Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Diktatörünüzü tanıyın

$
0
0
Bu kitabı okurken aklından “Aman diktatör olmak berbat bir şeymiş” diye geçirmeyenin insanlığından şüphelenirim. Yazarın da kitabı diktatör olma hevesinde olanlar okusun diye yazdığını sanmıyorum.

Paloma Yayınevi, Siz de Bir Diktatör Olabilirsiniz’i yayımlayalı neredeyse dört ay oldu. Mikal Hem Norveçli, Deniz Canefe kitabı Norveçceden tercüme etmiş. Ülkenin gündeminin ses kayıtlarıyla çalkalandığı, başbakanının her geçen gün sesinin daha da yükselttiği şu son aylar boyunca “Diktatör”, kitaplığımın üst rafından bana buyurgan edayla bakıp durdu.

En sonunda kapağını Charlie Chaplin’in The Great Dictator filmindeki Hitler tiplemesinin süslediği kitabı elime aldım. Okudum, okudukça sinirlendim, sinirlendikçe son yıllarda yaşadıklarımızı hatırladım, en sonunda güldüm ağlanacak halimize.

Durumumuzun vahameti şu cümleye geldiğimde bir kez daha yıktı beni: “Tanrı olduğunu iddia eden insanların çoğu ruh hastalıkları tedavisine gönderilir. Oysa diktatörler arasında kendini tanrı sanmak son derece yaygındır.”

Durum çok vahimdi, çünkü -sıkı durun- bu alıntı giriş bölümünün ilk sayfasının son cümlesi. Öncesinde bir örnek var ki sinirim orada boşaldı: “Şayet birileri çok küstahlaşıp özel serveti açıklamaya kalkışırsa diktatör yasaları değiştirip bu tür davranışları suç kapsamına sokabilir. Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 2012 Haziranı’nda tam da bunu yaptı. Diktatör ve ailesinin ülkenin maden kaynaklarının, iletişimin kurumlarının ve girişimlerin büyük bir bölümünü kendi denetimlerinde tutmaları giderek göze batmaya başlayınca başkanlık süresi boyunca cumhurbaşkanı ve eşi için her türlü olası yasadışı davranışa karşı muafiyet sağlayan yasalar parlamentoda geçirildi. Ayrıca basının söz konusu kişilerin onayı olmaksızın ticari bilgiler vermesini yasaklayan da bir yasa hazırladı.”

Aliyev yasaya oğlunu eklemeyi akıl edememiş ama Türkiye’yi yakından izlediğine göre yakında onu da katar bu yasaya.

Diktatörlük için sıklıkla söylenen on yıl sınırı vardır: Her kim iktidarda on yılı devirirse ve bu süreçte oy oranını artırırsa rejimi diktaya doğru evriltmeye başlar. Aliyev, babası Haydar Aliyev’in koltuğunu (tahtı demek daha mı doğru?) devraldığı için iktidarının dokuzuncu yılında bu aşamaya gelmişti.

Sonraki örnek tanrılaşma. Artık bu noktada mantık filan kalmıyor. Rafael Leonidas Trujillo Molina, 1930’dan 1961’e değin Dominik Cumhuriyeti’nin diktatörüydü. Otuz bir yılda şu noktaya geldi: Başkentte üzerinde “Dios y Trujillo” (Tanrı ve Trujillo) yazan devasa bir neon pano yaptırdı. Ülkenin kiliseleri “Dios en cielo, Trujillo en tierra” (Gökyüzünde tanrı, yeryüzünde Trujillo) sloganını yazmak zorundaydı.  Sonra ne mi oldu, 1961’de suikast sonucu öldürüldü.

Trujillo’nun siyasi erki bu kadar ele geçirmesinin nedeni Dominik Cumhuriyeti’nin o güne kadar görmediği bir ekonomik refah ve istikrar sağlaması olduğu söylenir. Bunun karşılığında Dominik halkı insan haklarından ve özgürlüklerinden feragat etmek durumunda kalırlar.

Heyhat hemen tüm diktatörlüklerde böyle bir eğilim var. Bir örnek de Haiti’den: François  Duvalier kendisini  ülkesinin dini Vodoo’nun en ulu kişisi ilan etmişti.

İstisnasız tüm “ulular” ihale ya da halk onayına gerek duymaksızın devasa kuleler, saraylar, anıtlar ve benzeri “çılgın projelere” girişirler. Örnek çok: Fildişi Sahili diktatörü Félix Houphouët-Boigny dünyanın en büyük kilisesini yaptırdı; tam 7 bin kişilik kilise genellikle boş. Saparmurat Niyazov Türkmenistan’ın milyarlarca petrol dolarını başkent Aşkabat’ı beyaz mermerden bir kente dönüştürmek için harcadı. Şimdi Türkmen halkı ışıltılı kentte aç oturuyor.

Despotluk saçmalığı da artırıyor
Diktatörlerin iktidarda kalma süreleri uzadıkça despotlaşmaları başka bir kural. Despotluk saçmalığı da artırıyor. Örnek mi, işte Çavuşesku…

Romanya’nın sabık devlet başkanı yirmi dört yıl iktidarda kaldı. Nüfus artışına takmıştı; korunmayı yasakladı. Çocuğu olmayan kadınlardan bekârlık vergisi topluyordu. Öte yandan cinsellik ve döllenmeyle ilgili kitapları, bilgi yaymayı da yasaklıyordu. Sadece tıp ders kitaplarında seks konu olarak geçiyordu. Şöyle vazediyordu bağıra bağıra: “Cenin toplumun malıdır. Çocuk sahibi olmaktan kaçınan biri doğal sürekliliği terk eden bir kaçaktır.”

Bir diğeri Ayettullah Humeyni, İran’da yönetimi ele geçirdikten sonra müziği yasakladı. “Müzik dinleyeni aptallaştırır, beyni tembelleştirip sersemletir” diyordu. Ancak her despot gibi koyduğu yasağına kendisi uymak zorunda değildi; torunu piyano dersi alıyordu ama o günlerde devrim muhafızları evlere baskın yapıp kasetçalarlara ve müzik aletlerine el koyuyordu.

Sporla devam ediyoruz. Diktatörler illa ki iyi sporculardır. O ülkede en popüler spor ne ise o konuda özellikle iyidirler hatta en iyi onlardır. Futbolsa futbolcudur, hem de kaptandır.

Örnek mi? Buyurun Kuzey Kore’ye. Kim Jong-il 1994’te Kore medyası sevgili liderlerinin golf oynadığını (ilk kez oynuyordu üstelik), tek vuruşta topu beş deliğe soktuğunu, on sekiz delikli golf sahasında otuz sekiz sayı yapmak gibi bir mucizeyi gerçekleştirdiğini iftiharla duyurmuştu.

Uganda diktatörü İdi Amin, durup dururken ülkenin en iyi boksörlerinden ve milli takım antrenörü Peter Seruwagi ile boks maçı yapmak için diretmişti. Maç yapıldı. Ertesi gün Uganda medyası ulu liderlerini “yılın boksörü” ilan ettikleri haberde hakemin “Seruwagi’nin daha fazla yumruk yememesi için maçı durdurmak zorunda kaldıklarını” iftiharla yazdı.

Bitmedi. Spor önemli. Türkmenistan’ın diğer diktatörü Gurbangulu hem tekvando hem judoda siyah kuşak sahibiydi. Bu ona yetmedi, ülkesinde düzenlenen ilk otomobil yarışında piste çıkmak için ısrarcı oldu; tabii hız testinde tüm yarışmacıları kolayca geçti. Medya bu başarıyı yere göğe sığdıramadı.

Buradan medyaya geliyoruz. Her diktatör medyanın kendisine bağlı olması gerektiğini bilir. Zaten bilmiyorsa diktası uzun sürmez.

Unvan meselesi
Diktatörlerin tuhaflıkları saymakla bitmez. En iyisi kitabı okuyun. Ama ben en eğlencelisi ile bitireyim. Unvan meselesi…

Diktatörseniz unvanınız olmalı. İdi Amin gibi… Kendisi için kullandırttığı unvanların bazıları şöyle: “Topraktaki Hayvanların ve Denizdeki Balıkların Efendisi”, “İskoçya’nın Son Kralı”, “Genelde Afrika’da Özel Olarak Uganda’da İngiliz İmparatorluğu Fatihi...”
Ve Çavuşesku kendisine “Karpatya Dehası” dedirtiyordu; Muammer Kaddafi ise “1 Eylül Büyük Sosyalist Libya Arap halk Cumhuriyeti Devrimi’nin Yol Göstericisi”. Kaddafi unvanının uzunluğunu kabul ediyordu anlaşılan kendisine kısaca “Ağabey”, “Önder” ya da “Devrim Öncüsü” denmesine de ses çıkartmıyordu. Kısa unvanların günlük yaşamı kolaylaştırdığı açık çünkü halk tabakaları ve özellikle yakın çevredeki dalkavukların sıklıkla bu unvanları anmaları gerekiyor, bu kısa unvan listesi ise uzar gider: “Führer”, “Il Duçe”, “Şef”, “Beyefendi”, “Büyüğümüz...”

SİZ DE BİR DİKTATÖR OLABİLİRSİNİZ
Mikal Hem
Çeviren: Deniz Canefe
Paloma Yayınevi
2013, 152 sayfa, 13 TL.

Haluk Kalafat - Radikal

Viewing all articles
Browse latest Browse all 15058

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue