Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Reddedilen Eşcinsellik Tarihimiz

$
0
0
Reddedilen Eşcinsellik Tarihimiz

Tarih: 01 Aralık 2015 | Yazar: Bayram Sarı | Kategori: Cinsellik • Kapak • Sayı: 123
Dünyanın her yerinde ve her zaman varlığını sürdürmüş olan ve hala da sürdüren eşcinsellik, bizim tarihimizde hangi aşamalardan geçti? Eşcinsellik dönem dönem bir ölçüde hoşgörüyle karşılanıp, güzel sanatlardan edebiyata kadar her alana işlemiş. Günümüz toplumunda ise eşcinsellik, küfürler ve ciddiye alınmayan gençlik sorunları arasında bir yere sıkışıp kalmıştır.

Sağlıklı bir toplumun, yalnız bedensel sağlığı yerinde insanlardan değil, aynı zamanda cinsel sorunlarını çözümlemiş bireylerden oluşacağı, cinsel sorunların çözümünün ise ancak bunları tarihi gelişimleri içinde kavramakla mümkün olacağı kesindir.

Dört ciltlik “Künh-ül Ahbar” adlı tarih kitabıyla ün yapmış Gelibolulu Mustafa Ali Bey, Divan’ında 16. yüzyıldan günümüze seslenmektedir:

“Zenne rağbet eder mi akil olan / Tab-ı Ali civane maildir.” (Aklı başında olan, kadına eğilim gösterir mi? Ali’nin yaradılışında delikanlı gence yöneliş vardır) diye kendisini örnek göstererek öğütler veren bu bilim adamına, 17. yüzyıldan Hıfzı’nın da şu ilginç deyişiyle eşlik etmesi eşcinsellik anlayışını açıkça yansıtmaktadır: “Zenne meyl eylemeyen / kaht-ı recul olsa bile!” (Hiç erkek kalmasa bile kadına gönül veremem!)

Osmanlı toplumunda eşcinsellik

15. yüzyılda, 2. Murad’ın emri üzerine Mercimek Ahmed’in Farsça’dan çevirdiği Keykavus’un Kabusname’sinde kadınlar hakkında daha değişik açıklamalar vardır:

“Ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zira ki oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelirse teni azıtır ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam.”

eşcinsel eşcinsellik escinsellik gey gay lezbiyen travesti intersex seks cinsellikEskilerin hamamla ilgili bir deyişi vardır: “Arife gecesi hamama gidilmez, yoksa Bedevi Topuna girersin!” M. Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri” adlı kitabında Bedevi Topu’nu şöyle anlatır:

“Bedevi ayinleri yalın ayak, başı açık, belden kuşakla sıkılmış bir entariyle soyunuk yapılırdı. Zikrin en ateşli sıralarında birbirlerine sarıla­rak ortalığı sarsan bir heyecanla yaptıkları ayin için Bedevi Topu denir. Top haline geldiklerinde, birbirlerine arkadan ve belden sarılırlardı. Olgun çağlardaki dervişler, taze genç dervişlere sarılırlar, en güzel delikanlıları da topun ortasına geçirirlerdi. Mecazi aşk adı altında, avam aşkın ilişki yoluna pervasızca saptıklarını söyleyenler vardır.”

Yeniçeri Ocağında Eşcinsellik

Seferlerde ele geçirilen çocukların “devşirme” yön­temi ile ordunun “yeniçeri” oca­ğında yetiştirildiği devirlerde de eşcinsel ilişkiler yoğunluk kazanır. 16. yüzyılın sonlarına doğru iyice bozulan Yeniçeri teşkilatı, üç yüz yıllık varlığı boyunca türlü rezaletlere sahne olur. Devşirme yönteminin kaldırılmasından sonra yeniçeri ocağına alınan oğlanların “köçek”, “civelek”, “peçeli” gibi orduyla, savaşla ilgisi olmayan sınıflara ayrıldığını görürüz.

Reşat Ekrem Koçu, civeleklerin kıvrak, cazibeli, alımlı ve kabına sığmaz delikanlılardan seçildiğini yazar. Yeniçerilerin kışlalarından çıkıp bekar odalarında yatmaya başladıkları devirlerde:

“Civelekler de müstakbel yoldaşlık yakınlığıyla, namzedi olduğu ortamın pençeli bir kabadayısını kendisine hami bilerek, o haytanın koltuğuna sığınır ve onun odasında ve yanında yatarak adeta gönüllü uşağı olurdu. Bunlar, falan ağanın, filan çorbacının civeleği diye anılırlardı.”

Meyhanelerde delikanlıları oynatıp eğlenmek, bir devrin en sık görülen olaylarındandı. “Köçek” adı verilen bu erkek oyuncular genellikle kadın elbisesi giyerek, seyredenleri çılgına çeviren cilvelerle dans gösterileri yapardı.

Reşat Ekrem Koçu köçekleri: “Genç ve yakışıklı delikanlılar meşk hanelerde veya oyunlarıyla ün yapan köçeklerin yanında, uzun zaman çalışmak suretiyle yetişirlerdi. Raksın kendine göre birtakım usul ve kaideleri vardı: Kafa tutmalar, omuz titretmeler, bel kırmalar, topuk çarpmalar, tırnak üstünde uçar gibi koşmalar… Köçeklerin bazen şehvetengiz kadın elbiseleri giydikleri de olurdu. Raks, seyircileri çıldırtan bir temsildi: Müzikle gerilen sinirler, güler yüzlü, kadın kıyafetli, kadın edalı yosmaların kışkırtıcı oyunlarından tahammülsüz bir hale gelirdi.”

Cariye Olayı

Kadınlar arasındaki eşcin­sellik de Osmanlı toplu­munda sık görülen bir durumdu. Örneğin, tarihte “Cariye Olayı” adıyla geçen 19. yüzyıla ait bu tür bir ilişki, İstanbul’un kibar aileleri arasında günlerce dedikodusu yapı­lan bir rezaletle sonuçlandı.

Reşat Ekrem Koçu’dan öğrendiğimize göre, olay 1818’de geçer. Kadınlardan biri, Rumeli Kazaskeri Mekkizade Mustafa Asım Efendi’nin kızı ve Mekke Kadısı Muradzade Mehmet Arif Efendi’nin eşi Lebibe Hanım; diğeri de, Reisülküttab Vasıf Efendi’nin kızı ve Müderris Lofçalı Bekir Efendi’nin eşi Zaliha Hanım’dır. Kadınların her ikisi de İstanbul’un kibar ulema ailelerinden gelmekte. Ancak, bu iki kadının evlilik yaşamı mutsuzlukla geçmiştir. Bu iki genç kadın, 1816’da Lebibe Hanım’ın yalısında tanışırlar. Zaliha, kiracı olarak komşu gelmiş ve birbirlerini ilk görüşte sevmişlerdir. Kocalarında bulamadıkları aşkı birbirlerinde bulurlar. Yalıları yan yana olduğu halde, dul Zaliha geceleri Lebibe’sinin yanında kalmaya başlar. Çok nazik olan Arif Molla, geceleri komşu hanımın kendisine tercih edilmesini görmezlikten gelerek, onaylamıştır. Kadınlar bir süre bu ilişkiyi devam ettirirler. Fakat daha sonra kendilerine benzemeyen üçüncü bir kadına gerek duyarlar. Mekkizade, esir pazarına gidip bir Gürcü kızı satın alır. R. Ekrem Koçu kızı şöyle tanımlar: “Yüz güzelliği bir harikaydı. Uzun boylu, iri kemikli, büyük elli ve büyük ayaklıydı. Perde arkasından yalnız ellerini ve ayaklarını gösterse, kız değil, taze civan yetenekli bir kayıkçı sanılırdı.”

Böylesine bir tablo içinde gelişmiş olan toplumun eşcinsellik üzerine ne gibi düşünceler besleyeceği ve gerçekte hangi denemelerden geçmiş olabileceğini araştırmak uzmanlara kalmıştır. Yüzyıllar öncesinden bu konudaki düşüncesini belirten Mevlana Celaleddin Rumi şu sözleri söylemiş:

“Cinsiyet nedir? Bir çeşit bakış. Bununla, bir cinsten olanlar birbirlerine yol bulur, birbirlerine kavuşurlar. Tanrı birisine verdiği bakışı sana da verirse, sen de onun cinsi olursun. Erkekte kadın huyu oldu mu puşt olur, namussuzluk eder. Kadına erkek huyu verdi mi, kadın kadını arar, sevici olur…”

Bayram Sarı
http://indigodergisi.com/2015/12/reddedilen-escinsellik-tarihimiz-oglan-osmanli-da-oglancilik/

72 Yaşındaki Yıldız Holland Taylor’dan Bomba Eşcinsellik İtirafı

Burt Reynolds: Çıplak poz verdiğim için pişmanım

Kanada Başbakanı Trudeau kırmızı çoraplarıyla fenomen oldu

Bülent Ersoy: Ajda’yla buzlar eriyemez

Meksika'da LGBT festivaline silahlı saldırı

$
0
0
Meksika'da Reina LGBT Festivali'ne ateş açıldı, en az üç kişi yaşamını yitirdiği bildirdi

Meksika'nın güneyindeki Acapulco'da her yıl düzenlenen LGBT festivali Reina'ya ateş açıldı. Kimliği henüz belirlenemeyen saldırgan, en az 3 kişiyi öldürdü, 5 kişiyi yaraladı. Saldırının homofobik bir nefret saldırısı mı yoksa uyuşturucu çeteleriyle alakalı bir durum mu olduğu henüz belirlenemese de yerel medya saldırıyı uyuşturucu çetelerine bağlıyor. Öte yandan ülke genelinde evlilik eşitliği tartışmaları sürüyor. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay, eşcinsel evliliğe ilişkin tarihi bir karara imza attı. İki eşcinsel erkeğin evlenmesinin reddedilmesi üzerine açtığı davaya ilişkin karar veren Yargıtay, eşcinsel evlilik yasağını eleştirdi. Ülkedeki bazı eyaletler eşcinsel evlilik yasağını kaldırsa da, yasağa ilişkin en kapsamlı adım bu yıl başında geldi. Ülke genelinde eşcinsel evlilik yasağının kaldırılması kararı alındı.

http://www.demokrathaber.net/lgbti/meksika-da-lgbt-festivaline-silahli-saldiri-h58196.html

İstanbul’da Yine Transfobik Cinayet!

$
0
0
İstanbul Avcılar’da bir trans kadın çalıştığı caddede bu akşam 20:30 sıralarında kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.

Caddede çalıştığı sırada müşteri olarak yaklaşan bir erkeğin kalbinden bıçaklaması sonucu trans kadın Alev hayatını kaybetti.

Bu akşam (02.12.2015) saat 20.30 civarında gerçekleşen transfobik nefret cinayeti sonucu Alev olay yerinde yaşamını yitirirken, arkadaşları ise polis karakoluna akın ettiler. Haramidere’de gerçekleşen nefret cinayeti ile alakalı Avcılar Emniyet’i Alev’in arkadaşları trans kadınları da sorguya çekti.

Alev’in arkadaşları katilin kendisine müşteri gibi yaklaşan bir adam tarafından gerçekleştirildiğini söylediler.

Olayla ilgili soruşturma devam ederken, katil zanlısı ise henüz yakalanmadı.

 Son 10 gün içerisinde İstanbul’da peş peşe 2 transfobik nefret cinayeti gerçekleşti. 20 Kasım sabaha karşı Maltepe’de kendi evinde önce bıçaklanıp sonra bornoz ipiyle boğulan Nilay’ın ardından Alev de bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

2012’de başlayan Meis Sitesi linç girişiminin ardından Avcılar’da pek çok trans kadın nefret saldırılarının hedefi haline gelmişti.

Meis Sitesi’nde ikamet eden pek çok trans kadının evlerinin önünde toplanan güruh meşalelerle tehditler savurmuş, evlere kurşunlu saldırılar gerçekleşmişti. Meis Siteis saldırıları hakkında barınma hakkının engellenmesi gerekçesiyle açılan dava ise hala devam etmekte.

Olayla ilgili ayrıntılı bilgi geldikçe haber güncellenecektir.

Ozan Uğur & Ali Can Kalan

http://pembehayat.org/haberler.php?id=933

Miro Moreira by Danilo Borges


Bülent Ersoy'u şoke eden protesto

$
0
0
Bülent Ersoy, önceki akşam Nişantaşı'nda bulunan modacısını ziyaret etti.
 Ersoy'un minibüsünün sokağı kapatmasına tepki gösteren vatandaşlar araçlarından inerek Diva'nın minibüsünü çekmesini istedi.
Konser kıyafetlerinin dikimi için yaklaşık 5 saat provada kalan sanatçı, kırmızılar içerisinde modacısının binasını terk etti.
Moda binasının olduğu tek şeritlik sokağını VIP minibüsüyle kapatan Ersoy’a halk tepki gösterdi.
Ersoy'un minibüsünün sokağı kapatmasına tepki gösteren vatandaşlar araçlarından inerek Diva'nın minibüsünü çekmesini istedi.
Tepkilere duyarsız kalmayan sanatçı şoförüne talimat vererek yolu açtırdı. (İsmail Bayrak-Kelebek)

Karsu - Colors

'Türkiye trans cinayetleri sıralamasında Avrupa'da 1. sırada'

$
0
0
İstanbul Avcılar'da trans kadın Alev'in öldürülmesi Ankara'da düzenlenen basın açıklamasıyla protesto edildi. Bir araya gelen LGBT'ler, "Trans cinayetleri politiktir" dedi.

Ankara Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Heykeli önünde toplanan LGBT'ler (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Gey) kalbinden bıçaklanarak öldürülen Alev’in davasını takip edeceklerini belirtti.

Basın açıklamasında trans kadınların yaşamın her alanında maruz kaldıkları nefret, ayrımcılık ve dışlanmanın sistematik bir şekilde devam ettiği belirtildi. Açıklamada, “Devlet trans kimlikleri görmezden gelerek, yasal haklarından da mahrum bırakılmalarına neden olmaktadır. Transların uğradıkları saldırıların görmezden gelinmesi politik bir tutumdur. Bu nedenle bugün aynı zamanda trans cinayetleri politiktir demek için de toplandık” denildi.

Açıklamada Türkiye'nin trans  cinayetleri sıralamasında dünyada 9. Avrupa’da 1. sırada yer aldığı, transların öldürüldüğü vakalarda polisin etkin soruşturma yürütmeyerek, yargının ise nefret saiki ile işlenen bu cinayetlerde “haksız tahrik” indirimleri uygulayarak katilleri adeta ödüllendirdiği vurgulandı.

Liseli LGBTİ'nin çağrısıcı olduğu basın açıklamasına Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği ve Kaos GL üyeleri de destek verdi.

http://haber.sol.org.tr/turkiye/turkiye-trans-cinayetleri-siralamasinda-avrupada-1-sirada-138295

Yeşim Salkım: Senaryoda lezbiyen ilişki yok

$
0
0

Kadın oyun arkadaşı İlkay Kayku'yla dudak dudağa öpüştüğü sahnenin hatalı anlaşıldığını dile getiren Yeşim Salkım, "Senaryoda lezbiyen bir ilişki yok. Ben oyuncuyum, bir şahsın yorumu beni ilgilendirmiyor. 45 yaşından sonrasında da kimseye hesap veremem.’’ dedi

Akşam

Joseph Lally photographs Major model...

Cristiano Ronaldo için skandal 'eşcinsel' iddiası

$
0
0
Cristiano Ronaldo hakkında eşcinsel iddiası dünya basınına bomba gibi düştü.


Daily Star ve The Sun gibi İngiltere’nin önde gelen gazeteleri, Cristiano Ronaldo hakkında eşcinsel ilişki iddiasında bulundular. Portekizli yıldız futbolcunun, Faslı ünlü kickbox sporcusu Badr Hari ile gizli bir ilişki yaşadığı iddia edildi.

Haberde; Cristiano Ronaldo ve Badr Hari’nin havuz başında verdiği ‘samimi’ pozlar dikkat çekti. Haberin detaylarında; Cristiano Ronaldo’nun özel jetiyle sık sık Kuzey Afrika’ya gittiği ve Faslı Badr Hari ile vakit geçirdiği belirtildi.

İspanyol basınına da dayandırılan haberde; bu uzak mesafe ilişkisinin bir hayli ciddi olduğu ifade edildi. Haberde; Real Madrid yetkililerinin, bu ilişkinin Ronaldo’nun performansını etkileyip etkilemeyeceği konusunda endişeli olduğuna dair ifadelere yer verildi.

Üç kez Ballon d’Or ödülünü kazanan Cristiano Ronaldo’nun Badr ile birlikte tatilde verdiği samimi pozlar büyük dikkat çekti. Dünyanın önde gelen futbolcularından biri olan Cristiano Ronaldo hakkında ortaya çıkan bu haberler magazin gündemini bir hayli meşgul edecek.

Daha önce Irina Shayk, Alessia Tedeschi ve Maja Darving ilişkileriyle gündeme gelen C.Ronaldo’nun bu haberler hakkında ne gibi cevap vereceği büyük merak konusu.

Cumhuriyet

Sean Stahlnecker at Wilhelmina LA by Christian Rios


Survivor Yiğit Dikmen 'Hayat Mucizelere Gebe' dizisinde

Aşka Özgürlük

$
0
0
Doğrusunu isterseniz, biz Türk erkekleri –daha doğrusu Türkiye insanının çoğunluğu diyelim, eşcinsellere ve eşcinselliğe dair taşıdığımız önyargılarda dahi ikiyüzlülük ile karşı karşıyayızdır. Konu “lezbiyen” çiftlere geldiğinde, en homofobik damarı çatlamış azgın heteroseksist erkeğin dahi, anında göz parlamalarına eşlik eden ağız suyu üretimi had safhaya çıkar. Yine heteroseksüel kadınlarda da konu aşağı yukarı aynı paralellikte seyreder; “benim gey arkadaşlarım da var” diyen hetero kadın, konunun “derinlemesine” incelendiği noktada, “ya, kadın kadına sevişme gözüme çok estetik geliyor ama erkekler arasındaki çok vahşi...” biçimindeki yarı-entelektüel klişeyle mevzuyu taçlandırır ve ötekilerin yaşamına dair empati geliştirmekte ne kadar başarısız olduğumuzu ortaya serer...
“Onların dünyasına” en mürekkep yalamışımızdan en cahilimize ne kadar eşitlikten yoksun bakış açılarına sahip olduğumuzu gösterir bu yaklaşımlarımız ve farklı hayat tarzlarına da ne kadar yabancı olduğumuzun bir göstergesi gibidir bu örnekler... “Onlar” salt penetrasyon yapan iki hemcins ya da bacaklarını birbirine çarpraz dolayan iki “pipisiz”e indirgenip bir arzu nesnesi olarak canlandırılır kafada: Evet onlar, modern “freakler”dir... Lezbiyenler! Geyler ve travestiler... O tuhaf mutantlar! Erkek erkeğe ya da kadın kadına –ikincisi çoğu zaman tasvip de edilir başta da değindiğim gibi- bir öpüşme sahnesi varolduğu anda gülüşmeler vaka-i adiyedendir, halbuki o kıkırdamalar bilmemezliğimizden ve korkumuzdan kaynaklanmaktadır...
Neyse, Freudyen tesbitleri şimdilik es geçip önyargıları da sinemanın vestiyerine bırakmak durumunda olduğumuz filmlerden biri ile karşı karşıyayız şimdi; şahsen ben, bir ilk yaşayacağım ve ilk defa bir lezbiyen-çift ilişkisine pornografik ve erotik arzu kanalları ve politik – toplumsal önyargılar aracılığıyla değil, salt insani bir perspektif ile göz atmayı deneyeceğim; sonuç: Evet, bir “lezbiyen filmi”nde ben de ağladım.
Aşka Özgürlük, günümüzün illeti bir hastalık olan kanserden mustarip, gey bir polis şefi kadının hikayesi en kaba haliyle... Filmde, iyileşmesi mümkün olmayan bir akciğer hastalığına yakalanan polis dedektifi Laurel Hester'in sevgilisi Stacie ile çetin geçen sevgililik yıllarına, çiftin gerçek hayat hikayesine odaklanacağız. Filmi izledikten sonra, vakit kaybetmeden filmin esinlendiği belgeseli de izledim. Öncelikle, filmin gerçek hayattan uyarlanan bir yapım olduğunun altının çizilmesinin hakkının verildiğini söylemeliyim. Lezbiyen argosunda butch tabir edilen “aşırı erkeksi kadın” rolünde Stacie, gerçek hayattaki Stacie’ye boy, pos ve endam hariç, konuşma ve hayat tarzı bab’ında müthiş oturmuş. Kendi gerçek yaşamında da bir homoseksüel olan Ellen Page, bu rolde çok zorluk çekmemiş olmalı. Ancak bildiğimiz kadarıyla “straight” bir yaşam tarzına sahip olan Julianne Moore, eşcinsel polis şefi rolünde, doğrusu hakikatli bir performans ortaya seriyor ve gey hak mücadelesini, Amerikan toplumunun en muhafazakar işkollarından biri olan polis teşkilatı üzerinden Laurel karakteriyle Beyazperde’ye başarı ile yansıtıyor. Bir uyarı: Film, ortodoks ahlak anlayışına liberal sınırlarda da olsa sert-eleştirel bir yaklaşım gösteriyor ve bazı sekanslar her babayiğidin harcı değil. Nitekim basın gösteriminde dahi, filmi yarısında terkeden “steril” gazeteciler oldu. Peki ya filmin temposu? Vasadın üstünde seyretmekte. Ve filmde biraz gözüme batan unsur, her Amerikan yapımının olmazsa olmazı Yahudi tiplemesi. Bu defa bir “eşcinsel” Yahudi karakteri kimliğiyle karşımıza çıkan Steve Carrell, filmin ağlak-dramatik izleğini dengeleme adına komik ama fazlasıyla karikatürize, orta yaşlı ödipal bir homo figürüyle yer yer eğlenceli sahneler sunuyor.
Ahlaki aşamayı geçtiğimizde Türk seyirci için başka türlü beyin jimnastiklerine yol açabilir bu film; Zira New Jersey halkının ve izlerken Türkiye’de hak mücadeleleri konusunda ne kadar geri olduğumuza dair hayıflanmamanız da mümkün değil. Tabi ki toplumsal gelişmişlik açısından ABD ile Türkiye’nin arasındaki makasın ne kadar açık olduğu da net bir şekilde sergileniyor. Her ne kadar “Uygar Dünya”nın sadece kendi yurttaşlarına uygarlığı layık gördüğü düşüncesine inansam da, ezilenlerin, farklı cinsel yönelimlere sahip insanları, hele ki Ortadoğu coğrafyasında bırakınız “hak aramayı” yaşam hakkı bile daha on yıllarca tehlike altında bulunuyor.
Aşka Özgürlük, haftanın dokunaklı ve “marjinal” bakış açılı filmlerinden...

Atlantisten Gelen Adam DeliKasap

http://www.beyazperde.com/filmler/film-125938/elestiriler-beyazperde/

Homofobik siyasetçi LGBT film festivalini bastı

$
0
0
Rusya’da "Omuz Omuza" isimli LGBT Film Festivali'nin açılış gecesi homofobik bir siyasetçi tarafından basıldı. Baskını düzenleyen Vitaly Milonov, ülkedeki eşcinsel düşmanı politikaların mimarlarından.

Petersburg’da ilk olarak 2007 yılında düzenlenen LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) temalı "Omuz Omuza" film festivali, gün geçtikçe daha sert tehditlerle karşılaşıyor.

Bu sene düzenlenen festival, eşcinsel düşmanı tutumuyla tanınan Vitaly Milonov’un açılış gecesine yaptığı baskınla başladı. İnternete düşen bir videoya göre, Milonov içeriye zorla girmeye çalışırken kendisini tutmaya çalışan polislere “İçeride 18 yaş altı çocuklar olabilir” diye bağırdı.

KaosGL'nin haberine göre, baskın ihtimali ve diğer acil durumlara karşı alternatif mekanı hazırda bulunduklarını söyleyen festival ekibi, festivalde atmosferin kuşatma benzeri yoğun güvenlik önlemlerine rağmen gayet huzurlu olduğunu belirtti.

Rusya'daki LGBT temalı etkinlikler "eşcinsellik propagandası"nı yasaklayan yasanın baskısı altında gerçekleşiyor. LGBT film festivalleri, Onur Yürüyüşü, panel gibi etkinlikler "eşcinsellik propagandası" olarak yorumlanıp yasaklanabiliyor.

http://haber.sol.org.tr/dunya/homofobik-siyasetci-lgbt-film-festivalini-basti-138366

LGBTİ'ler yok mülteci olarakta statü de yok!

$
0
0
Öykü Dilara Keskin / JINHA 

İSTANBUL - Mülteci LGBTİ'lerin durumuna değinen avukat Fırat Söyler, Başbakanın ya da Cumhurbaşkanın deyimiyle mültecilerin 'misafir' konumunda olduğunu fakat mülteciler için bir hukuksal statünün olmadığını söyleyerek mülteci LGBTİ'lerin yaşadığı sorunların Türkiye'de yaşayan LGBTİ'lerden ayrı olmadığına dikkat çekti. 

Türkiye'de ayrımcılığa maruz kalan kesimlerden biri olan LGBTİ'lerin yaşadıkları zorluklara bir de mülteci olması eklenince yaşadığı sorunlar daha da büyük oluyor. En çok dil sorunu yaşayan mültecilerin başka bir sorunu ise LGBTİ'lere duyulan eril zihniyet, bu zihniyet nedeniyle LGBTİ'ler saldırıya uğramasına rağmen hukuki bir yaptırım gerçekleşmiyor. Konuya ilişkin konuşan LGBTİ avukatı Fırat Söyler, ayrımcılık söyleminin mülteci LGBTİ'lerin yaşamlarını zorlaştırdığını belirterek, LGBTİ'lerin hayatın her alanındaki haklarından yararlanamadığını ve buna ilişkin düzenlenme yapılması gerektiğine değindi.

'Mülteciler için hukuki bir statü yok'

Fırat, Türkiye'nin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi gereğince sadece Batıdan gelenler mülteci olarak kabul edildiğini bu nedenden dolayı İran, Irak, Filistin, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Uzakdoğu Asya, Afganistan ya da Pakistan üzerinden gelenleri mülteci olarak görülmediğini ifade etti. Başbakanın ya da Cumhurbaşkanın deyimiyle mültecilerin 'misafir' konumunda olduğunu fakat mülteciler için bir hukuksal statünün olmadığını söyleyen Fırat, mülteci LGBTİ'lerin yaşadığı sorunların Türkiye'de yaşayan LGBTİ'lerden ayrı olmadığını söyledi. Sadece LGBTİ'lileri değil, diğer etnik, dini azınlıkları koruyan bir yasal düzenlenmenin olmadığını belirten Fırat, mültecilere Türkiye'de yaşayanlardan farklı yaklaşmamak gerektiğini yasal düzenlemelerin bu şekilde olması gerektiğini dile getirdi.

'Polislerde mülteci LGBTİ'lere siz nereden geldiniz algısı var'

Mülteci LGBTİ'lerin dil sorunu yaşadıklarına değinen Fırat, "İlk etapta bir olayla karşılaştıklarında polise gidip derdini anlatabilecek bir pozisyonları yok. Çünkü bu insanlar ya Arapça ya da başka bir dil kullanmaktalar. Polislerin bu alandaki eksikliği çok ve bu alandaki eksikliği giderecek mekanizmalar oluşturmaları gerekir" dedi. Adil bir yargılamanın ön koşulunun polis aşaması olduğunu belirten Fırat, bu nedenle polislerin yanında tercümanın olmasının önemli olduğunu fakat böyle bir durumun olmadığına dikkat çekti. Fırat, "Polisin ya da diğer kamu kuruluşlarının buradaki LGBTİ'lere bakış açısı neyse mülteci LGBTİ'lerde aynıdır. Tabi ki polisin olarak 'Mültecilere nerden geldiniz başımıza bir de siz eksiktiniz' gibi bir algı söz konusudur. Bu hem siz nerden geldiniz algısı var bu LGBTİ'lilerin işini daha da ağırlaştırmıştır" dedi.

'Türkiye'de kalmak isteyenlerin tanınması kimlik verilmesi gerekiyor'

Türkiye'nin, 1951 yılındaki Cenevre Sözleşmesini kabul ederken koyduğu çekinceleri bir an önce geri çekmesi gerektiğini vurgulayan Fırat, "İnsanların sadece ara bölge olarak görülmesinin değişmesi gerekiyor. Dediğim gibi çekince olmasından dolayı sadece batıdan gelen insanlar mülteci olarak görülüyor. Böyle bir çekince olduğu için bu insanların hukuki sıfatları hiçbir zaman değişmeyecek" dedi. Hukukta misafir diye bir sıfatın olmadığına da dikkat çeken Fırat, "İnsanlar Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'ne başvuru yapmaya gelen insanlar olarak görülüyor. İnsanların ne zaman döneceği ya da dönmeyeceği savaşların bitip bitmeyeceğine bağlı. Bu insanların Türkiye' deki kalışlarını hiç bilemiyoruz. Çok ciddi anlamda burada yasal bir değişikliğe gidilmesi gerekiyor. Bunun içinde çekincelerin geri alınması gerekiyor. Burada kalmak isteyen insanlara kimlik verilmesi ve onların tanınması gerekiyor" diye belirtti.

'LGBTİ'ler karakolda mahallede hastanede ayrımcılığa maruz kalıyor'

Mülteci LGBTİ'lerin yaşadıkları mahallerde apartmanlarda şiddetle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Fırat, hem mülteci olmaları hem de eşcinsel oldukları için homofobik davranan polisin olaylar müdahale etmemesinin yeni olaylara sebebiyet verdiğini dile getirdi. Bir olaydan örnek veren Fırat, "Mahalleli eşcinsel olduğunu düşündüğü insanlara saldırıyor. Polis bu olayı görmesine rağmen müdahale de bulunmuyor hatta eşcinselleri suçlayan bir tavır sergiliyor. Hastaneye giden eşcinsellere hastane çalışanları da sıkıntı çıkartıyor. Adli vaka olmasına rağmen hastanede polis hiçbir şekilde işlemde bulunmamış. Kişiler kendi çabalarıyla yakındaki bir karakola başvurmuş fakat saldırıyı yapan kişiler bilinmesine rağmen haklarında hiçbir adli işlem yapılmamıştır"şeklinde anlattı.

'Herkesin birbirini ötekileştirmesi sınıfsal'

"Kürtler yıllarca önce köyleri yakıldığı için batıya göç ettiğinde, yerleşik olanlar da bu duruma tepki göstermişti. Şimdi Kürtler, Türkler ve diğer etnik yapıda ki insanlar gelen mültecilere aynı gözle bakmaya başladı" diyen Fırat, " Aslında daha öncesinde gelenlerin bakış açısıyla sonra onların yerini alanlara bakış açısı farklı değil. Herkes birbirini ötekileştiriyor. Aslında burada durum tamamen sınıfsal" dedi. Zengin insanların yaşadıkları sıkıntılar var mı yok. Onların her türlü ihtiyacı karşılanıp istediği her şey yapılırken yoksul olanlarda sınıfsal olarak alt tabakada oldukları için büyük sorunlar yaşıyor. Mültecilerin, ulaşım, sağlık hakkı, barınma sorunlarını yaşadığını dile getiren Fırat, "İşsizlik nedeniyle mülteciler suçlanıyor. Veya mültecilere ev sahipleri evleri 3-4 katına satıyor kiralıyor" diye kaydetti.

' Mültecilere suçlayıcı tavır yaşamlarını zorlaştırıyor'

"Zamanında bize yaşatılan sıkıntıları şimdi de biz mültecilere yapıyoruz. Kimileri savaş bittiğinde dönmekten bahsediyor, kimileri de burada kalmak istediğini söylüyor. Tabi ki burada yaşama uygunluğu tamamen sınıfsal bir durum" diyen Fırat, ekonomik durumu iyi olmayan mülteci LGBTİ'lerin zorunlu seks işçiliği yaptığını söyledi. LGBTİ'lerin eğitim de alamadığını dilden kaynaklı büyük sorunlar yaşadığını dile getiren Fırat, "Hem hastane çalışanları hem de yetkililerle iletişim kuramıyorlar. Bu yüzden de en büyük sorunları barınma, eğitim ve toplumun mültecilere bakış açısı. Hem onlardan faydalanmak isteyenler hem de onları suçlayıcı bu tavır yaşamı onlara daha da zorlaştırıyor" dedi.

(dek/zd/dk)

http://www.gulasortv.com/226509/lgbti-ler-yok-multeci-olarakta-statu-de-yok&dil=tr#sthash.J4cgV1Qf.dpuf

Marlon Teixeira For Thomas Sabo's Rebel at Heart!

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>