Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

"Artık bana dayı değil, teyze desinler"

$
0
0
Röportaj: Bünyamin TOKMAK
Fotoğraflar ve görüntü: Semih ERSÖZLER
Antalya Ajans

Hep farklı gözle baktık onlara...
Yadırgadik, ayıpladık, öteledik.
Kimi zaman dövdük ve hatta öldürdük.

Kendisine verilen nüfus cüzdanının rengine itiraz edenlerden söz ediyorum.
Onlar kendilerini, cinsel yönelimlerini, cinsel kimliklerini farklı adlandırıyor.

Annesi-babası daha doğduğunda bacaklarının arasındaki üreme organına bakarak, onlara mavi renkli nüfus cüzdanı çıkarttılar, mavi renkli kıyafetler giydirdiler, azıcık büyüdüğünde oyuncak olarak kamyon, araba aldılar.
Bunları yaparken de onlara sormadılar tercihlerini. Çünkü küçüktüler, isteklerini dile getiremezlerdi.
Belki pembe renkli zıbın giymek; kamyon yerine bebekle oynamak isteyeceklerdi.
Daha henüz doğduğunda ya da küçücük bir çocukken söyleyemedikleri tercihlerini kimi zaman 10-12, kimi zaman daha ileri yaşlarda dile getirdiler veya ölünceye dek içlerinde yaşattıkları kimliklerini açığa çıkartamadılar.

Sonuçta, toplumda farklı bir kimlikle aramızda olan ama belki iş hayatında pek fazla göremediğimiz transseksüeller ya da trans kadınlar var.
Bir çoğu, başka iş yapmalarına imkan verilmediğinden fuhuş sektörüne yöneldi. Mesleklerini "Seks işçisi" olarak sürdürdü.

Ancak kimileri, cinsel yönelimlerini de açıkça ortaya koyarak, diğer insanlar gibi sıradan işleri yapmayı denedi, zorladı ve başardı.,
Elbette sayıları çok değil.

Antalya'da bunu başaran ve kendi ifadesine göre, "İlk trans kadın esnaf" olan ve sonradan kendisine yakıştırdığı isimle Deniz Beray ile "ekmek teknesi" dükkanında konuştuk.

Deniz Beray, taa küçüklükten beri kendisini "erkek" hissetmiyor. 14 yaşındayken bu durumu ailesine açıklıyor, 20 yaşından sonra vücudunda değişimler başlıyor. Son olarak  6 ay kadar önce göğüslerine silikon taktırıyor. 3 bin 500 TL'ye malolan bu ameliyat için annesi bileziğini satarak, kendisine maddi destek sağlıyor. Deniz Beray, asıl "büyük ameliyat"ını uzun sürecek (2 yıl kadar) hukuki ve sağlık süreçleri yüzünden yaptıramıyor.

Adanalı Deniz Beray bugünlerde hayli heyecanlı. Adana'daki kızkardeşi 3-4 yaşındaki çocuklarıyla ziyaretine gelecek. Bugüne kadar kendisine hep"Dayı" diye hitab eden yeğenlerinin, ameliyatlardan sonra değişen vücudunu görünce kendisine nasıl tepki vereceklerini merak ediyor. Ama artık kız kardeşine, "Çocuklara söyle; bana 'Dayı' değil artık 'teyze' desinler" demeyi düşünüyor.

İşte "Dayı"lıktan "Teyze"liğe terfi eden Deniz Beray ile sohbetimizden satırlar.

Bünyamin Tokmak: Deniz; kimsin sen?

Deniz Beray: Aslen Adanalıyım. 34 yaşındayım. 5 Kardeşiz. Annem ev hanımı. Babam emekli. 11 yaşında kadın kuaförüne çırak olarak girdim. Mesleğimi devam ettirdim. Çok şükür şimdi bir işyeri sahibiyim.

Bünyamin Tokmak: Kendinizi cinsel kimlik bakımından nasıl tanımlıyorsunuz?

Deniz Beray: 11 yaşından beri kadın kuaförlüğü yapıyorum ve zaman zaman çok sıkıntılar çektim, haddinden fazla. Toplumda dışlanmalar yaşadım. Ailemi de çok etkiledi bu durum. Yavaş yavaş alıştılar, kendimi kabullendirdim. Ama hiç bir zaman cinsel tercihimden dolayı pişmanlık yaşamadım. Toplumun hor gördüğü, bizi dışladığı bir ortamda mesleğimi devam ettirebilmek benim için gurur verici bir şey. İsterdim ki, diğer trans arkadaşlar da benim kadar şanslı olsalardı. İnsanlar onları dışlamasaydı. Ben şu anda, ailemin de desteğiyle istediğim hayatı yaşıyorum ve bundan memnunum.

Bünyamin Tokmak: Kadın kuaförü dükkanını ne zaman açtınız?

Deniz Beray: Daha nöce Adana'da ilk kuaför salonumu açtım. Bir 10 yıl sürdü. Sonra Antalya'ya gelme kararı aldım. Burada 5 kadar yıl 3 farklı iş yerinde çalıştım. 1 yıl önce de kendi salonumu açmaya karar verdim.

Bünyamin Tokmak: Cinsel kimliğinizden ötürü ne zorluklar yaşadınız?

Deniz Beray:  Cinsel kimliğimden dolayı çok zorluklar yaşadım. Çünkü bu benim tercihimdi. Bu, doğuştan gelen bir şey ve buna tek başına hükmedemezsiniz.
Gittiğim yerlerden çok kovuldum. Kendi işimi, kadın kuaförlüğünü yapmak istedim sadece. Gittiğim yerlerde o baskıyı görmek, insanların dışlamaları, hor görmeleri, iş vermemeleri çok ağır bir şey. Çaba gösterdim ve bir karar verdim. Ben Deniz'im, kuaförlük mesleğine devam edeceğim ve başka hiç bir şekilde hiç kimsenin baskısı altında, onların istediklerini vermeyeceğim. Çabaladım, kendi savaşımı verdim ve o savaşı kazanmak istedim. Her gelen zorluğa, engele göğüs gerdim. Aslında bir trans kadının seks objesi olarak değil de, istedikten sonra neler yapabileceklerini göstermek istedim.  Aslında görmek isteseler zaten trans arkadaşlarımın o kadar kaliteli, eğitimli ve iyi insanlar olduklarını görecekler ki, Bunu görmeleri gerekiyor. Toplumda travesti dediğin zaman tehlikeli insanlar ve seks objesi olarak görüyorlar. Aslında o kadar çok yüksek okul bitiren o kadar çok trans arkadaşım var ki, bunlara iş imkanı verilse zaten şu durumda her şey daha iyi olurdu. İnsanların translara, travestilere önyargısı olmaması gerekiyor. İzin verseler translar ve travestiler çok başarılı olurlar.

Bünyamin Tokmak: 11 yaşında çırak olarak girdiğin kuaförde senin cinsel yönelimini fark ettiler mi?

Deniz Beray:  Fark ettiler. Ben 14 yaşında aileme cinsel yönelimimi açıkladım. Ben artık trans bireyim dedim. Beni böyle kabul ederseniz kabul edin dedim. Bunun dışında geri dönüşüm yoktu zaten. Çocukken 5-6 yaşında elbise giyerdim, annemin rujlarını sürerdim, bebeklerle oynardım. Hiç bir zaman erkek kimliğine bürünmek istemedim. Hiç bir zaman erkek kimliğini kabul edemedim. 14 yaşında cinsel kimliğimi söylemek zorunda kaldım. Çünkü bunun gizli kalmaması gerekiyordu. Psikolojik çöküntü olarak bana ağır geliyordu. Bir kadınım ama görüntü olarak erkeksiyim. O zaman ben Deniz'im dedim. Başka alternatifim yok. Bundan sonra hayatıma Deniz olarak devam edeceğim ve mesleğimi sürdüreceğim. Kuaför olarak hayatıma devam edeceğim dedim. Başka şekilde insanların baskısı, toplumdaki dışlamalar, horgörmeler beni durduramadı.

Bünyamin Tokmak: Peki ailen nasıl karşıladı bu durumu?

Deniz Beray: Biz Adana'da kenar mahallede yaşıyoruz. Adana'nın insanları tutucudur. Bir yandan kendi hayatımı düşünürken, ailemi de düşünmek zorundayım. Çünkü aileme zarar vermek istemedim. İstemediğim için de yurdumdan gitmeye karar verdim. Kendi bedenimdeki değişimleri gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum. Ama ailem, bendeki değişimleri gördüklerinde, her defasında canları yanıyordu.
Şunu söyleyeyim: Ailemin tepkisi çok oldu. Çevrelerinden ötürü çekindiler, "Ne yapacağız, ne edeceğiz" falan diye düşündüler. Ben pes etmedim. Psikiyatristler, psikologlar, doktorlar, tahliller falan derken 20 yaşıma geldiğimde tamamen kabullendiler. O süreç çok uzun bir süreçti. Zaten ilk kadınlık raporumu 20 yaşımdayken aldım. Yüzde 70 oranında kadınlık hormonum olduğu saptandı. O şekilde kabullendiler.

Antalya'ya geldikten bir süre sonra tedavilerime başladım. Artık kimlik değiştireceğim ve ameliyatlarımın tek tek olması gerektiğini aileme açıkladığımda, aramızda 1 yıl kadar yeniden bir soğukluk oldu. Kabullenemediler. Aynı sıkıntıları, zorlukları tekrar yaşadık. Fakat yapabilecek bir şey yok. Benim amacım belliydi. Kimliğimi değiştirmem, işimi yapmam gerekiyordu. Bir şekilde kabullendiler. Sonra tedavilerim başladı. Hormon tedavisi, fizik tedavisi...
Yaklaşık 2 yıldır ailemle ilişkilerimle çok çok iyi. Artık bir şeylerin sonuna gelindiğini biliyorlar ve tamamen bir değişim olacağını kabullendiler. Çok şükür artık ailemle ve çevremle bir sıkıntı yaşamıyorum.

Bünyamin Tokmak: Çıraklık ve kalfalık döneminde çalışma arkadaşların ve patronlarınla diyalogların nasıldı?

Deniz Beray: Çok iyiydi. Beni bir erkek olarak görmediler. Bana hep, sen bizim kızımızsın, seni kızımız olarak görüyoruz dediler. Bunu söyledikleri zaman hoşuma gidiyordu tabii. Müşteriler, çevremiz, kalfalarımız, patronlarım hiç bir sıkıntı yaratmadılar. Ve hepsi benimsedi. Ama bende bu kadar değişimin olacağını düşünemediler.

Bünyamin Tokmak: Yaşadığın zorluklar neydi. Hangi olaylar, seni hangi dönemde sıktı?

Deniz Beray:  14 ile 20 yaşım arasında yaşadığım sorunlar beni çok sıktı. Çok zor dönemlerdi. Depresyonlar, intihar girişimleri... Kimliğimi tamamen kabullenmemeleri... O süreç çok zordu. Çevremin baskısı, ailemin bana karşı olan tavırlarının zorluğunu yaşadım. Bir yere gittiğimiz zaman bizi dışlamaları, kovmaları falan, bunları çok yaşadık. Şu an başka trans arkadaşlarım bunu halen yaşıyorlar, ben de yaşıyorum. Fakat güçlü olmak en iyisi...

Bünyamin Tokmak: Senin gibi trans arkadaşlarınla diyalogların nasıl, onların başına neler geliyor?

Deniz Beray:  Ben şu an hiç bir trans arkadaşımla görüşmüyorum. Hem işim, hem çevrem gereği... Ama onları çok seviyorum. Görüşmesem de, onları görmesem de... Onların yaşadığı zorluklar benden daha kötü. Bir yere gidildiği zaman dışlanmaları, rahat bırakmamaları, yolda yürürken arkadan konuşulanlar, rahatsız edici davranışlar ve en kötüsü fuhuşa sürüklenmeleri. Ben eminim ki, hiç bir trans kadın kesinlikle fuhuş yapmak istemiyor. İnsanlar biraz daha duyarlı olsa, bize daha sıcak, daha samimi yaklaşsalar... Trans kadınların içlerinde o kadar kaliteli, işini çok iyi yapabilecek arkadaşlarım var ki... Fırsat verilse, birazcık saygı duyulsa, sevgi verilse translar arasında fuhuş yüzde 40 biter. Hiç bir trans arkadaşımın fuhuş yapmak istemediğini biliyorum. Keşke onlar da benim kadar şanslı olsalardı, aileleri yanlarında olsaydı.

Bünyamin Tokmak: Pek iş ararken, iş başvurusu yaparken ne gibi tepkilerle karşılaşıyor translar, travestiler?

Deniz Beray:  Direkt sen travestisin, sana iş yok diyorlar. İşsiz kaldığı 2 aylık dönemde,  her gün 4-5 yere iş başvurusu yapmaya gittim. Bu süreçte mesleğimi bırakmayı dahi düşündüm. Ne iş olursa olsun yapacağım diye düşündüm. İş görüşmesine gittiğim zaman, "Sen olmazsın, sen transsın, sen erkeksin, sen kadın mısın, senin cinsiyetin belli değil, kişiliğin belli değil" dedikleri zaman ağırımıza gidiyor. Bunun zorluklarını çok yaşadım. Çok darda kaldığım vakit, bana destek olan ailemdi.

Bünyamin Tokmak: İşsizlik döneminde nasıl yaşadın?

Deniz Beray:  Çalışmadığım dönemlerde ben hep Adana'ya ailemin yanına gittim. Hep uzak durdum. Bir çok şeyi yapmamak için hep uzak durdum. Kişiliğime ve mesleğime zarar gelmemesi için uzak durdum. Adımın kirlenmesini istemedim.

Bünyamin Tokmak: Bu semte bu dükkanı açtığında nasıl başladın? İlk müşteri nasıl geldi?

Deniz Beray: Dükkan açabilmem için bir ablam benim için kredi çekti, sağolsun. Onun aracılığıyla dükkan açtım. Dükkanı ilk açtığımda çok korktum, çekindim. Antalya'da ilk defa bir transın, kendi mesleğinde kendi işini kurması ve insanlara hizmet etmesi, belki insanlara tuhaf gelecekti. Toplumda transları, travestileri bir seks objesi olarak gördükleri için onlara tuhaf geleceğini düşündüm. Ama şöyle bir şey var. Bir trans istese her şeyi yapabilir. Bu yüzden çok tedirgin oldum. Acaba yapabilir miyim? Acaba iş olur mu? İnsanların tepkisi ne olur diye düşündüm ve gözümü kararttım açtım. İlk gelen müşterim, "Seni takdir ediyorum, aramıza hoşgeldin" dedi. Şu anki müşteri potansiyelim çok iyi. Çevremdeki insanlar çok kaliteli insanlar. Çevrem o kadar çok benimsedi ve sevdiler ki beni, bir evlatları, kızları, kardeşleri olarak görüyorlar. Gelen tepkilerden çok mutluyum. Dükkanı açalı 1 yıl oldu.

Bünyamin Tokmak:: İşini döndürebiliyor ve vergi ödüyor musun?

Deniz Beray: Evet işyeri kendi üzerime açıldı. Vergimi de veriyorum. Yani bir şeyleri başardığıma inanıyorum.

Bünyamin Tokmak:: Antalya'da bir trans kadın ilk defamı dükkan açtı gerçekten?

Deniz Beray:  Ben bir transın kendi adına işyeri açtığını hiç duymadım. Benim ilk olduğumu düşünüyorum. Antalya'da bir travestinin kendi dükkanını açıp da kendi dükkanının başında durması ilk diye düşünüyorum.

Bünyamin Tokmak: Gay, lezbiyen, travesti ve transseksüellerin bir araya geldikleri dernekler ya da platformlarla ilişkin var mı?

Deniz Beray: Hayır. Hiç olmadı. Hiç bir derneğe üye değilim. Çok fazla transların, travestilerin arasında bulunmuyorum. Onlara bir desteğim de olamıyor. Onlarla çok fazla vakit geçiremiyorum çünkü Konyaaltı'ndan dışarı çıkamıyorum.

Bünyamin Tokmak: Ailenin bir dönem sıkıntı yaşatsalar da genel olarak seni anlayışla karşıladığını söyledin. Annnen ev hanımı ve ilkokul mezunu peki baban?

Deniz Beray:  Babam da ilkokul mezunu ve işçi emeklisi. Annem hep yanımdaydı, baştan beri biliyordu. Babam çekiniyordu. Çünkü babam 8 kardeş ve bütün akrabalarıyla aynı mahallede oturuyor. Akrabalarımın hepsi, kuzenlerin hepsi benim durumumum farkındalardı. Şu an bendeki değişimi duydukları zaman "Olacağı buydu" dedikleri oluyor.

Bünyamin Tokmak: Akrabalarından tepki geldi mi?

Deniz Beray: Hepsinin arkamda olduklarını düşünüyorum. Çünkü uzun zamandır görüşmediğim akrabalarımla konuştuğum zaman "Senin arkandayız" diyorlar ve bundan mutlu oluyorum. 5 yıldır görmediğim akrabalarım var.

Bünyamin Tokmak: Peki kardeşlerin?

Deniz Beray:  5 kardeşiz. 2 erkek kardeşim evli. Bir büyük abim evli. Bir kızkardeşim evli. Bir kızkardeşim bekar, açık öğretimde okuyor. Zaman içinde tabii ki tepkileri, kırgınlıkları, hakaretleri oldu. Aile için, anne-baba için çok zor bir durum ve bunu yaşayan bir kişi daha da kötü durumda. Tercih yapmak zorunda kalıyorsun, baskılar da üstüne geldiğinde ikilemde kalıyorsun. Ailenden vazgeçemiyorsun. Cinsel kimliğinden de vazgeçemiyorsun. Ben çok şükür bunu başardım. Ailemde yanımda. Cinsel kimliğimi de aldım.

Bünyamin Tokmak:  Erkeklerle ilişkilerin nasıl?

Deniz Beray: Erkeklerle ilişkilerim iyi. Uzun süren bir birlikteliğim vardı. 3 yıl birlikte olduğum erkek arkadaşım vardı ama şu an bitti. Erkeklerle sıkıntı yaşamadım. O ilk ve tek erkek arkadaşımdı, bundan sonra da olmasını istemiyorum.

Bünyamin Tokmak:: Niye?

Deniz Beray:  O'nu seviyorum hala...

Bünyamin Tokmak: Ameliyat sürecinde yaşadığın zorluklar, sıkıntılar neydi?

Deniz Beray:  Ben isterim ki, bu durumu kimse yaşamasın. Yani çok zor bir durum. İçinden çıkılması zor bir durum. Ameliyatlarda psikolojik çöküntü yaşıyorsun. Çünkü vücudun tamamen değişiyor ve tamamen başka bir kişiliğe bürünüyorsun. Ameliyatlarımda zorlanmadım. Desteğim çok büyüktü. Müşterilerim, çevrem ve ailem yanımdaydı. Bu yolda devam etmek isteyenlere tek tavsiyem; çok dikkat etsinler. Kendilerini kullandırmasınlar. Kendilerinden emin değillerse trans geçişe kalkışmasınlar. Bu çok zor bir süreç. İyi düşünsünler, iyi karar versinler. Çünkü bu yolun dönüşü yok. Ameliyat öncesi yaşadıklarını, ameliyattan sonra çok daha zor şartlarda yaşayabilirler. Her şeyi düşünüp, her şeyi göze alıp karar verdikten sonra ameliyat olabilirler.

Bünyamin Tokmak: Çarşıda, pazarda nasıl karşılanıyorsun?

Deniz Beray:  Sosyal yaşamda normal bir kadının yaşadıklarını yaşıyorum. Yani hiç bir sıkıntı yaşamıyorum. Bir kafeye ya da mağazaya gittiğimde normal karşılanıyorum. Tepkiler almıyorum. Bunun 3-4 sene öncesine göre daha farklı artık. Kadın arkadaşlarımla gidip eğlenebiliyorum, gittiğim yerde saygı görüyorum. Bu çok güzel.

Bünyamin Tokmak: Adana ile Antalya karşılaştırıldığında, trans bireye yönelik tutum nasıl?

Deniz Beray: Adana'ya göre Antalya'da bir transın yaşaması çok rahat. Adana'da hangi mahalle, hangi semtte yaşadığınız önemli değil. Adana'nın insanları, kültürü insanların canını acıtabiliyor. Adana'nın insanları daha çok canını acıtıyor. Yolda yürürken, "Şu travestiye bak" diyorlar ama Antalya'da böyle bir şeyle karşılaşmadım. Antalya'da yolda daha rahat yürüyebiliyorum. Adana'da bir yere gittiğimde, "Travesti geldi. Bunlardan uzak durun. Bunlar çok tehlikeli" gibi laflar da duydum. Çok ağır kelimeler kullananlar oluyor. Ama yıllar geçtikçe anlayış farkediyor.

Bünyamin Tokmak: Travestiler tehlikeli insanlar algısı boşa oluşmamıştır herhalde?

Deniz Beray: Hayır, hiç bir travesti tehlikeli değildir. İyi insanlardır. Samimiler, dostukları candandır. Severlerse severler. Bize zararı olmayacak insanlara biz asla zarar vermeyiz. Bizim yapımızda o yok. Biz sevgiye, dostluğa açız.

Bünyamin Tokmak: Travestilerin, transseksüellerin fuhuş sektörü içindeki oranı nedir?

Deniz Beray:  Oranı çok yüksek olduğunu duyuyorum. Ben hiç bu sektörün içerisinde yer almadım. Dediğim gibi işsiz kaldığım dönemlerde ailemin yanına gittim, onlardan maddi manevi destek aldım....
Ancak hiç bir travesti, trans arkadaşıma iş imkanı sunmuyorlar. Sürekli horlandıkları ve dışlandıkları için fuhşa yöneliyorlar. Hiç bir trans arkadaşımın bu işi yapmak istediğine inanmıyorum.

Örnek vereyim:
Yüksek okul mezunu, master yapmış bir arkadaşım iş bulamıyor. Beden öğretmeni bu arkadaşım fuhuş yapmak zorunda. İş başvurusu yaptığı, CV'sini verdiği işyerlerinde bir türlü kabullenmediler. Cinsel kimliğinden dolayı iş vermiyorlar.

Bir başka arkadaşım aşçı. yıllardır aşçılık yapıyor. Ama gittiği restaurantlardan eli boş dönüyor. Ve şu an fuhuş yapıyor. Yani iş imkanı, fırsat, şans tanımıyorlar. İnsanlarda öyle bir önyargı var ki, yüzüne baktığın zaman, "Bu transtır" diyor. Ama yarın bir gün onların çocuğu da trans olabilir.

Bünyamin Tokmak:Translar, travestiler için fuhuş yapmak kolay geliyor; o nedenle başka iş yapmak istemiyorlar deniyor, doğru mu bu?

Deniz Beray:  Doğru değil. Fuhuş yapmak kolay değil., Normal bir hayat kadını dahi fuhuş yaparken onun ne hissettiğini, ne zorluklar yaşadığını kimse bilemez. Ben hiç bir transın ya da normal bir kadının fuhuş yapmasını istemem. Onlarla aynı kaderi paylaşıyorum. Toplumda transların sadece seks objesi olarak görülmesi çok can yakıcı. Yapacak başka bir şeyleri yok ki... İş imkanı yok, işyerlerinde dışlanıyorlar, kovuluyorlar. Yeri geliyor dövülüyorlar, yeri geliyor öldürülüyorlar. Bizim de bir ailemiz var, bizim de yaşamaya hakkımız var. İnsanların daha duyarlı olmalarını, önyargılarından kurtulmalarını istiyorum.

BİR MÜŞTERİSİNİN GÖZÜYLE DENİZ BERAY

Deniz Beray ile söyşeşimiz esnasında bir müşterisi de kuaför salonundaydı. Röportaj sona erdiğinde, kendisinin de bir şeyler söyleyip söylemeyeceğini sorduk; bizi kırmadı.

İşte soyadı bizde saklı Yıldız Hanım'ın Deniz Beray ile ilgili görüşleri:

Bünyamin Tokmak: Yıldız Hanım, siz Deniz'in müşterisisiniz. Deniz'i nasıl tanıdınız, buraya nasıl geldiniz, ne hissettiniz?

Yıldız Hanım: Ablam bu civarda oturuyor. Abla da kardeşini, sevdiği, işinden emin olduğu ve güvendiği insanlara göndermek ister. Ben İzmir'de yaşıyorum. Antalya'da misafirim. Kuaföre gitmek istediğimde ablam beni Deniz'e yönlendirdi. Bir süredir bu kuaföre geliyorum. Saçlarımı ve diğer bakımlarımı yaptırıyorum. Ama bir kaç gündür de çay kahve sohbeti yapıyoruz. Dostuğumuz da başladı. Deniz insan ilişkilerinde çok iyi. Ablamın kızı da buraya gelir, gider. Ailecek Deniz'in kuaför salonuna geliyoruz.

http://www.antalyaajans.net/artik-bana-dayi-degil-teyze-desinler-roportaj,28.html

Pierre Abena at New York Models by Casey Vange

Transseksüellere kimlik müjdesi

$
0
0
Adana'da1970’de doğan B.U. nüfusa kayıt ettirilmedi. 1963’te doğan ve aynı yıl ölen ağabeyinin nüfus cüzdanı ile yaşadı. Ameliyatla cinsiyet değiştirip nüfus kayıtlarındaki ismini ve cinsiyetini ‘kadın’ olarak düzelttiren B.U.’nun, yaş küçültmek için açtığı dava mahkeme tarafından reddedildi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), gerçek yaşını nüfus cüzdanına yazdırmak istediğini belirten B.U.’nun bireysel başvurusunu kabul etti. Böylece, transseksüellere nüfus kaydı düzeltildikten sonra da ikinci kez mahkemeye başvurup yaş, doğum yeri düzeltme isteme yolu açıldı.

Hürriyet

Suudi Arabistan kimliğini açıklayan eşcinselleri öldürmek istiyor

$
0
0
Suudi Arabistan kimliğini açıklayan eşcinselleri öldürmek istiyor
Suudi Arabistan, eşcinsel olduğunu açıklayanlara daha ağır ceza vermek istiyor. Verilen cezanın, para cezası, kırbaçlama veya hapis yerine idam olması isteniyor.

Express'in haberine göre Suudi Arabistan hükümeti, eşcinsel olduğu ortaya çıkan kişilere daha ağır cezalar vermek istiyor.

Bu kişilerin şu anda para cezası, kırbaç veya hapis gibi cezalara çarptırıldığı belirtilirken, istenen cezanın idam olduğu söyleniyor.

Geçtiğimiz 6 ay içerisinde ülkede 35 "eşcinsellik vakası" görüldüğü belirtilirken, Suudi Arabistan tarafından yapılan açıklamada bunun dışında 50 "cinsel sapkınlık" vakası daha yaşandığı aktarılıyor.

Suudi Arabistan, sosyal medya üzerinden "günah şeyler" gösteren "sapkınların" sayısında büyük artış olduğunu öne sürüyor.

http://haber.sol.org.tr/toplum/suudi-arabistan-kimligini-aciklayan-escinselleri-oldurmek-istiyor-150985

Photo by Jerome S.

Herkül De Mi Gaydi?

$
0
0
Yazar: Fatih Taşpınar

Eşcinsellik sürekli yeni bir şeymiş gibi lanse ediliyor ama biliyoruz ki tarih boyunca örneklerini her kültürde, hatta ülkemizin tarihinde de sıklıkla gördük.


Yeni bir trend gibi mi gösterilmeye çalışılıyor yoksa genetik faktörlerinin etkilemediğini öne sürmek için mi bu kadar gizleniyor bilinmez ama hakikat karşımızda çok net duruyor aslında…

Tarih, o döneme hükmedenler tarafından yazılır. Ve genelde de ileride neyin hatırlanması gerektiğini, neyin unutulup gideceğini seçenler de yine onlardır.

Tarih kitaplarını açtığınızda -liselerde okulda okutulan cinslerden- göreceğiniz tek şey şudur; hiçbir toplum eşcinsellikle anılmamış, ne bir ressam ne bir şair, ne de ünlü bir erkek başka bir erkeğe aşık olmamıştır.

Ancak henüz sansürlenmemiş kaynaklar tam tersini gösteriyor; eşcinsellik tüm toplumlarda var olmasına rağmen sadece zamandan zamana ya da toplumdan topluma eşcinselliğe olan tepki değişiklik göstermiş. Tarih boyunca toplumların çok büyük bir çoğunluğu net bir şekilde bu durumu olağan kabul ederken, sadece bazı toplumlar eşcinselliği reddetmiş ve kapamaya çalışmış.

Peki Eski Yunan’da erkeklerin kısmen de olsa diğer erkeklerle evlenebildiğini biliyor muydunuz?

Yetişkin iki erkek arasındaki ilişki doğrudan evlilik kabul edilmese de, evliliğin getirdiği nimetlerden eşcinsel çiftlerin de yararlanmasını sağlıyordu ancak o dönemlerde “eşcinsellik” kavramı henüz ortaya çıkmış değildi). Yaş farkının olduğu durumlarda ise farklı bi durum vardı Eski Yunan’da. Malumunuz 30-40 yaşlarını geçmiş bir üst tabakadan erkek, çocuk yaştaki kızlarla rahatlıkla evelenebiliyordu, şimdi işin ilginç kısmına gelelim; bir erkek çocukla da evlenebiliyorlardı! Tek fark, kız çocuğu babasının rızasıyla evlendirilirken, erkek çocuklarına kendi fikirleri soruluyordu.

Yine eski Yunan’da demokrasinin bugünkü sembollerinin eşcinsel iki aşığın olduğunu biliyor muydunuz?

Harmodius ve Aristogeiton, birlikte dönemin Tiran’ını yıkarak demokrasinin sembolü haline geliyorlardı, ama tarih sayfalarına başka bi açıdan bakarsanız da, birbirlerine aşık mükemmel de bir çiftlerdi!p0217

Peki Büyük İskender’le çok yakın arkadaşı diye bildiğimiz Hephaestion arasında neler vardı?
Çok fazla yakın arkadaşı olan İskender’in en büyük sırdaşı ve hayatının büyük kısmını geçirdiği kişiydi Hephaestion. Tarih ne yazık ki her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya sunamıyor bize ama dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dedikodusu hiç kuşkusuz -kimilerine göre kanıtlanmış kimilerine göre hala kanıtlar yetersiz- bu ikilinin dillere destan aşkıydı!

Konu Eski Yunan’dan Osmanlı’ya atladığında ise hepimizin tek tek aklına gelen bir iki başlık var; erkek haremler, Nedim’in ve bir çok şairin erkeklere yazdığı şiirler, eşcinsel temalı minyatürler ve daha neler neler…

Modern çağlara geldiğimide karşımıza çıkan daha da çok isim var.

Sinsine Şapeli’nin mükemmel fresklerle süslemiş Michelangelo, sonatlarında beğendiği erkeğe serenatlar yapmış Shakespeare, Leonardo Da Vinci, Blake, Whitman, Proust, Baden-Powell, Tchaikovsky, Britten, Auden, Isherwood. . . Hepsi adı bir şekilde eşcinsel ilişkilerle geçmiş, direkt sadece erkeklerle ya da hayatının bir zamanında kadınlarla olan ilişkilerinin arasında erkeğe de yer vermiş isimler…

Gelelim başlıkta sorduğumuz soruya, e peki Herkül de eşcinsel miydi?

Tarih kitapları, hikayeler ve mitlere göre, eşcinsel olmasa da biseksüel olduğu kesindi. Arkasında 500 çocuk bırakmasıyla ünlenmiş Herkül’ün erkek aşıklarından sadece bilinenleri şunlar;  Admetos, Iphitos, Euphemos, Elacatas, Abderus ve Iolaos.

Peki, tarihte kimi zamanında çok normal karşılanmış, kimi zamanında ters tepmiş bu meselenin, gerçekten bir “mesele” haline dönüşmesi acaba ne zamanı buldu? Ne oldu da Osmanlı’da minyatürlere çizilebilen görseller, kahvehanelerde söylenilebilen o şiirler, ordunun yanında cinsel ihtiyacı karşılasın diye götürülen erkekler… Birleşik Krallık’tan, ABD’den 100 yıl kadar öncesinde (1858 yılında), eşcinsel ilişkiye izin veren yasayı geçiren ilk büyük devlet olan Osmanlı’da ne oldu da aşırı ve keskin homofobik bir dünya oluştu?

Tarih maalesef bize her zaman cevapları veremiyor, ama bugün şunu biliyoruz ki, Herkül bile utanmadan, korkmadan “yasak” aşkını yaşayabilmişse, artık LGBT bireylerin de kabuklarından çıkıp en azından kendi çevrelerinde, onları seven insanlara açılmaları; onların homofobikliklerini onlara en sevdikleri insanın da öyle olduğunu göstererek kırmanın vakti gelmedi mi?

http://gmag.com.tr/herkul-de-mi-gaydi/

İstenmeyen ve dışlanmış kişi: “Oğlan”

$
0
0
Yazar: Gökşen Coşkunyuva

Oğlan İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümünü bitiren Eyüp Büyükkelleci‘nin bitirme projesi olarak doğdu. LGBTİ temalı kısa film dünyada birçok festivalde gösterildi, şimdilerdeyse LGBTİ dünyasının önemli festivallerinden birisi olan 32. Boston LGBT Film Festivali‘nde gösterileceği günü bekliyor. Filmin senaristliğini, yönetmenliğini ve oyunculuğunu aynı anda üstlenen Eyüp Büyükkelleci ile film ve LGBT üzerine sohbet ettik.

Gökşen Coşkunyuva: Eyüp, öncelikle kendinden biraz bahseder misin?

Eyüp Büyükkelleci: İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümünden 2015 yılında mezun oldum, ama öncesinde İşletme bölümünde okudum. Bu bölümde okumam o günün koşullarında gereklilik gibi bir şeydi benim için. Bazı yükümlülükleri görev gibi yerine getirmek çok zor hakikaten.

Gökşen: Oğlan projesi fikri nasıl doğdu? Filmde bir sürü yakın çekim görüntü ve aslında alaka kuramadığım ama kafamın içinde bir şekilde birleşen birçok imgeyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu imgelemlerin çıkış noktası nedir?

Eyüp: Öncelikle düşünün ki size 7 dakika zaman veriliyor ve sizin için hayati önem arz eden bir konuda derdinizi anlatmanız isteniyor. Emin olun 100 dakika zamanım olsaydı derdimi anlatmanın bin bir tane yolunu bulurdum, ama bu fırsat bizlere gerçek hayatta da hiçbir zaman tanınmıyor, bu yüzden bende bir kısa film çektim.

Oğlan, disiplinlerarası sanat çerçevesinde yaklaştığım bir proje. Disiplinlerarası sanat, günümüzün dünyasının ilgisini ve dikkatini çeken hal aldı. Bizler bu duruma kayıtsız kalamayız. Performans Sanatları bölümünde okurken Beden ve Teknoloji teması üzerine bir proje sürecine girmiştik. Bu süreçte film çekme fikrim yoktu. Sadece birkaç saniye içinde hikâye kafamda oluştu. Her şeyden önce benim bu hikâyeyi kabul etmem, yani yüzleşmem gerekiyordu. Bu yüzleşme sonrasında hikâyem yaratım sürecine girdi ve bunun neticesinde bir kısa film ve sahne üstünde gerçekleştirilen bir performans ortaya çıktı.

Film tek başına değerlendirilebilir, ama performansı film olmadan değerlendirmek pek oglan afismümkün değil. Bu yüzden film performanstan bağımsız olarak dünyada çeşitli film festivallerinde gösterildi ve ilgi çeken bir iş haline dönüştü. Şunu söylemem gerekir ki çevremdeki birçok kişi bu işin bir parçasında yer aldı. Görüntü yönetmeni, festival süreci, poster tasarımı, filmde oynayan oyuncular… Kısaca bütünüyle yardımlaşmanın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bunlar parayla sahip olamayacağım şeyler.

Gökşen: Film bugüne kadar nerelerde gösterildi? Hangi ödülleri aldı? Gelen tepki ne oldu?

Eyüp: İlk olarak film ve performans, yani ikisi bir arada, geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul Salon İKSV’de sahnelendi. Aldığım ilk tepkiler benim için motive ediciydi. Ardından FICGLB – Barcelona Gay Film Festivali açılış gecesi filmlerinden biri olarak seçildi ve Ekim ayında bu festivalin konuğu oldum. Ayrıca İtalya’da LGBTi dünyası için önemli bir festival olan Florence Queer Festival kapsamında Odeon’da gösterildi ve olumlu tepkiler aldım. Amerika’da Los Angeles CineFest’te en iyi on filmden birisi oldu.

Bunların dışında Roma CinemaDoc-İtalya, Move Me Productions Belgium Short Film Festival, Filmski Front / Film Front, DSOFF – Direct Short Film Festival, LAIFF – Los
Angeles Independent Film Festival, Human Right Film Festival of Barcelona, 13th Zinegoak, International LGBT Film and Performing Arts Festival, 4th AltcineAction Short Film Festival for Balkan, The Bangalore Queer Film Festival-Hindistan gibi festivallerde gösterildi. Şimdi de 5 Nisan’da Boston Brattle Tiyatrosunda 32. Boston LGBT Film Festivali kapsamında Uluslararası Kısa Film dalında seyirci karşısına çıkıyorum.

Gökşen: Filmin adının Oğlan olma sebebini açıklar mısın?

Eyüp: “Oğlan” sözcüğü, argoda ya da toplumda çoğu kişinin bildiği anlamıyla hem cinsine ilgi besleyen kimseler olarak kullanılıyor, bildiğiniz üzere bir de ”oğlancılık” kavramı var, ama aynı zamanda yeni doğan bir erkek çocuğa “oğlan oldu” gibi söylemler mevcut. Türk Dil Kurumu sitesinde de sözcüğün anlamlarında biri “Cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek” olarak tanımlandırılmış. Yaşadığımız toplumda “Oğlan”, kullanılması çok tercih edilmeyen bir sözcük. Bu da benim filmimdeki istenmeyen ve dışlanmış kişi durumuna hizmet ediyor.

Gökşen: Film annenle arandaki ilişkiyi -doğru olur mu bilmiyorum ama- ve bu ilişkinin senin üzerindeki etkisini hem doğrudan hem de oldukça şiirsel bir yolla aktarıyor sanıyorum ki, neden sadece anne?

Eyüp: Öncelikle filmim, metafor kullanımı üzerine kurulu bir film ve bu dil aynı şekilde performansımın tarzını da yansıtıyor. ”Anne” bizlerin varlığını pekiştiren ve ilk temasımızı sağladığımız kuşkusuz en güvenilir alan. Bu ilişkideki en ufak bir kesinti bizim hayatımızdaki diğer ilişkileri doğrudan sekteye uğratacaktır. Oğlan‘da ise, aile kültüründen yola çıkarak toplumun diğer kesimlerine temas eden benlik, cinsiyet, kimlik ve var olma mücadelesini irdeleyen bir yaklaşımı var. Hamile bir kadının Oğlan‘ı vurduğuna şahitlik ediyoruz. Oğlan‘ın yaşantısından gördüğümüz bazı kesitlerin Oğlan‘ın hayatına etkilerini görüyor ve toplumsal bakış açısının ”seyircisi” oluyoruz. Bu anlatım dilini fantastik boyutta ele alma fikri beni heyecanlandırıyor.

Eyüp Büyükkelleci
Gökşen: Eğer özel olmazsa, filmin ilk gösterildiği gün hatta filmle birlikte bir performansta sergilemişti. Bende oradaydım- ailen de oradaydı sanıyorum? Tepkileri ne oldu?

Eyüp: Ailem orada değildi, ama ben bu işi anneme atfediyorum.

Gökşen: Peki, ailen filmini izledi mi? Filmin yurtdışında bir çok festivalde gösterildi, bir çok olumlu tepki aldı. Ailen bu konuda seni desteklemekte mi?

Eyüp: Ailemin desteği için daha fazla üretmem gerekiyor. Onlara ve onlar gibi ailelere anlatabileceğim bir şeyler var! Aile desteği şüphesiz çok önemli, bu benim de arzuladığım bir şey ama içimdeki dertlerleri anlamak için desteklenmeyi bekleyemedim. Belki de hiçbir zaman desteklenmeyeceğim… Eyüp, ”Yaşadığımız koşullarda kısıtlanmış imkânlardan dolayı senin daha fazla üretmen gerekiyor” dedim. Üretme heyecanım âşık olmuş bir insanın duyduğu heyecandan farksız. Sanatçı olmaya çalışan birisi olarak içimdeki tüm dertleri anlatmaya devam edeceğim.

Gökşen: Türkiye’deki LGBTİ dernekleriyle film hakkında bir paylaşımın oldu mu?

Eyüp: Geçen yıl Performart’14 – Performative Arts Conference için “community” temalı bir işin parçası olacaktım. Bu iş için Türkiye’de bazı LGBTİ dernekleriyle ilişki kurma çabalarım oldu. Tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Bazılarını tenzih ederim, fakat birçoğu ile temasa geçebilmek bile çok zor. Oğlan projesi için Türkiye’de Kaos GL – Ankara ile bağlantım olmuştu. Kaos GL ilgi gösterdi. Benim için önemli olan hikâyemin, tanımadığım insanlara ulaşması ve temas etmesidir, ama şunu söylemeden geçemeyeceğim, bu işe asıl sahip çıkan yurtdışındaki festivaller oldu.

Gökşen: Türkiye’de ki LGBTİ hakları konusunda yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsun?

Eyüp: Öncelikle eşcinseller arasındaki homofobik söylemlerin ve yaklaşımların önüne geçmek gerekiyor, aksi takdirde toplumun diğer kesimlere temas edebilmek pek mümkün değil.
oglan, lgbti 2

Gökşen: Eşcinseller arasındaki homofobik söylem derken neyi kastettiğini biraz daha açar mısın?

Eyüp: Cinsel yönelimlerini kabul etmiş ya da kabul ettiğini iddia eden eşcinsellerin, eşcinselliğe karşı hoşnut olmayan ve nefrete varan söylemlerine o kadar çok rastlar oldum ki bu durumun boyutlarını endişe verici buluyorum.

Gökşen: Gelecek planlarınız nelerdir?

Eyüp: Yeni filmler yapmaya devam edeceğim. Şu an uzun film çalışmam var. Bu hikâyeyi hayatta geçirebilmem için maddi desteğe ihtiyacım var. Film çekmek çok maliyetli bir iş. Bununla ilgili çalışmalarım söz konusu.

https://gaiadergi.com/istenmeyen-dislanmis-kisi-oglan/

ARJANTİN LGBTİ EŞİTLİK FONU’NA DESTEK VEREN ÜÇÜNCÜ ÜLKE OLDU

$
0
0
Arjantin tüm dünyadaki LGBTİ bireylerin insan hakları için ‘Global Eşitlik Fonu’na katılıyor. GSN’in haberine göre geçen hafta Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Arjantin, Uruguay ve Şili’den sonra bu insiyatife katılan üçüncü Latin Amerika ülkesi oldu.

‘Global Eşitlik Fonu’ 2011 Aralık’ta Amerika tarafından bir işbirlikçi girişim. LGBTİ bireylerin ayrımcılığa uğramadan özgürce yaşayabilmesini hedefleyerek hükümetler, şirketler ve sivil kuruluşlar arasında köprü kuruyor. Bu fon, dünya çapındaki LGBTİ bireylerin insan haklarını geliştiren sivil toplum örgütlerini ve programlarını desteklemeyi amaçlıyor. 2010’dan beri eşcinsel evliliğin yasal olduğu Arjantin, Güney Amerika’daki LGBTİ hakları açısından en ilerlemiş ülkelerden biri.

Haber: Merve Engür

http://gzone.com.tr/arjantin-lgbti-esitlik-fonuna-destek-veren-ucuncu-ulke-oldu/

Sebastian Roman by York Carmona

Fenerbahçe'ye bir dünya yıldıız daha: Bastian Schweinsteiger

LGBTİ bayrağı posta pulu oluyor

$
0
0
LGBTİ hareketinin simgesi gökkuşağı bayrağı İsveç Posta İdaresi tarafından dünyada ilk kez posta pulu olarak basılıyor.

İsveç Posta İdaresinden yapılan basın açıklamasında Gökkuşağı bayrağının posta pulu olması ‘‘İsveç toplumundaki çeşitliliğin doğal yansıması’’ olarak değerlendirildi.

İsveç Posta İdaresi Nordpost İletişim Şefi Per Ljungberg yazılı basın açıklamasında ‘‘LGBTİ hareketinin simgesi gökkuşağı bayrağını posta pulu olarak çıkartarak herkesin eşit değerde olduğu ile insanların benzersiz özellikleri ve farklılıklarının gücüne işaret etmek istedik. Bildiğimiz kadarıyla gökkuşağı bayrağı şimdiye kadar posta pulu olarak basılmamıştı. Bu yönüyle de gökkuşağı bayrağı ile dünyaya somut olarak sevgi mesajı gönderebilecek olmak hoş bir şey’’ dedi.

Mayıs ayında piyasaya çıkacak posta pulunun tasarımını ise İsveçli sanatçı Lisa Rydell gerçekleştirdi.
Ersin Arslan / Stockholm, (DHA)

BE Üniversitesinin homofobik nefreti bilime aykırı

$
0
0
“BEÜ’NÜN NEFRETİ BİLİME AYKIRI”

Üniversitede okuyan eşcinsel öğrenci, üniversite yöneticilerinin iki erkeğin el ele tutuşmasını silah tutmalarından daha tehlikeli buldukları görüşünde olduğunu öne sürdü


Zonguldak BEÜ’de okuyan eşcinsel bir öğrenci üniversitede dışlandıklarını öne sürerek durumu halkın sesine bir yazıyla duyurdu. Üniversitenin bir bilim yuvası olduğunu ve bu tür bir ayrımcılık yapmasını da bilime aykırı olduğunu belirterek Rektör Özer’in de ayrımcılık yaptığı iddiasını dile getirdi.

Eşcinsel öğrencinin bu konuda gazetemize yazdığı yazı şöyle:

Ben Bülent Ecevit Üniversitesi’nde okuyan eşcinsel bir öğrenciyim. Kendime ait sadece bu kadar bilgi vermek istiyorum. Yazımın sonunda bunun nedenini anlayabilirsiniz.

24-25 Mart’ta üniversitemizde gerçekleşen Gençlik Filmleri Festivali’ne katıldım. Festivalin programına baktığımda beni en çok şaşırtan ve bir o kadar da mutlu eden, heyecanlandıran festivalin 2. Günü programında yer alan “Zeki Müren’i seviniz/Toplumsal Cinsiyet Ve Ayrımcılık” söyleşisi olmuştu. Okuduğum üniversitede ayrımcılık karşıtı böyle bir söyleşinin gerçekleştirilecek olmasına çok sevinmiştim. Bu aynı zamanda benim ve benim gibiler için, üniversitemizde “yok sayılmamak”, “biz de varız diyebilmek” anlamına geliyordu.

2. gün festivale gittim. Açılış ve festival filmlerinin ardında söyleşinin yapılmasını bekliyorduk. Ancak filmlerden sonra festivali düzenleyen arkadaşlardan biri, üniversite yönetiminin homofobik ve ayrımcı bir tutum takınarak söyleşiye izin vermediğini ve söyleşinin Makine Mühendisleri Odası’nda yapılacağını söyledi ve bizleri Makine Mühendisleri Odası’na davet etti. O an yaşadığım hayal kırıklığını ve üzüntüyü anlatamam. Benim okuduğum, içerisinde bir yaşam sürmeye çalıştığım Üniversite benim varlığımı yok saymış ve bu söyleşiye izin vermemişti. Festivale gelenlerle birlikte Makine Mühendisleri Odası’na gittik. Çok güzel bir söyleşi oldu. Ancak benim aklım üniversitenin izin vermemesinde kalmıştı. Söyleşiden sonra festivali düzenleyen arkadaşların yanına gittim ve ayrıntıları sordum. Anlattıkları karşısında tek bir sonuç çıkuyordu: Bülent Ecevit Üniversitesi homofobikti. Arkadaşlara, böyle bir yazı kaleme almak istediğimi söyledim. Bu durumu duymayan, bilmeyen kalmamalıydı. Çünkü Bülent Ecevit Üniversitesi, Rektör Mahmut Özer’le birlikte ayrımcı,homofobikti.

Buradan Rektör Mahmut Özer’e seslenmek istiyorum.

Siz bu söyleşiye izin vermeyerek şunu demiş oldunuz: LGBTİ’ler toplum tarafından dışlanması gereken, ötekilerdir. Hele üniversitede hiç yeri yoktur. Bu bireylere yönelik her türlü ayrımcı ve yok sayan tutum meşrudur. Üniversiteden bahsediyoruz değil mi? Bilimden ve özgür düşünceden. Peki ben ne kadar özgürüm? Sizlerin sayesinde kendimi olduğum gibi ifade edemediğim, yok sayıldığımı hissettiğim bir üniversitede yaşıyorum. Bizler toplum tarafından her türlü baskıya, ayrımcılığa, şiddete ve ötekileştirilmeye maruz kalıyor, teker teker öldürülüyoruz. Ve siz, kendi üniversitemizde bizleri yok sayan bu tutumunuzla, her gün maruz kaldığımız baskıyı, ayrımcılığı ve nefreti bir kez daha meşrulaştırmış oldunuz. Üniversite gibi bir yerde LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık tartışması yapılamıyorsa, buranın sahiden bir üniversite olduğundan bahsedebilir miyiz? Bilim dünyası tarafından artık “hasta, sapkın” olarak değerlendirilmeyen, yani bilimin artık “ötekileştirmediği” LGBTİ’ler, sizlerin ayrımcı, yok sayan, ötekileştiren tutumları karşısında yalnızlaştırılmaya ve adeta “sapkın” muamelesi görmeye devam ediyor. Bilim dünyasının kabul ettiği bireyleri bir üniversite kabul etmiyor!

 Siz bizi görmezden gelseniz de, yok saysanız da bizler her gün üniversitenin kapısından girip ders sıraalarına oturuyoruz. Belki de bazen yanınızdan geçiyoruz. Belki selamlaşıyoruz. Alışmalısınız: Üniversitede, sokakta, evde her alanda varız ve dünya döndükçe var olacağız.

Ben rektör Mahmut Özer’e bir kez de buradan sormak istiyorum;

Söyleşiye neden izin verilmedi?

Kimliğimi, ismimi, bölümümü, kendimi gizlememin sebebi anlaşılmıştır herhalde. Ama tekrar söyleyeyim: Siz bu söyleşiye izin vermeyerek süregelen nefreti bir kere daha yükselttiniz. Okul içerisinde bu tutumunuza bağlı olarak bir öğrenci, bir çalışan ya da şehirde başka bir insan tarafından saldırıya maruz bırakılmak istemiyorum. Güven içerisinde, korkmadan, yok sayılmadan yaşamak ve olduğum gibi, hissettiğim gibi var olmak istiyorum.

Üniversite içerisinde kendimi güvende hissetmediğimi söylemek istiyorum. Beni hiçe sayan bir üniversitenin benim güvenliğimi sağlayabileceğini düşünmüyorum.

Şu sözde söylendiği gibi sizler : "İki erkeğin el ele tutuşmasını silah tutmalarından daha tehlikeli buluyorsunuz".

http://www.halkinsesi.com.tr/zonguldak/beunun-nefreti-bilime-aykiri-h25527.html

Jack Weisensel bay Viktor Klimenko

Deniz Seki aylar sonra dışarıda

$
0
0
Cezaevinde yazdığı “Denizin Dibi” kitabında yer verdiği transseksüel bir mahkumun hikayesi yüzünden hakkında soruşturma açılan Deniz Seki, savcılığa ifade verdi.

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde hükümlü bulunan Seki ile aynı cezaevinde kalan D.Ç isimli mahkûm, kitapta kendisi ile ilgili bilgileri ifşa ettiği gerekçesi
ile şarkıcıdan şikâyetçi oldu.

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan hakkında soruşturma başlatılan Seki, önceki gün jandarma eşliğinde Bakırköy Adliyesi’ne getirildi. Şarkıcı, avukatı Naim Karakaya eşliğinde yaklaşık yarım saat ifade verdi. Seki, ifade sonrası gazetecilerin sorularını eline göğsüne götürüp başını eğerek cevaplamadı. Seki’nin ifadesinde suçlamaları kabul etmeyerek, “Ben kitapta o kişinin ismine yer vermedim. Bunu reklam için yaptığını düşünüyorum” dediği öğrenildi.

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/40/news/186876/PageName/MAGAZIN

Cem Adrian'ın "İmajı"

$
0
0

Cem Adrian'ın Türkiye'de sansür, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi birçok konuda söylemleri mevcuttur. Adrian, hakkında eşcinsel olduğu yönünde yapılan yorumlara bir röportajında "Kadın sesiyle de şarkı söyleyen bir adam hakkında böyle bir yakıştırma çıkmaması mümkün mü?" diyerek yanıtlamıştır. Yine 2010 yılında yayınlanan Kayıp Çocuk Masalları albümünde seçtiği eşcinsellik temasını andıran albüm kapağı için de şöyle demiştir:

Eşcinsel olup olmadığım gibi mi? Bence insanların böyle sorular sormayacak duruma gelmeleri lazım artık! Özel hayatımı kimsenin ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Ben bir müzisyenim hepsi bu. Ayrıca çağrıştırsın yani sorun yok!

Yine sanatçı LGBT'ye olan desteğini 2010 yılında hakkındaki eleştirilere verdiği "Cinsel kimliklerle derdi olanlarla derdim var." yanıtıyla vermiştir. 2012 yılında yayınlanan Siyah Bir Veda Öpücüğü albümünde "Yalnızlık"şarkısına çektiği, temasında bir travestinin de olduğu klibini yayınlamıştır. Klipte ayrıca mastürbasyon yapan bir gence de yer verilerek yalnızlık iması yapılmıştır.

http://www.favhaber.com/haber/46062/cem-adrian-boluyu-salladi-sozleri-indir-dinle-sarkilari-twitter-instagram-konserleri-kimdir.html

ABD: Ayrımcı Yasaları Protesto Eden LGBTİ Eylemcileri Gözaltında

$
0
0
Vali Pat McCrory’un Çarşamba gecesi ayrımcılık yasa tasarısını imzalamasından sonra Perşembe akşamı Raleigh’ye gelen protestocular Kuzey Blount Sokak’ta bulunan valilik binasının önündeki yolu kestiler.

Polisin Hillsborough yolunu trafiğe kesen ve birbirine zincirle bağlanan protestocuları dağıtmak istemesi üzerine yaşanan tartışma sonucu, 5 protestocu polis tarafından alıkonularak Wake Country Gözaltı Merkezi’ne götürüldü.

Gözaltına alınan 5 protestocu ifadelerini mahkemeye yazılı olarak vermeleri şartıyla Pazartesi günü serbest bırakıldılar.

Yeni kanun, eyalet çapında konaklama ve istihdam konularında ayrımcılık yasağı ilkesini LGBTİ bireyleri hariç tutarak ve Kuzey Carolina kentleri ve kasabalarında sıkı kurallara bağlayarak, yasaklıyor.

Transseksüel Yasaları Merkezi’nden Micky Bee, “Bu insanlar kızgın ve üzgün çünkü onlar demokratik sürecin dışında bırakıldı,” dedi.

Bee ayrıca “Bizim topluluğumuz güçlü ve esnektir. Bize uygun çözümler üretilsin istiyoruz. Bu yapılanlar nefret ve bağnazlıktır,” dedi.

Yasaya karşıt olanlar yasanın LGBTİ bireyler için diğer pek çok ayrımcılık korumasını ortadan kaldıracağını söylüyorlar.

http://isyandan.org/haberler/abd-ayrimci-yasalari-protesto-eden-lgbti-eylemcileri-gozaltinda/

Micah Blaise by Rick Day

İnsandan kopyaya vize yok

$
0
0
Meclis Dışişleri Komisyonu, 1998 yılında imzalanan insan kopyalamayı yasaklayan uluslararası protokolü kabul etti. Genel Kurul’dan da geçerse, Türkiye’de insan kopyalamak ‘suç’ olacak.

BİLİM kurgu dünyasının çarpıcı konularından insan kopyalamayı yasaklayan, “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesine Ek İnsan Kopyalanmasının Yasaklanmasına İlişkin Protokol”, Meclis Dışişleri Komisyonu’nda kabul edildi. Protokol, Meclis Genel Kurulu’ndan da geçtikten sonra iç hukuk kuralı haline gelecek.

GELİŞMELER BEKLENDİ

Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Levent Murat Burhan, önceki günkü komisyon görüşmelerinde, 1998 yılında imzalanan ve etik bağlamda sakıncalı görülen ölü veya canlı bir insanın genetik olarak kopyalanmasına yönelik her türlü müdahaleyi yasaklayan protokolün onayı için bugüne kadar neden beklendiğini şöyle açıkladı:“Hem klonlanma konusundaki gelişmelerin ortaya çıkması hem de uygulamayı görmek istedik. Çünkü bu konudaki gelişmeler de daha yeni ortaya çıkan gelişmeler. Avrupa Konseyi üyesi diğer ülkelerin pozisyonlarını da tutumlarını da bu bağlamda arada geçen bu sürede yakından izledik.”Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İnsan Embriyolojisi Anabilim Dalı Başkanı da olan Sağlık Bakanlığı Daire Başkanı Prof. Dr. Alp Can da, konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı:

KOPYA İNSAN MÜMKÜN

“İnsan kopyalanması teknik olarak mümkün olmakla birlikte, ihtiyaç olmaktan çıktı. Organ üretmek aslında dünyada da çok kolay değil, başarılmadı diyebilirim. Çok sayıda dokuyu, hücreyi damarlarıyla, kılıflarıyla bir araya getirmek lazım. Ama organ benzeri ya da o organın belli fonksiyonlarını yerine getirebilecek dokuları üretmek mümkün. Doku mühendisliği açısından, bugün Türkiye gerçekten çok iyi durumda. Ankara, İstanbul, İzmir ve çevre üniversitelerin çok sayıda doku mühendisliği merkezleri var. (Üç boyutlu yazıcı teknolojisi) Yani belli bir altyapıyı sağlayabilirseniz aslında işin kolayına kaçmak olur ama bu da daha henüz kendini kanıtlamış -yani insan vücudu için de kullanılmak anlamında söylüyorum- bir teknoloji değildir.”

VERİMLİ DEĞİL

Prof. Dr. Alp Can insan kopyalamanın mümkün olsa da verimli olmadığını da kaydederek şu bilgileri verdi: “Gebze Teknolojik Araştırma Merkezi zaten çeşitli hayvanları klonladı. Bunlar et, süt ve çeşitli proteinlerin üretimine yöneliktir. Ama bu teknolojilerde de aslında istenen seviye yakalanamamıştır dünyada. Yani çok fazla verimi düşük, çok fazla hata üreten teknolojiler.”

Turan YILMAZ
Hürriyet

Cübbeli Ahmet’e ‘İslam’a hakaret’ soruşturması

$
0
0
Bir avukat, Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü hakkında suç duyurusunda bulundu. Suçlamalar arasında İslam’a hakaret ve halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek de var.

Avukat Rasim Kubilay Ünlü, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü hakkında suç duyurusunda bulundu. Ünlü, Cübbeli Ahmet tarafından kaleme alınan “Her Bir Uzuv İçin Okunması Münasip Olan Şifa Ayetleri” isimli kitapta halkı kin ve düşmanlığa tahrik, aşağılama ve hakaret suçlarınının işlendiğini iddia etti. Ünlü, kitapta “Erkeğin cinsel organı için okunacaklar” başlığı altında şu ifadelere yer verildiğini belirtti:

İŞTE KİTAPTAN ÖNERİLER

1. Tertip: ‘Bakara suresinin 260’ıncı ayeti kerimesinin bir kısmı suya okunur. Sudan alınıp tenasül uzvuna serpilir. Suyun kalanı içilir.’2. Tertip: ‘Tenasül uzvunun zayıflığının giderilmesi için El-Adiyat suresi okunup üflenir.’3. Tertip: ‘Allah’ın Kayyum ismi zikredilerek uzva üflenir.’4. Tertip: ‘Sabah akşam şu yedi ismi şerifi yüz kere okumaya devam eden kişi ebediyen iktidarsızlık görmez.’Avukat Ünlü, surelerin, ayetlerin ve dahi Allah’ın isimlerinin, böylesi tertipler ile hiçbir dini altyapısı olmayan, uydurma yöntemlere alet edilmesinin, İslam’a, Müslümanlara ve Allah’a hakaret olduğunu savundu.Yazılı görüş aldığı Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bu tip hurafelerin İslamiyete zarar verilebileceğini ifade ettiğini belirten Avukat Ünlü, kitabın satışının yasaklanması ve el konularak toplatılması talebinde bulundu.

‘İSTEYEN İNANIR İSTEMEYEN İNANMAZ’

 AHMET Mahmut Ünlü savcılıkta verdiği ifadede, konuya ilişkin yazıların Arapça’dan tercüme olduğunu savundu. Ünlü ifadesinde özetle şunları söyledi: ”Okuyan kişiler bunlara inanabilir ya da inanmayabilir, özgürdürler. Kitabı yazarken alıntı yaptığım bir kaynaktan nakletme özgürlüğüm vardır. Kaldı ki diğer cinsel konularda sahih hadisler de vardır. İslam dini hayatın her alanında olduğu gibi bu alanda da düzenleyici bilgiler içermektedir. Amacım kesinlikle dini değerleri incitmek değildir.”

Burcu PURTUL UÇAR
Hürriyet

Erkek çocuğuna taciz zanlısını bıçakladılar

$
0
0
Bingöl’de erkek çocuğa istismar şüphelisi, cezaevinde bıçaklı ve jiletli saldırıda yaralandı

BİNGÖL’de şu anda 16 yaşında olan erkek lise öğrencisine 13 yaşından beri cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen mahalle esnafından 7 kişi gözaltına alındı. Sorgusu tamamlanan 7 şüpheliden 4’ü savcılıkta, 2’si nöbetçi mahkemede serbest bırakılırken, biri tutuklandı. Tutuklanan G.Ç., cezaevinde konulduğu koğuşta diğer mahkumların bıçak ve jiletli saldırısına uğrayarak ağır yaralandı ve gece yarısı hastaneye kaldırıldı.

Mide ve bağırsak şikayetleri nedeniyle Bingöl Devlet Hastanesi’ne başvuran lise 10’uncu sınıf öğrencisinin muayenesinde, defalarca cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı.

Çocuğu muayene eden doktorun hastane polisine haber vermesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında çocuğun yaşadığı mahallede esnaflık yapan ve yaşları 40 ile 60 arasında değişen 7 kişi gözaltına alındı. 7 şüpheli, emniyetteki sorgularının ardından Bingöl Adliyesi’ne sevk edildi.


BİR ŞÜPHELİ TUTUKLANDI


Savcılıkta ifade veren şüphelilerden 4’ü burada serbest bırakılırken, 3 şüpheli tutuklanma istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Şüphelilerden 2’si ’mağdurun rızası olduğu’ gerekçesiyle serbest bırakılırken, G.Ç. ’küçük yaştaki erkek çocuğuna nitelikli cinsel istismarda bulunmak’ suçundan tutuklandı.


KOĞUŞTAKİLER BIÇAK VE JİLETLE AĞIR YARALADI


Şüpheli G.Ç.’nin, cezaevinde konulduğu koğuşta diğer tutuklu ve hükümlülerin bıçaklı ve jiletli saldırısına uğradığı, ağır yaralı olarak gece yarısı Bingöl Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı belirtildi. Hastanede mahkum koğuşunda tedavi altına alınan G.Ç.’nin hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenildi. Sanık G.Ç.’nin evli ve 2 çocuk babası olduğu ve mağdur ile aynı mahallede yaşadığı kaydedildi.


ANNESİ TANDIRA DÜŞÜP ÖLMÜŞ, ABLASI İNTİHAR ETMİŞ


Cinsel istismar mağduru da rahatsızlığı nedeniyle hastanede tedavi altına alındı. Mağdurun annesinin 3 yıl önce ekmek pişirirken dengesini kaybederek düştüğü tandır içerisinde yanarak öldüğü, ablasının da annesinin ölümünden 1 yıl sonra intihar ettiği belirtildi. Talihsiz çocuğun babasının ise böbrek hastası olduğu kaydedildi.

Mesut BUDRAÇ/BİNGÖL, (DHA)
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>