Erkeklik Ofsayta Düşünce’de eşcinsel kimliği nedeniyle hakemlik kariyeri bitirilen Halil İbrahim Dinçdağ’ın hikâyesi var. “Neticede futbol sadece futbol değil!”Yazı BoyutuBU HABER İLE İLGİLİArşive
“2009’un başları. Trabzon İl Hakem Kurulu, askerlikle ilgili ilişiğim kalmadığına dair askerlikten şube kâğıdı istedi. Kâğıtta ‘Askerliğe elverişli değildir raporu almıştır’ yazıyordu. Yazıyı kuruma verdim, iki ay hakemlik yapmaya devam ettim. Sonrasında dosyaları inceleyen hakem atama sorumlusu, kâğıdı görmüş. İdmana gitmeye hazırlandığım sırada telefonum çaldı. Beni aradı, ‘Halil İbrahim, askerlik yapmadığın için hakemlik yapamazsın’ dedi.”
Trabzon’da amatör futbol oynarken, belinden geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü futboldan kopmamak adına hakemliğe yöneldi; 1996’da lisanslı hakem olarak meslek hayatına başladı Halil İbrahim Dinçdağ. On dört yıl süren hakemlik mesleği, Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu’nun içtalimatına 2005 yılında eklenen “Sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf tutulanlar hakemlik yapamaz” maddesi nedeniyle sona erdi. Ancak elindeki “çürük” raporu sadece eşcinsel olduğu için verilmişti, herhangi bir sağlık sorunu yoktu ve bu, belgelerle sabitti.
Milliyet gazetesi muhabiri Burcu Karakaş, geçen yıl Dinçdağ’la Futbol Federasyonu’na açtığı davanın
duruşması öncesi buluştuğunda, hakemlik görevine son verilişinin üzerinden üç yıl geçmişti. Onca zamandır işsizdi ve iş başvurusu için gittiği her kapıdan eşcinselliği deşifre olduğu için geri çevriliyordu. Dinçdağ’ın sürece ilişkin yaşadıkları, Karakaş’ın kendisiyle yaptığı söyleşi ve LGBT aktivisti Bawer Çakır’ın, eşcinsellerin Türkiye’de tanınma mücadelesini ve futbolun da bu mücadelenin bir alanı haline gelmesini anlattığı makalesinden oluşan bir kitapta gözler önüne seriliyor: Erkeklik Ofsayta Düşünce. Kitabı, yazarları Karakaş ve Çakır’la konuştuk.
O dönem atılan manşetlerden bazılarını hatırlayalım: “Eşcinsel hakem ortalığı karıştırdı”, “Eşcinsel hakem düdüğünü geri istiyor”, “Trabzonlu eşcinsel hakem HİD”… Ailesinin dahi henüz haberi yokken, cinsel yönelimi ulusal basının bir numaralı gündemi olunca, On iki yıl boyunca çalıştığı radyodan da atıldı Dinçdağ, ölüm tehditleri de aldı ki bugün almaya devam ediyor.
Evet, homofobik basının adını “İbne hakem davası” koyduğu bu dava, bir anda kamuoyunun gündemine oturmuştu oturmasına da duruşma salonunun önünde desteğe gelen pek kimseler yoktu. Peki, bu davayı bir şike davası kadar konuşulmamış/konuşulmuyor yapan neydi? “Eşcinsellik hastalık değil ama homofobi bulaşıcı ve ne yazık ki ‘ağır’ homofobik bir toplum bizimkisi...” diye başlıyor söze Burcu Karakaş, “Haklısın, Halil’in davasının en az şike davası kadar kalabalık olması gerekirdi ancak şöyle bakabiliriz: Gezi direnişi sırasında, ‘Siz bize penguen izletiyorsunuz’ diyerek medyaya tepki gösterildi. İstanbul’un göbeğinde polis şiddetine maruz kalanlara, basın bir süre sağır dilsiz kaldı. Yıllardır Kürtlere yönelik hak ihlalleri de benzer bir şekilde kamuoyuyla bilinçli olarak paylaşılmadı ve Gezi’yle bunun farkına varanlar arasında Kürt halkından özür dileyenler bile oldu. Daha geçenlerde Yüksekova’da üç kişi polis kurşunuyla öldü. Olaylarla ilgili baştan savma olanlar dışında kaç tane haber okuduk ana akımda? Neredeyse hiç! Çünkü orası, ‘savaş bölgesi’. Vurulanlar illa ki polisi ‘kızdıracak’ bir şey yapmıştır yani. Ben burada Gezi’yi şike davasına, Yüksekova’yı Halil’in durumuna benzetiyorum. Halil’in bir ‘istisna’ ya da eşcinsel olması nedeniyle başına gelenlerin mübah olduğunu düşünenler de yok değil, var. Şike davası öyle mi? Koskoca Fenerbahçe camiasını karalamakla, takdir edersin ki eşcinsel bir hakemin işten atılması aynı şey değil. İki davanın aynı etkiyi yaratmaması biraz da bundan.”
Bawer Çakır ise davanın Dinçdağ’ın lehine sonuçlanması durumunda stadyumlarda hakeme ibne diyemeyeceklerinden korkan devasa bir kalabalık olduğunu anlatıyor. “Davacı eşcinsel bir hakem, davalı koskoca Futbol Federasyonu” diyen Çakır, Dinçdağ’ın elinde ne medya ne para babaları ne de istediğinde kendisi için tezahürat yapacak kalabalıklar olduğunu vurguluyor: “Futbol Federasyonu’nun borazanlığını yapan medya tabii ki onu görmezden geliyor, spor yazarları da... Çünkü onlara göre onun mücadelesi bir hak mücadelesi değil. Sorun hem medyada hem de futbol dünyasında yeteri kadar cesur insanın olmaması.”
Federasyon’daki ayrımcılık, cinsel yönelimle sabit değil elbet… 90’lı yıllarda Kürt ya da Alevi hakemlerin olmaması; bugün ise Süper Lig’de görevli 37 hakemden sadece 5’nin Ankara’nın doğusundan çıkması, futboldaki şiddetin bir diğer yüzü.
Çakır’a göre Türkiye’deki futbol ve ona dair var olduğu iddia edilen kültür, memleketteki ırkçılığın, milliyetçiliğin ve cinsiyetçiliğin ‘Haydi simdi bütün eller havaya’ kıvamında kutlandığı ve taçlandırıldığı bir sirk... “Kürtlerin köyleri yakılırken stadyumlarda köyleri yakanlar alkışlanıyor, ‘bölücüler’ kovuluyordu. Kadınlar sokakta taciz edilirken ya da LGBT bireyler şiddete uğrarken stadyumlarda kadın bedeni aşağılanıyor, küfürlerle, tezahüratlarla cinsiyetçilik ve homofobi tekrar tekrar üretiliyordu” diyen Çakır, futbolun Türkiye’deki ayrımcılığın doğrudan yansıdığı ve sahiplenildiği bir mecra olduğunu ifade ediyor.
Karakaş ise sahalara ırkçı söylemin yansımasına dair yakın döneme ait bir örnek vererek 2009’da Bursaspor-Diyarbakırspor maçında, “PKK dışarı” sloganları atıldığını hatırlatıyor: “Futbol dediğimiz, boşluk içinde oynanmıyor en nihayetinde. Oyuncusu da izleyicisi de bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içenler. Memleketteki ırkçı söylemden, futbol ve bileşenlerinin nasibini almaması mümkün mü? Elbette değil. Dolayısıyla futbol camiası içinde yaşanan ayrımcılıklara şaşırmak esasen bana tuhaf geliyor.”
Peki, sporda homofobiye ve her türlü ayrımcılığa kırmızı kart göstermek için ne yapmalı, nereden başlamalı? Burcu Karakaş’a göre Federasyon, Dinçdağ’a yaptıklarını inkâr etmekten vazgeçip uğradığı ayrımcılığı kabul etmekle başlayabilir ve çok da şık olur! Bawer Çakır’a göre ise Federasyon ayrıca stadlardaki her türlü ayrımcılığı önlemek için kampanyalar örgütlemeli, eğitimler esnasında bu konuların altı çizilmeli; spor medyasını da bu eğitimlerden ayrı tutmamalı... Federasyon’un LGBT, kadın ve insan hakları örgütleriyle de birlikte hareket etmesi gerektiğini söyleyen Çakır, “Ancak bu biraz hayal gibi duruyor çünkü Federasyon öncelikle Dinçdağ konusunda haksız olduğunu kabul etmeli” deyip ekliyor: “Güzel pas aslında, 90’a çakıp gol atmak ellerinde!”
Mevzunun diğer ucunda da medya var, elbette. Çakır’a göre ayrımcılıklara tolerans göstermeyen bir medya için ilk iş yönetici konumundaki maço erkekler, zamkla yapıştıkları koltuklarından sökülüp, yerlerine kadınlar ve ayrımcılık karşıtı erkekler gelmeli…
Halil İbrahim Dinçdağ’ın, Türkiye Futbol Federasyonu’na karşı açtığı maddi ve manevi tazminat davasının 11. duruşması 4 Mart 2014 tarihinde görülecek. Bu vesileyle Karakaş’tan sadece futbol camiasına değil, futbola gönül veren herkese bir çağrı geliyor: “Halil’in açtığı yoldan ‘Futbol nedir, ne değildir’i biraz daha tartışmaya açsanız ya… Neticede futbol sadece futbol değil!”
ERKEKLİK OFSAYTA DÜŞÜNCE
Futbol, Eşcinsellik ve Halil İbrahim Dinçdağ’ın Hikâyesi
Burcu Karakaş
Bawer Çakır
İletişim Yayınları
2013, 182 sayfa, 16 TL.
İpek İzci - Radikal
“2009’un başları. Trabzon İl Hakem Kurulu, askerlikle ilgili ilişiğim kalmadığına dair askerlikten şube kâğıdı istedi. Kâğıtta ‘Askerliğe elverişli değildir raporu almıştır’ yazıyordu. Yazıyı kuruma verdim, iki ay hakemlik yapmaya devam ettim. Sonrasında dosyaları inceleyen hakem atama sorumlusu, kâğıdı görmüş. İdmana gitmeye hazırlandığım sırada telefonum çaldı. Beni aradı, ‘Halil İbrahim, askerlik yapmadığın için hakemlik yapamazsın’ dedi.”
Trabzon’da amatör futbol oynarken, belinden geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü futboldan kopmamak adına hakemliğe yöneldi; 1996’da lisanslı hakem olarak meslek hayatına başladı Halil İbrahim Dinçdağ. On dört yıl süren hakemlik mesleği, Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu’nun içtalimatına 2005 yılında eklenen “Sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf tutulanlar hakemlik yapamaz” maddesi nedeniyle sona erdi. Ancak elindeki “çürük” raporu sadece eşcinsel olduğu için verilmişti, herhangi bir sağlık sorunu yoktu ve bu, belgelerle sabitti.
Milliyet gazetesi muhabiri Burcu Karakaş, geçen yıl Dinçdağ’la Futbol Federasyonu’na açtığı davanın
duruşması öncesi buluştuğunda, hakemlik görevine son verilişinin üzerinden üç yıl geçmişti. Onca zamandır işsizdi ve iş başvurusu için gittiği her kapıdan eşcinselliği deşifre olduğu için geri çevriliyordu. Dinçdağ’ın sürece ilişkin yaşadıkları, Karakaş’ın kendisiyle yaptığı söyleşi ve LGBT aktivisti Bawer Çakır’ın, eşcinsellerin Türkiye’de tanınma mücadelesini ve futbolun da bu mücadelenin bir alanı haline gelmesini anlattığı makalesinden oluşan bir kitapta gözler önüne seriliyor: Erkeklik Ofsayta Düşünce. Kitabı, yazarları Karakaş ve Çakır’la konuştuk.
O dönem atılan manşetlerden bazılarını hatırlayalım: “Eşcinsel hakem ortalığı karıştırdı”, “Eşcinsel hakem düdüğünü geri istiyor”, “Trabzonlu eşcinsel hakem HİD”… Ailesinin dahi henüz haberi yokken, cinsel yönelimi ulusal basının bir numaralı gündemi olunca, On iki yıl boyunca çalıştığı radyodan da atıldı Dinçdağ, ölüm tehditleri de aldı ki bugün almaya devam ediyor.
Evet, homofobik basının adını “İbne hakem davası” koyduğu bu dava, bir anda kamuoyunun gündemine oturmuştu oturmasına da duruşma salonunun önünde desteğe gelen pek kimseler yoktu. Peki, bu davayı bir şike davası kadar konuşulmamış/konuşulmuyor yapan neydi? “Eşcinsellik hastalık değil ama homofobi bulaşıcı ve ne yazık ki ‘ağır’ homofobik bir toplum bizimkisi...” diye başlıyor söze Burcu Karakaş, “Haklısın, Halil’in davasının en az şike davası kadar kalabalık olması gerekirdi ancak şöyle bakabiliriz: Gezi direnişi sırasında, ‘Siz bize penguen izletiyorsunuz’ diyerek medyaya tepki gösterildi. İstanbul’un göbeğinde polis şiddetine maruz kalanlara, basın bir süre sağır dilsiz kaldı. Yıllardır Kürtlere yönelik hak ihlalleri de benzer bir şekilde kamuoyuyla bilinçli olarak paylaşılmadı ve Gezi’yle bunun farkına varanlar arasında Kürt halkından özür dileyenler bile oldu. Daha geçenlerde Yüksekova’da üç kişi polis kurşunuyla öldü. Olaylarla ilgili baştan savma olanlar dışında kaç tane haber okuduk ana akımda? Neredeyse hiç! Çünkü orası, ‘savaş bölgesi’. Vurulanlar illa ki polisi ‘kızdıracak’ bir şey yapmıştır yani. Ben burada Gezi’yi şike davasına, Yüksekova’yı Halil’in durumuna benzetiyorum. Halil’in bir ‘istisna’ ya da eşcinsel olması nedeniyle başına gelenlerin mübah olduğunu düşünenler de yok değil, var. Şike davası öyle mi? Koskoca Fenerbahçe camiasını karalamakla, takdir edersin ki eşcinsel bir hakemin işten atılması aynı şey değil. İki davanın aynı etkiyi yaratmaması biraz da bundan.”
Bawer Çakır ise davanın Dinçdağ’ın lehine sonuçlanması durumunda stadyumlarda hakeme ibne diyemeyeceklerinden korkan devasa bir kalabalık olduğunu anlatıyor. “Davacı eşcinsel bir hakem, davalı koskoca Futbol Federasyonu” diyen Çakır, Dinçdağ’ın elinde ne medya ne para babaları ne de istediğinde kendisi için tezahürat yapacak kalabalıklar olduğunu vurguluyor: “Futbol Federasyonu’nun borazanlığını yapan medya tabii ki onu görmezden geliyor, spor yazarları da... Çünkü onlara göre onun mücadelesi bir hak mücadelesi değil. Sorun hem medyada hem de futbol dünyasında yeteri kadar cesur insanın olmaması.”
Federasyon’daki ayrımcılık, cinsel yönelimle sabit değil elbet… 90’lı yıllarda Kürt ya da Alevi hakemlerin olmaması; bugün ise Süper Lig’de görevli 37 hakemden sadece 5’nin Ankara’nın doğusundan çıkması, futboldaki şiddetin bir diğer yüzü.
Çakır’a göre Türkiye’deki futbol ve ona dair var olduğu iddia edilen kültür, memleketteki ırkçılığın, milliyetçiliğin ve cinsiyetçiliğin ‘Haydi simdi bütün eller havaya’ kıvamında kutlandığı ve taçlandırıldığı bir sirk... “Kürtlerin köyleri yakılırken stadyumlarda köyleri yakanlar alkışlanıyor, ‘bölücüler’ kovuluyordu. Kadınlar sokakta taciz edilirken ya da LGBT bireyler şiddete uğrarken stadyumlarda kadın bedeni aşağılanıyor, küfürlerle, tezahüratlarla cinsiyetçilik ve homofobi tekrar tekrar üretiliyordu” diyen Çakır, futbolun Türkiye’deki ayrımcılığın doğrudan yansıdığı ve sahiplenildiği bir mecra olduğunu ifade ediyor.
Karakaş ise sahalara ırkçı söylemin yansımasına dair yakın döneme ait bir örnek vererek 2009’da Bursaspor-Diyarbakırspor maçında, “PKK dışarı” sloganları atıldığını hatırlatıyor: “Futbol dediğimiz, boşluk içinde oynanmıyor en nihayetinde. Oyuncusu da izleyicisi de bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içenler. Memleketteki ırkçı söylemden, futbol ve bileşenlerinin nasibini almaması mümkün mü? Elbette değil. Dolayısıyla futbol camiası içinde yaşanan ayrımcılıklara şaşırmak esasen bana tuhaf geliyor.”
Peki, sporda homofobiye ve her türlü ayrımcılığa kırmızı kart göstermek için ne yapmalı, nereden başlamalı? Burcu Karakaş’a göre Federasyon, Dinçdağ’a yaptıklarını inkâr etmekten vazgeçip uğradığı ayrımcılığı kabul etmekle başlayabilir ve çok da şık olur! Bawer Çakır’a göre ise Federasyon ayrıca stadlardaki her türlü ayrımcılığı önlemek için kampanyalar örgütlemeli, eğitimler esnasında bu konuların altı çizilmeli; spor medyasını da bu eğitimlerden ayrı tutmamalı... Federasyon’un LGBT, kadın ve insan hakları örgütleriyle de birlikte hareket etmesi gerektiğini söyleyen Çakır, “Ancak bu biraz hayal gibi duruyor çünkü Federasyon öncelikle Dinçdağ konusunda haksız olduğunu kabul etmeli” deyip ekliyor: “Güzel pas aslında, 90’a çakıp gol atmak ellerinde!”
Mevzunun diğer ucunda da medya var, elbette. Çakır’a göre ayrımcılıklara tolerans göstermeyen bir medya için ilk iş yönetici konumundaki maço erkekler, zamkla yapıştıkları koltuklarından sökülüp, yerlerine kadınlar ve ayrımcılık karşıtı erkekler gelmeli…
Halil İbrahim Dinçdağ’ın, Türkiye Futbol Federasyonu’na karşı açtığı maddi ve manevi tazminat davasının 11. duruşması 4 Mart 2014 tarihinde görülecek. Bu vesileyle Karakaş’tan sadece futbol camiasına değil, futbola gönül veren herkese bir çağrı geliyor: “Halil’in açtığı yoldan ‘Futbol nedir, ne değildir’i biraz daha tartışmaya açsanız ya… Neticede futbol sadece futbol değil!”
ERKEKLİK OFSAYTA DÜŞÜNCE
Futbol, Eşcinsellik ve Halil İbrahim Dinçdağ’ın Hikâyesi
Burcu Karakaş
Bawer Çakır
İletişim Yayınları
2013, 182 sayfa, 16 TL.
İpek İzci - Radikal