Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Türkiye'nin Çatlak Kadınları!

$
0
0

Savaş Özbey yazdı...
Kürk mantolu madonna
BÜLENT ERSOY
Bülent Ersoy’u sevmeyebilirsiniz; dinlemeyebilirsiniz ama kayıtsız kalamaz, izlemeden edemezsiniz. Ata Demirer’in deyimiyle “2’ye 5” olan bu hanım, zaten öyle kolay kolay gözden kaçacak bir tip de değil. Asırlar geçse de bu topraklardaki ayak izleri silinmeyecek. Varsa bir itirazınız bilin ki bu çekememezliğinizden... Bülent Ersoy’un faydaları say say bitmez. Bir kere ekonomiye korkunç bir katkısı var: O yaşadığı sürece fondöten sanayii ayakta kalacak. O makyaj ki çoğu zaman geceden yapılıyor, sırf bozulmasın diye Ramses mumyası gibi sabaha kadar kımıldamadan yatıyor kadıncağız. Makyajını tinerle sildiği de külliyen yalan; rivayet o ki sadece duru su ve bahçe hortumu kullanıyor.

Kürk giydiği için hayvan düşmanı olduğu söyleniyor. El insaf! Ona hayvan düşmanı denmez, olsa olsa ‘kürk mantolu madonna’ denir. Eğer makyajında nesli tükenen pandalara yaptığı göndermeyi fark edemediyseniz, bu sizin eksikliğiniz. Oburmuaş! Halt etmişsiniz: Diyetisyenler kadıncağıza fazla yüklenince “açlıktan vefat ediyorum” diye feryat ediyor tabii. Çıkışta kalkan komasına girmesin de ne yapsın? O Oya Aydoğan ispiyoncusu olmasa medyanın da haberi olmayacak bu beş-on kiloluk küçük kaçamaklardan. Ondan korkanlar Facebook’ta grup kurdu bir ara. Amenna, son albümündeki hali biraz Marilyn Manson’ı andırıyor, hafif gotik. Ama hayır, Bülent Ersoy asla bir satanist değil. Bilakis dinine, imanına düşkün, haza bir Parizyen. Oruç vecibesini bile Paris saatine göre ‘onör’lendiriyor. Ermeni düşmanıymış, ırkçıymış!.. Yahu ırkçı insan Japon kumayı n’apsın? Ne çabuk unuttunuz eski eşi Armağan Uzun’dan evlat sahibi olmaya niyetlendiğini, bunun için taşıyıcı anneye bile razı olduğunu... Bebek kendisine benzesin diye, Japon taşıyıcı anne istediğini...

Kabul, gel-gitlerinin İkizler burcunu aşan bir tansiyonu var. Ama ‘hâlk’ı askerlikten soğutmak mı? Bu kadar uğraşsanız siz evladınızı askere gönderir miydiniz? Memleketin sünnet olmuş tek kadın sanatçısı, aynı zamanda bütün milliyetçi şimşekleri göğüsleyebilecek kadar cesur bir ana yüreği. Yılın, hatta yüzyılın annesi! Abartılıymış! Göz var, izan var; hangisi abartılı söyleyin: Kilosu kadar mücevher taşıması mı? Gece kulübüne bornozla gitmesi mi? 16 bavulla mavi tura çıkması mı? Yok yok; bence Mustafa Topaloğlu haklıydı... O buralara biraz büyük... Belki de dünya çapında bir sanatçı olacaktı, toplum olarak önünü biz kestik... Efenim?

Mehtap Ar yazdı...
Gecelikle süpermarkete gider
MÜJDE AR
Kardeşi Mehtap Ar’ın vurguladığı gibi sinemamızda kadın hakları konusunda da bir bilinç yaratan kişidir Müjde Ar. Şimdilerde, Bodrum’da gecelikle süpermarkete giden, bir elbiseye 1000 lira vermek yerine, o parayla sokak köpeklerine 20 poşet mama alan bir kadın o. Evet, herkes Müjde Ar’a çılgın diyor ama asıl çılgın Aysel Gürel’di. Müjde, daha kontrollüdür. Katı ve kuralcı diye bilirdim ama duygusallığını kendine saklıyormuş meğer. Bunu Aysel’in yolculuğu sırasında anladım. Belki de savunma mekanizmasıdır. Daha güçlü, hiç ağlamaz imajının altında aslında böyle biri yatıyor.

13’ündeyken, annesi Aysel Gürel’in kemerle su saatine bağlayarak, zorla ‘Karamazov Kardeşler’i okuttuğu, her gün 50 sayfa okumadan çözmediği kızı Müjde... Annelerinin, kardeşi Mehtap’la birlikte “Erkeklerle yatarsanız, başınıza neler geleceğini görün” diyerek kürtaj izlemeye götürdüğü Müjde... Kürtajı izledikten altı-yedi ay sonra, plastik bebeğini sulu boyayla kırmızıya boyayıp, bacağının arasına koyuyor.

Bakkal amcaya, “Ben çocuk düşürdüm” diyerek, o kanlı bebeği nohutların üstüne bırakıyor. Adam tabii ne yapsın, ‘küt’ diye bayılıyor. O sıralarda oyunculuk ilerlemeye başlamış artık. ‘Aşk-ı Memnu’da Bihter’i canlandırıp hayatının dönüm noktasını yaşadığında yaşı 20’lerindedir. Oynadığı sayısız filmde, birçok sevişme sahnesi çeker ve bundan hiç korkmaz. “Nasıl çektiniz bu sahneleri?” sorusu sorulduğunda hep aynı yanıtı veriyor: “Önemli olan bence sonuç. İşe benzer bir şey çıkıyor mu, çıkmıyor mu?”

Özcan Deniz yazdı...
Canı yanlış yapmak istiyor
NAZAN ÖNCEL
Yaşadıklarına çocuk ruhuyla yaklaşan bir Egeli... Şarkılarını naiflik ve sıcaklıkla oluşturan ama asla yüzeysel değil çok derinliği olan bir sanatçı. Ve bir ortak tarafımız da yağlıboya resme olan ilgisi.

Zeynep Miraç yazdı...
“Deli eder adamı bu denge” der bir şarkısında. Hiç de Turgut Uyar’a benzemez, dengesi bozulsun ister hep. Belki de hayatının ilk 30 yılını hep tahterevallinin aşağı düşen tarafında geçirdiğindendir. Biz ona ‘çılgın’ diyoruz, o kendine “Biraz arıza bir tipim”. Halbuki çılgın ne tatlı bir kelime. Bitmek bilmeyen bir neşe, şık şıkırdım bir görüntü ve hep sevinç vaat ediyor sanki.

Doğduğunda eve 37 gün uğramayan baba, tacizinden kurtulmak için 16 yaşında görücü usulü evlendiği üvey baba, henüz 30’undayken 12 yaşındaki oğluyla bir başına İstanbul’a kapağı atışı, kardeşinin kocasına âşık olmak ve tabii bütün bu yaşadıklarını birbir şarkılarda anlatmak... Onun hayatındaki en büyük çılgınlığı sakin kalmak olsa gerek! “Zamanla insan kendine sakin olmayı da öğretiyor” diyordu bir söyleşide. Kimsenin cesaret edemediği sözleri yazıyor. Ama kimsenin çekmediği acıları da taşıyor heybesinde. “Hayatın iyi-kötü sunduklarıyla, kalp yordamıyla yazıyor” kendi sözleriyle. Sevenleriyle hazzetmeyenlerinin sayısı, Yalova seçimlerinden hallice. Şeytan değil o kesin. Hatası bol bir melek belki de. Ne diyordu zaten son albümünde: “Canım Bir Yanlış Yapmak İstiyor”.

Ayşe Arman yazdı...
Gerçek bir deli
GONCA VUSLATERİ
Bu kızın her şeyi çok. Derinliği çok, yeteneği çok, hiddeti çok, merakı çok, tutkusu çok, hüznü çok, sevinci çok, zekâsı çok. Kendi içine bakıp, boğulacak kadar derin. Gerçek bir ‘çatlak’. O yüzden bu kadar iyi. Uçlarda yaşıyor. ‘Mış’ gibi yapmıyor. Onunla konuşup da ağzınızın açık kalmaması mümkün değil. Oradan buradan, yazarlardan, şairlerden, geçmişinden öyle şeyler anlatıyor ki, “Pes!” diyorsunuz, “Bu kadın nasıl 27 olabilir?”

Çok hafif ve merhametli duygularla büyümek, hayattan zevk alarak yaşamak istiyor. Mezarlıkları sevdiğini, orada kendini iyi hissettiğini söylüyor hep. Gidip sevdiği sanatçılarla, edebiyatçılarla sohbet etmesi, aşk acılarını anlatması nadir gerçekleşen bir olay da değil, bunu sık sık tekrarlıyor. Paris’te elinde bir şişe şarap Edith Piaf’ın mezarı başında öyle bir ağlıyor ki güvenlik görevlisi çaresiz; geceyi orada geçirmesine izin veriyor. Çok ciddi bir iş toplantısında kendisini dinlemelerini istediği için olanca gücüyle çığlık atmışlığı var. Hep çok eğleniyor. Kendi deyişiyle lunaparktaki gibi o en tepedeki heyecanı, düşme korkusunu neşeli bir çığlığa dönüştürme potansiyeli var.

O bir şair. Ve kelimeleri dizeye dökmeye bir gece aniden başlıyor. İleriye baktıkça kendisiyle ilgili düşündüğü milyonlarca şeyden biri yazdıklarının bir kitap olması. Üstelik bu şiirleri seviştikten sonra yazıyor. Evet, onun hayatında sevişmenin yeri tam olarak bu: “Ben sevişmekten, bir tek edebiyat çıkacağına inananlardanım. Somut olarak bir de çocuk çıkabilir. Ama o da edebi bir eser sayılabilir.”

Çok sesli, çok neşeli, çok okuyan bir ailenin ani karar veren, kendini çabuk yargılayan kızı. Düzenle derdi var ama içten içe bir düzeni olsun diye de dua ediyor. Geçen yaz, Başbakan’ın canlı yayımlanan grup toplantısı sırasında, “Çıktı gene tipini...” diye tweet atınca, kimilerince hedefe oturtulmuştu. Tam da bir süre sonra attığı bir başka tweet’teki gibi Gonca Vuslateri: “İstediğim zaman istediğim şeyi yazarım, silerim kötü eleştiri gördüm mü anından spam ederim göğsümü... Benim hesabım, benim hakkım... One minute!”

Mabel Matiz yazdı...
Delinin biri bana deli dedi bütün akıllılar ona inandı
YILDIZ TİLBE
Her halini sevdiğimiz, aşkın çıplaklığından ve onu dillendirmekten asla korkmayan büyük bir âşıktır Yıldız Tilbe. Vaktiyle çok yalnız bırakıldı. Biliyorum bu onun artık umurunda değil. Ama bu ülkede affetmeyeceğim şeylerden biridir onun yalnız bırakılması. Yıldız bir TV programında “Delinin biri bana deli dedi, bütün akıllılar da ona inandı” demişti. Kalbinin dikine dikine gidenlere, kimseye müdana etmeyenlere illa bir isim bulmaya hevesli işbu dünyaya dair en güzel kapaklardan biridir bu sözü, hafızamda. Dilerim hiç susmasın, hep mutlu olsun. Allah onu başımızdan eksik etmesin...

Anne Tuncelili, baba Ağrılı. “Kürt’üz” diyor, “Sadece Kürt’üm, yani Kürt kızı olduğum için... İngiliz olsaydım, İngiliz’im diyecektim, o kadar... Bunun ötesi berisi yok yani...” Bir buçuk yaşında kaynayan çaydanlığı çekmiş üstüme, yanmış. O yüzden sağ kulağının zarı yok. Sesi çocukluğundan beri güzel: “6-7 yaşındaydım, bana şarkı söyletirlerdi. Komşu kızları âşık olurlardı birilerine, beni çağırırlardı, ben onlara şarkı söylerdim, ağlarlardı.” Okuldaki müzik öğretmeni “Senin sesin beş kuruş etmez!” dediği için nota öğrenememiş. Ama diyor ki, “Hissediyorum. Hisler öğretilemez, bilinenlerden daha çoktur. Müzik konusunda kim ne kadar biliyorsa, ben ondan daha çok biliyorum; çünkü hissediyorum.”

Gün geldi, ‘Delikanlım’ı yazdı Yıldız Tilbe. Nice aşk şarkıları dinlemişiz, böylesini ilk kez duyduk. Gençler intihar etmesin diye çöp yaptığı bir sürü şarkısı da var. Daha okurken kendi komaya giriyormuş: “Ben bu yaşta bu kadar acı çekiyorum, gençler anlamaz ki; o acıyı çekemezler yani.”

‘günaydın baygın papatya ))öpüyorum’ diye selamlıyor bizi Twitter’dan. “Kendimden hiç hoşlanmıyorum bugün. Dün ve ondan önceki birkaç gün, yarın da böyle gözüküyor buradan... Pazartesi değişir her şey inşallah bende” diye dert yakındığı oluyor. Bir de saçlarını beğenip beğenmediğimizi soruyor sık sık. Bazen dipleri turuncu, uçları mor. Bazen bir tarafı siyah bir tarafı kıpkırmızı. Bazen mavi perukla, bazen pembe. Biz onu hep beğeniyoruz. Kimseye eyvallahı olmayandır Yıldız Tilbe. İbrahim Tatlıses’e bile kafa tutandır. Birkaç kez uyarmasına rağmen ısrarla Tatlıses’le ilgili soru soran çok ünlü bir magazin muhabirine “Or.spu Seyhan” diyebilendir. Canı istediği gibi dans edebilen, ırkçılığıyla meşhur bir türkücünün programında Kürtçe şarkı söyleyebilendir. Eşsiz bir ozandır, öfkelerini şarkılarına yansıtandır.

Müjdat Gezen yazdı...
Kontrolsüz kontrollü
AYŞEN GRUDA
1963’te tanıştığım, aynı tiyatroda oynadığım ve “İyi ki var” dediğim arkadaşım... O gün bugündür onun düşüncelerinde sadece ileriye doğru bir değişim oldu. Evrim de budur zaten. Ayşen çok esprilidir, çılgın ve çok yaratıcıdır. Oyunla birlikte oynuyorsanız, getirdiği öneriler her zaman inanılmaz derecede güzeldir. Ve bence Ayşen beyin olarak, nüfus kâğıdındaki yaşındaki 50 yaş gençtir. Fütursuzdur. Hatta şöyle diyeyim: Kontrollü bir kontrolsüzdür.

Yok efendim evde kalmış kız kurusu rollerinin kadınıymış da domates güzeliymiş de... Hiç de değil! “Ben hayatı, aşkları dolu dolu yaşamış çok mutlu bir kadınım” diyor çünkü, “Benim için üzülmeyin. Erkekler benim için neredeyse cinayet işliyordu.” Televizyonda ‘Domates Güzeli Nahide Şerbet’ olarak dikkat çektiği doğrudur. Ancak bu durumun abartılmasına tastamam kızıyor işte: “Yıllardır bir domates güzelidir tutturdular. Korhan Abay’la yaptığımız eğlence programının skeçlerinden biriydi. Ben yalnız bunu mu oynadım, bir rolle kalır mıyım? Benim adım Ayşen Gruda. Herkesin aklında bir karpuz yarışması, yok öyle bir şey. Bu duruma kızsam da domatesin ne günahı var, gayet severim.”

Kara tren makinisti babaları ölünce, ablası Ayten Erman’ın “Eline üç kuruş para geçer, fena mı?” diyerek tiyatroya soktuğu Ayşen... Aslında komedi yeteneği, çocuk yaşta Ermeni komşularının taklidini yaparken ailesi tarafından keşfedilmiş. Ama o sırada büyük bir çınarın altındaki kadife koltukta kitaplarını okumakta o. Sonradan ‘Tosun Paşa’, ‘Süt Kardeşler’, ‘Şabanoğlu Şaban’, ‘Neşeli Günler’, ‘Bizim Aile’, ‘Hababam Sınıfı’ gibi onlarca filmin yıldızı oluyor. Sözlük’teki “Nasıl rol kesilir’in cevabıdır” tanımlamasına da çok kızıyor. “Bunu kim, hangi gerizekâlı yazmış? Ben rol kesmiyorum. Ben insanı oynuyorum. Rol kesmek başka bir şey.”

Ayşen Gruda işte bildiğiniz... Başbakan’a “Yeğenim sevgi ve empati her şeyin ilacı. İstiyorsan bunu sana öğretirim” çağrısı yapan... “Her yerimde dövme var” diyen Can Bonomo’ya “Hiç dövmeli görmedim. Sadesi daha iyiydi be oğlum” diyerek hepimizi güldüren... “Aa siz yaşıyor musunuz?” diye soranların suratının ortasına gülerek “Salak!”ı yapıştıran... “Bana bir görev verilirse hiç korkmadan mağaralara gidip o insanları ikna edebilirim. Onlar bana bir şey yapmazlar. Onlar da benim filmlerimle büyüdüler” diyerek barış istediğini haykıran, yeme alışkanlığı sorulduğunda “Az az her şeyi yerim ama çok dikkat ettiğim bir husus var, asla haram yemem” yanıtını yapıştıran...

Hürriyet

Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue



<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>