Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Vicdani ret hakkı için savaşan LGBTİ bireyler

$
0
0
LGBT bireylerin çürük raporu alması için cinsel yönelimlerini belgeleme uygulaması TSK’nın fotoğraf arşivini doldurmakta. Ahmet Güneş'in yazı dizisi...

Ahmet Güneş - T24

Bu yazı dizisinin hazırlanması Niras ve BBC Media Action ortaklığında yürütülen Objective Araştırmacı Gazetecilik Programı tarafından desteklenmiştir

LGBTİ hareketinin en önemli mücadele alanlarından biri vicdani ret hakkı. Zorunlu askerlik sistemi esasen Türkiye’de halen herkesin ortak sorunu. Vicdani ret hakkını kullananlar hakkında cezai yaptırımlar devam ederken, LGBTİ bireyler ise çürük raporu almak için gittikleri askeri hastanelerde hiç unutamayacakları travmalar yaşıyor.

Türkiye’de LGBT bireylerin çürük raporu alabilmeleri için farklı cinsel yönelimlerini fotoğrafla belgeleme uygulaması yüzünden, bir zamanlar bu bireylerin kadın elbiseleriyle bardağa çay doldururken çekilen fotoğraflarından, cinsel birliktelik esnasında çekilen fotoğraflara dek, TSK’nın fotoğraf arşivini doldurmaktaydı. Günümüzde ise askerlikten muaf olmak isteyenlerin aile bireyleri veya bir yakını ile hastaneye gelmeleri şart koşuluyor. Bu durum ailelerinden cinsel yönelimlerini saklayanlar için hayati problem oluşturuyor. Yazı dizimizin bu bölümünde LGBTİ İstanbul Dayanışma Derneği gönüllüsü İlker Çakmak ve Diyarbakır KeSKeSoR LGBTİ Oluşumu’ndan Atalay Göçer, çürük raporu alırken yaşadıklarını bize anlattı.

'Askerlik raporu aldıktan sonra memelerini aldırıyorlardı'

“Üniversite yüzünden çok uzun süre askerlik meselem ertelendi. Okulu bitiremedim, uzattım altı-yedi  yıl. En sonunda bir kâğıt geldi. Kayseri Hava İndirme Birliği'ne teslim olmam gerekiyormuş. Paraşütçü gibi bir şey olacaktım. Askerlik şubesine gittim. Kağıdı gösterdim, 'Bir an önce sağlık kontrolüne girip teslim olmanız gerekiyor' dediler. Önce Kasımpaşa Askeri Hastanesi'ne sevk ettiler. Yıl 1999’du başvurduğumda. Yaklaşık bir hafta boyunca 300 tane test çözdürdüler. Yani 1000’e yakın soru çözdüm. Sonra iki kez tek tek doktorlarla görüştüm.

Biri lekeler, desenler gösterdi, neyi gördüğüme dair. Bu arada benden önce askerlik raporu almış tüm arkadaşlarım yani eşcinsel arkadaşlarımın tamamı belirli bir süreden önce hormon almaya başlıyorlardı. Askerlik raporu aldıktan sonra da memelerini aldırıyorlardı. Korkunç bir travma yaşanıyordu. Yani bütün vücuduna ağda yapıyorlardı bağıra bağıra.

Aniden askere çağrılınca tedirgin oldum. Eşcinsel olduğumu söyledim. Başka bir yolu yok mu diye düşünüyordum. Sonra mülakat yapılacak sonuçta ve doktorlar anlayacaktır diye düşündüm. Çünkü hiç kadınlarla birlikte olmadım ve yüzde yüz geyim. Ben de sakallarımı uzatmıştım. Şort giydim, bacaklarım kıllıydı. O sırada test yapılırken bana 'Eşcinsel gibi görünmüyorsun' dediler. Bir hafta sonra 'Burada karar veremiyoruz' dediler. Sabah 9'da gidip sıraya gidiyorsun, sana sürekli asker muamelesi yapıyorlar, işkence resmen. Sonra Haydarpaşa GATA Askeri Hastanesi’ne sevk edildim aynı sene.

'Domalıyorsun, o da parmağını sokuyor'

“Bu arada hademe mi hastabakıcı mı olduğuna karar veremediğim biri geliyor yanına, domalıyorsun ve o da parmağını sokuyor. Bütün bu işlemler en başından tekrar yapıldı. Gene aynı soruları çözdüm. Sonra kurula çağırdılar. Bu arada ilk gittiğim sene birisi 'Eşcinsel olduğunu nasıl ispat edeceksin?' diye sordu. Fotoğraf istediler. Ben de 'Veremem' dedim, ısrar ettiler. Ben de bir erkek arkadaşımla iç çamaşırlarımızla güreş yapıyormuş gibi bir fotoğraf çektirip verdim. Kabul etmediler.

'Cinsel ilişki fotoğraflarında ısrar ettiler'

Cinsel ilişki esnasında çekilen fotoğraf olmasında ısrar ettiler. Ben de vermedim. Dördüncü günün sonunda “Eşcinsel olduğunu başka türlü nasıl ispatlayacaksın?” diye sordular. Ben de “İfademi dikkate almıyorsanız bunca test yaptınız, herhalde bir açıklaması vardır” dedim. İfadeyle ispatlanamayacağını söylediler. “Bacaklarındaki kılları almıyorsun, sakallısın” dediler. Israrla, 'Pasif misin aktif misin?' diye sordular. Çünkü kafalarında askerlik yapmayacak olanın profili belli. Kadın gibi giyinen, makyaj yapan, kadın gibi konuşan, pasif olan, penisi sertleşmeyen, mastürbasyon yaparken makatıyla oynayan biri. 'Bunlara uymuyorsun nasıl inanacağız?' dediler. Ben de bu gerginlik yüzünden 'Buraya eşcinsel doktor bulun, başvuranlarla yatsın onlar belirlesinler' dedim. İki asker çağırıp beni kapıya kadar sürüklediler o zaman. Sonra bana askerliğe uygun olup olmadığıma dair karar verilmediğini seneye aynı işlemleri yapmam gerektiğini söylediler.

'Poponu sık diyorlar'

Aradan bir sene geçtikten sonra kağıt geldi yine. Tüm bu işlemler tekrardan eksiksiz yapıldı. 4. Levent’te oturuyorum. Sabah erken kalkıp karşıya geçmem gerekiyor. Oradaki hastalarla sıraya girmeliyim, öğleden sonra kayıt alınmıyor çünkü. Bu işlemler yapıldıktan sonra yine karar veremediklerini söylediler. Bu arada hademe mi hastabakıcı mı olduğuna  karar veremediğim biri geliyor yanına, domalıyorsun ve o da parmağını sokuyor. Poponu sık diyorlar, işte eşcinsel arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine, sıkmıyorsun ve onlarda çokça anal seks yaptığını düşünüyorlar. Bu işlemlere maruz kaldım ben de. Hem Kasımpaşa hem de Haydarpaşa’da oldu. İkinci sene Haydarpaşa’da aynı işlem yapıldı, yani üçüncü kez yapıldı. Sonra 'Karar veremedik bir sene sonra gel' dediler.

Bir sene sonra gene Haydarpaşa GATA’ya gittim. Fakat bu kez diğerlerinden farklı olarak “Biz hakkında iki sene boyunca karar veremedik, o yüzden seni Ankara’ya GATA’ya sevk ediyoruz“ dediler. Benim tanıdığım rapor almış 30-40 kişiden kimsenin İstanbul’dan Ankara’ya sevk edildiğini duymadım. İstanbul’da yaşıyorum ve burada çalışıyorum. Hastanede yatacağımı ve benim eşcinsel olduğumu ispat etmem gerektiği cevabını verdiler. “Nasıl kanıtlayacağım? Orada hastalarla mı yatacağım?“ diye sordum. Neyse bilet ayarladım. Bir sürü para harcadım. Paran yoksa gidemiyorsun. Bir destek yok. Nasıl gideceksen senin sorumluluğunda olan bir şey. Zorunlusun bir de. Sonuçta üç yıldır raporlar yapılıyor, evraklar hazırlanıyor. Fotokopilerini çektirmem için bana veriyorlar. Orijinalini verip fotokopisini istiyorlar, fotokopi ve orijinallerini alıyorlar. Ben de her orijinalin fotokopisini kendim içinde çektim.

'Pembe salon denilen yere yatırıldım'

İşte bir rapordan bir tanesinde ‘Hayat tarzından, konuşmasından eşcinsel olduğu anlaşılmıştır’ deniyordu. Ama sakallarımın oluşu, bacağımdaki kıllar inatlaştırdı onları. Yani o rapor bulunuyor orada eşcinsel olduğuma dair ama bana verilmemiş. Ankara’ya gittiğimde başvurdum hastaneye. Bana burada yatacağımı söylediler. Ne kadar yatacağıma dair herhangi bir cevap yok. Psikiyatri kliniğinde pembe salon denilen bir yerde yatırıldım. Tüm eşyalarım, özle eşyalarım alındı. Sadece iç çamaşırlarımı ve kitaplarımı almama izin verdiler. Bana herkesin giydiği pijamadan verdiler. Eşcinsel olduğum için diğer asker olduğu için orada yatanlardan ayrı olarak beni tek başıma beş kişilik bir yere götürdüler. Kulağımdaki küpeleri çıkarmamı söylediler. Güya güvenliğim içinmiş. Bende göğüslerimdekilerini gösterdim, bunları da çıkarmalıyım diye sordum. Soyunmadığın sürece sorun yok dediler. Ben de küpemi çıkarmadım.

'İnsan çığlıkları geliyordu'

Benimle birlikte orada kalanların tamamı askerdi. Ya depremde ailesi zarar görmüş ve bu yüzden travma görmüş kişilerdi. Ya da silahı çekip bir kaç kişiyi vurmuş kişiler oradaydı. Rahatsızlığı olduğunu söyleyenler orada tutuluyor. Özürlü olduğu için bir-iki günlük askerlik yapacak ama başına bir şey gelmesin diye yatan bir iki kişi vardı. Bizim alt katımızda da sarı salon dedikleri bir yer var. Ciddi sorun yaşayanlar oradaydı. Askerler ve asker aileleri mensupları diye tahmin ediyorum. İnsan çığlıkları geliyordu oradan.

Sadece gündüz havalandırmaya çıktığımızda birbirimizi görüyorduk. Korkunç yemekler veriliyordu. Hayatımda öyle kemikler görmedim. Simsiyahtı. Ben yemek yemedim hiç. Sabahları top kek ve karper peyniri yiyordum. Kendi yemeklerimle başkalarının kahvaltılarını değiştiriyordum. Ya da çok nadiren iki günde bir kantin vardı, oradan bisküvi alıyordum. Nöbetçi vardı koğuşta. Herkese asker gibi davranıyorlardı. Sabah kalkıp yatağımızı belirli bir disipline göre katlayıp hazırolda beklememiz isteniyordu. Ben gece çalışıyordum o zamanlar, alışmamıştım. Erken kalkamadığım için üzerime geliyordu. Bende asker olmadığımı söylüyordum.

Gece ışığı kapatıyorlardı. Bende ısrarla asker olmadığımı söylüyordum. Ama hiç bir değişiklik olmuyordu. Bu arada sekiz gün kaldım orada. Sadece iki kez gördüm doktorları. Üstelik doktor benim için gelmedi. Böyle vizit dedikleri bir şey yapıyorlar. Herkes yatağını topluyor, kahvaltısını ediyor. Bir saat var işte 8:30 9:00 gibi herkes yattığı odanın kapısı önünde hazırolda bekliyor. Bir doktor arkasında öğrenciler, onların arkasında bir aç kişi daha tüm kapıları dolaşıp senin yüzüne baka baka senin hakkında teknik terimlerle, cümleler kuruyor. Fakat seninle hiç diyalog kurmuyor. Yüzüne bakarak arkasındakilere anlatıyor doktor. Benim de yüzüme baktılar, evraka baktılar ama hiçbir şey demediler. Bu arada ben oradayken iki kişi daha geldi. Kaşları alınmış iki eşcinsel. Ankara’da oturuyorlardı ama yine orada yatmalarını istemişler. Onlar orada iki gün kaldılar. Yani benden önce çıktılar onlar. Muhtemelen onlar kadınsı oldukları için erkenden çıktılar. Normalde onlarında kalmaması gerekir.

'İstanbul'da karar verilmiş'

Neyse sekiz günün sonunda beni bir heyete çıkardılar öğlenden sonra. Heyet başkanı vardı. İşte kalabalık bir heyetin önüne çıkıyorsun. Yaklaşık 15 kişi. Sende ayaktasın. Mahkeme gibi. Kararı yüzüne okuyorlar. “Evladım zaten senin hakkında İstanbul’da defalarca karar verilmiş. Sen neden buradasın haberim yok. Belki zorluk çıkarmak için buraya gönderdiler. Ama sebebini bilmiyorum. Buyur, askerlik için uygun değilsin” dedi. Raporumu verdiler, imzaladım. Ayrılabileceğimi söylediler. Bu kadar. Yani İstanbul’da benim hakkımda düzenlenmiş raporlar üzerinden orada bana rapor verildi. Fakat buna rağmen Ankara’ya sevk edildim. Burada defalarca aynı işlemler yapıldı. Hayatımı etkiledi.

'5 yıl boyunca çürük raporunu yanımda taşıdım'

Ankara’daki doktorlardan anladığım kadarıyla bunların hiçbiri gerekli değilmiş. Sırf onların istediği gibi görünmediğim için bana zorluk çıkardılar. Başka bir açıklaması yok. Bana verilen kâğıtta arkadaşlarımdan farklı olarak, homoseksüalite kodu yazıyor ama diğerlerinden farklı olarak ‘ileri derecede’ yazıyor. İşte perukla kadın kıyafetiyle giden arkadaşlarım var. Hem de trans değil eşcinsel bu arkadaşlarım. Benimkinde ‘ileri derece de psikoseksüel normativite bozukluk raporu verdiler. Süreç bu şekilde bitti. Ama benim korkum devam etti. Beş yıl boyunca o çürük raporunu hep nüfus cüzdanımla beraber yanımda taşıyordum. Kimliğimi istediklerinde 'Askerlik yaptın mı?' diye sorduklarında raporu hemen uzatıyordum.


'Fotoğrafta hem cinsel organ olacak, hem memnun görüneceksiniz'

Durum şimdi farklı. İnsan hakları savunucuları dillendirdiler bu durumu. Mesela eskiden fotoğraf istiyorlardı. Fotoğraf da çok korkunç. İçinizde hem cinsel organ olacak şekilde görünecek, hem de sizin memnuniyet dolu bir yüz ifadeniz olacak aynı karede. Değme porno yönetmenleri böyle sahne yakalıyorlar mı bilemiyorum (gülüyor). Şimdi ise fotoğraf istemiyorlar. Çok daha önce kadın kıyafetiyle işte çay doldururken, çiçek sularken çekilen fotoğraflar istiyorlardı. Sonra da cinsel ilişki sırasında çekilen fotoğraf istediler. Şimdi yakın ailenden birileriyle görüşmek istiyorlar. Annen, baban, abin veya ablan gibi. Bu da kötü. Bir tür yüzleşme zorunluluğu.

Eğer sen açılmadıysan ailene açılmak zorunda kalıyorsun. Bu da olmazsa, “Hele sen bir askere git bakalım ne olacak, bir şey olursa sonra rapor alırsın” diyorlar. Bir sürü insan eşcinsel olduğu için askere gitmek istemiyor ki, zorunlu askerliği reddeden insanlar var sonuçta. Vicdani ret durumu var ama haklarında davalar açılıyor, içeri atıyorlar, bir sürü şey. Bir meydan okuma biçimidir mesela, hastanenin içinde eşcinsel olmana rağmen kadın kıyafeti giyip makyaj yapman. Onların istediği gibi giyinip gitsen sorun olmuyor. Sorulara onların istediği gibi cevap vermelisin. Mesela, "kiramı sevgilim ödüyor, penisimden nefret ediyorum, masraflarımı başka sevgilim ödüyor" gibi cevaplar vermelisin.  Ya da gösterdikleri resimlerde falan her şeyi penise benzetmelisin.

Atalay Göçer: Kafalarındaki eşcinsel stereotipinin dışına çıkamıyorlar

Not: Çürük alma sürecini bize yazıyla daha iyi anlatabileceğini söyleyen Atalay Göçer’in anlatımını yazısını olduğu gibi aktarıyoruz. Büyük harf kullanmamak da Atalay Göçer’in özel tercihidir.

"2011’in Kasım ayında, askere alımlar da başlamışken askerlikle ilişkimi bir an önce sonlandırmaya karar verdim. Yeni bir şehre yerleşecektim. “asker”e dair toplumsal belleği capcanlı diyarbakır’da; OHAL’in kalktığını söylemekte güçlük çekeceğimiz bir coğrafyada askeri bürokrasiyle uğraşmak –ne yalan söyleyeyim– pek de işime gelmiyordu. istanbul’dan ayrılmadan önce tüm olanaklarımı seferber ederek bu meseleyi halletmeliydim. [antimilitarist bir anarşist olarak] emek, barış ve özgürlük bloku’nun boykot sürecinin ardından meclise girmesini anıştıracak şekilde, zorunlu askerliğe karşı tavrımı, –adeta sistemin eşcinselleri içine soktuğu çürümüşlüğe razı gelerek– askerlik şubesinde ve kim bilir, hayatımın geri kalan döneminde maruz kalacaklarım pahasına gösterecektim.

'Kırmızı dar pantolonum beni ele vermişti'

askerlik şubesinin kapısında kuyruğa giren gençlerin sıcak nefesleriyle avuçlarını ısıtmaya çalıştıkları sabah ayazında, daha önce hiç kullanmadığım, evde bir yerlerde bulduğum bir yün atkı, epeydir kesmeye tenezzül etmediğim sakallarımın eksikliğini fazlasıyla hissettiriyor, yanaklarımı kaşındırıyordu. bu yetmiyormuş gibi ara ara dönüp bana bakan gençlerin bakışlarından kaçarak geçirdim saatlerimi. bazen de gözlerini yere indiren onlar oluyordu. kırmızı dar pantolonum beni ele vermişti. görünen o ki, amacıma ulaşmıştım.

içeri girdiğimde bir oh çektim ama daha numara alıp sıranın bana gelmesini beklemem gerekiyordu. atlatılan her aşama yeni bir sürecin başlangıcı olacaktı. kendimi buna hazırlamıştım neyse ki. bu sefer beni erler karşıladı. içlerinden birinin yardımıyla işleyişi öğrenebildim. sıra numarasıyla birlikte verilen formu doldurduktan sonra beklemeye koyuldum. öğle olduğunda önümde epeyi sıra vardı. öğleden sonra gelmemiz söylendi. gerçi öğleden sonra gelmemin de bir anlamı olmayacaktı, zira elimde terden buruşan kağıttaki numara, mesai saatinin bitimine doğru bir erin bağırdığı kadarıyla o gün işlem görecek son numaranın oldukça gerisindeydi. o numaradan sonrakilerin ertesi gün gelmeleri gerekiyormuş.

'Psikiyatri servisine sevkimi isteyebildim'

ertesi sabah daha erken bir saatte geldim ki işimi mesai saatinde görebileyim, zira kuyruk o kadar uzun oluyordu ki içeri girmem saatleri buluyordu. sıra bana geldiğinde önüme birkaç dilekçe bıraktılar. üç dönem bakayaya kalmışım. onca kalabalık ve iş yükü arasında bununla uğraşmak istemediklerinden mi bilmiyorum ama sadece dilekçe yazmamım yeterli olacağı söylendi. bildiğim kadarıyla bu bakayaya kalma meselesi öyle kolay bertaraf edilemiyordu. para cezaları ve mahkemelerle insanı süründürüyorlardı. sonunda psikiyatriye sevkimi isteyebildim. bu sefer de verilen belgelerin fotokopi işlemleri için yakındaki bir kırtasiyeye gitmem gerekecekti. geri döndüğümde ise aynı hengame ve sonunda: “yarın gel!”

çarşamba sabahı belgeleri askerlik şubesine teslim edip askeri hastaneye gidecektim. kuyruğa girmeden direkt giriş kapısına gittim. kapıdaki er, diğerleri gibi beklemem gerektiğini söyledi. ne dediysem dinletemedim. aradan bir-iki saat geçtikten sonra sıranın bana yaklaşmasına yakın birkaç kişi daha benimle benzer gerekçeyle içeri girmek istediğini söyledi. ne de olsa işimiz sadece belgelerin teslimine kalmıştı. içeriden üst rütbeli biri geldi ve boşuna beklediğimizi, içeri geçebileceğimizi söyledi. artık gülüyordum. ne yapaydım?

nihayet askerlik şubesindeki işlerimi görmüştüm. çıkarken sevincimi fark eden bir er nedenini sordu? kısaca anlattım, anlamadı.

– bana bir bak.
– eee, ne var?
– bu halimle mi yapayım askerliği?

güldü.

– olsun, askerlik iyidir.

bana şans dilemesini söyleyip şubeden ayrıldım.

GATA’ya geldiğimde psikologun kapısında da bekleyen çok kişi vardı. askerlik sürecinde psikolojisi bozulanlar, hava değişimi almak isteyenler ve psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle çürük raporu almak isteyen ya da buna mecbur bırakılanların arasında sıramı bekledim.

Eşcinselliğin askerlik yapmama mani olmadığını söyledi

psikologun odasına girdiğimde bana ilk sorulan soru, neden askerliğe elverişli olmadığımdı. eşcinsel olduğumu söyleyince, psikolog, bunun askerlik yapmama mani olmadığını söyledi. bu cevabı bekliyordum. neden eşcinselliğimin askerlik yapmama engel olabileceğine dair bir dolu şey anlattım: “yatılı bir okulda büyüdüm. erkeklerle iç içe olmanın ne demek olduğunu biliyorum. onlar bel altı muhabbetler çevirirken ortamdan memnunmuş gibi davranıp yalanlarla eşlik etmek bir yerden sonra rahatsızlık veriyordu. cinsiyetçilik ve homofobi gırla… onlar gibi değildim, olamıyordum, olmak da istemiyordum. askerliğin de bundan farklı olacağını sanmıyorum. sürekli erkeklerin içinde, eril bir ortamda yapamam. hele silah söz konusu olduğunda asla...”

– bedeninle ilgili bir sıkıntın var mı? kadın olmak ister miydin?

psikolog eşcinselliğin normal bir şey olduğunu söyleyip ısrarla beni askerlik yapmaya ikna etmeye çalışıyordu. illa asker olmalıydım. bu soruyla birlikte eşcinsel olmamın değil, dış görünüşüm ve davranışlarımla “kadınsı” olmamın bir sorun, en azından askerlik süresince karşılaşabileceğim sıkıntıların bir emaresi olabileceği izlenimini edindim.

– hemen herkes kadar benim de bedenimle ilgili sıkıntılarım var, ama bir operasyon geçirip kadın olmayı düşünmüyorum.
– peki,  ailen biliyor mu durumunu?
– biliyorlar. zaten bu yüzden aram kötü onlarla. babam ve ağabeyimle görüşmüyorum.
– ama aileden birini çağırmamız lazım. anneni mesela?
– annem sinir hastasıdır. çağırmak istemem. bu durumumdan çok rahatsız ve muhtemelen inkar edecektir. oğlum eşcinsel değil deyip askerlik yapmamın uygun olacağını söyleyecektir. ona bu konuda rahatsızlık vermem yazık olur.

yalanın bini bir para… maksat, ailemden biri görüşmeye gelmesin. ne gerek vardı bu kadar zahmete girmeye? kendim bir yola koyuldum, bunun üstesinden tek başıma gelebilirdim.

ertesi sabah geldiğimde aileden birini çağırma meselesiyle tekrar canım sıkıldı.

– dün psikologla bu meseleyi hallettim.
– aileden biri olmasa da ev arkadaşın ya da bir akraban da…
– geldiler farz edelim, ne diyecekler: “atalay eşcinseldir” mi? ben zaten bunu söylüyorum. tanığa mı ihtiyaç var hala?

bir an çantamda, her ihtimale karşı yanımda getirdiğim, içinde yazılarımın ve eylem fotoğraflarımın da bulunduğu yayınları çıkarıp gösteresim geldi. ama buna gerek yoktu. sadece onların merakını gidermiş olacaktım. burası da bir kurumdu, üstelik askeri bir kurum. [psikolog da olsalar] “memurlar” üstlerinin dediklerinin dışına çıkmayacaklardı.

– psikologla konuşun!

elime bir test tutuşturuldu: minesota kişilik testi. 500 küsur soruyu cevaplamam iki saati bulacaktı. testi çözerken yanımda biri daha vardı. ince alınmış kaşlarımdan, dar ve renkli kıyafetlerimden olsa gerek, hemen sordu: “çürük raporu için mi geldin?”

'Seks yapmadan duramadığını söylemiş'

meğer o da çürük raporu almak için gelmiş. öte yandan, benim gibi bir tiyatroya ihtiyaç duymamıştı. kostüm (!) giymemişti. psikologa seks yapmadan duramadığını, istediği kişiyi kolaylıkla tavlayabildiğini ve bu yüzden askeri düzeni bozabileceğini söylemiş. bense işi garantiye almak istemiştim. aslında hiç de fena olmamıştı. yavaş yavaş dış görünüşüme alışmaya başlamıştım bile. askerlerin ve psikologların bakışları bir yerden sonra beni etkilemez olmuştu.

arkadaş, şehir dışından gelmişti. askerliğini istanbul’da yapacakmış. o da bulunduğu şehirde değil, benim gibi istanbul’da bu işi çözmenin daha kolay olabileceğini düşünmüş olmalıydı. açıkçası durumunu tam olarak anlayamamıştım, o da benim hazırlığımı anlamaya çalışmadı.

ara ara yardımlaşarak çözdüğümüz testten sonra bir de resim çizmemiz istendi bizden, içinde bir insan, bir ev ve bir ağacın olduğu. resim çizeceğimiz boş kağıdın ve boya kalemlerinin yanında bir dizi sorunun yer aldığı; resmi yorumlayacağımız ve daha sonra da psikologlarca değerlendirilecek birkaç sayfalık bir form da vardı.

test, farklı formüle edilerek birkaç kez tekrarlanan, hem psikolojik hem de cinsellik ve cinsiyet durumumuzu ölçecek sorulardan ibaretti. psikolojik olarak “sağlıklı” ve “normal”, öte yandan, cinsel olarak eşcinsel olduğumu tanılayan ve kimlik disforisi içinde olduğumu gösteren uygun cevapları verdikten sonra bir içmimar olarak resim konusunda da sıkıntı yaşamayacaktım. bir tarafı dağ yamacına yaslanan, diğer tarafı ise dağdan inen suların yıkadığı atlantlarca (sütun işlevi gören erkek heykel) taşınan bir antik yunan tapınağına benzetmiştim evimi. zigguratvari basamaklarla çıkılıyordu bu yapıya. basamakların girişinde beyaz atlı prens diyebileceğimiz silahları ve zırhı olmayan bir şövalye bekliyordu. hemen yanında, kökleri ve başı kadrajın dışında kalacak denli büyük, sincapların ve tavus kuşlarının mesken tuttuğu kalın gövdeli bir ağaç…

cuma günü geldiğinde aynen diğer günlerde olduğu gibi süslenip GATA’nın yolunu tuttum. test sonuçları belli olacaktı. gerçi bana sonuçlardan bahsedilmedi, bir gün önce görüştüğüm psikolog eşliğinde başka bir psikologu görmem gerektiği söylendi. yeniden mi başlıyoruz, diye evham yapmaya başladım. psikologlar birdi iki oldu. gene aynı sorular…

bu seferki psikolog, birebir görüşme yaptığım diğerinden farklı olarak yüzüme bile bakmıyor, önündeki test sonuçlarına göz gezdiriyordu.

– aktif misin, pasif mi?
– hmm, pasifim, aktif de oluyorum. aslında değişiyor, ama pasifim.

'Akılları pornografik çalışıyor'

kadınsı olduğum için pasif olduğumu söylemem bekleniyordu sanırım. aktifim dersem risk alabilirdim. ama pasif olduğumu söylememim de bir önyargıyı beslemesini istemedim. eşcinsel olmak tek başına yeterli bir hüküm vermiyordu. her detayı istiyorlardı. acaba pornografik bir fotoğraf ya da video kaydı getirseydim daha mı betimleyici olurdu? akıllar zaten pornografik çalışıyor; gerçeküstü bir gerçeklik fetişizmi.

bir-iki kere gözlerimiz karşılaştığında üst dudağının istemsizce büküldüğünü fark ettim. onu tiksindirmiştim. bu bir yandan iyi bir şeydi, amacıma ulaşma noktasında emin adımlarla ilerlediğimin göstergesi olarak okunabilirdi, ama bir yandan da sürecin sürekli yokuşa sürülüyor olması dayanma gücümü oldukça zorlamıştı. askerlik yapmak isteyip istemediğimi sordu. istesem sanki bir yol bulunacaktı.

– kadınlarla iç içe olduğunuz bir ortam düşünün. zaman zaman istemli ya da istemsiz, size erotik gelebilecek davranışlarda bulunuyorlar ve ortamdaki tek erkek sizsiniz. bu pek çok erkeğin fantezisi bile olabilir; yanınızda çıplak geziniyorlar, ama siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. bu bir ıstırap değil mi?

psikolog beni anlamış mıdır bilmiyorum ama en azından durumun pek de öyle kolay üstesinden gelinemeyeceği aşikardı. “16 ocak tarihinde psikiyatri heyetinin önüne çıkacaksın.” dedi.

o tarih geldiğinde tekrar istanbul’daydım. aynı performansı sergilersem bu iş olmuştur diye düşündüm. artık koskoca bir heyetin karşısına çıkacaktım, bir ya da iki değil çok daha fazla kişiyi ikna etmem gerekecekti.

'Çok cüretkar olmamalıydım'

ailemden kimseyi görüşmeye çağırtmamıştım. bu aşamaya gelebildiğime göre test ve resimden de geçmiştim (!). gene de heyet için biraz daha hazırlansam iyi olacaktı; daha çok süslendim. dirseğime kadar kol kıllarımı jiletle almıştım, zira bunaldığım bir ara kollarımı sıvadığımda kıllarım beni ele verebilirdi. gözüme kalem çekmenin dışında dudaklarıma ve en son görüşmemizden bu yana uzattığım tırnaklarıma parlatıcı, yüzüme ise belli belirsiz allık ve fondöten sürdüm. bir arkadaşımdan aldığım mor çiçekli el örgüsü bereyi başıma geçirdim. çok da cüretkar olmamalıydım. her şey dozunda…

yanımdaki genç erkek arkadaşımla da resmi tamamladım. GATA’nın yolunu tuttum.

önce bir psikolog beni yanına çağırdı. bir odaya geçtik ve çekinmeden dürüstçe sorularını yanıtlamamı istedi. bilindik sorulardı. bir ara dikkatlice yüzüme baktı ve makyaj yapıp yapmadığımı sordu. bir anlık refleksle yapmadığımı söyledim ve ellerimle gözlerimi kapadım. kendime çok şaşırmıştım. demek insan kendini rolüne kaptırınca böyle oluyormuş. şaşkınlıkla karşıladığım bu soruya utanarak cevap verdim: “yaptığım çok mu belli oluyor?” deyip gözlerimi kaçırdım, “bazen biraz yapıyorum.”

– hiç para karşılığı seks yaptın mı?

bu da nasıl bir soruysa? eşcinsel erkeklere ya da translara dair herhalde akla ilk gelen yargı bu olsa gerekti. bir yandan eşcinselliği “normal” kabul ettiklerini söylüyorlar, bir yandan da kafalarındaki eşcinsel stereotipinin dışına çıkamıyorlar. zorunlu seks işçiliğinin, eşcinsel olmaktan değil, sistemin ve elbette sistemin üstkodladığı toplum ve bireylerin “kadınsı” olanı ötekileştirmesinden, üstelik erkeklerin talebinden kaynaklandığını bilmek mi istemiyorlar? bu sorunun cevabı neyi ölçecekti? acaba askere alınacak diğer erkeklere de bu soru soruluyor muydu? erlerin izne çıktıklarında ne yaptıklarını bilmiyor olamazlardı.

– neden sordunuz?  yapmadım. neden yapayım?
–peki,  dışarıda bekle.

arkadaşımın yanına geçtim ve beklemeye koyuldum. hiçbir şekilde bana bakmayan ama eşcinsel olduğunu az çok kestirebildiğim biri de bizimle birlikte bekliyordu. o da ilk kez GATA’ya geldiğimde karşılaşmış olduğum arkadaş gibi dış görünümü konusunda özel bir çabaya girmemişti. acaba ben mi abartıyorum diye düşünmeden edemedim. acaba onun ailesi gelmiş miydi? ona da test çözdürmüşler miydi? aptalca bir resim çizip “ruhen kadın” olduğunu ispat etmesi gerekmiş miydi?

'Durum eğlenceli değil, ciddi bir hal aldı'

beyaz önlüklü birileri koridorda bir kapıyı açıp bir diğerini kapatıyorlardı. girenler ve çıkanlar… bu hareketlenme dalgınlığımı bozdu. kimbilir, belki de bu beyaz önlüklülerden biri ya da birkaçı birazdan karşısına çıkacağım psikiyatri heyetinden olabilirdi. gey ve translara dair tüm klişe beden hareketleriyle hastanenin koridorunda salınıyordum. beklemekten sıkılmıştım ve tiyatro oyunumu benim gibi bekleyen diğerlerine de sergiledim. gereksiz sorular soruyor ve oflayıp pufluyordum. biraz abartmış olacağım ki arkadaşım beni yanına çağırdı. sanırım benden utanmıştı. sıkılmasın diye gelene geçene bakıp yorum yaptık. ismim okunduğunda oyun da sona erdi. durum eğlenceli değil, ciddi bir hal aldı. konservatuar sınavına giriyor olsaydım ancak bu kadar heyecanlanırdım.

odaya geçtiğimde içeride bir asker vardı. bana beyaz önlüklülerin huzurunda oturmam gereken yeri gösterdiklerinde o hala içerideydi. heyetin içinden en yaşlısına sessizce erin dışarı çıkıp çıkmayacağını sordum. duymamazlıktan geldi ama hareketlenme bitince er de dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapattı.

karşımda sekiz ya da dokuz kişi vardı. askerleri sevmem, hele bir de psikolog ya da psikiyatrist oldular mı?.. hadi bakalım başlıyoruz diye geçirdim içimden.

ilk soru geldi:

– neden makyaj yapıyorsun? erkekler makyaj yapar mı?
– 80 doğumluyum. çocukluğum makyaj yapan pop müzik sanatçılarının kliplerini izleyerek geçti. erkek olmalarına rağmen makyajlıydılar ve dans ediyorlardı. saçımın arkasındaki kuyruk da aslında seksenlerin uçuk saç modasına bir gönderme. bence erkekler de makyaj yapabilir.

ne sert bakışlardı onlar öyle. korkumu gizlemeye çalıştım. genç olanları susup sadece izliyor, arada bir not tutuyordu. asıl sorular daha yaşlıca olanlarından geliyordu.

– peki bedeninle ilgili bir sorunun var mı?
– aslında bacaklarımın daha ince ve vücudumun kılsız olmasını tercih ederdim.
– kadın olmayı düşünüyor musun?
– ben erkeğim, kadın değil.
– erkeksen askerlik de yapabilirsin.
– elime silah alabileceğimi sanmıyorum.
– iç mimarsın. askerliğini uzun dönem yapabilirsin. dişini sıkıp bir buçuk aylık acemilik dönemini geçersen kendine ait rahat bir odan olacak, kimse sana karışmayacak.
– bir gün bile yapamam.
– emrinde erlerin olacak. sen onların üstü olacaksın.

karşılarında aptal mı var sanıyorlardı? cinselliğin bir zaaf olduğunu düşünmeleri sanırım erkek olmalarından kaynaklanıyordu. akılları sıra beni cezp edeceklerdi. öte yandan, kapımın önünde emrime amade bir eri gözümde canlandırmadım dersem yalan olur.

– kulağa hoş geliyor. ama daha önce de emrim altında olanlar olmuştu. iç mimarlık yaptığım dönemde işçilerle birlikte çalıştım. onlar da emrim altındaydı denebilir. öte yandan,  emir vermekten hoşlanmadığım gibi bunu beceremiyorum da. zaten bu yüzden bıraktım mesleği. otoriter olmayı istemiyordum.

beni köşeye sıkıştırmak isteyen birkaçı sinirlendi. ama profesyoneller ya belli etmediler. kibarca çıkabileceğimi söylediler.

artık özgürdüm.

raporu ne zaman alabileceğimi sordum, işten izin almıştım ve diyarbakır’a dönmem gerekiyordu.

– yarın alabilirsiniz.

ertesi gün gittiğimde raporun henüz hazır olmadığını ve beni arayacaklarını söylediler. aramaları birkaç gün sürdü. telefondaki kadın raporun hazır olmadığını, perşembe ya da cuma verebileceklerini söyledi. ancak cuma günü raporu alabildim. ileri derecede psikoseksüel bozukluğum varmış. bu çürümüş raporun imzacıları arasında tek bir psikiyatrist ve psikolog yoktu. neden psikiyatri heyetinin karşısına çıkarıldığım da bir muammaydı dolayısıyla. ileri derecede psikoseksüel bozukluk teşhisinin altında, psikiyatri heyeti diye karşısına oturtulduğum beyaz önlüklülerin arasında yer alıp almadığını bilmediğim bir nörolog, bir ürolog ve bir de enfeksiyon hastalıkları uzmanının onayları vardı sadece. TSK'ya yakışır bir rapordu.

o gün, askeriyeye son kez ayak bastığım gündü.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue



<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>