Fransız yönetmen Martin Provost, 'Séraphine'in (2008) başarısının ardından bir başka kadının, Fransız yazar Violette Léduc'un zorlu yaşamına ama özellikle de iç dünyasına ışık tutan 'Violette'yle İstanbul Film Festivali'nde yarışıyor. Provost, başrolünde Emmanuelle Devos'un oynadığı iyi bir dönem filmi olan 'Violette'yi anlattı.
Violette, ressam Séraphine de Senlis’i tasvir eden filminiz Séraphine’e (2008) eşlik eden bir film bir anlamda. Bu iki filmi birbiriyle ilişkileri bakımından nasıl görüyorsunuz?
İki film hemen hemen aynı zamanda çekildi. Violette Léduc’un Séraphine hakkında çok ilginç bir metin yazdığını keşfettim ve Violette ilk o zaman , yani Séraphine’i çekmeye hazırlandığım dönemde ilgimi çekti. Dolayısıyla bir bakıma ikiz film sayılırlar.
Séraphine ile ulaştığınız başarının Violette’i gerçekleştirebilmenize katkısı oldu mu?Pek sayılmaz. Çirkin, lezbiyen ve politik doğruculuktan nasibini almamış bir kadın yazar hakkında film yapmaya çalıştığınızda film yapanlar sessizliğe gömülüyor. Ne yazık ki böyle bir zamanda yaşıyoruz. Bugün Louis Malle’in yaptığı şekilde film yapamayız. Bu utanç verici.
Bu filmleri yaparken büyük oranda unutulmuş bu iki karakterin tanınmasına katkıda bulunmak ne kadar önemliydi sizin için?Hem Séraphine hem de Violette’in filmlerim sayesinde daha iyi tanınması harika tabii ama benim amacım bu değildi aslında. Bu iki kadının, kadınların bugün sahip olduğu özgürlüğe sahip olmadıkları ve bir sürü tabuyla savaştıkları bir zamanda karşılaştıkları güçlükleri göstermek istedim.
Violette hayatındaki skandallardan dolayı tanınan bir yazardı, fakat filmde yazarın hayatını kuşatan bütün klişelerden uzakta, gayet ağırbaşlı ve ölçülü bir yaklaşım izliyorsunuz.
Kitaplarını okuduğumda çok yalnız bir kadın olduğunu ve çok zor bir cinselliği olduğunu gördüm. Cinsel hayatını birçok ayrıntısıyla anlatıyor. Ama yaşamını acımasızca sergilemek gibi bir niyetim olmadığından iç dünyasına ve hayal dünyasına odaklandım. Bunu yapmak da zor bir şey çünkü bugün öylesine televizyonun ve gerçeğin etkisi altındayız ki… Bir insanın iç dünyasını göstermek istedim ama bunu dışsal bir gerçeklik gibi filme aldım.
Gerçek yaşamdan hikâyeler anlatmanın sinemacı olarak sizi özellikle zorluyor mu?
Çok hassas bir iş bu, çünkü bir yandan saygıda kusur etmemek istiyorsunuz ama öte yandan bir hikâye anlatmanız ve drama yaratmanız gerekiyor. Biyografik gerçeklerin kölesi olamazsınız, o yüzden de özgür davranabileceğiniz bir alan bulmanız gerek ama ele aldığınız hikâyenin ruhuna saygısızlık etmeden. Violette’i kendi dramatik amaçlarıma göre kullanmak istemedim, tam aksine kendimi onun hizmetine sunmak, film boyunca onu yeniden yaşatmak istedim.
Siz de yazarsınız ama filmde edebiyata dair fazla ayrıntı yok. Tıpkı kitaplardaki gibi bölümler halinde düzenlenmiş bir film bu ama örneğin Violette’in yazma süreci hakkında fazla sahne görmüyoruz. Bunu özellikle mi tercih ettiniz?
Evet, çünkü baştan beri yazmanın pek fotojenik olmadığını biliyordum. Resim çok farklı, o yüzden Séraphine’de bolca kullandım; karakteri şekillendirmeme yardımı oldu. Fakat Violette’i yazarken göstermek çok sıkıcı olurdu. Hafızasına ve bilinçaltına girmeyi tercih ettim.
Mamdo Salva - Radikal
Violette, ressam Séraphine de Senlis’i tasvir eden filminiz Séraphine’e (2008) eşlik eden bir film bir anlamda. Bu iki filmi birbiriyle ilişkileri bakımından nasıl görüyorsunuz?
İki film hemen hemen aynı zamanda çekildi. Violette Léduc’un Séraphine hakkında çok ilginç bir metin yazdığını keşfettim ve Violette ilk o zaman , yani Séraphine’i çekmeye hazırlandığım dönemde ilgimi çekti. Dolayısıyla bir bakıma ikiz film sayılırlar.
Séraphine ile ulaştığınız başarının Violette’i gerçekleştirebilmenize katkısı oldu mu?Pek sayılmaz. Çirkin, lezbiyen ve politik doğruculuktan nasibini almamış bir kadın yazar hakkında film yapmaya çalıştığınızda film yapanlar sessizliğe gömülüyor. Ne yazık ki böyle bir zamanda yaşıyoruz. Bugün Louis Malle’in yaptığı şekilde film yapamayız. Bu utanç verici.
Bu filmleri yaparken büyük oranda unutulmuş bu iki karakterin tanınmasına katkıda bulunmak ne kadar önemliydi sizin için?Hem Séraphine hem de Violette’in filmlerim sayesinde daha iyi tanınması harika tabii ama benim amacım bu değildi aslında. Bu iki kadının, kadınların bugün sahip olduğu özgürlüğe sahip olmadıkları ve bir sürü tabuyla savaştıkları bir zamanda karşılaştıkları güçlükleri göstermek istedim.
Violette hayatındaki skandallardan dolayı tanınan bir yazardı, fakat filmde yazarın hayatını kuşatan bütün klişelerden uzakta, gayet ağırbaşlı ve ölçülü bir yaklaşım izliyorsunuz.
Kitaplarını okuduğumda çok yalnız bir kadın olduğunu ve çok zor bir cinselliği olduğunu gördüm. Cinsel hayatını birçok ayrıntısıyla anlatıyor. Ama yaşamını acımasızca sergilemek gibi bir niyetim olmadığından iç dünyasına ve hayal dünyasına odaklandım. Bunu yapmak da zor bir şey çünkü bugün öylesine televizyonun ve gerçeğin etkisi altındayız ki… Bir insanın iç dünyasını göstermek istedim ama bunu dışsal bir gerçeklik gibi filme aldım.
Gerçek yaşamdan hikâyeler anlatmanın sinemacı olarak sizi özellikle zorluyor mu?
Çok hassas bir iş bu, çünkü bir yandan saygıda kusur etmemek istiyorsunuz ama öte yandan bir hikâye anlatmanız ve drama yaratmanız gerekiyor. Biyografik gerçeklerin kölesi olamazsınız, o yüzden de özgür davranabileceğiniz bir alan bulmanız gerek ama ele aldığınız hikâyenin ruhuna saygısızlık etmeden. Violette’i kendi dramatik amaçlarıma göre kullanmak istemedim, tam aksine kendimi onun hizmetine sunmak, film boyunca onu yeniden yaşatmak istedim.
Siz de yazarsınız ama filmde edebiyata dair fazla ayrıntı yok. Tıpkı kitaplardaki gibi bölümler halinde düzenlenmiş bir film bu ama örneğin Violette’in yazma süreci hakkında fazla sahne görmüyoruz. Bunu özellikle mi tercih ettiniz?
Evet, çünkü baştan beri yazmanın pek fotojenik olmadığını biliyordum. Resim çok farklı, o yüzden Séraphine’de bolca kullandım; karakteri şekillendirmeme yardımı oldu. Fakat Violette’i yazarken göstermek çok sıkıcı olurdu. Hafızasına ve bilinçaltına girmeyi tercih ettim.
Mamdo Salva - Radikal