Kadının insanlığı dert oldu bize. Kadının Berkin’e yazdığı iki satır, sözde Gezi için bestelediği şarkı, barış sürecine destek sözleri sanki lekeli utanç belgeleriymiş gibi ortalığa saçıldı.
Bir zamanlar ‘Sezen Aksu sevmeyenler’ kalabalıkta küskünce susan azınlıklar gibiydi. Sanki ‘Bence ‘Gülümse’ o kadar da iyi bir şarkı değil’ deseler, bir ordu öfkeli Minik Serçe akseri üzerlerine yürüyecekti. Gazeteciler Sezen Aksu’nun ne kadar iyi bir dost olduğunun ötesinde haber yapmaz, şarkı arası esprileri dışında magazin haberinden kaçınırlardı. Selülitli yakalanmaz, ailesi skandala karışmaz, albümleri başarısız olmazdı. Sezen Aksu kimseyi kızdırmazdı eskiden.
Ama şimdi Pandora’nın Kutusu’ndan saçılan karanlığın gölgesinde canavarlaştığımız çağdayız.
Sezen Aksu’ya ağız dolusu küfredemeyen, zaten herkesin herkese saydırdığı ortamda ona da bir geçirmenin orgazmını yaşıyor.
Son albümü, overrated birkaç şarkısı, kendisine değil Aysel Gürel’e ait klasikleri değil mevzu.
Kadının insanlığı dert oldu bize.
Yılmaz Özdil üşenmedi açtı Google’ı, aradı birkaç adamı, değerli ömründen ciddi vakit ayırıp Sezen’in babası cemmatçi! diye nefret, kin dolu bir yazı yazdı. Özdil’in çirkin kampçılığına alışkın olmasak, kişisel bir meselesi var deriz.
Sonra sanki yıllarca bir kuytuda ellerini ovuşturarak bu anı beklemiş gibi, ‘Yetmez ama evet derken iyiydi di mi!’ çığırdılar ardından.
Kadının Berkin’e yazdığı iki satır, sözde Gezi için bestelediği şarkı, barış sürecine destek sözleri sanki lekeli utanç belgeleriymiş gibi ortalığa saçıldı.
Bu kadar kafayı üşüttük iyi mi?
Şu sinir hastası ülkede, her derdimize arkadaş bir Sezen Aksu vardı. Ondan da nefret etmeyi başardık.
Varsın Mithatcan maklubeyle büyümüş olsun, ne yapacağız yani?
Yılmaz Bey, bir açıklasın ne olur, babası Fetullah Gülen’in okullarında çalıştı diye ne etmeliyiz şimdi?
Mesela bu yaşıma kadar ‘Seni Kimler Aldı’ midemi buran kıskançlıkların ilacıdır. Beni şıp diye anlayan çok şefkatli bir kız arkadaş gibi yaşımla büyür. Ama haliyle Sezen Aksu’yu ‘yetmez ama evet’çilik günahına kurban verdiğimiz için siliyorum şu an playlist’ten.
Son Sardunyalar okul arkadaşlarımla 40 yılda bir rakısına eşlik etmesin artık.
Aşık olduğum adama cesaret toplayıp ‘Gitme kal yalan söyledim’ diyebilmek tırt bir hatıra gibi hafızamdan silinsin.
Her Kavaklar dinlediğimde başımıza bir iş gelmesinden endişelenen sevgilimin dertleri son bulsun.
Kurabiye gibi çocuklar yapmaktan, bir şişe Yakut açmaktan, bulutlara yüklenen hasretten, üç günlük mutluluğa karşılık üç ömür ağlamaktan, avanak gönlümüzden, gelmişine geçmişine sövmekten bahseden bir şarkıcıyı bugün ülkenin çivisi çıktı diye silelim gitsin.
Biz bugün akıl sağlığımızı koruyabildiysek, Sezen Aksu gibi dert ortaklarımız olduğu için.
Gururumuz kırıldığında, yalnızlık kalbimize örümcek ağları ördüğünde, arkadaşlar öldüğünde, sevgililer terk ettiğinde, evlatlar uzağa gittiğinde, anneler ağladığında, ömrün yarısı tak diye geldiğinde Sinan Akçıl şarkılarına mahkum olmadık çok şükür.
Türkiye dünyanın en kederli insanlarının evi olduğu için Ahmet Kaya’yı da, İbrahim Tatlıses’i de, Sezen Aksu’yu da ciğerimizle dinledik.
Onlar bizi anlamasa hepten delirirdik.
İbrahim Tatlıses’in hangi kirli tarakta bezi olduğu, kaç kadını dövdüğü hepimizin ‘Kurşuna gerek yok gözlerin var ya’ diye dumanlanmasına engel olmadı.
Şimdi Orhan Gencebay’ın bir sebze gibi başbakanın yanında bitmesi ‘Batsın Bu Dünya’ efsanesini yıkmaya yetmez.
Ahmet Kaya en kafatasçı delikanlının bile iliğine işler. Anlayamazsınız.
Morissey ırkçı, Wagner antisemitti. Cat Stevens Yusuf İslam, Bob Dylan reklam yıldızı oldu. Frank Sinatra’nın en yakın arkadaşı mafya babası Salvatore Giancana’ydı. John Lennon ‘imagine no possesions’, ‘no religion’, ‘all you need is love’ derken milyonların içinde yüzüyor, dönemine göre her türlü tanrıya tapınıyor, karısını dövüyordu.
Lennon’ın katili haricinde kimse de ikiyüzlülüğüne bu derece gerilmedi.
Şimdi Sezen Aksu’nun Berkin’in ardından ‘oğulcuğum, güzel çocuğum… kavrulan kalbim, sızlayan ciğerim…’ yazmasına ayarsızca öfkelenenler bir durup içine düştüğümüz çukura baksın.
Buradan bizi Yılmaz Özdil’in nefreti değil, Sezen Aksu’nun umudu çıkaracak.
http://muhimseyler.com/post/80013510659/aglama-firuze
Ama şimdi Pandora’nın Kutusu’ndan saçılan karanlığın gölgesinde canavarlaştığımız çağdayız.
Sezen Aksu’ya ağız dolusu küfredemeyen, zaten herkesin herkese saydırdığı ortamda ona da bir geçirmenin orgazmını yaşıyor.
Son albümü, overrated birkaç şarkısı, kendisine değil Aysel Gürel’e ait klasikleri değil mevzu.
Kadının insanlığı dert oldu bize.
Yılmaz Özdil üşenmedi açtı Google’ı, aradı birkaç adamı, değerli ömründen ciddi vakit ayırıp Sezen’in babası cemmatçi! diye nefret, kin dolu bir yazı yazdı. Özdil’in çirkin kampçılığına alışkın olmasak, kişisel bir meselesi var deriz.
Sonra sanki yıllarca bir kuytuda ellerini ovuşturarak bu anı beklemiş gibi, ‘Yetmez ama evet derken iyiydi di mi!’ çığırdılar ardından.
Kadının Berkin’e yazdığı iki satır, sözde Gezi için bestelediği şarkı, barış sürecine destek sözleri sanki lekeli utanç belgeleriymiş gibi ortalığa saçıldı.
Bu kadar kafayı üşüttük iyi mi?
Şu sinir hastası ülkede, her derdimize arkadaş bir Sezen Aksu vardı. Ondan da nefret etmeyi başardık.
Varsın Mithatcan maklubeyle büyümüş olsun, ne yapacağız yani?
Yılmaz Bey, bir açıklasın ne olur, babası Fetullah Gülen’in okullarında çalıştı diye ne etmeliyiz şimdi?
Mesela bu yaşıma kadar ‘Seni Kimler Aldı’ midemi buran kıskançlıkların ilacıdır. Beni şıp diye anlayan çok şefkatli bir kız arkadaş gibi yaşımla büyür. Ama haliyle Sezen Aksu’yu ‘yetmez ama evet’çilik günahına kurban verdiğimiz için siliyorum şu an playlist’ten.
Son Sardunyalar okul arkadaşlarımla 40 yılda bir rakısına eşlik etmesin artık.
Aşık olduğum adama cesaret toplayıp ‘Gitme kal yalan söyledim’ diyebilmek tırt bir hatıra gibi hafızamdan silinsin.
Her Kavaklar dinlediğimde başımıza bir iş gelmesinden endişelenen sevgilimin dertleri son bulsun.
Kurabiye gibi çocuklar yapmaktan, bir şişe Yakut açmaktan, bulutlara yüklenen hasretten, üç günlük mutluluğa karşılık üç ömür ağlamaktan, avanak gönlümüzden, gelmişine geçmişine sövmekten bahseden bir şarkıcıyı bugün ülkenin çivisi çıktı diye silelim gitsin.
Biz bugün akıl sağlığımızı koruyabildiysek, Sezen Aksu gibi dert ortaklarımız olduğu için.
Gururumuz kırıldığında, yalnızlık kalbimize örümcek ağları ördüğünde, arkadaşlar öldüğünde, sevgililer terk ettiğinde, evlatlar uzağa gittiğinde, anneler ağladığında, ömrün yarısı tak diye geldiğinde Sinan Akçıl şarkılarına mahkum olmadık çok şükür.
Türkiye dünyanın en kederli insanlarının evi olduğu için Ahmet Kaya’yı da, İbrahim Tatlıses’i de, Sezen Aksu’yu da ciğerimizle dinledik.
Onlar bizi anlamasa hepten delirirdik.
İbrahim Tatlıses’in hangi kirli tarakta bezi olduğu, kaç kadını dövdüğü hepimizin ‘Kurşuna gerek yok gözlerin var ya’ diye dumanlanmasına engel olmadı.
Şimdi Orhan Gencebay’ın bir sebze gibi başbakanın yanında bitmesi ‘Batsın Bu Dünya’ efsanesini yıkmaya yetmez.
Ahmet Kaya en kafatasçı delikanlının bile iliğine işler. Anlayamazsınız.
Morissey ırkçı, Wagner antisemitti. Cat Stevens Yusuf İslam, Bob Dylan reklam yıldızı oldu. Frank Sinatra’nın en yakın arkadaşı mafya babası Salvatore Giancana’ydı. John Lennon ‘imagine no possesions’, ‘no religion’, ‘all you need is love’ derken milyonların içinde yüzüyor, dönemine göre her türlü tanrıya tapınıyor, karısını dövüyordu.
Lennon’ın katili haricinde kimse de ikiyüzlülüğüne bu derece gerilmedi.
Şimdi Sezen Aksu’nun Berkin’in ardından ‘oğulcuğum, güzel çocuğum… kavrulan kalbim, sızlayan ciğerim…’ yazmasına ayarsızca öfkelenenler bir durup içine düştüğümüz çukura baksın.
Buradan bizi Yılmaz Özdil’in nefreti değil, Sezen Aksu’nun umudu çıkaracak.
http://muhimseyler.com/post/80013510659/aglama-firuze