“Lezbiyen Pulp Fiction Kraliçesi” olarak anılan Ann Bannon’dan Gölgedeki Kadınlar...
![]()
“Her hayatta karanlık ve parlak dönemler vardır. Bu kitap, benim için en karanlık dönemlerden birinde yazıldı. Bu dönem, hem kişisel hayatım açısından hem de erkek ve kadın eşcinsellerin hayatları hakkında öğrendiklerim açısından kafamda bir şeylerin yer etmeye başladığı bir zamandı. İlk kitabım Odd Girl Out’u yazarken iyimserlik doluydum. Benim için güç olsa da, geleneksel evlilik hayatını bir şekilde idare edebileceğime inanıyordum. Ama kendimle baş başa kaldığımda, hayallerimde, dünyada hiçbir şeyin kendi cinsiyetimden biriyle yaşanan aşk kadar tutkulu ve güzel olamayacağını düşünüyordum. Sonra bu hayata, yaşadığım normal ve kabul edilen gerçek hayatımı bozmadan, kitaplar aracılığıyla, hayal dünyam ve hayali arkadaşlıklarla girebileceğimi düşündüm.” Ann Bannon, sonsözden.
Gölgedeki Kadınlar’ın sonsözünü okuyana kadar kafanızda milyon tane soru dolaşıyor. Sebebi ise ilk kitabı 1957’de yayımlanan serisiyle, “Lezbiyen Pulp Fiction Kraliçesi” olarak anılan Ann Bannon’un evli ve iki çocuklu bir ev kadını olması! ABD’nin eşcinsel yaşantısıyla meşhur Greenwich Village bölgesinde geçen hikâyelerin, henüz 1969’daki Stonewall Ayaklanmaları’nın da yaşanmadığını, eşcinsel hareketinin sokaklara taşınmadığını düşününce kafamız iyiden iyiye karışıyor. Ama Bannon’un hayatını biraz kurcalayıp açık sözlülükle yazılmış sonsözü de okuyunca “hee şimdi anladım” diyorsunuz. Ann Bannon, üniversite yıllarında eşcinsel ilişkilerin yakın tanığı olmakla kalmıyor kendisi de lezbiyen ilişkiler deneyimliyor. Okulu bitirir bitirmez neden evleniyor orası muamma. Belki de, Bannon da kafası karışık, yaşam tarzını ve cinsel yönelimini sorgulayan karakterleri gibi çıkışı “normal” bir evlilik yapmakta buluyor ama işler pek de umduğu gibi gitmiyor.
Ann Bannon, tüm seriyi 1957-62 yılları arasında yazmış. 1990’ların sonunda yeniden basılan kitapları, 2001-2003 sezonunda kitaplarından uyarlanan ve Broadway’de sahnelenen oyunlarla da altmış yaşından sonra tekrar meşhur olmuş. The Beebo Brinker Chronicles serisi günümüzde LGBT çalışmasında “50 ve 60’ların lezbiyen yaşantısı”nın en gerçekçi kaynakları olarak görülüyor.
Umutsuz bir aşk hikâyesi
Baştan söylemek lazım, hikâye “Pulp Fiction” akımının hakkını veriyor. İlk bölümden sonuna kadar bu kadar da olmaz dediğiniz bir entrika silsilesi sizi bekliyor (iyi mânâda). Beebo Brinker ve Laura Landon çifti ile ilk sayfalarda ilişkilerinin ikinci yıl kutlamasıyla tanışıyoruz. Beebo, 1.80, iri yarı, kısa siyah saçlı, “butch” diye tabir edilen lezbiyenlerden. Laura ise onun aksine incecik, beyaz teni, uzun sarı saçları ile kırılgan kadınsı bir görünüme sahip. Büyük bir aşk ve tutkuyla başlayan ilişki iki sene sonunda tam bir kaosa dönüşüyor. Beebo, Laura’ya olan aşkı ve kıskançlıklarıyla onu âdeta boğarken, Laura da kaçışı günlüğüne yazmakta ve ondan olabildiğince uzak durmakta buluyor. Bu arada Beebo’nun günlüğünü bulmasıyla hayatının hiç de tahmin etmeyeceği bir yönde değişeceği aklına bile gelmiyor.
Beebo’nun kıskançlık krizleri ve alkol problemi, birkaç ay önce erkek arkadaşı tarafından terk edilmiş perişan haldeki yakın arkadaşları Jack, bir anda hayatlarına giren, kendi eşcinselliğini kabullenmemek için kadınlara ilgisine türlü kılıflar uyduran çikolata renkli dansçı Tris, aldatmalar ve bütün bu aksiyondan daha çok ön plana çıkan iç çatışmalar.
Gölgedeki Kadınlar, cinsel yönelimleri konusunda en ufak bir şüpheleri olmasa dahi kafalarının içinde başka bir hayatın mümkün olup olmayacağını sorgulayıp duran lezbiyen ve gaylerin hayatı etrafında dönüyor. Hasta mıyız, anormal miyiz, diğer insanlar gibi olamaz mıyız? Hayatlarını daha da zorlaştırmamak içinse “normal” gibi davranmayı deneyerek hem kendilerini hem de sevdikleri insanları daha çok yaralıyorlar.
Seçil Epik - Radikal
GÖLGEDEKİ KADINLAR
Ann Bannon
Çeviren: Özgür Çelebi
Doxa Yayınları
2014, 264 sayfa, 16,5 TL.
Gölgedeki Kadınlar’ın sonsözünü okuyana kadar kafanızda milyon tane soru dolaşıyor. Sebebi ise ilk kitabı 1957’de yayımlanan serisiyle, “Lezbiyen Pulp Fiction Kraliçesi” olarak anılan Ann Bannon’un evli ve iki çocuklu bir ev kadını olması! ABD’nin eşcinsel yaşantısıyla meşhur Greenwich Village bölgesinde geçen hikâyelerin, henüz 1969’daki Stonewall Ayaklanmaları’nın da yaşanmadığını, eşcinsel hareketinin sokaklara taşınmadığını düşününce kafamız iyiden iyiye karışıyor. Ama Bannon’un hayatını biraz kurcalayıp açık sözlülükle yazılmış sonsözü de okuyunca “hee şimdi anladım” diyorsunuz. Ann Bannon, üniversite yıllarında eşcinsel ilişkilerin yakın tanığı olmakla kalmıyor kendisi de lezbiyen ilişkiler deneyimliyor. Okulu bitirir bitirmez neden evleniyor orası muamma. Belki de, Bannon da kafası karışık, yaşam tarzını ve cinsel yönelimini sorgulayan karakterleri gibi çıkışı “normal” bir evlilik yapmakta buluyor ama işler pek de umduğu gibi gitmiyor.
Ann Bannon, tüm seriyi 1957-62 yılları arasında yazmış. 1990’ların sonunda yeniden basılan kitapları, 2001-2003 sezonunda kitaplarından uyarlanan ve Broadway’de sahnelenen oyunlarla da altmış yaşından sonra tekrar meşhur olmuş. The Beebo Brinker Chronicles serisi günümüzde LGBT çalışmasında “50 ve 60’ların lezbiyen yaşantısı”nın en gerçekçi kaynakları olarak görülüyor.
Umutsuz bir aşk hikâyesi
Baştan söylemek lazım, hikâye “Pulp Fiction” akımının hakkını veriyor. İlk bölümden sonuna kadar bu kadar da olmaz dediğiniz bir entrika silsilesi sizi bekliyor (iyi mânâda). Beebo Brinker ve Laura Landon çifti ile ilk sayfalarda ilişkilerinin ikinci yıl kutlamasıyla tanışıyoruz. Beebo, 1.80, iri yarı, kısa siyah saçlı, “butch” diye tabir edilen lezbiyenlerden. Laura ise onun aksine incecik, beyaz teni, uzun sarı saçları ile kırılgan kadınsı bir görünüme sahip. Büyük bir aşk ve tutkuyla başlayan ilişki iki sene sonunda tam bir kaosa dönüşüyor. Beebo, Laura’ya olan aşkı ve kıskançlıklarıyla onu âdeta boğarken, Laura da kaçışı günlüğüne yazmakta ve ondan olabildiğince uzak durmakta buluyor. Bu arada Beebo’nun günlüğünü bulmasıyla hayatının hiç de tahmin etmeyeceği bir yönde değişeceği aklına bile gelmiyor.
Beebo’nun kıskançlık krizleri ve alkol problemi, birkaç ay önce erkek arkadaşı tarafından terk edilmiş perişan haldeki yakın arkadaşları Jack, bir anda hayatlarına giren, kendi eşcinselliğini kabullenmemek için kadınlara ilgisine türlü kılıflar uyduran çikolata renkli dansçı Tris, aldatmalar ve bütün bu aksiyondan daha çok ön plana çıkan iç çatışmalar.
Gölgedeki Kadınlar, cinsel yönelimleri konusunda en ufak bir şüpheleri olmasa dahi kafalarının içinde başka bir hayatın mümkün olup olmayacağını sorgulayıp duran lezbiyen ve gaylerin hayatı etrafında dönüyor. Hasta mıyız, anormal miyiz, diğer insanlar gibi olamaz mıyız? Hayatlarını daha da zorlaştırmamak içinse “normal” gibi davranmayı deneyerek hem kendilerini hem de sevdikleri insanları daha çok yaralıyorlar.
Seçil Epik - Radikal
GÖLGEDEKİ KADINLAR
Ann Bannon
Çeviren: Özgür Çelebi
Doxa Yayınları
2014, 264 sayfa, 16,5 TL.