Yusuf Kaplan hoca bu hafta boyunca paganizm ve koka kola reklamı üzerine yazıp durdu. Yalnızca dertli değil, kızgın da. Topluma yön vermenin bir ayağı olarak görsel öğeler canice kullanılıyor. Kendi kültür birikimimiz yıkılırken başka kültürlerden harmanlanan bir anlayış sunuluyor bize. Önce normalleştiriliyor yaşamımızdan ve inancımızdan uzak şeyler. Sonra heveslendiriliyor. Sonra şart koşuluyor. Üç aşamalı bu plan son yüzyılın en büyük silahı aslında. Televizyonlar, sinema ve internet aracılığıyla hızlı bir şekilde yayılıyor. Hedeflenen yozlaşma ne yazık ki bir nesil sonrayı bile bulmuyor. On sene önce hassasiyetleriyle örnek olanlar bugün debisi yüksek bir nehrin akıntısı içinde sürükleniyorlar. “Moda’nın” tutsağı olarak. Korkarım bir on yıl sonra biz diye bir şey kalmayacak. Toplumun birden fazla katmanlı ve şiddetsiz bir çatışma içerisinde olması önemli saydığımız değerlerin korunması açısından bu noktada elzem bir hal alıyor. Tek bir toplum kesimi haline gelmek daha açık bir hedef olmamıza sebep oluyor. Böylesi açık bir hedef olduğumuzda da tek amacı satmak ve tükettirmek olan dünyanın zalim efendileri kültürümüzü yozlaştırıp toplumumuzu kukla haline getiriyorlar. Bunlar yenecek, bunlar giyilecek. Tüketimin bu azgın canavarına itaat etmeden yaşamak “deli” ya da “devrimci” olmayı gerektiriyor. Ama daha korkunç olan şey şu: Delilik ve devrimcilik / uç ya da aykırı olmak da günümüzün en güzel pazarlanan malzemeleri.
Bu hafta “The Duke Of Burgundy” filmini izledim. Öncesinde hakkında hiçbir şeye bakmadan gittiğim için filmden çıktığımda şok olmuş bir haldeydim. Benim için ikinci “Brokeback Mountain” rezaleti gibiydi. Öncelikli uyarım: İzlemeyin! İnsanı böylesi hastalıklı bir anlayışla izleyici önüne sunmak da hastalıklı bir kafanın ürünü. Sinemada müstehcen ya da uç olan şeylere karşı açık bir tavrım yok. Tercih sebebim değil sadece. Ama bir sapkınlığın normalleştirilmesi günbegün hayatımıza sokulması benim için bir tepki sebebidir. Yazımın başında Yusuf Kaplan hocanın yazılarıyla ilgili yazdıklarım da bununla alakalı. Hocanın tepkisi de bu minvalde.
Filmi izledikten sonra yakın zamanda bu konular etrafında yapılmış filmleri hatırlamaya çalıştım. Artık sinemacılar festivallerden ödül almak adına bunu bir matematik olarak kullanıyorlar. Yalnızca sinema da değil, pek çok yüksek prodüksiyonlu dizide de mevcut bir durum bu. Fıtratımıza aykırı bir eşcinsellik anlayışının iyi karakterler üzerine giydirilerek sevdirilmeye çalışıldığı gerçeği artık yadsınamaz halde. Her geçen gün filmlerin, dizilerin içinde daha baskın hallerde görülüyor bu durum.
Yusuf Kaplan hocanın tepki koymalıyız, izlememeliyiz, almamalıyız dediği durumun bir diğer hali de eşcinsellik propagandası yapılan filmler için geçerli olmalı. Evlatlarımızı bu normal bir durumdur, tercih meselesidir anlayışından uzak tutmalıyız. Eşcinsel insanlara karşı bir tavır değil / eşcinselliği normalleştiren ve hatta yücelten propagandanın karşısında olmak gerek. Yozlaşma, bozulma yalnızca kültürümüze, inancımıza değil fıtratımıza da saldırıyor. Fıtratını koruyamayan hangi değerini koruyabilir!
M.E.B.
FITRATI KORUMAK
http://www.dirilispostasi.com/paganizm-tepkisi-ve-escinsellik/
Bu hafta “The Duke Of Burgundy” filmini izledim. Öncesinde hakkında hiçbir şeye bakmadan gittiğim için filmden çıktığımda şok olmuş bir haldeydim. Benim için ikinci “Brokeback Mountain” rezaleti gibiydi. Öncelikli uyarım: İzlemeyin! İnsanı böylesi hastalıklı bir anlayışla izleyici önüne sunmak da hastalıklı bir kafanın ürünü. Sinemada müstehcen ya da uç olan şeylere karşı açık bir tavrım yok. Tercih sebebim değil sadece. Ama bir sapkınlığın normalleştirilmesi günbegün hayatımıza sokulması benim için bir tepki sebebidir. Yazımın başında Yusuf Kaplan hocanın yazılarıyla ilgili yazdıklarım da bununla alakalı. Hocanın tepkisi de bu minvalde.
Filmi izledikten sonra yakın zamanda bu konular etrafında yapılmış filmleri hatırlamaya çalıştım. Artık sinemacılar festivallerden ödül almak adına bunu bir matematik olarak kullanıyorlar. Yalnızca sinema da değil, pek çok yüksek prodüksiyonlu dizide de mevcut bir durum bu. Fıtratımıza aykırı bir eşcinsellik anlayışının iyi karakterler üzerine giydirilerek sevdirilmeye çalışıldığı gerçeği artık yadsınamaz halde. Her geçen gün filmlerin, dizilerin içinde daha baskın hallerde görülüyor bu durum.
Yusuf Kaplan hocanın tepki koymalıyız, izlememeliyiz, almamalıyız dediği durumun bir diğer hali de eşcinsellik propagandası yapılan filmler için geçerli olmalı. Evlatlarımızı bu normal bir durumdur, tercih meselesidir anlayışından uzak tutmalıyız. Eşcinsel insanlara karşı bir tavır değil / eşcinselliği normalleştiren ve hatta yücelten propagandanın karşısında olmak gerek. Yozlaşma, bozulma yalnızca kültürümüze, inancımıza değil fıtratımıza da saldırıyor. Fıtratını koruyamayan hangi değerini koruyabilir!
M.E.B.
FITRATI KORUMAK
http://www.dirilispostasi.com/paganizm-tepkisi-ve-escinsellik/