Enver ETHEMER
Eşcinsel bir birey ile yapılan röportaj, bu hafta bu sütunlarda sizlerle olacak. Birey, ismini henüz açıklamak istemediğinden, isim kullanmadan yayımlıyorum.
1- Eşcinsel bir birey olarak kendini bulma sürecini özetler misin?
Uzun soluklu bir içsel yolculuktu bu. Henüz 5-6 yaşlarında iken anneme babama 'ben hiç evlenmeyeceğim' diyerek başlayan bir yolculuk. Çocukluk gözlemlemelerim bana bir kadın ile bir erkeğin birlikte pek mutlu olamadıklarını söylüyordu. İlkokula başlamam, diğer insanlardan farklı olduğumu bana açık bir şekilde hissettirdi. Cinsiyet ayrımı üzerine kurulu bir sistemin ortasında buldum kendimi. Erkek çocukları futbol oynamaya, kız çocukları da hafif eğlenceli oyunlara yönlendiriliyorlardı. Bu esnada kendimi tüm bunların ortada yerinde buldum. Hiçbir kampa dahil olamama veya her iki gruptan da dışlanmayla sonuçlanan bir yalnızlıktı çocukluğum. Ergenlik dönemim apayrı bir bunalım dönemi olarak kendini gösterdi. Cinselliğimi farkettiğimde, tüm başvurduğum cinsel bilgi veren kaynaklar, cinsel yönelimimin bir 'hastalık' olduğunu söylüyordu. Karşı cinse değil, kendi cinsime çekim duymam ve bunu açık bir şekilde ifade edemem içsel dünyamda bir acı olarak birikti. Sonraları kendimi karşı cinse yönelmem için bir zorlama içinde hissettim. Ancak ne yaparsam yapayım, kendi cinsime olan çekimin önüne geçemedim. Üniversite yıllarım, depresyon içinde geçti. Psikiyatriye başvurdum. Ancak o günkü koşullarda psikiyatri içsel bir çözümleme getiremedi. Bunalımlı yıllar bir birini kovaladı. Askere gittim. Kendimi istediğim gibi ifade edemem dış dünyaya sessiz sakin bir tipleme olarak yansıdı. Oysa içsel dünyam tam bir kaynayan kazandı. İş hayatına girdikten sonra, bu içsel çalkalanmalar devam etti. Dış baskılarla yeniden karşı cinse yönelme gerekliliği doğdu ve karşı cinsle ilişkilerim de oldu. Ancak hiçbir şekilde mutlu değildim. Ne kendi cinsimle ne de karşı cinsle aradığım dengeli ve uyumlu beraberlik olmuyordu. Hayatımı yalnız yaşamaya ve herşeyi oluruna bırakmaya karar verdiğim bir anda kendimi tamamıyla eşcinsel ilişkilerin içinde buldum. Bu ilişkilerin bazıları kısa süreli bazıları da uzun soluklu ve aynı çatı altında yaşandı. Yine de gerçek mutluluğu ve huzuru tam yakaladığımı sandığım anda partnerimle çok sorunlar yaşadım ve bir terapiste başvurarak sorunlarımı çözmeye karar verdim. Terapi süreci halen devam ederken, çocukluğumdan bulunduğum ana kadar yaşanılanları anlamlandırmayı öğreniyorum şu anda.
2- Özellikle okul döneminde yaşadığın zorluklar neydi? Bunların etkileri senin yaşamını nasıl şekillendirdi?
Bugünkü bilinç düzeyimle baktığımda, tüm eğitim yaşamımın bir cinsel ayrımcılık sürecinde yaşandığını gösteriyor bana. İlkokul yıllarımda kızlar böyle yapar, erkekler şöyle davranır gibi rollerin empoze edildiği bir sistem vardı. Bugün ben kendi yaşadıklarıma ve hissettiklerime baktığımda tüm yaşamımı bir protesto ve varolan düzeni reddetme şeklinde bir protest kimlik olarak ortaya çıktım. Kendimi hiçbir zaman yaşadığım kültüre ait hissetmedim. Burada kültür derken yeme içime alışkanlıklarından tutun da konuşma, tavır, giyim kuşam gibi geniş bir alanı içine alan bir olgudan bahsediyorum. Bu hiçbir kesime ait olmayış, tabii ki büyük bir yalnızlıktı. Yalnızlığımı gideren tek araç da kitaplar oldu. Hep okudum. Birçok pencerelerden yaşama bakmaya çalıştım ve bir çok felsefeye ve felsefik gruba girdim çıktım. Bu aslında kendi içimde kendim olma mücadelesiydi.
3-Üniversite yılları senin için bir kurtuluş muydu?
Burada 'kurtuluş' sözcüğünün insan yaşamında ve özgürleşmesinde ne anlama geldiğini tanımlamak çok önemli. Bu anki bilinç düzeyimle 'kurtuluş' bireyin bağımlılıklarından, korkularından arınıp kendi ayaklarının üzerinde durması, kendi olması şeklinde algılıyorum. Ancak üniversite öncesi düşüncelerimdeki 'kurtuluş' yaşadığım dar çerçeveden, küçük toplum psikolojisinden, baskılardan ve dedikodulardan kurtulmak şeklindeydi. Daha özgür davranacak, cinselliğimi ve kendimi daha özgürce ifade edecek bir ortamım olacaktı ve bunu gerçekleştirmek, buradan gitmekle mümkündü. Bir mesleğimin olması, kendi ayaklarımın üzerinde duracak bir yaşam biçimine de giden bir yol olacaktı. Ancak üniversite yıllarım Türkiye'deki askeri cunta darbesi sonrasına denk gelir. Ankara'da devam ettiğim üniversite sol kanadın en büyük kalesiydi Türkiye'de. Orada karşılaştığım ilk şey baskıcı bir ortam oldu. Baskıcı bir otorite iktidarı ele geçirmişti. Darbe öncesi iki ana kampa ayrılan toplum, tek tipleştirilen insan kitleleri, yine cunta tarafından bir kez daha tek tipleştiriliyordu. Farklı olana tahammülü olmayan, farklı olanı da kendine benzetme çabası içinde olan bir toplum yapısı ile yüzleştim. Bütün bunların arasında ben ve ben gibi farklı olan insanlar yine göze çarpıyor ve azınlık olarak çıkıntı oluyordu. Liberalleşme döneminde, bu biraz değişim gösterdi. O yıllardaki feminist hareket kadının cinsel özgürleşmesi üzerine kuruluydu ve ben de bu harekete çok destek verdim. Kadınların cinsel özgürlüğünün, eşcinsellerin özgürleşmesine yardım edeceğine inanmıştım. Ancak üniversite yıllarım benim kurtuluşum olmadı.
4- Kamusal ve kurumsal olarak farklılıkları çok da içine katan bir toplumsal yaşam alanımız ve yaşam pratiğimiz yok. Farklı maskeler takıyoruz. Görünürlülük olarak hiç ortada yok gibi bu bireyler. Sen bu konuda neler düşünüyorsun?
Yaşadığımız toplum çok küçük ve çok dar bir alanda çok farklı yapıdaki birey kendine yaşam alanı yaratmaya çalışıyor. Ancak geleneksel yapı kişilere cinsiyet rollerini de biçerek varlığını korumaya devam ediyor. Belli bir yaşa gelmiş kişinin evlenmesi, çoluk çocuğa karışması bekleniyor. Bütün bunlar LGBTQI bireyleri üzerinde baskı oluşturuyor. Bir türlü toplumumuz cinsiyetsizlik kavramıyla düşünemiyor. (genderless) Belli bir yaşa gelmiş bir LGBTQI bireyinden de toplumun biçtiği role göre davranması bekleniyor. Hatta burda eşcinsel bireyler evlilikler yapıyorlar, çocukları oluyor ve ikili yaşamlarını gizli saklı sürdürebiliyorlar. Yaşadığımız toplum kendisini 'hoşgörülü' olarak tanımlıyor. Ama aslında hiç de öyle değil. Bu nedenle LGBTQI bireyleri kamusal ve kurumsal alanda maskeler takarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Eşcinsel kimliğiyle milletvekili adayı olan kişiye kaç kişi oy verir sizce? Ya da bir LGBTQI bireyin cinsel kimliği ve yönelimiyle ortaya çıkıp cumhurbaşkanlığına aday olmasını henüz beklemeyiz burada. Olması gereken bu aslında. Kişiler cinsel kimlikleri, cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleriyle kamuda var olmalı ve görünmeli. Ancak Kıbrıs'ın kuzeyinde içselleştirilmiş homofobi çok etken ve henüz kimse cesaret edip kamusal olarak görünür olamadı bir kişinin dışında. Ceza yasasındaki değişiklikten sonar, kamusal alanda görünürlüğün artabileceğini düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde ve zamanlarda LGBTQI hareketinin daha farklı bir mücadele şekline dönüşeceğine inanıyorum. Ancak insanların bilinçlendirilmesi burada çok önemli. Bir çok insan bizim kullandığımız terminolojiyi anlamakta güçlük çekiyor.
5- Bir LGBTQİ birey olarak KKTC'de ceza yasası değiştikten sonra ve değişmeden önceki algın nasıl değişti?
Ceza yasası erkek eşcinseller için büyük bir tehdit unsuruydu. Bu yasa erkek eşcinseller için yapılmıştı ve bir sapığın küçük bir çocuğu taciz etmesi veya tecavüz etmesi bile eşcinsellere mal ediliyor, erkek eşcinselliğini yargılıyordu. Bugün hepimiz biliyoruz ki pedofili bir hastalıktır fakat erkek eşcinselliği bir hastalık değil, kişinin duygusal ve cinsel olarak kendi cinsine yönelmesidir. Pedofili bir heteroseksüel de olabilir, bir homoseksüel de olabilir. Ancak eşcinsellerin hepsi pedofili değildir. Ceza yasasından önce gazete haberlerinde hep bunlar tartışılırdı. Birisi bir küçük erkek çocuğuna taciz veya tecavüzde bulunmuşsa, tüm eşcinseller toplumun vicdanında yargılanırdı. Bu beni çok üzerdi açıkcası. Kendime bakardım ve ben böyle birisi değilim, ancak eşcinsel olduğum için öyle olduğum düşünülüyor veya suçu işleyen kişiyle aynı terazinin kefesine koyulup tartılıyorum. Bu beni çok rahatsız ederdi. Ceza yasasıyla bu tür yanlış algıların önüne de geçilmiş olundu. Ancak bir rahatlama, bir rahat nefes almanın dışında çok şeyin değiştiğini zannetmiyorum. LGBTQİ bireyleri hala toplum içinde görünür değiller, hala trans bireyler zor ve kötü koşullarda yaşamlarını sürdürüyorlar, hala eşcinsel ilişkiler ve aşklar dört duvar arsına hapsolmuş durumda. Uzun sureli eşcinsel beraberlikler bittiğinde taraflar hala hiçbir yasal haktan faydalanamıyor. Kısacası ceza yasasının değişimi LGBTQİ bireylerini toplumun diğer bireyleriyle eşit haklara sahip yapmadı. Burda yalnızca bu yüzyılın en büyük utancı olan Viktoryen bir yasa yürürlükten kalktı hepsi o kadar. Bu KKTC için büyük bir adım mıydı? Evet.
6- LGBTQİ hareketi cılız mı kaldı? Sadece belli kesimler mi bu hareketi sahiplendi? Ne düşünüyorsun?
Kıbrıs'ın kuzeyinde LGBTQI hareketi cılız kaldı evet. Güney için de aynı şey geçerli. Ancak biz burada Kıbrıs'ın kuzeyi üzerinden konuştuğumuz için Güney hakkında konuşmayacağım. Bu hareket sol kanadın üzerine kaldı ve belli bir kesim, entellektüel kesim bunu sahiplenmiş gibi görünüyor dışardan bakıldığında. Buna sahiplenmek demiyelim aslında. Bu sahiplenmiş gibi görünen kesim, bu harekete biraz ivme kazandırma çabasında ve ihlal edilen insan haklarının savunuculuğunu yapmak gibi bir derdi var. LGBTQİ hakları temel insan haklarıdır. Diğer bireyler gibi LGBTQİ bireyler de eşit haklara sahip olmalıdırlar. Bu hakları sağ kanadın savunmasını burda bekleyemeyiz. Sağ partiler veya kesimler dünyanın her yerinde olduğu gibi, burda da geleneksel ataerk yapıyı savunur ve erkek egemen düzenin devamı için mücadele eder. Kilisenin veya caminin LGBTQİ haklarını savunmasını bekleyemeyiz herhalde. Sağ kesim de hep onlarla birlikte davrandığı için, her zamanki gibi özgürlük savunucusu olan sol kesimin bir görevi oldu LGBTQİ hareketi. Gerçi bugün Vatikan bile eşcinseller için açılım yapma girişimlerinde bulundu. ancak bu açılımlar bile kendi kurallarına ve mülkiyetçilik üzerinedir. Benim şahsi görüşüm, LGBTQİ hareketi sol kanadın bir görevidir ve bu görev onlara aittir. Eşcinseller özgürleşmeden diğer insanlar da özgürleşemeyecektir. Hiçbir kesim bir diğer kesimi esir ederek özgür olamaz. Bu değişmez bir yasadır. Dünyadaki sol hareketin tarihsel gelişimi ve geçmişi de bunu ispatlar gibidir. Ancak sol kanat bunu sahiplenirken veya entellektüeller bu hakları savunurken, toplumun diğer kesimlerine nasıl ulaşılabilinir, bu mücadele nasıl ifade edilip, nasıl anlatılabilinir gibi konular üzerinde çalışmalıdırlar.
7- Ceza yasasından sonara çok fazla bir LGBTQİ lobiciliği ve hak arayışı olması gerekiyordu gibi. Sorun ne?
Bir rahatlama, bir rehavet mi çöktü? Ceza yasasıyla LGBTQİ hakları elde mi edildi? Bunlara bakmak lazım. Lobicilik için bir şikayet etme durumu, bir şeyleri talep etme, isteme gerekli. Yasalar toplum bireylerinin ihtiyaçlarından doğar ve toplum bireylerinin seçtiği, bireylerin vekilleri tarafından parlementolarda hayata geçirilir. Bazen yapılan yasalar da kağıt üzerinde kalır. Dünya'nın her yerinde olduğu gibi Kıbrıs'ın kuzeyinde de baskı erkek eşcinselliği üzerinedir. Militarist, ataerkil, erkek egemen bir yapı içinde var olmaya çalışıyoruz. Burda yasa değişene kadar, bu harekete ivme kazandıranlar feminist gruplar, kadın eşcinseller, ve cinsiyetsiz (genderless) düşünebilen heteroseksüeller oldu. Bana göre, hareket içinde kamuda görünmeyi göze alıp aktif olarak erkek eşcinseller yer almadığı sürece de bu hareket hep böyle cılız ve zoraki ilerleyecek. Hareketi başından beri yer aldığım değişik konumlardan takip ediyor ve zaman zaman da gönüllü destek vermekteyim. Ben dahil, hiçbir erkek eşcinsel kamuda görünür olup hareketin içinde aktif olarak yer almadı. Kıbrıs'ın kuzeyinde bir kişi, tek bir erkek eşcinsel kamuda görünür oldu ve hareketin ceza yasasının değişimiyle sonuçlanmasına en büyük katkıyı koydu. O nedenle erkek eşcinseller diğer gruplarla birlikte bu hareketi sahiplenmediği sürece , hareketin ivme kazanacağına pek inanmıyorum.
8- Kuir Kıbrıs senin için ne ifade eder?
Öncesinde HOKİ sonrasında da Kuir Kıbrıs olarak yoluna devam eden veya etmeye çalışan, benim de gönüllü destek verdiğim bir dernek. Ceza yasasının değişmesinde önemli bir rol oynamış bir dernek. Hiyerarşik bir işleyişi olmayan bir dernek. Ancak yukarda da bahsettiğim gibi erkek eşcinsellerin ilgi göstermesi gerekip ilgi göstermediği bir dernek. Bu derneğin hareket serbestliği olması için mali kaynaklara ihtiyacı var. Üyelerinin gönüllü desteği ile buraya kadar gelebildi. Faaliyetlerini ve toplantılarını çoğu zaman internet üzerinden yapar. Belli bir binası olmayışı ayrı bir sorun. ancak zaman içinde aktif üyeler ortaya çıkıp bu derneği aktif edebilirse LGBTQİ hareketine en büyük ivmeyi kazandıracak bir potansiyele sahip olduğuna inanıyorum. Genç, haklarını aramak isteyen tüm LGBTQİ bireylerini oraya bekliyoruz. Genç ve dinamik üyelere ihtiyacımız var. Bakalım önümüzdeki zamanlar neler getirecek. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/1/col/220/art/23452/PageName/KIBRIS_POSTASI