"Haluk Bilginer’in söyledikleri içime battı...",
“Nezaket oyunu” oynamayı da gereksiz buluyorum.
İçime battı çünkü.
Haluk Bilginer’in röportajında söylediği bazı cümleler boğazımda kaldı, sindiremedim.
Galiba ben bu üstten tavırdan, bu entelektüel havalı ayar verme hallerinden fena halde sıkıldım.
Ne derinliği var, ne ilginçliği.
Bıktım sürekli insanların Atatürk’ü ağzına dolamasından.
Nedir hâlâ alıp veremedikleri...
“Yok efendim 91 yıldır güce adapte olamamışız, güce tapınıyormuşuz. İkon olmaktan çıkarıp insan olarak anlamamız gerekiyormuş...”
Bin yıldır söylenen laflar.
Zerre kadar yeni bir yanı yok...
Müthiş bir keşif değil yani...
Böyle söyleyince modern, ilerici, geniş görüşlü olduğunuzu zannedenler varsa fena yanılıyorlar.
Hele hele, “Kendini güçlü gösteren herkese tapınırız, çünkü babalarımızı öyle görürüz” filan, 782 bin kere yazıldı, çizildi...
Atatürk’ü bırakın, bunlar açık açık bu ülkenin şu anki başbakanı için de söylendi.
Fakat ben de şunu soruyorum.
Atatürk sayesinde bu topraklarda özgürce yaşıyor olduğumuzu söylemek ve onun büyüklüğünü kabul etmek, onu sevmek, çok önemsemek, ona “tapınmak” mı?
Niye bizim kafamız böyle çalışıyor?
Niye illa değersizleştirmemiz gerekiyor?
Yeni jenerasyon, onun bu ülke için önemini bilmeden yetişiyor.
Atatürk’ün unutturulmaya çalışıldığı böyle bir dönemde, onun değerini küçültmeye çalışmak da bir tuhaf olmuyor mu?
Bu iyi bir şey mi yani?...
İyi niyetli bir şey mi?...
Tamam, ben de “Atatürk, Atatürk” diye kafamıza çakılsın demiyorum.
Onu olduğu gibi kabul edelim, içkisiyle, yaşadığı ilişkilerle, hatalarıyla, sevaplarıyla...
Kanatsız melek de yapmayalım.
Ama hakkını da teslim edelim.
Onun müthiş bir devrimci olduğunu da unutmayalım.
Güce tapınmak gibi güya entel dantel numaralarla onu değerini azaltmaya çalışmayalım.
Budur, başka maruzatım yoktur!
Ayşe Arman - Hürriyet
İçime battı çünkü.
Haluk Bilginer’in röportajında söylediği bazı cümleler boğazımda kaldı, sindiremedim.
Galiba ben bu üstten tavırdan, bu entelektüel havalı ayar verme hallerinden fena halde sıkıldım.
Ne derinliği var, ne ilginçliği.
Bıktım sürekli insanların Atatürk’ü ağzına dolamasından.
Nedir hâlâ alıp veremedikleri...
“Yok efendim 91 yıldır güce adapte olamamışız, güce tapınıyormuşuz. İkon olmaktan çıkarıp insan olarak anlamamız gerekiyormuş...”
Bin yıldır söylenen laflar.
Zerre kadar yeni bir yanı yok...
Müthiş bir keşif değil yani...
Böyle söyleyince modern, ilerici, geniş görüşlü olduğunuzu zannedenler varsa fena yanılıyorlar.
Hele hele, “Kendini güçlü gösteren herkese tapınırız, çünkü babalarımızı öyle görürüz” filan, 782 bin kere yazıldı, çizildi...
Atatürk’ü bırakın, bunlar açık açık bu ülkenin şu anki başbakanı için de söylendi.
Fakat ben de şunu soruyorum.
Atatürk sayesinde bu topraklarda özgürce yaşıyor olduğumuzu söylemek ve onun büyüklüğünü kabul etmek, onu sevmek, çok önemsemek, ona “tapınmak” mı?
Niye bizim kafamız böyle çalışıyor?
Niye illa değersizleştirmemiz gerekiyor?
Yeni jenerasyon, onun bu ülke için önemini bilmeden yetişiyor.
Atatürk’ün unutturulmaya çalışıldığı böyle bir dönemde, onun değerini küçültmeye çalışmak da bir tuhaf olmuyor mu?
Bu iyi bir şey mi yani?...
İyi niyetli bir şey mi?...
Tamam, ben de “Atatürk, Atatürk” diye kafamıza çakılsın demiyorum.
Onu olduğu gibi kabul edelim, içkisiyle, yaşadığı ilişkilerle, hatalarıyla, sevaplarıyla...
Kanatsız melek de yapmayalım.
Ama hakkını da teslim edelim.
Onun müthiş bir devrimci olduğunu da unutmayalım.
Güce tapınmak gibi güya entel dantel numaralarla onu değerini azaltmaya çalışmayalım.
Budur, başka maruzatım yoktur!
Ayşe Arman - Hürriyet