Anayasayı denedik olmadı, nefret suçlarını denedik olmadı. Gezi’den sonra farkettik ki aslında belediyeler de var.
Bu yazı dizisinin hazırlanması Niras ve BBC Media Action ortaklığında yürütülen Objective Araştırmacı Gazetecilik Programı tarafından desteklenmiştir
Türkiye’de LGBTİ Hareketi’nin siyasal alanla teması İbrahim Eren ve arkadaşlarının Radikal Sol Yeşil Parti Girişimi ile başladı. Sonrasında gelişen süreçte ise siyasal partilerde bireysel adaylıktan öteye geçemedi. Geçmişte Türkiye siyasal hareket ve örgütlerin LGBTİ Hareketi’ne bakışını o dönemi yaşamış olan İbrahim Eren’le yaptığımız söyleşide konuştuk.
Radikal Sol Yeşil Parti Girişimi’nin kurucuları arasında yer alıyorsunuz. Bu konuya geçmeden önce Türkiye’de LGBTİ hHareketi’nin ilk kamusal eylemi olan açlık grevini konuşmak istiyorum.
Gezi Parkı’nda gerçekleşen açlık grevi polisin uyarısıyla sizin evinize taşındı. O dönemi anlatabilir misiniz?
Ben o dönemde turdaydım. Arkadaşlar aradılar, polis baskın yaptı gidecek yerimiz yok diye. Ben de benim eve gitmelerini salık verdim. Bunun üzerine grev bizim eve taşınmış oldu. Ben turdan döndükten sonra ev zaten tıklım tıklım doluydu. Açlık grevi sırasında büyük bir dayanışma gerçekleşti. Çok enteresan insanlar gelip dayanışma da bulundular. O sıralarda herhalde 80’li yıllar olması lazım, mesela Rıfat Ilgaz o hasta haliyle altı kat merdiveni çıkarak geldi. Can Yücel ve eşi geldiler. Tomris Uyar geldi, karşı komşumdu zaten. Birçok insan bu şekilde geldi. Gelemeyeneler de dayanışma mesajları yayınladılar. Cidden böyle yüksek düzeyde bir aydınlar dayanışması ortaya çıktı ki bu şaşkınlık verici bir şey oldu.
'İzmir’de sol hareketlerin bağnazlıklarından çok rahatsız oldum'
12 Eylül askeri darbesi yaşanmıştı. Sol üzerinde baskılar devam etmekteydi. Ama siz parti girişiminde bulundunuz.
Ben '72 yılında yurtdışına çıktım. Yurt dışında beş yıl kaldım. Türkiye’ye döndüm ve İzmir’e yerleştim. İzmir’de sol hareketlerin bağnazlıklarından çok rahatsız oldum. Tabii Avrupa’da gördüğüm hareketlilik ile Türkiye’de gördüğüm sol hareket birbirinden çok uzaktı. Başka bir bakış açısı gerektiğini düşündüm. Arkadaşlarımla da paylaştım ve Türkiye’nin ilk çevre derneğini İzmir’de kurduk. 1977 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ege Çevre Sağlığı Derneği’ni kurduk. Burada biz çalışmalarımız sırasında çevreyi yorumladık. Çevre nedir, bir çevrenin fiziksel çevre, tarihi-kültürel çevre gibi yönleri olduğunu düşündük ve sosyal kültürel çevreyle de ilgilenmesi gerektiği düşündük. Hayat kadınlarının, eşcinsellerin, eski mahkûmların vb. marjinalize edilmiş unsurların toplumla barıştırılması, topluma yeniden katılması gerektiği üzerinde durduk. Aktifleştik ve ciddi büyüme gösterdik. Bu arada İzmir Körfezi’nin kirlenmekte olduğunu özellikle İzmir Körfezi’nden geçen bütün gemilerin araştırılmaları, suların analiz edilmesi ve bu suları kirletenlerin tespit edilmesi yönünde çalışmalar yaptık. Bu Türkiye’de bir ilktir.
Askeri darbe ile bu dernek kapatıldı. Ben o ara geçici olarak yurtdışına gitmiştim. Darbe olunca da dönmedim. İtalya’da, Fransa’da ve Almanya’da bulundum. Buralardaki bütün politik hareketleri, Katolik Hıristiyan sol hareketleri ve ilk ortaya çıkan eşcinsel hareketlerini, çevre hareketlerini, antimilitarist hareketleri yakından inceleme imkanı buldum. Mozambik’in bağımsızlık mücadelesini verenlerin aktivistiydim. Ama bunu yaparken aynı zamanda Kürtlerin eşitlik haklarının tanınması gerektiğini, Sovyetler Birliği’ndeki halkların özgürlüklerine kavuşması gerektiğini düşünür oldum. Daha sonra Almanya’ya gittiğim zaman Kürtlerin çeşitli toplantılarında bu yönde konuşmalar yapmıştım. Kürtçe'nin özgür olması gerektiğini, Kürt kültürünün özgürce gelişmesi için engellerin kaldırılması gerektiği ile ilgili konuşmalar yapmıştım. O zamanlar dikkat çekmişti. İtalya’da yapılan ilk eşcinsel yürüyüşü Torino’da organize edilmişti. Ben de hemen katıldım o yürüyüşe. Zannedersem '82 yılındaydı. Tarihlerde bir iki yıllık yanlışım olabilir. İtalyan Eşcinsellerinin Birleşik Hareketi aktivistiydim. Devrimci İtalyan Eşcinsel Hareketi diyebiliriz. Yurtdışına gitmeden önce Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olmaya çalıştım ama yaşım küçük olduğu için üye olamadım.
'İbneler de parti kuracakmış'
Türkiye’ye döndünüz
Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra askeri darbeden yeni çıkılıyordu. Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucuları arasında yer aldım. Daha sonra ayrıldım. SODEP’ten ayrılan bütün itilmişlerin, marjinalize edilmişlerin, politika dışına itilmiş bütün kişilere beraberce bir parti oluşturma ve siyasal arenada sesimizi duyurma yönünde çağrıda bulunduk. Bu çağrı bayağı ses çıkardı. Bu çağrı tüm ülkede yayıldı. Ama öyle bir zamandaydı ki siyasi partiler yeni oluşmaktaydı. Sol örgütler komple saf dışı bırakılmıştı. Dolayısıyla bizim bu çağrımız epey bir etki yaptı.
Tabii daha başından itibaren derhal aşağılandık. Bugün böyle mangalda kül bırakmayan yazarlar destek vermek yerine bizi gülünçleştirmeye çalıştı. Özellikle eşcinsel grubunu kullandılar. ‘İbneler de parti kuracakmış’ dediler ve buradan saldırdılar. Mesela antimilitarist eylemler, vicdani ret hakkını tartışmalarını biz duyurduk. Bizden önce bunları kullanmış olan kimse yoktu politikada. Mesela Yunanistan Konsolosluğu’nun önünde anti militarist gösteri yaptık. Çünkü Yunanistan’da bir antimilitarist vicdani reddini ilan etmişti. Bu kişi 'Türkiye ve Yunanistan’daki silah tüccarlarının savaşına katılmayacağım' diyen Mihail Maragakis’ti. 1988 yılındaydı. Mesela bunun üzerine basında çıkan haber şu: Eşcinseller Yunanistan Konsolosluğu önünde gösteri yaptılar. Halbuki o grubun için de bir veya iki eşcinsel vardı. Çoğunluk feministler, ant militaristler, ateistlerdi.
'Gülhane’deki DGM’de yargılandım'
Kürtçe'nin önündeki engellerin kaldırılmasını savunuyorduk. Güneydoğu'daki bir köyde dışkı yedirmişlerdi köylülere. Biz de bunu yapan subayın cezalandırılması için açlık grevi gerçekleştirdik. Bizim dışımızda bunu yapan kimse yoktu. O zamanlar 'Kürtlerin Newroz bayramını kutluyoruz' diye yazı yazdık. Ondan sonra hakkımda dava açıldı. Gülhane’deki DGM’de yargılandım. Neyse ki beraat ettim. Daha sonra yine Kürtlerle ilgili bir şeyle ilgili Sağmalcılar Cezaevine girdim. Orada acayip bir şekilde saldırıya maruz kaldım, dövüldüm falan. Bir de basında çıktı. İçerden çıkar çıkmaz her tarafım çürük içindeyken basın açıklaması yaptım ve haberi yapıldı. Ama o dönemde bazı kötü durumlar yaşandı. Yeşiller Partisi ile tartıştık. Belki de bu yüzden parti girişimi olarak kaldık.
Zaten biz kültürel bir hareket olarak kalmayı düşünüyorduk. Tipik sol gibi işte partilerle ittifak yapalım diye düşünmedik. Kuruçeşme’de toplantılar yapıldı sol gruplar arasında. O toplantıda biz Türkiye’yi otonomilerle bölünmüş bir federal şeklinde düşündüğümüzü dile getirdik. Kentin kendi valisini kendisinin seçmesini istiyorduk. Sonra aramızda bazı tartışmalar oldu ve ben bir kenara çekildim.
Özet olarak siz Türkiye’de feministleri, LGBT’leri, antimilitaristleri bir araya getirmeye çalıştınız?
Feminist grup hiçbir zaman ciddi bir grup haline gelemedi. Çünkü feministler o zaman aktif bir tavır ortaya koymadılar. Zaten dışarıda kendi otonom örgütlenmeleri vardı. Biz feministlerle toplantı yaptık. Arkadaşlarla el birliğiyle davranıp aynı partinin çatısı altında otonom olarak bulunun dedik. Ama feministler kabul etmedi. Anti militarist grup, ateistler, çevreciler, eşcinseller hareketli bir gruptu ama feministler öyle değildi.
'Günaydın gazetesi ismimi ve telefonumu yayınladı'
Peki sonra ne oldu?
Biz bir kültür hareketi olarak kaldık. Hiç konuşulmayan şeyleri gündeme getirmeye çalıştık. İnsanların kafalarındaki duvarları yıkıp yeni bir ufuk açmayı düşlüyorduk. Mesela o zamanlar işte Günaydın gazetesi resmimi ve telefon numaramı yayınlayarak, ‘Türkiye’nin götvereni İbrahim Eren, Türkiye gençleri bu götverene haddini bildirecek’ diyerek şahsi telefonumu verdiler. Gazete sahibine karşı dava açtım ve mahkum oldu. Ama enteresan olan şu, en fazla 10 kişi tehdit etti geri kalan 200’e yakın kişi ilişki teklifinde bulundular. Ben Türkiye’deki yobazlığın genel anlamıyla yobazlığın son 20 yılda özenle oluşturulduğunu, devlet eliyle pompalanarak oluşturulduğu fikrindeyim. Hala da asıl ana kitlenin yobazlığa tam anlamıyla bulaşmadığını düşünüyorum. Çünkü böyle bir çağrıda bulunuyorsun ve tehditten kat be kat daha fazlası “buluşabilir miyiz” diyor. Bu nasıl bir şey?
Türkiye tarihinde LGBTİ birey olarak ilk defa Demet Demir ÖDP’den (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) 1999 yılında aday oldu. Sonraki dönemlerde LGBTİ bireyler muhtar adaylıkları ile gündeme gelse de açık kimlikleriyle olmasa bile seçimlerde aday oldular. 2014 yerel seçimlerinde ise tarihte ilk defa olarak kalabalık bir şekilde ve açık kimlikleriyle adaylıklar gündeme geldi. Ayrıca yine Türkiye’de ilk defa eşcinsel kimliğiyle Beldediye Başkan Adaylığı gerçekleşti. Hatırlatmak gerekirse LGBTİ adaylar yazı dizisi hazırlanırken seçim öncesi İstanbul’da HDP ve CHP’den Belediye Meclis Üye Adayları ile söyleşiler gerçekleştirdik. Ancak güncelliğini yitirdiği için ve adaylar seçimlerde kazanmadığı için söyleşileri yayınlamamayı uygun gördük.
Bunun yerine adayların seçime girdikleri parti ve belediyeler ile hangi partiden ve nereden aday olduklarını sıralayacağız.
İstanbul HDP LGBTİ Belediye Meclis adayları:
• Asya Elmas – Kadıköy 2. Sıra Adayı
• Ebru Kırancı- Beyoğlu 4. Sıra Adayı
• Niler Albayrak- Avcılar 2. Sıra Adayı
• Şevval Kılıç – Şişli 2. Sıra Adayı
İstanbul LGBTİ CHP Belediye Meclis Adayları:
• Çelik Özdemir – Beyoğlu 12. Sıra Adayı
• Sedef Çakmak – Beşiktaş 27. Sıra Adayı
• Boysan Yakar – Şişli Yedek Aday
Giresun
Can Cavuşoğlu- Giresun Belediye Başkan Adayı
(Türkiye tarihinde açık kimliğiyle ilk defa bir LGBTİ birey belediye başkan adayı oldu)
Not: Söyleşi yaptığımız adaylardan hiçbiri kazanamadı. Malum seçimlerde günlere yayılan hileler ve olaylar arasında ortaya çıkan haberlerde Beşiktaş Belediye Meclis üyesi 27. Sıra Adayı Sedef Çakmak’ın seçildiğini söylüyordu. Hatta bundan mutluluk duyarak tebrik ettim, edildi. Ama birkaç gün sonra kazanmadığına dair haberler çıktı. YSK’ya yapılan itiraz sonucu Sedef Çakmak’ın seçilmediği söylendi ve resmi kayıtlara geçti. Çakmak veya diğer adaylar kazansaydı Türkiye tarihinde ilk defa LGBT bireyler açık kimlikleriyle meclis üyeleri veya belediye başkanı olacaktı. 2014 yerel seçimler öncesi İstanbul’da HDP ve CHP’den belediye meclis üye adaylarıyla yaptığımız söyleşiden kesitler sunuyoruz.
HDP Şişli Belediye Meclis Üyesi 2. sıra adayı Şevval Kılıç
Geçmişte siyasi partilerin LGBT Hareketi’ne karşı mesafesi vardı, daha doğrusu tavrı diyebiliriz. Şimdi ise siyasi partilerde LGBTİ adaylar mevcut. Sence LGBT hareketinde veya siyasi partilerdeki değişimlerde neler oldu?
Aslında temelleri eskide atıldı. Demet Demir’in ÖDP adaylığı veya bireysel tek tük adaylıklar oldu. LGBT görünürlüğü adaylıklarda bu sene gibi hiç olmamıştı. Geç kalınmış bir durum. LGBT Hareketi’nin siyasi partileşme konusunda radikal olduğunu düşünmüyorum. LGBT Hareketi olarak herhangi bir siyasi parti ile dirsek temasında olmak konusunda tereddütlerimiz vardı ve bunları dile getiriyorduk. Tabii ki geçmişte siyasi partilere oylar veriliyordu. Siyasi partilerde ki hiyerarşik veya hegemonik yapılanmalar, kalabalıklar, sol gelenekten gelen insanların bakış açısı vs. Bazı siyasilerin iktidarı altında kalmak söz konusu oluyordu. Bazı güzel deneyimler yaşadık, bazı kötü deneyimler yaşadık. Feministlerle, çevrecilerle dayanışma halindeydik en başından beri. Kürt Siyasal Hareketi’ni ayrı tutarak tabii. Fakat zamanla insanlar kendilerini LGBTİ olarak ifade edebiliyor.
Kitleselleşen bir LGBT Hareketi var artık. Eskiye nazaran insanlar kendilerini ‘özgürce’ ifade edebiliyorlar. Dolayısıyla ana akım siyasi temsil konusu gündeme geldi. Sonuçta hep “okulda, işte, mecliste eşcinseller her yerde” demiyor muyuz? Tabii ki burada sadece eşcinseller değil aynı zamanda tüm LGBTİ’ler kastediliyor. Sloganlarımızdan biri bu değil mi? Sonuçta meclisteki temsiliyet de önemli. Tamam, politik olarak dünya görüşü olarak, parlamenter temsiliyete inanmamakla beraber bir LGBTİ pozitif ayırımcılığı şeklinde düşünüp mecliste bir LGBTİ görünürlüğüne son derece inanıyorum. Her türlü hareketi destekliyorum. HDP ve CHP’den adaylar çok. Birbirimizi paralamayı çok seviyoruz. Birbirimizi eleştiriyoruz ve hep sorguluyoruz. Bazı LGBTİ yoldaşlar tarafından yıpratılmalar da ortaya çıkıyor. Ama bir yandan da kendini sürekli sorgulayan, dinamik, sürekli gelişen, nesil aktarımı yapan, gözü açık, şuuru açık ve hızlı gelişen bir hareketiz. Bu anlamda da bir dinamizm oluşuyor, bazen de ipin ucunu kaçırdığımız oluyor. Ama biz de politikayı öğreniyoruz. Parlak günler bizi bekliyor diye bitirebiliriz bu soruyu.
Eskiye nazaran siyasi partilerin bu değişimini neye bağlıyorsun?
Şimdi HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni bir kenara ayırarak konuşacağım. Diğer tüm partileri içine katarak konuşuyorum. Samimiyetlerini daha sonra göreceğiz. Geç kaldılar. Bu konuda dürüst ve samimi olduğuna inandığım HDP ve Kürt Siyasal Hareketi bir kenara, diğerlerinin niyeti, bu artık homofobik veya transfobik olmamak bir siyasi tavır haline gelmeye başladı nihayetinde ve geç kalmış olarak. Zararın neresinden dönersek kârdır ama eleştirmeyelim lafına katılmıyorum. Çünkü bunun bedelleri kesik kafalar olarak tezahür ediliyor. Hani bir çırpıda söylenecek cümleler değil bunlar. Önce çuvaldızı kendimize batıralım.
CHP'de LGBT meselesini sahiplenen bir grup vardı
CHP Beşiktaş Belediye Meclis Adayı Sedef Çakmak
Geçmişte siyasi partilerde LGBT adayları pek görünür değildi. Daha çok bireysel adaylıklar söz konusuydu. Şimdi ise LGBT Hareketi’nin kitleselleşmesi ve Gezi’den sonra siyasi partilerin LGBT Hareketi’ne yer vermesi gerçekleşti. Neden şimdiye kadar olmuyordu da ilk defa geniş katılım gösterdi LGBT Hareketi?
Bunun tabii en önemli sebeplerinden biri Gezi. Biliyorum herkesin dilinde bir Gezi var. Herkesin dilinde olmasının nedeni Gezi’nin büyük bir etkisi olması. İki sebebi olduğunu düşünüyorum. CHP özelinde konuşuyorum tabii. BDP ve HDP kanadı epey bir zamandır sahipleniyor. CHP içinde 2009 yılından itibaren LGBT meselesini sahiplenen bir grup vardı. Bunun en net kanıtı, anayasa ve nefret suçu yasa tasarısı görüşmelerinde otomatikman BDP ve CHP sahipleniyordu. Evet, partiler bazında Gezi’den sonra sahiplenme oldu. LGBT aktivistleri bazında da, zaten buraya doğru bir yöneliş vardı hareketin kendi düzeninde.
Anayasayı denedik olmadı, nefret suçlarını denedik olmadı ama biz hala sokakta öldürülmeye dövülmeye devam ediyoruz. Gezi’den sonra farkettik ki aslında belediyeler de var ve belediyeler hakkında bilgilendik o dönemde. Sonra da siyaset okulu yaptık belediyecilik işleyişi konusunda. Sonra anladık ki dernek olarak yaptıklarımız belediyelerin sorunuymuş. Sorumluluğu iade etmek maksadıyla buna ilgi duymaya başladık (gülüyor). Adaylık mevzusu da bunun bir adımı. Başka bir adımı ise bütün belediyelerde, daha doğrusu yerel yönetimlerinde LGBTİ perspektifini yerleştirmek. Demek ki ilçe sınırları içinde yaşayan bütün insanlar heteroseksüel değildir anlayışını belediyeler aracılığıyla yerine getirmek. Bizim adaylığımızda bunun içinde değerlendirilmeli.
Bizim adaylığa karar vermemiz bireysel kararlarımız. En azından Çelik, Boysan ve benim adıma konuşacak olursak, ben Beşiktaş belediye meclis üye adayıyım, Çelik Beyoğlu, Boysan da Şişli’de yedek aday listede ama yine de çalışmalarını devam ettiriyor. Çünkü Şişli’de ciddi oranda bir LGBT nüfusu var. O nedenle Boysan çalışmalarını devam ettiriyor. Bizim adaylığımız bu bağlamda anlaşılmalı. Gezi çok önemli bir nokta ama Hareket içinde neden bu kadar aday çıktı diye sorarsak bunun cevabı Hareketin seyriyle alakalı.
HDP’nin Kadıköy Belediye Meclis üyesi 2. sıra adayı Asya Elmas
Kimliğimden dolayı dışlanmaya maruz kalıyorum
HDP’den adaysın. Kürt siyasal Hareketi’nin geçmişten beri sahiplendiğini biliyoruz. Şimdi sen aday olarak HDP içinde rahatça sorunları dile getirebiliyor musun?
HDP içinde zaten açık kimliğimle aday oldum. Tabii ki trans bir kadın olmam dolayısıyla görünürlüğüm aşikâr. Partim içinde mücadele ederken her zaman dile getiriyorum sorunları. Önceliğim LGBTİ hak ve kazanımlarıdır diyorum. Çünkü bu kimliğimizden dolayı, trans kimliğimden dolayı toplum içinde ötekileştirme, dışlanmaya maruz kalıyorum. Bu konuda canım çok acıyor. Benim gibi LGBTİ bireylerin canı çok acıyor. Bir insanın canı hangi konuda yanıyorsa o noktada politikası da oluşuyor. Benim önceliğimde dediğim gibi LGBTİ hak ve kazanımlarıdır.
Zaten bu partinin özgürlükçü olması, adil bir yaşamdan yana olması benim dünya görüşümle aynı çizgide durmasından dolayı da bu parti içinde mücadele ediyorum. Tabii diğer sebepleri de Kürt olmam, Kürdistanlı olmam. Hem Kürdistan’ın özgürlüğü hem de Türkiye’nin özgürlüğü için mücadele eden bir parti. Kadın konusunda da zaten yaptıkları belli. Kesinlikle LGBTİ haklarını sonuna kadar, dilimin döndüğü kadar parti içinde savunuyorum. Şimdi de HDP Kadıköy belediyesi meclis üyesi 2. Sıra Adayıyım.
'Oy almak için değil, dertlerinizi dinlemek için geldik'
CHP’den Şişli Belediye Meclis üye adayı Boysan Yakar
CHP’den adaysın. CHP içinde LGBT hareketinin taleplerini dile getirebiliyor musun?
Doğru biliyorsam şayet 1994 yılında LGBT’lere ilk yer veren ÖDP’dir. 2004 yılında da DEHAP cinsel yönelim ve cinsiyet yönelimi ayırımı yapılamaz ibarelerini tüzüklerine aldılar. Ondan sonra da diğer Kürt partilerde tüzüklerine eklediler. CHP’de ise 2011’de Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan bir LGBT vizyonu var. Nasıl var? Milletvekilleri üstünden, tamamen onların duyarlılıkları ile başlayıp parti siyasetinin içine dahil edilen bir süreçten bahsedebiliriz.
Genel seçimlerden önce İstanbul ve Ankara’dan aday olan CHP’lilerin dernekler ve örgütlerle görüşüp “buraya oy almak için değil, dertlerinizi dinlemek için geldik” diyerek başlayan bir süreç. Binnaz Toprak, Melda Onur, Nazlı Akın’ın özellikle LİSTAG aileleri ile tanışmaları, onların ‘Benim Çocuğum’ adlı belgeselleri vardı, onları izletmeleri diğer milletvekillerine CHP içinde bir vizyon yarattı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ötekisi olmayan Türkiye yaklaşımı ile yeni bir vizyonu açması da önemli bir süreç. Bu bağlamda politika geliştirmekte zorlanmadık ama daha çok bizden ziyade milletvekillerinin önayak olması ile ilgili parti içinde gelişen politikalar söz konusu. Kürt hareketine yakın bir partinin de tamamının homofobik olmadığını söyleyemeyiz. CHP de öyle.
Sistem partisi ve üstüne üstün içinde çok farklı insanları içinde barındıran partiler. Daha çok karşılaşacağımız şeyler LGBT’ler mevzu bahis olduğunda her parti aşağı yukarı aslında aynı. Ama bu politika uzun vadeli bir sürecin, kaplumbağa gibi ağır yürüyen bir sürecin başlangıcı olduğu için önemsediğimiz bir şeydi. Uzun vade de toplumsal durumların değişip dönüşmesi ve bizim için iyimser şeylerin olması için önemli. Biraz da bizim baskılarımızla oluşacağına inanıyorum.
Kazandın diyelim. LGBT hareketinin geçmişten günümüze hak taleplerini dile getireceksin. Peki belirlediğin projelerin var mı?
Aklımızda Gökkuşağı Masası kurma fikrimizi var. Bütün belediyeler içinde farkındalık sağlayan ve alan açan, istihdam açan, LGBT ayırımcılığına karşı dikkat eden projeler geliştirmeyi düşünüyoruz. SPoD ile yaptığımız ortak bir çalışma vardı.
LGBTİ Dostu Belediyecilik Protokolü vardı. Bu protokolün talepleri de yine SPoD’un önderliğinde düzenlenen siyaset okulu deneyimlerinden kazandığımız şeyler. Bir haftalık eğitim sonunda 10 örgüt bir araya gelip yaptığı bir talepler listesi oluşmuştu. LGBTİ Dostu Belediyecilik programına çevirip Belediye Başkan adaylarının önüne koyduk.
'Bizim de ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız var'
İhtiyaç sahibi olan arkadaşlarımıza bazı mekanizmaları kullanmamız gerekiyor. Bizim de yaşlılarımız var, ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız var. Yeşil kart sahibi olmayı bekleyen arkadaşlar var. Hizmetin gitmesi gereken arkadaşlarımız var. Bugüne kadar devletin hiçbir organının dokunup da “nasılsınız” diye sormadığı ve talep etmeyi dahi aklından geçirmemiş bir kalabalığa talepler oluşturup onların taleplerini belediyelerin gündemlerinde öne çıkarmak ve hayata geçirmek gibi hedeflerimiz var. O yüzden hem bu alanları açığa çıkarıp oralarda bu mücadeleleri vermek önemli hem de belediye meclisi olan trans veya eşcinsellerin deneyimi de önemli. Gün sonunda eline dokunulmayan, arkadaş olunmayan, komşusuysan yok sayıldığın veya apartmandan atılan insanlarız. LGBTİ’ler söz konusu ise hayat fazlasıyla siyah beyaz.
Ahmet Güneş - T24
Bu yazı dizisinin hazırlanması Niras ve BBC Media Action ortaklığında yürütülen Objective Araştırmacı Gazetecilik Programı tarafından desteklenmiştir
Türkiye’de LGBTİ Hareketi’nin siyasal alanla teması İbrahim Eren ve arkadaşlarının Radikal Sol Yeşil Parti Girişimi ile başladı. Sonrasında gelişen süreçte ise siyasal partilerde bireysel adaylıktan öteye geçemedi. Geçmişte Türkiye siyasal hareket ve örgütlerin LGBTİ Hareketi’ne bakışını o dönemi yaşamış olan İbrahim Eren’le yaptığımız söyleşide konuştuk.
Radikal Sol Yeşil Parti Girişimi’nin kurucuları arasında yer alıyorsunuz. Bu konuya geçmeden önce Türkiye’de LGBTİ hHareketi’nin ilk kamusal eylemi olan açlık grevini konuşmak istiyorum.
Gezi Parkı’nda gerçekleşen açlık grevi polisin uyarısıyla sizin evinize taşındı. O dönemi anlatabilir misiniz?
Ben o dönemde turdaydım. Arkadaşlar aradılar, polis baskın yaptı gidecek yerimiz yok diye. Ben de benim eve gitmelerini salık verdim. Bunun üzerine grev bizim eve taşınmış oldu. Ben turdan döndükten sonra ev zaten tıklım tıklım doluydu. Açlık grevi sırasında büyük bir dayanışma gerçekleşti. Çok enteresan insanlar gelip dayanışma da bulundular. O sıralarda herhalde 80’li yıllar olması lazım, mesela Rıfat Ilgaz o hasta haliyle altı kat merdiveni çıkarak geldi. Can Yücel ve eşi geldiler. Tomris Uyar geldi, karşı komşumdu zaten. Birçok insan bu şekilde geldi. Gelemeyeneler de dayanışma mesajları yayınladılar. Cidden böyle yüksek düzeyde bir aydınlar dayanışması ortaya çıktı ki bu şaşkınlık verici bir şey oldu.
'İzmir’de sol hareketlerin bağnazlıklarından çok rahatsız oldum'
12 Eylül askeri darbesi yaşanmıştı. Sol üzerinde baskılar devam etmekteydi. Ama siz parti girişiminde bulundunuz.
Ben '72 yılında yurtdışına çıktım. Yurt dışında beş yıl kaldım. Türkiye’ye döndüm ve İzmir’e yerleştim. İzmir’de sol hareketlerin bağnazlıklarından çok rahatsız oldum. Tabii Avrupa’da gördüğüm hareketlilik ile Türkiye’de gördüğüm sol hareket birbirinden çok uzaktı. Başka bir bakış açısı gerektiğini düşündüm. Arkadaşlarımla da paylaştım ve Türkiye’nin ilk çevre derneğini İzmir’de kurduk. 1977 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ege Çevre Sağlığı Derneği’ni kurduk. Burada biz çalışmalarımız sırasında çevreyi yorumladık. Çevre nedir, bir çevrenin fiziksel çevre, tarihi-kültürel çevre gibi yönleri olduğunu düşündük ve sosyal kültürel çevreyle de ilgilenmesi gerektiği düşündük. Hayat kadınlarının, eşcinsellerin, eski mahkûmların vb. marjinalize edilmiş unsurların toplumla barıştırılması, topluma yeniden katılması gerektiği üzerinde durduk. Aktifleştik ve ciddi büyüme gösterdik. Bu arada İzmir Körfezi’nin kirlenmekte olduğunu özellikle İzmir Körfezi’nden geçen bütün gemilerin araştırılmaları, suların analiz edilmesi ve bu suları kirletenlerin tespit edilmesi yönünde çalışmalar yaptık. Bu Türkiye’de bir ilktir.
Askeri darbe ile bu dernek kapatıldı. Ben o ara geçici olarak yurtdışına gitmiştim. Darbe olunca da dönmedim. İtalya’da, Fransa’da ve Almanya’da bulundum. Buralardaki bütün politik hareketleri, Katolik Hıristiyan sol hareketleri ve ilk ortaya çıkan eşcinsel hareketlerini, çevre hareketlerini, antimilitarist hareketleri yakından inceleme imkanı buldum. Mozambik’in bağımsızlık mücadelesini verenlerin aktivistiydim. Ama bunu yaparken aynı zamanda Kürtlerin eşitlik haklarının tanınması gerektiğini, Sovyetler Birliği’ndeki halkların özgürlüklerine kavuşması gerektiğini düşünür oldum. Daha sonra Almanya’ya gittiğim zaman Kürtlerin çeşitli toplantılarında bu yönde konuşmalar yapmıştım. Kürtçe'nin özgür olması gerektiğini, Kürt kültürünün özgürce gelişmesi için engellerin kaldırılması gerektiği ile ilgili konuşmalar yapmıştım. O zamanlar dikkat çekmişti. İtalya’da yapılan ilk eşcinsel yürüyüşü Torino’da organize edilmişti. Ben de hemen katıldım o yürüyüşe. Zannedersem '82 yılındaydı. Tarihlerde bir iki yıllık yanlışım olabilir. İtalyan Eşcinsellerinin Birleşik Hareketi aktivistiydim. Devrimci İtalyan Eşcinsel Hareketi diyebiliriz. Yurtdışına gitmeden önce Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olmaya çalıştım ama yaşım küçük olduğu için üye olamadım.
'İbneler de parti kuracakmış'
Türkiye’ye döndünüz
Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra askeri darbeden yeni çıkılıyordu. Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucuları arasında yer aldım. Daha sonra ayrıldım. SODEP’ten ayrılan bütün itilmişlerin, marjinalize edilmişlerin, politika dışına itilmiş bütün kişilere beraberce bir parti oluşturma ve siyasal arenada sesimizi duyurma yönünde çağrıda bulunduk. Bu çağrı bayağı ses çıkardı. Bu çağrı tüm ülkede yayıldı. Ama öyle bir zamandaydı ki siyasi partiler yeni oluşmaktaydı. Sol örgütler komple saf dışı bırakılmıştı. Dolayısıyla bizim bu çağrımız epey bir etki yaptı.
Tabii daha başından itibaren derhal aşağılandık. Bugün böyle mangalda kül bırakmayan yazarlar destek vermek yerine bizi gülünçleştirmeye çalıştı. Özellikle eşcinsel grubunu kullandılar. ‘İbneler de parti kuracakmış’ dediler ve buradan saldırdılar. Mesela antimilitarist eylemler, vicdani ret hakkını tartışmalarını biz duyurduk. Bizden önce bunları kullanmış olan kimse yoktu politikada. Mesela Yunanistan Konsolosluğu’nun önünde anti militarist gösteri yaptık. Çünkü Yunanistan’da bir antimilitarist vicdani reddini ilan etmişti. Bu kişi 'Türkiye ve Yunanistan’daki silah tüccarlarının savaşına katılmayacağım' diyen Mihail Maragakis’ti. 1988 yılındaydı. Mesela bunun üzerine basında çıkan haber şu: Eşcinseller Yunanistan Konsolosluğu önünde gösteri yaptılar. Halbuki o grubun için de bir veya iki eşcinsel vardı. Çoğunluk feministler, ant militaristler, ateistlerdi.
'Gülhane’deki DGM’de yargılandım'
Kürtçe'nin önündeki engellerin kaldırılmasını savunuyorduk. Güneydoğu'daki bir köyde dışkı yedirmişlerdi köylülere. Biz de bunu yapan subayın cezalandırılması için açlık grevi gerçekleştirdik. Bizim dışımızda bunu yapan kimse yoktu. O zamanlar 'Kürtlerin Newroz bayramını kutluyoruz' diye yazı yazdık. Ondan sonra hakkımda dava açıldı. Gülhane’deki DGM’de yargılandım. Neyse ki beraat ettim. Daha sonra yine Kürtlerle ilgili bir şeyle ilgili Sağmalcılar Cezaevine girdim. Orada acayip bir şekilde saldırıya maruz kaldım, dövüldüm falan. Bir de basında çıktı. İçerden çıkar çıkmaz her tarafım çürük içindeyken basın açıklaması yaptım ve haberi yapıldı. Ama o dönemde bazı kötü durumlar yaşandı. Yeşiller Partisi ile tartıştık. Belki de bu yüzden parti girişimi olarak kaldık.
Zaten biz kültürel bir hareket olarak kalmayı düşünüyorduk. Tipik sol gibi işte partilerle ittifak yapalım diye düşünmedik. Kuruçeşme’de toplantılar yapıldı sol gruplar arasında. O toplantıda biz Türkiye’yi otonomilerle bölünmüş bir federal şeklinde düşündüğümüzü dile getirdik. Kentin kendi valisini kendisinin seçmesini istiyorduk. Sonra aramızda bazı tartışmalar oldu ve ben bir kenara çekildim.
Özet olarak siz Türkiye’de feministleri, LGBT’leri, antimilitaristleri bir araya getirmeye çalıştınız?
Feminist grup hiçbir zaman ciddi bir grup haline gelemedi. Çünkü feministler o zaman aktif bir tavır ortaya koymadılar. Zaten dışarıda kendi otonom örgütlenmeleri vardı. Biz feministlerle toplantı yaptık. Arkadaşlarla el birliğiyle davranıp aynı partinin çatısı altında otonom olarak bulunun dedik. Ama feministler kabul etmedi. Anti militarist grup, ateistler, çevreciler, eşcinseller hareketli bir gruptu ama feministler öyle değildi.
'Günaydın gazetesi ismimi ve telefonumu yayınladı'
Peki sonra ne oldu?
Biz bir kültür hareketi olarak kaldık. Hiç konuşulmayan şeyleri gündeme getirmeye çalıştık. İnsanların kafalarındaki duvarları yıkıp yeni bir ufuk açmayı düşlüyorduk. Mesela o zamanlar işte Günaydın gazetesi resmimi ve telefon numaramı yayınlayarak, ‘Türkiye’nin götvereni İbrahim Eren, Türkiye gençleri bu götverene haddini bildirecek’ diyerek şahsi telefonumu verdiler. Gazete sahibine karşı dava açtım ve mahkum oldu. Ama enteresan olan şu, en fazla 10 kişi tehdit etti geri kalan 200’e yakın kişi ilişki teklifinde bulundular. Ben Türkiye’deki yobazlığın genel anlamıyla yobazlığın son 20 yılda özenle oluşturulduğunu, devlet eliyle pompalanarak oluşturulduğu fikrindeyim. Hala da asıl ana kitlenin yobazlığa tam anlamıyla bulaşmadığını düşünüyorum. Çünkü böyle bir çağrıda bulunuyorsun ve tehditten kat be kat daha fazlası “buluşabilir miyiz” diyor. Bu nasıl bir şey?
Türkiye tarihinde LGBTİ birey olarak ilk defa Demet Demir ÖDP’den (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) 1999 yılında aday oldu. Sonraki dönemlerde LGBTİ bireyler muhtar adaylıkları ile gündeme gelse de açık kimlikleriyle olmasa bile seçimlerde aday oldular. 2014 yerel seçimlerinde ise tarihte ilk defa olarak kalabalık bir şekilde ve açık kimlikleriyle adaylıklar gündeme geldi. Ayrıca yine Türkiye’de ilk defa eşcinsel kimliğiyle Beldediye Başkan Adaylığı gerçekleşti. Hatırlatmak gerekirse LGBTİ adaylar yazı dizisi hazırlanırken seçim öncesi İstanbul’da HDP ve CHP’den Belediye Meclis Üye Adayları ile söyleşiler gerçekleştirdik. Ancak güncelliğini yitirdiği için ve adaylar seçimlerde kazanmadığı için söyleşileri yayınlamamayı uygun gördük.
Bunun yerine adayların seçime girdikleri parti ve belediyeler ile hangi partiden ve nereden aday olduklarını sıralayacağız.
İstanbul HDP LGBTİ Belediye Meclis adayları:
• Asya Elmas – Kadıköy 2. Sıra Adayı
• Ebru Kırancı- Beyoğlu 4. Sıra Adayı
• Niler Albayrak- Avcılar 2. Sıra Adayı
• Şevval Kılıç – Şişli 2. Sıra Adayı
İstanbul LGBTİ CHP Belediye Meclis Adayları:
• Çelik Özdemir – Beyoğlu 12. Sıra Adayı
• Sedef Çakmak – Beşiktaş 27. Sıra Adayı
• Boysan Yakar – Şişli Yedek Aday
Giresun
Can Cavuşoğlu- Giresun Belediye Başkan Adayı
(Türkiye tarihinde açık kimliğiyle ilk defa bir LGBTİ birey belediye başkan adayı oldu)
Not: Söyleşi yaptığımız adaylardan hiçbiri kazanamadı. Malum seçimlerde günlere yayılan hileler ve olaylar arasında ortaya çıkan haberlerde Beşiktaş Belediye Meclis üyesi 27. Sıra Adayı Sedef Çakmak’ın seçildiğini söylüyordu. Hatta bundan mutluluk duyarak tebrik ettim, edildi. Ama birkaç gün sonra kazanmadığına dair haberler çıktı. YSK’ya yapılan itiraz sonucu Sedef Çakmak’ın seçilmediği söylendi ve resmi kayıtlara geçti. Çakmak veya diğer adaylar kazansaydı Türkiye tarihinde ilk defa LGBT bireyler açık kimlikleriyle meclis üyeleri veya belediye başkanı olacaktı. 2014 yerel seçimler öncesi İstanbul’da HDP ve CHP’den belediye meclis üye adaylarıyla yaptığımız söyleşiden kesitler sunuyoruz.
HDP Şişli Belediye Meclis Üyesi 2. sıra adayı Şevval Kılıç
Geçmişte siyasi partilerin LGBT Hareketi’ne karşı mesafesi vardı, daha doğrusu tavrı diyebiliriz. Şimdi ise siyasi partilerde LGBTİ adaylar mevcut. Sence LGBT hareketinde veya siyasi partilerdeki değişimlerde neler oldu?
Aslında temelleri eskide atıldı. Demet Demir’in ÖDP adaylığı veya bireysel tek tük adaylıklar oldu. LGBT görünürlüğü adaylıklarda bu sene gibi hiç olmamıştı. Geç kalınmış bir durum. LGBT Hareketi’nin siyasi partileşme konusunda radikal olduğunu düşünmüyorum. LGBT Hareketi olarak herhangi bir siyasi parti ile dirsek temasında olmak konusunda tereddütlerimiz vardı ve bunları dile getiriyorduk. Tabii ki geçmişte siyasi partilere oylar veriliyordu. Siyasi partilerde ki hiyerarşik veya hegemonik yapılanmalar, kalabalıklar, sol gelenekten gelen insanların bakış açısı vs. Bazı siyasilerin iktidarı altında kalmak söz konusu oluyordu. Bazı güzel deneyimler yaşadık, bazı kötü deneyimler yaşadık. Feministlerle, çevrecilerle dayanışma halindeydik en başından beri. Kürt Siyasal Hareketi’ni ayrı tutarak tabii. Fakat zamanla insanlar kendilerini LGBTİ olarak ifade edebiliyor.
Kitleselleşen bir LGBT Hareketi var artık. Eskiye nazaran insanlar kendilerini ‘özgürce’ ifade edebiliyorlar. Dolayısıyla ana akım siyasi temsil konusu gündeme geldi. Sonuçta hep “okulda, işte, mecliste eşcinseller her yerde” demiyor muyuz? Tabii ki burada sadece eşcinseller değil aynı zamanda tüm LGBTİ’ler kastediliyor. Sloganlarımızdan biri bu değil mi? Sonuçta meclisteki temsiliyet de önemli. Tamam, politik olarak dünya görüşü olarak, parlamenter temsiliyete inanmamakla beraber bir LGBTİ pozitif ayırımcılığı şeklinde düşünüp mecliste bir LGBTİ görünürlüğüne son derece inanıyorum. Her türlü hareketi destekliyorum. HDP ve CHP’den adaylar çok. Birbirimizi paralamayı çok seviyoruz. Birbirimizi eleştiriyoruz ve hep sorguluyoruz. Bazı LGBTİ yoldaşlar tarafından yıpratılmalar da ortaya çıkıyor. Ama bir yandan da kendini sürekli sorgulayan, dinamik, sürekli gelişen, nesil aktarımı yapan, gözü açık, şuuru açık ve hızlı gelişen bir hareketiz. Bu anlamda da bir dinamizm oluşuyor, bazen de ipin ucunu kaçırdığımız oluyor. Ama biz de politikayı öğreniyoruz. Parlak günler bizi bekliyor diye bitirebiliriz bu soruyu.
Eskiye nazaran siyasi partilerin bu değişimini neye bağlıyorsun?
Şimdi HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni bir kenara ayırarak konuşacağım. Diğer tüm partileri içine katarak konuşuyorum. Samimiyetlerini daha sonra göreceğiz. Geç kaldılar. Bu konuda dürüst ve samimi olduğuna inandığım HDP ve Kürt Siyasal Hareketi bir kenara, diğerlerinin niyeti, bu artık homofobik veya transfobik olmamak bir siyasi tavır haline gelmeye başladı nihayetinde ve geç kalmış olarak. Zararın neresinden dönersek kârdır ama eleştirmeyelim lafına katılmıyorum. Çünkü bunun bedelleri kesik kafalar olarak tezahür ediliyor. Hani bir çırpıda söylenecek cümleler değil bunlar. Önce çuvaldızı kendimize batıralım.
CHP'de LGBT meselesini sahiplenen bir grup vardı
CHP Beşiktaş Belediye Meclis Adayı Sedef Çakmak
Geçmişte siyasi partilerde LGBT adayları pek görünür değildi. Daha çok bireysel adaylıklar söz konusuydu. Şimdi ise LGBT Hareketi’nin kitleselleşmesi ve Gezi’den sonra siyasi partilerin LGBT Hareketi’ne yer vermesi gerçekleşti. Neden şimdiye kadar olmuyordu da ilk defa geniş katılım gösterdi LGBT Hareketi?
Bunun tabii en önemli sebeplerinden biri Gezi. Biliyorum herkesin dilinde bir Gezi var. Herkesin dilinde olmasının nedeni Gezi’nin büyük bir etkisi olması. İki sebebi olduğunu düşünüyorum. CHP özelinde konuşuyorum tabii. BDP ve HDP kanadı epey bir zamandır sahipleniyor. CHP içinde 2009 yılından itibaren LGBT meselesini sahiplenen bir grup vardı. Bunun en net kanıtı, anayasa ve nefret suçu yasa tasarısı görüşmelerinde otomatikman BDP ve CHP sahipleniyordu. Evet, partiler bazında Gezi’den sonra sahiplenme oldu. LGBT aktivistleri bazında da, zaten buraya doğru bir yöneliş vardı hareketin kendi düzeninde.
Anayasayı denedik olmadı, nefret suçlarını denedik olmadı ama biz hala sokakta öldürülmeye dövülmeye devam ediyoruz. Gezi’den sonra farkettik ki aslında belediyeler de var ve belediyeler hakkında bilgilendik o dönemde. Sonra da siyaset okulu yaptık belediyecilik işleyişi konusunda. Sonra anladık ki dernek olarak yaptıklarımız belediyelerin sorunuymuş. Sorumluluğu iade etmek maksadıyla buna ilgi duymaya başladık (gülüyor). Adaylık mevzusu da bunun bir adımı. Başka bir adımı ise bütün belediyelerde, daha doğrusu yerel yönetimlerinde LGBTİ perspektifini yerleştirmek. Demek ki ilçe sınırları içinde yaşayan bütün insanlar heteroseksüel değildir anlayışını belediyeler aracılığıyla yerine getirmek. Bizim adaylığımızda bunun içinde değerlendirilmeli.
Bizim adaylığa karar vermemiz bireysel kararlarımız. En azından Çelik, Boysan ve benim adıma konuşacak olursak, ben Beşiktaş belediye meclis üye adayıyım, Çelik Beyoğlu, Boysan da Şişli’de yedek aday listede ama yine de çalışmalarını devam ettiriyor. Çünkü Şişli’de ciddi oranda bir LGBT nüfusu var. O nedenle Boysan çalışmalarını devam ettiriyor. Bizim adaylığımız bu bağlamda anlaşılmalı. Gezi çok önemli bir nokta ama Hareket içinde neden bu kadar aday çıktı diye sorarsak bunun cevabı Hareketin seyriyle alakalı.
HDP’nin Kadıköy Belediye Meclis üyesi 2. sıra adayı Asya Elmas
Kimliğimden dolayı dışlanmaya maruz kalıyorum
HDP’den adaysın. Kürt siyasal Hareketi’nin geçmişten beri sahiplendiğini biliyoruz. Şimdi sen aday olarak HDP içinde rahatça sorunları dile getirebiliyor musun?
HDP içinde zaten açık kimliğimle aday oldum. Tabii ki trans bir kadın olmam dolayısıyla görünürlüğüm aşikâr. Partim içinde mücadele ederken her zaman dile getiriyorum sorunları. Önceliğim LGBTİ hak ve kazanımlarıdır diyorum. Çünkü bu kimliğimizden dolayı, trans kimliğimden dolayı toplum içinde ötekileştirme, dışlanmaya maruz kalıyorum. Bu konuda canım çok acıyor. Benim gibi LGBTİ bireylerin canı çok acıyor. Bir insanın canı hangi konuda yanıyorsa o noktada politikası da oluşuyor. Benim önceliğimde dediğim gibi LGBTİ hak ve kazanımlarıdır.
Zaten bu partinin özgürlükçü olması, adil bir yaşamdan yana olması benim dünya görüşümle aynı çizgide durmasından dolayı da bu parti içinde mücadele ediyorum. Tabii diğer sebepleri de Kürt olmam, Kürdistanlı olmam. Hem Kürdistan’ın özgürlüğü hem de Türkiye’nin özgürlüğü için mücadele eden bir parti. Kadın konusunda da zaten yaptıkları belli. Kesinlikle LGBTİ haklarını sonuna kadar, dilimin döndüğü kadar parti içinde savunuyorum. Şimdi de HDP Kadıköy belediyesi meclis üyesi 2. Sıra Adayıyım.
'Oy almak için değil, dertlerinizi dinlemek için geldik'
CHP’den Şişli Belediye Meclis üye adayı Boysan Yakar
CHP’den adaysın. CHP içinde LGBT hareketinin taleplerini dile getirebiliyor musun?
Doğru biliyorsam şayet 1994 yılında LGBT’lere ilk yer veren ÖDP’dir. 2004 yılında da DEHAP cinsel yönelim ve cinsiyet yönelimi ayırımı yapılamaz ibarelerini tüzüklerine aldılar. Ondan sonra da diğer Kürt partilerde tüzüklerine eklediler. CHP’de ise 2011’de Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan bir LGBT vizyonu var. Nasıl var? Milletvekilleri üstünden, tamamen onların duyarlılıkları ile başlayıp parti siyasetinin içine dahil edilen bir süreçten bahsedebiliriz.
Genel seçimlerden önce İstanbul ve Ankara’dan aday olan CHP’lilerin dernekler ve örgütlerle görüşüp “buraya oy almak için değil, dertlerinizi dinlemek için geldik” diyerek başlayan bir süreç. Binnaz Toprak, Melda Onur, Nazlı Akın’ın özellikle LİSTAG aileleri ile tanışmaları, onların ‘Benim Çocuğum’ adlı belgeselleri vardı, onları izletmeleri diğer milletvekillerine CHP içinde bir vizyon yarattı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ötekisi olmayan Türkiye yaklaşımı ile yeni bir vizyonu açması da önemli bir süreç. Bu bağlamda politika geliştirmekte zorlanmadık ama daha çok bizden ziyade milletvekillerinin önayak olması ile ilgili parti içinde gelişen politikalar söz konusu. Kürt hareketine yakın bir partinin de tamamının homofobik olmadığını söyleyemeyiz. CHP de öyle.
Sistem partisi ve üstüne üstün içinde çok farklı insanları içinde barındıran partiler. Daha çok karşılaşacağımız şeyler LGBT’ler mevzu bahis olduğunda her parti aşağı yukarı aslında aynı. Ama bu politika uzun vadeli bir sürecin, kaplumbağa gibi ağır yürüyen bir sürecin başlangıcı olduğu için önemsediğimiz bir şeydi. Uzun vade de toplumsal durumların değişip dönüşmesi ve bizim için iyimser şeylerin olması için önemli. Biraz da bizim baskılarımızla oluşacağına inanıyorum.
Kazandın diyelim. LGBT hareketinin geçmişten günümüze hak taleplerini dile getireceksin. Peki belirlediğin projelerin var mı?
Aklımızda Gökkuşağı Masası kurma fikrimizi var. Bütün belediyeler içinde farkındalık sağlayan ve alan açan, istihdam açan, LGBT ayırımcılığına karşı dikkat eden projeler geliştirmeyi düşünüyoruz. SPoD ile yaptığımız ortak bir çalışma vardı.
LGBTİ Dostu Belediyecilik Protokolü vardı. Bu protokolün talepleri de yine SPoD’un önderliğinde düzenlenen siyaset okulu deneyimlerinden kazandığımız şeyler. Bir haftalık eğitim sonunda 10 örgüt bir araya gelip yaptığı bir talepler listesi oluşmuştu. LGBTİ Dostu Belediyecilik programına çevirip Belediye Başkan adaylarının önüne koyduk.
'Bizim de ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız var'
İhtiyaç sahibi olan arkadaşlarımıza bazı mekanizmaları kullanmamız gerekiyor. Bizim de yaşlılarımız var, ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız var. Yeşil kart sahibi olmayı bekleyen arkadaşlar var. Hizmetin gitmesi gereken arkadaşlarımız var. Bugüne kadar devletin hiçbir organının dokunup da “nasılsınız” diye sormadığı ve talep etmeyi dahi aklından geçirmemiş bir kalabalığa talepler oluşturup onların taleplerini belediyelerin gündemlerinde öne çıkarmak ve hayata geçirmek gibi hedeflerimiz var. O yüzden hem bu alanları açığa çıkarıp oralarda bu mücadeleleri vermek önemli hem de belediye meclisi olan trans veya eşcinsellerin deneyimi de önemli. Gün sonunda eline dokunulmayan, arkadaş olunmayan, komşusuysan yok sayıldığın veya apartmandan atılan insanlarız. LGBTİ’ler söz konusu ise hayat fazlasıyla siyah beyaz.
Ahmet Güneş - T24