Bu ülkede penis dediniz mi, regl dediniz mi, aşkla tutkuyla sevişmekten dem vurdunuz mu... Aa orada duracaksınız.
28 Haziran’daki Onur Yürüyüşü’nde polisin darbesini yemiş bir grup LGBTİ aktivisti darbenin aslında sadece polisten gelmediğini anlatmak üzere hazırlandı. Megafonlarını ve gökkuşağı bayraklarını ellerine alıp Cihangir’e vardı. Bu bir ‘ifşa eylemi’ idi.
13 yıldır sorunsuz düzenlenen Onur Yürüyüşü sırasında polisin gaz, cop ve sözlü tacizine maruz kalmak yetmemiş, çevredeki kafe ve lokantalardan da şiddet sözleri işitmişlerdi.
Aktivistler geçtiğimiz gün bu dükkanları ‘ifşa’ etmek üzere toplanmıştı.
**
Megafonlardan şu sözler dökülüyordu: ‘Polis şiddetinden güç alan Cihangir Komşu Fırın, Hayri Usta, Kenan Usta Ocakbaşı ve Umut Cafe o gün sokakta olan arkadaşlarımıza karşı sözlü ve fiziksel şiddet uyguladı. İnsan hayatı ve güvenliği tüm mekanların kendisinden, cirosundan, ekonomisinden ve kazancından çok daha önemlidir. Kendilerine sığınan LGBTİ’lere ve onur yürüyüşüne destek vermeye gelenlere uygulanan bu baskının tek sebebi homofobi ve transfobidir. Bu mekanları tüm kamu oyunun önünde homofobik ve transfobik olarak ifşa ediyoruz.’
Şöyle devam ettiler: ‘Bizler sizlerin komşusu, arkadaşı veya misafiriyiz. Biz hayatın her alanındayız. Yok sayarak, şiddet uygulayarak bizi yok edemezsiniz! Vardık, varız, var olacağız! Ve buradan onurlu mücadelemize destek veren, özgür bir dünyaya inanan, aşkın kazanacağını düşünen herkesi bu mekanı boykot etmeye davet ediyoruz.
Biz Haklıyız. Biz Kazanacağız. Biz değişmeyeceğiz. Siz değişeceksiniz.’
Homofobik kebapçının, kendisine yakıştırılan bu tabirdeki vehameti hissedip hissetmediğini bilemeyiz.
Ama kuvvetle muhtemeldir ki, hissetmedi, pişmanlık ya da utanç da duymadı.
**
Neden derseniz bu ülkenin bir ‘dozajı’ var.
Özgürlük dozajı…
Nereden biliyorsun derseniz, Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan Notre Dame de Sion lisesi’nden öğrendim.
5 yıldır bu köklü Frankofon lisede edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Melike Koçak işten çıkarıldı. Sebebi, öğrencilerinin tamamen kendi imkanlarıyla, okulun adını dahi anmadan çıkardığı Tavuskuşu adlı fanzin idi. Öğrenciler bu fanzinde kadına şiddet eylemlerini eleştiren yazı ve şiirler yayınlamıştı.
Problem yaratan metinlerden biri şöyle diyordu: ‘Kadınlığın yasaklandığı bir ülkede, kocaman penisleriyle, kocaman penis şekilli binalarda çalışan, kocaman evlerin, perdesiz pencerelerinde kalın sigaralar içen erkekler vardı. Kadın akılları, kadın başları yasaktı. Ayıp yataktaydı, kadına benzetilen canlılar yataklarda çarşaf olmaya mahkumdu.’
İşte bu metni de içeren fanzin okul yönetimi tarafından uygun bulunmamış, dergi projesini yönetime iletilen Melike Koçak’ın kontratı yenilenmemişti. Okul sebebini şöyle ifade etti: ‘Okulun politikası, öğrencilere objektif biçimde bütün bilgileri vermek ve kendi bakış açılarının oluşmasını sağlamaktır. Kadına şiddet gibi bir konuda öğrenciyi hassaslaştırmak önemli ama bunu çok dikkatli yapmak lazım, burada dozaj kaçmış.’
Neden? Ortada nefret söylemi mi var? Ortada birilerinin kişilik haklarına saldırı mı var? Ortada küfür mü var? Ortada hakaret mi var?
Hayır, hayır, hayır.
**
Ya ne var?
Vajina var. Penis var. Kadınların sıkıştırıldığı dünyanın tasviri var.
Küfürlerin ve hakaretlerin meclis sıralarından savrulduğu, nefret söyleminin mitinglerin olmazsa olmazı haline geldiği ülkemizde vajina dediniz mi, penis dediniz mi, regl dediniz mi, aşkla tutkuyla sevişmekten dem vurdunuz mu… Aslında derdinizi etkili biçimde anlatmaya çalıştınız mı… Aa orada duracaksınız.
‘Dozaj’ kaçar. Modern ve açık görüşlü kadınlar yetiştirdiğini iddia eden bir Fransız okulunda bile kaçar.
Evet bu ülkede herkeslerin bir ‘dozajı’ var.
Bizleri ‘homofobik kebapçı’ irtifasına mahkum eden bir dozajı var.
Ses eden kadınlara ve LGBTİ bireylere yer yok.
NOT: Kadın hareketi ve LGBTİ hareketi hak taleplerinde birlikte çalışmanın önemini kavramalıdır. Zira gördükleri baskı aynı kafanın ürünüdür, tek başına kurtuluş mümkün değildir.
Ezgi Başaran - Radikal
28 Haziran’daki Onur Yürüyüşü’nde polisin darbesini yemiş bir grup LGBTİ aktivisti darbenin aslında sadece polisten gelmediğini anlatmak üzere hazırlandı. Megafonlarını ve gökkuşağı bayraklarını ellerine alıp Cihangir’e vardı. Bu bir ‘ifşa eylemi’ idi.
13 yıldır sorunsuz düzenlenen Onur Yürüyüşü sırasında polisin gaz, cop ve sözlü tacizine maruz kalmak yetmemiş, çevredeki kafe ve lokantalardan da şiddet sözleri işitmişlerdi.
Aktivistler geçtiğimiz gün bu dükkanları ‘ifşa’ etmek üzere toplanmıştı.
**
Megafonlardan şu sözler dökülüyordu: ‘Polis şiddetinden güç alan Cihangir Komşu Fırın, Hayri Usta, Kenan Usta Ocakbaşı ve Umut Cafe o gün sokakta olan arkadaşlarımıza karşı sözlü ve fiziksel şiddet uyguladı. İnsan hayatı ve güvenliği tüm mekanların kendisinden, cirosundan, ekonomisinden ve kazancından çok daha önemlidir. Kendilerine sığınan LGBTİ’lere ve onur yürüyüşüne destek vermeye gelenlere uygulanan bu baskının tek sebebi homofobi ve transfobidir. Bu mekanları tüm kamu oyunun önünde homofobik ve transfobik olarak ifşa ediyoruz.’
Şöyle devam ettiler: ‘Bizler sizlerin komşusu, arkadaşı veya misafiriyiz. Biz hayatın her alanındayız. Yok sayarak, şiddet uygulayarak bizi yok edemezsiniz! Vardık, varız, var olacağız! Ve buradan onurlu mücadelemize destek veren, özgür bir dünyaya inanan, aşkın kazanacağını düşünen herkesi bu mekanı boykot etmeye davet ediyoruz.
Biz Haklıyız. Biz Kazanacağız. Biz değişmeyeceğiz. Siz değişeceksiniz.’
Homofobik kebapçının, kendisine yakıştırılan bu tabirdeki vehameti hissedip hissetmediğini bilemeyiz.
Ama kuvvetle muhtemeldir ki, hissetmedi, pişmanlık ya da utanç da duymadı.
**
Neden derseniz bu ülkenin bir ‘dozajı’ var.
Özgürlük dozajı…
Nereden biliyorsun derseniz, Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan Notre Dame de Sion lisesi’nden öğrendim.
5 yıldır bu köklü Frankofon lisede edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Melike Koçak işten çıkarıldı. Sebebi, öğrencilerinin tamamen kendi imkanlarıyla, okulun adını dahi anmadan çıkardığı Tavuskuşu adlı fanzin idi. Öğrenciler bu fanzinde kadına şiddet eylemlerini eleştiren yazı ve şiirler yayınlamıştı.
Problem yaratan metinlerden biri şöyle diyordu: ‘Kadınlığın yasaklandığı bir ülkede, kocaman penisleriyle, kocaman penis şekilli binalarda çalışan, kocaman evlerin, perdesiz pencerelerinde kalın sigaralar içen erkekler vardı. Kadın akılları, kadın başları yasaktı. Ayıp yataktaydı, kadına benzetilen canlılar yataklarda çarşaf olmaya mahkumdu.’
İşte bu metni de içeren fanzin okul yönetimi tarafından uygun bulunmamış, dergi projesini yönetime iletilen Melike Koçak’ın kontratı yenilenmemişti. Okul sebebini şöyle ifade etti: ‘Okulun politikası, öğrencilere objektif biçimde bütün bilgileri vermek ve kendi bakış açılarının oluşmasını sağlamaktır. Kadına şiddet gibi bir konuda öğrenciyi hassaslaştırmak önemli ama bunu çok dikkatli yapmak lazım, burada dozaj kaçmış.’
Neden? Ortada nefret söylemi mi var? Ortada birilerinin kişilik haklarına saldırı mı var? Ortada küfür mü var? Ortada hakaret mi var?
Hayır, hayır, hayır.
**
Ya ne var?
Vajina var. Penis var. Kadınların sıkıştırıldığı dünyanın tasviri var.
Küfürlerin ve hakaretlerin meclis sıralarından savrulduğu, nefret söyleminin mitinglerin olmazsa olmazı haline geldiği ülkemizde vajina dediniz mi, penis dediniz mi, regl dediniz mi, aşkla tutkuyla sevişmekten dem vurdunuz mu… Aslında derdinizi etkili biçimde anlatmaya çalıştınız mı… Aa orada duracaksınız.
‘Dozaj’ kaçar. Modern ve açık görüşlü kadınlar yetiştirdiğini iddia eden bir Fransız okulunda bile kaçar.
Evet bu ülkede herkeslerin bir ‘dozajı’ var.
Bizleri ‘homofobik kebapçı’ irtifasına mahkum eden bir dozajı var.
Ses eden kadınlara ve LGBTİ bireylere yer yok.
NOT: Kadın hareketi ve LGBTİ hareketi hak taleplerinde birlikte çalışmanın önemini kavramalıdır. Zira gördükleri baskı aynı kafanın ürünüdür, tek başına kurtuluş mümkün değildir.
Ezgi Başaran - Radikal