Önceki gün Eskişehir’de “Medeniyet Düşünürü Farabi Uluslararası Sempozyumu” gerçekleştirildi. Farabi’nin ismini taşıyan sempozyum ister istemez ilk duyduğumuzda dikkatimizi çekmişti. Çünkü Farabi, bilindiği üzere felsefe tarihinde çok önemli bir isim. Hatta Aristoteles’i, yaptığı çeviriler ve mantık üzerine analizleri ile batı dünyasına tanıtan filozof olarak bilinir.
Dünyaya Aristoteles’i taşıyan Farabi’nin adı üzerinden bir sempozyum gerçekleştirilince ister istemez konu dikkatimizi çekmişti. Sempozyumu takip edememiş ancak ajanslar üzerinden gelen haber akışları sayesinde neler konuşulduğundan haberdar olmuştuk.
Açıkçası da İslam Felsefecileri Derneği (İSFED) Genel Başkanı Prof. Dr. Hayrani Altıntaş’ın konuşmalarını okuyunca da şaşırdım. Altıntaş, Türkiye'de erdemlerini kaybetmiş, birleştirici maddi ve manevi kültürlerini alamamış, değerlerini yitirmiş, yaşadığı toplumun kültürüne yabancı, ahlakî ve insani değerlere aykırı davranan, kendilerini mutlu kılacak gerçeklerden uzaklaşmış kişiler olduğunu belirterek, "O halde onları bilgilendirmek, onları iyiye, güzele, doğruya, ahlaka, erdeme götürebilmek yöneticilere düşen bir görevdir" demiş.
FİLOZOFLAR MUTLAK İYİYİ TANIMLAMAZKEN...
Çok güzel de sözünü ettiği iyi, güzel, doğru, ahlak ve erdem nedir, nasıldır, kimler tarafından tanımlanmıştır onu da açıklasaymış keşke. Farabi gibi büyük bir felsefecinin isminin adı altında yapıldığı bir sempozyumda söz konusu kavramları tarihte hiçbir filozof bile mutlak olarak tanımlayamazken kendisinin bu kavramları kullanarak yöneticilere görev biçmesi şaşırtıcı olmuş.
Üstelik bu yöneticiler kimdir? Neden ve nasıl yönetici olmuşlardır? Gibi felsefî soruları hiç konuşmuyorum bile…
Konuşmasının bundan sonrası da oldukça düşündürücü bir boyut almış. Demiş ki "Türkiye nüfusunun yüzde 5'i ateist, yüzde 12'si inançsız, 3 milyon eşcinsel var. 405 bin hırsızlık, 3 bin 463 kapkaç, 8 bin 423 yankesici olayı var. Bütün bu rakamlar, kültürünü, yaratılış gayesini bilmeyen, eğitimden mahrum bırakılmış, ‘iyi nedir?’ bunu alamamış dolayısıyla da mutsuz insanları gösteriyor. Bunun sebebi de Farabi'ye göre ‘gerçek’ konusundaki cehalettir. Yaratılış gayesini bilmiyor, ruhların ihtiyaçlarından habersizler. Nefislerin telkinleri hususunda cahiller. Bencillik ve zihin putları kendilerini yönlendiriyor. Herkesin zihninde bir put var ve bizler o putlar gereğince hareket ediyoruz. Bunlardan kurtulmanın yolu eğitimdir. Eğitimin de hürriyet, eşitlik, adalet ve mutlu olma prensiplerini, insana öğretmesi gerekiyor"
NEDENİN KENDİSİ OLUŞANDAN ÖNCEDİR
İnançsızlığı, ateistliği hadi geçiyorum o kısımlara hiç girmiyorum ama eşcinsellik gibi bir durumu bile cehalet ile tanımlayan Altıntaş, tüm filozofların kemiklerini sızlatmış. Sanırım Farabi’yi biraz eksik anlamış. Kendisine Farabi’nin sözleriyle seslenmek istiyorum; “Her insan doğal olarak mutlu olmak ister” Dolayısıyla “Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz”
İnsanların ‘gerçek’e ulaşmak adına ortaya koyduğu kendi “doğruları”nı tüm insanlığın kurtuluş reçetesi olarak sunmak hangi felsefe disiplininde var, acaba?
Yine Farabi’nin dediği gibi, “Hiçbir şey kendi kendinin nedeni olamaz, çünkü nedenin kendisi oluşandan öncedir”
Eğer hırsızlık, eşcinsellik gibi olgular bir nedense, Farabi’ye göre hırsızlık ve eşcinsellik oluşmadan öncekilere bakmak gerekir. Buna rağmen adına “Medeniyet Düşünürü Farabi Uluslararası Sempozyumu” denilen bir toplantıda bunları, sadece cehalet ile açıklamak oldukça şaşırtıcı bir bakış açısı olmuş.
Not (1): Prof. Dr. Hayrettin Altıntaş’ın bu sözleri Anadolu Ajansı kaynaklıdır.
Not (2): Felsefeye o kadar uzağız ki bu yazıyı okuma zahmetine giren tüm okuyucularıma da sonsuz teşekkürler.
deniz.firat@2eylul.com.tr
http://www.2eylul.com.tr/escinsellik-cehalet-farabi-kafamda-deli-sorular-makale,6643.html