Demek ki o ses kaydı doğru. Ve yine, demek ki bugüne kadar doğru olmadığı kanıtlanamayan diğer ses kayıtları da.
"Gerçek olduğuna inanmak istemediğimiz bu kayıtta, Sayın Başbakan, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan hakkında defalarca takipsizlik veya beraat kararı verilmiş olan yargı süreciyle ilgili olarak eski Adalet Bakanı ile görüşmektedir… Böyle bir görüşme yargı sürecine açık bir müdahale anlamı taşımaktadır. Biz bu konuşmanın yapılmadığının ve gerçek olmadığının bir an önce kanıtlanmasını bekliyoruz."
Dün Doğan Grubu’nun yaptığı açıklama böyle diyordu.
Evet biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir gerçek olduğuna inanmak istediğimiz şeyler duyuyoruz. Ve yine kaydadeğer bir süredir bu duyduklarımızın gerçek olmadığının kanıtlanmasını bekliyoruz.
Tısss… Konuşmanın sahiplerinden bu meyanda ‘tısss’tan başka ses çıkmıyor.
Yalnız şöyle şeyler var: "İllegal dinlemelerle ilgili yorum yapmayız" ya da "Paralel yapıya pabuç bırakmayız."
Sanırsınız prensip ve devlet ahlakı timsalleri.
Artık bugün ‘yorum yapılmayacak bir dinleme’ yahut ‘pabuç bırakılmayacak bir paralel yapı’ raddesi çoktan aşılmıştır, beybabalar.
Paralel bir yapı sizi bitirmek istiyorsa, bitmeyebilirsiniz biliyor musunuz?
Çok basit bir metotla: Bu yapının size iftira attığını, yalan yanlış ses kayıtlarıyla sizi olmadığınız biri gibi göstermeye çalıştığını bilimsel yöntemlerle, saniye saniye kanıtlayarak.
Fakat yapmıyorsunuz. Maalesef yapamıyorsunuz.
Ve biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir ‘bildiğimiz’, kurumların içinden çığlık çığlığa duyduğumuz, ensemizde hissettiğimiz baskının, yolsuzluğun ve hukuksuzluğun ‘best of’ kasedini dinliyoruz. Aslında böyle.
Biz bilmiyor muyduk hükümetin her "Yargıya nasıl müdahale edebiliriz" dediğinde ettiğini…
Makbul bulunmayan gazete patronlarının hayatının cehenneme çevrildiğini…
Rüşvetle neler döndüğünü… Karanlık işadamlarının devletin en üst seviyesiyle pazarlığa oturduğunu…
Yandaş bir medya kurulması için kimi para sahiplerine emirler verilip kolaylıklar sağlandığını.
Devletin içindeki kimselerin fişlendiğini, bunun en yaygın olanının Aleviler ve Sünniler şeklinde vuku bulduğunu…
Paralar paralar paralar yendiğini…
Yarım yamalak da olsa duyuyor, tamamen kanıtlayamasak da biliyorduk.
Bilmediğimiz şey tüm bu işlerin bu boyutta yaşanmış olmasıydı.
Sahiden de insan bu kadarını tahmin edemiyor. Bir Başbakan’ın Adalet Bakanı’nı arayıp bir medya patronunun ceza alması için uğraşmasını, beraat veren hâkim için ‘Alevidir’ demesini, beklemiyor insan.
Ya da ne bileyim, her şeye ama her şeye tahakküm kurduğunu bilseniz de Fenerbahçe’nin başkanlık seçimini bu kadar didiklemesine şaşırıyor insan.
Veya… İşadamlarının ‘kucağa düşmesi’ için istenilen meblağları, sıfırla sıfırla bitmeyen o ‘son bi 30 milyon Euro’ya akıl sır erdiremiyor
insan.
Bunların hepsi oldu ve olmadığını kanıtlamak için kılını dahi kıpırdatmayan bir hükümetle karşı karşıyayız. Hatta ve hatta bir tür "Ne var ki bunlarda" edası da peyda oldu. Başbakan’ın dün Aydın Doğan’ın SPK’daki davasıyla ilgili Adalet Bakanı’nı aramasıyla ilgili açıklamaları öyle diyor: "SPK’nın bana verdiği bilgiler çok vahimdi, bakanıma talimat vermem gayet doğal."
Demek ki o ses kaydı doğru. Ve yine, demek ki, bugüne kadar doğru olmadığı kanıtlanamayan diğer ses kayıtları da.
Demek ki, yargıya müdahale etmek de ‘son bi 30 milyon Euro' da gayet doğal bizi yönetenlere göre.
Evet biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir kir, pas ve boğuntu içinde yaşatıldığımızı biliyorduk. Bilmediğimiz şey yüzsüzlüğün bu devasa boyutu, bizlerin de millet olarak bu yüzsüzlüğü sindirecek çöpçülükte bir midemiz olduğuydu.
Ezgi Başaran - Radikal
"Gerçek olduğuna inanmak istemediğimiz bu kayıtta, Sayın Başbakan, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan hakkında defalarca takipsizlik veya beraat kararı verilmiş olan yargı süreciyle ilgili olarak eski Adalet Bakanı ile görüşmektedir… Böyle bir görüşme yargı sürecine açık bir müdahale anlamı taşımaktadır. Biz bu konuşmanın yapılmadığının ve gerçek olmadığının bir an önce kanıtlanmasını bekliyoruz."
Dün Doğan Grubu’nun yaptığı açıklama böyle diyordu.
Evet biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir gerçek olduğuna inanmak istediğimiz şeyler duyuyoruz. Ve yine kaydadeğer bir süredir bu duyduklarımızın gerçek olmadığının kanıtlanmasını bekliyoruz.
Tısss… Konuşmanın sahiplerinden bu meyanda ‘tısss’tan başka ses çıkmıyor.
Yalnız şöyle şeyler var: "İllegal dinlemelerle ilgili yorum yapmayız" ya da "Paralel yapıya pabuç bırakmayız."
Sanırsınız prensip ve devlet ahlakı timsalleri.
Artık bugün ‘yorum yapılmayacak bir dinleme’ yahut ‘pabuç bırakılmayacak bir paralel yapı’ raddesi çoktan aşılmıştır, beybabalar.
Paralel bir yapı sizi bitirmek istiyorsa, bitmeyebilirsiniz biliyor musunuz?
Çok basit bir metotla: Bu yapının size iftira attığını, yalan yanlış ses kayıtlarıyla sizi olmadığınız biri gibi göstermeye çalıştığını bilimsel yöntemlerle, saniye saniye kanıtlayarak.
Fakat yapmıyorsunuz. Maalesef yapamıyorsunuz.
Ve biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir ‘bildiğimiz’, kurumların içinden çığlık çığlığa duyduğumuz, ensemizde hissettiğimiz baskının, yolsuzluğun ve hukuksuzluğun ‘best of’ kasedini dinliyoruz. Aslında böyle.
Biz bilmiyor muyduk hükümetin her "Yargıya nasıl müdahale edebiliriz" dediğinde ettiğini…
Makbul bulunmayan gazete patronlarının hayatının cehenneme çevrildiğini…
Rüşvetle neler döndüğünü… Karanlık işadamlarının devletin en üst seviyesiyle pazarlığa oturduğunu…
Yandaş bir medya kurulması için kimi para sahiplerine emirler verilip kolaylıklar sağlandığını.
Devletin içindeki kimselerin fişlendiğini, bunun en yaygın olanının Aleviler ve Sünniler şeklinde vuku bulduğunu…
Paralar paralar paralar yendiğini…
Yarım yamalak da olsa duyuyor, tamamen kanıtlayamasak da biliyorduk.
Bilmediğimiz şey tüm bu işlerin bu boyutta yaşanmış olmasıydı.
Sahiden de insan bu kadarını tahmin edemiyor. Bir Başbakan’ın Adalet Bakanı’nı arayıp bir medya patronunun ceza alması için uğraşmasını, beraat veren hâkim için ‘Alevidir’ demesini, beklemiyor insan.
Ya da ne bileyim, her şeye ama her şeye tahakküm kurduğunu bilseniz de Fenerbahçe’nin başkanlık seçimini bu kadar didiklemesine şaşırıyor insan.
Veya… İşadamlarının ‘kucağa düşmesi’ için istenilen meblağları, sıfırla sıfırla bitmeyen o ‘son bi 30 milyon Euro’ya akıl sır erdiremiyor
insan.
Bunların hepsi oldu ve olmadığını kanıtlamak için kılını dahi kıpırdatmayan bir hükümetle karşı karşıyayız. Hatta ve hatta bir tür "Ne var ki bunlarda" edası da peyda oldu. Başbakan’ın dün Aydın Doğan’ın SPK’daki davasıyla ilgili Adalet Bakanı’nı aramasıyla ilgili açıklamaları öyle diyor: "SPK’nın bana verdiği bilgiler çok vahimdi, bakanıma talimat vermem gayet doğal."
Demek ki o ses kaydı doğru. Ve yine, demek ki, bugüne kadar doğru olmadığı kanıtlanamayan diğer ses kayıtları da.
Demek ki, yargıya müdahale etmek de ‘son bi 30 milyon Euro' da gayet doğal bizi yönetenlere göre.
Evet biz… Bir millet olarak… Kaydadeğer bir süredir kir, pas ve boğuntu içinde yaşatıldığımızı biliyorduk. Bilmediğimiz şey yüzsüzlüğün bu devasa boyutu, bizlerin de millet olarak bu yüzsüzlüğü sindirecek çöpçülükte bir midemiz olduğuydu.
Ezgi Başaran - Radikal