Bizler, adına İstanbul dediğimiz kaotik ve baştan sona grinin tonlarına bulanmış bu çöplüğün kent olmasını sağlayan, onu baştan aşağı gökkuşağına boyayıp rengârenk yapanlar onbinleriz.
Bizi göremiyor musunuz? Ya da farkımızda değil misiniz? Ya da her zaman olduğu gibi gayet farkımızdasınız ama görmek, duymak, bilmek istemiyor musunuz?
O zaman öğreneceksiniz. Size biraz etrafınıza dikkatle bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü biz her yerdeyiz.
Evinizde en yakınınızdakiyiz. Oğlunuz, kızınız, kocanız, ananız ya da babanızız. İşyerinizde patronunuz, stajyeriniz, ömrünüzü çürüttüğünüz o çalışma masalarındaki dirsek temasında olduğunuz dostlarınızız. Okulda öğrenciniz, öğretmeniniz, sınıf arkadaşınızız. Aslında yanı başınızdayız ama anlamak istemediğiniz süre de kilometrelerce uzakta tutulanlarız. İnsanları birbirine uzaklaştıran şeyler yeryüzü üstündeki mesafeler değil kafalarınızın içine koyulan sınırlardır aslında. Bizler amacı bu mesafeleri kaldırmak olanlarız.
Bizler bundan 12 yıl önce 40 kişiden oluşan mütevazı bir kortejin utangaç adımlarıyla yürümeye başlayıp o sayıyı 50 binlere çıkaranlarız.
Bizler sadece sapkınlar değil aynı zamanda meydan okuyanlarız. Cüretkârız. Utanmazız. Genel ahlak sınavından sınıfta kalmayı gönüllü seçmiş olanlarız.
Bizler yaşam alanımız olan bir parkı korumak için günlerce gecelerce, nöbet tutanlarız. Gümüşsuyu’ndan yukarı çıkınca devrimi görebilmeniz için barikatlarda gaz yiyenlerin gözlerine sprey sıkanlarız.
Biz bu topraklarda, herkesi cinsiyetlerden, tabulardan, ırkçılıktan uzak dalgalanan rengârenk gökkuşağı bayrağının altına davet edenleriz.
Bizler sadece yılın bir gününde yürümek için biraraya gelen ahlaksızlar, şorololar, dönmeler, ablacılar değiliz.
Bizler sadece kendimiz değiliz çünkü.
Bizler Zeki Müren’in kirpikleri, Bülent Ersoy’un memeleri, Conchita’nın sakallarıyız.
Eşcinsel hakemin homofobiye gösterdiği kırmızı kartlarız.
Arkadaş Zekai Özger’in yarım kalan dizeleriyiz. Hayatı, trajik bir homoseksüel buluruz biz. Her homoseksüel bize göre biraz da adonisttir zaten.
17 yaşında ailesi tarafından öldürülen Roşin Çiçek’in doya doya katılamadığı partiler, öpüşemediği erkekler, yürüyemediği sokaklar ve geleceğe dair umutlarıyız.
Üsküdar’da bir sokak ortasında babası tarafından vurulan Ahmet Yıldız’ın o gece pastaneden alamadığı dondurmalar, sokağa akan kanıyız.
Albay babası tarafından sevgilisiyle yaşadığı evden kaçırılıp, bilinmeyen bir yere hapsedilen Umut’un penceresinden gökyüzüne baktığı zaman kurduğu hayalleriz.
Nefret cinayeti sonucu öldürülen binlerce kardeşimizden biri olan Çağla Joker’in kırmızı rujuyuz, takma tırnaklarıyız.
Cezaevinde uğradığı ayrımcılığı protesto etmek için tek başında açlık grevine başlayan Avşa’nın haykıramadığı sözler, sokakta savuramadığı saçlarıyız.
Askerlik raporu alabilmek için çözülen yüzlerce soruluk Minnesota testleri, efemine fotoğraf kareleriyiz.
Bu ülkenin küçücük bir şehrinde baskıyla, zorlamayla, tacizle yaşamaya çalışıp, kendi ayaklarının üstünde duracağı o büyük şehri hayal edenlerin İstanbul’uyuz biz.
Türkiye’nin en büyük ve önemli şehrinin sokaklarına dağılan yasemin çiçekleri, topuk tıkırtıları, dedikodu rüzgârları ve havaya savrulan öpücükleriz.
O kadar ama o kadar güzeliz ki barikatlar değil kuş koysunlar yolumuza.
Biz, pazar günü (yarın) saat 17:00’de Taksim Meydanı’nda buluşup yaşam haklarımızı elde etmek için sloganlarımız, çığlıklarımız ve en güzel kıyafetlerimizle bir kere daha buluşacağız.
Biz buradayız aşkım.
Peki ya sen nerdesin?
Yiğit Karaahmet - Taraf
Bizi göremiyor musunuz? Ya da farkımızda değil misiniz? Ya da her zaman olduğu gibi gayet farkımızdasınız ama görmek, duymak, bilmek istemiyor musunuz?
O zaman öğreneceksiniz. Size biraz etrafınıza dikkatle bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü biz her yerdeyiz.
Evinizde en yakınınızdakiyiz. Oğlunuz, kızınız, kocanız, ananız ya da babanızız. İşyerinizde patronunuz, stajyeriniz, ömrünüzü çürüttüğünüz o çalışma masalarındaki dirsek temasında olduğunuz dostlarınızız. Okulda öğrenciniz, öğretmeniniz, sınıf arkadaşınızız. Aslında yanı başınızdayız ama anlamak istemediğiniz süre de kilometrelerce uzakta tutulanlarız. İnsanları birbirine uzaklaştıran şeyler yeryüzü üstündeki mesafeler değil kafalarınızın içine koyulan sınırlardır aslında. Bizler amacı bu mesafeleri kaldırmak olanlarız.
Bizler bundan 12 yıl önce 40 kişiden oluşan mütevazı bir kortejin utangaç adımlarıyla yürümeye başlayıp o sayıyı 50 binlere çıkaranlarız.
Bizler sadece sapkınlar değil aynı zamanda meydan okuyanlarız. Cüretkârız. Utanmazız. Genel ahlak sınavından sınıfta kalmayı gönüllü seçmiş olanlarız.
Bizler yaşam alanımız olan bir parkı korumak için günlerce gecelerce, nöbet tutanlarız. Gümüşsuyu’ndan yukarı çıkınca devrimi görebilmeniz için barikatlarda gaz yiyenlerin gözlerine sprey sıkanlarız.
Biz bu topraklarda, herkesi cinsiyetlerden, tabulardan, ırkçılıktan uzak dalgalanan rengârenk gökkuşağı bayrağının altına davet edenleriz.
Bizler sadece yılın bir gününde yürümek için biraraya gelen ahlaksızlar, şorololar, dönmeler, ablacılar değiliz.
Bizler sadece kendimiz değiliz çünkü.
Bizler Zeki Müren’in kirpikleri, Bülent Ersoy’un memeleri, Conchita’nın sakallarıyız.
Eşcinsel hakemin homofobiye gösterdiği kırmızı kartlarız.
Arkadaş Zekai Özger’in yarım kalan dizeleriyiz. Hayatı, trajik bir homoseksüel buluruz biz. Her homoseksüel bize göre biraz da adonisttir zaten.
17 yaşında ailesi tarafından öldürülen Roşin Çiçek’in doya doya katılamadığı partiler, öpüşemediği erkekler, yürüyemediği sokaklar ve geleceğe dair umutlarıyız.
Üsküdar’da bir sokak ortasında babası tarafından vurulan Ahmet Yıldız’ın o gece pastaneden alamadığı dondurmalar, sokağa akan kanıyız.
Albay babası tarafından sevgilisiyle yaşadığı evden kaçırılıp, bilinmeyen bir yere hapsedilen Umut’un penceresinden gökyüzüne baktığı zaman kurduğu hayalleriz.
Nefret cinayeti sonucu öldürülen binlerce kardeşimizden biri olan Çağla Joker’in kırmızı rujuyuz, takma tırnaklarıyız.
Cezaevinde uğradığı ayrımcılığı protesto etmek için tek başında açlık grevine başlayan Avşa’nın haykıramadığı sözler, sokakta savuramadığı saçlarıyız.
Askerlik raporu alabilmek için çözülen yüzlerce soruluk Minnesota testleri, efemine fotoğraf kareleriyiz.
Bu ülkenin küçücük bir şehrinde baskıyla, zorlamayla, tacizle yaşamaya çalışıp, kendi ayaklarının üstünde duracağı o büyük şehri hayal edenlerin İstanbul’uyuz biz.
Türkiye’nin en büyük ve önemli şehrinin sokaklarına dağılan yasemin çiçekleri, topuk tıkırtıları, dedikodu rüzgârları ve havaya savrulan öpücükleriz.
O kadar ama o kadar güzeliz ki barikatlar değil kuş koysunlar yolumuza.
Biz, pazar günü (yarın) saat 17:00’de Taksim Meydanı’nda buluşup yaşam haklarımızı elde etmek için sloganlarımız, çığlıklarımız ve en güzel kıyafetlerimizle bir kere daha buluşacağız.
Biz buradayız aşkım.
Peki ya sen nerdesin?
Yiğit Karaahmet - Taraf