Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

ÖLÜM

$
0
0
Ölüm, bir çok dinin odak noktalarından birisi. Ölümle hayatın bitmesinin, kişinin varlığının bitmesi olmadığı düşüncesi, ya da kaybedilen yakınlarla tekrar bir araya gelebilme ihtimali, şüphesiz rahatlatıcı fikirler. Bu sebeple de dinlerin bu konuya özel bir önem vererek, ahiret hayatını merkezi konuma yerleştirmeleri beklenen bir sonuç sadece.
Peki ölümden sonra yaşam olmadığını, Tanrı olmadığını düşünen benim gibi birisi için ölüm ne demek ?
Ölüm, benim için hayatın sonu, sevdiğim insanlar ve şeylerden ayrılmaktan fazla bir şey değil. Hatta, bir bakıma sevdiğim insanlardan ve şeylerden ayrılıp (mesela bir çalışma kampına gönderilmek) yaşamaya devam etmekten daha bile iyi denilebilir. Çünkü, nasıl doğmadan önce beynim olmadığı için bir şey hissetmiyor idiysem, muhtemelen öldükten sonra da beynim çalışmayı bırakacağından herhangi bir acı, üzüntü vs hissetmeyeceğim. Ölümden sonra korkmam gereken bir şey de olmadığı için, ölümü doğanın diğer kanunları gibi kabul edip hayatımı doyasıya yaşamaya devam edebiliyorum.
Sevdiğim insanların ölümleri de doğanın bir kanunu olduğu için, ve ölümlere olduklarından fazla bir anlam yükleyip “ilahi bir planın parçası”ymış gibi düşünüp, “acaba bu bize bir ceza mı, nerede hata yaptık” diye düşünüp, zaten sevdiğim birisini kaybetmiş ve onu bir daha göremeyecek olmanın verdiği acının üstüne bir de kendime asla cevaplayamayacağım sorular sorarak acımı katlamıyorum. Evet ölüm bazen adil olmayan bir şekilde, bazen çok erken gelebiliyor. Ancak bu ölümlerin arkasında ipleri elinde tutan ilahi bir karakter olmadığını, canlıların ölümünün, tıpkı güneşin ışık yayması ya da supernovalar gibi bir doğa olayı olduğunu düşünmek bu acı olayları daha kolay kabullenip, hayatımı yaşamaya devam etmeye yardımcı oluyor diye düşünüyorum.
Peki, hayatın hiçlikle sona ermesi, uğruna yaşayacak bir şeyin olmaması hayatımı anlamsız kılmıyor mu?
Hayır, bence tam tersine ölümün mutlak son olması hayatıma anlam katmak için bir motivasyon oluyor. Tek bir hayatım varsa, öldükten sonra ebedi mutluluk yaşamayacaksam, o zaman mutlu olmak için tek şansım bu hayat. Daha az şeyi erteliyorum, hedeflerimi daha net seçerek onlara varmak için daha somut adımlar atıyorum, çünkü vaktim belki tahmin ettiğimden de sınırlı. Tıpkı yarına yetişmesi gereken ödev/rapor/iş gibi ölüm anıma yetişmesi için beni mutlu eden şeyleri yapmak için çalışıyorum. Eğer ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor olsaydım “nasılsa öldükten sonra cennette bunların alasını yaşayacağım” diyerek hayatta beni mutlu edecek şeylerin peşinden gitmez, cennete girmemde bana faydası olacağını düşündüğüm şeyleri yapardım.
Bazılarının aklına “ooh ne kebap iş, hep istediğini yap, hayattan hep zevk al, kendine çalış; bu bencillik değil mi” gibi sorular gelebilir. Eğer hayatta size tek zevk veren şey, kişisel zevklerse belki. Ancak bir çok insana zevk veren şeyler -çocuklarla oynamak, film izlemek, spor yapmak, müzik dinlemek, enstrüman çalmak, yardım faaliyetlerine katılmak, bilimsel, edebi çalışmalar yapmak, güzel yemekler yemek, seks yapmak, meraklı oldukları konularda bilgi sahibi olabilmek adına araştırma yapmak, dünyayı gezmek – pek de öyle bencil zevkler olarak düşünülebilecek şeyler değil. Kaldı ki, insanın hep istediği şeyleri yapabilmesi için, çok da istemediği şeyler yapması gerekiyor , dünyayı gezmek için para, para kazanmak için çalışmak gerekiyor. Bu denge zaten kendiliğinden kuruluyor.
Hayatımın aslında evrende çok fazla bir öneme sahip olmaması, hayatıma istediğim şekilde anlam verebilmeme, hayatımı beni mutlu edecek şekilde yaşamama izin veriyor. Bana doğumumdan itibaren yüklenmiş bir görev yok. Hangi görevi yüklenmek istersem onu yüklenebiliyorum. Hangi amacın peşinden gitmek istiyorsam onun peşinden gidebiliyorum.
Hayatla ilgili bildiğimiz bir gerçek, aslında her şeyin bir geçmiş-şimdi-gelecek ekseninde yani zaman içerisinde olduğu. Hayatımızı da bu açıdan düşünürsek, nasıl bir film izlerken aslında saniyede 25 kare hızla geçen bir fotograf albümüne bakıyorsak, aslında yaşamımız da arka arkaya sıralanmış “an”lardan ibaret. Eğer hayatınızın tek bir “an”a sabitlenip orada kalmasını istemiyorsanız, diğer bir deyişle, filmin tamamını izlemek istiyorsanız, filmin sonunu da – yani ölümü- kabul etmek zorundasınız.
Ölümü kabul edip bir gün öleceğimiz gerçeğinin farkına vardığımız zaman, içinde olduğumuz zaman dilimi – özellikle de sonumuzun ne zaman geleceğini bilmediğimiz için – çok daha değerli görünmeye başlıyor. Önemli olan, yaşıyor oluşumuz. 1/ 10 üzeri bol sıfırlı olasılıklara rağmen bu hayatı yaşayabiliyor oluşumuz. Ölümden tek bir isteğim olabilir, o da ölümün kendisinin kolay gelmesi. Uyurken gelmesi fena olmazdı mesela. Kesinlikle uzun sürecek bir hastalık ya da işkence neticesinde olmasına tercih edeceğim bir çok alternatif var. Ama onun haricinde, kontrolümde olmayan, doğanın eninde sonunda kendi bildiğini yapacağı ve ölüme varan olaylar silsilesi dışında beni çok fazla etkilemeyecek olan bir şey ölüm.
Aslında lafını bile etmeye değmez
Hitchslap
http://suphecimelek.com/

Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue



<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>