En ‘özgürlükçü’ alanlardan biri olarak nitelendirdiğimiz üniversitelerimiz aslında toplumsal gerçekliklerden çok da uzak yerler değil. Hayatımızın parçalarından biri olan üniversitelerde de cinsiyetçilikle ve heteroseksizmle karşı karşıya kalıyoruz. Bu nedenle üniversitelerde kadın olmak da LGBTİ olmak da birçok ayrımcılıkla karşılaşmayı beraberinde getiriyor.
Ataerkil sistem üniversitelerde de kendini göstermektedir. Öğrenci, akademisyen veya emekçi kadınlar olarak evlerimizde ve sokaklarda kadın kimliğimizden dolayı karşılaştığımız ayrımcılıklara bir nebze de olsa rahat bir nefes alırız sandığımız üniversitelerde de maruz kalmaktayız. Kadın olmak üniversitelerde istediğin bölümü yani mesleği seçememek anlamına geliyor. Çünkü kadın olarak ‘uygun’ mesleği seçmek zorunda olduğun söylenir. Diyelim ki bir kadın olarak mühendislik fakültesine gittin. Bu nedense çoğunluğu erkeklerden oluşan sınıf arkadaşlarının kadın bedeni üzerinden yürüyen ‘Makinede bıyıklı kızlar var ‘ gibi sözlü tacizlerine maruz kalmaktır. Erkek hocaların tarafından bu mesleği kadın olduğundan dolayı yapamayacağına yönelik sözler duyarak ayrımcılığa uğramaktır.
Eğer bir kadın olarak devlet yurdunda kalıyorsan akşam erkeklerden bir saat önce yurda girmek zorundasındır. Ya da üniversitenin yurdunda kalıyorsan geç geldiğinde erkeklerden istenmeyen savunma senden istenir ve tabi bir de yurt görevlilerinin bakışlarıyla ve sözleriyle mücadele etmen gerekir. Çünkü devlet ve üniversite kurumları senin ‘namus’ bekçiliğini yapmaktadır bir kadın olarak gece dışarıda olman ‘uygun’ olmadığı için. Asıl uygun olmayan ise geceleri ve sokakları kadınlara ait olarak görmeyen bu ataerkil sistemdir.
Kadınların ve LGBTİ’lerin üniversitelerin de dair olduğu hayatın her alanında yaşadığı bir diğer şiddet ise cinsel tacizlerdir. Tacizci bazen sınıf arkadaşlarımız bazen hocalarımız bazen ise üniversite çalışanlarıdır. Bazı üniversitelerde iyi bir şekilde işleyen taciz kurulları olsa da çoğu üniversitelerde tacize maruz kalınca başvurabileceğimiz hiçbir yer yoktur. Eğer yaşadığın tacizi rektörlüğe şikâyet etmek için gidersen bu çoğunluğu erkek olan birçok kişiye yaşadığın olayı defalarca anlatman ve bürokrasiyle uğraşıp hiçbir sonuç alamaman anlamına gelir çoğu zaman. Tacizci hiçbir yaptırımla karşılaşmadan hatta belki de erkek arkadaşlarını ve hocalarını ‘arkasına’ alarak hayatına devam eder. Elbette bunlar demek değil ki yaşadığımız cinsel tacizler karşısına sessiz kalacağız. Tacizi meşru kılmaya çalışan ‘erk’ üniversite sistemiyle her zaman mücadele içinde olacağız.
LGBTİ olarak üniversitelerde görünürlük sağlamak ise her zaman bir mücadelede içinde olmayı beraberinde getirir. Heteroseksist üniversite sistemi senin kimliğini görmezden gelir hatta bunu bir ‘hastalık’ olarak adlandırır. Örneğin LGBTİ topluluğu kurmak istersen öyle bir kimlik yok cevabı alabilirsin üniversitenden. Üniversitede LGBTİ olmak arkadaşlarının, hocalarının seni yok saymasının yanında birçok hakaretle, aşağılamayla, tacizlerle karşı karşıya kalmak anlamına gelir. Yaşam alanı olan üniversitende kimliğinin var olduğunu kanıtlaman için birçok mücadeleye girmen gerekir.
Kadınlar ve LGBTİ’ler olarak yaşadığımız bu ayrımcılık ve şiddet karşısında bizler birer kurban değil üniversitelerin özneleriyiz. Bizleri görmezden gelen ataerkil ve heteroseksist sistemle her zaman mücadele içinde olmaya devam ederek hayatın her alanında rengimizle, sözümüzle, sesimizle varız demeye devam edeceğiz.
Deniz Özkor
http://www.ozgurlukcusol.com/deniz-ozkor-yazdiozgurlukcu-alan-olan-universitelerde-kadin-ve-lgbti-olmak/
Ataerkil sistem üniversitelerde de kendini göstermektedir. Öğrenci, akademisyen veya emekçi kadınlar olarak evlerimizde ve sokaklarda kadın kimliğimizden dolayı karşılaştığımız ayrımcılıklara bir nebze de olsa rahat bir nefes alırız sandığımız üniversitelerde de maruz kalmaktayız. Kadın olmak üniversitelerde istediğin bölümü yani mesleği seçememek anlamına geliyor. Çünkü kadın olarak ‘uygun’ mesleği seçmek zorunda olduğun söylenir. Diyelim ki bir kadın olarak mühendislik fakültesine gittin. Bu nedense çoğunluğu erkeklerden oluşan sınıf arkadaşlarının kadın bedeni üzerinden yürüyen ‘Makinede bıyıklı kızlar var ‘ gibi sözlü tacizlerine maruz kalmaktır. Erkek hocaların tarafından bu mesleği kadın olduğundan dolayı yapamayacağına yönelik sözler duyarak ayrımcılığa uğramaktır.
Eğer bir kadın olarak devlet yurdunda kalıyorsan akşam erkeklerden bir saat önce yurda girmek zorundasındır. Ya da üniversitenin yurdunda kalıyorsan geç geldiğinde erkeklerden istenmeyen savunma senden istenir ve tabi bir de yurt görevlilerinin bakışlarıyla ve sözleriyle mücadele etmen gerekir. Çünkü devlet ve üniversite kurumları senin ‘namus’ bekçiliğini yapmaktadır bir kadın olarak gece dışarıda olman ‘uygun’ olmadığı için. Asıl uygun olmayan ise geceleri ve sokakları kadınlara ait olarak görmeyen bu ataerkil sistemdir.
Kadınların ve LGBTİ’lerin üniversitelerin de dair olduğu hayatın her alanında yaşadığı bir diğer şiddet ise cinsel tacizlerdir. Tacizci bazen sınıf arkadaşlarımız bazen hocalarımız bazen ise üniversite çalışanlarıdır. Bazı üniversitelerde iyi bir şekilde işleyen taciz kurulları olsa da çoğu üniversitelerde tacize maruz kalınca başvurabileceğimiz hiçbir yer yoktur. Eğer yaşadığın tacizi rektörlüğe şikâyet etmek için gidersen bu çoğunluğu erkek olan birçok kişiye yaşadığın olayı defalarca anlatman ve bürokrasiyle uğraşıp hiçbir sonuç alamaman anlamına gelir çoğu zaman. Tacizci hiçbir yaptırımla karşılaşmadan hatta belki de erkek arkadaşlarını ve hocalarını ‘arkasına’ alarak hayatına devam eder. Elbette bunlar demek değil ki yaşadığımız cinsel tacizler karşısına sessiz kalacağız. Tacizi meşru kılmaya çalışan ‘erk’ üniversite sistemiyle her zaman mücadele içinde olacağız.
LGBTİ olarak üniversitelerde görünürlük sağlamak ise her zaman bir mücadelede içinde olmayı beraberinde getirir. Heteroseksist üniversite sistemi senin kimliğini görmezden gelir hatta bunu bir ‘hastalık’ olarak adlandırır. Örneğin LGBTİ topluluğu kurmak istersen öyle bir kimlik yok cevabı alabilirsin üniversitenden. Üniversitede LGBTİ olmak arkadaşlarının, hocalarının seni yok saymasının yanında birçok hakaretle, aşağılamayla, tacizlerle karşı karşıya kalmak anlamına gelir. Yaşam alanı olan üniversitende kimliğinin var olduğunu kanıtlaman için birçok mücadeleye girmen gerekir.
Kadınlar ve LGBTİ’ler olarak yaşadığımız bu ayrımcılık ve şiddet karşısında bizler birer kurban değil üniversitelerin özneleriyiz. Bizleri görmezden gelen ataerkil ve heteroseksist sistemle her zaman mücadele içinde olmaya devam ederek hayatın her alanında rengimizle, sözümüzle, sesimizle varız demeye devam edeceğiz.
Deniz Özkor
http://www.ozgurlukcusol.com/deniz-ozkor-yazdiozgurlukcu-alan-olan-universitelerde-kadin-ve-lgbti-olmak/