa tepki bekliyoruz. CHP'nin tüzüğünde LGBTİ desteği ve Türk bayrağından başka bayrak arayışı olduğunu düşünmüyorum. Bu CHP İzmirlinin bildiği Atatürk'ün CHP'si değil. Bu HDP'nin başka bir versiyonu. İzmirliler aklını başına almalı. Kamusal baskıyla Tunç Soyer'e bu sapkın, Türkiye'yi bölecek, kamu düzeni bozacak siyasete bir dik duruş gösterilmeli"şeklinde konuştu.

"İZMİR'E ACİLEN KAYYUM ATANMALI"

Suç duyurusunda İçişleri Bakanlığı'na da bir ihbarda bulunduğunu aktaran Ülük, "Yurt dışından Türkiye'nin mücadele ettiği devletlere destek olacak bir siyaseti uyguluyor. Faaliyetlerinin terör faaliyetlerinden hiçbir farkı yoktur. Kamu gücünün böyle bir kişi tarafından kullanılmasına müsaade edilmesi kamu güvenliği açısından tehlikelidir. İçişleri Bakanlığı'na Tunç Soyer'in yerine acilen kayyum atanması talebini de ilettik. Onun yerine başka bir CHP'li de gelebilir" dedi.

https://www.ahaber.com.tr/gundem/2020/07/03/izmirli-avukattan-tunc-soyer-hakkinda-suc-duyurusuizmire-acilen-kayyum-atanmali


MTTB’den LBGT Tepkisi

Milli Türk Talebe Birliği Malatya Şube Başkanı Mehmet Sağdıç, son zamanlarda çeşitli vesilelerle kendilerini gündeme getirmek isteyen ve Kendilerini LBGT olarak tanımlayan sapkın zihniyete tepki gösterdi. Sağdıç, “MTTB olarak bu sapkın zihniyetin yayılmasına izin vermeyeceğiz.” dedi


Milli Türk Talebe Birliği Malatya Şube Başkanı Mehmet Sağdıç, son zamanlarda çeşitli vesilelerle kendilerini gündeme getirmek isteyen ve Kendilerini LBGT olarak tanımlayan sapkın zihniyete tepki gösterdi. Sağdıç, “MTTB olarak bu sapkın zihniyetin yayılmasına izin vermeyeceğiz.” dedi

MTTB Malatya Şube Başkanı Mehmet Sağdıç, MTTB orta öğretim komisyon başkanı Furkan Uçkun ile yaptığı basın açıklamasıyla tepkilerini şu şekilde dile getirdi. “Yeryüzünde Allah’ın yaratmış olduğu en şerefli varlık insandır. Kadın ve erkek olarak iki farklı cinsiyette yaratılan insanlar asırlar boyunca bu şekilde yaşamış ve çoğalmışlardır. Bu durum insanın biyolik ve fizyolojik varlık olmasının en doğal yönüdür. Ancak son zamanlarda özellikle Batı menşeili kaynaklar sosyal medya başta olmak üzere çeşitli kitle iletişim araçları ile yeryüzündeki bu düzeni akıl almaz bir şekilde değiştirmek için her türlü zillete başvurmaktadırlar. Doğanın ve insanın yaratılışıyla hepten çelişen, fıtrata aykırı, sosyoloji ve psikoloji ilimlerinin psişik vaka olarak adlandırdığı eşcinsellik mefhumunu içtimai hayatın normal bir yönü olarak insanlara aşılamaya çalışan zihinlerin sayılarındaki artış durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Özellikle bu meselenin arka plânını eşitlik ve hürriyet kavramları ile temellendirmeye çalışan bu insanlar temel hakların doğal(tabi) olduğunu ve hukukun da insanları tabi haliyle savunacağını bildikleri hâlde durumu kasten çarpıtarak meselenin uzun soluklu bir küresel proje olduğunu ortaya koymaktadırlar.

İNSANLIK ADINA UTANÇ VERİCİ EYLEMLER YAPILIYOR

Ne yazık ki ülkemizde de son zamanlarda bu sapkın yönelimi savunup, onlardanmış gibi hareket eden sözde sanatçı kimlikli insanların adeta övülerek, beğeniyle gençlerin izlenimine sunulması durumu da kabul edilebilir bir durum değildir. Yükseköğretime geçişte genç zihinlere sorulan sorularda bile övülmeye lâyık görülen sözde sanatçılar, alış veriş sitelerinin özellikle renklerini LGBT bayrağına benzeterek ‘onur haftasına’ dikkat çekmeye çalışmaları bir takım karanlık ellerinin yine devrede olduğunun göstergesidir. Sömürgenin, açlığın, zulmün ve insanlık adına utanç verici tüm eylemlerin yaşandığı dünyamızda her şeyi göz ardı edilip, bu tür konulara toplumları yönlendirme çabaları en nihayetinde boşa çıkacaktır. MTTB olarak asrı devirmiş mazimiz ve asırlara meydan okuyan istikbalimiz ile toplumu zehirleyen ne kadar proje ve işbirlikçileri varsa her daim karşılarında olacağımızı belirtip, millî ve manevi şahsiyetler inşa etme amacımız uğruna yaşayacağımızın altını çiziyoruz. Tüm bu yanlış adımların yetkililerce artık sonlandırılmasını talep ediyoruz.

A.Vahap Kaygusuz – Ebubekir Atilla

http://www.malatyasonsoz.com.tr/mttbden-lbgt-tepkisi-h322194.html


Eşcinselleri finanse eden vakıf ve derneklerin tam listesi! Neden LGBTİ destekleniyor?

Aslı Erdoğan adlı bir sosyal medya kullanıcısı eşcinselleri finanse eden vakıf ve derneklerin tam listesini paylaştı. Listede dikkat çeken detaylar yer alırken LGBTİ'nin neden desteklendiği de ortaya çıkıyor.

Küreselcilerin tüm dünyaya dayattığı 'cinsiyetsiz toplum' projesinin en büyük ayağı olan 'eşcinsellik'üzerine yürütülen çalışmalar iyice ayyuka çıktı. Bazı uluslararası dernek ve vakıfların eşcinselleri finanse ettiği ortaya çıktı. Aslı Erdoğan adlı bir sosyal medya kullanıcısı hazırladığı bilgileri paylaşarak, eşcinsellere destek veren dernek ve vakıfları açıkladı.

İşte eşcinsel dernekleri finanse eden vakıf ve derneklerin destek verdiği projeler:

1- Açık Toplum Vakfı: (Open Society Foundation)
Soros Vakfı/küresel -George Soros tarafından 1984 yılında Macaristan’da kurulmuştur. Türkiye temsilcisi Can Paker, İshak Alaton ve Osman Kavala’dır. Geçtiğimiz ay kapandı ve Kavala hapse atıldı.
- Kavala Gezi finansörü, 900’lü hatlar ve bundan elde ettiği gelirle Bilgi Üniversitesini kurmasıyla biliniyor.
- Paker ‘geriye bakmak yok’, Alman vakıfları ve Bergama dosyası
- Uluslararası Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal İçerme Konferansı,
- “Canım Ailem ve Sıkça Sorulan Sorular Kitabı Yeniden Basımı”, -Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Şiddet Mağduru Trans Kadınların Korunma/Destek Mekanizmalarına Erişimlerinin Güçlendirilmesi Projesi, -LGBTİ’lerin İnsan Haklarının İzleme, Raporlama ve Sistem Geliştirilmesi Projesi,
-Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddetin Haritalanması ve Hukuki Danışmanlık Projesi,
-Akdeniz LGBTİ Hakları Buluşmaları,
- KuirFest,
- Trans Bireylere Karşı Şiddet Ve Kabahatler Kanunu Çerçevesinde Stratejik Davalar Projesi,
- LGBTI Mülteci El Kitabı,-Belediye Eşitlik Endeksi, LGBT Eşitliğinin Altyapısını Oluşturmak, Türkiyeli LGBTİ’lerin Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Projesi,
- Biz de Varız Alan Çalışması
-Sadece 2018 yılında aldığı yardım 2 milyon dolar
- 2019 bütçesi 1.1 milyar dolar
- Toplam harcaması 15.2 milyar dolar.

2- Alert Fund for Youth:
Hollanda
- Bağımsız, 1.500 euroya kadar hibe veriyor Almanya Büyükelçiliği
- Alman LGBT filmlerinin Büyülü Fener sinemalarında yayınlanma organizasyonunu finanse etmiş.
- Büyülü Fener sinemaları Denk ajansa ait. 2005 yılında sinemanın açılışını Kültür bakanı Erkan Mumcu yapmış.
- Gösterimdeki filmler: Kabuğunu kırmak, Romeolar, adı konmamış, dördümüzün çocuğu; Shed my skin, Romeos, Ungesogt, vier kriegen ein kind.
Uluslararası Af Örgütü: İngiltere Amnesty İnternational -80 darbesinde solcu ve hippilerle hukuk kurdu
- Kapatma davası ve onur yürüyüşüne destek verdi
- LGBT’ye açıktan destek verip uluslararası bir rapor hazırlamış -Şikayetleri: Kavaf: ‘hastalıktır tedavi edilmelidir’,

3- Anna Lindh Vakfı:
Mısır
- 43 ülkede örgütlü...
- İsveçli eski hippi, yaşlılığında sosyal demokrat, 2003 yılında bir alışveriş merkezinde, Sırp komiteciler tarafından öldürüldü. Öldürüldüğüyle ilgili Türk medyasında haber olmasına rağmen kim ve neden öldürüldüğü söylenmedi. NATO’nun Sırbistanı bombalamasına verdiği destekten ötürü öldürüldü.
- Türkiye’deki faaliyetleri -Sivil Toplum ve kalkınma enstitüsü derneği, Eskişehir -Sistem ve Jenerasyon Derneği, Ankara
- Türkiye’deki LGBT Dernekleri Vakfın üyesi

4- APC (Association Progressive Communication)
Güney Afrika Cumhuriyeti
- Boerler, yani Hollandalı reform geçirmiş Protestanlar
- İnternet ağı oluşturmada hizmet ve destek vermekteler
- 5.kolun sosyal medya örgütlenmesinde kullanılıyor
- 76 ülkede faaliyet gösteriyor
- Kadın hakları ve Pakistan ile Filistin’e karşı özel ilgileri var,
- Şerhh Dergisi kanal olarak kullanılmış (temin edilip okunacak), şiir ve eleştiri dergisi olmasına rağmen: 67 sayfa Ermeni, 10 sayfa Süryani, 10 sayfa Kürdistan, 25 sayfa siyasal İslam hakkında
- Hun Danışmalık isminde özel güvenlik ve temizlik şirketinin bir bağlantısı var
- Güneş Tavmen (Aşkenaz) Hun danışmanlıkta çalışıyor ve istihbarat sağlıyor

5- Arcus Vakfı:
ABD
- Müslüman LGBT’lilerin ve maymunların haklarını savunuyor
- Türkiye’deki LGBT derneklerini desteklemiştir
- Muhsin Hendrich isminde gay imamı destekleyip örgütlüyorlar
- Burcu Melekoğlu isminde bir kadının çektiği Blue ID filmini desteklemişler.

6- Astraea Lesbian Foundation for Justice:
ABD -Uganda, Filistin, Güney Afrika; ABD; Tayland özel ilgi alanları
- Türkiye’deki faaliyetleri kamuoyuna duyurup, yardım çağrısında bulunuyor

7- Avrupa Gençlik Vakfı Europen Youth Foundation:
AB
- Uluslararası gençlik buluşmaları ve aktivasyonlarını destekler

8- Avrupa Komisyonu Europen Comission:
- LGBT ve Zenofobi alanlarını destekler

9- Avrupa Kültür Vakfı İşbirliği Fonu
- LGBT derneklerini sanatsal açıdan destekler

10- Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu United Nations Development Program:
UN
- 50 bin dolarla 1 milyon dolar arasında destek sağlar

11- Birleşmiş Milletler Demokrasi Fonu United Nations Democracy Fund:
UN
- 500-250 bin dolar arasında destek sağlar (2 yıllık program)

12- BM Kadın Birimi, Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Örgütü:
UN
- 200-1.000.000 dolar arasında destek sağlar (3 yıllık program)

13- Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği:
UN
- 2017 yılında Türkiye’deki LGBT derneklerini desteklemeye başlamıştır

14- Kadına Karşı Şiddete Son Vermek İçin Birleşmiş Milletler Fonu UN Trust Fund to End Violence Against Women:
UN
-Dini liderler başta olmak üzere kadın-erkek genç guruplara destek sağlıyor

15- Chicken & Egg Picture:
ABD toplumsal cinsiyet adaleti
- LGBT filmlerini desteklemektedir, 2005’den beri 5 milyon dolar destek sağlamıştır
- Blue ID (Vuslat Karan & Burcu Melekoğlu)
- A Moving Body (Catherine Gund)
- Freeheld (Cynthia Wade)
- Of Love & Law (Hikaru Toda)
- One Pulse (Jessica Devaney & Geeta Gandbhlr)
- 15 farklı vakıf tarafından fonlanıyorlar
- Beyza Boyacıoğlu’nun a prince from outer space/uzaydan gelen prens filmini desteklemişler, 2019’da gösterimde olacak.

16- Chrest Vakfı Chrest Foundation:
ABD
-Filantropist bir vakıf Texas menşeli
-Türkiye’de faaliyet gösteriyor
-Türkish Philantrophist Found üyesi, by vakfın diğer üyeleri:
Antalya Çağdaş Eğitim ve Kültür Vakfı, ASHOKA, Bilim Akademisi, Bir Silgi Bir Kalem, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Bolu Bağışçılar Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Daruşşafaka , Değişim Liderleri Derneği, Girişimcilik Vakfı, Hayat Sende Derneği, Hisar Anadolu Destek Derneği, İlkyar Vakfı, İnsani Gelişme Vakfı, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği, Kamer Vakfı, Koruncuk Vakfı, Lösemeli Çocuklar Vakfı, Matematiksel Güç ve İnovaktif Tasarım Derneği, Maya Vakfı, Öğretmen Akademisi Vakfı, Paylaşma ve Dayanışma Platformu Derneği, Sabancı Üniversitesi, Sen de Gel, Tarsus Amerikan Collage, TEMA Vakfı, Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türk Eğitim Vakfı, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı,Okuma İstekli Çocuk Vakfı, Young Guru Akademi, Yuva Derneği, Anne Çocuk Eğitim Vakfı, 360jurnos
- Ruşen Çakır’ın Medyascope’unun finansörü (bağımsız medya!), üç parça halinde 350 bin dolar vermiş
-Hırant Dink Vakfı’nın finansörü; nefret suçu kavramını kullandırıp ırkçılık ve etnik azınlıklarla etiketlemede kullanılmış
- İlk hibesi 2001, Aile Planlama Vakfına verilmiş
-Diyarbakır, Kars, Kıbrıs, Batman; Bizans’ı ihya projesi, Ermenistan’ı ihya projesi; kadın edebiyatçı ve feminist araştırmacıların görünürlüğünü artırma projesi.İstanbullu Ermeni Mimarlar Projesi, çocuklar için mayın ve çatışma atıkları eğitimi (mayın tuzaklama eğitimi, üç celsede 100 bin dolar), Müslümanlaştırılan Ermeniler Konferansı 
- Aydınlıkçılara göre Soros tarafından fonlanıp, Alman istihbaratınca destekleniyorlar...

17- Christensen Vakfı:
ABD
- Kars hayranı
- Dünya çapında tabiat festivalleri düzenliyor
- Yaylafest’in finansörü
- Ermeni sorununa finans sağlıyorlar
- Gola isminde bir Ermeni derneğinin lazca faaliyetlerini destekliyor

18- Civicus Yurttaş Katılımı İçin Dünya İttifakı:
Global
- Partner kuruluşlarla çalışıyor
- Tüsev (Türkiye üçüncü sektör vakfıyla ortak proje yapmış
- Aydın Doğan Vakfı, Koç, Sabancı, Kadir Has ve Chrest Vakfıyla -5.kol faaliyetleri için fizibilite çalışması yaptırmış

19- COC-Federation of Dutch Associations For The Integration of Homosexuality:
Hollanda
- Gencibaşı bu kurum
- Profesyonel tıbbi ve bilimsel video/makale hazırlıyorlar
- Dünyadaki bütün LGBT derneklerinin kurumsal kimlik çalışmalarını sağlıyor.
Bayraklar ebatlar, sloganlar; anladığım kadarıyla resmi yazışma ve tanımları da bunlar yapıyor

20- Danimarka Büyükelçiliği
- Büyükelçi Jasper Vahr -Şam’da görev yapmış
- Türkiye Büyükelçiliğinden NATO sekreterliğine geçti
- Anti-Homofobi konferansına konuşmacı olarak katıldı
- NATO sekreterliğinden İsrail büyükelçiliğine atandı
- İsrail’deki LGBT faaliyetlerini de sürdürdü. Miss Trans İsrail’in onur konuğuymuş
- Şu an Malezya büyükelçisi

21- Democracy and Media Foundation:
Hollanda
- Hollandalı medya kuruluşlarının hisse senedi fonuyla destekleniyor
- De Persgroep Nederland, MediaHuis Nederland gibi kanalların fonu
- Avrupa basın ödüllerini düzenliyor, Platform24. org adıyla örgütlü, Hasan Cemal kurmuş, Doğan Akın, Yasemin Çongar, Andrew Finkel,Hazal Özvarış, Yavuz Baydar, Murat Sabuncu; LGBT haberleriyle destek veriyor, 5.kol
- ASN Bank ve Triodos Bank tarafından destekleniyorlar
- KAOS GL için Yeni Medya Okulu hibesi vermiş; LGBT alanında yazar-çizer yetiştirmek için

22- Akdeniz Kadın Fonu (Fonds Pour Femmes En Mediterrane):
Fransa -Cezayir, Filistin, Fas, Türkiye ve Fransa’da faaliyet gösteriyor
-Sekiz uluslararası vakıf tarafından destekleniyor -İki tane Cezayirli şirket tarafından da fonlanıyor.
- Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneğini finanse ediyorlar BM Nüfus Fonunca kurulmuş, Homoseksüellik, Mülteciler, Üreme Sağlığı, Kadın hakları üzerine çalışıyorlar
- Cinsel Şiddetle Mücadele Derneğini fonluyor, çok ciddi bir dernek, Türkiye’de faaliyet göstermesine rağmen sitesi ve dokümanları İngilizce, sosyoloji ve kavram üretiyorlar
- Kaos GL için iki defa hibe vermiş
- Hebun isminde Diyarbakır eşcinsel derneğini fonlamışlar
- Mavi Kalem Derneğini fonlamışlar, Suriyeli çocuklarla ilgileniyorlar
Zühre isminde bir dergileri var.

23- Özgürlük İçin Friedrich Naumann Vakfı:
Almanya
- Liberal Alman 5.kolu/Hür Demokrat parti resmi vakfı
- P24 Altanların sitesini, KAOS GL derneğini ve Hrant Dink Vakfını destekliyorlar
- Özel sektöre LGBT’yi kabul ettirmek için baskı yapıyor

24- Freedom House inc.:
ABD
- Türkiye’deki LGBT Derneklerini destekler -Veri analizi ve strateji geliştiren düşünce kuruluşu
- Emperyalist Amerikan Ordusunun halkla ilişkiler departmanı

25- Frida Genç Feminist Fonu:
Global
-LGBT derneklerine iki alanda fon sağlamış, dünya genelinde yaygın
- Ayşe Sargın isminde Bianet yazar tarafından temsil ediliyor
- Sivil Düşün AB fonu tarafından desteklenen filmmor çalışanı Deniz Nihan Aktan tarafından temsil ediliyor

26- Front Line International Foundation fort he Protection of Human Rights Defenders:
İrlanda
- 2001 yılında kurulan İrlanda menşeli insan hakları derneği
- 33 çok uluslu vakıf tarafından destekleniyor; içlerinde Amerikan Yahudi Dünyası vakfı,
Al Jazeera İsviçre ve Belçika dış işleri bakanlığı var
- Türkiye’yle ilgili çok sıkı bir haber akışları var
- Nurcan Baysal’a cesur gazeteci ödülü vermişler

27- Global Dialogue:
İngiltere
- Türkiye’nin Avrupa birliğine girişini engelleme gayesiyle kurulmuş, Türkiye’ye özel -Benim Çocuğum isimli lgbt ailelerinin belgeselini desteklemiş; hareketin en zayıf noktası/en kritik projeyi desteklemiş
- 80’lerde Lubunya olmak ve 90’larda lubunya olmak
- SPod 2012 izleme raporu
- KAOS GL proje desteği
- Az ama öz iş yapmışlar
28- Global Fund for Women:

ABD
- AMAZON Derneği
- Kadın derneği ya da kadınlar tarafından yönetiliyor olması gerekir
- LGBT Mülteci el kitabı
- Belediye Eşitlik Endeksi
 -LGBT Eşitliğinin alt yapısını oluşturmak
- Türkiyeli LGBT’lilerin Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Projesi
- Biz de varız alan çalışması

29- Heinrich Böll Stiftung:
Almanya
- Alman Yeşiller Partisinin Vakfı
- 5.kol faaliyeti sürdürüyor
- Halk düşmanlarına, onların satılmış uşaklarına ve emperyalizmin dalkavuklarına açıktan ve tam destek veriyorlar
- ‘Türkiye’de Kadın Olma Halleri’
- ‘Kapatılma Davasına Karşı Kampanya Desteği
- ‘Türkiye’de Yerel Politikaya LGBT Hakları Perspektifi Kazandırma’
- LGBT Örgütleri İçin Genel Destek -Etkinlik bazlı destekler
- LISTAG’ın İlk Adım projesi
- İstanbul LGBT Onur Haftası

30- Hollanda Büyükelçiliği:
Hollanda
-‘Türkiye’de yerel politikaya LGBT Hakları Perspektifi Kazandırma’ SPoD; isinde bir projeye destek vermişler
- Hollanda bu konuda sembol ülkelerden
- MATRA isminde 1994 yılından beri bir program uyguluyor. MATRA toplumsal dönüşüm demek ve AB adayı ülkelere veriliyor
- MATRA programı 25 bin ila 300 bin Euro arasında hibe veriyor
- Hibe verdiği programlar: ‘Gurup terapisi Çalışmaları’ SPoD ile KAOS GL,
- Pembe Hayat, Kırmızı Şemsiye ve Queer Kıbrıs Derneklerine hibe vermiş

31- KAOS GL:
Türkiye
- SIDA İsveç Kalkınma ve İşbirliği Ajansıyla ortak çalışan Türkiye kuruluşu
- Türkiye’deki en evrensel ve profesyonel dernek

32- Kırmızı Şemsiye Fonu:
Hollanda
- Seks işçileri ve LGBT’lilere destek veren fon
- Türkiye’de aynı adla şubesi vardır ve ortak çalışırlar
- Farkındalık kampanyaları ve paneller düzenliyor

33- Pride Sport:
Türkiye
-İngiltere menşeli, Kürşad Kahramanoğlu’nun fikri ve bağlantısı olabilir
- LGBT maçlarını ve spor organizasyonlarını tertipliyorlar
- Bu alanda faaliyet gösteren iki örgütten birisi; tanınırlık kazanabilirler
- Türkiye deki maç organizasyonlarını tertiplemişler

34- Sigrid Rausing Trust:
İngiltere
- Bağımsız gibi görünse de sessiz ve derinden giden, İskandinav hippi menşeli İngiliz vakıf
- Milyar Poundluk bütçesine rağmen adresleri bile yok.
- Karanlık bir vakıf muhtemelen İngiliz istihbaratıyla bağlantılı
- Türkiye için özel stratejik fon ayrılmış
- Desteklediği projeler: Pembe Hayat ve Hafıza Merkezi
- Dünya çapında 21 LGBT derneğine bağışta bulunmuş
- Pembe Hayat derneğine 160 bin Pound vermiş

35- Sivil Toplum için Destek Vakfı:
Türkiye
- Mahalli Siyonist Örgüt
- Bağışçıları: Boyner, Özyeğin; Esra Habbab, Hande gamgam, Merve Üretmen, Murat Goldstayn, Rezzan Benardete, Stefano Kaslowski

36- Türk Filantropi Fonları:
ABD
- Antalya Çağdaş Eğitim ve Kültür Vakfı, ASHOKA, Bilim Akademisi, Bir Silgi Bir Kalem, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Bolu Bağışçılar Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Daruşşafaka , Değişim Liderleri Derneği, Girişimcilik Vakfı, Hayat Sende Derneği, Hisar Anadolu Destek Derneği, İlkyar Vakfı,İnsani Gelişme Vakfı, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği, Kamer Vakfı, Koruncuk Vakfı, Lösemeli Çocuklar Vakfı, Matematiksel Güç ve İnovaktif Tasarım Derneği, Maya Vakfı, Öğretmen Akademisi Vakfı, Paylaşma ve Dayanışma Platformu Derneği, Sabancı Üniversitesi, Sen de Gel, Tarsus Amerikan Collage, TEMA Vakfı, Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türk Eğitim Vakfı, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Okuma İstekli Çocuk Vakfı, Young Guru Akademi, Yuva Derneği, Anne Çocuk Eğitim Vakfı
- Yıllık 1 Milyon dolar civarı bağış yaptığını tahmin ediliyor.

37- Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı:
Türkiye
-1985 yılında Vehbi Koç kurmuş; Özyeğin Boyner
- Maltusçu-ezoterik
- Destek verdiği projeler: Özgür Renkler Derneği, 1 Aralık Dünya AIDS Günü için Farkındalık Materyalleri Geliştirme Desteği
- 6 milyon lira yıllık bütçesi

https://www.habervakti.com/dosya/escinselleri-finanse-eden-vakif-ve-derneklerin-tam-listesi-neden-lgbti-h116083.html

İstanbul Sözleşmesi'nden geri adım büyük ayıp olur

$
0
0
İstanbul Sözleşmesi AK Parti’nin bugüne kadar attığı en doğru adımlardan biri.
Şimdi içeriden mahalle baskısıyla geri çekilirlerse büyük bir kayıp olur.
O yüzden Numan Kurtulmuş’un açıklaması beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Sözleşmeye karşı çıkan bir avuç grubun iki temel argümanı var; “Eşcinsellik meşrulaştırılıyor ve aile dağılıyor” diyorlar. İkisi de birbirinden yersiz iddialar.
Numan Kurtulmuş sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim tercihi” kelimelerinin sorunlu olduğunu öne sürüyor. “Bu iki mesele, LGBT ve marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar oldu” diyor.
Halbuki İstanbul Sözleşmesi her türlü şiddete karşı mağduru koruma altına alma amacıyla yazılmış bir metin.
Adı İstanbul Sözleşmesi olunca ne olduğunu tam bilmeyenler olabilir. Tam açılımı şu: Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.
Kurtulmuş’un bahsettiği kavramların geçtiği 3. maddeye bakalım:
“Mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir” deniliyor.
Eğer açıkça her türlü şiddete karşı çıkıyorsanız bu anlaşmayla ne gibi bir alıp veremediğiniz olabilir ki?
Cinsel yönelim ifadesi LGBTİ bireylerini de kapsıyor diye onların şiddet görmesini normal mi karşılayacaksınız yani?
Eşcinselliği günah yahut ahlaksızlık olarak kabul ediyorsanız bu sizin bireysel inancınız ve dünya görüşünüzdür. Bunun tersini düşünenlerin de yaşam hakkı devlet tarafından güvence altına alınmıştır.
Yani “Dini, ırkı, mezhebi, inancı ve cinsel kimliği ne olursa olsun şiddet göremez” diyen bir sözleşmeye karşı çıkıyorsanız temel insan haklarına aykırı bir tutum almış olursunuz.
Bir başka saçmalık da İstanbul Sözleşmesi’nin aile kurumuna zarar verdiği iddiaları.
“Erkeği evden uzaklaştırarak aileyi yaşatma imkânı yok” diyorlar. Yahu adam karısını dövüyor. Bir sonraki adımda öldürecek. Evlilik yaşasın diye bir caniyle mağduru aynı evde mi tutacaksınız? Sırf evlilik devam etsin diye sistematik işkenceyi mi savunacaksınız?
Kusura bakmasınlar ama İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan erkeklerin ya kadınlarla bir meselesi vardır, ya şiddeti zihninde meşrulaştırıyordur ya da sözleşmeyi okumamıştır.
İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetin önlenmesi için atılmış en değerli adımdır. İmzalanmasında AK Partili kadınların emeği büyüktür.
Bu konuda bir geriye gidiş olmaması için başta Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Esra Albayrak, KADEM kurucuları ve AK Partili kadın siyasetçiler olmak üzere her kesimden kadını dayanışma göstermeye davet ediyorum.
Numan Kurtulmuş’un tavrını ise eşi Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuş’a havale ediyorum!
Aşırıcı kesimlerin başlattığı bu kara kampanyaya boyun eğip kendi eserlerini yakarlarsa çok çok yazık olur.

https://www.haberturk.com/yazarlar/kubra-par-2561/2732036-istanbul-sozlesmesi-nden-geri-adim-buyuk-ayip-olur

Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Çalışıp, gözden geçirin, halk istiyorsa kaldırın

$
0
0
Erdoğan’ın önceki gün başkanlık yaptığı MYK ve il başkanları toplantılarında, kamuoyunda tartışılan İstanbul Sözleşmesi gündeme geldi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurmaylarına, “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” talimatı verdi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlık yaptığı AK Parti genişletilmiş il başkanları toplantısında CHP, bağımsız ve Demokrat Parti’den birer, İYİ Parti’den iki ve Saadet Partisi’nden üç olmak üzere sekiz belediye başkanı AK Parti’ye geçti. Bu sırada AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin “Sayın Cumhurbaşkanım arkadaşlarımıza bir söz verdik. Pandemi süreci bittikten sonra burada sizlerle bir çay içmek istiyoruz. Sizin de sözümüzü boşa çıkarmayacağınıza inanıyorum” sözleri üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öyle çayla geçiştirme işi, mantı mantı. Kayserilisin ya hani” diye espri yaptı.

'Çalışıp gözden geçirin'

Hürriyet'ten Gizem Karakış'ın haberine göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlık yaptığı MYK ve il başkanları toplantılarında, kamuoyunda tartışılan İstanbul Sözleşmesi de gündeme geldi. Edinilen bilgiye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, kurmaylarına, “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” talimatı verdi.

İstanbul Sözleşmesi ve Cinsiyet Eşitliği nedir ?
Türkiye'deki "Cinsiyet Eşitliği" hususundaki çalışmalar, İstanbul Sözleşmesi'nden kaynaklanan bir zorunluluk.

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak açılımı yapılan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve yaptırım gücü olan uluslararası bir sözleşmedir.

Sözleşme, ilk olarak Türkiye tarafından Mayıs 2011'de İstanbul'da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi adını almıştır.

10 ülkenin imzalamasının ardından 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe giren Sözleşme'de AB ülkelerinin ekseriyetinin imzası bulunuyor.

"Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi" (ETCEP) ise sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sadece bir ay sonra 1 Eylül 2014 tarihinde başlatılmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği nasıl tanımlanıyor?

İstanbul Sözleşmesi Madde 3/c'de toplumsal cinsiyet şöyle tanımlanıyor: "Toplumsal cinsiyet, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır."

Burada kadın için uygun rollerin, fıtratından kaynaklanan roller değil de toplum tarafından uygun olduğu düşünülen ve sosyal anlamda oluşturulmuş roller olarak ifade edilmesi dikkat çekiyor.

Kadınlık ve erkeklik davranışlarının yeniden kurgulanıp değiştirilmesi

Aile Akademisi Derneği ise hazırladığı sunumda bu konuda şöyle diyor: "Feminist gruplar cinsiyeti ikiye ayırmaktadır. Onlara göre bir doğuştan getirdiğimiz biyolojik cinsiyet (sex) bir de sonradan kazandığımız cinsiyet vardır. Sonradan kazanılan cinsiyete toplumsal cinsiyet (gender) denilmektedir. Kadınla erkeğin sosyal rol ve davranışlarının sebebi doğuştan getirdiği farklılıklar değildir. Bu nedenle kadınlık ve erkeklik davranışları yeniden kurgulanıp değiştirilebilir. Kadınlara bugün bildiğimiz geleneksel anlamdaki erkeklik rolleri, erkeklere de kadınlık rolleri yüklenebilir. Bugün yapılmaya çalışılan şey de budur. Bunun farkında olan akademisyenlerden biri olan Harvard Üniversitesi'nden Dr. Brizendine buna ilişkin şöyle söylemektedir: 'Oysa bize insanlardaki cinsiyet ayrımının ailelerin çocukları kız ya da erkek olarak yetiştirmelerinden kaynaklandığı öğretilmişti. Bugün bunun tamamen doğru olmadığını biliyoruz. Özgür irade ve politik olarak doğru davranmak adına biyolojinin beyin üzerindeki etkisini görmezden gelmeyi deniyoruz, kendi doğamızla savaşıyoruz."

İstanbul Sözleşmesi LGBTİ'leri de koruyor

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili hazırladığı çalışmasında madde 4/3'te LGBTİ'lerin durumuna dikkat çekiyor.

Prof. Dr. Bakırcı, çalışmasında şu ifadelere yer veriyor: "İstanbul Sözleşmesi, LGBTİ bireylerden açıkça söz etmemesine rağmen, taraf devletlerce Sözleşme'de öngörülen korumanın (toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği dâhil), hiçbir ayrıma yer vermeksizin bütün gruplara sağlanması gerektiğini öngördüğünden, ev içi şiddet mağduru LGBTİ bireylerin de, Sözleşme'nin sağladığı korumanın kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekir."

İstanbul Sözleşmesindeki tepki çeken "… din ve sözde 'namus'…" ifadesi

İstanbul Sözleşmesi Türkiye'ye kimi yükümlülükler getiriyor.

Sözleşme, 12/1 maddesinde taraf devletleri sosyal ve kültürel alanda değişimlerin desteklenmesi yönünde tedbir almaya çağırıyor.

Madde 12/1 şöyle: "Taraflar, kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır."

Geleneksel değer yargılarını, örf ve dini "Cinsiyet Ayrımcılığının" asıl kaynakları olarak gören bu zihniyetin, namus mefhumunu da hakir görüp "sözde namus" ifadesiyle anması tepkilere neden oldu.

Madde 12/5 şöyle: "Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde 'namus' gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir."

Sözleşme emrediyor: Cinsiyet Eşitliğinde farkındalığı arttır ve bunu eğitim müfredatına al

Farkındalığın arttırılması ve programların yaygınlaştırılmasına dair:

Madde 13/1: "Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eyleminin ortaya farklı şekillerde çıkışı ve bu eylemlerin çocuklar üzerindeki etkisi ve bu şiddet eylemlerinin önlenmesi ihtiyacı konusunda halk arasındaki farkındalığın ve anlayışın arttırılması için, yerine göre ulusal insan hakları kuruluşları ve eşit haklar kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özellikle de kadın örgütleriyle işbirliği de dâhil olmak üzere, düzenli olarak ve her düzeyde farkındalık arttırıcı kampanya ve programları yaygınlaştıracak veya uygulayacaktır."

Cinsiyet eşitliğinin tüm eğitim seviyelerinde müfredata alınması hususu:

Madde 14/1: "Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır."

https://www.dunyabulteni.net/t-genel/erdogan-dan-istanbul-sozlesmesi-aciklamasi-calisip-gozden-gecirin-halk-istiyorsa-kaldirin-h471522.html

ÖSYM LGBTİ şarkıcının sözlerini soran uzmanları kovacak

$
0
0
ÖSYM YKS'de LGBTİ şarkıcı Mabel Matiz'in şarkısını soru olarak soran uzmanların tespit edilerek kovulacağını açıkladı.


Hafta sonu gerçekleştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın Türkçe bölümünde, LGBT sapkınlığına yönelik propaganda çalışmalarında bulunan Mabel Matiz’e ilişkin bir soru sorulmuştu. Söz konusu soru vatandaşlar tarafından sert tepkiyle karşılaşırken konuya dair ÖSYM'den açıklama geldi.

Yeni Akit’e konuşan ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün inceleme başlatıldığını duyurdu.

Aygün, “2020-YKS yaklaşık 2 buçuk milyon adayın katılımıyla üç oturum halinde 188 sınav merkezinde güvenle ve başarıyla tamamlanmıştır. Soru havuzu ülkemizin farklı üniversitelerinden binlerce akademisyenin katılımıyla oluşturulmaktadır. Kurumumuz yönetiminin milli, manevi değerlerimiz ve toplumsal değer yargılarımız konusundaki hassasiyeti açıktır. 2020 YKS’nin TYT oturumunda yer alan Türkçe alanındaki ilgili sorunun içeriği hakkında inceleme başlatılmıştır. Sorumlu kişiler soru hazırlama süreçlerinden çıkartılacaktır.” dedi.

https://www.sonhaberler.com/osym-lgbti-sarkicinin-sozlerini-soran-uzmanlari-kovacak-haber-814078

"İstanbul Sözleşmesi size ne yaptı?"

$
0
0
AVUKATLARDAN NUMAN KURTULMUŞ’A TEPKİ
"İstanbul Sözleşmesi size ne yaptı?"

Avukatlar Feyza Altun, Gökçe Gökçen, Canan Arın ve Meriç Eyüboğlu, AKP’li Kurtulmuş’un İstanbul Sözleşmesi’nin revize edileceği yönündeki açıklamasına tepki gösterdi.


Biri, Özgecan Aslan’ı, Ayşe Paşalı’yı yani erkeklerin öldürdüğü kadınları hatırlatıyor. Başka biri de “Aile yapısını bozduğu iddiaları tamamen asılsızdır” diyor.

Bir başkası "İstanbul Sözleşmesi kadınları güçlendiriyor" vurgusu yaparken, başka biri de “İstanbul Sözlemesi’nden neden bu kadar rahatsızsınız?” diye soruyor.

Türkiye’de hemen her gün basına yansıyan ilk konu, erkek şiddeti sonucu yaşamını kaybeden kadınlar. İkinci konu ise İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik özellikle iktidar mensuplarından gelen “revize edeceğiz” söylemleri.

Bu nedenle de “İstanbul Sözlemesi’nden neden bu kadar rahatsızsınız?” sorusunun muhatabı bugün, Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş. Kurtulmuş, Anadolu Soruyor Programı"nın canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve İstanbul Sözleşmesi'ni de eleştirdi.

Kurtulmuş: "Araştırma yaptık"
İstanbul Sözleşmesi’ne dair de konuşan Kurtulmuş şöyle özetle dedi:

“İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılında İstanbul'da imzalandı ve Türkiye 2012'nin Kasım ayında bunu Parlamentodan geçirerek yasalaştırdı.

"Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi, bir de cinsel yönetim yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların, marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor.

"Türkiye'de toplumsal olarak da bunların araştırmalarını yaptırdık. Türkiye'de bütün siyasi partilerin tabanlarında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması ya da bunun bir düzenlemeyle revize edilmesi konusunda çok ciddi beklentiler vardır. Bunun aileye zarar verdiği konusunda endişeler var..."

Tepkiler...
Sözleşmenin revize edileceğini açıklayan Kurtulmuş'u eleştirenler ve sözleşmeye sahip çıkanlarsa avukatlar Meriç Eyüboğlu, Feyza Altun, Gökçe Gökçen ve Canan Arın.

Arın: Kutsal dediğiniz ailede kadınlar öldürülüyor
Avukat Arın, Kurtulmuş’ın sözlerinin Türkiye’deki erkek şiddetinin görmezden geldiğini ifade ederek şöyle dedi:

“Her ağzını açan erkek, İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıyor. Sözleşme de sözleşme. İstanbul Sözleşmesi size ne yaptı? Aileyi bozdu diyorsunuz. Sizin kutsal dediğiniz, o harika süper ailelerde kadınlar öldürülüyor, çocuklar taciz ediliyor. Sözleşme, şiddetin her türlüsüne karşı çocuğu ve kadını koruyor. AKP’liler neden bundan bu kadar rahatsız oluyor? Yani  AKP’liler neden 12 yaşında çocuklarla evlenmek için bunun zeminini hazırlamaya çalışıyor? Bu kadar çocuk düşmanı, kadın düşmanı bir iktidar görmedi bu ülke.

“Bu ülkede her gün kadınlar öldürülüyor, kanları ile duvarlara faillerinin adını yazan kadınlar var. Erkek şiddetini görmeyip aileyi bu kadar kutsamanızdaki amacınız nedir? Sizin İstanbul Sözleşmesi ile derdiniz ne?

“Bir uluslararası yasa ülkeye katkı sunmuyorsa revize edilebilir. Kurtulmuş bize sözleşmeyi neden revize etmek istediğini açıklasın? Erkek şiddetini, cinayetleri, tacizleri görmeyelim mi?”

Gökçen: “Kurtulmuş halkı kandırıyor”
CHP Genel Başkan Yardımcısı avukat Gökçe Gökçen, Kurtulmuş’un sözlerini şöyle değelendiriyor:

“Numan Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi'nde olmayan ifadeleri varmış gibi göstererek halkı kandırıyor. Defalarca sorduk, bir kişi dahi İstanbul Sözleşmesi'nin hangi maddesinin aile yapısını bozduğunu gösteremedi.

“İstanbul Sözleşmesi, devletlere şiddetle mücadele görevi yükleyen bir belge. Uygulanması halinde kadın cinayetlerini durdurduğu ölçülmüş bir belge. 'Sözleşmeden çıkılır' diye açıklama yapanlar Emine Bulut’un, Özgecan Aslan’ın, Ceren Damar’ın, Ayşe Paşalı’nın hatırasına hakaret ediyor. Sözleşmeden çıkmayı isteyenler kadına şiddetle başka nasıl mücadele etmeyi düşünüyor? Kadınları yaşatmak için bir tek planları olmadığı gibi canımızı koruyan sözleşmeye düşmanlık besliyorlar.”

Eyüboğlu: Kurtulmuş nefret söylemi yayıyor
Avukat Meriç Eyüboğlu, kadınların güçsüz bırakılmak istendiğine dikkat çekiyor ve "Kadınların öldürüldüğü bir yerde bu sözleşmeyi kaldırmak, erkek şiddeti ile mücadelede samimi olunmadığını bir kez daha gösteriyor" diye özetliyor.

Eyüboğlu şöyle diyor:

"İstanbul Sözleşmesi’nin de sözleşmenin uygulandığını göstermek amacıyla çıkarılan 6284 No’lu yasanın da uzun zamandır kaldırılmasını istiyorlar. Sadece iktidar değil, oldukça geniş bir kesim var bu talepte bulunan. Hürpar’dan Saadet Partisi’ne kadar değişik, geniş bir blokla karşı karşıyayız.

"Sadece hükümetle sınırlı olmadığını bilmekte fayda var bu cephenin. Aslında nafaka hakkı tartışması ile başlayan süreç. Her üçüne ilişkin ortak düşmanlığın kökeninde aile olduğunu görüyoruz. Diyorlar ki, son olarak Kurtulmuş’un açıklamasına da bakılarsa, hep aynı mesajı görüyoruz: ‘Bunlar bize ters’. Neden ters? Çünkü aileye zarar veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nde ‘cinsel yönelim’ maddesi var. ‘İstanbul Sözleşmesi melez bir cins yaratmayı hedefliyor, böyle bir amacı var’ diyorlar. Kurtulmuş’un söyleminde de var. Bu söylemin ayrımcılık, nefret söylemi olduğunu söylemek mümkün.

‘Kadınların güçlenmesini istemiyorlar’
“Diyanet İşleri Başkanı bile pandeminin nedenini LGBTİ+’lara bağlamıştı. ‘Kadınlarla erkekler eşit’ diyerek de aileye zarar veriyormuş. Kadınları güçlendiriyor sözleşme. İtiraz etmesi, şiddet karşısında yalnız olmadığını bilmesi açısından 6284 No’lu düzenleme ve İstanbul Sözleşmesi destek sözleşmesi. Kadınlar, bu iki düzenlemeye rağmen öldürülmeye devam ediyor. Bu iki düzenleme kadınlar açısından vazgeçilmez. Bu hali ile bile yetersizken kaldırılmasını istiyorlar. Kadınların güçlenmesini istemiyorlar. Karşımızdaki bloğun görüşü ‘kadınlar güçlenirse boşanır ve aileler yıkılır’.

“Makbul kadın dışındaki tüm kadınları İstanbul Sözleşmesi, 6284 No’lu yasa nedeniyle tehlikeli kadınlar olarak görüyorlar. Eğer bu iki düzenleme kaldırılırsa kadınlar boşanamaz. Nafaka tartışması da aynı şekilde. Hepsi kutsal ailenin korunması gerekçesi ile isteniyor.

'Kadınların eylemleri de hedefte'
Kadınların güçlenmesi açısından yalnız olmadığının bilinmesi açısından da feminist eylemler de hedefte. Bu anlamda 8 Mart’ı örnek göstermek istiyorum. İstanbul’daki Feminist Gece Yürüyüşlerine iki yıldır saldırı olduğunu biliyoruz. Oysa kadın eylemleri yeni değil. Neden son iki yıldır kadın eylemleri hedef haline geldi. Çünkü bu saldırının bir parçası olarak bunu görmek lazım, İstanbul Sözleşmesi gibi Nafaka hakkı gibi, 6284 No’lu düzenleme gibi kadınların eylemleri hedef haine geldi.

“Kadınların hayır demesine ilişkin iktidardan karşıt bir söylem var. Bir uluslararası sözleşmeden vazgeçmek uluslararası ilişkiler açısından kolay değil. Bunu yaparlarsa erkek şiddeti ile mücadelede samimi olmadıklarını göstermiş olurlar. Biz çocuk istismarını meşrulaştıran yasa düzenlemesine karşı, İstanbul Sözleşmesi, 6284 No’lu nafaka hakkı saldırılarına karşı da tutum almaya itiraz ermeye devam edeceğiz. Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Var olan yasalar bile erkek şiddetini önlemezken var olan yasayı kaldırmaları sadece kadın düşmanılığı ile ifade edilemez bir durum.

Altun: İstanbul Sözleşmesi kazanımımızdır, vazgeçmeyiz
Avukat Feyza Altun da sözleşmenin aile yapısını bozduğu iddiasını gerçeği yansıtmadığını belirterek şöyle diyor:

“İstanbul Sözleşmesi temelinde hukuki ya da biyolojik bağ olup olmadığına bakılmaksızın aynı evde yaşayan partnerlerin, evli kişilerin ya da eski eşlerin arasındaki kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasını; cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir sözleşmedir. Bu sözleşme metnine bakıldığında anlaşılacaktır ki kadın ve erkek arasında gerçek bir eşitlik sağlanması, şiddetsiz ilişkiler ve toplum yapısı amaçlanıyor.

“Aile yapısını bozduğu” iddiaları tamamen asılsızdır. Sözleşmeden korkan ve varlığından rahatsız olanların temel korkusu kadınların güçlenmesi ve devlet eliyle bunu sağlayacak mekanizmaların kurulmasını istememeleri. Kadınları sadece kendi çıkarları, istekleri doğrultsunda kendisine hizmet etmek zorunda bir “kurum” olarak gören, cinsel yönelimine göre insanlara nefreti, şiddeti körükleyen zihniyet, bugün sözleşmeyle uğraşıyor ve sözleşme ihlallerine karşı uluslararası boyutta sorumluluktan kaçmak istiyor.

“Bir toplumda şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlamanın yozlaşma olarak görülmesi ancak şiddeti bir yönetim ve iktidar biçimi olarak kullanmayı meşru gören zihniyetin yansıması olabilir. İstanbul Sözleşmesi bugün bizim büyük bir kazanımınızdır ve bu sözleşmedeki haklarımızdan feragat etmeyeceğimiz, bu konuda gereken mücadeleyi göstereceğimizi ilgililer bilmelidir.”

İstanbul Sözleşmesi ne diyor?

"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı", Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda 2011'de kabul edilerek yasalaştı.

İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak da anılan Sözleşme'yi ilk imzalayan ülke Türkiye.

Sözleşme, ''kadına yönelik şiddet'', ''aile içi şiddet'', ''kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet'', ''kadın'' kavramlarını tanımlıyor. Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şu yükümlülükleri getiriyor:

İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor.

Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.

Kadınları konumlandırırken "aile" olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor.

Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.

Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait.

(EMK)

http://bianet.org/kadin/erkek-siddeti/226789-istanbul-sozlesmesi-size-ne-yapti

Avrupa Konseyi: Türkiye'de meslek birlikleri değişiklik önerisi endişe verici

$
0
0
,
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temsilcisi Dunja Mijatovic, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine getirilen avukatları ve meslek birliklerini yakından ilgilendiren değişiklikler ile ilgili endişelerini dile getirdi. Mijatovic, yapılması planlanan değişikliklerin Türkiye genelinde insan hakları savunuculuğu konusunda büyük rol oynayan İzmir, Ankara ve İstanbul baro birliklerini zayıflatacağı uyarısında bulundu. Acele kararlar alınmamasını öneren Mijatovic sivil toplum örgütlerinin ve avukatların bu süreç dışında bırakılmamasının önemine vurgu yaptı.

Yazılı açıklama yapan Mijatovic, "Önerilen değişiklikler özellikle çok sayıda avukatın bulunduğu illerde birçok baro birliğinin ve sendikaların seçim prosedürlerini değiştirecek nitelikte. Bu değişiklikler, Şubat 2020'de yayınlanan Türkiye ile ilgili raporda Avrupa Konseyi tarafından tespit edilen ciddi sorunlara bakıldığında büyük endişe yaratıyor." dedi.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temsilcisi Mijatovic'ten Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'a 'LGBTI tepkisi'
Mijatovic, "Bu sorunlar meslek grupları dahil Türkiye'deki sivil toplum örgütlerini olumsuz etkiliyor. Yasaların çıkarılma sürecinde sivil toplum örgütleri ile yeterince görüşülmemesi durumun daha da kötüleşmesine neden oluyor. Avukat ve insan hakları savunucuları aşırı düzeyde yargı baskısı içinde bulunuyor." ifadelerine yer verdi.

Mijatoviç: "Yine Real kazanacak"
'STK'ların meşru faaliyetleri siyasallaştırılmaya veya teröre bağlanmaya çalışıldı'
Mijatovic, "Son aylarda iktidarda bulunan bazı politikacılar tarafından baro ve tıp birliklerine, açıklaması olmayan eleştiriler yöneltildi. insan haklarını desteklemeye çalışan söz konusu derneklerin meşru faaliyetleri 'siyasallaştırılmaya' veya 'terör' bağlantısı etiketlenmeye çalışıldı. Örneğin LGBT derneklerine yönelik nefret söylemlerini savunmaya çalışanlar hedef alındı." dedi

Mijatovic, "avukatların protesto gösterisi yapması bu bağlamda anlaşılır bir durum" dedi.

Gülsüm Alan 

https://tr.euronews.com/2020/07/02/avrupa-konseyi-turkiye-de-meslek-birlikleri-degisiklik-onerisi-endise-verici

Homofobi ve Mizojinide Ağızlarındaki Bakla Çıktı: “İstanbul Sözleşmesi Yanlıştı”

$
0
0
Devlet iktidarı, yaşadığımız coğrafyada LGBTİ+ ve kadınlara yönelik hak ihlallerini son yıllarda, münferit birer yol kazası olmaktan çıkardı. Kadınlar anlamında bu, katillerin iyi hal indirimi, çocuk tecavüzcülerine “nikah affı” gibi bizzat devlet ikidarının yasal güvence altına aldığı uygulamalar olarak öne çıkıyor. LGBTİ+ bireyler noktasında ise yaşadığımız coğrafya, eşitliğin sağlanması ve ayrımcılığın önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler gibi kriterlerin yer aldığı 49 ülkelik endekste, Azerbaycan’ın önünde 48. sırada.Ayrıca LGBTİ+ onur yürüyüşleri 6 yıldır bizzat mülki amirlerin emriyle yasaklanıyor ve yasağa karşı sokağa çıkanlara karşı kolluk kuvvetleri devreye sokuluyor.

Gelinen noktada, devlet iktidarının 2011’de, o dönemdeki siyasi çıkarları doğrultusunda imza attığı İstanbul Sözleşmesi bir süredir tekrar tartışmaya açılmıştı. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri sık sık, iktidardan altına imza attığı sözleşmeye uygun davranması yönünde çağrılar yaparken, genellikle bu çağrılar duymazdan gelinmişti. Ancak iktidar kanadı bugün suskunluğunu “resmi anlamda” bozdu.

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, bugün katıldığı bir televizyon programında İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili olarak “Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır” dedi. Kurtulmuş, programda sarf ettiği “…İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılına İstanbul’da imzalandı. Ve Türkiye bunu 2012’nin Kasım ayında bunu parlametodan geçirerek yasalaştırdı. İmzalayan ülke sayısı 2014’te 10 ülkeye çıkınca İstanbul Sözleşmesi uluslararası bir metin haline getirildi. Bu metnin içinde dikkat çekmemiz gereken ve bizimle uyuşmayan iki tane önemli husus var. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi. Bir de cinsel yönelim tercihi. Başka şeyler de var ama bu iki mesele, demin konuştuğumuz çerçevede, LGBT ve marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar oldu. Onların arkasına sığınarak faaliyet yapacakları kavramlar oldu.” şeklinde sözlerle bizzat devlet iktidarının ağzındaki baklayı çıkardığını da ortaya koydu.

Kurtulmuş, yayına katılan bir gazetecinin “AKP’den  ilk kez böyle şeyler duyuyoruz sanırım” deyince Kurtulmuş “Birçok arkadaşımız bu düşüncede” dedi. Kurtulmuş daha sonra ” ‘İstanbul Sözleşmesi olmazsa kadına karşı şiddet artar’ tezi de yanlış bir tezdir. Sözleşmenin iptali konusunda Halkımızda böyle büyük bir beklenti varken biz buna bigane (ilgisiz) kalamayız.” şeklinde ifadeler sarf etti.

https://meydan.org/2020/07/02/homofobi-ve-mizojinide-agizlarindaki-bakla-cikti-istanbul-sozlesmesi-yanlisti/

“Futbolcuların yönelimlerini açıklaması için hiçbir şey yapılmıyor”

$
0
0

Futbol tarihinin açık kimlikli ilk eşcinsel yöneticilerinden David Haigh, yaygın homofobi nedeniyle futbolcuların cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliklerini açıklamaktan çekindiklerini söyledi.
Eski gey futbol direktörü David Haigh, Premier Lig oyuncularının hala homofobi ve tacizle karşı karşıya kalabilecekleri nedeniyle yakın zamanda cinsel yönelimlerini veya cinsiyet kimliklerini açıklamalarını beklemediğini  söyledi.

Haigh  2013- 2014 yılları arasında Leeds United kulübünün genel müdürlüğünü yaptı.
Bu süre zarfında, takım futbolda ilk defa LGBTİ+ hakları alanında Stonewall Diversity şampiyonu oldu ve eski oyuncularından Robbie Rogers da eşcinsel olduğunu açıkladı.

David Haigh: Futbolcuların açılması için hiçbir şey yapılmıyor
Haigh Goala yaptığı açıklamada “Robbie gey olduğunu 7 sene önce 2012-2013 yılları arasındaki dönem üzerine açıkladı ama gerçekte hala gey olduğunu açıkça ifade eden büyük oyuncular yok ve homofobi ile istismar hala çok yaygın” ifadelerini kullandı.

“Bu konuda birçok girişim var ama liderlik ve strateji konusunda çok eksiklikler var. Premier Lig ve İngiltere Futbol Federasyonu (The Football Association) her Onur Ayı‘nda farkındalık yaratmaya çalışıyor ama başka hiçbir şey yapılmıyor. Bu şekilde görünürlük artıyor ama bunun eşcinsel bir oyuncunun bir futbol maçına çıkmasını ve taciz edilmemesini kolaylaştırdığını düşünmüyorum.

“Sadece cesur bir oyuncu yeter”
Açılmadıkları için gey oyuncuları suçlamadığını söyleyen Haigh, oyuncuların açılmaları halinde bunun kariyerlerine ve takım arkadaşlarıyla olan ilişkilerine olumsuz etkilerinden endişeleniyor olabileceklerini söyledi.
Hâlâ oyuncularla iletişim halinde olduğunu söyleyen Haigh, şöyle devam etti:
“Hala oyuncularla konuşuyorum, ciddi bir ilerleme kaydedildi. Şu sıralar, yakın zamanda erkek bir futbolcunun açılacağını düşünmüyorum.
“Sadece cesur bir oyuncu yeter ama bunun için daha fazla zamana ihtiyacımız var.
“Hayatını hayallerini kurduğun pozisyona gelebilmek için futbol oynayarak geçirseydin her şeyi riske atar mıydın?”

“Futboldaki ilerleme durgunlaştı”
Haigh, futbolda LGBTİ+ temsiliyetinin pozitif bir geleceği olduğunu söylese de şu an için bu ilerlemenin durgunlaştığını da sözlerine ekledi.
Haigh, günümüzde LGBTİ+’ları toplumda artan görünürlüğüne rağmen hala gey bir futbolcunun istismar ve fazla sorularla taciz edilebileceğini söyledi.
Ayrıca verdiği detaylı röportajında gey görünürlüğünü Leeds’deki döneminin temel taşı yapmasının kariyerini olumsuz etkilediğini söyleyen Haigh, buna rağmen yaptığının çeşitlilik perspektifinden doğru olduğunu ve yine olsa yine aynı şeyi yapacağını vurguladı.
Haighin yorumları, Birleşik Krallığın gay olduğunu açıklayan ilk futbolcusu Justin Fashanu‘nun yeğeni Amal Fashanu’nun gey olduğunu gizleyen 7 profesyonel futbolcuya destek verdiğini açıkladıktan sadece haftalar sonra geldi.

“Oyuncular sessizlik içinde acı çekiyor”
Amal, The Sun gazetesine verdiği röportajda ”Uzun süre boyunca futbol dünyası bu gerçeği görmezden geldi ama bu durum değişmeye başladı. Profesyonel Futbolcular Derneği benimle iletişime geçip bu konuyu gündeme getirmek istediklerini söyledi.” dedi.
“Oyuncuların sessizlik içinde acı çektiğinden endişeliler. Bu adımı atmak isteyen oyuncuların desteklediğinden emin olmak için ellerinden geleni yapmak istiyorlar.” diye sözlerine devam etti. (ET/ASK)

*Elif Tuğra, bu haberi Alan Savunması için PinkNews’ten çevirdi.

http://alansavunmasi.org/david-haigh-futbolcularin-yonelimlerini-aciklamasi-icin-hicbir-sey-yapilmiyor/

Gay dizisini bana kim izlettirdi?

$
0
0
Her şeyi anladım da arada Netflix niye hedef oldu anlayamadım.
Bir yandan partiye gençleri çekmeye çalışırken, bir yandan da Netflix’e kadar yasaklamayı düşünmek ilginç bir tutum.
Zannederim, Netflix’e olan kızgınlığın nedenlerinden biri bazılarının “Netflix’te fazla gay dizisi ve filmi var” iddiası ve yine bazılarının “Netflix gayliğe özendiriyor” safsatası.
Bunu yazana “Kardeş senin özenesin varmış Netflix ne yapsın” diyesim geliyor ama demiyorum.
Ama ilginç olan Netflix’te gay dizisi diye damgalanmaya çalışılan dizilerin büyük bölümü Netflix’ten önce Digiturk’te gösterildi.
Mesela ilk aklıma gelenlerden “Modern Family” Digiturk’ün Comedy Max kanalında yayınlanırken, Digiturk TMSF yönetimindeydi.
Sakın yanlış anlamayın, niye izlettirdi falan da demiyorum.
İzledim, çok güldüm.
Ama özenmedim de, olmadım da!

RTÜK’ün ATV’ye her türlü şikayete rağmen tek bir ceza dahi vermemiş olması tartışmasını hayretle izliyordum.
Çünkü bana göre asıl olan RTÜK’ün birilerine ağır cezalar vermesini istemek değil, hiç kimseye manasız cezalar vermemesini istemektir.
Tabii burada RTÜK’ün tarafsız olmadığını ortaya koymak gibi bir hedef var ise sadece ona da katılırım.
Gerçekten de RTÜK, yapılan önce şikayete, yaşanan onca rezalete karşın ATV’deki bazı programları görmezden geliyor.
Çok daha azını yapan başka kanalların programlarına ise son derece haşin bir biçimde dalıyor.
RTÜK’ün ATV’yi kayırması tartışması başlayınca Üst Kurul’un bundan rahatsız olacağını, utanıp sıkılacağını düşünenler ise hayli yanılgı içindeler.
RTÜK bu eleştirileri “madalya” olarak göğsüne takar ve sicil amirlerine “Bakın efendimiz, nasıl da doğru işler yaptığımızı düşmanlarınız söylüyor” diyerek görevlerini bihakkın yaptıklarını göstermek için kullanır.
Öyle olmasa tüm bu eleştirilerin orta yerinde Halk TV ve Tele 1’e şimdiye kadar kimseye verilmemiş 5 gün yayın durdurma cezası vermezdi.

İyi ki parti adında var

Peki fütursuzluk sadece RTÜK’te mi?
Asla.
Bakın Futbol Federasyonu’na ve federasyonun disiplin kuruluna.
Galatasaray ve Fenerbahçe başkanlarına televizyonda söyledikleri birkaç cümle için en sert cezaları dayayan PFDK saha içinde adam kovalayanlara karşı son derece mülayim.
Televizyonda eleştiri yapmak aylarca hak mahrumiyeti.
Bulunmaman gereken futbol sahasında adam kovalayıp dövmek ise 15 günlük bir ceza.
Allah’tan Türkiye’yi yöneten partinin adında bir Adalet kelimesi var.
Yoksa ülkede adalet diye bir şey olmadığını zannedeceğiz.

https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2731066-gay-dizisini-bana-kim-izlettirdi

Eşcinsel aşkların kadın kahramanları!

$
0
0
39. İstanbul Film Festivali’nin ilgi çeken filmlerinden biri de alışılmışın dışında kadınların kahramanı olduğu büyük aşklardı, hem de aşk değil, sorunlarının dile getirildiği...


Pandemi nedeniyle ertelenen ama daha sonra yerinde bir kararla çevirimiçine alınan 39. İstanbul Film Festivali Çevirimiçi gösterimleri bitti ama filmleri yeterince konuşulmadı. Sinemaseverler, hem mayıs, hem haziran seçkisine büyük ilgi gösterdi. Haziran filmleri daha çok kadın ağırlıklıydı, üstelik de sinemada görmeye pek alışık olmadığımız türden. Bunların içinde “Deux” / İkimiz isimli filmi, haziranın en iyi iki filminden biri olarak seçen sinema yazarı Viktor Apalaçi değerlendirdi:

İKİMİZ: BİR YALANI SÜRDÜRMENİN BEDELİ

Toronto Film Festivali’nde Keşifler bölümünde prömiyerini yapan” İkimiz / Deux”, bir yalanı sürdürmenin bedelini, melodramın tuzaklarına düşmeden, sevginin gerçek kudretiyle karşılayarak gösteriyor. Fransa’da yaşayan 80 doğumlu yönetmen Filippo Meneghet’in ilk uzun metraj filmi olan “İkimiz” sevgi, sadakat, hastalık gibi temaların hakkını veren duygu yüklü bir melodram. 70’li yaşlarını sürdüren iki kadının aşkını samimi, yüreklere seslenen bir dille anlatan film, bu yönüyle Michael Haneke’nin “Aşk / Amour” başyapıtını akla getiriyor. Hassas bir konuyu şiirsel bir sinema diliyle anlatan Filippo Meneghet, ilk filmini gerçekleştiren bir yönetmenden beklenmedik bir ustalık gösterisine soyunuyor.

Film, konunun merkezindeki iki eşcinsel kadının değil, onların aileleriyle ilişkilerini incelemeyi hedefliyor. İhtiyarlığın beraberinde getirdiği sorunlar ve eşcinselliği yaşamanın zorluğu filmde ustalıkla işleniyor. Bu aşkın iki kadın arasında yaşanması, aşkın kutsallığının önemini değiştirmiyor. Eşcinsellik konulu filmlerin kahramanları genellikle erkeklerdir. Kadın eşcinselliği üzerine yapılan en etkileyici ve başarılı filmin “Mavi En Güzel Renktir / La Vie d’Adéle” olduğunu düşünüyorum.

Abdellatif Kechiche’in bu başyapıtı Cannes Film Festivalinden Altın Palmiye ödülüyle ayrılmıştı. Geçen yılın flaş filmi “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait d’une Jeune Fille En Feu” filmi, eşcinselliğini Adéle Haenel ile yaşadığını gizlemeyen yönetmen Celine Sciamma’ya Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü getirmişti. Bir İtalyan yönetmeni iki Fransız ve bir Alman başrol oyuncusuyla, Fransızca konuşulan bir filmde bir araya getiren “İkimiz”in bütün yükü üç kadın oyuncusunun sırtında.

İkisi tiyatro kökenli iki dev aktris, Alman Barbara Sukowa (70) ile Comédie Française oyuncusu Martine Chevallier karşılıklı döktürürken, Anne rolündeki Léa Druker belki de kariyerinin en başarılı performansını gösteriyor. Fransız Mado, kocasının ölümünden sonra Roma’da bir tur sırasında tanıştığı Alman turist rehberi Nina ile aslında gizli lezbiyen bir ilişki yaşamakta, ama bunu çocuklarından bile gizlediği için aynı apartmanda karşılıklı dairelerde oturmaktadır.

İki sevgili sonunda evlerini satıp “kendileri gibi yaşayabilecekleri” Roma’ya taşınmaya karar verirler. Çocuklarına lezbiyen ilişkisini itiraf etmeyi planlayan Mado, son anda cesaretini kaybedip kararından vazgeçer. Ve bir gün yaşadığı sağlık sorunu her şeyi değiştirir, işin içine acı ve ayrılık girer.

Barbara Sukowa, İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile yaptığı çevrimiçi söyleşide, bu karakteri canlandırmaktan çok keyif aldığını ama o derece de korktuğunu itiraf etti. “İkimiz”de Mado rolünde filmin ikinci yarısında hiç konuşmadan duygularını gözleriyle, mimikleriyle kaçamak bakışlarıyla ustaca aktaran ünlü bir tiyatro ve TV yıldızı olan Martine Chevallier sinemadaki ilk denemesinde son derece başarılı. Yönetmen Meneguet’nin de dahil olduğu üçlü bir ekibin yazdığı senaryo, karakter tahlillerindeki başarıyla öne çıkıyor ve düşündürüyor.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/escinsel-asklarin-kadin-kahramanlari-1749096

Paris Jackson'ın Hz. İsa'yı lezbiyen bir kadın olarak canlandıracağı filme karşı imza kampanyası

$
0
0
Hz. İsa'nın lezbiyen olarak canlandırılacağı filme karşı kampanya başlatıldı: 260 binden fazla imza toplandı.

Geçtiğimiz günlerde Paris Jackson’ın, Bella Thorne ve Gavin Rossdale’in yer aldığı Habit adlı filmde, lezbiyen bir kadın olarak tasvir edilen Hz. İsa’ya hayat vereceği açıklanmıştı. Filme dair tepkiler artarken, Habit adlı film, “Hıristiyanofobik çöp” olarak nitelendirilerek engellenmesi için imza kampanyası başlatıldı. Şimdiye kadar 260 binden fazla imza toplandı.

Ntv’nin haberine göre, filmin çekileceği ilk olarak nisan ayında duyurulmuştu. Rock-n-roll görünümlü İsa Mesih’in dağınık saçları ve burun halkası olan bir kadın olarak canlandırılacağı açıklansa da bir lezbiyen olarak tasvir edileceği belirtilmemişti.

‘KUTSAL VE İNANÇLI İNSANLARLA ALAY EDİLİYOR İDDİASI’

Warner Bros ve Lionsgate yapım şirketlerini hedef alarak başlatılan imza kampanyasında Jackson’ın İsa’yı lezbiyen olarak oynayacağı ancak filmin açıklamalarında bundan bahsedilmediği belirtiliyor. İmzaya açılan dilekçede ayrıca filmin “dine küfür” içerdiği ve “günümüzde yayılan, bir şekilde toplum tarafından kabul edilip övülen Hıristiyanofobik çöp” olduğu iddia edildi. Film, daha önce “kutsal ve inançlı insanlarla alay edildiği” iddiasıyla One Million Moms adlı bir organizasyonun da protestosuna yol açmış, filmin engellenmesi için 69 binden fazla imza toplayan bir kampanya başlatılmıştı.

Janell Shirtcliff’in yönetmen koltuğunda yer aldığı filmin korona virüsü salgını nedeniyle yapımına bir süre ara verilmişt. Post-prodüksiyon aşamasında olduğu bilenen filmin ne zaman vizyona gireceği henüz belirtilmedi.

https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2020/07/02/paris-jacksonin-hz-isayi-lezbiyen-bir-kadin-olarak-canlandiracagi-filme-karsi-imza-kampanyasi/

Paris Jackson cinsel yönelimine babası Michael Jackson’ın tepkisini açıkladı

$
0
0
Michael Jackson’ın kızı Paris Jackson, erkek arkadaşı Gabriel Glenn ile birlikte çektiği belgesel dizisinde özel hayatından söz etti. Cinsel yöneliminden bahseden Paris Jackson, babasının kendisine verdiği tepkiyi anlattı.


‘Pop müziğin kralı’ Michael Jackson’ın kızı Paris Jackson, Facebook Watch’ta yayınlanmaya başlayan belgesel dizisinde özel hayatından söz etti. Erkek arkadaşı Gabriel Glenn ile birlikte çektikleri Unfiltered: Paris Jackson and Gabriel Glenn adlı belgeselde cinsel yöneliminden bahsetti.

22 yaşındaki model ve müzisyen Paris Jackson, aynı zamanda The Soundflowers adındaki müzik grubunda da partneri olan Glenn ile hazırladığı belgeselde, “Erkeklerden daha fazla kadınlarla flört ettim. Daha fazla güzel kızla birikte oldum” dedi. "Toplumda benim üç uzun ilişkimi biliyorlar, onlar da erkeklerle olanlar” diyen Paris Jackson, “Eşcinselim diyorum çünkü öyle olduğumu sanıyorum” ifadesini kullandı.

Cinsel yöneliminin çok küçük yaşlarda, 8-9 yaşındayken farkında olduğunu söyleyen Paris, babası Michael Jackson’ın nasıl tepki verdiğini anlatırken “Sanırım enerjiyi hissetti ve beni de erkek kardeşlerimle şakalaştığı gibi kızdırır, bir kadın dergisine bakarken görünce, 'Kendine bir kız arkadaş buldun mu?’ derdi” ifadesini kullandı.

Şimdiki erkek arkadaşı Gabriel Glenn’i babasıyla karşılaştıran Paris Jackson, “Daha önce tek yuvam babamdı. Şimdi Gabriel’im var, çok şanslıyım” dedi.

Paris, Michael Jackson’ın tek kızı ve ikinci çocuğu. Diğer kardeşleri Michael Jackson Jr. ve Prince Michael 'Blanket' Jackson II. Michael Jackson, 2009 yılında 50 yaşındayken aşırı doz ilaç kullanımından dolayı hayatını kaybetti.

https://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/paris-jackson-cinsel-yonelimine-babasimichael-jacksonin-tepkisini-acikladi,TMe8fMm_KE6drlK9-jr7_A/hgD6DeNG0UCz08NXsS3vWw

'Eşcinsel onarım terapisi': "Benim cinsiyetim bir hastalık değil"

$
0
0
'Eşcinsellik onarım terapisi' adı verilen süreç, psikolojik, ruhsal ve bazen de fiziksel yöntemlerle cinsel yönelimi değiştirmeyi amaçlıyor.

Birçok kişi tarafından etik dışı ve zararlı görülse de bu terapi kullanılmaya devam ediyor. Eşcinsel onarım terapisi yapan doktorlar bu konuda konuşmayı reddediyorlar. Ama BBC Arapça, Ürdün'de bu tür terapiler yapan bir doktorla ve bu terapinin sonunda intihar edecek aşamaya geldiğini söyleyenlerle konuştu.

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53264852

Balkanlarda tabuları yıkan Karadağ, eşcinsellerin medeni birlikteliğini yasalaştırdı

$
0
0
Yugoslavya'nın dağılmasıyla ortaya çıkan Balkan ülkelerinden Karadağ, Batı Avrupa ve Avrupa Birliği (AB) dışında eşcinsellerin medeni birlikteliğini yasalaştıran ilk Avrupa ülkesi oldu.


Batı Balkan ülkesi Karadağ'da eşcinsellerin medeni birlikteliğine dair yasa tasarısı parlamentodan geçti.

Halihazırda 29 ülkede yasal olan eşcinsel evliliğinin bir alt versiyonu konumundaki eşcinsellerin medeni birlikteliği 32 ülkede kabul edilmiş durumda.

'Dünyanın en gelişmiş demokrasilerine katılma' vurgusu
Karadağ Cumhurbaşkanı Milo Cukanoviç, parlamentonun onayını "Karadağ toplumunun olgunlaşmasının teyiti" olarak selamlarken, "dünyanın en gelişmiş demokrasilerine katılma yolunda bir adım daha attıklarını" söyledi.

Başbakan Dusko Markoviç de yasayı 'toplum, demokratik olgunluk ve AB'ye üyelik süreci yönünde atılmış doğru adım' diye nitelerken, cumhurbaşkanı gibi 'dünyanın en gelişmiş demokrasilerine katılmaya bir adım daha yaklaştıklarından' söz etti.

AB üyelik müzakeresinin şartlarını yerine getirmek için
Eşcinselliğin genelde tabu kabul edildiği Balkanların muhafazakar ve ataerkil toplumlarından biri olarak görülen Karadağ, LGBT+ toplumunun ayrımcılık ve taciz şikayetlerine koşut AB ile üyelik müzakereleri kapsamında eşcinsellerin medeni birlikteliğinden yana adım attı.

AB üyeliği kriterlerinden olan azınlıkların haklarının korunması kapsamında eşcinsellerin medeni birlikteliği yasasını çıkaran Karadağ, Batı Avrupa ve AB dışında bunu yapan ilk Avrupa ülkesi oldu.

Çocuk evlat edinmek dışında eşit haklar
82 üyeli parlamentoda kabul edilmesi için gereken 41 oydan bir fazlasını alan yasa, eşcinsel çiftlere çocuk evlat edinmek dışında heteroseksüel çiftlerle aynı hakları tanıyor.

Yasanın geçmesini, Karadağ LGBTI Forumu, 'toplumlarının insan hakları için verilen tarihi mücadelenin sonucu' olarak selamladı.

Geçen yıl yeterli sayı çıkmamıştı
LGBTI İlerleme Forumu ve Merkezi, geçen yılki oylamada yasalaşma için gereken sayının tutturulamadığını hatırlatarak, 'ülkedeki LGBTI hareketi tarihinde yeni bir sayfa yazıldığını ve karşı çıkanlara net mesaj gönderildiğini' söyledi.

Artık yasanın uygulanması için mücadele zamanı
LGBTIQ Toplumsal Merkezi'nden John M. Barac, şimdi karşılarında yasanın uygulanması sorununun bulunduğuna dikkat çekti.

Barac, "Parlamento eşitlik ve sevgiden yana tavır aldı ve Karadağ'ın ilerlemesine dair net mesaj gönderdi. Umarım kurumlar da kendilerine duyulan güveni boşa çıkarmaz ve yasayı hakkıyla uygular. Bugün sevinip kutlayacağız, yarından itibaren de eşitlik ve onur mücadelemizi devam ettireceğiz" dedi. 

https://tr.sputniknews.com/avrupa/202007021042374084-balkanlarda-tabulari-yikan-karadag-escinsellerin-medeni-birlikteligini-yasalastirdi/

Meral Akşener eşcinsellerin ayrımcılığa uğramasına karşı ama eşcisnelliğe de karşı!

$
0
0
Meral Akşener, Sözcü TV'de Nevşin Mengün'ün eşcinsellikle ilgili sorularını da cevapladı.


* İstanbul Sözleşmesinde cinsel yönelim maddesi geçiyor ya, anlaşılan o bir rahatsızlık yaratıyor.

- İnsan hakları üzerinden bakılmış or'da. Ama ağzını açanın, çirkin çirkin suçlamanın, kitlesel bir suçlama var...

* Eşcinsellere yönelik suçlamadan mı bahsediyorsunuz?

- Hayır hepimiz eşcinselliği destekliyormuş gibi bir suçlamayla karşılaşıldığı zaman, o da çok kitlesel, traktör gibi bir propaganda mekanizmaları var ellerinde, o da tek bir iki kelimenin, o da insan hakları açısından bakılan bir şey, onun dışında esası...

* Sizce de o ifade sorunlu mu, eşcinsellik sizce bir sapkınlık mı, rahatsızlık mı? Nasıl değerlendiriyorsunuz yani? İktidara gelse Meral Akşener, nasıl bir LGBTİ poltikası olur?

- Yani ben mesela bugünkü tartışmayı hiç doğru bulmuyorum bir. İnsanların ya alkışlanacak ya da sövülecek bir pozisyona itilmesini de yanlış buluyorum. Yani ben çocuğumun böyle bir tercihte bulunmasını anne olarak ister miyim, babaanne olarak ister miyim, istemem. Bu benim bireysel tutumum. Ama, yani böyle tercihte bulunmuş birini dövmem gerekir mi, hayır. Yani bu, ben Türkiye'de bir uçtan bir uca gitmekten nefret ediyorum artık, bıktım yani.

* Peki eşcinsel evlilik Türkiye'de olabilir mi?

- Bakın bunlar uç sorular. Bunlar o kadar uç sorular ki... Bütün bu sorular, bütün buraları daralamak, ahan da işte İstanbul Sözleşmesi'nin içine tükürüyor. Yanlış olan bu. Yani tekrar söylüyorum, çocuğumun torunumun böyle bir tercihte bulunmasını ister miyim, hayır. Bu Meral Akşener'in hayata bakışıyla alakalı. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Soru soran arkadaşlar açısından söylüyorum. Ama böyle bir  tercihte bulunmuş bir vatandaşın, dövülmesini, şiddete uğramasını ister miyim, hayır. Bu netlikte cevap veriyorum ama or'dan oraya.. Ama bu kafayla gidilirse askere, tez alınır teskere.

* Siz burda şey diyorsunuz yani, muhalif STK'lara diyorsunuz herhalde, eşcinsel haklarını savunan STK'ları biliyorsunuz, bunu çok isterseniz bu sefer İstanbul sözleşmesi elden gidecek gibi...

- Hayır, ben birebir çok net bir cümle kurdum. Canı isteyen istediği gibi algılayabilir ama bu ülkede çok uzun yıllardır poltikada kalmış bir insan olarak, politikada sağ kalmış tek kadın politikacı olarak tecrübemle ilgili bir şey söylüyorum. Canları isteyen, canının istediğini yapabilir ama işin özünü kaçıttırırsanız, ondan sonra da İstanbul sözleşmesi gider, sopa yemeye devam edersiniz, ondan bahsediyorum.
Öncelik sıralamaları... "Önceliğiniz nedir"e karar vereceksiniz. Benim açımdan öncelik İstanbul Sözleşmesi'nin çarptırıldığını düşündüğüm alanlarını tartışmak yerine, yani pek çok evde acı çeken kadınların öncelikli olarak biz derdine çare olmalıyız. Bu öyle bir şey. Ondan sonra ama siz, tek bir, iki üç kelimeyle geçen alan üzerinden, saygı duymaktan bahsediyor or'da, hak vermekten hukuk vermekten vesaire, saygı duymaktan bahsediyor, bunu da çok açık söylüyorum ben. Yani korkarım, endişe duyarım, bu başka bir şey, bu benim Meral Akşener olarak hissiyatım, sübjektif hissiyatım, ama poltikacı kimliğimle buraya baktığım zaman da, orada da dayak yemesine, itilmesine kakılmasına, vatandaşlık haklarının ihlal edilmesi de doğru değil diyorum. Bu açıklıkta herkes konuşursa çok memnun olurum.

Günün homofobi-kleri!

$
0
0
Türkiye’yi bu ayıptan kurtarın!

 Şakir Tarım

     Bismillâhirrahmânirrahîm;

     LUT kavmini helâk eden o kötü fiilin (eşcinselliğin) hayata geçmesine sebep olan sözleşmeyi, bir İslâm ülkesinin onayladığını söyleseler, buna inanır mıydınız? Türkiye bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke oldu. 2011’de TBMM’de bulunan 4 siyasi parti sözleşmeyi onayladı. Sözleşmenin uygulanması için 6284 sayılı yasayı çıkardı. Eşcinsellere dernek kurma hakkı verdi. Onlara eylem yapma hakkı tanıdı.

     Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan dayatma, İstanbul Sözleşmesi olarak halka sunuldu. Türkiye hükümetlerinin görevi Avrupa’dan gelen istekleri imzalamak olmamalıdır. TBMM de milletin temsil makamıdır. Avrupa’dan gelen dayatmaları onaylama makamı değildir. TBMM, Türkiye’nin ihtiyacı olan her türlü düzenlemeyi yapmaktan aciz olamaz.

     AB uyum yasaları üzerinden, aile ve nesillerin eşcinsellik ve yozlaşma tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde Erbakan Hoca milletvekillerini uyarmıştı: “Ne olursunuz, kanunları siz yapın! İki sene önce Erzurum’un doğusu Ermenistan olacak, diyen Strasburg yapmasın! İngilizlerin nasıl kanun yaptığını biliyorsunuz! Affınıza sığınarak söylüyorum: ‘Erkekle erkek evlenir’ diyen adamlardan ne hayır geliiiir.”

     Erbakan Hoca tavrını milletimizin sahip olduğu değerlerden yana koydu. Bugün İstanbul Sözleşmesi diyerek, Avrupa Konseyi’nin dayatmasını imzalayan Hükümet ile onu TBMM’de onaylayan 2011’deki AKP, CHP, MHP, HDP grupları ne yaptıklarının farkındalar mı? Önemli konularda bile, birlikte müzakereye yanaşmayan partiler, nasıl oldu da İstanbul Sözleşmesi konusunda tam uzlaşma sağladılar?

Burası Türkiye

      HERKES yaşadığı toprakların Türkiye olduğunu iyi bilmelidir. Asırlarca dünyaya adalet, ilim, medeniyet ve insanlık öğretmiş bir ecdadın torunlarıyız. Edep, terbiye, iffet, ahlâk ve cesaretiyle dünyanın imrendiği bir milletiz.

     Osmanlı hükümdarları Batılı elçilere ellerini öptürmezlerdi. Onlar da, hükümdarın atının üzengisini öperek itibar kazanmaya çalışırlardı. Akif’imiz bu gerçeği şöyle terennüm eder: “Donanma ilerlerken muzafferan ileri, / Üzengi öpmeye hasretti Garp’ın elçileri.”

     “Aile ve kadına şiddet” ile ilgili düzenlemeyi Avrupa Konseyi hazırlıyor; TBMM’de ciddi bir müzakeresi yapılmadan onaylanıyor. O zaman milletvekillerinin görevi ne? Meclis’e sesleniyorum: Aile kurumu gibi en mahrem ve hassasiyeti olan bir alanımıza girerek, şerefli milletimize nizamât vermeye kalkışan Avrupa Konseyi’ne haddini bildirme zamanıdır. Sözleşmeyi feshederek, millî irade ve güçlü bir Meclis’e sahip olduğumuz bütün dünyaya duyurulmalıdır.

     Cumhurbaşkanı 01.06.2019’da, “İstanbul Sözleşmesi nas değildir; feshedilebilir” demiş; 2 gün önce de, “Halkın isteği yapılsın” açıklaması yapmıştı. AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş da,  halkın İstanbul Sözleşmesi konusundaki beklentilerini karşılayacaklarını açıklamıştı: “Usulü yerine getirilerek sözleşmeden çıkılır.” (02.07.2020)

      Üst düzey yetkililerin yaptığı bu açıklamaların muhatabı TBMM değil mi? Bu sözler karşılıksız kalmamalı? TBMM hemen harekete geçmeli; milletimizin hasretle beklediği İstanbul Sözleşmesi’ni vakit kaybetmeden feshetmelidir. Kanun yapma yetkisinin TBMM’de olduğu gösterilmelidir.

Halk ateş püskürüyor

     ELİNİZİ çabuk tutmak zorundasınız. Avrupa Konseyi oluşturduğu Grevio adlı komisyon aracılığıyla konuyu sıkı takibe almış durumda. Önce, pilot uygulama diyerek 10 ilimizdeki Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi (ETCEP) seminerleri başlattılar. Bazı sosyal grupları da konuya dâhil ettiler. Şimdi üniversiteler, Millî Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Adalet ve benzeri bakanlıklarda, belediyelerde sözleşmenin uygulanma planlamasını yapıyorlar. Eşcinsel derneklere yüklü paralar akıtıyorlar.

     Sözleşme, 2,5 milyon öğrencinin girdiği Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) da bulaştı. Türkçe soruları içinde, LGBT destekçisi olarak tanınan Mabel Matiz’in “Fırtınadayım” şarkısının sözleri soruldu. Bu cesareti nereden alıyorlar, dersiniz? ÖSYM, konuyu “incelemeye aldığını” açıkladı.

     İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER) tepki gösterdi: “Sapkın LGBT’yi gündeme getirenler hesap vermelidir.” (30.06.2020)

     Star yazarı Sibel Eraslan, ÖSYM’nin yaptığının basit bir soru hatası olmadığını söyledi: “Gençlerimizin kaderiyle oynayan bir kurum bunun hesabını vermelidir. Yetti sorumsuzluklarınız, yetti!” (02.07.2020)

     Halkımız, “İslâm’da zina ve eşcinsellik haramdır” diyen Diyanet İşleri Başkanı’na verdiği yüzde 99’luk destekle İstanbul Sözleşmesi konusunda durduğu yeri belirlemiştir.

     CHP Genel Başkan Yardımcısı Lâle Karabıyık, “İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmenin kadına şiddete,  kadın cinayetlerine göz yummak olacağını” (02.07.2020) açıkladı. Hayır, ey CHP hayır! Ucuzcu olmayın! Siz, Avrupa Konseyi’nin onay makamı değilsiniz. O düzenlemeyi, TBMM’deki diğer partilerle birlikte, siz yapacaksınız!

https://www.milligazete.com.tr/makale/4947051/sakir-tarim/turkiyeyi-bu-ayiptan-kurtarin


Top Çevirmek

Cafer Keklikçi

Ülkemiz korona morana dinlemiyor acayip ilerliyor! Farklı yerlerde farklı şekillerde acayip sorular soruluyor! Soru sorma şekli gelişiyor! Soru sorma yeteneği ileri teknolojiyi geçiyor! Öyle ki eğitim adına sorulan soru zaten ülkemizin ilerlemesine çok büyük katkı sağlıyor! Ülkemiz öyle sorularla ilerliyor ki cevap bulmak zor! Ne olduğu belirsiz sorularla demokrasiye katkı yapılıyor! Öyle sorular sorulmasa demokrasi hiç ilerlemez! Şu demokrasinin ilerlemesi de acayip önemli! Nereye ilerliyorsa mübarek! İlerle ilerle bitmiyor! Halk olarak biz aç kalalım ama demokrasi ilerlesin! Biz susuz kalalım ama demokrasi geri kalmasın!

Demokrasi ilerledi ya imamın biri de ilerliyor! Camiye sabah namazına gelen cami cemaati mensubuna imam sabah namazına niye geldiğini soruyor. Sabah namazına niye gelinir? Halay çekmek için! Kimse kalkmadan gidip şurada biraz halay çekelim sabah sabah! Hani yaz gününde spor olsun canım! Hava da sıcak! Başka yer bulamadık camiye geldik! İmam da halay başı ya! Olaya Diyanet el attı imam o camiden alındı. Cemaat de küsmekten vazgeçti galiba. Galiba diyoruz çünkü cemaat bir daha küsebilir önlem almak lazım!

Diyanet dedik ya; iki ay önce Diyanet İşleri Başkanı eşcinsellikle ilgili hutbe vermişti. Eşcinselliğin sapıklık olduğunu belirtmişti. Eşcinselliğin sapıklık olduğunu sapık olmayan her insan bilir. Diyanet’in böyle açıkça hutbe vermesi Müslümanları sevindirmiş, başkan takdir edilmişti. Buraya kadar güzel. Buraya kadar tamam. Güzel ve tamam olmayan ne?

Geçtiğimiz hafta sonu YKS yapıldı. Liseyi bitirmiş gençler üniversitede okumak için sınava girdi. Bir üniversiteye yerleşebilmek için canhıraş bir şekilde ter döktü. Üst düzey önlemler eşliğinde gençlerimiz sınava girdi. Aslında üniversiteye geçiş sınavlarının günümüzde pek bir önemi de kalmadı ama olsun. Neden sınavların önemi kalmadı? Üniversitelerin önemi kalmadı ki sınavların kalsın. Üniversite bitirmekle bitirmemek arasında herhangi bir fark yok. Üniversite bitirmeyen de iş arıyor üniversite bitiren de. Üniversite bitirmeyen de asgari ücrete talim ediyor üniversite bitiren de. Üniversiteyi bitirmek önemli değil atanmak için torpil lazım. Gençlerimiz sınava hazırlandığı kadar da torpil yapacak adam araması lazım. Zaten çoğu bulamıyor. Üniversite bitiren, market fakültesi kasiyerlik bölümü hayat şartları kürsüsünde sisteme de düzene de saydırma talimleri yapıyor asgari ücrete. Düşünün tarih bölümü mezunu kasiyerlik yapıyor. Barkot tabancasına demokrasi tarihini anlatıyordur kendisini o duruma düşürenlerin geçmişlerini anarak! Başka ne yapacak!

ÖSYM, üniversiteye geçiş sınavlarını yani YKS’nin önemi kalmadığını göstermek için eşcinsel bir şarkıcının şarkı sözünü sormuş YKS’de. Gördünüz mü baştan beri söylüyoruz ülkemiz çok gelişti çok ilerledi! Türkiye korona morana dinlemiyor durmadan ilerliyor! Gelecek yıl da teröristbaşının sözünü sorsunlar! Yoksa ilerleme durabilir! YKS sorularını hazırlayan toplar pardon hocalar anlaşılan başka bildikleri şarkı yok. Adamlar ne yapsın kendi meşreplerince soru sormuşlar. ÖSYM’de soru hazırlayanlar ilerleye ilerleye top olmuş! Ortada bir top var; bakalım gol kimlerin kalesine atılacak!

Diyanet, eşcinselliğin sapıklık olduğuna dair hutbe verdi. ÖSYM eşcinsel şarkıcının şarkı sözünü sordu. Burada iki sonuç çıkıyor. Birincisi YKS’de o soru sorularak rövanş alındı. İkincisi iktidar Diyanet’e öyle hutbe verdirerek Müslümanları kendine çekti, arkasından eşcinsel şarkıcının şarkı sözünü sordurarak Batıcılara yağdanlık yaptı. Maç bir bir berabere! Gelecek yıl ÖSYM lezbiyenlerden bir soru sorarak kaldığı yerden devam edebilir! Meşreplerince soru soruyorlar.

Sayın yetkililer gençlerimiz erkektir böyle biline!

https://www.milligazete.com.tr/makale/4947044/cafer-keklikci/top-cevirmek


Hukukçu Fidantek: "Toplum beklentisi göz önüne alınarak İstanbul Sözleşmesi feshedilmeli"

İstanbul Sözleşmesi'nin ailede ve toplumda yol açtığı tahribata dikkat çeken Hukukçu Elif Fidantek, toplumun değerleri göz önünde bulundurularak sözleşmenin iptal edilmesi gerektiğini söyledi.


Hukukçu Fidantek: "Toplum beklentisi göz önüne alınarak İstanbul Sözleşmesi feshedilmeli"

Batılı değerleri temel alan, toplumun inanç, gelenek ve göreneklerini göz ardı eden, 6284 Sayılı Kanun'a dayanak oluşturan İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesi için gerekli adımların atılmasını isteyen Fidantek, TBMM'de bu konunun gündeme getirilip hukuki dayanağa göre düzenlenmesi gerektiğini ifade etti.

Ailesini ve çocuklarını korumak isteyen herkesin bu sözleşmeye karşı çıktığını belirten Fidantek, toplumun ahlak ve değerleri dikkate alınarak sözleşmenin iptali yönünde karar alınması gerektiğini söyledi.

AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş'un, İstanbul Sözleşmesi'nin iptali yönünde yaptığı açıklamaları hatırlatan Fidantek, bu tür açıklamaların umut verici olduğunu belirterek vaat edilen açıklamaların havada kalmayıp somutlaştırılması ve fiiliyata dönüştürülmesi gerektiğine vurgu yaptı.

"Sözleşmede toplumsal cinsiyet gibi kavramlarla olumsuz durum yokmuş gibi algı yapılıyor"

İstanbul Sözleşmesi'nin meclis sayfasında geçen adı ile asıl metni arasında bir uyumsuzluğunun olduğunu belirten Hukukçu Elif Fidantek, "İstanbul sSözleşmesinin asıl adı 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi' bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Sözleşmenin Meclis sayfasında gecen asıl adında ise 'Aile içi şiddetin önlenmesi' yazıyor ancak asıl metne baktığımızda ev içi şiddetten söz ettiğini görebiliriz."şeklinde konuştu.

Fidantek, "İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında İstanbul'da imzalandı. Baktığımızda adını da buradan alıyor. Türkiye, imza atan ülkeler içerisinde ilk imzacı ülke statüsündedir. Aslında ilk bakıldığında İstanbul Sözleşmesi her ne kadar şiddetti önlemeye dair olduğu görünse de sözleşmenin tek kapsamı bu değil. İçerisinde cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kavramları gibi ve bizlerin de özellikle karşı çıktığı maddeler de yer alıyor. Nitekim sözleşmede toplumsal cinsiyet gibi kavramlar ön plana alınarak olumsuz bir durum yokmuş gibi algı yapılıyor. Aksine Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP) veya sözleşmenin akabindeki olaylara bakıldığında eşcinsellik lobisinin önünü açtığını rahatlıkla görebiliyoruz. Ayrıca eşcinsellik mevzuatsal olarak kendine bir dayanak bulmuş oluyor." ifadelerini kullandı.

"Ailesini ve çocuklarını korumak isteyen herkes bu sözleşmeye karşıdır"

İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesini isteyen kesimin toplumun büyük bir kısmını oluşturduğunu belirten Fidantek, "Bu sözleşme belirli bir kesimin savunduğu ya da karşı çıktığı bir sözleşme değildir. Ailesini ve çocuklarını korumak isteyen herkesin şiddetle karşı çıktığı bir sözleşmedir. Şunu da belirtmek gerekir ki toplumla ve ahlakla bağdaşmayan bu sözleşmenin sadece İslami ülkeler tarafından kaldırılmasına yönelik bir talebi yoktur. Örneğin; Rusya, Macaristan ve Ermenistan gibi İslami hassasiyeti olmayan ülkelerin de karşı çıktığını görüyoruz. Hatta meydana getirdiği olumsuz sonuçlardan ötürü İstanbul Sözleşmesini fesih eden ülkeler dahi var." dedi.

"Kendi toplumumuzun değerlerine uygun ilişkilere göre düzenlenmesi gerekiyor"

İstanbul Sözleşmesine dayanak olarak oluşturulan 6284 Sayılı Kanun'un revize edilip toplumun değerlerine uygun hale getirilmesi gerektiğini belirten Fidantek, "İstanbul Sözleşmesi'ne dayanak olarak çıkarılan 6284 Sayılı Kanun'un da ciddi anlamda revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu kanun ile aile yapısı için alınan önlemlerin Avrupa'daki kadın-erkek ve aile ilişkilerine göre değil de bizim kendi toplumumuzun değerlerine uygun ilişkilere göre düzenlenmesi gerekiyor. Elbette kadına şiddetin ve çocuğa yapılan her türlü istismarın karşısındayız. Ama mevcut kanunun yeniden düzenlenip toplum olarak bize uygun hale getirilmesi gerekiyor."şeklinde konuştu.

"Siyasi partili yetkililerin, halkın çağrısına kulak verip adımlar atması önemli"

Fidantek, "Numan Kurtulmuş gibi politikacıların İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yaptığı açıklamalar oldukça sevindiricidir. Özellikle daha önce de açıklamalarda bulunan Recep Tayyip Erdoğan'ın, dün açıklama yapan Numan Kurtulmuş'un ve diğer siyasi partilerdeki yetkililerin halkın çağrısına kulak verip adımlar atması oldukça önemlidir. Ayrıca toplumun beklentisi yönünde atılacak adımlar için ümit verici bir durumdur. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki söylenilen bu tür vaatlerin sadece sözlerde kalmaması gerekiyor. Kısa zamanda fiiliyata da dönüştürülmesi gerekiyor. Bundan dolayı İstanbul Sözleşmesi feshedilmediler. Nasıl ki TBMM'de bu sözleşme kabul edildiyse aynı şekilde yine Meclis aracılığıyla bu sözleşme feshedilmelidir. Ayrıca Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine yapılacak bildiri ile tamamen çekinilmelidir. Yine bu sözleşmeye bağlı olarak oluşturulan 6284 sayılı kanun da revize edilmesi gereklidir." ifadelerini kullandı. (İLKHA)

https://dogruhaber.com.tr/haber/676801-hukukcu-fidantek-toplum-beklentisi-goz-onune-alinarak-istanbul-sozlesmesi-feshedilmeli/


Sözleşmeyi feshedip özümüze dönelim

Kamuoyu, aileyi ve toplumu ifsad eden istanbul sözleşmesi’nin iptalini bekliyor. Yürürlüğe girdiği 2011 yılından bu yana; kadına şiddeti engellemek bir yana, aileyi ifsad etmek ve LGBTİ sapkınlığını yaymak için kullanılan Haçlı menşeili İstanbul Sözleşmesi toplumda infiale yol açıyor.

Geçtiğimiz yıl, “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” diyen Başkan Erdoğan önceki gün de, “Halk istiyorsa kaldırın” talimatı verdi. Akit’e konuşan STK’lar ise, “Sözleşmeyi feshedip, özümüze dönelim” çağrısında bulundu.

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un İstanbul Sözleşmesine ilişkin, “Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” sözlerine STK temsilcilerinden destek geldi...

Ailenin kimyasını bozdular
Diva-Sen Genel Başkanı Mustafa Çopursuz: “İstanbul Sözleşmesi yapılmadan önceki aile hayatımız daha düzgündü. Sözleşmenin vermiş olduğu aşırı güçten istifade etmek isteyen bazı taraflar maalesef aile yapımızın kimyasını bozdu. Biz bu yönünden dolayı karşı olduğumuzu her zaman söyledik. Ayrıca hükümetimiz bizim bildiğimizin çok çok fazlasını biliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapımıza ne kadar zarar verdiğini herkes biliyor. Sayın Numan Kurtulmuş’un açıklamalarını geç bile buluyoruz. Derhal İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini, kendi özdinamiklerimize dönmemizi bekliyoruz.”

Neslimizi kurban etmeyeceğiz
Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu Başkanı İlhan Ergincan: “Aile yıkılmasına sesleri çıkmayan, her türlü ahlaksız oluşuma özgürlükler altında destek veren, İstanbul Sözleşmesi’ni her fırsatta savunan şer odakları, feministler, sözde kadın dernekleri ve CHP4den tepki ise gecikmedi ve bu tepkiler bizleri de şaşırtmamıştır.

Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu olarak aile köklerine konulan dinamit olan İstanbul sözleşmesinin her türlü sözde kadın hakları savunucularının, CHP zihniyetinin ve AK Parti içindeki yeşil feministlerin baskılarına boyun eğmeden derhal feshinin gerçekleşmesini bekliyoruz. LGBT’yi meşru hale getiren İstanbul Sözleşmesi’nin feshi geç bile kalınmıştır. LGBT nin tüm faaliyetleri durdurulmalı. LGBT’ye destek veren derneklere ve kurumlara soruşturma başlatılmalı. Bizler neslimizi çarpık zihniyete kurban etmeyeceğiz.”

https://m.yeniakit.com.tr/haber/sozlesmeyi-feshedip-ozumuze-donelim-1320962.html


'Gözümün gördüğü, göğsümün bildiği ile bir değil' cümlesinde anlatılmak istenen nedir?
30 Haziran 2020, 12:23
Psikolog Hüseyin Kaçın
Psikolog Hüseyin Kaçın

Başında başörtüsü, türban, eşarp olmayan Selma Aliye Kavaf, 2009 yılında Viyana’da yapılan Avrupa Konseyi Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansı’na katılmış ve “farklı aile formları” diye bir kavram geçtiği için tavsiye karar metnini imzalamamıştı. Bu kavramın eşcinsel aileleri de içeriyor oluşundan dolayı direnç gösterdi. 2010 yılında Hürriyet gazetesindeki röportajda Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, eşcinselleri hasta olarak görüyor ve cinsel yönelim başlığı altında: “Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. “ dediğinde medyada linç edilirken dindarlar öyle yada sus pus olmuşlardı. Feminist kadınlar ve eşcinseller el ele kol kola vererek bir “cadı avı” başlattı. Recep Akdağ “Bunları kişisel özgürlük meselesi olarak ele almak lazım” dedi. Nursuna Memecan’a göre Kavaf’ın açıklamaları “talihsiz sözler”di. Egemen Bağış ise Der Spiegel’e verdiği demeçte, “Ben eşcinselliği bir hastalık olarak görmüyorum” dedi. Selma Aliye Kavaf, siyaset sahnesinden bir yıldız olarak kayıp gittikten sonra İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eğitimi, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun vasıtasıyla; Türk ve Müslüman aile dinamiklerinin bozulması süreci etkin bir şekilde başlamıştır.

Farklı aile formları kavramıyla İstanbul Sözleşmesinin ‘gizli amacı’, ‘gerçek yüzü’: İstanbul Sözleşmesi demek eninde sonunda "eşcinsel evlilikler" ve "eşcinsellerin evlat edinme hakkı" demektir. İstanbul Sözleşmesi bir kralsa; kral bu kadar çıplak mıdır? Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen İmparatorun Yeni Giysileri kitabında kralın çıplak olduğunu anlatmıştı. İmparatorun Yeni Giysileri’ndeki kralın çıplaklığı masum sayılabilir ama İstanbul Sözleşmesi’nin çıplaklığı aile’nin ırzına muallat olmuş birinin anadan üryan bir çıplaklıktır.

İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının ardından "eşcinsel evlilikler" ve "eşcinsellerin evlat edinme hakkı"nın topluma dayatılacağını nerden öngörebiliriz?

Cuma Hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş “Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “sesi çağlar öncesinden gelen bu şahıs”, “zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip” kişi ilan edilerek hakkında suç duyurusunda bulunarak linç edildi. Selma Aliye Kavaf’ı korumayan gaflet dalalet ve hatta hiyanet uykusunda olan sosyal medya dindarları; Ali Erbaş’ı muhtaç oldukları kudreti damarlarındaki kanda bularak cansiperane savundular.

Mahşerin dört atlısı varsa; birinci atla Ali Erbaş’a saldırdılar. Mahşerin ikinci atlısı ise, Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nda bir 'Fırtınadayım' estirerek "Gözümün gördüğü, göğsümün bildiği ile bir değil' diyen Mabel Matiz oldu. Sosyal medya dindarları yine esecekler gürleyecekler, yeri göğü inletecekler ama üçüncü atlı yola çıkmış olacaktır. Dördüncü atlı da ahırında tımar ediliyordur. Sosyal medya dindarlarının sanal alemde bağırmaları çağırmaları nafile bir çabadır. Çünkü bu stratejiyle asla ve asla bu atlılarla baş edemeyeceklerdir. Türk ve Müslüman aile yapısında farklı aile formları adı altında eşcinsel evliliklere yeşil ışık yakılmaması için kalıcı tek çözüm; İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eğitimi, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, başlıklarının toplumun gündeminden de hafızasından da kaldırılmasıdır. Kadın erkek aile evliliklerine alternatif kadın kadın yada erkek erkek aile evliliklerinin önünün açılması istenmiyorsa Türkçe’mizin ırzına musallat olan güçlere dur demeliyiz. Dil tecavüzcüsü güçler, iş adamın ırzına geçerek ondan iş insanı, bilim adamının ırzına geçerek ondan bilim insanı peydahladılar. Veledi zina iş insanları, veledi zina bilim insanları; Türk ve Müslüman aile yapısını çökerten dinamitlerdir. Ailemizi iş adamları ve bilim adamları ile korumalıyız.

Siyaset adamlarımız siyaset insanı değillerse eğer sesimizi duyarlar umuduyla “Ailemizin kurtuluşu; Allah’ın kitabı Kurân-ı Kerim’in ve Peygamberin sünnetinin kurtuluşudur” başlıklı yazımızda haykırmıştık:

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği zırvalıkları, İstanbul Sözleşmesi pespayeliği ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un adaletsizlikleri sonucunda ailemiz çökmüştür. İstanbul Sözleşmesi feshedilmedikçe, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmaları Milli Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Adalet Bakanlıkları bünyesinde durdurulmadıkça 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun T.B.M.M’de yeniden gözden geçirilmedikçe ailemizin çöküşü durdurulamayacaktır. Kadına şiddeti durdurmak adına bilinçsiz ve bilimsiz yapılan çalışmalarla ailemiz çökertilmiştir. Kılıçlar çekilmedikçe saflar tutulmadıkça bu yenilgiyi önlememiz mümkün değildir.  https://www.habervakti.com/ailemizin-kurtulusu-allahin-kitabi-kurn-i-kerimin-ve-peygamberin-sunnetinin-kurtulusudur-makale,2971.html

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın rol modeli: Sıla, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın rol modeli: Aleyna Tilki’den sonra ÖYSM'nin rol modeli: sırtına erkek göbeği değmeden uyuyamayan Mabel Matiz oldu. “Dindar nesil değil çocuk tanrılar nesli” yazımızda da birileri duyar umuduyla haykırmıştık:

Liberal yada postmodern yaşamlarda mutluluğu elde etmek için tükettikçe tüketmek artık yetersiz kalmaktadır. Değerlerimizi yitirdiğimiz için artık kendimizi unuturcasına ve kendimizi kaybedercesine geçici olarak kendimizi yok etmemiz gerekiyor. Piercing'li yeni nesil gençlerimiz acılarını dindirmek için artık sarhoş olana kadar alkol tüketmeyi yetmezse kendinden geçmeye varana değin uçucu ve uyuşturucu madde kullanmayı kaçınılmaz olarak denemektedirler.

Egemen Güçler Ekini ve nesli bozmaya başladılarsa, Köle kadınlar efendilerini doğurmaya başlamışsa ahir zaman yakın demektir. Dünyanın, insanlığın son günleri; kıyamete yakın yıllar ve günlerdeyiz. O mutlu günlerimiz mazide şimdi…

Dindar nesil değil çocuk tanrılar nesli
“Türkiye'nin Gerçek Beka Sorunu: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projeleri Ve Cemaatler” yazımızda da birileri duyar umuduyla umutsuz bir şekilde haykırmıştık:

Her yıl Haziran ayının sonlarında Taksim'de örgütlenen Onur Yürüyüşleri; Eşcinselleşmenin ayak sesleridir. Siyaset adamları ve bürokratlar bu yürüyüşlerin sosyolojik olarak Türk toplumunu nasıl dönüştüreceğinin bilincinde midirler?

Taksim'de 28 Haziran 2015'te düzenlenen Eşcinsel derneklerinin düzenledikleri Onur yürüyüşü'nde 'Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz' pankartı açtıkları gerekçesiyle yargılanan üç sanık hakkındaki dava, beraat kararıyla sonuçlandı.

"Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçundan birer yıla kadar hapisleri istenen sanıklar hakkında mahkeme, "yüklenen fiilin bu haliyle kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğunu" belirterek beraat kararı verdi.

Mahkemenin verdiği bu kararla, 'Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz' sloganı sonucunda Ramazan bu direnişi kaybetmiştir. Bu sonuç toplumun eşcinselleştirilme çalışmalarının meşru (hukuki) bir zeminde sürdürüldüğünün bir ispatıdır.

ÖNGÖRÜ:

Benim öngörüm en yakın zamanda "eşcinsel evlilikler" talebiyle toplum karşılaşacak daha sonra bu kabul edildiğinde "eşcinsellerin evlat edinme hakkı" talebi söz konusu olacaktır.

Türkiye'nin Gerçek Beka Sorunu: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projeleri Ve Cemaatler
'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'

‘’Eşcinsellik kaçınılmaz olarak artık Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir konudur. 2000’ler öncesi de bu konu vardı ve üstü örtülüyordu. 2000’lerden sonra artık bir şekilde dernekleştiler, örgütleştiler. Bu artık bir lobi faaliyetidir. Türk toplumu artık bu gerçeği halı altına süpüremez. Bu gerçekle yüzleşecek, toplum yetmez, devletin bütün kurumları bu konuda kendini sorgulamalıdır.’’

Sosyal medya dindarları sanal dünyadan yakalarını kurtarıp gerçek dünyanın gerçek sorunlarına çözümler üretmedikçe dinimiz de ailemiz de mahşerin üçüncü ve dördüncü atlılarının saldırısından kurtulamayacaktır.

Kral çıplak derken aynı zamanda şeytanında avukatlığını yapmak istiyoruz. "Gözümün gördüğü, göğsümün bildiği ile bir değil' cümlesinde anlatılmak istenen nedir?" sorusunu soran kişi bilindik fetöcülerden midir yoksa eşcinsel lobinin fanatik misyonerlerinden bir eşcinsel midir? Devletimizin etkili yetkili bürokratları talimat verirlerse eğer müfettişler bu zor sorunu çözümleye bilirler mi? Bu yeni sorunu müfettişler çözümlerse eğer sosyal medya dindarları da derin bir nefes alır mı?

"Bu dünyada gerçeği söylemek ikinci dile bırakıldı. Ve ikinci dil yaratılmadı. Gerçeği duymaya dinlemeye tahammül gücünü üçüncü kulağa bıraktılar. Üçüncü kulak yaratılmadı."

Sosyal medyanın kes kopyala yapıştır dindarları Arif Nihat Asya'ya kulak verirlerse eğer belki ikinci dilden anlar üçüncü kulakları varsa eğer. İkinci dilsizsiz ve üçüncü kulaksız olanlar Rahman'ın sesini asla duyamazlar. Rahman inananlara sesleniyor:

"Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla Rahmân, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona anlayıp açıkça anlatmayı öğretti."

https://www.habervakti.com/gozumun-gordugu-gogsumun-bildigi-ile-bir-degil-cumlesinde-anlatilmak-istenen-nedir-makale,3185.html



TOPLUMSAL DEĞERLERİMİZDEN LGBT'ye DOĞRU

Değerlerimiz; seçimlerimizde, kararlarımızda ve alışkanlıklarımızda bizi yönlendiren, hayat yolculuğunda nereye ve nasıl gideceğimiz konusunda bize rehberlik eden yol pusulamızdır.
     
Bir toplumun değerlerini sıfırdan yaratamayız; onlar zaten inanç kalıplarımızın bir sonucu olarak bilinç altına gizlenmiştir. Bu değerlerimiz, genelde ahlâki değerlerimize ve dini inançlarımıza dayanır. Bu değerlerin en önemli özelliği ait olduğu toplumun kültürünü ve inancını yansıtmasıdır. Kaybettiğimiz ve kaybetmek üzere olduğumuz o kadar çok değerlerimiz var ki, bunları anlatmaya ve yazmaya ne nefesimiz ne de kalemimiz yeter. Ne yazık ki yaşam kalitemiz arttıkça değerlerimizi yaşatmak ve devam ettirmek adına duyarlılığımız azalıyor. Aile bütünlüğünü ve toplumları ayakta tutan, aile kültürü ve değerleri olduğunu unutmuşuz gibi.. Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımıza, değerlerimizi aktarmaya artık gerek duymayan bir millete mi dönüştük? Aile, bütün toplumlarda temel kurumdur. Her dine, dile ve kültüre sahip olan milletlerin, toplumların çekirdeğini oluşturur. En küçük topluluk olan aile kurumunun toplumdaki önemini, kültürünü, ahlaki ve dini değerlerini, örf, adet, gelenek ve göreneklerini yaşatmak için bu kurumu dimdik ayakta tutabilmek her kesimin önde gelen görevi olmalıdır. Yitirilen değerlerimizi çocuklarımıza tekrar kazandırmak için onur sahibi her kişinin vicdanını yoklaması gerekir. Kaybolan nesilleri ve manevi tahribatı tedavi etmek, kültürel ve ahlaki değerlerimizin yeniden yapılanması için gerekli tedbirler acilen alınmalıdır. Sözde reyting uğruna, televizyon dizilerinde sergilenen ahlaksızca uygunsuz sahnelerin, argo konuşmaların, ihanetlerin sıradan ve normalmış gibi gösterilen film ve dizilerin, toplumun ahlâk çöküntüsüne zemin hazırlamaktadır. Çocuklarımıza ahlaki ve kültürel değerlerimizi, aile kurumunun yüceliğini ve değerini öğretecek filmlerin, dizilerin ve çizgi karakterlerin izlettirilmesine neden ihtiyaç duymuyoruz? Geçmişten günümüze kadar yayınları devam eden yabancı çizgi karakterlerin çocuklarımızı ahlâki ve ailevi değerlerimizden uzaklaştırdığını ne zaman görmek isteyeceğiz? Dizi ve filmlerin çocuklarımızın, genclerimizin ve hatta yetişkinlerimizin dahi ahlâki değerlerini ve ruh halini olumsuz etkilediğini görüyoruz, ancak çözüm üretemiyoruz. Özellikle son yıllarda yayınlanan popüller yerli dizilerin ahlâksız konuları aile yapısını tehdit ettiğini neden görmek istemiyoruz? Televizyon dizileri, kültürümüze, edep ve ahlâk anlayışımızla bağdaşmayan, arzu edilmeyen davranış modeller yaratılarak nikahsız yaşayan, ayrı yaşayan karakterlerle toplumsal yaşamı ve ailevi degerleri riske sokmaktadır. İhanetlerden dolayı boşanmalar, evlilik dışı ilişkiler, nikahsız beraberlikler, eşcinsel beraberliklerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Japon Bilim Adamı (Antropoloji) Kalyo Yasuo: "3 yıldırTürkiye' de yaşayan insanların kültürünü inceliyorum. Bir şey çok korkunç, diğeri ise çok garip. Korkunç olan ülkede bir kaç televizyon dizisi hariç tamamı onların kültürüne ve dinine ters. Yani batı bu ülkeyi savaşmadan yok ediyor. Garip olan ise, herkes bunu biliyor ama yine de izliyorlar. Hem de anne-baba-çocuklar birlikte izliyorlar" diyor. Evet, dışardan resim daha net görünüyor.Geleceğimiz yok oluyor, çocuklarımızı yavaş yavaş kaybediyoruz. Zararın neresinden dönersek kârdır, sürüp giden yanlışlardan ne denli erken vazgeçip aslımıza dönersek, daha sonra uğrayacağımız zararı o denli azaltmış, geleceğimizi teminat altına almış oluruz. Baştan sona dini hikâye anlatan filmler, diziler ve çizgi karakterler yapılsın ve izletilsin demiyorum. Hayatın içinden yaşadığımız günlük şeylerle değerlerimizi, örf adetlerimizi, aile kültürümüzü; kısaca anadolu insanın gerçek yaşanmışlığını, yani bizi, geçmişimizi anlatalım ve izletelim istiyorum. Sempatik karakterlerle çocuklarımıza geçmişteki değerlerimizi öğreterek, geleceğimizi daha iyi şekillendirebiliriz. Daha sağlıklı bir gelecek yaratabiliriz. Kimse kusura bakmasın, ahlâki değerlerini, geçmişini, aile kurumunun değerlerini bilmeyen bir gençlik hiç kimsenin geleceğinin teminatı olamaz. Bir çocuğun şekillenmesinde, izlediği filmde bir karaktere benzeme ve o karakteri model alma rolünün çok önemli olduğu yadsınamaz bir gerçektir. En etkili öğrenme, model alarak öğrenme şekli değil midir? O zaman önce biz yetişkinler örnek davranışlar sergileyeceğiz, sonra da bizden sonrakilere aktarmak için kolları sıvıyacağız. Sonuç olarak, anne-babalar, öğretmenler, arkadaş ve toplum gibi öğretici sosyal çevreler ile TV, internet gibi eğitici teknik araçlar sadece çocuklar için değil, yetişkinler içinde birer rol modeldir. Teknolojinin amacına uygun kullanılması yönünde çocukları bilinçlendirmek ve eğitmek, onların sağlıklı şekillenmesi için onlara örnek model olmak her anne babanın önceliği olmalıdır. Ahlâki ve dini değerlerin aktarımı için aile en uygun ortamdır.

https://www.mebpersonel.com/genel/toplumsal-degerlerimizden-lgbt-ye-dogru-h243066.html


LGBTİ tartışmaları ve kayan zeminler
Dr. M. Taceddin Kutay / Türk Alman Üniversitesi

Eşcinsellerin toplumdan gördükleri baskıdan bahsediliyor ama değerler üzerine kurulan baskıdan hiç bahsedilmiyor. Üstelik bu baskı, AK Parti karşıtlığı üzerinden bazı siyasi çevrelerce aralıksız ve sistematize edilmiş şekilde tatbik ediliyor. Kamusal alanın en önemli unsurları, kültür-sanat çevreleri, akademi camiasının meşhur elitleri, kendisini siyasal mekanizma sanan kamu tüzel kişilikleri bu baskı kampanyasında neredeyse istisnasız olarak rol alıyor.

Özel hayat ile kamusal alan arasındaki sınırın, eşine rastlanmadık seviyede şeffaflaştığı bir süreci yaşıyoruz. Akşam’da yayınlanan “Kalın Sıva Ya Rasulallah” başlıklı yazımda bunu anlatmaya gayret ettim. Özel alanı kamusal alana taşımak kimileri için bir ihtiyaca dönüştü, kimileri ise bunu ister istemez, insiyaki olarak yapıyor. Bunun mücadelesini verenlere de rast geliyoruz sık sık. Kamusal alan ise özel hayata eskiye nazaran çok daha yoğun şekilde dahil oluyor. Günümüz insanının yaşadığı en büyük zorluklardan birisidir, ikisi arasına kat’i, yeri geldiğinde aşılmaz duvarlar örmeyi başarmak. Başaramıyorlar.

Onur Haftası gerilimi

Gelgelelim sürekli olarak konu edilen bir şey artık toplumumuzda özel hayat-kamusal hayat ayrımı. Doksanlı yıllarda başörtüsü, kılık kıyafet gibi başlıkları olurdu bu tartışmanın. Geleneksel Onur Haftası gerilimimiz ise özel hayat-kamusal hayat ayrımına bambaşka başlıklar hediye etti. Artık kılık kıyafetin tartışılması bizlere son derece anlamsız geliyor; buna mukabil bir zamanlar katiyen bahsini yapamayacağımız, her birimizin yüzünü istemsizce kızartacak bahisler kamusal alan tartışmalarının başlığı haline gelmiş durumda.

Cinsellik tabu olmaktan çıkıyor

Cinsellik, gerek tatbikatıyla gerek tematizasyonuyla bir tabu olmaktan çıkıyor. Bizden öncekilerin en büyük talebi olan, cinselliğin özel hayata ait kalması prensibi giderek dönüşüyor. En fazla bir erkek sohbeti olabilecek kadar kamusallaştırılabilecek mahrem bir mevzudur cinsellik pek çoğumuz için. Bunu uzun uzun tartışmanın ve üzerinden kadın erkek eşitsizliği tartışmalarına yol bulmanın alemi yok. Kadınlar ile uluorta konuşabileceğimiz bir şey olmadı hiçbir zaman. Erkek sohbetlerinde de hep anonimize edilmiş bir cinsellik konuşuldu. Sohbetin öznesi bir adam yahut bir kadın olurdu, ancak o adamın yahut kadının bir adı olmamasına özen gösterilirdi. En azından biz böylesine sohbetler eden büyüklerden dinledik bu bahisleri. Şimdi ise tedricen genişleyen bir tabudevirenlik ile karşı karşıyayız. Bir zamanların “Hop hemşerim aile var” dedirten hadiseleri artık ilgi çekmiyor. Heteroseksüel ilişkiler ise son derece cüretkar bir şekilde kamusal alanda yaşanıyor.

Tabudevirenliğin tedrici olarak genişliyor olması ise norm kaygısı yaşayan insanların “ver kurtul” cihetine gitmesine mani oluyor. Zira anormal olmaktan çıkan her tabu sonrası yeni bir tartışma karşımıza çıkıyor. Tabu devirmek, norm dönüştürmek pek çoklarınca bir ihtiyaç olarak kabul görmüş durumda. Bir sonraki adımı hesaplamamız mümkün gözükmüyor, zira “o kadar da olmaz denilen” şeylere “o kadar da olmaz” dedirten şeyin aslında zaman ve devir olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bir sonraki adımı öngörülemez kılan, bir sonraki devrin öngörülemezliğidir. Karl Popper’in “gelecek açıktır” derken ne kadar acı bir tespitte bulunduğunu bir de buradan değerlendiriniz.

Eşcinsellik tartışmalarının kamusal alan özel hayat tartışması haline gelmiş olması ve bu merkezden değerlendiriliyor oluşu yukarıda çizdiğimiz tablo ile yorumlamaya kalktığımızda bambaşka bir sorunu karşımıza çıkartıyor: Zihnimiz idlal olmuş, altımızdaki zemin kaymış, normumuz delik deşik olmuş. “Evlerinde ne yaparlarsa yapsınlar, kamusal alana çıkmasınlar” diyen bir Müslüman Türk var artık. Eşcinsellik, günümüz Müslüman Türkü’nün bir kısmı açısından, özel hayat-kamusal alan tartışmalarında bir başlık haline gelebilecek kadar anormal olmaktan çıkmış durumda. Elbette kimsenin özel hayatına, kapalı kapısının, çekili perdesinin ardına karışmak gibi bir haddimiz yok. Ne haddimize? Bunu teklif etmiyorum. İnsanların özel alanlarına girmeyi kastetmiyorum. Ancak idealimizi korumaktan bahsediyorum. İdealimiz eşcinselliği özel hayatta da mel’un gören bir değerler sistemince oluşturulmuştur. Dolayısıyla varmış olduğumuz nokta, bizim değerler sistemi olarak benimsediğimiz ve müftehirane aleme ilan ettiğimiz şey ile te’vil edilemez bir aşınmışlığı ortaya koymaktadır. Eşcinsellik, kamusal alanda tatbik edildiği için kötü kabul ettiğimiz bir şey değildir. Aksine eşcinsellik, bizatihi kötü bir şeydir. Geldiğimiz nokta ise, sırf kendisine homofobik, yahut zorba denmesin diye, özel hayat eşcinselliğini kabul edilebilir bir şey olarak gören nicelerinin bu kanaatlerini ızhar ettikleri bir ortamı bizlere sunuyor. Evet, özel hayatına yahut ne yaptığına karışamayız, ancak o fiilin bizzat mel’un bir fiil olduğu konusundaki kanaatimizi alenen beyan ederiz. Değerler sistemimizi tedricen dönüştürmelerine karşı direniriz yani. Zira özel hayatta tatbik edildiğinde kötü bir şey olmaktan çıkan bir lutilik değildir bizim istikrah ettiğimiz. Bu fiili bizzat müstekreh bulmamak ayağımızın altından kaymış zemini bizlere gösteriyor. Davulun derisi o katmanda delindi, birkaç sağlam parça ile kasnağa tutunuyor.

LGBT ve siyasallaşma

Bir de davulun derisinin henüz delinmeyen bir katmanı var ki, o henüz ayağımızın altında olan, ancak sürekli olarak çekilen bir zemine işaret ediyor: Eşcinselliğin kamusal alanda da normal kabul edilmesi. Toplumun geniş kesimlerince henüz kabul edilmemiş olan bu noktaya, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaratılan suni mazlumiyet ile taraftar çekmeye çalışan bir siyasal söylem var. Değerleri namına eşcinselliğe karşı açıkça pozisyon ortaya koyan herkesi sevgi düşmanı olarak yaftalayan bu söylem, eşcinsellik sorununu siyasallaştırmanın derdinde. Kamusal eşcinselliği tolere edilebilir bir şey olarak bizlere dayatan ve değerler sistemimizi kökünden değiştirmemizi dayatan bir baskıcılık bu. Cümlede “eşcinsellik ve baskı” geçtiğinde otomatik olarak eşcinsellerin toplumdan gördükleri baskı hatra geliyor. Değerler üzerine kurulan baskıdan bahsedilmiyor. Üstelik bu baskı, AK Parti karşıtlığı üzerinden bazı siyasi çevrelerce aralıksız ve sistematize edilmiş şekilde tatbik ediliyor.

Kamusal alanın en önemli unsurları bu baskı kampanyasında neredeyse istisnasız olarak rol alıyorlar. Kültür-sanat çevreleri, akademi camiasının meşhur elitleri, kendisini siyasal mekanizma sanan kamu tüzel kişilikleri… Bunlar bu tahşidatı yıllardır yapmaktaydı zaten; “eşcinsellik konusunda değerlerinizi revize edin” mesajını yeni veriyor değiller.

Gökkuşağı pazarı

Buna mukabil kamusal alanın hiç beklenmedik bir unsuru da geçtiğimiz birkaç yılda bu kampanyaya dâhil olmaya başladı: Pazar! Gökkuşaklı çantalar, defterler, çocuk kitapları, çikolatalı fındık sosları... Pek çok firma eşcinsellik konusunda beklenmedik şekilde ihsas-ı rey etmeye başladı. Kimden yana ihsas-ı rey ettiklerini söylemeye lüzum yok. Zira aksi bir kanaat belirtmek çoktan gayrimeşru ilan edildi bile. Anında sanal bir linç altında çatırdayan kemiklerinizin sesini duyar kulaklarınız. Özgül ağırlığının ne olduğunu anlamadığınız bir kitle tarafından linç edilmeye başlarsınız. Hitler benzeri bir adam olduğunuza ikna etmeye çalışırlar sizi. Gelgelelim irabta mahalli olmayanlarca yürütülen bu kampanyanın toplumda bir karşılığı olup olmadığı sorusuna bir türlü sağlıklı bir yanıt alamazsınız. Dolayısıyla kamusal alanın bir diğer veçhesi karşımıza çıkmaktadır. Küresel kamusal alan diyebileceğimiz ve kuralları, normları bizler tarafından oluşturulmamış olan sosyal medya, bu konuda normumuzun ne olacağına ve kimlerin neyi söylerse linç edileceğine karar verilen bir alana dönüşmüştür. Sakın self determination falan demeyin, sosyal medya gibi manipulatif bir alanın self determinationu olmaz! Buyurun buradan sosyal medya tartışmalarına geçiş yapın lütfen…

kutay@tau.edu.tr
https://www.star.com.tr/acik-gorus/lgbti-tartismalari-ve-kayan-zeminler-haber-1555460/

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live
<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>