Trans bir öğretmenin hayatı. Türkiye'de transseksüel olmak ve yaşamak. Öğrencileri ile diyalogları nasıl? Diğer öğretmenler ve aileler nasıl bakıyor ve nasıl davranıyor? Ötekileştirilmiş, sıkıştırılmış bir yaşam hikâyesi.
Kadın olmanın yeterince zor olduğu bir ülkede transseksüel olmanın yükünü taşımaya çalışan bir insan... Kimliğinden dolayı çok sevdiği öğretmenlik mesleğini elinden almaya, onu ötekileştirmeye çalışanlara karşı büyük bir mücadele vererek tüm ruhuyla savaşıyor. Sokakta yaşadığı şiddetten, cinsel saldırılara, gündüz vakti evine girerken apartman boşluğuna zorla çekilmeye çalışılmasından öğrencilerinin davranışlarına kadar daha birçok konu. "Bu ülkede kadınlar hunharca katledilirken, dayak yerken, tecavüze uğrarken bu yasalar artık kadınları korumalı" diye isyan eden duyarlı bir birey... Gelin hikâyesini beraber dinleyelim...
"BÜLENT ERSOY GİBİ OLACAKSINIZ, YÜZÜNÜZE BAKILAMAYACAK. ÜSTELİK DOĞURAMIYORSUNUZ BİLE"
Nerede ve nasıl başladı hikâyen?
1982 Mersin doğumluyum. Küçük bir evde çok çocuklu bir ailede dünyaya geldim. İlk olarak 5 yaşında farklı olduğumu anladım. Tabi ki o zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum.
Nasıl anladın peki?
Ailem erkek kıyafetleri alırdı. Giymek istemezdim. Abimle arabalarla değil ablamın bebekleriyle oynardım. Gizlice annemin kıyafetlerini giyerdim. Rujunu sürerdim. O şekilde sokağa çıkmaya çalışırdım, ama beni yakalayıp erkek kılığına sokarlardı. O zamanlar kendimi kız çocuğu filan sanıyordum galiba. Bunun adının konulması uzun yıllar sonra oldu. Transseksüel olduğumu belli bir eğitimden geçtikten sonra anladım.
Nasıl bir ailede büyüdün?
Ailem klasik yarı muhafazakâr bir aileydi. Annem ev hanımı, babamsa şofördü. Babamla ilişkimiz normal baba çocuk ilişkisi değildi. Uzun yol şoförüydü. Yurtdışına çıkardı. Yılda ancak birkaç kere yüzünü görürdüm. Despot bir insan değildi ama. Sevgisini de öfkesini de gösteremedi. O gittiğinde çok ağlarmışız, o yüzden soğuk davranırmış bize. Beni 'kızım' diye severdi. Ki bilmezdi tabi ki benim ne kadar mutlu olduğumu o zamanlar.
İLKOKUL 4'TE LAKAPLARLA TANIŞTIM. "SEN NASIL ERKEKSİN?"
"İsmimin önüne "avrat, kız, karı" yaftaları yapıştırıldı. İlerleyen dönemlerde bunlar maalesef 'top, ibne'ye döndü. Ortaokulda çok sıkıntılarım oldu, sıkıştırıldım, sözlü tacize uğradım. Bir şekilde ortaokulu tamamladım."
İlkokul birinci ve ikinci sınıfı pek hatırlamıyorum. İlkokul 3'ten sonra trans kimliğimle ilgili problemler yaşamaya başladım. Konuşmalarımla dalga geçilmeye başlandı. Hiçbir zaman erkek gibi olamadım. İlkokul 4'ten sonra artık aleni bir şekilde fark edilmeye başlandım. Lakaplarla tanıştım o yıl. "Sen nasıl erkeksin?"le başlayan cümlelere maruz kaldım o yaşta. Bundan dolayı içime kapandım. Teneffüslerde dışarı çıkmamaya başladım. Okul bahçesinde gözükmek istemiyordum. Bu arada bir köye taşınmak zorunda kaldık. Tabi ki köyde davranışlarım daha çok göze batmaya başladı.
LİSEDE KABUSLARIM BAŞLADI. CİNSEL TACİZLER, TUVALETTE SIKIŞTIRILMALAR.
Çok ilginç bir sınıftı, toplamaydı zaten. Başarılı bir öğrenciydim. Derslerimdeki başarılarımdan dolayı özel bir sınıfa alındım. O sınıfta pek bir sorun yaşamadım. İkinci sınıfta karmaya döndü ve benim kâbuslarım da başladı. Cinsel tacizler, tuvalette sıkıştırılmalar... Kimseye söyleyemiyorsun. Bastırıyorsun kendini, mücadele ediyorsun.
Kimseye şikâyet etmedin mi?
Hayır. Davranışsal olarak bir kadın gibiydim. Sizi kim savunacak? Suçlu yine ben olacaktım.
O zamanlar ilerde bir gün kadın olacağım düşüncesi var mıydı aklında?
Her zaman kadın olmak istedim. Çocukluk aklı işte. "Allahım sabah kalkınca kadın olarak uyanayım!" diye dua ederdim. Yıllarca bu duayı ettim. Ama hiçbir zaman bir kadın olarak uyanamadım. Elbette ki inançlı bir insanım, ama şunu fark ettim ki bu duayla olacak bir iş değil. Hiçbir şeyin O'nun izni olmaksızın olacağını kabul etmiyordum zaten. Yine O'nun izniyle ama başka yollarla kadın olmaya karar verdim. Yalnız o yıllarda ameliyat olma fikri tam anlamıyla aklımda yoktu. Üniversitede bile aklımda yoktu ameliyat olmak.
Ameliyat olmadan yaşamayı mı düşündün?
Evet. Kendi içimde yaşamayı düşündüm kılık değiştirmeden. Kimse tarafından bilinmeden. Bunu itiraf etsem de etmesem de şekil itibarıyla, konuşmayla, yürüyüşle ele veriyordum farklılığımı. Erkek bedenine hapsolmuş bir kadın ne kadar erkek gibi davranabiliyorsa işte o kadar davranabiliyordum. İlerleyen yaşlarda bunun bedeli daha da ağır oldu. Hakaretler, ıslıklar daha da fazla beni yaralamaya başladı. Toplumda kabul görmek istiyorsunuz, ama göremiyorsunuz. Gündüz ve belli bir grup içerisindeki sizinle alay eden birçok insan akşam sizi ezkaza yalnız buldu mu yatmak istiyor. Bu kadar ikiyüzlü, bu kadar iğrenç insanlar var işte.
"Başkalarının size bakış açısını o kadar çok önemsiyorsunuz ki, kendi benliğinizi kaybediyorsunuz."
Çok bastırdım kendimi o yıllar. Erkek gibi davranmaya çalıştım. "Sen busun. Erkek bedeninde yaşayan bir kadın ruhuna sahipsin!" gibi telkinlerde bulundum kendime. Çok bunalıma girdim. Hiçbir zaman tam anlamıyla sosyal olamadım. Kendimi eve kapattığım çok oldu. Ablam erken evlendiği için ev işlerinde anneme yardımcı olurdum hep. Komşuların dahi alay konusu oldu benim temizlik yapmam. Ki bilmiyorlardı beni mutlu eden tek alan oydu.
Aşk hayatın nasıldı?
Kızlarla ilgilenmedim. Komşumuzun oğluna aşık olmuştum ortaokulda. İshak'tı adı. 7 yıl sürdü bu aşkım. Kaç defa dilimin ucuna gelse de söyleyemedim. Sonunda açıldım ama. Olumsuz bir tavır da görmedim. Hatta olumlu tavırlar bile gördüm diyebilirim. Beni olduğum gibi kabul ediyordu çünkü. Bir yakınlaşma olmadı. O yıl sınavlara girdim. Çok çalışmalıyım buradan kaçmalıyım diyordum zaten. İlk yılımda öğretmenliği kazandım, ne bir dershaneye gittim ne de özel ders aldım.
"Aynı bedende iki farklı ruhu taşıyan, farklı ruhla farklı bedenin çatışmasını yaşayan bir insanım."
Kimseyle ilgilenecek vaktim olmadı ki benim. Neden kadınlardan değil de erkeklerden hoşlanıyorum? Hasta mıyım? Sapık mıyım? Neyim ben? Bunları düşünüyordum. Dinsel anlamda bastırmaya çalıştım, o da olmadı. Günahkâr hissettim kendimi. Toplumla, dinle, ailemle bir mücadele içindeyim, ama pasif olarak. Ailem şiddet uygulamadı ama benden hep bir erkek gibi davranmamı istedi. Beni anlayamıyorlardı.
"Kuran okumaya, hocalara danışmaya, namaz kılmaya başladım. Kuran'daki kavimlerin sapkın ilişkilerden dolayı azapta olduklarını okudum. Bunları okuyunca kendimin de günahkâr olduğunu düşündüm."
Üniversiteyi Erzincan'da okudum. Küçücük bir şehir. İlk yıl 'Yeter artık! Ben bilinmek istiyorum!' dedim, açık açık söyleyemesem de. Küpe ve halhal takıyordum, hafif de bir makyaj. Kendimi bu şekilde belli etmek istiyordum. Saçlarımı uzattım, oje sürdüm. Çok da çalışkandım, bölüm birinciliği, fakülte üçüncülüğüm vardı. Çalışkanlığım ön plana çıktı, cinsel kimliğim arka planda kaldı. O kimliğimle kabul ettirdim kendimi. Son iki yıl çok büyük değişimler yaşadım. Kuran okumaya, hocalara danışmaya, namaz kılmaya başladım. O zamanlar dinsel anlamda transseksüelliği araştırmadım, homoseksüelliği araştırdım. Kuran'daki kavimlerin sapkın ilişkilerden dolayı azapta olduklarını okudum. Bunları okuyunca kendimin de günahkâr olduğunu düşündüm. Uzak durmaya çalıştım. İki yıl bastırılmış duygularla çok da başarılı olamadım. Yaşamıyordum, bastırıyordum sadece hayatımı.
Nasıl giyiniyordun üniversitede?
Çok feminen giyiniyorum. Düşük bel pantolonlar, paçaları kıvrık, göğsüm bağrıma kadar açık. Genelde spor ayakkabı giyerdim. Kundura giyeceksem mutlaka sivri olmalıydı. Kadınsı görünsün diye. Tişörtlerim genelde unisex olurdu. Biri baktığında benim farklılığı anlayabilirdi.
"Gecenin bir yarısı kapım çalındı ve kafama silah dayandı"
Hayal kırıklığı... Öğretmenlik hiç hayalini kurduğum meslek değilmiş. İlk atama yerim Hatay'dı. Öyle bir yer düşünün ki üç ay su yok, yağmur suyuyla bulaşık yıkıyorsunuz. Merkeze inebilmek için 6 km yol yürüyordum. Dedikodu yuvası bir köydü. Sonra Malatya... Çok güzel günler geçirdim orada. Sonraki yerim ise tek kelimeyle hüsrandı. Muş'un Bulanık ilçesinde bir köy. Gecenin bir yarısı kapım çalınıyor ve kafama silah dayanıyor. Tek sebebi ise Türk olmam.
Nasıl yani Türk olman?
Cinsel kimliğimden dolayı çok büyük sıkıntılar yaşamadım. Çünkü orada anlaşılmamak için elimden geldiğince sert olmaya çalışıyordum. Kimseyi eve kabul etmezdim. Beyaz tenli, İzmirli, kısa ve zayıf bir ev arkadaşım vardı. Bebeksi bir yüze sahipti. Benim yanımda taciz ettiler. Düşünün artık. Zaten o köyün bayan çalışamaz raporu var bir öğretmenin hanımına taciz edildiği için. Nüfus sayım görevi bana ve diğer tacize uğrayan öğretmen arkadaşa verilmişti. Köyde evin birine girmiştik. Ben kadınların olduğu kısma geçip kadınların sayımını yaparken diğer arkadaşım evdeki erkeklerin sayımını yapıyordu. Farklı odalardaydık. Evde bulunan erkeklerden bir tanesi öğretmen arkadaşa arkadan yaklaşarak elleriyle bacaklarını okşamış. Evden dışarı attı kendisini ve ağlamaya başladı. Düşünsenize heteroseksüel bir erkeğe bile bunu yapabiliyorlar sırf yakışıklı ve tüysüz diye.
2010 yılında İstanbul'a geldin... Ve hayatını değiştirmeye karar verdin... Nasıl bir hazırlık sürecin oldu? Ameliyatta neler yaşadın?
Öncelikle bu ameliyatlarla ilgili araştırma yaptım. Hangi doktorlar yapıyor, ne kadara yapılıyor, ameliyatlar ne kadar başarılı oluyor gibi konuları araştırdım. Sonra Çapa Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Şahika YÜKSEL ile tanıştım. Alanında o kadar donanımlı, kültürlü ve tecrübeli ki anlatamam. Hemen aynı hastanenin psikiyatri anabilim dalı başkanlığına gidip kaydımı yaptırıp sıramın gelmesini bekledim. Yaklaşık 6 aylık bir bekleyişten sonra transseksüel terapi grubuna katıldım. Uzun bir süre terapilerde gözlemlendikten sonra doktorlarımın teşhisiyle trans kadın olduğuma dair raporumu aldım. Şimdi dava açma zamanı gelmişti. Çağlayan Adliyesi'ne gidip cinsiyet ve kimlik değiştirme davası açtım. Mahkeme beni tam teşekküllü bir eğitim ve araştırma hastanesine sevk etti. Oradan üreme yetisinden yoksundur raporu ile trans kimliğine sahiptir raporu almam gerekiyordu. Üreme yetisinden yoksun raporunu üroloji bölümünden alıyorsunuz ve yapılan muamele bence pek de hoş değil. Hele hastanedeki görevlilerin size bakışları iğrenç ötesi. Konuşmak bile istemiyor bazıları. Vebalıymışsınız gibi kaçanları bile var. Çağlayan Adliyesi'nde görülen ilk duruşmamda ameliyat izni alabildim çünkü benden istenilen tüm evrakları eksiksiz olarak mahkemeye sunmuştum. Mahkemede dinleyiciler arasında çok sevdiğim ve aynı okulda görev yaptığım arkadaşım da yer alıyordu. Hâkimin homofobik ve transfobik tavırları, heteroseksüelist bakış açısı onun da gözünden kaçmadı. Hâkim bana insan onuruna yakışmayan birçok söz sarf etti. Efendice, cevapları şahıslarına iade ettim ama içimde tarifini yapamadığım bir acı kaldı. Şahit olarak getirdiğim trans kadın arkadaşıma "Senin piyasadaki adın ne bakayım?" gibisinden iğrenç sorular soran, bana; "Bülent Ersoy gibi olacaksınız, yüzünüze bakılamayacak. Üstelik doğuramıyorsunuz bile (Burada değinmeden edemeyeceğim, sanki ülkemizde doğurgan kadınlara çok değer veriliyor, el üstünde tutuluyormuş gibi bir de buradan vurmaya kalkıyorlar.), Allah'ın verdiğiyle oynanır mı?" diye hitap eden biri bu ülkede adaleti temsil ediyor. Şimdi dışarıda beni taciz etmeye kalkan zorbayla, içerde sözel şiddet uygulayan arasında ne fark var sizce?
Ailen bu durumu nasıl karşıladı?
Ailem bu halimi hala görmedi. Ama haberleri var. Babam ve abilerim bu durumu kabul etmedi ve benimle görüşmeyi reddediyorlar. Annemle sadece telefonda konuşuyoruz. Beni hala oğlum diye seviyor. (Ağlıyor.)
Ve kadın öğretmen oldun... Yasal olarak kadınsın artık... Sıra geldi okul değiştirmeye... Ne gibi zorluklarla karşılaştın?
Her şey tamam. Kimlik değişti, ameliyatlar bitti. Artık yasal olarak bir kadınım, bedenen bir kadınım ve ruhen hep kadındım zaten. Kendimle savaşım bitti. İçimdeki kadının oldu zafer. Sıra okul değiştirmeye geldi. İlk önce sendika avukatımızın da tavsiyesiyle bir azınlık okulunda görev yapmamın daha uygun olacağını düşündük. Ne de olsa ötekileştirilen ben ile ötekileştirilen onlar daha çok birbirimizi anlardık. Durum hiç de öyle değilmiş. İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yazdığım görevlendirme dilekçesine cevaben bir azınlık ilkokulunda bana görev verildi. Okula gittiğim ilk gün okul müdürü benle tanışmak istemedi, birtakım bahanelerle okula gelmedi. Bana da haber göndermiş hoca hanıma söylensin birkaç gün sonra okula gelsin, bu işlere bakan müdür yardımcısı izindeymiş o gelene kadar okula gelmesin, diye. Önceleri rahatsız oldum bu durumdan ama aklıma kötü bir şey getirmek istemedim. Sonra müdür yardımcısı geldi ve beni odalarına çağırdılar. Hoca hanım bizim sizinle derdimiz yok ama veliler sizi istemiyor, dedi bana ve görevlendirmem iptal ettirilmiş. Okul daha açılmamış, veliler beni görmemiş, nasıl istemediler anlamadım. Derhal sendika avukatımla ve İl Milli Eğitimle görüştüm. Gerçekten de görevlendirilmem iptal edilmişti. Ertesi gün görevlendirmemin iptal yazısı gelene kadar ben bu okula gelmeye devam edeceğim diyerek müdür yardımcısının odasına çıktım. Bana verdiği cevap tam olarak şuydu: "Hoca hanım biz sizi okulumuzda görmek istemiyoruz, siz evinizde oturun biz size yazı geldiğinde bildiririz" Bence iğrenç bir kesimin düşünce yapısını taşıyan böyle birinden bu tür bir cevabın gelmesi beni pek de şaşırtmadı.
"İnsan olma bilincine sahip, demokrat bireyler de yaşıyormuş bu ülkede"
Sonra sancılı bir bekleyiş daha. Ve şimdiki okulum. Kendinden emin bir tarzda okula girdim. Müdür odasını bulup müdür beye görevlendirme yazımı teslim ettim. Müdür beyde bir şaşkınlık. Haber verilmemiş benim görevlendirildiğimden. Sonra benim trans olduğum için geldiğimi öğrenmesi. O gün bana eve dönmem söylendi. Müdür bey işin aslını öğrenecekmiş. Ertesi sabah İlçe Milli Eğitim Müdürü beni odasına davet etti. Hoş bir karşılaşma oldu. Beni o okuldan alacağını daha iyi bir okula vereceğini söyledi. Okul müdürümüzün birtakım korkuları varmış. Veliler bana zarar verirler, istemezler gibisinden. Belki haklıydı, bilemiyorum. Anlayacağınız bir görevlendirme daha hüsranla sonuçlanacakken aynı okulda görev yapan sendika arkadaşlarım bana destek oldular. Hocamız burada görev yapacak, biz de ona sahip çıkacağız, dediler. İnsan olma bilincine sahip, demokrat bireyler de yaşıyormuş bu ülkede, dedim içimden. O gün benimle birlikte müdür odasına gelen arkadaşlarıma teşekkür etmeyi de bir borç bilirim. Teşekkürler arkadaşlarım, teşekkürler güzel sendikam, Eğitim-Sen.
Şuan kadın olmak senin için ne ifade ediyor? Duyguların neler?
Ben her zaman bir kadındım zaten. Bunu bastırmaya çalışsam ya da farklı nedenlerle işimi kaybetme korkusu, statü kaybetme gibi gizlemeye çabalasam da hep kadındım. Biyolojik olarak da kadın olmanın tarifi yapılamayacak kadar güzel. Toplumdaki küçük kadınları ve erkekleri görmezsek eğer kendin olarak yaşamanın hissi tarif edilemez.
Son olarak insanlara ne gibi mesajların var? Neler söylemek istersin insanlara senin gibi olanlara davranışları için?
Öncelikle insanlar kendilerine saygı duymayı ve kendilerinin değerli olduklarını bilsinler. Kendilerine saygı duymayan ve kendilerini değersiz hisseden insanlar maalesef bu eksiklerini farklı ya da zayıf insanları ezerek, aşağılayarak, taciz ederek örtmeye çalışıyorlar. Benim şahsi fikrim bu neticede. Translar ne yazık ki şiddetin her türlüsüne en fazla maruz kalan insanlar. Kadınlar zaten şiddete maruz kalıyorlar üstelik birçoğu kendi eşleri tarafından. Bir de düşünsenize trans kadınların halini. Aman Allah'ım vurun abalıya hesabı. Benim fikrim insan olmak ama gerçek anlamıyla insan olmak beraber yaşayabilmemiz için yeterli. Bu dünya, bu şehir, bu sokaklar hepimize yeter. Herkese insan olarak bakmayı öğrenmeliyiz. Alt kimliklerin gereksiz olduğunu bilmeliyiz. Trans olmak, Laz, Çerkez, Kürt veya Türk olmak, siyahi ya da beyaz olmak. Bunların tamamı alt kimliktir ama hepsini kavrayan tek kavram "insan"dır. Bunu artık anlamak zorundayız. Unutulmaması gereken nokta ise şu aslında: Bizler farklılığımızla bu hayatı renklendirmekteyiz. Gökkuşağının tek bir renkten oluştuğunu düşünsenize! Hiç bu kadar sevimli görünür müydü?
Gülizar Şahin - Radikal Blog
Kadın olmanın yeterince zor olduğu bir ülkede transseksüel olmanın yükünü taşımaya çalışan bir insan... Kimliğinden dolayı çok sevdiği öğretmenlik mesleğini elinden almaya, onu ötekileştirmeye çalışanlara karşı büyük bir mücadele vererek tüm ruhuyla savaşıyor. Sokakta yaşadığı şiddetten, cinsel saldırılara, gündüz vakti evine girerken apartman boşluğuna zorla çekilmeye çalışılmasından öğrencilerinin davranışlarına kadar daha birçok konu. "Bu ülkede kadınlar hunharca katledilirken, dayak yerken, tecavüze uğrarken bu yasalar artık kadınları korumalı" diye isyan eden duyarlı bir birey... Gelin hikâyesini beraber dinleyelim...
"BÜLENT ERSOY GİBİ OLACAKSINIZ, YÜZÜNÜZE BAKILAMAYACAK. ÜSTELİK DOĞURAMIYORSUNUZ BİLE"
Nerede ve nasıl başladı hikâyen?
1982 Mersin doğumluyum. Küçük bir evde çok çocuklu bir ailede dünyaya geldim. İlk olarak 5 yaşında farklı olduğumu anladım. Tabi ki o zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum.
Nasıl anladın peki?
Ailem erkek kıyafetleri alırdı. Giymek istemezdim. Abimle arabalarla değil ablamın bebekleriyle oynardım. Gizlice annemin kıyafetlerini giyerdim. Rujunu sürerdim. O şekilde sokağa çıkmaya çalışırdım, ama beni yakalayıp erkek kılığına sokarlardı. O zamanlar kendimi kız çocuğu filan sanıyordum galiba. Bunun adının konulması uzun yıllar sonra oldu. Transseksüel olduğumu belli bir eğitimden geçtikten sonra anladım.
Nasıl bir ailede büyüdün?
Ailem klasik yarı muhafazakâr bir aileydi. Annem ev hanımı, babamsa şofördü. Babamla ilişkimiz normal baba çocuk ilişkisi değildi. Uzun yol şoförüydü. Yurtdışına çıkardı. Yılda ancak birkaç kere yüzünü görürdüm. Despot bir insan değildi ama. Sevgisini de öfkesini de gösteremedi. O gittiğinde çok ağlarmışız, o yüzden soğuk davranırmış bize. Beni 'kızım' diye severdi. Ki bilmezdi tabi ki benim ne kadar mutlu olduğumu o zamanlar.
İLKOKUL 4'TE LAKAPLARLA TANIŞTIM. "SEN NASIL ERKEKSİN?"
"İsmimin önüne "avrat, kız, karı" yaftaları yapıştırıldı. İlerleyen dönemlerde bunlar maalesef 'top, ibne'ye döndü. Ortaokulda çok sıkıntılarım oldu, sıkıştırıldım, sözlü tacize uğradım. Bir şekilde ortaokulu tamamladım."
İlkokul birinci ve ikinci sınıfı pek hatırlamıyorum. İlkokul 3'ten sonra trans kimliğimle ilgili problemler yaşamaya başladım. Konuşmalarımla dalga geçilmeye başlandı. Hiçbir zaman erkek gibi olamadım. İlkokul 4'ten sonra artık aleni bir şekilde fark edilmeye başlandım. Lakaplarla tanıştım o yıl. "Sen nasıl erkeksin?"le başlayan cümlelere maruz kaldım o yaşta. Bundan dolayı içime kapandım. Teneffüslerde dışarı çıkmamaya başladım. Okul bahçesinde gözükmek istemiyordum. Bu arada bir köye taşınmak zorunda kaldık. Tabi ki köyde davranışlarım daha çok göze batmaya başladı.
LİSEDE KABUSLARIM BAŞLADI. CİNSEL TACİZLER, TUVALETTE SIKIŞTIRILMALAR.
Çok ilginç bir sınıftı, toplamaydı zaten. Başarılı bir öğrenciydim. Derslerimdeki başarılarımdan dolayı özel bir sınıfa alındım. O sınıfta pek bir sorun yaşamadım. İkinci sınıfta karmaya döndü ve benim kâbuslarım da başladı. Cinsel tacizler, tuvalette sıkıştırılmalar... Kimseye söyleyemiyorsun. Bastırıyorsun kendini, mücadele ediyorsun.
Kimseye şikâyet etmedin mi?
Hayır. Davranışsal olarak bir kadın gibiydim. Sizi kim savunacak? Suçlu yine ben olacaktım.
O zamanlar ilerde bir gün kadın olacağım düşüncesi var mıydı aklında?
Her zaman kadın olmak istedim. Çocukluk aklı işte. "Allahım sabah kalkınca kadın olarak uyanayım!" diye dua ederdim. Yıllarca bu duayı ettim. Ama hiçbir zaman bir kadın olarak uyanamadım. Elbette ki inançlı bir insanım, ama şunu fark ettim ki bu duayla olacak bir iş değil. Hiçbir şeyin O'nun izni olmaksızın olacağını kabul etmiyordum zaten. Yine O'nun izniyle ama başka yollarla kadın olmaya karar verdim. Yalnız o yıllarda ameliyat olma fikri tam anlamıyla aklımda yoktu. Üniversitede bile aklımda yoktu ameliyat olmak.
Ameliyat olmadan yaşamayı mı düşündün?
Evet. Kendi içimde yaşamayı düşündüm kılık değiştirmeden. Kimse tarafından bilinmeden. Bunu itiraf etsem de etmesem de şekil itibarıyla, konuşmayla, yürüyüşle ele veriyordum farklılığımı. Erkek bedenine hapsolmuş bir kadın ne kadar erkek gibi davranabiliyorsa işte o kadar davranabiliyordum. İlerleyen yaşlarda bunun bedeli daha da ağır oldu. Hakaretler, ıslıklar daha da fazla beni yaralamaya başladı. Toplumda kabul görmek istiyorsunuz, ama göremiyorsunuz. Gündüz ve belli bir grup içerisindeki sizinle alay eden birçok insan akşam sizi ezkaza yalnız buldu mu yatmak istiyor. Bu kadar ikiyüzlü, bu kadar iğrenç insanlar var işte.
"Başkalarının size bakış açısını o kadar çok önemsiyorsunuz ki, kendi benliğinizi kaybediyorsunuz."
Çok bastırdım kendimi o yıllar. Erkek gibi davranmaya çalıştım. "Sen busun. Erkek bedeninde yaşayan bir kadın ruhuna sahipsin!" gibi telkinlerde bulundum kendime. Çok bunalıma girdim. Hiçbir zaman tam anlamıyla sosyal olamadım. Kendimi eve kapattığım çok oldu. Ablam erken evlendiği için ev işlerinde anneme yardımcı olurdum hep. Komşuların dahi alay konusu oldu benim temizlik yapmam. Ki bilmiyorlardı beni mutlu eden tek alan oydu.
Aşk hayatın nasıldı?
Kızlarla ilgilenmedim. Komşumuzun oğluna aşık olmuştum ortaokulda. İshak'tı adı. 7 yıl sürdü bu aşkım. Kaç defa dilimin ucuna gelse de söyleyemedim. Sonunda açıldım ama. Olumsuz bir tavır da görmedim. Hatta olumlu tavırlar bile gördüm diyebilirim. Beni olduğum gibi kabul ediyordu çünkü. Bir yakınlaşma olmadı. O yıl sınavlara girdim. Çok çalışmalıyım buradan kaçmalıyım diyordum zaten. İlk yılımda öğretmenliği kazandım, ne bir dershaneye gittim ne de özel ders aldım.
"Aynı bedende iki farklı ruhu taşıyan, farklı ruhla farklı bedenin çatışmasını yaşayan bir insanım."
Kimseyle ilgilenecek vaktim olmadı ki benim. Neden kadınlardan değil de erkeklerden hoşlanıyorum? Hasta mıyım? Sapık mıyım? Neyim ben? Bunları düşünüyordum. Dinsel anlamda bastırmaya çalıştım, o da olmadı. Günahkâr hissettim kendimi. Toplumla, dinle, ailemle bir mücadele içindeyim, ama pasif olarak. Ailem şiddet uygulamadı ama benden hep bir erkek gibi davranmamı istedi. Beni anlayamıyorlardı.
"Kuran okumaya, hocalara danışmaya, namaz kılmaya başladım. Kuran'daki kavimlerin sapkın ilişkilerden dolayı azapta olduklarını okudum. Bunları okuyunca kendimin de günahkâr olduğunu düşündüm."
Üniversiteyi Erzincan'da okudum. Küçücük bir şehir. İlk yıl 'Yeter artık! Ben bilinmek istiyorum!' dedim, açık açık söyleyemesem de. Küpe ve halhal takıyordum, hafif de bir makyaj. Kendimi bu şekilde belli etmek istiyordum. Saçlarımı uzattım, oje sürdüm. Çok da çalışkandım, bölüm birinciliği, fakülte üçüncülüğüm vardı. Çalışkanlığım ön plana çıktı, cinsel kimliğim arka planda kaldı. O kimliğimle kabul ettirdim kendimi. Son iki yıl çok büyük değişimler yaşadım. Kuran okumaya, hocalara danışmaya, namaz kılmaya başladım. O zamanlar dinsel anlamda transseksüelliği araştırmadım, homoseksüelliği araştırdım. Kuran'daki kavimlerin sapkın ilişkilerden dolayı azapta olduklarını okudum. Bunları okuyunca kendimin de günahkâr olduğunu düşündüm. Uzak durmaya çalıştım. İki yıl bastırılmış duygularla çok da başarılı olamadım. Yaşamıyordum, bastırıyordum sadece hayatımı.
Nasıl giyiniyordun üniversitede?
Çok feminen giyiniyorum. Düşük bel pantolonlar, paçaları kıvrık, göğsüm bağrıma kadar açık. Genelde spor ayakkabı giyerdim. Kundura giyeceksem mutlaka sivri olmalıydı. Kadınsı görünsün diye. Tişörtlerim genelde unisex olurdu. Biri baktığında benim farklılığı anlayabilirdi.
"Gecenin bir yarısı kapım çalındı ve kafama silah dayandı"
Hayal kırıklığı... Öğretmenlik hiç hayalini kurduğum meslek değilmiş. İlk atama yerim Hatay'dı. Öyle bir yer düşünün ki üç ay su yok, yağmur suyuyla bulaşık yıkıyorsunuz. Merkeze inebilmek için 6 km yol yürüyordum. Dedikodu yuvası bir köydü. Sonra Malatya... Çok güzel günler geçirdim orada. Sonraki yerim ise tek kelimeyle hüsrandı. Muş'un Bulanık ilçesinde bir köy. Gecenin bir yarısı kapım çalınıyor ve kafama silah dayanıyor. Tek sebebi ise Türk olmam.
Nasıl yani Türk olman?
Cinsel kimliğimden dolayı çok büyük sıkıntılar yaşamadım. Çünkü orada anlaşılmamak için elimden geldiğince sert olmaya çalışıyordum. Kimseyi eve kabul etmezdim. Beyaz tenli, İzmirli, kısa ve zayıf bir ev arkadaşım vardı. Bebeksi bir yüze sahipti. Benim yanımda taciz ettiler. Düşünün artık. Zaten o köyün bayan çalışamaz raporu var bir öğretmenin hanımına taciz edildiği için. Nüfus sayım görevi bana ve diğer tacize uğrayan öğretmen arkadaşa verilmişti. Köyde evin birine girmiştik. Ben kadınların olduğu kısma geçip kadınların sayımını yaparken diğer arkadaşım evdeki erkeklerin sayımını yapıyordu. Farklı odalardaydık. Evde bulunan erkeklerden bir tanesi öğretmen arkadaşa arkadan yaklaşarak elleriyle bacaklarını okşamış. Evden dışarı attı kendisini ve ağlamaya başladı. Düşünsenize heteroseksüel bir erkeğe bile bunu yapabiliyorlar sırf yakışıklı ve tüysüz diye.
2010 yılında İstanbul'a geldin... Ve hayatını değiştirmeye karar verdin... Nasıl bir hazırlık sürecin oldu? Ameliyatta neler yaşadın?
Öncelikle bu ameliyatlarla ilgili araştırma yaptım. Hangi doktorlar yapıyor, ne kadara yapılıyor, ameliyatlar ne kadar başarılı oluyor gibi konuları araştırdım. Sonra Çapa Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Şahika YÜKSEL ile tanıştım. Alanında o kadar donanımlı, kültürlü ve tecrübeli ki anlatamam. Hemen aynı hastanenin psikiyatri anabilim dalı başkanlığına gidip kaydımı yaptırıp sıramın gelmesini bekledim. Yaklaşık 6 aylık bir bekleyişten sonra transseksüel terapi grubuna katıldım. Uzun bir süre terapilerde gözlemlendikten sonra doktorlarımın teşhisiyle trans kadın olduğuma dair raporumu aldım. Şimdi dava açma zamanı gelmişti. Çağlayan Adliyesi'ne gidip cinsiyet ve kimlik değiştirme davası açtım. Mahkeme beni tam teşekküllü bir eğitim ve araştırma hastanesine sevk etti. Oradan üreme yetisinden yoksundur raporu ile trans kimliğine sahiptir raporu almam gerekiyordu. Üreme yetisinden yoksun raporunu üroloji bölümünden alıyorsunuz ve yapılan muamele bence pek de hoş değil. Hele hastanedeki görevlilerin size bakışları iğrenç ötesi. Konuşmak bile istemiyor bazıları. Vebalıymışsınız gibi kaçanları bile var. Çağlayan Adliyesi'nde görülen ilk duruşmamda ameliyat izni alabildim çünkü benden istenilen tüm evrakları eksiksiz olarak mahkemeye sunmuştum. Mahkemede dinleyiciler arasında çok sevdiğim ve aynı okulda görev yaptığım arkadaşım da yer alıyordu. Hâkimin homofobik ve transfobik tavırları, heteroseksüelist bakış açısı onun da gözünden kaçmadı. Hâkim bana insan onuruna yakışmayan birçok söz sarf etti. Efendice, cevapları şahıslarına iade ettim ama içimde tarifini yapamadığım bir acı kaldı. Şahit olarak getirdiğim trans kadın arkadaşıma "Senin piyasadaki adın ne bakayım?" gibisinden iğrenç sorular soran, bana; "Bülent Ersoy gibi olacaksınız, yüzünüze bakılamayacak. Üstelik doğuramıyorsunuz bile (Burada değinmeden edemeyeceğim, sanki ülkemizde doğurgan kadınlara çok değer veriliyor, el üstünde tutuluyormuş gibi bir de buradan vurmaya kalkıyorlar.), Allah'ın verdiğiyle oynanır mı?" diye hitap eden biri bu ülkede adaleti temsil ediyor. Şimdi dışarıda beni taciz etmeye kalkan zorbayla, içerde sözel şiddet uygulayan arasında ne fark var sizce?
Ailen bu durumu nasıl karşıladı?
Ailem bu halimi hala görmedi. Ama haberleri var. Babam ve abilerim bu durumu kabul etmedi ve benimle görüşmeyi reddediyorlar. Annemle sadece telefonda konuşuyoruz. Beni hala oğlum diye seviyor. (Ağlıyor.)
Ve kadın öğretmen oldun... Yasal olarak kadınsın artık... Sıra geldi okul değiştirmeye... Ne gibi zorluklarla karşılaştın?
Her şey tamam. Kimlik değişti, ameliyatlar bitti. Artık yasal olarak bir kadınım, bedenen bir kadınım ve ruhen hep kadındım zaten. Kendimle savaşım bitti. İçimdeki kadının oldu zafer. Sıra okul değiştirmeye geldi. İlk önce sendika avukatımızın da tavsiyesiyle bir azınlık okulunda görev yapmamın daha uygun olacağını düşündük. Ne de olsa ötekileştirilen ben ile ötekileştirilen onlar daha çok birbirimizi anlardık. Durum hiç de öyle değilmiş. İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yazdığım görevlendirme dilekçesine cevaben bir azınlık ilkokulunda bana görev verildi. Okula gittiğim ilk gün okul müdürü benle tanışmak istemedi, birtakım bahanelerle okula gelmedi. Bana da haber göndermiş hoca hanıma söylensin birkaç gün sonra okula gelsin, bu işlere bakan müdür yardımcısı izindeymiş o gelene kadar okula gelmesin, diye. Önceleri rahatsız oldum bu durumdan ama aklıma kötü bir şey getirmek istemedim. Sonra müdür yardımcısı geldi ve beni odalarına çağırdılar. Hoca hanım bizim sizinle derdimiz yok ama veliler sizi istemiyor, dedi bana ve görevlendirmem iptal ettirilmiş. Okul daha açılmamış, veliler beni görmemiş, nasıl istemediler anlamadım. Derhal sendika avukatımla ve İl Milli Eğitimle görüştüm. Gerçekten de görevlendirilmem iptal edilmişti. Ertesi gün görevlendirmemin iptal yazısı gelene kadar ben bu okula gelmeye devam edeceğim diyerek müdür yardımcısının odasına çıktım. Bana verdiği cevap tam olarak şuydu: "Hoca hanım biz sizi okulumuzda görmek istemiyoruz, siz evinizde oturun biz size yazı geldiğinde bildiririz" Bence iğrenç bir kesimin düşünce yapısını taşıyan böyle birinden bu tür bir cevabın gelmesi beni pek de şaşırtmadı.
"İnsan olma bilincine sahip, demokrat bireyler de yaşıyormuş bu ülkede"
Sonra sancılı bir bekleyiş daha. Ve şimdiki okulum. Kendinden emin bir tarzda okula girdim. Müdür odasını bulup müdür beye görevlendirme yazımı teslim ettim. Müdür beyde bir şaşkınlık. Haber verilmemiş benim görevlendirildiğimden. Sonra benim trans olduğum için geldiğimi öğrenmesi. O gün bana eve dönmem söylendi. Müdür bey işin aslını öğrenecekmiş. Ertesi sabah İlçe Milli Eğitim Müdürü beni odasına davet etti. Hoş bir karşılaşma oldu. Beni o okuldan alacağını daha iyi bir okula vereceğini söyledi. Okul müdürümüzün birtakım korkuları varmış. Veliler bana zarar verirler, istemezler gibisinden. Belki haklıydı, bilemiyorum. Anlayacağınız bir görevlendirme daha hüsranla sonuçlanacakken aynı okulda görev yapan sendika arkadaşlarım bana destek oldular. Hocamız burada görev yapacak, biz de ona sahip çıkacağız, dediler. İnsan olma bilincine sahip, demokrat bireyler de yaşıyormuş bu ülkede, dedim içimden. O gün benimle birlikte müdür odasına gelen arkadaşlarıma teşekkür etmeyi de bir borç bilirim. Teşekkürler arkadaşlarım, teşekkürler güzel sendikam, Eğitim-Sen.
Şuan kadın olmak senin için ne ifade ediyor? Duyguların neler?
Ben her zaman bir kadındım zaten. Bunu bastırmaya çalışsam ya da farklı nedenlerle işimi kaybetme korkusu, statü kaybetme gibi gizlemeye çabalasam da hep kadındım. Biyolojik olarak da kadın olmanın tarifi yapılamayacak kadar güzel. Toplumdaki küçük kadınları ve erkekleri görmezsek eğer kendin olarak yaşamanın hissi tarif edilemez.
Son olarak insanlara ne gibi mesajların var? Neler söylemek istersin insanlara senin gibi olanlara davranışları için?
Öncelikle insanlar kendilerine saygı duymayı ve kendilerinin değerli olduklarını bilsinler. Kendilerine saygı duymayan ve kendilerini değersiz hisseden insanlar maalesef bu eksiklerini farklı ya da zayıf insanları ezerek, aşağılayarak, taciz ederek örtmeye çalışıyorlar. Benim şahsi fikrim bu neticede. Translar ne yazık ki şiddetin her türlüsüne en fazla maruz kalan insanlar. Kadınlar zaten şiddete maruz kalıyorlar üstelik birçoğu kendi eşleri tarafından. Bir de düşünsenize trans kadınların halini. Aman Allah'ım vurun abalıya hesabı. Benim fikrim insan olmak ama gerçek anlamıyla insan olmak beraber yaşayabilmemiz için yeterli. Bu dünya, bu şehir, bu sokaklar hepimize yeter. Herkese insan olarak bakmayı öğrenmeliyiz. Alt kimliklerin gereksiz olduğunu bilmeliyiz. Trans olmak, Laz, Çerkez, Kürt veya Türk olmak, siyahi ya da beyaz olmak. Bunların tamamı alt kimliktir ama hepsini kavrayan tek kavram "insan"dır. Bunu artık anlamak zorundayız. Unutulmaması gereken nokta ise şu aslında: Bizler farklılığımızla bu hayatı renklendirmekteyiz. Gökkuşağının tek bir renkten oluştuğunu düşünsenize! Hiç bu kadar sevimli görünür müydü?
Gülizar Şahin - Radikal Blog