Dil, toplumları şekillendiren, yöneten ve bireyler arası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesinde düzenleyici bir işleve sahip, iletişimsel akışı sağlayan en önemli vasıtalardan biridir. Bundan dolayı dilin kullanımı, toplumsal reflekslerde/hareketlerde, belirleyici bir rol üstlenir.
Nefret söyleminin temelinde ön yargılar, ırkçılık, tarafgirlik, ayrımcılık, yabancı korkusu/düşmanlığı, cinsiyetçilik ve homofobi gibi etkenler yatar. Dil ise hedef göstererek, bir tarafı suçlu ilan ederek ve düşmanlaştırma/şeytanlaştırma yöntemi ile nefret söylemini tetikler. Tüm bunlar, “ötekileştirme” yi inşa eder.
Toplumsal bir barışın önünü tıkayan ve Türkiye’deki en temel problem, ötekileştirme yolu ile nefret söyleminin vuku bulmasıdır.
Türkiye’de azınlıkların, kadınların, LGBTİ bireylerinin, farklı inançlara mensup toplulukların, inançsızların ve etnik grupların medyada rolleri, temsiliyet şekilleri ve uğradıkları hak ihlallerinin ilk sıradaki müsebbiplerinden bir tanesi, “ötekileştirme”nin haber dili ile yeniden üretilmesi ve meşru bir zeminde kendine yer edinmesidir. Bu da, artan toplumsal olaylarda ve çatışmalı dönemlerde “milli duyguları” kabartır, şiddete dönüşen eylemlerin kaynak noktası haline bürünür.
Türkiye’de yaşayan yurttaşların yalnızca etnik kökenlerine değil, cinsiyetlerine göre de kategorize edilerek medyada yansıtılması, eril dilin haber diline de hakim olduğu gerçeği ile yüzleştirmektedir. Haber dilinin aynı zamanda eril dil olması, kadın ve LGBTİ haklarının ihlal edilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bu doğrultuda psikolojik ya da fiziksel şiddeti yeniden inşa etmektedir.
Medyanın sıklıkla kullandığı ayrımcı dil neticesinde, farklı grup ve bu gruplara mensup olduğu bilinen ya da varsayılan kişilere yönelik düşmanca algı ve tutumlar tezahür etmekte, giderek büyüyen bir soruna dönüşmekte ve çözülmesi güç bir durum haline getirmektedir. Özellikle, ırkçılığın apaçık yapılmadığı dönemlerde, medya vasıtasıyla farklı formatlarda, belirli kalıplar altına gizlenerek gündelik hayata yerleşmesi “yeni ırkçılık” kavramını ortaya çıkarmakta ve durumu daha da tehlikeli boyutlara taşımaktadır. Peki, tüm bunlara karşın çözüm olarak, ne yapmalı?
Nefret söylemi, dilin üretim süreciyle doğrudan ilgilidir. Yaratıcı, barışçıl, her kesimi içine alacak şekilde insan haklarını ön planda tutan ve bunu temel ilke edinen yeni bir dilin inşası, nefret söyleminin çözümünde ve toplumsal bir barış adına en etkili faktörlerden biridir.
Çözümün ana kaynağı, sorunun ana kaynağında gizlidir.
Mehmet Boran
http://www.demokrathaber.net/toplumsal-baris-ve-nefret-soylemi-makale,8460.html
Nefret söyleminin temelinde ön yargılar, ırkçılık, tarafgirlik, ayrımcılık, yabancı korkusu/düşmanlığı, cinsiyetçilik ve homofobi gibi etkenler yatar. Dil ise hedef göstererek, bir tarafı suçlu ilan ederek ve düşmanlaştırma/şeytanlaştırma yöntemi ile nefret söylemini tetikler. Tüm bunlar, “ötekileştirme” yi inşa eder.
Toplumsal bir barışın önünü tıkayan ve Türkiye’deki en temel problem, ötekileştirme yolu ile nefret söyleminin vuku bulmasıdır.
Türkiye’de azınlıkların, kadınların, LGBTİ bireylerinin, farklı inançlara mensup toplulukların, inançsızların ve etnik grupların medyada rolleri, temsiliyet şekilleri ve uğradıkları hak ihlallerinin ilk sıradaki müsebbiplerinden bir tanesi, “ötekileştirme”nin haber dili ile yeniden üretilmesi ve meşru bir zeminde kendine yer edinmesidir. Bu da, artan toplumsal olaylarda ve çatışmalı dönemlerde “milli duyguları” kabartır, şiddete dönüşen eylemlerin kaynak noktası haline bürünür.
Türkiye’de yaşayan yurttaşların yalnızca etnik kökenlerine değil, cinsiyetlerine göre de kategorize edilerek medyada yansıtılması, eril dilin haber diline de hakim olduğu gerçeği ile yüzleştirmektedir. Haber dilinin aynı zamanda eril dil olması, kadın ve LGBTİ haklarının ihlal edilmesini kaçınılmaz kılmakta ve bu doğrultuda psikolojik ya da fiziksel şiddeti yeniden inşa etmektedir.
Medyanın sıklıkla kullandığı ayrımcı dil neticesinde, farklı grup ve bu gruplara mensup olduğu bilinen ya da varsayılan kişilere yönelik düşmanca algı ve tutumlar tezahür etmekte, giderek büyüyen bir soruna dönüşmekte ve çözülmesi güç bir durum haline getirmektedir. Özellikle, ırkçılığın apaçık yapılmadığı dönemlerde, medya vasıtasıyla farklı formatlarda, belirli kalıplar altına gizlenerek gündelik hayata yerleşmesi “yeni ırkçılık” kavramını ortaya çıkarmakta ve durumu daha da tehlikeli boyutlara taşımaktadır. Peki, tüm bunlara karşın çözüm olarak, ne yapmalı?
Nefret söylemi, dilin üretim süreciyle doğrudan ilgilidir. Yaratıcı, barışçıl, her kesimi içine alacak şekilde insan haklarını ön planda tutan ve bunu temel ilke edinen yeni bir dilin inşası, nefret söyleminin çözümünde ve toplumsal bir barış adına en etkili faktörlerden biridir.
Çözümün ana kaynağı, sorunun ana kaynağında gizlidir.
Mehmet Boran
http://www.demokrathaber.net/toplumsal-baris-ve-nefret-soylemi-makale,8460.html