Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Victor Silva Costa


Trans Onur Haftası’nın altıncısı 15-21 Haziran tarihleri arasında yapılacak

$
0
0
Trans Onur Haftası’nın altıncısı 15-21 Haziran tarihleri arasında yapılacak. HDP ve CHP’li milletvekillerinin de katılacağı hafta, 21 Haziran’da Taksim Meydanı’ndan Tünel’e yürüyüşle sonlanacak.

İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nin trans hakları mücadelesini görünür kılmak amacıyla bu yıl 6.sını düzenlediği Trans Onur Haftası’nın programı açıklandı.

LGBTİ Onur Haftası’ndan bir hafta önce, 15-21 Haziran tarihleri arasında yapılacak hafta boyunca İç Güvenlik Paketi’nin LGBTİ’lere etkisinden, trans mültecilerin barınma sorunlarına birçok konu tartışılacak. Hafta kapsamında LGBTİ Onur Haftası ekibiyle Trans Onur Haftası ekibinin oynayacağı “İbneler Dönmelere Karşı” futbol maçı 15 Haziran Pazartesi saat 19.00’da Taksim Spor Kulübü’nde yapılacak.

HDP ve CHP’den vekiller de haftaya katılacak

Hafta kapsamında HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş ve CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal 19 Haziran saat 19.00’da İsmail Beşikçi Vakfı’nda İç Güvenlik Paketi’ni tartışacak.

Haftanın finali ise her yıl binlerce kişinin yürüdüğü Trans Onur Yürüyüşü ile yapılacak. Yürüyüş 21 Haziran Pazar günü saat 17.00’de Taksim Meydanı’ndan başlayacak.

“Nefret Suçları Yasası isterken, İç Güvenlik Paketi çıktı!”

Bu seneki Trans Onur Haftası’nın temel mesajı “Bize Bir Yasa Lazım”. Bu mesajla bir süredir çalışmalarını sürdüren İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nden Deniz Tunç tüm insan hakları savunucularını haftaya katılmaya çağırdı. KaosGL.org’a konuşan Tunç’un çağrısı şöyle:

“Uzun süredir üzerinde çalıştığımız ‘Bize Bir Yasa Lazım’ kampanyamızla tüm insan hakları savunucuları hem hafta etkinliklerinde bizle olmaya hem de yürüyüşe katılmaya davet ediyoruz. Biz yıllardır nefret cinayetlerinin önüne geçmek için bize nefret suçları yasası lazım olduğunu söylerken, tüm toplumu baskı altına alan bir yasayla karşılaştık. İç Güvenlik Yasası adı altında hepimiz tehdit altındayız. Bu sene de özellikle bu yasaya dikkat çekeceğiz ve hem yasanın kaldırılmasını hem de nefret suçları yasası çıkmasını talep edeceğiz.

“İç Güvenlik Yasası herkesi etkileyecek ama en çok translar tehlike altında. 80 döneminde trans kadınların araçlara doldurulup şehir dışına atıldığı döneme geri dönme riski var. Zaten halihazırda gerek Kabahatler Kanunu gerekse de kolluk kuvvetlerinin keyfi gözaltıları ve işkenceye varan uygulamaları dolayısıyla trans kadınlar ciddi sorunlar yaşıyor. İç Güvenlik Paketi bu uygulamaların daha ileriye taşınması anlamına geliyor.”

http://www.gaziantephaberler.com/ibneler-donmelere-karsi-futbol-maci-haberi-34072.html

“VoltaÇark” Hapiste LGBTİ Olmayı Anlatıyor

$
0
0
Hevi LGBTİ İnisiyatifi kurucu aktivistlerinden Rosida Amedli uzun süredir üzerinde çalıştığı “VoltaÇark” kitabını okuyucu ile buluşturuyor. Kitapta Türkiye hapishanelerinde bulunan eşcinsel ve transların hak ihlalleri, deneyimleri anlatılıyor.


Kitabın yazarı 21 yaşındaki Rosida Amedli ile PembeHayat.Org için bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle Rosi Da kimdir, neler yapmaktadır, hayalleri nelerdir?

Rosida Amedli, 21 yaşında, altı kardeş sahibi, ailesiyle yaşayan, hastanede işçi olarak çalışan birisidir. Politik bir noktaya ve özgün bir mücadele alanına dikkat çekmek için Kürdistanlı bir eşcinsel olarak kendini tanımlar.

Bu kitap tam olarak ne ile alakalı? Kitabın kurgusu nasıl?

Voltaçark kitabı Türkiye hapishanelerinde LGBTİ bireylerin yaşadıkları hak ihlallerini anlatmak amacıyla yapılmış bir kitap çalışmasıdır. Hapiste LGBTİ Olmak, kişi hangi nedenle içeri girmiş olursa olsun, içeride yaşanılan hak ihlallerini duyurmak için yapılmış bir çalışmadır. Hâlâ cezaevinde olan veya cezaevi deneyimi olmuş kişilerin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi yüzünden yaşadıkları hak ihlallerini içermektedir.

Yaşanılan hak ihlallerinden bazıları şunlardır: taciz, tecavüz, zorla saç kestirme, ‘‘Güvenlik’’ gerekçesiyle tekli hücrelerde tutma, cinsel yöneliminden kaynaklı istemediği halde hastaneye götürülme, genel cerrahi bölümünde anal ilişki yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için makattan parmaklama, psikiyatrik muayene ile eşcinsel olduğuna dair rapor almaya zorlama… Ayrıca “Güvenlik’’ gerekçesiyle iş yurtlarında çalışmasına imkân vermeme, açık cezaevi hakkından mahrum bırakma, hapiste verilen meslek ve sosyal etkinliklerde yer almasını engellemeye dikkat çekmek istenmektedir.

Bu kitap, daha önce cezaevinde kalmış veya hâlâ içeride bulunan kişilerle yapılan röportajlardan oluşur. Hapiste bulunan kişilerle mektuplaşma yöntemiyle, diğer kişiler ile ise bir araya gelmek suretiyle röportajlar yapılmıştır.

Böyle bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Yazım ve araştırma sürecinde neler yaşadın (olumlu/olumsuz; belki komik anektodlar)?

Bu kitap fikri Bafra T Tipi Cezaevi’nde Avşa adında bir trans kadının V…. İsminde bir  gardiyan tarafından tecavüze uğraması, gardiyanlar tarafından meydan dayağına maruz kalması, yaşadığı olaylar karşısındaki hukuki mücadelesinde engellere takılması, dayanamayıp jiletle intihar girişiminde bulunması; intiharla yaşadıklarından kurtulamayınca  da 60 günlük açlık grevine girmesi ve en sonunda “Açım, ölmek istemiyorum” diye haykırması ile bu seslerin sesi olmak gerekir diye düşündüm. Bunun gibi bir çok hak ihlalinin olduğunu düşünerek böyle bir çalışmaya başladım. Zaten daha önce kendim de 21 Ay Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi’nde içeride kalmıştım. Bu acıyı yaşayan biri olarak bunları anlatmadan ve arıza çıkarmadan içeride LGBTİ bireylere yaklaşımın değişmeyeceğini düşündüm.

Yazım ve araştırma sürecinde özellikle en çok zorlandığım nokta içeride bulunan arkadaşlarla iletişim kurmak çok zordu. Çünkü hikâyelerini mektuplaşarak öğreniyordum. Mektuplaşmalarda iletişim kopukluğu olurdu. Mektuplarda şu cezaevlerinde yaşadıklarımı yazamam yazarsam mektup sana ulaşamaz diyenler oldu. Bazılarına yazdığım mektuplara hiç cevap alamadım. En rahat içeri giriş çıkmış olanlarla görüştüm. Kitap çalışmasını yürütürken hep hüzünlü anlar yaşadım.

Kitap sanıyorum kişilerin özgün hikayelerini de içeriyor. Senin için en sana dokunan, seni etkileyen ya da ilginç dediğin bir hikaye oldu mu?

Kitaptaki tüm hikâyeler ilginç çünkü sıradışı bir hayat anlatılıyor. Gerçekten tüm hikâyeler beni çok etkiledi. Nasıl anlatsam… Mesela deterjanla yıkanan var, makattan parmaklanan, üzerindeki kadın kıyafetlerini almasınlar diye 40 gün çıkarmayan var… Tekli hücrede tutuluyor çoğu; bu da psikolojik işkence. Bazı cezaevi müdürlerinin kzılar diye hitap etmesi bazı yerlerde koğuş sisteminin olması ve içeride askere, gardiyana aşık olan trans kadınların hikayeleri biraz içimi ferahlattı. Aşkın olması insana nefes aldırtıyor.

Bu kitapla neyi hedefliyorsun? Kimlere ulaşmasını bekliyorsun?

Kitap hak ihlallerini belgeleştirmek amacıyla yapılan bir çalışmadır. İçeride yaşanan hak ihlallerini yetkili kurumlara duyurmak ve stö, lgbti dernekleri, insan hakları derneklerinin bu alana dikkatini çekmek ve çalışmalarını sağlamayı hedefliyorum. Kitapla topluma temas etmek ve kimliklerimizden kaynaklı birçok alanda olduğu gibi burada da yaşanan acılarımızı anlatmak istedim.

Hapishanede LGBTİ olmak meselesi Pembe Hayat’ın da uzun süredir üzerinde çalıştığı, savunuculuk yaptığı, raporlaştırmaya çalıştığı bir alan. Pek çok sorun, şikâyet ve hak ihlalleri olduğunu biliyoruz. Senin açından bunların çözümüne dair nasıl öneriler geliştirilebilir?

Pembe Hayat derneğinin bu alandaki çalışmalarını biliyor ve takdir ediyorum. Bu alan için bir stö ağının olması gerekiryor. İçeriyle sürekli iletişim halinde olmak, onların sahipsiz olmadığını yetkili kurumlara hissettirmek gerekir. Bu alanda stö ağının içeridekilere hukuki ve dayanışma desteği sunması gerekli.

İzmir’deki “Pembe Cezaevi” mevzuu hakkında neler düşünüyorsun?

Bu alanla ilgili dernekler, zaten genel yaklaşımını ortak bir basın açıklaması ile deklare etmişlerdi. Aynı tekrara girmek istemiyorum. Bu konuya ilişkin kitapta kısaca belirttik. Adalet bakanlığı da farkındadır. Özellikle trans kadınların tekli hücrelerde tutulmaları uluslararası ve BM işkence önleme komitesinin de kararlarını çiğniyor. Yaşanan bu hak ihlallerini ortadan kaldırmak için böyle bir cezaevinin yapımına gidiyor. 2015 yılında inşasına başlandığını 2017 yılında açılacağını Adalet Bakanlığı trans bir kadının sorduğu soru üzerine cevapladı. Bu bir ayrıcalık “özel”lik değil; ayrımcılığın ispatıdır. Bu cezaevinin yapımı kendisiyle beraber birçok farklı sorun da getirecek. İçerideki LGBTİ bireylere yapılan bu ayrımcılık ve hak ihlallerini Adalet Bakanlığı ortadan kaldırmak istiyorsa içerideki LGBTİ bireyleri ve bu alanda çalışan dernekleri dinlemesi gerekiyor. Fikirlerini sorması gerekiyor. Öyle yaptım da oldu olmaz… İnsanların hayatı söz konusu.

Kitap ne zaman basıma girecek ve okuyucuyla buluşacak? Yayıncısı kim? Ve nasıl ulaşılabilecek?

Kitap bu ara iki dilli Kürtçe ve Türkçe olarak basılacak. Toplumsal farkındalık ve bilinç artırma amacıyla olduğu için kitap parayla satılmıyor. Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği’nin destekleriyle basılıyor. Buradan Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği’ne teşekürlerimi sunmak isterim. Haziran ayında 1bin tane basacağız. Kitabı, Adalet Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına, cezaevlerine, cezaevi kütüphanelerine, cezaevindeki trans kadınlara, üniversite kütüphanelerine, sivil toplum örgütlerine, İHD’ye, kadın derneklerine, LGBTİ derneklerine, İmralı Cezaevi’ne, HDP’nin belediyelerine, Kürt Hareketi’nin tüm kurumlarına ve yeni meclise girecek partileri ayırt etmeksizin tüm vekillere, eşe ve dosta dağıtacağız.

VoltaÇark Kitabı ile alakalı Rosida ile İstanbul LGBTİ Onur Haftası programı kapsamında 23 Haziran 2015 tarihinde Cezayir Toplantı Salonu’nda saat 18:30’da bir araya gelebilirsiniz. “Duvarın Ardındakiler” panelinin sosyal medya etkinlik davetine bu linkten erişebilirsiniz.

 (Alican Kalan, Pembe Hayat)

Boston Eşcinsel Korosu Konseri Boğaziçi Üniversitesi'nde

$
0
0
Boston Eşcinsel Erkek Korosu 27 Haziran’daki konseri, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Çalışmaları Kulübü'nün Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü'nde gerçekleşecek.

ABD’nin önde gelen eşcinsel korolarından Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun İstanbul konseri, LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) Onur Yürüyüşü’nden bir gün önce, 27 Haziran’da Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te gerçekleşecek.  Eşcinsel korosundan halk konseri

Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun İstanbul konseri, 27 Haziran Cumartesi günü saat 18.30’da herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak yapılacak. 1,500 kişilik oturma alanının oluşturulacağı konserde yer bulamayanlar için bir ses sistemi kurulacak.

Orta Doğu turu kapsamınca önce İsrail’i, ardındansa Türkiye’yi ziyaret edecek koro, üniversitenin LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün çabaları sayesinde Boğaziçi Üniversitesi’nde ağırlanacak.
“Yasakçı zihinlerin karşısında her zaman özgürlük kazanacak”

“Yasakçı zihinlerin karşısında her zaman özgürlük kazanacak”
Vahdet gazetesinin “Sapıklık Kol Geziyor” başlıklı haberiyle koroyu, Zorlu Holding’i ve Kaos GL Derneği’ni hedef göstermesi üzerine Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Çalışmaları Kulübü bir basın açıklaması yayınlamış, konserin iptal edilmesi halinde üniversite kapılarının koroya her zaman açık olduğunu belirtmişti:

“Herkesin cinsel yönelimini, cinsiyet kimliğini özgürce yaşayabileceği yarınlar diliyoruz. Ayrımcı, nefret dolu, yasakçı zihinlerin baskısı karşısında her zaman özgürlük kazanacaktır.”

Konserin bilet satışlarını yürüten Biletix ise, satışların iptal edildiğinin kesinleşmesiyle birlikte bilet ücretlerini iade etmeye başladı.

Bianet

Vitrin olmaya susup, somut olana çemkirmek!

$
0
0
Yazar: Hevilgbtüzerinde: Haziran 10, 2015Kategori: Lgbti Politika, Yazı / MakaleYorum Yok
Hevi Lgbti’nin ve İstanbul Lgbti Dayanışma Derneği’nin yayınlamış olduğu ortak bildiriyi içerik olarak ve zamanında ortak inisiystif geliştirmrk anlamında çok iyi bulduğumu söylemeliyim . bunun dışında da seçim kampanyası boyunca akp faşizmi kurmaylarının en yüksek elden kürt halkının ve dahi türk demokratik kamuoyunun en geri eğilimlerine oynayarak bizi baraj ve başkanlık sistemini boşa çıkarma mücadelesi dışına düşürme çabalarına karşın son kertede mahir ünsal ; ”eşcinsel evlilik hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sorduğunda bile selahattin demirtaş duymazdan gelmemiş sözünü esirgememiş her zamanki o zekice uslubuyla ”mesaj alınmıştır , eşimle çok mutluyuz , teşekkür ederim” diye cevap vermişti. eğer tabanda meseleyi bir onur mücadelesi olarak algılayıp bu politik durumu görmezden gelen bir eğilim olmasaydı seçim mücadelemiz çok ciddi yaralanabilirdi. şükür ki böyle bişey olmadı. ama zaten şu anda selahattin demirtaş’ı lgbtler konusunda geri adım attı diye suçlayanların halen bize çelme takmaktan başka bir katkısı olmadığı gibi hdp lgbt politika üzerinden linç edilmeye çalışıldığında da bir katkısı olmamıştı ; bir kenara çekilip belki de korkunç sonu beklemekten gayrı…..

Halbuki gecen yerel seçim süreci içerisinde kılıçdaroğlu ‘nun ”taban buna hazır değil” demesini biz hdk bileşeni ve bize yakın duran çevredeki lgbtler olarak olumlu bulmuş. tabanın hazır olmadığını söylemesini aslında bir bakıma kendisinin çoktan hazır olduğu anlamına gelir diye okumuş hiçde art niyete mahal vermemiştik. yine yerel seçim sürecinde beşiktaş ve şişli belediyelerinde bile en kazanamayacak sıralarda lgbtlere yer verilmesini fazla umursamamış sonuç olarak her iki belediyede 2 lgbt arakadaşımızın danışmanlık düzeyinde de olsa yer bulabilmesini önümüzü açan ve açabilecek gelişmeler olarak almıştık. Halen bir çok yönünü olumlu olarak karşıladığımız yeni dönem chp’si ni bütün sağ modernist , beyaz türkçü , tekci geçmişine rağmen hedef almayı hiç bir biçimde düşünmüyorum . demokrasi hareketine katkısı da olabilecek mevcut siyasal ortamı demokratize eden bir durum gözüyle bakıyorum.
hdp çizgisinin lgbt harekete en başından beri çok ciddi destek ve emek veren bir hareket olduğunu ayrıca zaten lgbt örgütlenmesini başlatan arkadaşların da hdp çizgisiyle aynı hamurdan gelen kişiler olduğunu chp’nin – bu günü için bunu söylemek çok erken olabilir ama – geçmiş konumu itibariyle meseleye bir batılık kriteri ve oy alanı olarak bakmasını ve meseleye çok sonradan eklemlenebildiğini hatırlatmak isterim. yine chp çevresindeki ve diğer bütün çevrelerdeki lgbti’lerin en kötü ihtimalle bu duruma vefa göstermesi en asgari ahlaki bir gerekliliktir.

Sonuç olarak lgbti meselesine yönelik sınıfsal bir perspektifle bakma ve bu bağlamda çözüm üretebilme yaklşımından çok uzak olan chp’nin bütün bunlara rağmen benim açımdan demokrasi iddiası ve lgbt sorununa yaklaşımı hiçde küçümsenecek düzeyde değildir. bütün bu yatığım hatırlatmalar bağlamında hdp’ye yönelik yıpratıcı ve yapıcı olmayan eleştirel tutumdaki arkadaşlar belkide kendilerini yeniden gözden geçirmeli ve objektif olmalıdır.

Erdal Kaya (Hêvî Lgbti Gönüllüsü)

LGBT'ciler HDP'ye sahip çıktı

$
0
0
Paralel örgütün operasyon ve tetikçi sitelerinden t24'e konuşan LGBTİ üyeleri HDP'nin barajı geçmesini önemli ve tarihi bir olay olarak nitelendirirken, Selahattin Demirtaş'a da sahip çıktı.

Muhalif yayınları ve 7 Haziran öncesi HDP’ye verdiği destekle bilinen paralel örgütün operasyon ve tetikçi sitelerinden t24.com.tr'nin eşcinsel muhabiri Michelle Demishevich, İstanbul LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel) komitesi üyelerinden Elif Avcı ve Şevval Kılıç’la röportaj yaptı.

Seçim ertesi gerçekleşen röportajda eşcinsel milletvekili adayı bulunan HDP’nin barajı geçmesi de soruldu.

LGBTİ üyesi Şevval Kılıç HDP’nin barajı geçmesiyle ilgili olarak, “Çok önemli ve tarihi zamanlardan geçiyoruz. Bizler beş yıl sonra Gezi’yi anlatır gibi bugünleri anlatacağız birbirimize. Muhteşem şeyler oluyor. Şimdi biz bunları sindirme aşamasındayız.” dedi.

HDP konusunda fanatikleşilmemesi gerektiğini söyleyen Kılıç, “Şu aşamada HDP’nin tamamen desteklenmesi gerekiyor.” dedi.

Röportajda konuşan bir diğer LGBTİ üyesi Elif Avcı ise seçim sonrası HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı konuşmada LGBTİ ifadesini kullanmamasıyla ilgili olarak tepki gösterirken, “HDP, seçim öncesinde seçilecek olan adaylarımızın tamamı LGBTİ hakları için çalışacaktır demişti. Bu büyük bir sözdür ve takip edilecek bir sözdür.” diyerek Demirtaş’a sahip çıktı.

http://www.haber10.com/haber/624180/#.VXoETfntlBc

İstanbul LGBTİ Onur Haftası'nın bu yılki teması 'normal'

$
0
0
Istanbul LGBT Onur Haftası ilk defa 1993'te Christopher Street Day olarak yapıldı ve o günden bugüne her yıl düzenli olarak kutlanıyor. 2003'ten beri her yıl İstiklal Caddesi’ndeki sokak yürüyüşüyle noktalanan etkinlikler, 2007’den bu yana da uluslararası bir boyut kazandı. 2010 yılında 5 bin kişiyle başlayan onur yürüyüşü geçtiğimiz yıl yaklaşık 100 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti. Ortadoğu, Avrupa ve Türkiye'de düzenlenen en kalabalık onur yürüyüşü olarak anılır.

Türkiye'deki lezbiyen gay biseksüel transseksüel ve interseksüel bireylerin yaşadıkları sorunlara ve hak ihlallerine karşı ses çıkartmak ve cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimleri daha da görünür kılmak amacıyla düzenlenen İstanbul LGBTİ Onur Haftası etkinliklerine LGBTİ dernekleri de destek veriyor. Ancak İstanbul LGBTİ Onur Haftası komitesi bağımsız bir grup ve çalışmalarını bir çatı örgüt göreviyle yürütüyor. Onur haftası boyunca çeşitli panel, film gösterimi, sergi, konser ve daha pek çok etkinlik düzenleniyor. Haftanın sonunda da Taksim Meydanı'nda toplanan LGBTİ'ler İstiklal Caddesi'ni işgal ediyor ve Tünel'e kadar gökkuşağı renklerinden oluşan görsel bir şölenine dönüşüyor.  

Istanbul LGBTI Pride komitesi üyelerinden aktivist Elif Avcı ve Şevval Kılıç ile bu yıl teması "normal" olan Onur Haftası'nı konuştuk.

- Temanız neden "normal"?

Elif Avcı: Bu yılın temasını belirlemek aylarca sürdü. Önce Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı nedeniyle “yüzleşme” yi düşündük. Ancak bu yüzleşme kendi içimizdeki homofobi ve transfobi yüzleşmesini kapsayacaktı. “baskı, ahlak, şiddet” üçlüsünü tartıştık. Ama bütün bu tartışmaların evirildiği noktada temanın “normal” olmasına karar verdik.

- “Pride” adı nereden geliyor?

Şevval Kılıç: ABD’nin New York Şehri’nde 1969 yılında LGBTİ bireylerin sürekli gittiği Stone Wall adlı barda polisin LGBTİ bireylere yönelik şiddet uygulamasına karşı Sylvia Rivera adlı bir trans kadının polislere bir taş atmasıyla patlak veren bir gay hareketidir. LGBTİ bireylere yakıştırılan onursuz olmak, ahlaksız olmak ve kötü olmalara karşı “biz onursuz değiliz bizim ahlakımız bacak aramızda değil” denerek ilk defa “pride” “onur” yürüyüşü düzenlenmiş. Onur tek başına düşünüldüğünde sorunlu bir kelime aslında. Gurula karıştırılabilir. Yani biz eşcinsel olduğumuz için gururluyuz çıkış noktası değil.

Elif Avcı: Stone Wall Ayaklanması, Haziran ayının son haftası gerçekleştiğinden dolayı bizler etkinliklerimizi bu tarihlere denk getirmeye çalışıyoruz.

- Avrupa, Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da “gay pride” diye anılırken Türkiye’de ise “LGBTI pride” adı altında etkinlikler düzenleniyor.

Şevval Kılıç: Bu tamamen kadınların başarısıdır kesinlikle. Erkek egemen bir sistemde yaşıyoruz. Erkeklik hepimizin nüfuzuna işlemiş. LGBTİ bireylerin insan haklarına ve onurlarına atfedilmiş bir hafta ve bir yürüyüş olarak düşünüyoruz. Bütün kimliklerin eşit oranda görünür olmasına dair sıkıntımız var. Biz İstanbul Onur Haftası olarak kimlikleri ve yönelimleri politik anlamda görünür kılmak zorundayız.

- İstanbul LGBTI Pride bir dernek mi?

Elif Avcı: Hayır değil. Istanbul LGBTI Pride bir kollektif yapı. En başından beri Lambda Istanbul Taksim’de olduğu için bize bugüne kadar hep ev sahipliği yaptı. Zaten bu grubun bağımsız olduğunun altı çok çizildi. Özellikle bunu Lambda Istanbul çok belirtti. Istanbul LGBTI Pride, bağımsız bir oluşumdur. Kendi kaynağını kendisi üretir. Herhangi bir derneğe, bir örgüte ya da bir partiye bağlı değildir. Bileşenleri olan çatı bir oluşum.

- Kendi kaynaklarınızı nasıl üretiyorsunuz peki!

Şevval Kılıç: Daha önceden İstanbul’da bulunan yabancı konsolosluklar küçük küçük maddi yardımlarda bulunuyorlardı. Bazı şirketler bize etkinliklerimizi gerçekleştirebilmek için mekânlar ayarlıyordu. Bunları bizim bileşenimiz olan LGBTİ dernekleri üzerinden yapıyorlardı. Ama bu sene bu ve benzeri resmi kurumlardan yardım alabilmemiz için bir LGBTİ derneği ya da başka bir resmi kurumun buna aracılık etmesi ve imza atması gerekiyordu. Ancak LGBTİ dernekleri bu sene böyle bir destek te bulunamayacaklarını söyledi. Yani Istanbul LGBTI Pride olarak maddi yardım almamızın önü böylelikle tıkanmış oldu. Aslında çok ta iyi oldu. İki tane party düzenledik. LGBTİ dostu bir belediye bize bayraklarımızı yapıyor yardım olarak. Bir kurum broşürlerimizi basacak. Bir çok mekan bize kapılarını açtı. Demek ki oluyormuş biz bunu gördük.

- Özellikle İslami medyada yapılan bu LGBTİ etkinlikleri ile sizlerin eşcinselliği yaymaya çalıştığınız iddia ediliyor. Eşcinsellik böyle organizsayonlarla yayılabilecek bir olgu mu?

Elif Avcı: Keşke eşcinsellik yayılabilir bir şey olsa. Ben öyle kadınlar görüyorum o kadar güzeller ki azıcık bulaştırıp onlara etkilemeyi çok isterdim ama maalesef ki bu kimlik ve yönelim meselesi öyle olmuyor. Biraz süründüğünde geçseydi gerçekten yayılabilirdi. Çocuklarımızın bu kadar eşcinsellikten etkilenmesine önem veriyorsak eğer nefret söylemi üreten, kendi çocuğunu cinsel istismar eden yeterince figür görüyoruz ekranlarda zaten. Onlara bir müdahale etsinler bence önce. Tek bir kız çocuğuna bütün köyün yıllarca tecavüz ettiğini ve köy sakinlerinin buna sessiz kaldığını duyduk gördük öğrendik. Önce bunları çözsünler sonra bize gelsinler. Bu yürüyüş için büyük bir lobi çalışması yürütülüyor. Milletvekilleri ile konuşuluyor, Avrupalı parlamenterler, konsoloslar aranıyor. Ak Parti biz hoş görülü olduğumuz için yürüyorlar diyor ancak aslında yürüyebilmek için çalmadığımız kapı kalmıyor. Taksim’de onur yürüyüşü yapmak o kadar kolay bir iş değil. Bizim arkamızda bu kadar çok büyük bir lobby olmasaydı çoktan keserlerdi bu yürüyüşün önünü kesmişlerdi.

Şevval Kılıç: Çocuklarımız var gençlerimiz var bunları etkiliyorsunuz derler hep. O zaman çocuklarınızı her gördüğü şeylerden etkilenen bireyler olarak yetiştirmeyiniz lütfen. Mesela biz zencilerle gezince zenci mi oluyoruz. Yönelimde böyle bir şey.

- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşcinsellerden pek hoşlanmıyor. Her konuşmasında da bunu açıkça dile getirdi. Söylemlerinde de hedef gösterdi kimi zaman LGBTİ bireyleri. Sizin bu kadar kapsamlı ve geniş bir zamana yayılmış programınız nedeniyle tepki çeker misiniz?

Şevval Kılıç: Cumhurbaşkanımız ne olur azıcık kızsın. Ben Sünni, Türk, hetero olmayan kimliklerin tamamına yönelik nefret söylemlerinin yatan sebebin bir fobi olduğuna inanmıyorum. Çok daha basit ve küçültücü bir şeye dayanıyor. Para ve iktidar. Bu insanlar para ve iktidar sevdasına düştükleri için her türlü nefret söylemini, çılgınlığı ve manyaklığı yapabilirler. Gözleri dönmüş bu yüzden. Bence AKP’nin yaptığı da tam da bu. İktidarı ve parayı kaybetmemek için. İdeolojiye sevdalanmak falan değil yani.

- Seçim demişken HDP’nin barajı geçmesinin ardından HDP eş başkanlarının balkon konuşması olmuştu. Orada Eş başkan Selahattin Demirtaş’ın yaptığı konuşmasında “LGBTİ” ifadesinin kullanmaması tepki çekti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şevval Kılıç: Çok önemli ve tarihi zamanlardan geçiyoruz. Bizler beş yıl sonra Gezi’yi anlatır gibi bugünleri anlatacağız birbirimize. Muhteşem şeyler oluyor. Şimdi biz bunları sindirme aşamasındayız. HDP’yi hiçbir şekilde fanatikleştirip putlaştırmayalım. Şu aşamada HDP’nin tamamen desteklenmesi gerekiyor. Tabii bu arada kendi demokratik haklarını kazandıktan sonra onu eleştirmeyeceğiz anlamına gelmez. Çünkü HDP en çok eleştireceğimiz parti olacak. Çok seveni çok bileşeni var. Her partiden daha çok iş yapması gereken bir parti. Tek tip olmayan bir tabanı var. Halkların demokratik prtii çok ağır bir söylem. İçerisine çok fazla şey giriyor. Pek çok kimliği barındıran bir çatı parti.

Elif Avcı: Evet balkon konuşmasında LGBTİ’leri anması gerekirdi evet ama olmadı diye de yüklenmemek lazım. Biz bundan sonraki süreci birlikte şekillendirmek amacıyla yola çıktık. O demiyorsa bizim hareketimiz bunu dedirtecek güce sahip artık. Bunula birlikte meclise 98 kadın milletvekili girdi. Açık kimlikli bir LGBTİ vekil seçilmemiş olabilir ama meclisteki kadın sayısının çoğalması çok önemli. Bununla birlikte HDP’nin açık kimliğiyle feminist olarak ve LGBTİ aktivisti olarak kendini tanımlayan kadın vekilleri var mecliste. HDP, seçim öncesinde seçilecek olan adaylarımızın tamamı LGBTİ hakları için çalışacaktır demişti. Bu büyük bir sözdür ve takip edilecek bir sözdür.

- Istanbul LGBTI Pride uluslararası medya “Orta Doğu’nun en büyük LGBTİ etkinliği olarak tanımlanıyor. Sizce de öyle mi?

Elif Avcı: Türkiye müslüman bir ülke olarak tanımlanıyor olması gereği Orta Doğu’daki, İran’daki ve Arap yarımadasında homofobi ve transfobiden çeken LGBTİ’ler için çok büyük bir rol oluyor. Bu nedenle bir açıdan bu bir Orta Doğu etkinliği. Bu sene onur yürüyüşünde Arapça lolipoplarımız olacak. Çünkü mülteci konusu her ne kadar görülmemeye çalışılsa da mülteci nüfusu giderek artıyor. Mülteciler kamplara yerleştiriliyor. Özellikle bir LGBTİ bireyin o kamplarda yaşamı korkunç bir şey. Hele ki kimliğini birisi öğrenirse. Bunun görünür kılınması giderek önem kazanıyor…

Şevval Kılıç: Murathan Mungan’ın dediği gibi "Avrupa İstiklal Caddesi’nden başlar"İstanbul Türkiye’nin geri kalanını yansıtmıyor. Ben hala burada Orta Doğu’nun erkek egemen izlerini görüyorum. Bu kadına ve LGBTİ’lere yönelik biraz nefretten kaynaklandığını düşünüyorum. Transfobinin altında kadına yönelik nefretten kaynaklandığını düşünüyorum. İstanbul gittikçe Avrupalılaşan hatta batımızdaki birçok ülkeden daha Avrupai bir şehir denile bilinir ama erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Bilgi çağında yaşıyoruz. Bizlerin doğduğu zamandan farklı bir zamanda doğuyor çocuklar. Ellerinde akıllı telefonlar, tabletler falan. Bilgi dünyanın her yerine ışık hızıyla ulaşıyor. Bu devranın değişme arifesindeyiz bugün. Şuan değişiyor biz bunu göremiyoruz içinde olduğumuz için. Geçtiğimiz yıl İran’dan bir grup lLGBTİ birey geldi Istanbul LGBTI Pride için. Grup, “Ahmedi Nejad we are here” diye slogan atmışlardı. Çünkü Ahmedi Nejad, İran’da eşcinsel yoktur demişti.

- Istanbul LGBTI Pride ve Istanbul Trans Pride gibi etkinliklerin yanı sıra son dönemde trans kadınlara yönelik trans defilesi ve güzellik yarışması yapılmaya başlandı. Çok dikkat çekti ilgi gördü. Bu etkinlikleri de LGBTİ aktivizmi kapsamında düşünebilir miyiz?

Şevval Kılıç: Ben çok onaylamasam da güzellik yarışması ve defile tam da toplumunun gösteri malzemesi olarak tanımladığı ilgi gören etkinlikler. Ben şahsen onaylamıyorum böyle bir prezantasyonu ama bir çok trans kadını bir araya getirdi. Bu açıdan önemsiyorum. Mesela elde edilen gelirle Trans Misafirhanesi’ne yardım yapıldı. Çok güzel bir örnek oldu. Demek ki böyle adımlarla başlamak gerekiyor. Yavaş yavaş onlar da politize olacaklar.

Elif Avcı: Herkesin geldiği farklı politik alt yapılar var. Farklı düşünceler var. Hepimiz aynı olmak zorunda değiliz. Onların yaptığı defile ve güzellik yarışmasının yankıları da çok güzel oldu. İyi sonuçları oldu. Olumlu yanlarına bakmak lazım. O alt yapının getirdiği faydanın sonucunu yaşadık mı yaşadık. Bu çok büyük ve önemli bir şey.

- LGBTİ ailesinde “G” ve “T” ler daha çok görünür sanki. Peki diğer özneler çok ta görünür değiller mi?

Elif Avcı: Kimse lezbiyen ve biseksüel görünürlüğünü konuşmuyor. Çünkü ben yıllarca bunu yaşadım. Mesela LGBTİ eylemlerinde elimde bayrak ya da dövizle beni görüp yanıma gelen vatandaşlar “Ahh ne güzel LGBTİ dostu musun” diye sorarlardı. Ben de “hayır direkt ibneyim ben “derdim. Onur yürüyüşündeki kadınların her zaman gay ve trans arkadaşlarına destek olmak için oraya gittikleri düşünülür. Ama biz lezbiyen ve biseksüel kimliklerimizle oradayız. Tuttuğum pankarttan benim en fazla LGBTİ dostu olabileceğimi düşünüyorlar. Benim lezbiyen olabilme ihtimalimi asla düşünmüyorlar ya da dillendirmiyorlar. Zaten o vatandaşın kafasında nasıl sevişiyorsunuzdan girip başka yerden çıkıyor. Bu nedenle lezbiyen ve biseksüel görünürlüğü çok önemli. Zaten görünmez olmak kadın görünmezliğiyle çok doğru orantı. Bizim bir rol model alacak bir kişimiz bile yoktu. Sizin gibi bizim bir Bülent Ersoy’umuz hiç olmadı. Ben kız arkadaşımla sokakta yürürken tacize uğruyorum. Erkekler tarafından “gel biraz da benim elimi tut” ya da “aranıza gireyim mi kızlar” gibi sözlü tacize maruz kalıyoruz. Lezbiyenlik ve biseksüellik konusunda çok geride olduğumuzu düşünüyorum.

Şevval Kılıç: İnsanlar teşhis edebildiklerini adlandırıyor. Bir transı, tırnak içerisinde kırıtan ya da ayol diye konuşan bir ibneyi ayırt etmek onlar için çok kolay. Onlar da ibneliğe yönelik böyle bir imaj var. Şimdi Elif’e bakınca insanlar yönelimine dair kafalarında bir ipucu göremedikleri için direkt hetero bir kadın olarak tanımlıyorlar. Kimse bu kadının bir lezbiyen mi biseksüel mi olduğunu düşünmüyor. Hetero kadındır diyip damgalayıp kenara atıyorlar. Ama ben söz konusu olduğumda ya da efemine bir ibne söz konusu olduğunda 3 yüz metre öteden daha tamam bu ibne deyip ayırıyor. Tabii Elif için çok daha zor görünmeyecek adı kolay kolay. O, hepimizden daha çok bağıracak ben buradayım diyecek. Adama bir çük verilmiş zannediyor ki bütün dünya o çükün etrafında dönüyor. Bunlara anne ve babaları tarafından o kadar idrak ettirilmiş ki bu çükün ne kadar şahane olduğu, iki kadının el ele tutuşmasının da bir erkeğin zevki için yapılmış olduğu inancına kapılıyorlar. Hani bencil, egozantrik veya megaloman bile diyemeyeceğim bir tür sikomaniye histerisi içinde dolaşan bir grup adamdan bahsediyoruz yani.

- Peki geçtiğimiz günlerde pop şarkıcısı demet Akalın’la ilgili bir haber vardı. Akalın için Türkiye’nin ”gay icon” u olduğu iddia edildi. Türkiye’nin” gay icon” ları var mı?

Şevval Kılıç: Bir sürü “gay icon” var Türkiye’de. LGBTİ’lerin şarkılarını dinlemekten çok hoşlandığı, eğlendiği ve çılgınlar gibi dans ettiği pek çok isim var. Ama en “gay icon” demek çok iddialı bir söylem. Bütün kadınların sevgilisi demek gibi bir şey bu. Ulan en “gay icon” Bülent Ersoy yani.

Istanbul LGBTI Pride'ın resmi internet sayfasında da daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz.

http://tr.prideistanbul.org/


Sylvia Rivera


New York Şehri'nde Manhattan yakınlarında Greenwich Village adlı semtte bulunan genelde eşcinsel ve transların gittiği bir mekan olarak bilinen Stone Wall adli gece klübü, 28 Haziran 1969 tarihinde sabahın ilk saatlerinde yaşanan polis baskınıyla çok sayıda eşcinsel ve trans birey polis tarafından işkence edilerek gözaltına alındı. O sırada bar da bulunan Sylvia Rivera adlı trans kadın polise taş atarak direnişi başlattı. Onu gören diğer eşcinsel ve translar da polisin şiddetine karşı tepki gösterdi. Stone Wall Ayaklanması olarak tarihe geçen bu olay bütün dünya genelinde "pride" yani "onur" günü olarak büyük katılımlarla yürüyüş gerçekleşmesine neden oldu. 1951 yılında New York'ta doğan Sylvia Rivera, yine aynı şehirde 19 Şubat 2002 yılında 50 yaşındayken kaldırıldığı St. Vincent Hastanesi'nde kara ciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Sylvia Rivera adı tarihe bir kahraman olarak geçti.

Michelle Demishevich - T 24

Norveç liginde rakibine ‘gay’ dedi, direkt kırmızı gördü!


Onur Haftası Programı Açıklandı: Bize bir yasa lazım!

$
0
0
Trans haklarını ve mücadelesini görünür kılmak adına, Amerika’daki Stonewall ayaklanmalarının yıl dönümünde kutlanan Onur Haftası, Türkiye’de 6’ncı kez gerçekleşecek. Programı açıklanan organizasyonun bu seneki teması: “Bize bir yasa lazım”

15-21 Haziran tarihlerini kapsayan programda trans cinayetlerine dikkat çekilecek. En fazla trans cinayeti işlenen ülke sıralamasında; Avrupa’da 1’inci, dünyada ise 9’uncu ülke Türkiye’de ayrıca İç Güvenlik Paketi’nin LGBTİ’lere etkisinden, trans mültecilerin barınma sorunlarına birçok konu tartışılacak.

Trans Onur Haftası 2

Hafta kapsamında LGBTİ Onur Haftası ekibiyle Trans Onur Haftası ekibinin oynayacağı “İbneler Dönmelere Karşı” futbol maçı 15 Haziran Pazartesi saat 19.00’da Taksim Spor Kulübü’nde yapılacak.

Haftanın finali ise her yıl binlerce kişinin yürüdüğü Trans Onur Yürüyüşü ile yapılacak. Yürüyüş 21 Haziran Pazar günü saat 17.00’de Taksim Meydanı’ndan başlayacak.

Gamzegül Kızılcık
https://gaiadergi.com/onur-haftasi-programi-aciklandi-bize-bir-yasa-lazim/

Trans kadınlar...

$
0
0
‘Uyuşturucuyu 10 dakikada kapına getiriyorlar, her gece 500 TL veriyordum!’

Sanem: Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde erkekler bölümünde kaldım

Her toplumun “ötekileri” listesi var. Listede yer alan grupların isimleri zaman zaman değişse de, yeri sabit bir grup var: Trans kadınlar.

Barınma, çalışma, sağlık, eğitim ve yurttaşlık hakları yaygın biçimde ihlal edilen bu kadınlar, henüz “katledilenler” listelerine girmese de 1950 yılında kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle her insana tanınan yaşam hakkına eşit ölçüde sahip görülmüyor.

Trans kadınlara “toplumun ahlakını bozdukları” gerekçesiyle uygulanan şiddet, “düzeltme” adına girişilen tecavüzler ve “temizlik” adına cinayetler, çoğu zaman yargı önüne dahi taşınmadan örtbas ediliyor.

'Devletin polisi homoseksüelden dayak yiyor mu dedirtecektim!'

Türkiye’de özellikle 80’li ve 90’lı yıllarda devletin de kolluk kuvvetleriyle katıldığı ve yarattığı bu düzen sonucunda binlerce trans kadın hayatını kaybetti. Devlet, trans kadınlarla Beyoğlu İlçe eski Emniyet Müdürü Süleyman Ulusoy’un yaptığı işkencelerle edindiği lakabı “Hortum Süleyman” lisanında iletişim kurarken, nadiren yapılan sorgulamalarda alınan yanıt da Ulusoy’un zaviyesinden oluyordu:

“Devletin polisi homoseksüelden dayak yiyor mu dedirtecektim!”

Trans kadınlara yönelik nefret, polis teşkilatının üst kademeleriyle sınırlı kalmadı ve cezasızlık trans kadınların ormanlık alanlarda tecavüze uğramasına, çırılçıplak soyulup translardan rahatsız olunduğu bilinen mahallelere bırakılmasıyla sonuçlandı. Bu nedenlerle de, Trans Onur Haftası, geçen sene “Faili Devlet” teması altında örgütlendi.

T24 olarak, sistem tarafından dışlanmalarına ve kendilerine dayatılanlara rağmen kendi hikâyelerini yazmaya çalışan trans kadınlarla buluştuk.

Yaşamlarını, mücadelelerini, aşklarını, umutlarını, kariyerlerini, politik düşüncelerini ve zorlukları “Nefrete İnat, Yaşasın Hayat Ayol” diyerek anlatan trans kadınlardan ilki Sanem.

‘Uyuşturucu bir telefon kadar yakın’

Sanem, 40 yaşında bir trans kadın. Son 15 yıldır alkol ve uyuşturucu bağımlısı. Arkadaşları sayesinde tedavi gören Sanem, yeni bir hayat kurmak istiyor.

Sanem, İstanbul’un Avcılar ilçesinde birlikte yaşadığı erkek tarafından geçen günlerde yedi yerinden bıçaklanarak öldürülmek istendi. Tedavisi yapılmak üzere yakın arkadaşları tarafından Bakırköy Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Sanem, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle aynı gün Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldı. Hastanede 14 gün süren tedavinin ardından İstanbul LGBTİ Derneği Trans Misafirhanesi’ne yerleştirilen Sanem, alkol ve uyuşturucudan kurtulmak için büyük bir mücadele veriyor.

Ankara-Münih-İstanbul üçgeni

Sanem, henüz iki yaşındayken ailesi ile birlikte başkent Ankara’dan Almanya’nın Münih şehrine göç etti. Çocukluk ve gençlik yıllarını orada geçirdikten sonra Türkiye’ye tatile geldiği sırada aldığı ani bir kararla İstanbul’a yerleşti.

İstanbul’da çalışmak için çok fazla seçeneği olmadığını gören Sanem, diğer arkadaşları gibi zorunlu seks işçiliği yaparak hayatını kazanmaya başladı. Geceleri E5’te çalışan Sanem, bir gece yolda kendisini taciz eden biri tarafından saldırıya uğradı ve çıkan arbedede elinde bıçak olan saldırgana karşı kendini savundu.

Mağdur ‘saldırgan’ olunca...

Aktardığına göre, Sanem, “kendini korumak için saldırganın elinden bıçağı aldı ve saldırganı bıçakladı.” Olay yerine gelen polis, erkeği “mağdur”, Sanem’in ise “şüpheli” olarak tutanaklara geçirdi. Savcılık tarafından hazırlanan soruşturmanın sonucunda mahkemede yargılanan Sanem suçlu bulundu ve yaklaşık bir yıl cezaevinde kaldı.

Hasta, yaşlı, bakıma muhtaç ve zor durumda olan trans kadınlar için İstanbul LGBTİ Derneği tarafından yaklaşık iki yıl önce kurulan Trans Misafirhanesi’nde görüştüğümüz Sanem, madde bağımlılığı ile geçen son 15 yılını, hastanedeki tedavi süresini ve sonrasını konuştuk. Madde bağımlısı olanlara tavsiyelerde de bulunan Sanem’in anlattıkları şöyle:

“İstanbul LGBTİ Derneği bana sahip çıktı. Birlikte yaşadığım adamdan çok şiddet gördüm. Beni yedi yerimden bıçakladı. Kafamda şişe kırdı, beni dövdü ama burada iyiyim. Burada kalan diğer arkadaşlarımla birlikte komün hayatı yaşıyoruz. Yemek yapıyoruz, sohbet ediyoruz, kitap okuyoruz, yürüyüşe çıkıyoruz, temizlik yapıyoruz.”

“Trans Misafirhanesi’nden önce yaklaşık iki hafta Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Psikiyatri Bölümü’nde tedavi gördüm. Uyuşturucu ve alkol problemim vardı. Uyuşturucu bağımlısıydım. Arkadaşlarımın sayesinde kendi irademle bırakmaya çalışıyorum. Doktorlarımın yakın ilgisi ve arkadaşlarımın da sevgisiyle bu illeti yeneceğim. Arkadaşlarımın sevgisi karşısında uyuşturucuyu bırakmak zorunda olduğumu düşündüm.”

‘Telefon açıyorsun 10 dakika içinde kapıya getiriyorlar’

“Bu âlemde genelde trans kadınlar uyuşturucu kullanır. Sürekli farklı kişilerle muhatap olmak zorundayız. Etrafımızda sürekli uyuşturucu var, kötü insanlar var. Kullanmak ve kullanmamak insanın kendi elinde. İrade meselesi bu sonuçta. Ben boşluktaydım ve uyuşturucu kullanmaya başladım. Zamanında erkek arkadaşımdan ayrıldıktan sonra kendimi uyuşturucuya vermiştim. Sekiz yıllık bir ilişkiydi ve beni aldatmıştı, ben de hazmedemedim. Psikolojik bir çöküntü yaşadım. Uyuşturucuya başladım. Sonra ben de onu aldattım.”

‘Her gece yaklaşık 500 TL’

“İstanbul’da uyuşturucuya ulaşmak çok kolay. Satıcıya telefon açıyorsunuz ve 10 dakikada içinde kapıya getiriyorlar. Ödemeyi peşin yapıyorsunuz. Her türlü uyuşturucuyu bulabiliyorsunuz. Gece ya da gündüz fark etmiyor, günün her saatinde sipariş verebilirsiniz. Satıcılar özellikle zorunlu seks işçiliği yapan kadınların etrafında dolanırlar. Bizler çok para kazandığımız için  torbacıların açık hedefindeyiz. Ben bir gecede yaklaşık 2 bin TL para kazanırdım. Benim kullandığım uyuşturucu en pahalısıydı. Kokain kullanıyordum. Her gece 500 TL gibi bir parayı uyuşturucuya veriyordum.”

‘Çok şey kaybettim, kazancım olmadı’

“Uyuşturucu kullanmadan önce yaşamım daha düzenliydi. Çalışıyordum ve iyi para kazanıyordum. Evim vardı, arabam vardı. Ünlü moda markalarından giyiniyordum. Uyuşturucudan sonra her şeyimi kaybettim. Evimi, arabamı, paramı ama en önemlisi sağlığımı kaybettim. Yani kazancım hiç olmadı. Uyuşturucudan dolayı arkadaşlarımla görüşmüyordum uzak duruyordum. Beni bu kadar sevdiklerini bilmiyordum. Her zaman beni kıskanıyorlar, beni sevmiyorlar diye düşünürdüm. Hastanedeyken beni ziyarete gelen çok arkadaşım oldu. Çok mutlu oldum.”

‘Tiksiniyorum’

“İnsanlar asla uyuşturucu kullanmasınlar. Uzak dursunlar. Teklif edilirse de bulundukları ortamı hiç tereddüt etmeden hemen terk etsinler. Bırakan arkadaşlar da bir daha başlamasın. Ben bir daha kullanmayı düşünmüyorum. İyileşmek için büyük bir mücadele veriyorum. Herkes tedavi olsun hastaneye gitmekten korkmasınlar. Ben çok zor günler yaşadım, o günleri hatırlamak bile istemiyorum. O günleri düşününce kendimden tiksiniyorum. Uyuşturucuya ulaşmak için neler yapmadım ki...”

‘Hastanede erkekler bölümünde kaldım’

“Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Psikiyatri Bölümü’nde tedavi olduğum dönem erkekler bölümünde kaldım. Tek kadın bendim. Erkeklerle birlikte aynı tuvaleti kullanıyordum. Aynı duşu kullandım. Zorluklar yaşadım tabii bir kadın olarak ama sağ olsun orada yatan hasta erkek arkadaşlar bana çok iyi davrandılar. Her zaman bana sahip çıktılar. Çok yardımcı oldular. Bence onlar dışarıdakilerden daha akıllı. Daha anlayışlılar. Bazen komik şeyler de oluyordu. Mesela bir arkadaş vardı elinde Kalaşnikov olduğunu sanıyordu, iki de bir beni vuruyordu. Doktorların ilgisi çok iyiydi. Bana verdikleri ilaçlar sayesinde sürekli uyudum, dinlendim ve arındım.”

‘Şansım olursa esnaf olurum’  

“Tedavim tamamlandıktan sonra yeni bir ev tutmayı düşünüyorum. Evime yeni eşyalar alacağım. Hayatıma asla ne alkol, ne de uyuşturucuyu sokmayı düşünmüyorum. Kötü niyetli insanlardan uzak duracağım. Para kazanmak için yine seks işçiliği yapacağım. Biliyorsunuz seks işçiliği bize dayatılan zorunlu kılınan bir alan. Dürümcü dükkânı açma hayalim var, belki şansım olursa ben de bir esnaf olurum.”

Michelle Demishevich

http://t24.com.tr/haber/uyusturucuyu-10-dakikada-kapina-getiriyorlar-her-gece-500-tl-veriyordum,299393

Sandro & Maykson Sweat & Tone

Artık kadınların tek rakibi kadınlar değil

$
0
0
Oben Budak, renkli, sosyal, eğlenceli bir kişilik. Son zamanlarda da bestseller kitaplar yazıyor. Bir üçlemesi var. İlk kitabı, 'Falan Filan'da kadınların başına gelenleri, ikinci kitap 'Hayvan'da erkeklerin dünyasını, üçüncü kitap 'Büyük'te ise biseksüel yaşamdan kesitler sunuyor. Onu yakaladım ve sordum

Fotoğraf: Fethi Karaduman


Bir süredir yazdığın kitaplar bestseller oluyor. Sen gazetecisin, Habertürk'te yazıyorsun, nereden çıktı kitap yazma aşkı?
-Kitap yazmak benim için meditasyon yöntemi. İlk kitabımdan önce, en büyük aşkımdan ayrılmıştım. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Gönderilmeyen mektuplar yazmak yerine, kitap yazdım. Bir de çevrem geniş, bir sürü abuk subuk, tuhaf hikâye dinliyorum, yazarken de eğleniyorum. Özellikle gece hayatında çok absürd şeylere tanık oluyorum. Bana "Sert yazıyorsun!" diyorlar ama yaşananların çoğunu yazmıyorum bile...
'Falan Filan' diye bir üçlemen var, son kitap 'Büyük' bu hafta çıktı. Konusu ne?
-Yine şehirli aşk, ihanet, ayrılık ve seks hikâyelerime devam ediyorum. Ana karakterim Bige, en zorlu aşk hikâyesini bu kitapta yaşıyor. Sevgilisi, biseksüelliği denediği bir süreçten geçtiği için, Bige'nin rakipleri bu sefer biraz zorlayıcı.

Yani bu sefer sevgililerini erkeklere kaptıran kadınları yazdın...

-Evet. Bunları yaşayan bir sürü kadınla konuştum. Çoğunda müthiş bir kalp kırıklığı var. "Sevgilim keşke beni bir erkekle değil de kadınla aldatsaydı!" diyen bile var. Oysa konuyu anlamaya çalışsalar, karşılarındaki adamın çaresizliğini görebilecekler. Ben bu kitabı, bu işin iç yüzünü ve sevgililerinin mutluluğu erkeklerde bulmalarının sebebini öğrensinler diye yazdım.
Hizmet kitabı yani!
-Öyle de diyebiliriz!
Artık kadınların tek rakibi kadınlar değil... Öyle mi?
-Aynen öyle! Artık her şeyin mümkün olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Erkeklerin de tek rakibi, erkekler değil. İnsanlar doğdukları gibi ölmüyorlar, sürekli bir değişim içindeler. Cinselliği bir kenara bırakın, her şey değişiyor. Sevdiğimiz tatlar, dinlediğimiz müzikler, okuduğumuz gazeteler... Türkiye'ye bakın, bundan birkaç yıl önce "Asla olmaz" dediğimiz bir sürü şey oluyor. Ezberlenmiş kurallar artık geçerli değil, insanlar kalıplara sığmıyor. Kadın da erkek de bu kalıpların artık çok dışında. Renkli pantolonlar, pembe gömlekler eskiden gay'lik belirtisi olarak değerlendirilirdi ama maşallah şimdi bütün futbolcuların altında rengârenk pantolonlar. Cinsiyet, yaş, sosyal statü farkları eksilerde kaldı. İki insan birbirini istiyorsa, konu bitmiştir. Ayrıca "Yok!" dediğinizde, yok da olmuyor hiçbir şey..

Sence bütün erkekler 'potansiyel gay' mi?
-Herkes değil tabii ama çoğu. Birçok evli arkadaşım var, kocalarına bakıyorum, tamamen gay'ler. "Acaba?" bile denmeyecek seviyede. O kadar yani. Başka erkeklerle şaka yollu flört ederek, arada eşleriyle birlikte gay kulüplere giderek kendilerini tatmin ediyorlar. Olay bir yerde patlıyor tabii. Patlayıncaya kadar da iki taraf, bir şekilde acı çekiyor. Ama tabii yanlış anlaşılmasın bu, her erkek için geçerli değil. Ne var ki, bazıları için kadın-erkek fark etmiyor, seks, sekstir!
Hayatı boyunca heteroseksüel olan biri, "Ben artık gay'im!" diyebilir mi?
-Diyebilir, diyor da zaten...
Burada bir yalan mı var?
-Yalan değil aslında, bazı insanların kendilerini kabul etmeleri uzun süreler alıyor. En büyük derdimiz kendimizle aslında. Toplumsal baskılar yüzünden perişan haldeyiz. Ne öğretildiyse onu yaşamaya çalışıyoruz. Öğretilenler de "Üniversiteyi bitir, evlen, çocuk yap, para biriktir, ev al, yazlık al!" Böyle bir kısırdöngü.

Kim Kardashian'ın babasının durumu için ne diyeceksin? O hep gay'di de trans olmaya mı karar verdi?
-Konuşmaları, davranışları kendini eleveriyordu zaten. Ben Vanity Fair kapağını görünce şaşıranlardan değilim.
Peki o zaman bu adam, bu evliliği ve bu kadar çocuğu niye yaptı?
-Mahalle baskısı gerçekliğini bir tek biz yaşamıyoruz ki. Kendisini, baba olduktan sonra keşfetmiş olabilir. Aile kurmak harika bir şey, bunu yaşamak istemiş olabilir. Çocuk yapmak biyolojik bir konu, cinsel kimlikle alakası yok. İnsanın çocuğunun olması, onu heteroseksüel yapmaz.
YA KABUL ET YA UZA!

Kadınlar, sevgilisinin onu aldattığı erkekle rekabete mi giriyor?
-Evet. Ve bu rekabet olayını kadınlar fazla abartıyor. Gittiyse gitti, zorlamaya gerek yok. Kime gittiğinin de önemi yok. Adam, başka bir kadın ya da erkeğe gitmiş, mücadele edip geri mi alacaksın? "Alamazsın" demiyorum ama o saatten sonra alsan ne olacak? O, ilişkiyi kurtarmak değil, kendini tatmin bence...
Kadının elinden bir şey gelir mi?
- Gelmez. Yüzleşmesi gerekir. Yapılabilecek bir şey yok. Bir tür tabiat olayı. Yağmurun yağması gibi. Başka bir bedenin peşine düşmüş, gitmiş. Konu sen değilsin yani, ya kabul et ya da uza... Ama bunu anlayamıyorlar işte.
Gay olduğu halde kadınlarla uyduruk ilişki yaratanlara gülüyorum
Gay yazarların cinsel yönelimlerini açıklamayışlarını onaylıyor musun? Söylememek tamam da gizlemek tuhaf değil mi?
-Ben bu durumun konu edilmesini tuhaf buluyorum. Herkesin kendi hayatı. Ama gay olduğu halde, kadınlarla görüntülenip, uydurma ilişkiler yaratanları soruyorsan komik buluyorum. Böyle bir efor harcamaya değecek bir dünyada yaşamıyoruz. Hemcinsleriyle aşk yaşadığı için okuyucu mu kaybedecek, dinleyici mi kaybedecek? Zaten kimin ne yaşadığını bilmiyoruz. Her alanda 'mış' gibi yapılan bir ülkede yaşıyoruz. Kimin ne yaşadığı kimseyi ilgilendirmez.
Kız arkadaşlarımın çoğu sevgililerini bir erkekle bastı

Bu kitabı yazma fikri nereden doğdu?
Yeni kitabım için fikir arıyordum. Baktım kız arkadaşlarımın çoğu, sevgililerini bir erkekle basma hikâyesi yaşıyor. Erkekler, sevgililerini çatır çatır erkeklerle aldatıyorlar. Konuyu kime açsam, ya bizzat yaşadığı, ya tanık olduğu böyle bir hikâye duyuyorum. Ben de bunları yazayım dedim.

AŞKIN EN GÜZEL YANI NEREDEN GELECEĞİNİN KESTİRİLEMEMESİ

Bir insan, hayatının çeşitli dönemlerinde, biseksüel, gay, trans, hetero olabilir mi?
-Bence hepimiz biseksüel potansiyelliyiz. İnsan dediğiniz değişken bir varlık. Kimse başladığı yerde bitirmiyor hayatını. Gerçekten ne istediğini bulabilmek de bir maharet. Kendini gay hissettiği için erkeklerle takılan ama sonra istediğinin bu olmadığını fark edip, kadınlara geri dönen bir dolu arkadaşım var. Gerçekten ruhuna vurulduğu için bir erkekle beraber olup, o ilişki bitince tekrar kadınlarla hayatına devam eden romantik arkadaşlarım da var. Aşk işte, en güzel yanı, nereden geleceği hiçbir zaman kestirilemiyor olması!
Peki bir gay günün birinde bir kadına âşık olabilir mi? Hetero özellikler gösterebilir mi? -Her şey mümkün. Bu da teknik olarak mümkün olmalı ama ben bugüne kadar hiç rastlamadım! Aslına bakarsan dünyada artık sınırlandırmalar kalktı. "Gay'im, biseksüelim" diye sınıflandırmıyor insanlar kendilerini, yaşıyorlar sadece. Kimden ne his alıyorsa ona göre bakıyor dünyaya. İnsan, insanı sever. İçinde sevgi olan konuları bu kadar tartışmaya gerek yok bence.
Bu işlerin kuralı yani...
-Yok işte. Onu anlatmaya çalışıyorum. İçinizden geleni yaşamakla ilgili bir durum. Ahlaksızlıkla ilgili bir durum da değil. Bir erkek, kadınla birlikte olduğunda ahlaklı da erkekle olduğunda mı ahlaksız oluyor? İki kişi arasında yaşanan sadece o iki kişiyi ilgilendirir.

GAY'LERİN REKLAM CÜMLESİ: "ERKEK, ERKEĞİ DAHA İYİ ANLAR!"

Erkek, erkeği daha mı iyi anlar?
-Bu, gaylerin reklam cümlesidir. Hoşlandıkları straight bir adamı tavlamak için sarf ederler. Ama bence palavra!
Yaşadığımız toplum ne kadar ikiyüzlü?
-Of hem de çok! İki erkeğin sevişmesini iğrenç bulanların, iki kadının sevişmesine ağzının suyu akabiliyor. Gay popstarların kıvrak danslarıyla kendilerinden geçerken, benzer figürleri oğulları yaparsa "Kıvırma lan karı gibi" diye deliriyorlar. Örnekler say say bitmez.

Ayşe Arman - Hürriyet

Gay'lere 'Ahlaksız' Diyen Yeni Akit'e AK LGBTİ'den Tepki

$
0
0
Gay'lere 'Ahlaksız' Diyen Yeni Akit'e AK LGBTİ'den TepkiGay'lerin seçimde CHP ve HDP’yi desteklediğine yönelik araştırmayı haber yapan Yeni Akit, ‘Türkiye’deki ‘gay’ler o iki partiye verdi’ başlıklı haberde “‘Velev ki ibneyiz’ diyerek türlü ahlaksızlıklarını meşru göstermek için çabalayan bilimum ‘Gayler’ kime oy verdi. İşte tercihleri…” ifadeleri yer aldı.

LGBTİ örgütleri ve aktivistleri tarafından sıkça eleştirilen Yeni Akit’e bu kez AK LGBTİ de tepki gösterdi. AKP’yi destekleyen LGBTİ oluşumu, Twitter hesabından “Kendine gel Yeni Akit!!! Bize ahlaksız demek senin haddine mi?” ifadelerini kullandı.

http://onehaber.com/gay-lere-ahlaksiz-diyen-yeni-akit-e-ak-lgbti-den-tepki-4556

Tel Aviv'de eşcinsel yürüyşüne on binlerce kişi katıldı

$
0
0
İsrail'in başkenti Tel Aviv'de bu yıl onyedincisi düzenlenen "Eşcinseller Gurur Yürüyüşü"ne on binlerce eşcinsel katıldı.

Tel Aviv'deki Meir Park'ta öğle saatlerinde toplanmaya başlayan eşcinseller için polis geniş güvenlik önlemleri aldı. Şehir içinde birçok yolu trafiğe kapatan polis, çevredeki yollara araç park edilmesine de izin vermedi.

Eşcinsel yürüyüşünde geçen yılların aksine bu yıl hiçbir politikacı konuşma yapmadı. Meir Park'tan yürüyüşe geçen grup şehir turu attıktan sonra Charles Clore Park'a gitti.
   
Yürüyüşe katılanlar ellerinde gökkuşağı renkleri bulunan, eşcinselliği simgeleyen bayraklar taşıdı.

İsrail basınında yer alan haberlerde, bu sene rekor düzeyde katılımın gerçekleştiği yürüyüşe ülke dışından 30 bin kişinin geldiği belirtildi.

Önceki yıllarda Batı Kudüs'te düzenlenen eşcinsel yürüyüşlerinde, bazı ultra Ortodoks Yahudiler tepki göstermiş içleri idrar dolu torbaları yürüyüşçülerin üzerlerine atmıştı.

Hürriyet

Eşcinsellik dış politika aracı olursa?

$
0
0
Ürdün Müslüman Kardeşler hareketinin ileri gelenlerinden Hamza Mansur’un Ürdün’de eşcinsellerin toplantısıyla alakalı makalesini okuyunca ilgi göstermemiş ve meseleyi geçiştirmiştim. Hürriyet gazetesinden Tolga Tanış’ın, ‘Türk Eşcinselden ABD Dışişleri’ne Konferans’ başlıklı makalesini okuyunca Hamza Mansur’un es geçtiğim makalesine tekrar geri dönme ihtiyacı hissettim. Obama yönetimi 6 yıldan beri sistematik olarak eşcinsellere sahip çıkıyor ve onları önemli mevkilere taşıyor. Özellikle de hariciyede.  Tolga Tanış’ın önceki makalelerinde buna dair verilerle de karşılaşmıştım.  Lakin Obama idaresi meseleyle sadece dahili boyutlarda değil aynı zamanda eşcinselliği ve onlara hamiliği bir dış politika meselesi ve aracı haline getirmeye gayret ediyor.  Bunun için bir süreliğine Şişli Belediyesinde Başkan Hayri İnönü’nün danışmanlığını yapan Boysan Yakar’ı LGBT (Lezbiyen, gey, bikessüel ve transseksüel)   eşcinsellerin bir elçisi veya temsilcisi olarak ağırlamaya karar veriyorlar. Şişli’de olaylı günlerden sonra bir bursla kapağı ABD’ye atan Boysan Yakar’ı hariciye ve medya mensuplarına bizzat John Kerry takdim etmek istiyor lakin ameliyat geçirdiğinden dolayı bu işi Bakan Yardımcısı Heather Higginbottom üstleniyor. Yakar Türkiye’de ayrımcılığa maruz kaldıklarını anlatıyor lakin Gezi’de bir dönüm noktası ve iyi bir ivme anı yakaladıklarını anlatıyor.
*
Şüphesiz Amerikalılar ya da en azından Obama idaresi bunları değerli varlıklar olarak görüyor ve korunmaları için özen gösteriyor ve siyanet kanatlarını seriyor. Sözünü ettiğim Hamza Mansur’un makalesine döndüğümde durumu daha rahat anlıyorum.  Zira Ürdün’deki meşrulaştırıcı ya da özendirici eşcinsel toplantısını da Amerikan elçisi organize ediyor ya da en azından katılımıyla gerçekleştiriyor.  Ürdün gibi ülkelerde eşcinseller Amerikan gözetiminde ve himayesinde cinsel bir azınlık olma yolunda hızla ilerliyorlar. Eşcinsellerin Gezi Parkı olaylarında dahilleri varsa Srebrenitsa katliamı gibi katliamlarda da rolleri bulunmaktadır. En azından emekli NATO komutanlarından John Sheehan Srebrenitsa katliamının nedenlerinden birisi olarak Hollandalı askerler arasında bulunan eşcinsel  eğilimli göstermiştir. Sheehan, Hollanda yetkililerinin, kendisine, eşcinsel askerlerin varlığının Bosna'daki katliamda rol oynadığını söylediklerini aktardı.
1997 Yılında emekli olan general iddiasında şunları dile getirmiştir:  "Hollanda ordusunun eski genel kurmay başkanı bana, Hollanda barış gücünde açıkça eşcinsel olduklarını sergileyen askerlerin, Srebrenitsa'nın düşmesine yol açan sorunun bir parçası olduğunu söylemişti." Sheehan, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, Avrupa ordularının değiştiğini savundu ve 'artık faal şekilde savaşma becerisine sahip olmak gereği kalmadı' diye gevşeme nedenini aktardı.  Emekli Nato komutanı John Sheehan, 'açık eşcinselliği de içeren bu yeni sosyalleşme' sürecinin sonucunda, Almanların yeniden saldırı düzenlemeyeceğine ve Sovyetler'in de geri dönmeyeceğine inanıldığından, barış gücü operasyonlarına odaklanıldığını' ifade etmiştir. Hollanda Savunma Bakanlığı sözcüsü Roger van de Wetering ise kendilerini ve askerlerinin durumu şöyle savunmuştur:   "Bu konumda birisinin böylesine saçma şeyler söylemesi çok şaşırtıcı. Srebrenitsa katliamı ve olayda BM askerlerinin rolü, Hollanda, uluslararası kurumlar ve Birleşmiş Milletler tarafından kapsamlı biçimde soruşturuldu. Ve hiçbir zaman, askerlerin cinsel tercihlerinin bunda rol oynadığı gibi bir sonuca varılmadı."

http://www.dunyabulteni.net/yazar/mustafa-ozcan/20236/escinsellik-dis-politika-araci-olursa

'Eşcinsel koro'ya Boğaziçi Üniversitesi kapılarını açtı

$
0
0
Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nin konserini iptal etmesinin ardından Türkiye'de yeni mekân arayışına giren Boston Gay Men's Chorus'a (Boston Eşcinsel Erkek Korosu) Boğaziçi Üniversitesi sahip çıktı.

Kaos GL’nin haberine göre homofobik haberleriyle bilinen Vahdet, Yeni Akit, Yeni Şafak gibi gazetelerin hedef göstermesinin ardından Zorlu’nun kapılarını kapadığı grup, konserini LGBTİ Onur Haftası kapsamında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te gerçekleştirecek. Üniversitenin LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün çabalarıyla Türkiye ’ye gelecek Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun konseri, 27 Haziran Cumartesi günü saat 18.30’da herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. 1500 kişilik oturma alanının oluşturulacağı konserde yer bulamayanlar için bir ses sistemi kurulacak.

KONSER HEDEF GÖSTERİLMİŞTİ
Boston Eşcinsel Erkek Korosu’nun, LGBTİ Onur Yürüyüşü’nden bir gün önce 27 Haziran’da Zorlu PSM’de bir konser vereceği duyurulmuş ve biletler satışa sunulmuştu. Ancak Vahdet, Yeni Akit, Yeni Şafak gibi muhafazakâr gazetelerde ‘Sapıklık kol geziyor’, ‘Eşcinselliği yayma misyonlu orkestra Türkiye’ye geliyor’ başlıklı haberler yapılması üzerine Zorlu PSM, konseri sessiz sedasız iptal etmişti. Söz konusu gazeteler, iptal kararının Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nafiz Zorlu’dan geldiğini öne sürmüştü. (Diken)

23. İstanbul LGBTİ Onur Haftası başlıyor!

Çağla Akalın: Önceden allı pullu gömlekler, full makyajla ekrana çıkan insanlar, şimdi sokağa zor çıkıyor

$
0
0
Nişantaşı’nda manzaralı, lüks bir dairede yaşıyan ve antikaya meraklı olan Çağla Akalın, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın "eşcinseller HDP’ye oy veriyor"çıkışının ardından “Hayır ben oyumu AK Parti’ye verdim” diyerek gündem yaratmıştı.

Nefrete İnat Yaşasın Hayat adlı yazı dizimizin bugünkü konuğu olan Çağla'yla politikadan LGBTİ aktivizmine, nefret suçlarından polis şiddetine, magazin dünyasından kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konuyu konuştuk.

Çağla Akalın, İstanbul’da yaşayan Ebru adındaki seks işçisi bir trans kadının hayatını konu alan “Köpek” adlı filmde, “Öyle bir geçer zaman ki” dizisinde  “Hakan” rolüyle tanıdığımız Salih Bademci ile birlikte başrol oynadı. Feridun Hocalar’ın yönetmenliğini yaptığı filmin senaryosu ise Esen Işık’a ait. Serdar Atmaca’nın aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanan filmde Oğuzhan Sancar, Bekir Aslan, Beren Tuna, Barış Atay ve Cemal Toktaş gibi isimler de yer aldı.

Şimdilerde ise bir tiyatro oyunuyla karşımıza çıkmaya hazırlanıyor Çağla. Travesti Zühal adlı oyunda, Zuzu karakterini canlandırıyor. Zamanında pek çok şey yaşamış, acılar çekmiş 50 yaşlarında bir trans kadın olan Zuzu, küçük bir tuhafiye dükkânı açmış Tarlabaşı’nda; Travesti Zühal de o dükkânın çevresinde gelişen olayların anlatıldığı bir İstanbul hikâyesi. CHP belediyelerine bağlı özel tiyatrolarda oynanacak olan Travesti Zühal, +18 bir oyun.

Çağla Akalın nasıl doğdu?

Yüzümü Demet Akalın’a fiziğimi de Çağla Şikel’e benzettikleri için ben bu ismi aldım kendime. Bir gün oyuncu arkadaşım, Anıl Taş, bana bir fikir verdi. Bir blog açmamı önerdi. Ben blogumda kendi yaşadıklarımı yazmaya başladım. Zamanla blog bana yetmemeye başladı. Şarkıcı Onur Akay’ın kurduğu Onur Akay Media’da yazı yazmaya başladım.

Bilal Özcan bir gün bana magazin muhabirliği teklif etti. Ben de kabul ettim. Bana bir köşe verdiler ve orada yazmaya başladım. Ünlü isimlerin kıyıda köşede kalmış dedikodularını yazıyordum. Mesela ekranlarda hetero erkek taklidi yapan bir şarkıcının gizli yaşadığı eşcinsel ilişkiyi yazdım. Mesela bir ünlü kadın şarkıcının da Bodrum’da yine ünlü bir gay şarkıcının elinden sevgilisini çalmasını yazdım. Ben bunları yazarken de isimsiz yazıyorum. Ekran önünde 4+4 lük ilişkimiz var diyenleri deşifre ediyorum isim vermeden. Okuyucular zaten kimden bahsettiğimi anlıyorlar.

Sosyal medyada ünlü isimlerle çektirdiğim fotoğrafları paylaşmaya başladım. "Ah bak bunun ünlü çevresi çok" demeye başladı insanlar. Kaliteli bulmaya başladılar beni. Bugün bir belediye başkanı açıklama yapsa beş kişinin aklında ya kalıyor ya da kalmıyor ama şarkıcı Ajdar bir açıklama yaptığında 100 bin kişinin aklında kalıyor. Çağla şarkıcılık yaparak hayatını kazanıyor.

'Genç trans kadınlar, hemen silikon meme taktırıp hormon tedavisine başlamasınlar'

Bir gününüz nasıl geçer?

Yazılacak yazılarımı gece yazarım çünkü gündüz kafam çalışmıyor. Gündüz alışverişe çıkarım, randevularıma giderim. Ama her gittiğim yere ayrı kıyafet giyerim çünkü insanlarla sosyalleşmeyi çok severim. Biz trans kadınlar için giyinmek, konuşmak, kişisel bakım ve gülüş çok önemli. Toplum kişilerin cinsel kimliğinin önünde bir kartvizit istiyor. Eğer senin bir kartvizitin olmazsa cinsel kimliğinden dolayı ötekileştiriliyorsun.

Genç trans kadınlara önerim, hemen silikon meme taktırıp hormon tedavisine başlamasınlar. İlk önce eğitim, sonra kariyer; ondan sonra zaten cinsel kimliklerini değiştirmek bir yıl gibi kısa bir sürede yapabilirler. Bunları yapmadığın takdirde sistem seni otomatik olarak zorunlu seks işçiliğine itiyor. Bu ülkede trans görünürlüğü yok.

Peki, silikon memelerle ve kafada uzun saç ya da perukla da hem öğrenim görüp hem de kariyer yapılamaz mı?

Tabii ki kafamızdaki perukla da bize iş vermeleri gerekir. Ama şu anda toplum buna hazır değil. Bu sistem de değiştirilmiyor maalesef. Bunu değiştirecek bir güç, bir dernek ve bir topluluk da yok. Bunu yargılarken kendimizi de yargılamamız lazım. Çünkü eleştiriyoruz; sistem böyle, toplum böyle diyoruz ama trans kadınlar da toplumun değişmesi için pek fazla bir mücadele vermiyor. Her şeyi devletten beklememeliyiz. Toplumun kendi standartları var. Evet, toplum dört duvar arasında her şeyi yapan bir toplum, ensest ilişkinin en fazla yaşandığı bir ülke, hayvan ve çocuk tecavüzleri de var ülkemizde.

Toplum yapacağını yapıyor zaten ama seni yargılıyor mu yargılıyor. Biz de toplumu yargılıyoruz. Ben öğleden sonra saat 17.00'de mememi açsam, dekolte giysem, üstümde bir mini etek ve saçımda platin bir perukla dolaşsam mesela, -tabii ki dolaşabilmeliyim ama toplumun normlarına da uymamız lazım-. Toplumun bilincini değiştirecek, daha çok mücadele edecek bir LGBTİ derneği yok. 20 yıldır dernekler var bu ülkede ama 20 yıldır bu sorunlar da var. Demek ki dernek birtakım şeyleri değiştiremiyormuş. O yüzden ne dernekten ne devletten, insan kendisi bir şeyleri başarmak zorunda. Toplumu şu an değiştiremezsiniz. İnsanların yere tükürmesini engelleyebilir misiniz? İnsanların laf atmalarını, sataşmalarını da engelleyemezsiniz.

Mankenlik yapıyorsunuz ve Türkiye’nin de ilk trans kraliçesi olduğunuzu iddia ediyorsunuz.

Evet trans güzellik yarışması ilk kimle duyuldu. İstanbul Frappee Bar’da yapılan güzellik yarışmasında ben ,Türkiye’nin ilk trans güzeli seçilmiştim. Ben ilk trans güzeli seçildiğimde verdiğim röportajda, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslendim. Nefret cinayetleri yaşanıyor hâlâ bu ülkede dedim. Yasalar çıkartmalarını istedim. Ama hiçbir zaman tacımı alıp kasaba gitmedim. Dünya trans güzelleriyle, mankenleriyle gazetelerin magazin sayfalarında haberlerim yayımlandı.

'Tecavüzler Türkiye'de hep vardı'

Peki ilki geçtiğimiz yıl yapılan ve bu yıl da ikincisi yapılacak olan “Trans Güzellik Yarışması” var. Yarışmaya katılacak mısınız?

Hayır, ben güzellik yarışmalarına destek vermiyorum. Sadece Öykü Ay’ın düzenlediği Trans Defilesi’ne destek verdim çünkü bu bir sosyal sorumluluk projesidir. Defile sayesinde çok da anlamlı mesajlar verdik basın aracılığıyla. Öykü Ay bağımsız olduğu için kendisine destek veriyorum, hiçbir derneğe bağlı değil. Bağış yaptığınız zaman onun nereye gideceğini biliyorsunuz.  Başka hiçbir oluşumun projesine destek vermiyorum, çok fazla yıpratıldım çünkü. Yaptığım her şey herkese örnek oluyor ama diğer taraftan da kendi arkadaşlarım tarafından aşağılanıyorum.

Cinsel istismar, taciz ve tecavüz konularındaki görüşünüz nedir?

Bugün hayvanlarla da ilişkiye giren erkekler var bu ülkede. Tecavüzler hep vardı zaten ülkemizde. Aman duyulmasın diye mühür vurdu insanlar. Ama şimdi toplum bilinçlendi. Eskiden tecavüze uğrayan kadın, çocuk ya da erkek ayıplanırdı. Geçtiğimiz günlerde bir trans kadın arkadaşımız öldürülmek istendi. Öncesinde tecavüz ettiler ve 25 yerinden bıçakladılar. Bizler hemen kaldırıldığı hastaneye gittik.

Genelde gaylerle çalışan ünlü isimler var ama bir nefret cinayetinde ya da homofobik bir saldırı karşısında duyarsız kalıyorlar. Toplumdan korkuyorlar çünkü. Mesela Meis olayında Seda Sayan’a Twitter üzerinde destek verir misin dememle #translarirahatbirakin hashtag’iyle destek olmuştu. Nur Yerlitaş da aynı şekilde destek verdi.

'Doğurganlığımız yok ama üretkenliğimiz var'

Genelde devlet ve sistem tarafından ötekileştirilir trans kadınlar. Polisin şiddetine maruz kalırlar. Sizin bu yönde hiç sorunlarınız oldu mu?

Benim devletle olan tek sıkıntım ekranların yasak olması trans görünürlüğüne ulaşacağım tek yer ekranlar ama yasaklar var. Pek çok eşcinsel sanatçının hetero kılığına bürünüp ekrana çıktıklarını görüyorum, birisi evlendim dedi yurtdışında. Önceden allı pullu gömlekler, full makyajla ekrana çıkan insanlar, şimdi sokağa zor çıkıyor. Medya da ikiye bölünmüş durumda iktidar ve muhalefet diye. Ondan isteyen istediğini götürüyor. Ben gidip bir madende de çalışabilirim ama bugün daha çok sanatsal işlere yöneliyoruz; ruhumuz ince, yaratıcılığı seviyoruz. Doğurganlığımız yok ama üretkenliğimiz var. Polisler kimseyle anlaşamıyor Türkiye’de, sadece trans kadınlar değil ki. Ben bugüne kadar hiç polis şiddeti yaşamadım.

Televizyon izlemeyi seviyorsunuz anladığım kadarıyla, neleri tercih ediyorsunuz peki?

CNNTürk’te yayımlanan Mesut Yar’ın programını severek izliyorum. TV 8’de de “Benim Stilim” adlı moda programını izlerdim ama artık izlemiyorum çünkü programda bir kurgu olduğunu hissettim. Sürekli kavga tartışma. Bir moda-tarz yarışmasında kıyafetler 30 saniyede tartışılıyor ama kavgalar 15 dakika sürüyor. Gerçi ona da katılmayı çok istiyorum. Bir trans kadın arkadaşım başvurmuş çeşitli gerekçelerle kabul edilmemiş. Bence cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimden dolayı.

'Milliyetçi, muhafazakar ve laik bir trans kadınım'

Bülent Arınç’ın "marijinal"çıkışının ardından oyunuzu AK Parti’ye verdiğinizi belirttiniz. Politikayla ilgileniyor musunuz?

Eşcinsel politikası normal politikadan daha uç bir politika. Kimse kimseye yaptığını beğendiremez. Bazı trans kadınlar LGBTİ derneklerine sadece prezervatif almak için gidiyor. Evet, AK Parti’ye oy verdim. Zaten bunu da Radikal Blog’da da yazmıştım. Bülent Arınç’ın HDP’ye marijinaller oy veriyor demesi üzerine böyle bir açıklama yapmıştım. AK LGBTİ’yi de desteklemedeki sebep adının içinde LGBTİ geçmesi. Ben her partinin LGBTİ oluşumlarını desteklerim.

HDP’ye çok fazla bir sempatim yok çünkü partinin kökeni beni ilgilendiriyor. Selahattin Demirtaş’a da saygım var ama benim milliyetçi, muhafazakâr ve laik bir ruhum var.Toplum bizi genelde dinsiz olarak yorumluyor. Elhamdülillah Müslümanım. Kuran'a ve Allah'a inanıyorum. Birçok trans kadın da benim gibi inanıyor. Toplum bunu yaşatmıyor bizlere. İlahiyatçılar da buna karşı çıkıyor ama bir yandan da Cübbeli Ahmet Hoca ne diyor, “Travestiymiş, tinerciymiş, oymuş buymuş diye yargılamayın. Bir tövbe eder seni beni geçer” diyor. Bu da benim inancım.

Ben şimdi CHP’liyim dersem laik mi olacam. MHP’liyim dersem milliyetçi mi olacam. AK Parti’liyim dersem muhafazakâr mı olacam. Hayır hiçbiri. Ne Ak Parti’ye göre muhafazakârım ne CHP’ye göre laikim ne de MHP’ye göre milliyetçiyim. Her şeyden önce insan gibi yaşamaya önem veriyorum. İsterdim ki tüm bunların toplandığı bir parti olsun herkes ona yönelsin . Eğer böyle bir parti olsaydı gençlik kollarına üye olabilirdim.

'Seks işçisi trans kadınlar bu toplumun bütün cinsel çöpünü öğüten kişilerdir'

Kadın-erkek ilişkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kadınlar, "Ay akşam kocam işten gelecek, ne yemek yapsam, çocuk okuldan alınacak, nerede indirim var" gibi gündemlerle meşgul olurken; erkek dışarıda yapacağını yapıyor ve eve geliyor. Erkekler kendilerini aslan olarak görürler. Hiç erkek der mi ben çakalım, tilkiyim, kurdum; hepsi aslanım diyor. Aslan tek eşli mi, hayır değil. Doğada aslanın birden fazla eşi vardır. Erkek ben yapayım ama karım yapmasın mantığında. Eşitsizlik buradan başlıyor. Erkek zaten doğuştan ben erkeğim, ben yaparım diyor. Maalesef erkeklerin pek çoğu doyumsuzdur. Mesela erkekler karılarına veya partnerlerine yapamadıklarını trans kadınlara yaparlar. Seks işçisi trans kadınlar bu toplumun bütün cinsel çöpünü öğüten kişilerdir. Türkiye’de erkeklerin birçoğu biseksüeldir. Tabii ki bunları kabul etmiyorlar.

Özel hayatınız da birlikte olduğunuz özel biri var mı?

Ünlü şarkıcılar, futbolcular ve iş adamları sürekli bana mesaj yolluyor ya da beni arıyor tanışmak için. Birçoğu yakışıklı ama hepsinin ilişkisi var. O yüzden bana çok ters. Ünlü erkekler trans kadınlarla dört duvar arasında gizli aşk yaşıyor. Yakaladıkları popülerliği toplum nezdinde kaybetmekten korkuyorlar çünkü. O yüzden gizli yaşıyorlar. Birçoğu çok uç şeyler yaşıyor. Ben de çok ünlü bir erkek oyuncuyla aşk yaşamıştım. Şu an bir dizide oynuyor dizi bitti bitecek.

Birlikte olduğum birisi yok çünkü ben mükemmeliyetçiyim. Her şeyi göz önünde yaptığım için ilişkimi de göz önünde yaşamak isterim. Dört duvar arasında yaşanan ilişkiyi istemiyorum. Erkeklere karşı güvenim de azaldı. Mesela çok güzel popüler bir sevgilisi var adamın mesela 3 gün sonra bir bakıyorum bana mesaj atıyor. Hürriyet gazetesinde çok ünlü bir iş adamının çocuğunun sünnet düğününden kareler çıktı, aynı adam üç gün sonra beni aradı tanışalım diye.

Michelle Demishevich - T 24

İzmir Onur Yürüyüşü'ne hazırlanıyor

$
0
0
İzmir, bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek olan İzmir Onur Yürüyüşü'ne hazırlanıyor. Ahura LGBTİ ile katılacak olan Gökkuşağının Kızılı oluşumu, yürüyüşte “Eşit yurttaşlık sosyalizmde” sloganını seslendirecek.

Bu yıl üçüncüsü yapılacak olan İzmir Onur Yürüyüşü'nün hazırlıkları sürüyor. 14 Haziran Pazar günü 18.00'da Alsancak'ta gerçekleşecek yürüyüşe Gökkuşağının Kızılı da Ahura LGBTİ ile birlikte katılacak. İzmir Onur Yürüyüşü öncesinde soL'a açıklamalar yapan Gökkuşağının Kızılı ve Ahura LGBTİ hareketlerinin sözcüleri, yürüyüş sırasında “Eşit yurttaşlık sosyalizmde”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm” sloganlarının da aralarında bulunduğu bir dizi sloganı seslendireceklerini ifade etti.

‘HDP HEGEMONYASINA İTİRAZ ETTİK’

Ahura LGBTİ sözcüsü Yasin Darin Şahin, bu yıl İzmir’de İzmir Gökkuşağı Dayanışma Ağı’nın dışında kendilerinin de bir çağrı yaptıklarını belirterek, “Bizim ayrıca bir çağrıda bulunmamızın nedeni, LGBTİ hareketinin HDP’ye eklemlenmesine ve onun hegemonyasına girmesine itirazımızdan kaynaklandı. Bizim Ahura LGBTİ olarak herhangi bir siyasi partiyle organik bağımız yok. Hareketimizin üyelerinin her birinin siyasi düşünceleri ve eğilimleri var. Son zamanlarda LGBTİ hareketini sadece HDP temsil edermiş gibi bir algı yaratılmaya başlandı, buna itirazımızın bir sonucu olarak biz de bir çağrıda bulunduk” dedi.

Ahura LGBTİ’nin çağrısında bazı siyasi partiler, oluşumlar, çevrelerden olumlu yanıt aldıklarını belirten Yasin Darin Şahin, “Bizim kortejimize gelen her siyasi parti ya da oluşum kendi pankart ve döviziyle katılabilecek” diye konuştu.

‘EŞİT YURTTAŞLIK SOSYALİZMDE’

Gökkuşağının Kızılı sözcüsü Fatih Öztemel de, “Bizim zaten İzmir Onur Yürüyüşü’ne katılma kararımız vardı. Ahura LGBTİ’nin çağrısını değerlendirdik, kendileriyle bir araya geldik, toplantılar yaptık. ‘Eşit yurttaşlık sosyalizmde’, ‘Yaşasın devrim ve sosyalizm’, ‘Trans cinayetleri politiktir’ ve benzeri sloganları belirledik. Gökkuşağının Kızılı bayrak ve dövizleriyle 14 Haziran Cumartesi saat 18.00’da Leman Kültür’ün yakınlarında toplanacağız. Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinden Gündoğdu Meydanı’na yürüyeceğiz. Biz meydanda durmayacağız, Ahura LGBTİ ile birlikte Bornova Sokağı’na devam edip orada bir basın açıklaması yapacağız” dedi.

SoL

Yeni Akit: Eşcinselliği yaymak için Zorlu olmadı, Boğaziçi'ne geliyorlar!

$
0
0
Boston Gay Men’s Chorus isimli yalnızca eşcinsellerden oluşan koro Ramazan'da Boğaziçi Üniversitesi'nde konser verecek. Ayrıca grup ilk kez Müslüman bir ülkede konser vermiş olacak. 28 Haziran günü İstanbul'da yapılması planlanan konserin Zorlu Center'a yapılan tepkilerin ardından iptal edilmişti.

Sadece eşcinsel erkeklerden oluşan Boston Gay Men’s Chorus (Boston Eşcinsel Erkekler Korosu)'nun, 110 kişilik ekibiyle Ramazan ayının 10. Gününde Zorlu Center’da vereceği konser, yoğun tepkiler üzerine iptal edilmişti.

28 Haziran 2015 günü İstanbul’da yapılacak olan "İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü" etkinlikleri kapsamında düzenlenmesi planlanan konserin, Zorlu Center’ın iptal kararı üzerine Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılacağı duyuruldu.

Üniversitenin LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün 'faaliyet'i olarak yapılacak olan konserin ücretsiz olacağının açıklanması, konserin kimin sponsorluğunda gerçekleşeceği sorusunu akla getirdi.

Orta Doğu turu kapsamınca önce İsrail’i, ardından da Türkiye’yi ziyaret edecek olan koronun şefi, İstanbul'daki konserle ilgili yaptığı açıklamada “Müslüman bir ülkeye yaptığımız ilk tur olacağı için çok önem veriyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

TEPKİLER ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR!

Eşcinsel sapkınların mübarek Ramazan ayında yapmayı planladıkları konser ve eylemler büyük tepki çekti ve konserin iptal edilmesi için sosyal medyada kampanya başlatıldı.

MEDYA DESTEĞİ VERENLER ARASINDA HÜRRİYET BAŞI ÇEKİYOR!

Milletin manevi değerleri söz konusu olunca kör ve sağır olan Hürriyet’in bu konseri sahiplenmesi dikkat çekti.

"Eşcinsel Erkekler Korosu ilk kez Türkiye'de" başlığıyla Hürriyet, Cumhuriyet ve Habertürk gibi gazetelerde yer alan haberde, adeta gösterilecek tepkilere ön alınmış. Haberdeki normalleştirme ve kabul ettirme çabası göze çarpıyor.
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>