Türkçe’yi düzgün öğrenelim diye evde hiç Kürtçe duymazdık. İyi ki de öyle yapmışlar, şimdi güzel konuşuyorum.
Öğrencilere ters davranan birkaç öğretmenin de etkisi oldu. Açıkçası bana tokat atan öğretmenlerle karşı karşıya gelmek istemiyordum. O yaştaki çocuğun üstünde bu tip şeylerin çok etkisi oluyor. Durup dururken dayak yiyecek halim yoktu, ben de gitmedim bir daha okula.
Şarkılarımdan vazgeçince hep daha güzelini yazabiliyorum. Hemen veririm ki daha iyisini yazabileyim. Aslında yine kendim için veriyorum o şarkıyı başkasına, Yıldız’ı düşünüyorum, egoistim. Mesela “Beni Benden Alırsan”ı, “Kandıramazsın Beni”yi, “Kim Bu Gözlerindeki Yabancı”yı, “Bir Alo De”yi son anda albümümden çıkarıp başkalarına vermişimdir.
Parası olana parayla şarkılarımı satıyorum, olmayandan tek kuruş almıyorum.
Yani sahne sayılır mı bilmem ama bizim mahalledeki her düğünde, kına gecesinde, orada, burada hep şarkı söyletirlerdi bana. Zaten babam da az saçımdan tutup “Orospu mu olacaksın?” diye eve getirmemiştir. Bir güzel de dayağımı yemişimdir, ağlamışımdır ama sonra yine gidip şarkı söylemişimdir.
Kot pantolon, mini etek giyip, gezmek için evlendim, 5 sene sonra da boşandım işte.
Gezeyim tozayım diye evlendim, sonra daha ip atlarken anne oldum. Kızımla aramda 17 yaş fark var. O bebekken ağladığı zaman “Nasıl susturacağım?” diye korkup bütün mahalleyi ayağa kaldırırdım. Düşünsene, meme vermeyi akıl edemiyordum. Bebeğin göbek deliğimden çıkmayacağını bile hamile kaldıktan 4 ay sonra öğrendim.
Evliliğimizin üçüncü senesinde, yoksulluğun da verdiği cesaretle bir gün arkadaşımla Pırlanta Pavyon’un önünden geçerken “Kız gel girelim içeri” dedim. Arkadaşım şaşırdı kaldı. “Şarkı söyleyeceğim, burada çalışacağım” deyip daldım içeri. Bendeki cesareti görmen lazım, içeride prova yapanlara “Kim buranın patronu?” diye sordum. Rahmetli Cengiz Özşeker’i çağırdılar. Bir şarkı söylememi istedi, ben de başladım “Ayaz Geceler”i okumaya. Evli olduğumu öğrenince “Git kocandan yazılı izin al, gel” dedi.
Kocam ilk başta “Olmaz” dedi ama sonra ikna oldu. Babam durumu çakmasın diye de adımı Gülen Yıldız yaptık, başladım pavyonda şarkı söylemeye. Saat 9’dan sabahın 5’ine kadar gecede tam 7 pavyonda çıkıyordum. Beni sevenler de peşimden geliyordu.
Bir gün bana “Ben buraya Sezen Aksu’yu getireceğim, seni dinlemesini istiyorum” dedi. Derken fuar başladı, anaaaa bir baktım geldiler sahiden. Çocuk hakikaten arkadaşıymış Sezen’in. Gece başında sahne aldığım pavyona geleceklerdi. Ben her zamanki gibi 7-8 yer dolaştıktan sonra oraya gittim. Baktım Sezen tuvalete gidiyor, hemen koştum arkasından “Sizi çok seviyorum, kızımın adı da Sezen, ona sizin şarkılarınızı söylüyorum” dedim. Ağladı... Sonra da “Ne yapıyorsun burada?” diye sordu. “Şarkı söylüyorum” deyince “O zaman haydi çık bize de söyle” dedi, ben de çıktım sahneye. İkinci şarkının sonunda ayağa kalkıp “İstanbul’a gel” diye bağırdı. Orada mı duracaktım, kalktım gittim. 9 ay Sezen’in vokalistliğini yaptım, o süre zarfında evinde kaldım.
Babam beni pazarlamacılık yapıp tencere satıyorum diye biliyordu (kahkahalar). Bir gün Sezen’in arkasında vokal yaparken fotoğrafımız gazeteye çıkmış. Bütün ekibin de adını yazmışlar altına. Babam almış gazeteyi, eve gelip ablamın önüne koymuş ve “Bu kim?” demiş.
İlk albümümü yaparken herkesi dolaştım fakat bana kimse şarkı vermedi. Ben de oturayım bari kendim yazayım dedim. “Delikanlım” yaptığım ilk şarkı. Baktım dinleyenler çok beğeniyor, “O zaman ben şarkı yazmaya devam edeyim” dedim.
“Delikanlım” albümümün tamamında Onno Tunç’la çalışacaktım aslında. Fakat Onno o zaman Ayşegül Aldinç’le ilgilendiği için üç ay sonrasına randevu verebildi. Maalesef o kadar vaktim yoktu. Onun gibi büyük bir müzik adamıyla çalışamadım diye çok üzülmüştüm. Düşünsene hâlâ müzik öğrenenler önce onun aranjelerini dinlerler. Gerçi belki albümü onunla yapsaydım, bugün “Delikanlım” olmayacaktı. O şarkıyı Onno dahil kimsenin daha iyi düzenleyebileceğini kabul etmiyorum.
Akıllandım, 12 yıldır hiçbir türlü aşk yaşamıyorum. O dediğin şeyi unuttum yani.
İzzet Çapa - Hürriyet