Quantcast
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Aydınlık'tan homofobi: Pedofili, Netflix'in 'açık büfe' sunumuymuş!

Netflix Türkiye İletişim Müdürü Artanç Savaş eleştirilere yanıt verdi. Savaş, “Netflix’i çok güzel,  geniş bir açık büfe olarak düşünebilirsiniz.” dedi.

Z. RUHSAR ŞENOĞLU

Netflix Türkiye İletişim Müdürü Artanç Savaş, Aydınlık’ın “Netflix, örtülü bir biçimde eşcinselliğe, pedofiliye övgü içeren yayınları nedeniyle dünya çapında tepki çeken, protesto edilen bir kuruluş. Bu eleştirilere değer veriyor musunuz?” sorusuna, “Netflix’i çok güzel,  geniş bir açık büfe olarak düşünebilirsiniz.  Burada neyi alacağınız, neyi izleyeceğiniz tamamen size kalmış” diye yanıt verdi.

Netflix, Habitat Derneği ve ICC Türkiye (Milletlerarası Ticaret Odası) iş birliğiyle hayata geçirilen “Geleceğin Ekranı” projesinin tanıtıldığı bir toplantı düzenlendi. Dün yapılan toplantı, baştan sona Netflix reklamına dönüştü. Böyle bir toplantıya RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in de katılması ve kısa bir açış konuşmasıyla destek vermesi dikkat çekti.

SORUMUZ SANSÜRLENDİ

Netflix Türkiye İletişim Müdürü Artanç Savaş’a yazılı olarak alınan “Netflix, örtülü bir biçimde eşcinselliğe, pedofiliye övgü içeren yayınları nedeniyle dünya çapında tepki çeken, protesto edilen bir kuruluş. Bu eleştirilere değer veriyor musunuz?” sorumuz, toplantının moderatörlüğünü yapan Akademisyen Yazar Elif Posos Devrani tarafından dinleyicilere, sansürlenerek “Netflix farklı konularda eleştiriler alabiliyor. Bu eleştiriler hakkında siz ne düşünüyorsunuz?” biçiminde aktarıldı.

Artan Savaş ise soruya şöyle yanıt verdi: “Netflix 190 ülkede faaliyet gösteriyor. Çok farklı zevklere, beğenilere, yaş gruplarına, taleplere, isteklere sahip insanlara hitap ediyor.  Netflix’i çok güzel, geniş bir açık büfe olarak düşünebilirsiniz.  Burada neyi alacağınız, neyi izleyeceğiniz tamamen size kalmış. Tüm yapımlarda akıllı işaretler yer alıyor. Onlar aracılığıyla seçerek kendinize uyan yapımları tercih edebiliyorsunuz.  Ulaştığımız 222 milyon kişinin bu kadar farklı beğeni profili var.  Farklı şeyler izlemek istiyorlar. Biz geniş bir içeriği, bu içeriği nasıl izleyebileceklerine ilişkin kontrolü kendilerine veriyoruz.  Eleştirileri de çok normal karşılıyor ve kıymet veriyoruz. Çok geniş bir içerik zenginliği var. Aslında içerik eleştirisi televizyon kanalları için de geçerli değil.”

Netflix Kamu Politikaları Direktörü Pelin Mavili, ICC Türkiye Milli Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi Mazhar Basmacı ve Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır’ın kısa konuşmalar yaptıkları toplantıya, UNİCEF Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Sema Hosta da internet üzerinden katıldı.

https://www.aydinlik.com.tr/haber/pedofili-netflixin-acik-bufe-sunumuymus-305158


Hornet ve Apple'dan Türkiye'ye özgü uygulama

Türkiye'de mahkeme kararıyla erişime engellenen gey sosyal ağı Hornet, engeli aşmak için Apple'la Türkiye'ye özgü yeni bir uygulama geliştirdi.

Hornet uygulaması Türkiye'de erişime engellenmişti 

Erişime engellenen gey sosyal ağı Hornet, Apple ile işbirliği yaparak "Hornet Stories" adıyla Türkiye'ye özgü yeni bir uygulama geliştirdi. Asıl uygulama ile entegre çalışan bu yeni uygulama, Türkiye'deki erişim engelini aşmayı amaçlıyor.

Dünya çapında 35 milyon, Türkiye'de ise 3 milyon kullanıcıya sahip Hornet, Ankara İl Jandarma Komutanlığı'nın talebi üzerine Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından 6 Ağustos 2020 tarihinde erişime engellenmiş, Ağustos 2021 tarihinde ise App Store'dan kaldırılmıştı. Bu tarihten beri Türkiye'deki Apple kullanıcıları, uygulamayı indiremiyordu.

DW Türkçe'nin Hornet'ten aldığı bilgiye göre, şirketin faaliyet gösterdiği ülkeler arasında ilk ve tek erişim engeli Türkiye'den geldi. Hornet, karara itiraz etse de yapılan başvuru reddedildi. Bunun üzerine şirket, Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuru yaptı, bu başvuru halen değerlendirme aşamasında.

LGBTİ+'lar için Türkiye'de kalan tek dijital platform

Hornet'ten yapılan yazılı açıklamada, uygulamanın Türkiye'deki LGBTİ+ nüfus için kalan tek dijital platform olduğuna dikkat çekildi. Türkiye'de önceki yıllarda SheMaleTurk, Lezce, Gabile, PlanetRomeo gibi arkadaşlık siteleri de engellenmiş, adında "lezbiyen" ya da "gey" kelimeleri geçen çeşitli sitelere erişimin engellendiği ve kamu kuruluşlarında LGBTİ+ derneklerinin internet sitelerinin çeşitli filtre programlarınca engellendiği basına yansımıştı. Benzer bir uygulama olan Grindr da 2013'ten beri Türkiye’de erişime engelli. Bu tür engellemeler, Türkiye'deki iktidarın LGBTİ+'lara karşı tutumuyla ilişkilendiriliyor.

"Kuir sesleri susturma girişimi"

"Dünyanın her yerinde tekrar tekrar gerçekleştiğini gördüğümüz şey, kuir sesleri susturma girişimidir" diyen Hornet’in kurucusu Christof Wittig, uygulamanın sağladığı sosyalleşme ve iletişim hizmetinin her zamankinden daha hayati olduğuna dikkat çekti. Wittig, yaptığı yazılı açıklamada "Hornet, her ne pahasına olursa olsun topluluğumuzun ihtiyaçlarını karşılamaya devam edecek" dedi.

Fatima Çelik

© Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/hornet-ve-appledan-t%C3%BCrkiyeye-%C3%B6zg%C3%BC-uygulama/a-61049749

Ece Üner'den homofobik 8 Mart yorumu

Ece Üner, 8 Mart için yaptığı konuşmada kadın haklarını savunurken LGBTİ+'leri ötekileştirdi. Üner, İstanbul Sözleşmesi'nin "LGBTİ gibi marjinal grupların" kadınların arkasına saklanması nedeniyle sorgulanmaya başlandığını öne sürdü.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin Aile ve Kadın Şurası bugün Uluslararası Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Kocaeli Barış Gazetesi’nden Merve Dişli’nin haberine göre, programda konuşmacı olan Gazeteci Ece Üner dikkat çeken ifadeler kullandı.

Kadına yönelik şiddetin önlemesi ve şiddete maruz bırakılmış kadınların ve kız çocuklarının korunmasını sağlamak amacıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nden; Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla çıkmıştı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü hakkında konuşurken İstanbul Sözleşmesi’ne de değinen Ece Üner, homofobik söylemlerde bulunarak LGBTİ+’ları ötekileştirdi.

Üner konuşmasında şunları söyledi:

“2021 yılında 361 kadın şüpheli şekilde öldürülmüş. Ne oldu İstanbul Sözleşmesi iptal olunca? Hep 6284 yeterli diyorduk. İstanbul Sözleşmesi bir çatıydı o kalktı şimdi herkes 6284’ü de bir sürü sorguluyor. Burada şuna katılıyorum belli bazı marjinal gruplar LGBTİ, Türk aile yapısına uygun görülmeyen bazı grupların arkasına takılıp ‘Hani bizim haklarımız?’ deyince yanlış bir zemine çekip sorgulanmaya başlandı. İstanbul Sözleşmesi o anlamda haksızlığa uğradı diye düşünüyorum yani olan yine kadınlara oldu. Cezaların caydırıcılığı önemli ama tek başına yeterli değil”

https://abcgazetesi.com/ece-unerden-homofobik-8-mart-yorumu-422389

Singapurlu bir eşcinsel Avustralya’da nasıl kabul gördü?

Melbourne'ün eşcinsel topluluğu, bu ay eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılmasının 40. yılını kutlayarak yıllık Onur Yürüyüşünü düzenledi 

[Ali MC/Al Jazeera]

Avustralya 40 yıl önce eşcinselliği suç olmaktan çıkardı ve 2017’den beri eşcinsel evliliğe izin verdi, ancak birçok eski İngiliz kolonisinde erkekler arasındaki seks yasa dışı olmaya devam ediyor.

Melbourne, Avustralya – Ian Row, Avustralya’nın Melbourne kentindeki evinden “Çok genç olduğum zamanlardan farklı bir şey olduğunu biliyordum” dedi.

“Erkeklere, kızlara hissettiğimden farklı hissettiğim bir bilinç ve farkındalık vardı. Farklı olduğumu biliyordum.”

Aslen Singapurlu olan 54 yaşındaki Row, yaklaşık 20 yıldır LGBTIQ topluluğunun eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılmasının 40. yıldönümünü kabul ettiği bir ülke olan Avustralya’da yaşayan eşcinsel bir adam.

Ancak Singapur’da LGBTIQ’lar, erkekler arasındaki cinsel ilişkiyi iki yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek “büyük bir ahlaksızlık eylemi” olarak suç sayan 1938 tarihli bir yasa olan ulusun Ceza Yasası’nın 377A Bölümüne tabi olmaya devam ediyor.

2007’de Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong, hükümetinin 377A’yı “proaktif olarak uygulamayacağını” söyledi, ancak Row’un şehir devletinde geçirdiği süre boyunca durum çok farklıydı.

“[Eşcinsel olmaktan] bahsetmedin” dedi. “Kendinizi ‘dışarı çıkmak’ istemediniz çünkü kendinizi savunmasız ve suistimale açık hale getirirdiniz, ya da daha kötüsü, polisle sorun yaşarsınız.”

“Bu korku, özümsediğiniz bir şeydir ve kimliğinizin bir parçası haline gelir ve hayatınızı yaşama şeklinizi etkiler.”

1997’de, Ian’ın bulunmasına yardımcı olan bir LGBTIQ topluluk grubu, kamuoyu önünde ifşa edilmekle tehdit edildi.

Row’un daha önce okuduğu Avustralya’ya kalıcı olarak taşınması için katalizör oldu. Eşcinsel bir erkek olarak yaşamaktan daha rahat hissettiği oradaydı.

“Birçoğumuz çıldırdık ve çoğumuz halk cephesinden çekildik” dedi. “Singapur’da yaşarken parçalanacağımı hissettim.”

Ayrımcılık, damgalama

377A, Singapur’u 1963’e kadar bir koloni olarak yöneten İngilizlerden miras kaldı. Şimdi Commonwealth olarak bilinen gevşek bir uluslar grubunun üyeleri olan diğer eski koloniler de erkekler arasındaki seksi suç sayan yasalara bağlı kaldılar.

Singapur hükümeti 377A’yı uygulamayacağını söylerken, Singapur merkezli LGBTIQ hakları grubu Pink Dot’un sözcüsü Clement Tan, daha ileri gitmesi ve yarattığı iklim nedeniyle yasayı yürürlükten kaldırması gerektiğini söylüyor.

Ian Row'un kırmızı bir kazak giymiş ve mutfağında duran bir portresi

Ian Row, 20 yıldır Avustralya’da yaşıyor ve burada eşcinsel bir erkek olarak yaşamaktan daha rahat hissettiğini söylüyor [Ali MC/Al Jazeera]

“377A’nın etkileri kovuşturma tehdidinin ötesine geçiyor. LGBTQ+ topluluğunu günden güne etkileyen birçok önemli politika, varlığının devam etmesine bağlıdır” dedi.

“Medya sansüründen nesnel seks eğitiminin yokluğuna kadar, 377A’nın damlayan etkileri, korku ve cehalete dayanan ayrımcı görüşleri pekiştiriyor.”

Tan, 377A’nın Singapur toplumunun daha muhafazakar ve dini unsurları tarafından, genellikle “Asyalı” veya “aile değerleri” retoriği altında benimsendiğini söylüyor.

Bu tutum, başbakanın 2007’deki konuşmasına da yansımıştı.

Lee, “Singapur temelde muhafazakar bir toplum” dedi. “Aile bu toplumun temel yapı taşıdır. Singapur’da aile derken, istikrarlı bir aile birimi çerçevesinde evlenen, çocuk sahibi olan ve çocuk yetiştiren bir erkek, bir kadından bahsediyoruz.”

Tan, bu tür değerlerin halk tarafından desteklenmesinin, “Singapur’daki muhafazakar grupların, hükümetin harekete geçmemesi nedeniyle cesaretlendirildiği” anlamına geldiğini söyledi.

377A’nın ayrımcı ruhunu özel ve yatay olarak toplumun kendi ahlaki polisliği yoluyla ‘uygulama’ görevini giderek daha fazla üstlenmeye başladılar.”

Daha geçen ay, Samsung, toplumun daha muhafazakar üyelerinden gelen bir kargaşanın ardından, Müslüman bir annenin travesti oğluna sarıldığını gösteren bir çevrimiçi reklamı Singapur’da çekti.

Tan, Al Jazeera’ya “377A’nın yürürlükten kaldırılması, şüphesiz bireysel haysiyete, seçime ve ifadeye saygı duyan daha kapsayıcı bir toplumun yolunu açacaktır” dedi.

2020’de, 377A, mevzuatın anayasaya aykırı olduğunu savunan yasal bir itiraza yanıt olarak Yüksek Mahkeme tarafından daha da onaylandı .

Dava şu anda Temyiz Mahkemesi’nde ve sonucu henüz belirlenecek.

Asya’nın diğer bölgelerinde, Malezya ve Endonezya dahil olmak üzere ülkeler sert bir çizgiyi korurken, başka yerlerde bir kayma oldu.

Yasaları İngilizlerden devralan Hindistan, 2018’de eşcinsel ilişkileri suç olmaktan çıkarırken, Tayvan 2019’da eşcinsel evliliği yasallaştırdı.

Yine de, Human Dignity Trust’a göre, 71 ülkede eşcinsel ilişkileri suç sayan sömürge dönemi yasaları var olmaya devam ediyor ve bunların neredeyse yarısı İngiliz Milletler Topluluğu üyesi.

11 yargı bölgesinde, ölüm cezası verilebilir veya eşcinsellik için bir olasılık olarak kalır.

İnsanlar, etkinliğin adını 'Pin, Dot' yazan balonlarla Singapur'daki Hong Lim Park'ta toplanıyor

Singapur, Singapur’daki eşcinsel hakları sorunları hakkında farkındalığı artırmak için yıllık ‘Pembe Nokta’ kutlamasına sahiptir. Yabancı şirketlerin etkinliğe sponsor olmaları yasaklandı ve Singapurlu olmayanların katılmasına izin verilmiyor [File: Wong Maye-E/AP Photo]

Human Dignity Trust’tan Victoria Vasey, Al Jazeera’ya bu tür yasaların devam etmesinin LGBTIQ topluluklarının damgalanmaya ve ayrımcı davranışlara maruz kalmaya devam ettiği anlamına geldiğini söyledi.

“Bazı yargı bölgelerinde LGBT bireyler bu yasalara dayanarak tutuklanıyor ve hapsediliyor” dedi.

Tutuklamaların daha az yaygın olduğu yerlerde bile LGBT bireyler şiddete, tacize, tacize maruz kalıyor ve bu kanunların varlığı nedeniyle şiddet, taciz ve taciz hemen hemen cezasız kalıyor.”

Vasey, Al Jazeera’ya verdiği demeçte, 377A, yalnızca kişinin cinsel tercihini değil, erkekler arasındaki cinsel eylemi özellikle suç haline getirirken, “birçok insanın algısı eşcinsel olmanın yasa dışı olduğu yönünde” dedi.

“Ve bu inanılmaz derecede zarar verici ve yasaların uygulanıp uygulanmadığına bakılmaksızın yaşamak için büyük bir yük.”

Artan kabul

Avustralya’da, bu tür yasaların yürürlükten kaldırılması, eşcinsel evlilikler de dahil olmak üzere LGBTQI topluluğunun daha fazla kabul görmesine yol açmakla kalmamış, aynı zamanda cinsellikleri nedeniyle izole edilmiş hisseden insanlara yönelik desteği de artırmıştır.

Kısa süre önce sona eren yıllık Onur Yürüyüşü ve Midsumma Festivali, cinsiyet ve cinsellik çeşitliliğinin ifadeleri ve LGBTQI topluluğunun destek bulması için bir fırsat.

Midsumma Festivali CEO’su Karen Bryant, Al Jazeera’ya “bir araya gelmenin tüm amacının – toplanmanın önemi – bu izolasyon duygularını ele almaya yardımcı olmanın bir yolu olduğunu söyledi.

Eşcinselliği suç haline getiren yasanın yürürlükten kaldırılmasının 40. yıldönümünün “önemli bir dönüm noktası” olmasına rağmen “yolculukta bir adım” olduğunu söyledi.

“Hala temel insan haklarını ve çeşitli topluluklarımızın sağlık ve esenliğini tehdit eden çok sayıda devam eden yasal ve sosyal tartışma var” dedi.

2017’de Avustralya, aynı cinsiyetten evlilikleri tanımak için Evlilik Yasasını da değiştirdi.

Bryant, “Oylamanın sonucu, büyük bir coşku ve rahatlama hissi ve neredeyse inanmama oldu, çünkü çok uzun zaman oldu” dedi.

Al Jazeera’ya, bu tür bir mevzuatın değiştirilmesinin LGBTIQ topluluğunun daha fazla farkındalığı ve kabulü anlamına geldiğini, ancak özellikle işyeri ve toplum kuruluşlarında yapılacak işler olduğunu söyledi.

“İnsanlar gerçekten kendileri olabildiklerinde ve bunu yaparken kendilerini güvende hissettiklerinde her zaman en iyi halleri olacaklardır” dedi.

Row, 377A gibi yasaların değiştirilmesinin daha fazla kabulün yolunu açtığı Avustralya’da yaşayan bir gey erkek olarak “daha ??mutlu” olduğunu söylüyor.

“Burada [Avustralya’da] daha özgün ve daha dolu bir hayat yaşayabileceğimi hissediyorum” dedi.

çıplak göğüslü bir adam bu ayın başlarında Melbourne'deki Onur Yürüyüşü'nde gökkuşağı bayrağıyla yürüyor

Yıllık Onur Yürüyüşü ve Midsumma Festivali, çeşitliliğin bir kutlamasıdır [Ali MC/Al Jazeera]

Eski İngiltere Başbakanı Theresa May, İngiltere’nin gey karşıtı yasaların mirasından “ derin pişmanlık duyduğunu ” söylerken, Row, Birleşik Krallık’ın geride bıraktığı daha nahoş sömürge yasalarından bazıları için daha fazla sorumluluk alması gerektiğine inanıyor.

Row, “377A hala dünya çapında milyonlarca insanı üzüyor” dedi. “[İngiliz Hükümeti]’nin yapabileceği en az şey, Commonwealth ülkeleri arasında bu yasaların yürürlükten kaldırılmasını savunmaktır.”KAYNAK : EL CEZİRE

https://www.habereguven.com/singapurlu-bir-escinsel-avustralyada-nasil-kabul-gordu/

İHD: Tutuklu LGBTİ+'lara yönelik istismarın üstü örtülmeye çalışılıyor

İHD İskenderun Şubesi, İskenderun T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan hasta ve LGBTİ+ bireylere yönelik istismarın üstünün kapatılmaya çalışıldığını belirtti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İskenderun Şubesi, İskenderun T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan LGBTİ+'lar ile hasta tutukluların durumuna dair hazırladıkları raporu şube binasında açıkladı. Raporu detaylarını paylaşan İHD Merkezi Cezaevi Komisyonu üyesi avukat Mehtap Sert, tutukluların başvurusu üzerine cezaevine gittiklerini söyledi. İskenderun T Tipi Kapalı Cezaevi'nde LGBTİ+'lara idarece eziyet edildiğini, cinsel istismara uğrayan bir trans bireyin olayının üstünün kapatılmaya çalışıldığını ifade eden Mehtap Sert, tutukluların kendilerini güvende hissetmediğini vurguladı.

Sert, tutukluların ortak şikayetlerinin sağlığa erişemedikleri ve güvende olmadıkları yönünde olduğunu belirtti. Sert, özelikle hasta ve LGBTİ+ bireylere ilişkin şu bilgileri paylaştı: 

"*Ş.K., trans bir kadın. Aynı zamanda Buerger hastasıdır. Tedavi yetersiz kalıyor. Verilen ilaçlar iyileştirmediği gibi hijyen olmadığı için pansuman da fayda etmiyor. Cezaevinde de revir koğuşunda yatması gerekiyor. Adli Tıp 3’üncü İhtisas Kurulu 2021’de 14333 sayılı kararında ‘reviri olan cezaevinde yatmalıdır’ kararı vermiş. Kendisi, cezaevine Sağlık Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na, İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’na Adli Tıp Kurumu’na 14 Ocak ile 3 Mart tarihleri arasında dilekçeler yazmış. Dilekçelerinin gönderilmediğini, akıbeti hakkında bilgi verilmediğini söyledi. Rehabilitasyona ihtiyacı olmasına rağmen kurumdaki psikologla görüştürülmediğini belirtti. 

* E.Ö., LGBTİ+ bireyi. Bipolar bozukluğu var. Tedavisinin engellendiğini söyledi.

* M.E. LGBTİ+ birey. 2019 yılında Alanya’da uyum süreci başlamış. Hormon ilaçları alıyor. Kıyafetlerine karışıldığını, sürekli hakarete uğradığını, fiziki temasta bulunduklarını söylüyor. Bel düzelmesi ve bel fıtığı hastalığı var. Doktora götürmüşler ancak ilaçları verilmiyor. Tedavisinin yapılmadığını ifade etti.

* M.G., LGBTİ+ birey. Saçlarını zorla kestirdiklerini, sürekli gerekli gereksiz odasına girildiğini ve kaba dayağa maruz kaldığını söyledi. 

* C.K. de trans birey. Zorla saçının kestirildiğini, E.G. ve Ş.Y. tarafından koğuşta istismar edildiğini söyledi. Hücrede kalıyor. Koğuşa geçmek istiyor. Başka bir adli mahkum H.A. tarafından istismar edildiğini, şikayet etmesine rağmen cezaevi idaresinin H.A.'yı Diyarbakır‘a sürgün gönderdiğini ve olayın üstünü örtmek ve şikayetinden vazgeçirmek için eziyet gördüğünü ifade etti. Şikayetini devam ettirmek istiyor. Bunun için güvende olmadığını düşünüyor. Kronik tansiyon ve şeker hastası, ilaçlarının verilmediğini ve revir taleplerinin kabul edilmediğini belirtti. 

* N.U. LGBTİ+ birey de yine H.A.’nın istismarına uğrayan bir başka kişi. Daha öncede ruh ve sinir hastalıları hastanesinde yatmış. O da şikayetinden vazgeçsin diye psikolojik baskı yapıldığını söylüyor. Dilekçelerinin kayda alınmadığını, psikologla görüştürülmediğini, hücrede kaldığını ifade etti. Güvende olmadığını düşünüyor."

Av. Sert, LGBTİ+’lara yönelik cinsel istismar olayının üstünün kapatılmak istendiğini belirterek, “İskenderun T Tipi Cezaevi’nde sayıları artan LGBTİ+ mahpusların kişiliklerine saygı duyulması ve mahpusları küçük düşürecek davranışlar, istismar, şiddet kullanılması ve taciz edilmesine son verilmesi gerekiyor. Yine bu suçlarda bulunan görevliler hakkında gerekli işlemlerin yapılması idarenin sorumluluğundadır" dedi. (MA)


https://www.gazeteduvar.com.tr/ihd-tutuklu-lgbtilara-yonelik-istismarin-ustu-ortulmeye-calisiliyor-haber-1556335?fbclid=IwAR02mhKi1ZPVlN4d5u2LVDxoZ-flo-1UUqrmK3Om9PtnFMSagrUVnIHY2M8

ANALİZ | LGBTİ+ Kitlelerin Mücadelesinin Neresinde Olacağız?

"Daha sözümüz var, biz bugün burada ne kadarını dile getirirsek az. Ki LGBTİ+ kitleler, sokaklarda ve tüm yaşam alanlarında sözlerini/sözlerimizi dile getirmeye ve bu konuda toplumda dönüşüm sağlamaya devam edecekler. Bizler bu dönüşümün neresinde olacağız, işte orası da bizim devrimci ve demokrat olma iddiamızı ne denli sahiplendiğimize kalmış!"

Emperyalist-kapitalist-patriarkal sistemin faşist erkek egemen iktidarlar eliyle dünya halklarına hükmettiği bir dönemde ezilenlerin ideolojisinin de, bilgisinin de bu tekelde ilerlediğini, bu durumun kirini-pasını taşıdığını biliyoruz.

Bu durumda yapmamız gereken şey, bilgiyi ve ilerici-devrimci ideolojileri bu esaretten kurtarmak olmalıdır. Ancak biz devrimciler açısından bunu yapmak yalnızca araştırma-inceleme ya da belirlemeler yapmakla sınırlı olamayacak kadar önemli bir sorumluluktur.

Marks’a atıfla söylemek gerekirse, bizler sadece dünyayı yorumlayan değil, onu değiştirmeyi de görev edinenleriz. Dolayısıyla egemenlerin tekeli altına almaya çalıştığı bilgiyi de, ezilen halkların kurtuluş ideolojilerini de kurtarmanın yolu harekete geçmek, çeşitli talepler üzerinden ortaya çıkan tüm halk hareketlerini yakından incelemek, hata ve eksik yapmayı göz alarak bu hareketlerin içerisinde yer alarak buralardan öğrenmeye çabalamak zorundayız.

Bunu yapabilmek için elimizde çok temel bir aracımız mevcut; örgtlülüklerimiz. Ancak bu örgütlülüklerimizin ne kadar güçlü ve nasıl güçlenebilir? Örgütlülüklerimizin gücü ve güçsüzlüğünü bazı parametrelerin yanı sıra kendisiyle yüzleşme, hesaplaşma, arınma ve gelişme konusundaki açıklığıyla ölçebiliriz. Örgütlülüklerimizin içinde ve dışında “kültür devrimleri”ni süreklileştirebilme cesaretiyle bu gücü yeniden ve yeniden tesis edebiliriz. Eğitim çalışmaları, bilinç yükseltme atölyeleri, eleştiri-özeleştiri mekanizmaları bu durumda devreye girmelidir. Çünkü örgütlü olmak için ortaya koyduğumuz irade özne olmayı gerektirir.

Peki nasıl bir özne? Atılımla akılcılığı birleştirebilen yani akılcı bir şekilde politik bir amaç doğrultusunda plan-proje üretmek ve düşünce tembelliğine düşmeden, politik canlılık sağlayarak militan, atılgan ve eylemci bir özne olmalıyız. Doğru ve sağlam bilgiye ulaşmak için çaba sarf etmeli, öznelcilikten arınmalı, teorik çalışmalarımızı artırarak seviyemizi daha yukarıya çekmemiz gerekmektedir. Dogmatik ve sekter kalıplarımızı kırmalı, bunu da toplumsal hareketlerin kendiliğinden akışını izlemekle yetinmeyerek ve kitlelerden öğrenerek yapmalıyız. Bunu da “an”a müdahil olup müdahale ederek yapmalıyız!

Tüm bunlar elbette her birimizin bildiği, defalarca tartıştığı doğrular. Şimdi bu doğruyu nasıl hayata geçireceğimiz konusunu bir şemsiye olarak görürsek, bu şemsiye altında “an”a müdahil olup müdahale etmemiz gereken bir noktaya dikkat çekmek isteriz. Halkın tüm kesimlerini kendi çelişkileri ekseninde örgütlü hale gelmesi için mücadele devrimci ve demokratik mücadelemizin kaçınılmaz bir görevidir. Keza bu çelişkiler aynı zamanda devrimci ve demokratik mücadelemizin önünde ciddi engeller teşkil ederler. Bunlardan biri ataerki ve cinsel eşitsizlik, cinsel ezilmişlik…

Bu çelişki le ilgili görevlerimize geçmeden kısaca heteroseksist ikili cinsiyet sistemine dair şuna dikkat çekmek isteriz: Evrimde herhangi bir biçimde saflık (saf ırk, saf cinsiyetler, saf insan genetiği vs.) yoktur, açıkçası bu anti-bilimsel bir uydurmadır. Evrim, milyarlarca yıldır devam eden bir dönüşümdür ve yaşamın sırrı saflıkta değil, karışımda, değişimde, dönüşümde, genetik çeşitliliktedir. Dolayısıyla yapılan ikili biyolojik cinsiyet tanımları, biyolojik gerçekliğe ve çeşitliliğe göre son derece kaba tanımlardır.

Bugünkü “kadın” ve “erkek” biyolojik cinsiyet tanımı, ideal kadın ve ideal erkek tanımıdır ve doğada böyle bir “ideal”lik mevcut değildir. Burada bu tanımlamalarımızı belirleyen biyolojik unsurlar kuşkusuz vardır. Çeşitli üreme organları, vücut yapıları (ki bunların da toplumsal sistemler nedeniyle “saf” kalmadığını söylemeye gerek yok) bizi çeşitli cinsiyet tanımlamalarına yakınlaştırır. Ancak burada gözden kaçırılan bir unsur daha vardır ki, bu unsur, hem çok belirleyicidir hem de bir o kadar gözardı edilir. Bilinç! Bu konuda biraz uzun olacak ancak bir makaleden şöyle bir aktarım yapmak isteriz:

“Bilinç, insan biyolojik sisteminde bir karar verici olarak dışarıda bırakılamaz. Girdileri alıp çıktı olarak bir sonuç üretiyor, sistemin son basamağında bir karar veriyor ve o sistemin bütününü değerlendiren bilinç bir model oluşturup kategorizasyon yapıyor ve kadınım/erkeğim ya da ikisi de değilim diyor. Bu kararı verirken hangi değişkenleri cinsiyet tanımına dahil ettiğini bilmiyoruz. 

Biyoloji kadın-erken tanımı ve sınır yoktur diyor. Tek başına evrim teorisi bile keskin bir sınırın çizilemeyeceğini göstermek için yeterliyken birçok örnek teoriden yola çıkıp pratik bir zemin oluşturuyor. Mevzu, ifade özgürlüğüdür. Çünkü biyolojik olarak cinsiyeti tanımlamak istediğinizde ifadeyi dışarıda bırakarak bir karar verme imkânı yoktur. Bireyin kendisine yönelik algısı ve ifadesi, kendi yönelimi ve biyolojik cinsiyet tanımı için çok önemlidir. Çünkü cinsiyetine karar vermek istediğiniz biyolojik canlı diyor ki ‘ben bu tanıma uymuyorum’ ve bunu söylerken bizlerden çok daha fazla bilgiye sahip (genetik özellikleri, genital organlar, varsayılan üreme davranışları vs. elimizde bunlardan daha fazlası yok ve bu veriler neticede sayısal değerlere dökülerek sınırlandırılmıştır, kısıtlanmıştır). Bu bilgiler kapalı bir sistem içerisinde yer alıyor ve o sistemin içindeki tüm biyolojik değişkenlere, karar mekanizmalarına, sistemin tamamına erişip anlayacak, yorumlayacak bilimsel kapasiteye henüz sahip değiliz.

Kişi kendisi hakkında içsel bir deneyime sahiptir, bedeninde var olan biyolojik aktivitelerin bütününün ona söylediği bir şey var, içsel dengesine dair beyninin ve bilincinin verdiği bir karar var. Bu kadar önemli bir bilgiye biz başkaları adına sahip değiliz. Bu inanılmaz önemli bir noktadır. İnsan bilinci böyle bir kararın dışında bırakılamaz, insan bilincini dışarıda bırakmak bilimsel olarak kabul edilemez.” (Özlem Yalçın, Bir Ortaçağ Karanlığı: İkili Biyolojik Cinsiyet Sistemi, Çatlak Zemin, 3 Mart 2021)

Meselenin bilimsel yönüne dair çeşitli araştırmalar mevcut, mutlak incelenmeli ancak bizler meselenin hem politik yönü hem de görevlerimize odaklanacağımız için bu bölüme kısa değiniyle geçiyoruz.

LGBTİ+’lar ve faşizmin yaratığı “baş edilebilir düşman”

Ezilen sınıfın örgütlenmesini yaparken, bu sınıftan çeşitli kesimlerin cinsel eşitsizlikten gelen özgün sorunları birleştirmek, bu sorunlarla birleşmek görevlerimiz arasında olmalıdır demiştik. Çünkü buna kaynaklık eden patriarkal sistem, devrim ve demokrasi mücadelesinin temel sorunlarından biridir.

Ancak baştan dikkat çekmemiz gerekir ki; ataerki, yalnızca bu alana özgülenmiş kadın ve LGBTİ+ örgütlenmelerinin mücadele etmesi gereken bir sorun ya da mücadele alanı değildir. Eğer böyle düşünürsek, çok açık bir şekilde bu çelişkiyi hem de bu çelişkiyle hemhal olan kişi ve kurumları marjinalleştirir, toplumda marjinalleşmesine kapı aralamış oluruz.

Faşizmin halklar içinde kök salma biçimlerinden biri; neden-sonuç ilişkilerini tahrip edip halkların düşünce sistematiğinde bu ilişkiyi kuramaz hale getirerek toplumların kendilerini ezen, yoksun bırakan, eşitsiz kılan sistemleri kendi elleriyle ayakta tutar hale getirmektir. Halk içerisinde yarattıkları yapay ayrımlardan, çelişkilerden faydalanarak “baş edebilecekleri” bir düşman algısı yaratıyor ve kendileri işin içinden sıyrılarak kitleleri birbirine düşman ediyorlar.

Faşizmin, TC devletinde olduğu gibi birçok Avrupa devletinde de yarattığı “düşman” bir kesim olan LGBTİ+’lara dönük politika üretirken dikkat etmemiz gereken konulardan biri, işte tam da bahsettiğimiz bu nedenlerden kaynaklı bunun kolay olmadığı, olmayacağıdır. Marjinalleştirme, düşmanlaştırma politika üreticileri olarak bizlerin de labirentinde kaybolacağı tehlikeler olarak karşımızdadır.

Ancak devrimci uyanıklıkla başedebileceğimiz bu düşmanlaştırma oyunları karşısında bizim durumumuza baktığımızda pek iç açıcı şeyler söylemek mümkün değil. Aksine yer yer bilinçli olarak, gönüllü bir şekilde cinsel eşitsizlikten muzdarip LGBTİ+’ların politika dışı bırakıldığı, bu konuda şimdiye dek atılan adımlara burun kıvrıldığı ve üzülerek söylemek gerekirse homofobinin açıktan ve desteklenerek kol gezdiği bir gerçekliğimiz var. Öncelikle bu durumla amansız bir şekilde hesaplaşmamız gerekiyor.                                                                  

Mücadele etmezsek “önyargı bir iltihap gibi yayılır”

Buradaki mesele, bizim tarihsel sorumluluğumuzla ilgili ama bizi meselenin dışında tuttuğumuzda ortada kendiliğinden ama giderek örgütlü bir güç haline gelen bir olgu var. Kadın mücadelesi ile belli paralellikler taşıyan ve sık sık birlikte/birbirinden güç alarak ilerleyen LGBTİ+ hareketi, dünya çapında hem varlığını güvence altına alma hem de toplumsal mücadeleler bazında bir dinamik haline gelme konularında ciddi adımlar atmış, toplumsal mücadele dinamik ve özneleri başta olmak üzere kendisini yok sayan tüm kesimler karşısında varlığını ortaya sermişti.

Görünürlüğü gettolara ve belli sokaklara sıkıştırılmaya çalışılan LGBTİ+’lar, buralardan çıkarak görünür ve her toplumsal birey gibi en sıradan ama en yaşamsal haklara sahip olduklarını anlattılar, bunun mücadelesini verdiler.

Gezi İsyanı ve sonrasında (yakın zamanda ise İstanbul Sözleşmesi’nde çekilme süreci ve Boğaziçi direnişi sırasında) ülkede hem görünür hale gelen hem de nefret saldırılarının hedefi olan LGBTİ+’lar, erkek egemen devletler tarafından heteroseksist sömürü düzeninin ilerlemesi için devamlılığı esas olan aile yapısına dönük bir tehdit olarak görülüyor. Heteroseksist ve erkek egemen toplum yapısının tüm geri yanlarını arkasına alarak nefret söylemi ile kamplaştırma ve toplumu “erk-ekleştirme” çabasını artıran devletin saldırılarının kurumsal LGBTİ+ hareketinin etki ve hareket alanını darlaştırdığı doğrudur. Ancak bu duruma karşın LGBTİ+ kesimlerin varlığına dönük inkar artık iş görmez bir politikaya dönüşmüştür.

LGBTİ+ hareketi, Gezi’den bu yana ciddi bir görünürlülük elde etmiştir. Egemenlerin hedef alma, manipüle etme, marjinalleştirme çabaları bu sebepledir. Erkek egemenliğinin; milliyet, inanç, dil vd. sağ popülizmin aracı haline getirdiği yapay kamplaştırma araçlarından daha farklı ve köklü olduğu ve bu saldırıları organize ederken devletlerin aynı zamanda devrim ve demokrasi mücadelesinde dinamik haline gelen kadın ve LGBTİ+ kitleleri sindirme ve marjinalleştirme amacı taşıdığı açıktır.

Aynı zamanda toplumun erkeklikle zehirlenen kesimlerini arkasına toparlamak ve kendisine yedeklemek istemesi yani ezilenlerin öfkesini yöneltebileceği “kolay ve hızlı erişilebilir bir düşman yaratma” çabasıdır. Yani erkek egemen işbirliğini güçlendirmek, “milli ve yerli”-“Türk ve Sünni” şeklindeki yapay kamplaştırmada manipüle ettiği kitleleri erkeklik ile sağlamlaştırmak, bu kamplaştırma içerisinde sermaye ile olan işbirliğini görünmez kılmaktır. Bu iki durumu hem ayrı ayrı incelemeli hem de iç içe geçmişliğini görmeliyiz.

Diğer yandan politik öznelerin, kadın hareketinde olduğu gibi mağduriyetten çıkararak “hakkı gasp edilmeye çalışılan hak sahibi” çizgisinde mücadelesini sürdürüyor oluşu, darlaşmaya karşın güçlenmenin göstergesidir. Bu güçlenmede hareketin kurumsallaşma, bilgilenme ve dayanışma deneyimlerinin ciddi etkisi var.

Burası bizler açısından öğrenilmesi gereken pratiklerin olduğu bir alandır. Kadın ve LGBTİ+ dinamiğinin devrim ve demokrasi mücadelesinde vazgeçilmezliğini, kaçınılmazlığını kitlelerin kendiliğinden hareketliliği bu denli ortaya sermişken bunu görmezlikten gelmek, ertelemek ve açık ya da gizliden erkek egemen yaklaşımlarla bu gerçekliği boğmak, hasıraltı etmek yeni bir yenilginin kapısını aralamak anlamına gelir ki, ne önümüzdeki şanlı mücadele günleri ne de bu günlere giderken toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi ile kuşanan kadın ve LGBTİ+ kitleleri artık bunu kabullenebilecek durumda değildir.

Şunu da eklemeden geçmek istemiyoruz: Devrimciler ve bir kısım feminist politikacılar tarafından fobik şekilde dışlanan LGBTİ+ mücadelesine dair şöyle bir sav da var; Bu mücadelenin aslında patriyarka ve kapitalizmi hedef almayan, postmodern teorilerle limitli, yalnızca “özgür sevişme hakkı”nın konuşulduğu ve savunulduğu, marjinal bir aktivizm alanı olduğu söyleniyor. Bu iddiayı incelersek, buna göre, toplumun yoksullaştırılmış işçi ve emekçileri arasında biseksüel, eşcinsel, interseks, trans kişilerin bulunmadığına ikna olmalıyız. Eğer bulunuyorlarsa bile zaten sınıf mücadelesi ile özgürleşeceklerini, dolayısıyla kendi çelişkilerini dile getirmelerine gerek olmadığı öne sürülüyor.

Yani bir kesime diyoruz ki; siz, lezbiyenler, gaylar, biseksüeller, translar, interseksler ve bilumum kendi cinsel kimliğini heteroseksüellerden ayırt edenler… Proleterleşin ve sakın kendi çelişkilerinizi ön plana çıkarıp yaşam hakkı, eğitim hakkı, barınma hakkı gibi temel haklarınız uğruna politik bir mücadele vermeyin. Biz ona devrimden sona bakarız. Gündemleştirirseniz de, biz yokuz, bizim daha önemli işlerimiz var…

Amerikalı trans yazar ve aktivist Julia Serano, devrimcilerin böyle bir yaklaşımının sonucunun ne olacağını bir makalesinde şöyle anlatıyor: “Eğer ekonomik sınıf merkezci solcular kimlik politikası yürüten aktivistleri başarıyla sol hareketin dışına iterse ne olacağını söyleyebilirim. Önyargı bir iltihap gibi yayılır, başıboş bırakılır ve insanlar, özellikle kadınlara ve azınlıklara karşı önyargılarını ve ayrımcılıklarını giderek daha rahat bir şekilde ifade eder. Haliyle kadınlar ve azınlıklar bu tarz ortamlarda barınamamaya başlar ve 1960’larda radikal feministlerin sol örgütleri terk ettiği gibi ya da 1990’larda LGBTQ+’ların sosyalist/komünist gruplardan uzak durduğu gibi bu alanlardan çekilirler. Bu durum bütün sol hareketin zararına olur.” (Kimlik Siyasetine Yönelik Sol Eğilimli Eleştiriler)

Bulunduğumuz örgütlerin kapısı LGBTİ+’lara kapalı mı?

Tarihsel eşitsizlik karşısında “erk”in yanında değil ezilen cinsiyet kimlik ve cinsel yönelime sahip kitlelerin eşitlik mücadelesini devrime havale etmeden devrime taşıma görevi; yani bu dinamikleri yakalamak ve dönüştürmek daha önce de vurguladığımız gibi bizim görevimizdir.

Bu görevi yerine getirirken zorluklarımız olacağı açıktır. Homofobiden, transfobiden, heteroseksizmden arınmak için bir hesaplaşma sürecine girmemiz gerekmektedir. Karma eğitim çalışmaları, bilinç yükseltme atölyeleri ile öncelikle meseleyi her birimiz daha net kavramalı ve eksiklerimizi tespit ederek bunlarla yüzleşmeliyiz.

Elbette bu dediğimizi belirsiz bir zamana bırakma lüksümüz yoktur. Bu çalışmaları, hem cinsel eşitsizliği anlama, bu konuya özgü politika üretme sorumluluğu doğurur. Ancak bu politikayı hakkıyla ve ataerkiden daha arınmış şekilde üretenler, öncelikle bu çelişkinin özneleri olmalıdır. LGBTİ+’lar, örgütümüzde kendilerine güvenli alanlar bulabilmeli ve örgütsel mekanizmalarımız her bir yoldaşımızın hakkını koruyacak şekilde düzenlenmelidir.

Sözümüzün sonuna gelirken sorumuz şu; bizlerin devrim ve demokrasi mücadelesinde üstlendiğimiz görev ve sorumluluklar LGBTİ+’ları kapsamıyor mu? Bulunduğumuz örgütlerin kapısı LGBTİ+’lara kapalı mı? Hayır diyorsak, bu çelişki ve açığa çıkmış öfkeyi örgütlemek başat görevlerimiz arasındadır.

Lenin’in devrimci mücadele için sarf ettiği muazzam bir belirleme vardır, oldukça bilindik bir sözdür. Der ki Lenin, “Çoğu devrimcinin kusurlu hazırlığı, bu son derece doğal bir olgu olduğu için özel bir endişe yaratmazdı. Görevler doğru saptandığında, bu görevleri yerine getirmek amacıyla tekrar tekrar girişimde bulunmak için enerji mevcut olduğunda geçici başarısızlıklar ancak küçük musibetler olabilirdi. Devrimci deneyim ve örgütsel ustalık, edilinebilinen şeylerdir. Yeter ki insanda gerekli özellikleri edinme isteği olsun. Yeter ki insan hatalarının farkına varsın, devrimci meselelerde bu, yarı yarıya düzelme demektir.” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 2, Sayfa 63, İnter Yayınları, 1993)

Kusur, hata ve yanlış… Bunlar önemli değil gerçekten. LGBTİ+ mücadelesi konusunda konumlandığımız yere baktığımızda tartıştığımız mesele hata yapmak değil, kusurlu olmak değil. Bu konuda görevlerimizi doğru saptayıp saptamadığımızda mesele… Gerekli özellikleri edinme isteğimiz olup olmadığında… Bu alanda devrimci deneyim ve ustalık kazanmak isteyip istemediğimizde… Mesele LGBTİ+’ları örgütleme çabamız olup olmadığında yani… Bu sorunun cevabını bir an durup düşünmemiz gerekiyor.

Daha sözümüz var, biz bugün burada ne kadarını dile getirirsek az. Ki LGBTİ+ kitleler, sokaklarda ve tüm yaşam alanlarında sözlerini/sözlerimizi dile getirmeye ve bu konuda toplumda dönüşüm sağlamaya devam edecekler. Bizler bu dönüşümün neresinde olacağız, işte orası da bizim devrimci ve demokrat olma iddiamızı ne denli sahiplendiğimize kalmış!

https://ozgurgelecek32.net/analiz-lgbti-kitlelerin-mucadelesinin-neresinde-olacagiz/?fbclid=IwAR1bQ5rEKAofMmzYEg4YPhhNTNTklwwYtWzu6ohYGy_rvc8Ug5I2Eemqaes

Biseksüel şiir

 Biseksüel


Sen eril misin?

Yoksa dişil mi?

Kendini nasıl tanımlıyorsan,

Ben ona göre şekil alırım.

Aktif isen pasif olurum,

Pasif isen aktif.

Yin isen Yang olurum.

Yang isen Yin.

Sen her neysen,

Ben ona uyum sağlarım.

Eğer ki sen de benim gibi,

Renkten renge girebiliyor isen;

Gökkuşağının üzerinde gezen,

Bir bukalemun gibi olurum.

Selahattin İlhan

Kayıt Tarihi : 15.3.2022 21:35:00

https://www.antoloji.com/biseksuel-2-siiri/

Bridgerton Dizisinin Yıldızı Jonathan Bailey'den Eşcinsellik Açıklaması

Netflix'in iddialı dizisi Bridgerton ile popülerlik yakalayan Jonathan Bailey, eşcinsel olduğunu açıkladı. Bailey röportajında dizideki rolü dolayısıyla cinsel yönelimini gizlemek zorunda kaldığını söyledi.

Bridgerton dizisinde Lord Anthony Bridgerton'ı canlandıran Jonathan Bailey açıklamalarıyla gündemde... Lord Anthony Bridgerton'ı canlandıran Jonathan Bailey, bir röportajında eşcinsel olduğunu açıkladı.

Jonathan Bailey, dizideki rolü nedeniyle cinsel yönelimlerini gizlemek zorunda bırakıldığını itiraf etti.

Bailey, bir aktör arkadaşının ona deneme çekimleri için verdiği bir tavsiyeyi aktardı: 'İnsanların bilmek istemediği iki şey var: Alkolik ya da eşcinsel olup olmaman.'

TAKDİR TOPLAYAN SÖZLER

Oyuncu, yüksek kademedeki insanların böyle düşünmesiyle, bu argümanın yarattığı olumsuz etkiden muzdarip olduğunu söyledi.

"Kendiniz olmanın ve kim olduğunuzu saklamamanın yerini hiçbir duygu tutamaz. Bu çok gurur verici bir şey" diyen oyuncu "Bir rol kapmaktansa, sokakta erkek arkadaşımın elini tutarak özgürce yürüyebilmeyi veya endişelenmeden Tinder'a fotoğrafımı yüklemeyi tercih ederim" diyerek takdir topladı.

https://www.medyafaresi.com/haber/bridgerton-dizisinin-yildizi-jonathan-baileyden-escinsellik-aciklamasi/984441


Yeni Akit'ten homofobi: Ne şiş yansın ne kebap öyle mi! Cüneyt Arkın'ın yaptığını Gülben Ergen yapamadı


Geçtiğimiz günlerde sapkın eşcinselliğe karşı tavrını net belli eden Cüneyt Arkın'ın ardından Gülben Ergen'in sosyal medyadan kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevap dikkat çekti. Ergen, "Lezbiyenlik hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna Cüneyt Arkın kadar cesur davranamayarak 'karşıyım' diyemeden cevap verdi.

Türk sinemasının efsane ismi usta oyuncu Cüneyt Arkın, geçtiğimiz aylarda verdiği bir röportajda sapkın eşcinselliğe yönelik açıklamalarda bulunmuştu. Sapkınlığa karşı net tavırda olan Arkın, "Bir eşcinseli, bir kadını oynamam. Yaptığın işin sana yakışması lazım. Biz Anadolu çocuğuyuz.” ifadelerini kullanmıştı. Bu ahlaksızlığa karşı Gülben Ergen ise aynı cesurlukta davranamadı. Ergeni sosyal medyadan kendisine yöneltilen bir eşcinsellik sorusuna 'karşıyım' diyemeden cevap verdi.

"Ahlaksızlıktan beslenen eşcinselliğe karşıyım" diyemedi

Sosyal medya hesabından takipçilerinin gönderdiği soruları cevaplayan Gülben Ergen, bir takipçisinin "Lezbiyenlik hakkında ne düşünüyorsunuz? Özel olmazsa cevaplarmısınız?" sorusuna dikkat çeken bir cevap verdi. Cüneyt Arkın kadar cesur olamayan Ergen, "Ahlaksızlıktan beslenen eşcinselliğe karşıyım" diyemeyerek "İnsanların seçimleri, özgür hakları beni hiç ilgilendirmiyor. Dil, din, ırk, ten, düşünce biçimi, cinsel tercihler yerine insanları ikiye ayırıyorum. İyi insan kötü insan. Gerisi herkesin kendi hayatı ve mutluluğu" ifadelerini kullandı.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/ne-sis-yansin-ne-kebap-oyle-mi-cuneyt-arkinin-yaptigini-gulben-ergen-yapamadi-1637253.html

Yeni Çağ - Arslan BULUT'tan homofobi: Anaokulunda cinsel yönelim eğitimi!

ABD'nin Florida eyaleti parlamentosuna sunulan ve kabul edilen bir tasarı, ülke gündeminde ön sıralara çıktı. Konu sadece ABD'nin değil, dünyanın gündemine sokulmaya çalışılan anaokullarında ve ilkokullarda cinsel eğitimle ilgili...

Tasarıda, anaokullarında ve ilköğretimde çocukların gelişimine uygun olmayan "cinsel yönelim" veya "cinsel kimlik" eğitiminin yasaklanması öngörülüyor.

Mevcut eğitim müfredatına göre beş yaşından itibaren çocuklara "cinsiyet değiştirme", "eşcinsellik" ve "toplumsal cinsiyet"le ilgili eğitim veriliyor! Anne babalar ise bu eğitimin çocukların doğal gelişimini bozduğundan şikâyet ediyor.

Tasarıyı eleştirenler ise ülke çapında yayın yapan medyada, Florida Valisi Ron DeSantis'i okul içinde eşcinsellikle ilgili tartışmaları sansürlemeye çalışmakla suçluyor ve diğer eyaletlerde de benzer kararlar çıkarılmasını önlemeye çalışıyor.

Liberal grupların ve hatta Walt Disney'in Başkanı Bop Chapek, valinin yasayı onaylamaması için baskı yapıyor... Vali DeSantis ise "Anne ve babaların, çocuklarını anaokuluna gönderirken endişe etmemelerini sağlayacağız" dedi.

***

Washington Times gazetesi yazarı Robert Knight ise "Disney, Büyük İlaç Şirketleri ve medyanın çocuklara karşı savaşı" başlıklı yazısında "5-8 yaşındaki çocuklardan bahsediyoruz. Cebinde şeker taşıyan bu çocukların hayatına cinsel belirsizliği sokmak için 9-10 yaşlarına gelmelerini bekleyeceğiz! Vah vah! Ne kadar üzücü! Bu tasarıya karşı çıkanların çocuğu var mı" diye sordu ve yasayı eleştirenlerin kendi nefretlerini topluma yansıttığını, Başkan Biden'ın ise tasarıyı "nefret dolu" diye nitelendirdiğini, Batı kültürünün radikallere teslim oluğunu, istediklerine elde ederlerse daha fazlasını isteyeceklerini belirtti.

Knight, "Çocuklara karşı savaşta bir diğer önemli cephe de medya, Biden yönetimi ve ilaç şirketlerinin, çocuklara COVID-19 iğnesi aşılayıp onları maskeli tutmak için yürüttüğü büyük PR kampanyası... ABD'deki 74 milyon çocuk aşı yaptırmak zorunda kalırsa, Big Pharma milyarlarca dolar daha kazanacak." dedi.

***

Bilindiği gibi "toplumsal cinsiyet" kavramı, Türkiye'nin gündemine de İstanbul Sözleşmesi ile sokulmuştu... Türkiye'de ana okullarında veya ilkokullarda cinsel yönelim eğitimi verilmiyor ama ABD'den bütün dünyaya tıpkı "genetik terapi" gibi bütün insanlığa transgenderizm, yani "kadın ve erkek kimliği arasında gezen yeni bir cinsel yönelim" dayatılıyor. Öyle ki bu eğilimin anaokulunda eğitimini veriyorlar ve Başkan Biden karşı çıkanları suçluyor!

İnsanlık için Ukrayna krizinden daha büyük bir tehdit değil mi?

Hekim-Yurt Dışı Göç Araştırması

Milliyetçi Hekimler Derneği, 1446 hekim ve 2032 tıp öğrencisinin katıldığı "Hekim-Yurt Dışı Göç Araştırması" adlı bir anket yaptı.

Anketi cevaplandıran hekimlerin yüzde 87'si ülkemizde hekim olarak çalışmaktan memnun olmadığını ifade etti. İlginç olan durum şu ki başta asistan hekimler olmak üzere pratisyen ve uzman hekimlerde bu oran yüzde 94'lere ulaşıyor. 

Hekimliğin Türkiye'de iyi bir geleceğinin olup olmadığı sorulduğunda tıp fakültesi öğrencilerinin yüzde 81'i, mevcut hekimlerin ise yüzde 91'i olumsuz ve umutsuz cevaplar verdi. 

Anketin sunuş yazısında Milliyetçi Hekimler Derneği'nin son Karabağ savaşına gönüllü katkı sunmak Azerbaycan'a ekip gönderdiği hatırlatılarak "Bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin devletine sadakatle bağlı kurmaylarının başka ordularda hizmet vermesi ne kadar büyük bir kayıp ise aynı şekilde yetişmiş, emek ve kaynak sarf edilmiş hekimlerinin yurt dışına gidip başka ülkeler için hizmet üretmesi de o kadar büyük bir kayıptır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlık sistemi açısından Millî Güvenlik Sorunu olarak ele alınmalıdır." denildi.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yeni-dayatma-anaokulunda-cinsel-yonelim-egitimi-520773h.htm

Homofobi: TOPLUMSAL BİR SORUN OLARAK EŞCİNSELLİK

Kadir Canatan 

Batı dünyasında rahat konuşulan ve tartışılan bir sorun olan eşcinsellik, bizde bazı önyargılar ve anlamlı olmayan tartışmalarla tabu bir konu olmaya devam ediyor. Üniversite ortamında bile, konuyla alakası çok uzak olan bir konuda, sözgelimi çok kültürlülük hakkında konuşurken, bazı arkadaşlar “Hocam bu konuyu fazla dillendirme. Bunun arkasında eşcinsellerin tanınması da gelebilir” diyebiliyorlar.

Önce konuyu hangi seviyede konuşacağımızı tespit ederek başlayalım. Eşcinsellik, toplumsal bir sorun mudur? Türkiye’nin çok ivedi toplumsal sorunları arasında yer almasa da “Evet, eşcinsellik toplumsal bir sorundur.”

Bu sorunun iki yüzü var. Birinci yüzü, eşcinsellerin toplumsal bir grup olarak ayrımcılık ve hatta şiddete maruz kalmalarıdır. Muhafazakâr kesim başta olmak üzere toplumun çoğunluğunda eşcinsellik toplumsal bir fenomen olarak ele alınmıyor. Eşcinsellerin sapkın ve yozlaşmış bir grup olduğu ön kabulünden hareketle bunların marjinalize edilmesi ve seslerinin kesilmesi gerektiği düşünülüyor. Onlar ne kadar suskun kalırsa ve toplum da onlar hakkında ne kadar bilgisiz ve bilinçsiz olursa o kadar iyidir. Oysa ne kadar geciktirirsek o kadar büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağız. Başka hassas toplumsal sorunlar hakkındaki tutumlarımız burada da kendini gösteriyor. Hassas toplumsal sorunlarda Türkiye toplumu önce sorunu inkâr ediyor, sonra da böyle bir sorun olmakla birlikte bu ele alınacak kadar önemli bir sorun olarak görülmüyor. Sorun ilerleyip kangren halini alınca da, geç kalmış oluyoruz, ama buna rağmen bir iki adım atarsak sorunu çözmüş görünüyoruz. Ama sorun zaman içinde büyüyerek tekrar bize dönüyor!

Eşcinsellerin nasıl bir muamele göreceği konusunda hukuk devletinde tavrımız net olmalıdır. Herkes gibi onlar da hukuksal ve toplumsal olarak eşit hak ve özgürlüklere sahip vatandaşlardır. Bir kimse eşcinsel olduğu gerekçesiyle temel haklardan yoksun kılınamaz. Ama “haklar ve özgürlükler” demişken, hemen konu onların “evlenme hakları”nın olup olmayacağı meselesine getiriliyor ve işte sorun bu noktada çıkmaza giriyor. Bazı ülkelerin eşcinsel evlilikleri tanıdıkları ve bu temelden hareketle başka ülkelerdeki eşcinselleri de yüreklendirdikleri ileri sürülmektedir. Hatta işi komplo mantığıyla ele alanlar, bazı güçlerin eşcinselleri örgütledikleri ve finans ettiklerini bile savunuyorlar. Anlatılana göre dünya çapında bir eşcinsel lobisi iş yapıyormuş!

Şu haklar konusuna yeniden dönelim. Eşcinseller için evlilik hakkı, kendi içinde çelişkili bir kavramdır, muhtemelen “eşcinsellik evlilik” kavramını kullananlar bunun pek farkında da değiller. Evlilik, yüzyıllardır süregelen heteroseksüel bir kurumdur. Evlilik, iki karşı cins, yani bir erkek ile kadın arasında gerçekleştirilen bir sözleşmedir. Oysa eşcinsellikte iki karşı cins değil, iki hemcins söz konusudur. Dolayısıyla bunun evlilik olarak nitelendirilmesi sap ile samanı birbirine karıştırmaktır. Eşcinsel evlilik olmaz, olsa olsa “eşcinsel beraberlik” olabilir. Bunun yasal olarak tanınıp tanınmaması ayrı bir konudur ve gerçekten de tartışılmaya değer bir meseledir. Bu noktada eşcinselliğin ikinci yüzüne geçebiliriz.

Eşcinsellik, çoğunlukla bir kimlik ya da bir durum (fenomen) olarak değil, genellikle bizim gibi toplumlarda konu eşcinsel ilişki (yani cinsel ilişki) bağlamında ele alınmaktadır. Çokça ifade edilen şey şu: Cinsel sapıklık olarak eşcinsellik ilk kez tarihte Lut kavminde ortaya çıkmış ve Lut peygamber tarafından bu toplum uyarılmıştır. Fakat bu toplum alışkanlıklarında vazgeçmediği ve sapkınlıkla direttiği için ilahi bir cezaya hak kazanmış ve helak edilmiştir.

Kur’an’da konuyla ilgili ayetleri tefsir eden müfessirler iki yorum yapmaktadırlar. Bir yoruma göre eşcinsellik ilk kez Lut kavminde ortaya çıkmış olup bunun öncesi yoktur. Ve dahi ilk defa ortaya çıktığı ortamda da kökü kazınmıştır. Bu da gelecek nesiller için bir ders ve örnek alınması gereken bir tutumdur.

İkinci bir yoruma göre, ki ben de bu yorumu kabul ediyorum, eşcinsellik ilk kez Lut kavminde ortaya çıkmış değildir, tarih boyunca hep olagelmiştir, ancak ilk kez Lut kavminde ortaya çıkan şey, eşcinselliğin toplumsal bir eğilim haline gelmiş olmasıdır. Bu genel ve yaygın toplumsal eğilimden dolayı ilahi cezayı hak etmişlerdir, ya değilse birkaç sapığın marifeti nedeniyle Allah bir kavmi toptan yok etmez. Bu Allah’ın adaletine terstir.

İkinci yorumu tercih etmemin bir nedeni de şudur: Eşcinsellik tarih boyunca ve bugün de marjinal bir olgudur. Eşcinsellerin toplumdaki oranı yüzde 1 bile değildir. Eğer bir toplumda eşcinsel ilişkiler yaygınlaşmışsa, bu eşcinsellerin sayısının artmasını değil, onların icra ettiği bir kötülüğün (yani eşcinsel ilişkilerin) toplumsallaşmış olması anlamına gelmektedir. Yani eşcinsel olmayan çoğunluğun da, eşcinsel ilişkileri normal kabul ederek bunun icrasında bir sakınca görmemesi demektir.

İşte, tam da bu noktada, başta sorduğumuz eşcinsel ilişkilerin meşruiyet sorunu gündeme gelmektedir. Bu soruya cevap vermek için meşru cinsel ilişkinin ne olup olmadığını ortaya koymalıyız, ki bu ölçütleri eşcinselliğe uygulayarak bir sonuca varalım. Benim okumalarım meşru cinsel ilişkinin üç kriterle belirlenebileceği doğrultusunda bir sonuç vermiştir. Meşru ilişkide birinci kriter, “rıza” şartıdır, tarafların gönüllü olup rıza göstermesi gerekir. Rızaya dayalı olmayan her ilişki, gayri meşru ve dahi gayri yasaldır. İkincisi, toplumsal ve şeri sınırlara uygun olmalıdır. Burada “sınır” (had) kavramı kilit bir sözcüktür. Hem toplumsal örf hem de şeri hukukun temel ilkelerine uygun olmalıdır. Sınırları aşan bir cinsellik, meşruiyetini kaybeder.

Üçüncü ve sonuncu kriter, “varoluşsal haz”dır. Bu kavram benim ürettiğim bir kavramdır ve eskilerle yeniler arasındaki bir tartışmayı telif etmek amacıyla kullanıyorum. Ortaçağda hem Müslüman hem de Hristiyan dünyada cinsellik bağlamında haz kavramı dışlanmış ve çocuk sahibi olmak cinselliğin adeta tek fonksiyonu haline getirilmiştir. Oysa Allah nesil emniyetini, bir haz duygusuyla birleştirip güvence altına almıştır. Yani hazzı, çocuk edinme ve nesli devam ettirme eyleminin bir aracı kılmıştır. Bu bakımdan biyolojik anlamda nesli devam ettirme isteğiyle haz birbirinden koparılması mümkün olmayan bir mahiyet almıştır.

Karşılıklı rıza ve sınırların ihlali, nasıl meşru cinselliği ortadan kaldırırsa, varoluşsal hazzın da ortadan kalkması cinselliği iptal edebilir. Eğer taraflar cinsel ilişkiden haz almıyor ve çocuk sahibi de olamıyorlarsa, bu ilişkinin meşruiyeti tartışma konusu olur ve ilişkiyi sürdürmenin bir anlamı kalmaz.

Şimdi bu üç kriter açısından baktığımızda, eşcinsellik rıza kriterine uygun olsa da diğer iki kriterin yerine gelmesine imkân tanımaz. Toplumsal ve şeri sınırları zorlayan eşcinsel ilişki, şeri hukukun maksatlarından biri olan nesli devam ettirme ve muhafaza etme ilkelerine uygun değildir. Cinsel ilişkide salt rıza ve kendi başına haz, meşru bir ilişki için yeterli değildir. Eşcinsel ilişki ve beraberliği de, toplumsal bir soruna dönüştüren işte bu noktalardır.

Eşcinselliğin doğası nedir? Bir insan neden ve nasıl eşcinsel olur? Bunun sebepleri nelerdir? Eşcinsellik doğuştan mıdır, yoksa sonradan ortaya çıkan bir sapma mıdır? Bir özür olarak mı görülmelidir yoksa bilinçli olarak seçilen eylem midir? Bu ve benzeri sorular bilimsel sorulardır ve ancak araştırmalarla cevaplandırılabilir. Konunun bu yüzü başka bir yazının konusu olabilir.

 http://www.haberdurus.com/haber/toplumsal_bir_sorun_olarak_escinsellik-63078.html

Ukrayna’dan kaçan LGBTQ mülteciler, barınma ve tıbbi bakım bulmak için Avrupa müttefik ağından yararlanıyor

Kyiv Pride ile çalışan queer bir aktivist olan Edward Reese, 8 Mart’ta Ukrayna’dan kaçmaya karar verdiğinde, bunun uzun bir yolculuk olacağını biliyordu.

Evinden ayrıldıktan ve dondurucu soğukta en yakın çalışan metro istasyonuna bir saat yürüdükten, bir bomba sığınağında “bir cehennem gecesini” geçirdikten, Lviv’e günübirlik bir otobüs yolculuğuna çıktıktan ve yardım görevlileri tarafından oraya kadar eşlik edildikten sonra. Polonya-Ukrayna sınırında, Reese sonunda küçük bir Polonya sınır kasabasına ayak basmayı başardı.

Geçen hafta Varşova’dan CBC News’e verdiği röportajda Reese, “Sabahları bu derme çatma yataklarda tonlarca insanla bu büyük, büyük salonda bir iki saat kadar uyuduk” dedi.

Birkaç saat sonra, yerel bir LGBTQ destek grubunun kendisini geçici olarak barındırabilecek queer dostu ev sahipleriyle bağladığı Varşova’ya giden bir otobüse bindi.

Bütün yolculuk iki günden fazla sürdü.

Rağmen Polonya İkili olmayan Reese, son yıllarda LGBTQ kişilerin haklarını sınırladığını, ülkede kendini güvende hissettiğini söyledi. Ancak bu, büyük ölçüde Polonya’nın LGBTQ topluluğu tarafından hızla karşılandığı ve yardım edildiği için.

Edward Reese, kısa süre önce Ukrayna’dan kaçan ve Polonya’daki ev sahipleriyle birlikte kalan queer bir aktivist. Yerel LGBTQ topluluğu tarafından sıcak bir şekilde karşılandığını söylüyor. (Edward Reese tarafından sunulmuştur)

Queer ve cinsiyet çeşitliliğine sahip mültecileri uygun kaynaklara bağlamaya yardımcı olan kuruluşlardan biri olan Warsaw Pride’ın başkanı Julia Maciocha, “Polonya, LGBTQ bireylerin yaşayabileceği en iyi ülke değil,” dedi.

“Bu nedenle, topluluğun bir parçası olduğunu bildiğimiz insanlardan oluşan bir veri tabanı oluşturduk, böylece onları güvenli barınağa ihtiyacı olan insanlarla eşleştirebiliriz.”

LGBTQ haklarını sınırlama

Rusya’nın iki hafta önce Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana, 3 milyondan fazla insan kaçtı ve bunların 1,7 milyondan fazlası komşu Polonya’ya ulaştı.

Bir aktivist ve kuruluş ağı, LGBTQ olan mültecileri desteklemek için harekete geçerek güvenli, queer dostu barınma, ulaşım ve tıbbi bakıma erişimi kolaylaştırdı.

İcra Direktörü Lenny Emson, “Neredeyse ağlıyordum çünkü Varşova Pride, Budapeşte Gururu gibi Avrupa örgütleri savaşın ilk gününde olduğu gibi bize ulaştılar, yardım teklif ettiler, barınak teklif ettiler, sınırdan ulaşım teklif ettiler” dedi. Kiev Pride.

“Bu… bu zamanda hayatta kalmamıza gerçekten yardımcı olan çok güzel bir duygu.”

Mültecilerin geçmek zorunda olduğu bazı komşu ilçeler, son yıllarda LGBTQ insanlara düşman hale geldi.

Macaristan’da Radio-Free Europe/Radio Liberty, 2020’de milletvekillerinin ülkenin anayasasını değiştirdi evliliği heteroseksüel bir birliktelik olarak tanımlamak ve aynı cinsiyetten çiftlerin evlat edinmesini fiilen yasaklayarak sadece evli çiftlerin evlat edinmesine izin vermek. Ayrıca sınırlı doğumda atanan kişiye yasal ve kimlik belgelerindeki cinsiyet.

BM, 2,8 milyon kişinin Ukrayna’dan, yarısından fazlasının Polonya’ya kaçtığını söyledi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Rus işgalinin başlamasından bu yana yaklaşık 2,8 milyon insanın Ukrayna’dan kaçmak zorunda kaldığını tahmin ediyor. Bunların yaklaşık 1,7 milyonu Polonya’ya gitti. 3:47

Polonya’da, eşcinsel evlilik yasal olarak tanınmıyor ve eşcinsel çiftler tarafından evlat edinilmesi yasadışı; ülkedeki bazı yargı bölgeleri kendilerini ilan edecek kadar ileri gitti “LGBT’siz bölgeler.”

LGBTQ insanlara yardım eden uluslararası bir kuruluş olan Rainbow Railroad’un yönetici direktörü Kimahli Powell, “Bu yüzden zorluk sadece sınır kontrol noktalarına ulaşmak değil, komşu bir ülkeye sınırı geçtikten sonra güvenli bir sığınak elde edebilmektir” dedi. zulümle karşı karşıya.

Reese, şimdiye kadar sadece inanılmaz miktarda destek aldığını ve şu anda Polonyalı ev sahibinin dairesinde üç kediyle “gerçekten güzel bir odada” kaldığını söyledi.

Danimarka’ya taşınmaya hazırlanan Reese, “İnsanlara ev sahipliği yapmak, yardım etmek için… queer insanlardan, feministlerden, farklı ülkelerdeki farklı insanlardan Ukraynalı queer insanlara gerçekten yardım etmek isteyen farklı insanlardan çok sayıda teklifimiz var” dedi. yakın zamanda.

Trans kadınlar sınırları geçme riskiyle karşı karşıya

Maciocha, Reese gibi bazı LGBTQ mültecilerinin de birkaç gün sonra diğer Avrupa ülkeleri için Polonya’dan ayrılmayı planladığını söyledi.

Danimarka, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerin sınırdaki devletlerden daha az baskı altında olduğunu ve Ukraynalı mültecilere, özellikle LGBTQ olanlara daha fazla kaynak ve iş fırsatı sağlayabileceğini söyledi.

Reese, Ukrayna içindeki LGBTQ topluluğu için iklimin savaştan önce bile özellikle kabul etmediğini söyledi. A 2019 anketi Pew Araştırma Merkezi tarafından yürütülen 34 ülkede yaklaşık 40.000 kişiden Ukrayna’da ankete katılanların sadece yüzde 14’ünün eşcinselliğin toplumda kabul edilmesi gerektiğini düşündüğünü tespit etti.

41 milyon Ukrayna vatandaşından kaçının LGBTQ olduğuna dair veri yok, ancak bir tanesi Ipsos anketi Küresel olarak, ülkeye bağlı olarak, insanların yüzde üç ila 10’unun LGBTQ olarak tanımlandığını öne sürüyor. Bu, potansiyel olarak 1,23 milyon ile 4,1 milyon Ukraynalının kendilerini LGBTQ olarak tanımladıkları anlamına gelir.

UYARI | Bu galeri, Ukrayna’da bombalanarak öldürülen siviller de dahil olmak üzere grafik görüntüler içeriyor:

Ülkeyi terk etmeye çalışan trans kadınlar için bir sorun, devlet kimliklerinin onları hala erkek olarak tanımlaması, yani 18 ila 60 yaşları arasındaki erkeklerin ülkeyi terk etmesini yasaklayan yasalara tabi olmalarıdır.

Reese, transların yasal olarak cinsiyetlerini değiştirebileceklerini, ancak sürecin uzun ve karmaşık olduğunu ve henüz değişikliği yapmamış olan kişilerin artık fiilen tuzağa düştüğünü söylüyor.

Emson, “Cinsiyet belirteci gerçek cinsiyetiyle eşleşmeyen veya cinsiyeti uygun olmayan kişileri pasaportunda cinsiyet belirteci olan trans kadınlar, hepsi bu durumdan etkileniyor ve sınırı geçerken hepsi tehlikede” dedi.

“Ayrımcılığa maruz kalabilirler” [against]taciz edildi ve… tabii ki, sınırı geçme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanacaktı.”

Powell’a göre, LGBTQ mülteciler sınırdaki ülkelerdeki bazı ilaçlara erişimde de zorluklarla karşılaşıyor.

Powell, “HIV ile yaşayan ve HIV’den etkilenen insanlar için antiretroviral ilaç sıkıntısı olduğundan eminiz” dedi.

Acil servislere göre, Rus birliklerinin Ukrayna başkentine yönelik saldırılarını yoğunlaştırmasının ve iki kişiyi öldürmesinin ardından Salı günü Kiev’de yanan bir apartmandan bir kadın tahliye edildi. (Aris Messinis/AFP/Getty Images)

Ukrayna’daki LGBTQ insanların temel ihtiyaçlara ihtiyacı var

Şu anda Kiev’de bulunan Emson, Rus güçleriyle savaşmak ve hala ülkede bulunan LGBTQ topluluğunu desteklemek için Ukrayna’da kalmaya karar verdi. Eşcinsel ve transların Ukrayna’da orduya katılmasına izin verildiğini ve ülkenin savunmasında yer aldıklarını söyledi.

Emson, “Ukrayna’da hizmet veren, koruyan, bu mücadeleye katkı sağlamaya çalışan trans ve LGBTQ bireylerin olduğunu dünyanın bilmesini isterim” dedi.

Emson, şu anda Ukrayna’daki birçok queer insanın diğer herkesle aynı temel gereksinimlere ihtiyacı olduğunu söylüyor: yemek, barınma ve ilaç.

“İlaca ihtiyacı olanlar, hormon kullanan translar gibi, durum daha da kötü çünkü şu anda çok büyük bir ilaç sıkıntısı var ve hormon almak da çok zor.”

İZLE | Ruslar tarafından saldırıya uğrayan askeri üssün yakınındaki köy askerlerin yasını tutuyor:

Hırpalanmış Ukrayna köyleri ölen askerlerin yasını tutuyor

David Common, Ukrayna’nın Starychi kentini ziyaret ediyor ve burada köylüler, Kiev’de savaşırken ölen askerden dönmüş bir öğretmenin kaybının yasını tutuyor. Bunun gibi sahneler, savaş kayıpları arttıkça Ukrayna’da yaşanıyor. 2:41

Kanada’nın vize sisteminin LGBTQ’ları barındırmasını sağlamak

Cinsel yönelimleri, cinsiyet kimlikleri veya HIV statüleri nedeniyle zulümden kaçmak zorunda kalan insanlara yardım eden bir kuruluş olan Rainbow Refugee’nin yönetim kurulu başkanı Sharalyn Jordan’a göre, LGBTQ Ukraynalıların karşılaştığı zorluklar, diğer çatışma bölgelerindeki LGBTQ kişilerin yaşadıklarını yakından yansıtıyor.

Jordan, “Açıkça LGBTQ olan insanlar, yerlerinden edildiklerinde özel ve belirgin güvenlik riskleri altındadır” dedi. “Sınırlar, inanılmaz bir inceleme altında oldukları yerlerdir.”

11 Mart 2022’de Ukrayna’nın Mariupol kentinde bir Rus tankının ateş açmasının ardından bir apartmanda patlama görüldü. BM, savaşta şu ana kadar 700’e yakın sivilin öldüğünü doğruladığını, ancak sayının muhtemelen çok daha yüksek olduğunu söyledi. . (Evgeniy Maloletka/Associated Press)

Kanada mültecileri kabul etmeyi teklif etse de, yetkililerin LGBTQ insanları nasıl barındıracaklarının farkında olduğundan emin olmadığını söyledi.

Göç Bakanı Sean Fraser, bakanlığının yeni bir vize kategorisi oluşturduğunu söyledi. sınırsız sayıda Ukraynalıların iki yıla kadar Kanada’ya gelmesi. Hükümet ayrıca, halihazırda Kanada’da aileleri olan Ukraynalılar için daimi ikamet için “hızlandırılmış bir yol” sunuyor.

“Nasıl yapılacağına dair bazı sorular ve endişeler gördük. [the programs] Ürdün, yerinden edilmiş LGBTQ insanlar için çalışacak” dedi.

“Örnek olarak vize şartı var. Bu iki ofis, transların ve cinsiyet çeşitliliği olan kişilerin getirebileceği farklı belgeleri anlamaya hazır mı? Aile birleşiminin de kriterlerin bir parçası olabileceğini görüyoruz ve istiyoruz. Ailenin queer ve trans anlayışlarının kriterlere dahil edilmesini sağlayın.”

Rusya Kiev’e saldırmaya devam ediyor, diplomatik görüşmeler devam ediyor

Rus güçleri, Ukrayna’nın başkenti Kiev’e çok sayıda banliyöde ölümcül saldırılarla yaklaşıyor. Bu, Rus ve Ukraynalı yetkililer arasındaki yeni müzakere turunun çok az ilerleme işareti göstermesi olarak geliyor. 3:05

https://www.cbc.ca/.../lgbtq-ukrainiane-war-1.6382323...

KategorilerGüncel Haberler

Yazı dolaşımı

‘Şu anda size ihtiyacımız var’: Zelensky, Rus işgaline karşı daha fazla ABD yardımı çağrısında bulundu

Japonya, Fukuşima yakınlarında meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremin ardından tsunami alarmı verdi.

https://haberobjektif.org/ukraynadan-kacan-lgbtq...rupa-muttefik-agindan-yararlaniyor/


Disney’in LGBTQ Eşitliği Üzerindeki Kamuoyu Hesabının Tarihi Var

LBirçok çocuk gibi Sean Griffin de Disney filmlerinde büyüdü. En eski anılarından biri görecek Orman Kitabı babasıyla çocukken, en sevdiği şey her zaman olmasına rağmen Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Bugün, Disney’in LGBTQ+ topluluğuyla ilişkisi hakkında kapsamlı yazılar yazan bir film bilgini, ancak o zamanlar stüdyonun ilk uzun metrajlı animasyon özelliğini tercih etme nedenleri oldukça gerçekçiydi: Annesinin koyu renk saçları ve yedi çocuğu vardı.

Griffin, TIME’a Disney filmlerinin eskiden olduğu çocuk gibi “ilk queer çocuklar” için özel bir yankı uyandırdığını söylüyor. Birçok LGBTQ+ genç, cinsel yönelimlerini veya cinsiyet kimliklerini düşünmeden önce, filmlerin Güzel ve Çirkin ve Dondurulmuş “Uyumsuz olduklarını hisseden karakterler hakkında” hikayeler anlatın. Disney’in yaklaşık 100 yıllık tarihi boyunca bu kadar sadık bir LGBTQ+ hayran kitlesi geliştirmesinin birçok nedeninden biri de bu çocukların görüldüğünü ve hikayelerinin önemli olduğunu hissetmelerine yardımcı oluyor.

Griffin, “Sonunda onları bir yabancı gibi hissettiren şey, sonunda onlar hakkında değerli olan şey oluyor” dedi. Tinker Belles ve Evil Queens: İçten Dışa Walt Disney Şirketi, diyor Disney’in kahramanları. “Sana böyle hisseden başka birinin olduğunu gösteren çizgi filmler görmek ve sonunda mutlu son görmek gerçekten çok güçlü.”

LGBTQ+ hayranlarının Disney’de hissettikleri yatırım, bu ayın başlarında şirketin CEO’su Bob Chapek’in Florida’nın tartışmalı “Gay Deme” tasarısının destekçilerine bildirdiği 250.000 dolarlık bağışı savunmasıyla test edildi. Yasa imzalanırsa, mevzuat K-3 sınıflarında cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği tartışmalarını yasaklayacaktır. Eyalet meclisinin her iki meclisinden de geçen yasa tasarısı, imzalaması beklenen Cumhuriyetçi Vali Ron DeSantis’in masasına gidiyor.

içinde çalışanlara e-posta 7 Mart’ta Chapek, Disney’in “daha sonra mevzuatın her iki tarafında da pozisyon alan hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat milletvekillerine katkıda bulunduğunu” ve LGBTQ karşıtı milletvekillerine bağışları durdurma taahhüdünde bulunmadığını söyledi. Ayrıca, “şirketimizin kalıcı bir değişim yaratmasının en iyi yolunun ürettiğimiz ilham verici içerik olduğunu” söyledi.

Chapek’in mektubunun etkisi hızlı oldu. ABD’deki en büyük LGBTQ+ savunuculuk grubu olan İnsan Hakları Kampanyası (HRC), bunu yapacağını söyledi. artık Disney’den para kabul etmiyor “Eşcinsel Söyleme” tasarısının yasalaşmasını durdurmak için “anlamlı bir eylem” gerçekleşene kadar. Medya gözlemci grubu GLAAD Perşembe günü açıklandı yıllık LGBTQ+ katılım raporlarında film stüdyolarını siyasi bağışlara göre derecelendirmeye başlayacağını söyledi. Çok sayıda Disney çalışanı alenen eleştirilen ChapekWalt Disney’in büyük yeğenine ek olarak, Abigail Disney. Bazı çalışanlar bildirildiğine göre yürüyüşler planlanıyor şirketin tartışmayı yanlış idare etmesini protesto etmek için.

Chapek o zamandan beri özür diledi ve seçilmiş yetkililere yapılan tüm bağışları durdurma sözü verdi ABD genelinde, Disney’in LGBTQ+ çalışanlarına ve hayranlarına yönelik muamelesiyle ilgili kamuoyunda bir hesaplaşma yıllardır yapılıyor. Pixar çalışanları, ana şirketini suçlayarak geçen hafta kendi mektuplarını yazdılar. “neredeyse her an açık bir şekilde eşcinsel sevgisi” içini boşaltmak filmlerinden. Mektupta, Disney yöneticilerinin Pixar’ın amaçlanan LGBTQ+ hikayelerini “bir zamanlar oldukları şeyin kırıntıları” haline getirdiğini, ancak anonim yazarlar belirli örnekler vermeyi reddettiğini iddia etti.

Eleştirmenlere göre bu tartışma, Disney’in LGBTQ+ temsilinde her iki yönde de uzun süredir devam eden girişimini gösteriyor. Şirket, eşitliğe karşı olan muhafazakarları yabancılaştırmadan queer dolarlarını mahkemeye vermeye çalıştı, ancak bu strateji, ABD’deki LGBTQ + insanlar haklarına benzeri görülmemiş saldırılarla karşı karşıya kaldıkları için artık geçerli değil. Disney, TIME’ın yorum talebine hemen yanıt vermedi.

Disney’in LGBTQ+ topluluğuyla ilişkisi hem ekranda hem de ekran dışında uzun zamandır karmaşık bir ilişkiydi. Queer insanlar, 80’ler ve 90’larda stüdyonun yeniden canlanmasında etkiliydi: Elton John, “Bu Gece Aşkı Hissedebiliyor musun” adlı şarkısını besteleyip yazdığı için Oscar kazandı. Aslan Kral dünya çapında 18 milyon kopya satan film müziği. Gibi hit şarkılar üzerinde çalışan söz yazarı Howard Ashman Küçük Denizkızı ve AlaaddinHIV / AIDS ile ilgili komplikasyonlardan öldükten sonra 1992’de Güzel ve Çirkin Akademi Ödülü’nü kazandı, ortağı Bill Lauch bu ödülü onun adına kabul etti.

Ancak perde arkasında tuhaf bir yeteneğe sahip olmasına rağmen, Mouse House filmlerinde bu etkilere saygı göstermekte zorlandı. 2012’den bu yana, gözlemcinin LGBTQ+ katılımına ilişkin yıllık raporlarında iki durum dışında her yıl GLAAD’dan “zayıf” veya “başarısız” not almıştır. (GLAAD o yıl herhangi bir not vermediği için stüdyo 2020’de “Yok” aldı.)

Eleştirmenler İkide bir, sık sık Disney’in girişimlerini anlattı gerçek LGBTQ+ temsili “göz kırp ve özle” olarak. Teknoloji haber sitesine göre Gizmodoen az sekiz film, stüdyonun “ilk” eşcinsel karakterine sahip olarak lanse edildi. ileri, zootopive Orman Gezisi.

Eşcinsel yönetmen Bill Condon, Disney’in canlı aksiyonun yayınlanmasına yol açan ilk “sadece eşcinsel anını” abartmış olsa da Güzel ve Çirkin 2017’de yeniden yapılanma, nihai sahne sadece birkaç saniye ekran süresi aldı. Kötü Gaston’un beceriksiz uşağı LeFou, müzikalin kapanış numarasında eşcinsel bir dans partneri ile eşleştirilir, bu onu çok şaşırttı ve sevindirdi. LeFou’yu canlandıran aktör Josh Gad bile son yorumlarda filmin “yeterince ileri gitmediğini” söyledi. Bağımsız karakterine odaklanan bir yan üründen sonra Disney+ tarafından suya düşürüldü.

Disney’in en az dirençli kurumsal markasının en dikkate değer örneklerinden biri, Skywalker’ın Yükselişiyönetmen JJ Abrams’ın vizyona girmeden önce Star Wars’ın ilk açık LGBTQ+ temsilini içerdiği için alay ettiği film. (Mark Hamill daha önce, eğer izleyici isterse, Luke Skywalker’ın eşcinsel olduğunu iddia etmişti.) Gerçek ifşa, Abrams’ın belirsiz açıklamasının vaat ettiğinden bile daha azını sundu: bir kutlama sahnesi sırasında iki kadın Direniş savaşçısı arasında arka planda bir öpücük. Disney daha sonra, eşcinsel yakınlığın yasa dışı olduğu Singapur’daki sansürcüleri yatıştırmak için sahneyi kesti.

Southern Methodist Üniversitesi’nde film profesörü olan Griffin, bu sorunların Disney’in yıllardır zorladığı LGBTQ+ temsilinin “hem ve hem de” markasını yansıttığını söylüyor. Stüdyo, “aynı zamanda Güneyli Baptistleri de feda etmeden LGBT topluluğuna ulaşmaya çalışırken stratejik” olmaya çalıştı.

“Yaptıkları strateji, herhangi bir grubu gücendirmemeye çalışmaktı ve yanlışlıkla onlara geri tepti” diyor.

Devamını Oku: Gay Diyemeyen Floridalı Bir Genç Olmanın Nasıl Bir Şey Olduğunu Biliyorum. Ben Birdim

Bir şirket olarak Disney de queer çalışanlarına ve hayranlarına yaptığı muamele nedeniyle ateş altında kaldı. 1995 yılında Disney’in son stüdyolardan biri oldu HIV/AIDS tedavisinin maliyetlerine ilişkin endüstri çapındaki endişeler yerine yerli ortaklara fayda sağlamak, Los Angeles zamanları rapor edildi. Disney parklarının katılımcılarının, bir mahkeme kararının ardından politikayı bıraktığı 1985 yılına kadar aynı cinsiyetten insanlarla dans etmeleri yasaklandı. Bu karardan önce şirket, aynı cinsiyetten dans yasağını dört yıl boyunca mahkemede savundu.

Disney, parklarında eşcinsel dansa izin vereceğini iddia ettikten sonra bile, politikayı 1989’a kadar sessizce uygulamaya devam etti. Kuir park müdavimleri, Disneyland’in o zamandan beri kapalı olan genç dans kulübü Videopolis gibi mekanlarda daha hızlı şarkılar sırasında birlikte dans edebilirken, onlar daha yavaş sayılara katılmaları hâlâ yasaktı. Disney, ikinci bir davadan sonra bu kuralları iptal etti.

Bu tür mücadeleler yıllarca devam edecekti. Disney World’ün en popüler gayri resmi etkinliklerinden biri olan Gay Days 1991’de başlatıldığında, park girişin dışına heteroseksüel ziyaretçileri “gey topluluğunun üyeleri Gay ve Lezbiyenleri tanımak için bugün Magic Kingdom’ı ziyaret etmeyi seçtiklerine” dair uyarı levhaları astı. Onur Ayı”na göre New York Times. 1998’de Disneyland’deki etkinliğin bir yan kuruluşunun kurucu ortağı olan Eddie Shapiro, TIME’a Disney çalışanlarının yanlışlıkla kırmızı giyen heteroseksüel müşterilere Gay Days katılımcılarının birbirlerini tanımlamak için kullandıkları renk olan “düz beyaz gömlekler” dağıttığını söylüyor.

“Gay Günleri olduğu için para iadesi talep edenler onları alacaktı” diyor. “Bunlar, Disney ile her adımda ‘Hey, bu arada, homofobinin tanımı budur’ demek için yapılması gereken konuşmalardı. Bu tür şeylerin işaret edilmesi ve bunun için mücadele edilmesi gerekiyordu.”

Shapiro, Disney’in son birkaç on yılda kaydettiği ilerlemeden gurur duyduğunu söylüyor – bu başarıyı şirketi ileriye taşımak için yorulmadan çalışan LGBTQ+ insanlara borçlu. Bugün, Eşcinsel Günlerinin 100 milyon dolarlık bir endüstri olduğu tahmin ediliyor ve Orlando etkinliği, şu anda neredeyse bir haftalık bir faaliyet programına yılda 100.000’den fazla katılımcı getiriyor. Buna karşılık, 1991 toplantısına bir avuç protestocu ile birlikte sadece 3.000 kişi katıldı.

Yine de yapılacak çok iş var. Shapiro, şirketin kutlamaları koordine etmek için ekibiyle birlikte çalıştığını söylese de, bugün bile Gay Days’in sponsoru Disney değil.

“Eşcinsel Günleri’ni desteklerken kapsayıcı olabiliyorlar, ancak bunu kendileri üretmeyerek sağcı tabanlarına ‘Hey, Disneyland’e herkes hoş geldiniz’ diyebiliyorlar. Bu insanları biz davet etmedik. Daha yeni geldiler, ama burada olmaları kesinlikle hoş,” diyor Shapiro. “Parkta olup bitenler için tam sorumluluk almak zorunda değiller, oysa onu üretiyor olsalardı alırlardı.”

Disney ileriye doğru adımlar atmaya devam etmek istiyorsa, birçoğu bunu yapmanın bir yolunun Florida’nın “Eşcinsel Söyleme” tasarısının yasalaşmasını önlemeye yardımcı olmak olduğuna inanıyor. Eyaletin ilk LGBTQ+ eyalet senatörü olan Shevin Jones, 7 Mart’ta meslektaşlarına yaptığı duygusal bir konuşmada yasaya karşı tanıklık etti. Tasarı hakkında onu en çok endişelendiren şey, Jones’un Florida öğrencileri için neyin “yaşa uygun veya gelişimsel olarak uygun” olduğunun sınırlarını tanımlamadığını, yani herhangi bir K-12 sınıfında LGBTQ+ kimliği tartışmalarını yasaklamak için kullanılabileceğini söylemesi.

Jones, dilin yasaya dönüştürülmesinin LGBTQ+ öğrencilerin desteğe ihtiyaç duyduklarında öğretmenlere güvenmelerini engelleyebileceğinden endişe ediyor. Florida Yasama Meclisi’nin koridorlarında yasa tasarısı görüşmeleri sırasında ağlayan çocukları gördüğünde, bunun onu eskiden olduğu gibi kapalı, korkmuş çocuğa geri getirdiğini söylüyor.

“Zaten konuşabileceğim kimsem yoktu” diyor. “Kendi küçük dolabıma kilitlenmiş gibi hissettim ve hayatımı ya da kim olduğumu hiç kimseyle paylaşmadım. Kimin güvenli alan olduğunu bilmiyorsun.”

Devamını Okuyun: Florida “Eşcinsel Deme” Yasasını Geçti. İşte Çocuklar için Anlamı

Her fırsatta Disney World’e giderek büyüyen Jones, şirketin son günlerdeki hareketlerinden cesaret aldığını söylüyor. Cuma günkü Disney’in yıllık hissedar toplantısında personele hitaben yaptığı konuşmada Chapek, DeSantis’i “Eşcinsel Söyleme” tasarısıyla ilgili “hayal kırıklığımızı ve endişemizi ifade etmek” için aradığını doğruladı. Ayrıca Florida valisi ile Disney’in mevzuat konusundaki şüphelerini “ele almanın yollarını tartışmak” için bir toplantı planladığını iddia etti.

Jones, tartışmanın Disney gibi şirket liderleri için, LGBTQ+ eşitliğine karşı çıkan politikacıları da destekliyorlarsa, müttefiklik girişimlerinin boş jestler olduğunu hatırlatan önemli bir hatırlatma olduğunu söylüyor. “Bu böyle çalışmıyor” diyor. “Birini seçmelisin. ‘Seni destekliyorum ama’ diye bir şey yok. ‘Seni destekliyorum, nokta’.

https://webhaberler.org/disneyin-lgbtq-esitligi-uzerindeki-kamuoyu-hesabinin-tarihi-var/

Marvel, Disney’in Florida Bill’e Yanıtından Sonra LGBTQ Karşıtı Yasaları Kınadı

Disney’in Florida’daki “Don’t Say Gay” Bill’i tartışmalı şekilde ele almasının ardından Marvel Studios, LGBTQ+ topluluğunu desteklemek için çıkıyor.

hayret Stüdyoların ana şirketi Disney’in Florida’nın “Eşcinsel Söyleme” Yasasını (resmi olarak Eğitimde Ebeveyn Hakları Yasası olarak bilinir) tartışmalı şekilde ele alması nedeniyle tepki almasının ardından LGBTQ+ topluluğuna desteğini dile getirdi. Disney, Florida’da 10 yaşından küçük okul çocukları ile cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği tartışmasını yasaklayacak tartışmalı yasaya karşı sesini yükseltmemesinin ardından son zamanlarda kendini gergin buldu. Disney CEO’su Bob Chapek, şirketin LGBTQ+ çalışanlarına ve topluluklarına verdiği desteği yeniden vurgulayarak, şirketin yasaya karşı açıklama yapmadığı hakkında bir not yayınladı. Ancak bu, birçok Disney çalışanından eleştiriyle karşılandı.

Disney’in “Eşcinsel Söyleme” Yasa Tasarısına verdiği yetersiz yanıt ve Pixar çalışanlarının, Disney’in Pixar projelerinde LGBTQ+ materyallerini artırma çabalarını sansürlediğini söyleyen yakın tarihli bir raporu, LGBTQ+ Disney çalışanları ve müttefikleri tarafından bir hafta boyunca greve gitmesine yol açtı. . Bu, Marvel Studios ve Lucasfilm dahil olmak üzere Disney’in çeşitli yan kuruluşlarına özel bir ışık tuttu. Disney’in bir parçası olan stüdyolar, onları, Disney ve Pixar çalışanlarının çağrılarına rağmen “Eşcinsel Deme” Yasasını aktif olarak kınamayan şirketin yanıtıyla ilişkilendirdi.

Marvel Stüdyoları ana şirketinin eylemlerinden uzaklaşmak için sosyal medyaya başvurdu. Twitter’da yayınlanan bir açıklamada şirket, güçlü bir şekilde “kınamak[s] LGBTQIA+ topluluğunun temel insan haklarını ihlal eden her türlü mevzuat.” Stüdyo çalışmalarına devam etme sözü verdi. “güçlü taahhüt” uygun şekilde teşvik ederek LGBTQ+ topluluğunun bir müttefiki olmak “eşitlik, kabul ve saygı.” Aşağıdaki açıklamanın tamamını okuyun:

Marvel Studios, tartışmasız Disney’in en değerli varlıklarından biri ve stüdyo son zamanlarda LGBTQ+ içeriğini artırmak için adımlar atıyor. Stüdyo, MCU’daki ilk eşcinsel karakteri çok kısa bir süre sonra isimsiz bir adam şeklinde canlandırdıktan sonra tepki aldı. Yenilmezler: Oyun Sonu (filmin yönetmeni Joe Russo tarafından oynanır), Marvel o zamandan beri LGBTQ+ ekrandaki temsilini geliştirmek için izler yaptı. Son yıllar sonsuzlar Marvel patronu Kevin Feige’in söylediği gibi, MCU’nun Phastos’taki ilk eşcinsel süper kahramanına yer verildi. “sadece başlangıç” artan temsil Phastos’u dahil etme kararı ve Marvel’in karakterin kocası ve küçük oğluyla birlikte yer aldığı sahneleri kesmeyi reddetmesi, birçok ülkenin filmi yayınlamayı reddetmesine yol açtı. sonsuzlar. Ancak, bazı pazarlar olmasa bile, sonsuzlar küresel bir salgın sırasında dünya çapında 402 milyon dolar kazanmayı başardı. MCU’nun LGBTQ+ temsili, önümüzdeki günlerde daha da artacak. Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü bir LGBTQ+ karakteri olan Valkyrie’yi içerecek, “kraliçesini arıyor” aktör Tessa Thompson’a göre. Genç Yenilmezler ayrıca MCU’nun ilerlemesinin önemli bir parçası olacak ve üyelerinden ikisi, Wiccan ve Hulkling, Marvel’in en önde gelen eşcinsel karakterlerinden ikisi.

Marvel Studios, Disney’in tepkisine devam eden tepkiler arasında LGBTQ+ topluluğunu desteklemek için açıkça aktif bir çaba gösteriyor. “Eşcinsel Söyleme” Yasası’nın açık bir şekilde kınanması, hem Disney hem de Pixar çalışanlarının, şirketin tanıtımından bu yana şirketten yapmasını istediği bir şey. Marvel’in eylemleri, Disney gibi büyük kurumların LGBTQ+ karşıtı yasalara şiddetle karşı çıktığını ve daha kapsayıcı, çeşitli bir endüstri ortamı yarattığını görmek için kampanya yürüten sayısız personel (ve onların sevenleri ve topluluğu) tarafından kuşkusuz memnuniyetle karşılanacaktır.

Richard Fink

Richard Fink, Screen Rant için bir haber yazarıdır. Arizona Eyalet Üniversitesi’nden 2016 yılında Film ve Medya Yapımcılığı bölümünden mezun oldu. Sıcak bir yaz gününde soğuk Diyet Kola gibi hayattaki daha güzel şeyleri sever. Richard, Star Wars, Marvel, DC ve Film Tarihi ile ilgili her şeyin hayranıdır.

https://screenrant.com/marvel-studios-florida-dont-say-gay-bill-response/

https://haberfilm.org/marvel-disneyin-florida-bille-yanitindan-sonra-lgbtq-karsiti-yasalari-kinadi/

EŞCİNSEL BİR PORTRE; Jean Claude Pascal

EUROVİSİON ŞARKI YARIŞMASININ İLK EŞCİNSEL ŞARKISINI SÖYLEYEN EŞCİNSEL ŞARKICISI




Sinemada ilk genç ama aynı zamanda çekici bir şarkıcı olan Jean-Claude Pascal, 50'li yılların bütün bir midinet kuşağının hayalini kurdu.Model fiziği, karanlık görünümü ve erkeksi çekiciliği ile ciddi argümanları olduğunu söylemek gerekir. kadın. Ama Jean-Claude Pascal eşcinsel ve sadece erkeklerden hoşlanıyor. Homofobinin hala hakim olduğu bir toplumda böyle bir yönelimi ortaya çıkarmak tamamen dışlandığı için, sadece dönemin sanat ve eşcinsel çevreleri farkındadır.

Asıl adı Jean-Claude Roger Henri Villeminot olan Jean-Claude Pascal, 1927 yılında Paris'te doğdu. 1944'te henüz 17 yaşındaydı ve gönüllü olarak Fransız Kurtuluş Ordusu'na katıldı. 2. Zırhlı Tümen ile birlikte, hala Nazi boyunduruğundan kurtulamamış olan Strasbourg'a girecek. Bu ona Croix de Guerre'yi kazandırdı. Kurtuluş'ta Paris'e döndü ve bir tasarımcı olarak bir kariyere başlamak istedi. Hermès'e, ardından Christian Dior'a katıldı. Ama fiziğiyle, tiyatro için kostümler tasarlarken ve oyuncu olmak için Cours Simon'ı takip ederken hızla model oldu. Jean Vietti sayesinde 1949'da "La Dame aux Caméléas" ile tiyatroda ilk rolü elde etti. Bu sırada Jean-Claude Pascal takma adını aldı. O zaman her şey hızlanacak. Baştan çıkarıcı rollerini oynadığı sinemada göz kamaştırıcı bir kariyere başlayacak. Onu 50'den fazla filmde gördüğümüz için filmografisi etkileyici olacak.

60'ların başında, yeni dalga baştan çıkarıcı fiziğiyle daha az ilgilenecek. Böylece kariyerinde bir dönüm noktasına başlayacak ve bir şarkıcı olacak. Orada da başarı, Lüksemburg'u "Nous les Amoureux"şarkısıyla temsil ederek kazandığı 1961 Eurovision Şarkı Yarışması sayesinde göz kamaştıracak. Bu unvan büyük bir başarıya dönüşecek. (şarkı sözleri aşağıda). Çağdaşlarının bilmediği şey, eşcinsel çevrelerin bilgili çevresi dışında, bu şarkının sözlerinin, adalet tarafından hapse, din tarafından cehenneme mahkum edilen eşcinsel aşka yönelik baskıyı ve embesil bir toplumun kınanmasını kınamak için yazıldığıdır. . Ancak bu sözler aynı zamanda önsezi niteliğindedir, çünkü "

1970'lerde sinemaya, televizyona ve tiyatroya döndükten sonra kariyerine son bir dönüş yapıp 1980'lerde kendini yazmaya adadı. Bu, Kral XIII. Louis'nin en sevdiği de Luynes'e olan sevgisini tarihsel bir açıdan çağrıştırıyor.

Jean-Claude Pascal 1992'de Paris'te neredeyse kayıtsızlık içinde ölecek, medya bu bilgiyi bile aktarmıyor. En uzun ilişkisi 1975'te ölen aktör Jean Chevrier ile oldu.


https://www-hexagonegay-com.translate.goog/Jean-Claude_Pascal.html?_x_tr_sch=http&_x_tr_sl=fr&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc&fbclid=IwAR0hH1vZ-2l-_2C-_is89eRID4h_goO0B08bDeXsSiMzDvuAZgnfhYC_cz0


Jean-Claude Pascal'ın gey hareketinin devrimini duyuran şarkısı "We Lovers"...

Eurovision Şarkı Yarışması vesilesiyle , işte Cannes'da düzenlenen 1961 baskısının büyük ama tamamen unutulmuş galibi: Jean- Claude Pascal ve şarkısı “We Lovers” . Şarkı Lüksemburg'u temsil ediyor - dört yıl sonra çok ünlü “Poupée de wax, doll de son” ile yarışmayı kazanan France Gall gibi. Çok daha az ünlü, köpekleri terk ediyoruz gibi terkedilmiş şarkıların acil stop kasetinde unutulan "We Lovers", 1961 yazının en büyük hitlerinden biri olacak...Bugün, çok modern olduğu zamanlarda kesinlikle artık kimseyi ilgilendirmiyor , ama bunu çok az insan fark etti.

Dönemin büyük bir imzası olan Maurice Vidalin'in , çok "foto-roman" bir çekiciliği ve örnek bir diksiyonu olan bir şarkıcı olan Jean-Claude Pascal tarafından yorumlanmış bir metnidir...

İlk başta eski bir Martini reklamındaki şarkı gibi geliyor kulağa ... Biraz salon ezgisi, biraz caz ezgisi - zamanın çeşitliliğine özgü... Ve ilk bakışta zararsız, hikayesini anlatan bir metin. bir aşk… ama engellenmiş bir aşkla  :

" Biz aşıklar. Bizi ayırmak istiyorlar. Bizi engellemek istiyorlar. Mutlu olmak”  : Aile kavgası mı? Zina? Bütün bunlar mümkün. Bütün bunlar zaten oldu.

"Biz aşıklar. Cehennem gibi görünüyor. Bizi kim izliyor. Ya da demir ve ateş”  : Bu noktada bir aşk hikayesinde ne cehenneme ya da ateş ve demire yol açabilir? Belli ki aşıkların cinsel yönelimi ! Çok zekice bir şekilde, "We Lovers"ın sözleri, kahramanlarının cinsiyetini belirleyemeyeceğimiz şekilde inşa edilmiştir. Ancak alt metin, eşcinselliğe karşı ayrımcılık yapmaktan zevk alan toplumun (biz 1961'deyiz) gözünde aşklarını özgürce yaşayamayan iki adam hakkında bize iyi konuşuyor . Metin kanıtı:

"Doğru, aptallar ve kötü adamlar. Bize zarar ver, bize oyun oyna. Yine de hiçbir şey daha açık değildir. Sadece aşk ”  : 58 yıl sonra sayıları az da olsa hala “zarar vermek” için orada olan bu aptallar ve bu hainler…

Kendisi de eşcinsel olan Jean-Claude Pascal, Maurice Vidalin'in gerçekten bir cinsel azınlığı çağrıştıran ( "Onlara karşı hiçbir şey yapamayız. Onlar bin birdir ikidir" ) metnindeki bu çift anlamı daha sonra fark edecek ve bir tür cinsellik iletiyor. Gelecek nesillere verilen söz…

“ Ama saat vuracak. Daha az zor geceler. Ve seni sevebilirim. Şehirde bunun hakkında konuşmadan. Söz veriyorum. Yazıyor”  : 1961'de siyasi talepler etrafında eklemlenmiş bir yapı, hiçbir söylem yok ve yine de Jean-Claude Pascal'ın şarkısı eşcinsel hareketinin devrimini ( “saat vuracak” ) duyuruyor . Bu aptal Eurovision şarkısı bu nedenle vizyonerdir ve kurtuluşa götürecek bir mücadelenin programını ( “söz verilir, yazılır” ) içerir…

Jean-Claude Pascal'ın şarkısında inanılmaz olan şey, bir kez daha böyle, dokunmuş gibi görünmeden, şimdiden bir protesto şarkısı olmasıdır  : “Biz aşıklar. Güneş bizim için parlıyor. Ve biz iyi Tanrı'nın dizlerinde uyuruz. Biz aşıklar. Bize hak verdi. Mutluluğa ve neşeye. iki olmak »

Bu şarkının , onun haberi olmadan, her şeyi anladığını ve sıklıkla suçlanan ve ikinci sınıf vatandaşa indirgenen eşcinsellerin hakları için verilen mücadeleye dair her şeyi öngördüğünü düşünmek çılgınca ...

"Yani, sevgisizler, sevilmeyenler. Kendimizi aklamak zorunda kalacağız. Hiç kınanmamış olan sen. Biz aşıklar. Sensiz yaşayacağız. Çünkü cennet bizimle” Oscar törenindeki bir konuşma kadar güzel ve Eurovision tarihinde sessiz bir mikro devrim . Aynı zamanda, 1961'de herkesin ateşten başka bir şey görmediği ve hiç kimsenin (veya birkaç kişinin) kripto-gey mesajını kavramadığından beri hiç yaşanmamış bir skandal olarak.

Nasıl bir metin, hatta bir Eurovision şarkısı bile tek bir anlama gelebilir ve bunun tam tersi...

LGBTİ söyleminin gizli öncüsü Jean-Claude Pascal'dan bu yana , ancak biraz muhasebeci bir bakışla işler biraz daha gösterişli hale geldi… Eurovision, queer teorisinin popülerleşmesi için sıklıkla bir vitrin görevi gördü…

https://www.rtbf.be/article/nous-les-amoureux-de-jean-claude-pascal-une-chanson-qui-annonce-la-revolution-du-mouvement-gay-10221083?fbclid=IwAR2xW9GKE46smyVNGx2k_PYICVdoZf53GB9TZBown_-LNQrZO5fmeKYkY_o

Matheus Almeida by Bruno Barreto

Ferdi Özbeğen'in Hayat Film Oluyor!

Ferdi Özbeğen Kimdir? Olay Hayat Film Oluyor! Ata Demirer Ferdi Özbeğen Rolünde! Türkiye’nin İlk Eşcinsel Evliliği Nasıl Anlatılacak?

Geçtiğimiz aylarda 'Şarkılar Bizi Söyler' programına katılan Demirer, Özbeğen'in şarkılarını seslendirerek izleyenlerden tam not almıştı. Şimdi ise Demirer'i Ferdi Özbeğen rolü ile izleyeceğiz.

2013 yılında vefat eden sanatçı Ferdi Özbeğen’in hayatı film olarak ekranlara gelecek. Yapımcılığını Fikret Bakıcın’ın üstlendiği öğrenilen filmin çekimleri, haziran ayında başlayacak ve Özbeğen’i canlandıracak oyuncu ise Ata Demirer olacak.Demirer’in ünlü sanatçıyı canlandıracağı kesinleşmiş durumda.

Ferdi Özbeğen’in hayatıın anlatılacağı film senaryosunun ise “Çılgınlar Kulubü” veya “Behind The Candelabra” filmlerinden alınacak olması kuvvetle muhtemel zira bir dönem Özbeğen medyada oldukça fazla bu iki film ile anılmıştı.

Hayatı, özellikle cinsel eğilimleri ve hakkında çıkan haberlerle merak konusu olan Ferdi Özbeğen’in yaşadıklarının ekranlara tam olarak yansıtılıp yansıtılmayacağı ise merak konusu oldu. Sosyal medyada yapılacak film ile ilgili sansüre uğrayacağı yönünde tartışmalar ise şimdiden başladı.

Magazine Özdemir Erdoğan’ın “Ferdi Özbeğen de eşcinseldi ama Zeki Müren gibi afişe etmedi” yorumuyla düşen “özel hayatı” çekilecek olan filmde yer bulacak mı? Uğradığı baskılar ve verdiği özel hayat mücadelesi anlatılacak mı? Tüm bunlar merak edilen ve tartışılan sorular arasında.

FERDİ ÖZBEĞEN KİMDİR? ASLINDA NELER YAŞADI;

Özel Hayatı

Türkiye’nin ilk eşcinsel evliliği olarak medyada yer alan Ferdi Özbeğen’in, 1990’lı yıllarda yardımcısı Hilmi Mutlu’yu evlat edinmesi medyada genişçe yer almıştı.

Zamanında Oray Eğin’in “Türkiye’nin ilk eşcinsel evliliği beyaz piyanonun arkasında yaşandı” başlığıyla yayımlanan yazısında ayenen şu sözler yer almıştı;

Ferdi Özbeğen, hayatını paylaştığı Hilmi Mutlu'yu evlat edinmişti'

“Eşcinsel olan Ferdi Özbeğen hayatını paylaştığı, kalbini açtığı sevgilisi Hilmi Mutlu ile mevzuatlar gereği evlenemediği için ki o dönemde dünyada da eşcinsel evlilik henüz yok. Hayatını kaybettikten sonra mirasını bırakmak maksadı ile Mutlu’yu evlat ediniyor. Yani mevzuatların kenarından dolaşarak sevdiği insanın geleceğini garanti altına alıyor.”

Ferdi Özbeğen ise çıkan haberlerin ardından, yardımcısı Hilmi Mutlu’yu evlat edinmesinin nedenlerini 90’lı yıllarda şöyle açıklamıştı:

‘Günümüzde gereken şartlara uyan herkes evlat edinebilir. Evlatlık edinmek için evli olma şartı 18 yaşına kadar olan çocuklar için sözkonusu. Benim evlat edindiğim kişi 31 yaşında olduğu için böyle bir şart aranmadı. Bu arkadaşımız 13,5 yıldır annem ve bana hizmet verdi. Annemin ölümünden önce bu bana vasiyeti idi. Annem vefat etmeden bir gün önce, ‘Ferdi, bu çocuğu sakın bırakma. Bu evlat bize çok yakınlık gösterdi. Ölürsem yalnız kalırsın. Bu benim sana vasiyetim’ dedi. Annem öleli 4.5 yıl oldu. Ben vasiyeti yerine getirdim’’

Ferdi Özbeğen, zamanında hakkında iki eşcinselin yaşantısını konu alan ‘‘Çılgınlar Kulubü’’ filmi benzetmeleri için de ‘‘Ne alakası var. Bu insan bize 13,5 yıl hizmet vermiş. Anneme ve bana bakmış. Benim malımı mülkümü hak etmiştir. Bunu gizli bir şekilde yapardım. Mahkemeye gitmezdim. Veya malları satış yaparak onun üzerine devrederdim. Kimsenin ruhu bile duymazdı. Kaçma, saklanma ihtiyacı hissetmedim. Mahkemeye gittim. Kanuna, nizama uygun bir iş yaptım. Dua alacağıma eleştiri alıyorum. Ben de buna şaşıyorum. 13,5 yıl sonunda verilmiş bir karar bu. Benim yaşam şeklimle bu olayın hiç bir ilgisi yok. Fazla malım mülküm de yok. Benim Etiler’de bir evim, bir de arabam var. Eğer evlatlık almamış olsaydım, babamın birinci karısından olan kardeşlerim var. İyi niyetle, temiz kalplilikle yapılmış bir girişim’’ demişti.

Özbeğen’in hayatını “Behind The Candelabra” filmine benzetenlerin sayısı da az değildi. Filmde basının baskısını başından savmak için Liberace 16 yaşında tanıştığı Scott’ı evlat edinme girişiminde bulunuyordu.

Bu arada Ferdi Özbeğen bütün malvarlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışladığı için Hilmi Mutlu (Özbeğen) vasiyetin iptali davası açmıştı.

Efendiliğin ve Nezaketin Sembolü Ferdi Özbeğen'in Hayatıyla İlgili Dikkat Çekici Detaylar

Ferdi Özbeğen Kimdir? Şöhret Hayatı;

17 Ağustos 1941, İzmir doğumlu olan Ferdi Özbeğen 28 Ocak 2013’te İstanbul’da vefat etmişti.

Türk piyanist ve şarkıcı olan Özbeğen, daha önce başka sanatçıların seslendirdiği şarkıları ve popüler yabancı şarkıların çoğunlukla Ülkü Aker’in yazdığı Türkçe aranjmanlarını seslendirmişti.

Kariyerine orkestra müzisyenliği ile başlayan usta isim 70’li yılların ikinci yarısından itibaren tanındığı müzik tarzı ile, sonraki yıllarda “piyanist şantörlük” olarak anılacak Türk müzik akımının öncüsü olarak görülmektedir.

Ferdi Özbeğen’in annesi Ankaralı Katolik Ermeni bir aileden olup, babası ise Girit göçmeni. Bu arada Ferdi Özbeğen, hem annesinin hem babasının ikinci evliliğinden dünyaya gelen bir isim.

Özbeğen ortaokul hayatı ile birlikte özel müzik eğitimine başladı. 1960 yılında Özel İzmir Koleji’ni bitirdikten sonra İstanbul’da İktisat Fakültesi’ni kazandı ancak 1963 yılında babasının vefat etmesi üzerine eğitimini yarıda kesmek zorunda kaldı.

1965 yılında Ferdi Özbeğen Orkestrası ile Hürriyet gazetesinin Altın Mikrofon Yarışmasına katıldı ve “Kes Kes” ve “Sandığımı Açamadım” şarkılarını seslendirdi. 1974 yılına kadar orkestrası ile çeşitli lokal ve eğlence merkezlerinde konserler verdi ama en son çalıştığı Çınar Oteli’nin greve gitmesiyle orkestrası dağıldı.

1977 yılında çıkan Ferdi Özbeğen’le 45 Dakika, kısa sürede büyük bir satış rakamına ulaştı. 1978 yılında Orhan Gencebay’ın plak şirketi Kervan Plak’a geçerek Ferdi Özbeğen’le Sohbet, 1979 yılında Teşekkürler ve 1980 yılında da Mutluluklar albümlerini çıkarttı. Sohbet albümüyle Altın Plak Ödülünü kazanan Özbeğen, Mutluluklar albümüyle de Platin Plak ve Altın Piyano Ödüllerini kazandı.

İlk plağı sonrası onlarca başarılı plak ve kaset çıkartan Özbeğen 1983 yılında, Şan Tiyatrosu’nda 20’inci sanat yılını İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile verdiği müthiş konserler zinciriyle kutladı. Şöhretinin zirvesinde olduğu dönem ise Ferdi Özbeğen, 1982 yılının vergi rekortmeni bile olmuştur.

Büyük bir şöhrete ve başarıya imza atan Ferdi Özbeğen, 2001 yılında yakalandığı prostat kanserine 2013 Ocak ayında yenik düşerek tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde yaşamını yitirmiştir.

https://www.sonbirhaber.com/magazin/ferdi-ozbegen-kimdir-olay-hayat-film-oluyor-ata-demirer-ferdi-ozbegen-rolunde-turkiyenin-ilk-escinsel-evliligi-nasil-anlatilacak/

Aydınlık'tan homofobi: Fransa’da aydın ve pedofili

Fransa’da 2009’da nüfusun yüzde 3’üne tekabül eden ensest olaylarının, 2020’de yüzde 10’a yükselerek 6,7 milyon mağduru içerdiği belirtiliyor. 1977’de solcu kimlikleriyle tanınan bir grup Fransız sanatçı ve filozof pedofilinin serbestleştirilmesi için dilekçe kaleme aldılar.

KUNTAY GÜCÜM / TEORİ DERGİSİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Fransız Parlamentosu yetişkinlerin 15 yaş altı çocuklarla cinsel ilişkisini rıza unsurunu dikkate almadan tecavüz olarak kabul eden yasayı geçtiğimiz yıl 15 Nisan’da onayladı. Teklife karşı oy kullanan olmadı. Yasa ensest ilişkide bu yaş sınırını 18 olarak tespit ediyor. 

Fransız basını, yasayı çocukların cinsel şiddete, pedofiliye karşı korunmasını güçlendiren bir düzenleme olarak nitelendirdi. Bu nitelendirme, Fransız hukukunda çocukların cinsel istismardan korunmasında açıklar bulunduğunun itirafı.

Fransa’da tartışmaları başlatan,  Camille Kouchner tarafından yazılan La Familia Grande (Büyük Aile) adlı kitap oldu. Kouchner erkek ikiz kardeşinin yıllar boyunca üvey babaları siyaset bilimci ve anayasa uzmanı Olivier Duhamel tarafından cinsel istismara uğradığını açıkladı. İkizlerin babası eski dışişleri bakanlarından Bernard Kouchner.

İddiaların ardından Duhamel ve olaydan haberdar olduğu söylenen isimler ya istifa etti ya da görevlerinden uzaklaştırıldı. Sosyal medyada “Ben de ensest” etiketiyle kampanya başlatıldı.

Konunun gündemin üst sıralarına tırmanması üzerine Avrupa basını Ipsos adlı şirketin Fransa’da pedofil rakamlarıyla ilgili tahminlerine yer verdi. Ipsos, 2009’da nüfusun yüzde 3’üne tekabül eden ensest olaylarının, 2020’de yüzde 10’a yükselerek 6,7 milyon mağduru içerdiğini ileri sürüyor.

PEDOFİLİYE ÖZGÜRLÜK HAREKETİ

1977’de “solcu” kimlikleriyle tanınan bir grup Fransız sanatçı ve filozof pedofilinin serbestleştirilmesi için dilekçe kaleme aldılar. Dilekçeyi imzalayanlar arasında Foucault, Louis Aragon, Althusser, Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Gilles Deleuze, aktör ve eşcinsel aktivist Jean Danet, sinemacı ve yazar  Alain Robbe-Grillet,  Philippe Sollers, çocuk doktor ve psikianalisti Fransa’da çocuk eğitimi konusunda yol gösterici kabul edilen uzmanlardan Françoise Dolto, filozof Roland Barthes, pedofiliyi yazılarında da savunan ve cinsel istismar iddiaları nedeniyle geçen sene hakkında adli işlem yapılan çağdaş Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Gabriel Matzneff gibi isimler yer alıyor.

Dilekçe Fransız gazetelerinde yayımlandı. Dilekçenin yazılmasına neden olan, üç kişinin 13 ve 14 yaşlarındaki kız ve erkek çocuklarla cinsel ilişkiye girme suçlamasıyla yargılanmalarıydı.

French petition against age of consent laws  adıyla bilinen 1977 tarihli dilekçede 15 yaş altındaki çocuk ve ergenlerin yetişkinlerle rızaya dayalı cinsel ilişkilerini suç sayan yasaların kaldırılması talep ediliyordu. Açık mektup olarak yayımlanan dilekçe, ceza kanunu tadil komisyonuna yazışmıştı.

Dilekçe, 15 yaş altı çocuklarla cinsel ilişkiyi ve 15-18 yaş arası eşcinsel ilişkiyi yasaklayan hükümlerin bir hakkın korunması değil, baskı/zorlama olduğunu savunuyor. 15 yaş altını da kapsayacak şekilde şu ifadeye yer veriyor: “Bu mektubun imzacıları, bir cinsel ilişkide partnerlerin tam özgürlüğünü, bu ilişkinin meşruluğu için zorunlu ve yeter şart olarak kabul ederler.”

15 yaş altındakilerle cinsel ilişkiyi yasaklayan hükümleri “polisiye kontrol” olarak nitelendiren dilekçe, bu maddelerin kaldırılmasını ya da “çocuk ve ergenlere, istediği kişiyle cinsel ilişkiler sürdürme hakkını tanıyacak şekilde” yeniden düzenlenmesini isteyerek bitiyor. Takip eden yıllarda Fransa’da benzer taleple başka dilekçeler de kaleme alındı ve gazetelerde yayımlandı.

Dilekçeyi imzalayanlar arasında Foucault, Aragon, Althusser, Sartre, Beauvoir, Deleuze,

Danet, Robbe-Grillet, Sollers, Dolto, Barthes, Matzneff gibi isimler var.

DEMOKRASİ VE PEDOFİLİ

Bugün pedofili olarak isimlendirdiğimiz ilişki biçimi feodal toplum yaşamının parçasıydı. Saray, konak, manastır, tekke ve ocaklarda istismar ve pedofili yaygın olarak görülür. Tek eşliliği yücelten ve çocuk ve ergenlerle yetişkinlerin cinsel ilişkisini ahlak dışı olarak sınıflandıran burjuva toplumu oldu. Fransız Devriminin ülkesinde pedofiliye özgürlük talep edilmesi, Fransız aydının burjuva devriminden, gerisine düşerek koptuğunu gösterir.

Pedofili en fazla feodal toplumun günümüze sarkan tortularında ve liberalleşen solun bir kesiminin taleplerinde kendine yer buluyor ve toplumun bu iki ucunu aynı etik ve yaşam biçiminde buluşturuyor.

Geçtiğimiz yılın sonunda Fransa’da Kilisede Cinsel İstismar Bağımsız Komisyonu (CIASE) ve 1950-2020 arasında 216 bin çocuğun din görevlilerinin cinsel istismarına maruz kaldığını gösteren hacimli bir rapor yayınladı. Komisyon Başkanı Jean Marc Sauvé rapora yazdığı girişte şu bilgiyi vermiş:

“(Fransa’da) 18 yaş ve üstü kadınların %14.5’i, erkeklerin %6.4’ü küçüklüğünde cinsel saldırıya uğradı; bu da 3.900.000’den fazla kadın ile 1.560.000’den fazla erkeğin, toplamda ülkemizde yaşayan yaklaşık 5.500.000 yetişkin kişinin küçüklüğünde cinsel saldırıya maruz kaldığı anlamına geliyor. Fransa’da her sene 160.000 çocuğun cinsel saldırıya maruz kaldığı tahmin ediliyor.”

Tarikat şeyhlerinin çocuk tacizleri, Onur Yürüyüşündeki pedofili görüntüleri, çocuklarda eşcinselliğin ve çocuklarla eşcinsel ilişkinin tanınması için yürütülen kampanyalar Türkiye’nin de gündemine bu kaynaklardan taşınıyor. 

“Pedofiliye özgürlük” talebi, Demokratik Devrimlerin kazanımlarından vazgeçmek, feodal toplumun yasalarının canlandırılması anlamına gelir. Demokratik etiğin yıpranmasının ulaştığı boyut artık Avrupa’da da toplumsal tepkilere yol açıyor. Toplumdaki karşılığı nedeniyle Macron da pedofili karşıtı tepkiye katılmak zorunda kaldı.   

Önümüzdeki dönem, liberalizme karşı Demokratik Devrimin yarattığı etiğe sahip çıkan akımların güçleneceği bir sürecin gelişmesini beklemeliyiz. 21. yüzyıl hümanizminin içinde pedofili ve enseste karşı mücadele de olacak.

Non-binary genç, annesi ve onun arkadaşları tarafından kaçırılıp alıkonuldu

 Non-binary genç, annesi ve onun arkadaşları tarafından kaçırılıp alıkonuldu – “Bana, ‘Seni öldüreceğiz, kimse cesedini bulamayacak’ dediler”

Edanur Tanış

Non-binary trans Yusuf Aydaş, annesi ve annesinin arkadaşları tarafından 8 Mart 2022’de İstanbul-Taksim’de kaçırılarak üç gün alıkonuldu. Karakola gittikten sonra tekrar kaçırılan Aydaş, şiddete maruz bırakıldı ve ölümle tehdit edildi. Arkadaşlarının sosyal medyada başına gelenleri duyurması ve polise haber vermesiyle kurtulan Aydaş, yaşadıklarını Medyascope’a anlattı.

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi Yusuf Aydaş (22) non-binary* trans. 2016 yılından beri LGBTİ+, kadın ve işçi mücadelesi içinde yer alan Aydaş, 6 Mart 2022’de İstanbul-Kadıköy’de düzenlenen kadın eylemine trans korteji ile birlikte katıldı. Burada arkadaşlarıyla birlikte fotoğraflar çekildi. Yusuf Aydaş’ın iddasına göre bu fotoğrafları bazı Trans Dışlayıcı Radikal Feministler (TERF) alay etmek amacıyla fotoğraftaki kişileri yakınlaştırarak Twitter’da paylaştı ve profil fotoğrafları yaptı. 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde ailesinin kendisini aradığını dile getiren Aydaş, “Bana ‘İstanbul’da mısın?’ diye sordular. İstanbul’da olduğumu TERF’lerin fotoğraflarımı afişe etmesiyle görmüşler. Annem eve çağırdı, gitmedim. 8 Mart yürüyüşü bittikten sonra annemin bir arkadaşı beni arayıp kitabımın onda olduğunu ve vermek istediğini söyledi. Ben kitabı almaya gittim ancak annem de oradaydı ve beni zorla arabaya bindirip Kocaeli’ne, eve götürdüler” dedi.

Üç gün boyunca ailesinin kendisini alıkoyduğunu ancak bu süreçte kendisine şiddet uygulamadığını ve telefonuna el koymadığını anlatan Aydaş, 12 Mart’ta ailesinin kendisini okula göndermeyeceğini söylediğini ve kendisinin de bunu kabul etmediğini ve durumu trans kortejindeki arkadaşlarına haber verdiğini söyledi. Arkadaşlarının alıkonulduğu eve polis yolladığını söyleyen Aydaş, “Polislerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Denize düşen yılana sarılır misali yardım istedim. Bana, ‘Zaten reşit değil misin, niye biz seni götürelim kendin bu evden gidebilirsin’ falan dediler. Orada polislerin sözlü tacizine maruz kaldım. Sonra karakola gittik, avukatım geldi. Avukatım bana ailemle konuşup beni güvenli bir yere götüreceğini söyledi. Ben de güvendim. Avukatım, ‘Seni Marmaray’a bırakacağım’ dedi. Ben de her şey bitti diye sevindim” diye konuştu. 

Ölümle tehdit

Karakoldan çıktıktan sonra avukatın bir anda yanından gittiğini ve bunun üzerine tek başına Marmaray’a giderken, ailesinin bir arkadaşının Marmaray’ın önünde arabayla önünü kestiğini ve zorla arabaya bindirdiğini dile getiren Aydaş şöyle devam etti:

“Bana, ‘Yürü gidiyoruz, seni öldüreceğiz, kimse cesedini bulamayacak’ dediler. Onlar beni çekiyor, ben kurtulmaya çalışıyorum. İnsanlara, ‘Bakın beni götürüyorlar’ dedim belki beni kurtarırlar diye ama hiçbir şey olmadı. Arabada, ‘Seni öldüreceğiz, haberin olsun şu anda seni bir köye götürüyoruz, kimse öldüğünü duymayacak ’ dediler. Bir noktadan sonra tamam öleyim, her şey bitsin diye düşündüm. Köye varınca arabadan indirip karın içine attılar beni.”

“Yüzüne vurma, gider şikayet eder”

Orada annesinin arkadaşlarının kendisini darp ettiğini ve “Gidecek misin, emin misin? Gitmeyeceksen dövmeyeceğiz seni” diye konuştuklarını söyleyen Aydaş, “Onlara gideceğimi söyledim. ‘Şu an ölmeye de razıyım, istediğinizi yapın, sizinle o eve gelmeyeceğim, ben gideceğim’ dedim. Oradaki herkes izliyordu. Atanmış ailem, annem beni dayak yerken izledi. Sonradan annem yanıma geldi, ‘Artık öldürün, bitsin’ dedim onlara çünkü beni döven bir kişinin silahı vardı. Eniştem de beni dövmeye başladı. Yüzüme tam kafa atacakken biri ona, ‘Yüzüne vurma,  yüzüne vurursan bizi şikayet eder, yüzü hariç her yere vuralım’ dedi. Şiddeti baya planlamışlardı” diye devam etti. 

Şiddet gördüğü yere daha sonra jandarmaların geldiğini ve annesinin o anda kendisine “Yusuf gitme, şikayet etme, söz seni bırakacağız, bu insanları değil beni şikayet et” dediğini ifade eden Aydaş, “Jandarmaların yanına gittim. Onlar benimle konuşmak yerine ailemle konuştular. Kimlik kontrolü yaptılar. Onlardan hiçbir şekilde dönüş almadım. Onlara ‘Bakın katilim siz olacaksınız, beni buradan götürün’ dediğimde bir jandarma pişkin pişkin gülmeye başladı. Kimlik kontrolü bitince biz arabaya bindirdiler. Jandarmaya, ‘Beni götürmezseniz bunlar beni öldürecek, katilim siz olacaksınız’ dedim. Bana, ‘Ne öldürülmesi onlar senin ailen’ dediler,  Jandarmalar da yardım etmedi” diye ekledi. 

Daha sonra ailesinin ve onların arkadaşlarının kendisini Tuzla’da bir eve götürdüklerini anlatan Aydaş, şunları söyledi:

“Beni Kocaeli’nde kalmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Bana, ‘Dönme, gitme, söz veriyoruz, sana hiçbir şey yapmayacağız, seni kabul edeceğiz, sen o yola gidersen çok kötü şeyler olur’ dediler. Kötü yol dedikleri seks işçisi olacağımı düşünmeleri. Ahlakçılık ve orospufobiklik yaptılar. Bana ‘o yola’ gidersem bir kenarda öldürülüp bırakılacağımı söylediler. Onlara en azından sizinle ölmem tek başıma ölürüm dedim.”

Kaçırılmasının Twitter’da gündem olduğunu, annesinin ve bir ablasının evine jandarma ve avukatların gittiğini aktaran Aydaş, “Şiddet uygulayanlardan biri Twitter’da yazılanları görmüş, ‘Herkes seni arıyor, bunlara geri dön, seni bırakacağız, taksi geliyor’ dedi. Ben de güvenmedim onlara, ‘Taksiye binmeden aramam, size de hiçbir şey yapmayacağım’ dedim, rahatladılar” dedi. Marmaray’a bindiğini dile getiren Aydaş, “Üstüm başım çamur ve kan içindeydi, üşüyordum ama mutluydum. Kendi kendime gülüyordum ve insanlar da neye gülüyorum diye bakıyorlardı” diye anlattı. 

İşte darp raporu

Aydaş, maruz burakıldıklarının ardından darp raporu aldı. Raporda, Aydaş’ın baş ve boyun bölgesinde lezyonlar olduğu tespiti yer aldı.

Uzaklaştırma kararı çıkartacağını dile getiren Aydaş, “Kimseyi şikayet etmeyeyim, çocukları var, çocuklara yazık diye düşünüyorum ama sonra ‘Çocukları varken bana bu şiddeti hak gördüler’ diyorum. Uzaklaştırma kararı bir iki gün içinde çıkacak. Eğer bana uzaklaştırma süresince bir şey yaparlarsa şikayetçi  olacağım” diye devam etti. 

Şu an özgür olduğu ve o evden çıkabildiği için çok mutlu olduğunu ifade eden Yusuf Aydaş, son olarak şunları ekledi:

“Beni kaçırdıkları esnada cidden öleceğimi düşündüm, ‘Kimse bana ulaşamayacak, adım öldürülen bir trans olarak geçecek’ dedim. Şunu söylemek istiyorum, bunu aileme de söyledim: Ben ne ilk ne de son olacağım, benden başka bir sürü lubunya var. Dayanışma olmasaydı belki ben burada olmaz, kurtulamazdım. Benimle ilgilenen bütün arkadaşlarıma ve avukatlara teşekkür ediyorum. Bize karşı bu nefreti körükleyen herkesin karşısında olacağımız günler yakın. Umarım bunu yaşayan son kişi ben olurum” 

*Non- binary: Kendisini geleneksel kadın ve erkek kategorilerinin içinde tanımlamayan,bu iki cinsiyetin arasında ya da ikisinin de dışında bir cinsiyet kimliğini deneyimleyen insanlar için kullanılan terimlerden biri. 

https://medyascope.tv/2022/03/17/non-binary-genc-annesi-ve-onun-arkadaslari-tarafindan-kacirilip-alikonuldu-bana-seni-oldurecegiz-kimse-cesedini-bulamayacak-dediler/

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>