Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Eşcinsel Yasaklarını Geri Çekin Platformu kuruldu

$
0
0
Ankara Valiliği’nin eşcinsel eylem ve etkinliklerini süresiz yasaklaması üzerine “LGBTİ+ Yasaklarını Geri Çekin Platformu” kuruldu.


Ankara Valiliği’nin yasağı ve ardından Bursa, İstanbul ve Kocaeli’deki keyfî yasaklara karşı kurulan “LGBTİ+ Yasaklarını Geri Çekin Platformu”, sosyal medyada ayrımcılığa karşı ses çıkarmaya çağırıyor.

“LGBTİ+ Yasaklarını Geri Çekin Platformu”nun kuruluş açıklaması şöyle:

“LGBTİ+ etkinliklerine yönelik Ankara’da başlayan yasak diğer şehirlere yayılıyor! #LGBTİYasaklanamaz” denilen açıklamada, 2015 yılında yaklaşık 100 bin kişilik bir katılımın beklendiği 13’üncü İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşüne yönelik polis saldırısı ile başlayan ve 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile katılaşan “yasak politikası”, LGBTİ+ yaşam alanlarının giderek daha çok daraltır hale geldiği belirtildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Kasım’da LGBTİ+ varoluşları gayrıahlaki bir durum olarak nitelemesinin ardından 18 Kasım’da Ankara Valiliği tarafından yapılan açıklama ile il genelindeki tüm LGBTİ+ etkinlikleri yasaklandığına dikkat çekilen açıklamada, “Ankara’daki yasak ilanını İzmir, Bursa, Kocaeli ve Mardin’deki etkinliklerin iptali izledi” denildi. İstanbul’da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü çerçevesince yapılacak LGBTİ+ etkinlikleri aynı tavırla yasaklandığı kaydedilen açıklamada, bu yasakların burjuva basın tarafından yürütülen nefret kampanyaları ile ortak bir programda ilerletildiği ifade edildi.

“Yaşam alanlarımızı elimizden alan kararların bir an önce geri çekilmesini istiyoruz”

“Gelinen durumda Türkiye’de farklı şehirlerdeki LGBTİ+ oluşumları tarafından düzenlenen film gösterimi, sergi, forum, panel, toplantı gibi etkinlikler, illerdeki mülki idare amirlerince keyfi ve kanun dışı temellendirmelerle yasaklanmış, LGBTİ+’ların özgürlükleri, yaşam alanları ve kent hakları ellerinden alınmıştır” denilen açıklamada, “Özgürlüklerimizi kısıtlayan bu tavır bize gerekçe olarak ‘toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar’, ‘genel sağlık ve ahlakın korunması’ ve ‘başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını’ göstermiştir. Oysa biliyoruz ki burada ön planda tutulan ‘hassasiyet’ yasakçı ve baskıcı zihniyetten başkasına ait değildir” denildi.

İnsan haklarına, yüzyılın demokratik değerlerine ve toplumsal gelişmeye tamı tamına zıt düşen bu toptan yasaklar Türkiye’deki idarenin vardığı akıl dışı noktayı gözler önüne sermek için tek başına yeterli olacağı dile getirilirken, “Tüm ulusal ve uluslararası kamuoyunu yaşanan bu çılgınlığın sona ermesi için ses çıkarmaya davet ediyoruz. Özgürlüklerimizi kısıtlayan, yaşam alanlarımızı elimizden alan kararların bir an önce geri çekilmesini istiyoruz” denildi.

http://umutgazetesi4.org/tag/lgbti-yasaklari/

Trans mahkum Diren Coşkun Tekirdağ Cezaevi'nde ölüm orucuna başladı

$
0
0
Tekirdağ 2 No’lu Hapishanesi’nde trans mahpus Diren Coşkun, tedavi hakkı engellendiği ve tecrit koşullarında tutulduğu gerekçesiyle "ölüm orucuna" başladı. Coşkun'u hapishanede ziyaret eden avukat Eren Keskin, “Psikolojisi iyi değildi. Umudunu yitirmiş gördüğüm kadarıyla. Kendisine, ‘yasal süreci takip edelim’ dedim. Ölüm orucunu bırakması konusunda ikna etmeye çalıştım ama ikna olmadı” dedi.

Trans mahpus Diren Coşkun tutuklu bulunduğu Tekirdağ 2 No’lu cezaevinde tedavi hakkı ve tecrit koşullarının kaldırılması talebiyle ölüm orucu başlattı.

Cumhuriyet'in haberine göre, "ölüm orucunda" 15 günü geride bırakan Coşkun'u İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin dün cezaevinde ziyaret etti.

Coşkun’un kilo kaybının çok fazla olduğunu söyleyen Keskin, “Psikolojisi iyi değildi. Umudunu yitirmiş gördüğüm kadarıyla. Kendisine, ‘yasal süreci takip edelim’ dedim. Ölüm orucunu bırakması konusunda ikna etmeye çalıştım ama ikna olmadı” dedi.

Avukat Keskin, Coşkun’un tecrit koşullarından rahatsız olduğunu söyledi. Cezaevinde Coşkun’un iki kişilik bir yalnızlık yaşadığını hatırlatan Keskin, “Kimse ile bir iletişimleri yok. Diren, makyaj malzemelerinin verilmediğini, aramalarda erkek memur tarafından arandığını ve göğüslerine dokunulmasının kendisini rahatsız ettiğini belirtti. Çoşkun’un en temel isteği ise ameliyat olmak ama bu konuda cezaevi yönetimine güvenmiyor” diye konuştu.

Coşkun’un önceki gün cezaevi yönetimi tarafından İstanbul Tıp Fakültesi’ne sevk edildiğini aktaran Keskin, “Çok saçma ama ameliyat talebiyle hastaneye sevk edilmiş. Doğal olarak doktor, ‘heyet raporu olmadan ameliyat edemeyiz’ demiş. Diren, kendisinin taleplerinin yerine getirilmesini istiyor. Kamuoyundan da destek bekliyor” dedi.

Kıvılcım Arat’da katıldı

LGBTİ aktivisti ve Coşkun’un arkadaşı Kıvılcım Arat da arkadaşının sesinin duyulması ve tedavi talebinin karşılanması için önceki gün "ölüm orucuna" başladığını duyurdu. Arat sosyal medya üzerinden yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Onca emeğe rağmen Diren’in tedavi hakkına erişim talebini gündeme getiremedik. Trans kimliği eyleminin önüne geçti ve görünmez kıldı. Diren’in sesine soluk olmak ve tedavi talebini duyurabilmek adına ölüm orucuna başlamış bulunmaktayım. Bu utanca ortak olmamak, Diren gibi binlerce mahpus transın sesine soluk olabilmek ve yine Diren’in yaşamla kurduğu bağı güçlendirmek adına, Diren’in talepleri karşılanana kadar ölüm orucuna devam edeceğimi beyan ederim.

https://www.cnnturk.com/turkiye/trans-mahkum-diren-coskun-tekirdag-cezaevinde-olum-orucuna-basladi

Nyle DiMarco

İlahi Adnan Oktar…

$
0
0
Bildiğiniz üzere en son yazdığım yazımda Adnan Oktar’ı eleştirmiştim. Değil ülkemizde, dünyanın hiçbir yerinde pornografik dini sohbetlerin kabul görmeyeceğini yazmıştım. Davranış ve söylemleri sonucu kültürümüzü ve İslam dini aşağıladığını da eklemiştim.

Kendisi (kedicikleri ve aslanları) bu yazım üzerine sıkı bir çalışma yapmış ve Twitter’dan paylaşımlarda bulunmuşlar. Ben de kendilerine Adnan Bey nezdinde  cevap vermek istedim.

Adnan Bey! Size bir teşekkür, bir tebrik ve birkaç sitemim olacak.

Öncelikle, ”Kimdir bu beni eleştiren kadın?” düşüncesiyle hareket edip geriye dönük bütün yazılarımı okuduğunuz için teşekkür ederim.  Yazılarımla ilgili çıkardığınız istatistiklerden beni tanımaktan ziyade hakkımda işinize yarayacak doneler aradığınız zannına kapılsam da önemli değil, alınmadım.  Sosyal medya hesaplarımdaki fotoğraflarımı ve paylaşımlarımı incelemeniz de beni ayrıca gururlandırdı. Aradığınızı bulamadığınızın farkındayım ama sade bir hayatı olunca insanın, maalesef ki umduklarınızla değil bulduklarınızla idare edeceksiniz.

Profil fotoğrafına ve yazının başlığına bakarak yorum yapan insanların olduğu bir ülkede yaptığınız örnek bir hareket. Tebrik ediyorum sizi.

Teşekkürümü ve tebriğimi ilettiğime göre sitemlerime geçebilirim. Hürriyet’te yazmamın yetenekle değil başka şeylerle ilişkili olduğunu ima eden sözlerinize canım sıkılsa da, sizin canınız sağ olsun.  İnşallah ilerleyen zaman zarfında daha iyi olur, sizden de bir maşallah alırım.

Adnan Bey! Sizi veya kediciklerinizi eleştiren kişi veya kurumlara karşı takındığınız düşmanca tavrı sanırım bir tek ben değil, kimse anlamlandıramıyor. Elbette doğru olduğuna inandığınız veya inandırıldığınız davranış ve söylemlerinizi savunacaksınız ama bunu medenice yapmalısınız.  Medeniyet; takım elbise giyip, kediciklere seksi danslar yapmakla olmayacağı gibi kendinizi savunmak yerine kişileri veya kurumları aşağılamaya çalışmakla da olmaz.

Eleştiri kaldıramıyorsanız televizyon programları yapmayıp, kediciklerinizle birlikte kendinize gözlerden ırak sessiz sakin bir dünya kurabilirsiniz. Kimsenin de itirazı olmaz.

Her ne kadar davranışlarınızı tasvip etmesem de zeki bir insan olduğunuzu düşünürdüm. Lâkin beni çok yanılttınız.  Zira tüm yazılarımı taradıktan sonra;

- Öldürülen translarla ilgili LGBTİ Derneği ile yaptığım söyleşiyi,

- Haksız bir saldırıya uğradığı için yazdığım Kerimcan Durmaz’ı,

- (Temel hak ve hürriyetleri elinden alınarak insan yerine dahi konulmadığı için intihar eden) Eylül Cansın’la ilgili yazılarımı temel alıp “Bu kadın yazılarının çoğunu homoseksüel haklarına ayırıyor, en çok önemsediği konu bu.” diyerek vurmaya çalışmışsınız ama olmadı.

“Elime geçen malzemeyi kullanayım.” derken fena hâlde iftiracı oldunuz. Yazılarımın çoğunluğunun hangi konularda olduğunu bal gibi biliyorsunuz ama şeytan rahat bırakmıyor işte.

Dün yazdığımın bugün de arkasındayım; Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi dini, etnik ve cinsel kimlik sahibi olursa olsun herkesin benim kadar, sizin kadar yaşam hakkı ve yaşam özgürlüğü vardır. Ve Türkiye Cumhuriyeti, laik bir ülkedir.

Dini sohbet adı altında yaptığınız yayınlardan rahatsız olanları Kur’an’daki haram veya helallerle vurmaya çalışmanıza da anlam veremiyorum ayrıca. Koskoca Kur’an-ı Kerim’de, din adına yaptığınız ve Müslümanları utandıran hareketlere yer buluyorsunuz da diğerlerine niye bulamıyorsunuz?

Elinizi kuvvetlendirmek adına “Bunun, Erdoğan rahatsızlığı da var zaten.’  tezini ortaya nasıl attınız? Onu çözemedim açıkçası. Ayrıca çok demode bir davranış şekli oldu artık, bence değiştirin. Zira başı her sıkışan ya FETÖ’ye ya da Tayyip Bey’in arkasına saklanıyor. Bu durum çok sırıtıyor, emin olun.

Estetik dünyasını takip ettiğiniz kadar gündemi takip etseniz iyi olur. Hep görsellik, hep zevküsefa; nereye kadar? Biraz da zekâya yer verin artık. 

Ben, sizin yani Adnan Oktar’ın, “kediciksiz” zamanlarını bilirim.  Size inanan mütedeyyin insanları tanırım; vakti zamanında siyasi parti çalışmalarımızda “Yahudilik ve Masonluk” kitaplarını tanıtan, bugün ise birer kedicik olan İmam Hatip mezunu genç kızları tanırım. Bir gün dahi kendilerini kıracak bir sözüm olmamıştır. Tek temennim, bir gün gerçeği görmeleridir.

Yıllarca kadınların reklam için birer seks objesi olarak kullanılmasını eleştirdik biz; siz kalktınız, bunu din adına yaptınız.

Gözümüze baka baka dinimizi, kültürümüzü hatta kadınları aşağılamaya devam ediyorsunuz.  Bizden de susmamızı istiyorsunuz. Yok böyle bir dünya Adnan Bey.

“Bana dokunanı yakarım!” mantığıyla hareket edip, sizi eleştirenleri tırım tırım didikleyene kadar kendinize çeki düzen verin.  Ekran başında utandırdığınız Müslümanlardan özür dileyin. 

Benden size açık çek; hakkımda istediğinizi yazabilirsiniz, tabii mert olmak kaydıyla.

Ayşe Baykal - Hürriyet

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-baykal/ilahi-adnan-oktar-40737194

Alperen Ocakları'nın LGBTİ+'ları tehdidi ifade özgürlüğü sayıldı!

$
0
0
LGBTİ+ Onur Yürüyüşünü yaptırmayacağını söyleyerek tehdit eden Alperen Ocaklarının açıklaması 'ifade özgürlüğü' sayıldı.

LGBTİ+ Onur Yürüyüşü için “Onları yürütmeyeceğiz, caddeyi kapatırız gelemezler” diyen Alperen Ocakları Vakfı İstanbul İl Başkanı Kürşat Mican’ın sözleri ‘ifade özgürlüğü’ sayıldı.

Evrensel’den Cansu Pişkin’in haberine göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’ndan cumhuriyet savcısı Ersoy Altıntaş, Mican hakkında bu tehditvari sözler nedeniyle davaya gerek görmedi.

Altıntaş, kovuşturmaya yer olmadığını belirttiği kararında‘ifade özgürlüğünün demokratik toplumlarda en önemli temel haklardan birisi olduğunu’ hatırlatarak şöyle devam etti: “Kanundaki düzenlemeye göre suçun oluşabilmesi için somut tehlikenin oluşması gerektiği, söz konusu haberin kanunda tanımlanan somut tehlikeyi oluşturmadığı, şikayete konu olayda şüphelinin üzerine atılı diğer suçların da yasal unsurlarının oluşmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığımıza yapılan soruşturma neticesinde, şikayete konu olayda şüphelinin üzerine atılı suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla.”

Avukatlar karara itiraz edecek.

MİCAN NE DEMİŞTİ?

Mican, geçen yılki yürüyüşten önce şunları söylemişti: “Bunların projesi her mahallede bir yapı oluşturmak. İstihbaratımızı uyarıyoruz. Bu bir proje, kapitalist, komünist, emperyalist güçlerin projesi. Eşcinselliği yaygınlaştırarak, aile birliğini yok etmek, üremeyi durdurmak, karı koca ilişkisini sonlandırmak ve karı koca ilişkisinden doğan çocukların yetişip vatana millete hayırlı fert olabilmesini engellemek istiyorlar. Aile yapısının temeline koyulmuş dinamittir. Gençler o yöne doğru meylediyorlar. Özellikle mahalle çalışmalarına indiler. Biz hiçbir şekilde ne olursa olsun yürütmeyeceğiz. Türk milletine sesleniyorum, bu yapılar çok tehlikeli yapılar. Bu ahlaksızlığı bizim önlememiz lazım, çok ciddi manada yayılacak. Devlet eğer müsaade ederse biz müsaade etmeyeceğiz, biz yürütmeyeceğiz. Onlar hangi bölgede yürüyecekse gideriz o bölgeye o caddeyi kapatırız onlar gelemez zaten oraya. Biz hiçbir şekilde yürütmeyiz. İstesek 200 bin kişi de buluruz.”

Hiç umudum kalmamıştı. 1 haftayı geçmişti. Bugün eve döndüğünde Gigi kızımı pencerede buldum. Yavru kuşumun sesi açılmıştı. Kİmbilir ne zor koşullarla karşılaştı ve yardım istedi ve bağırmaktan ses tonu değişti. Tüyleri falan kirli olmadığı için sanki birisi eve kapatmış diye düşündüm ama zayıflamıştı. Bu kadar süre bir şey yemese ölürdü zaten. Belki kapatıldığı için fazla yemedi veya istediği şeyleri vermediler. İçeriye aldıktan sonra mutluluktan fır döndü. Benimle sevişmekten gözü yemek bile görmüyordu. İnsandan hiç farkı yok kedilerin. Sarıldık, koklaştık, eskiden olduğu gibi başını boynuma koydu uyudu.Özlem giderdikten sonra yemek yedi, yedi, yedi.... O kadar çok su içti ki... Dışkısı yeşildi. Düşündüm de, acaba bir yerde kapalı kaldı da ot-çöple falan mı idare etti..? Şükür kavuşturana. Bu yazıyı yazarken, her zamanki gibi kucağımda uyuyordu bebeğim...

https://www.toplumsal.com.tr/gundem/alperen-ocaklari-nin-lgbti-lari-tehdidi-ifade-ozgurlugu-h15358.html

Article 0

$
0
0

Hedges’ı Boy Erased filminde bu kez başrolde izleyeceğiz. Joel Edgerton’ın kaleme alıp yönettiği bu film bir vaizin oğlu olan eşcinsel bir gencin, Jared’ın kilisenin “eşcinselliği tedavi programı”na dahil olup eşcinsellikten kurtulmaya çalışmasını ama başaramamasını konu alıyor. Yılın LGBT filmlerinden olan Boy Erased‘ın da post prodüksiyonu devam ediyor. Muhtemelen Oscar sezonunda vizyona girip Moonlight‘ın ve Call Me by Your Name‘in başarısını tekrarlamaya çalışacak. Filmde Hedges’a Russell Crowe, Nicole Kidman, Xavier Dolan ve Edgerton eşlik ettiler. Crowe’la Kidman’ın Jared’ın ebeveynlerini, Edgerton’ın ise programın yaratıcısını oynadıklarını da belirteyim. Filmin ABD vizyon tarihi 28 eylül.

http://www.bakiniz.com/lucas-hedges-yil-uc-filmle-donecek/

Yeni Akit'ten Harun Sekmen: Eşcinsel sapkınlık dizilere yayılıyor

$
0
0
Sinema yazarları Derneği (SİYAD) ise adeta sapkınlığa çanak tutuyor. Aile Arasında isimli filmde “Behiye Hala” rolünü canlandıran ve sinemayı sapkınlıklarının propagandası için kullandıklarını itiraf eden homo oyuncu Ayta Sözeri’yi “En iyi yardımcı kadın oyuncu” dalında aday gösterdi. SİYAD’ın bu tutumu ahlaksızlığın propagandasına destek olarak yorumlandı.

LGBTİ’li sapkınların ahlaksızlıklarının yaygınlaşması ve meşrulaşması için televizyon dizilerini ve sinemaları büyük bir propaganda aracı olarak kullandıkları ortaya çıktı. “Aile Arasında” isimli sinema filmindeki “Behiye Hala” rolü ile tanınan homo oyuncu Ayta Sözeri bir gazeteye verdiği röportajda kirli tezgahı itiraf etti. Söz konusu filmde oldukça makbul bir kişiliği oynayan ve “Trans Birey” kavramını milletimizin benliğine kazımaya çalışan Sözeri, “İnsanların zihin haritası değişti. Kafalarında bir kalıp vardı. İnsanlar gerçekten hayatımızın olduğunu gördü. Hem dizi hem filmden sonra sokakta gördükleri herhangi bir trans bireye merhaba diyorlarsa bu bizim için kazançtır. İnsanın bir isimden ibaret olmadığını, Behiç ya da Behiye olmasının bir önemi olmadığını gösteriyorlar” ifadelerini kullanıyor.

EKRANLAR EN BÜYÜK PROPAGANDA ARAÇLARI!

Ahlaksızlıklarını ve sapkınlıklarını toplumumuza dayatmaya çalışan, bu uğurda her türlü provokatif faaliyete imza atmaktan çekinmeyen LGBTİ’li sapkınlar televizyon dizileri ve sinema aracılığıyla büyük bir propaganda faaliyeti yürütüyor. Beyaz perdeyi ve televizyon ekranlarını kendi kirli emelleri için kullandıklarını da bizzat LGBTİ’li sapkın oyuncular itiraf ediyor. Türk milletinin ahlaki değerlerini hiçe sayan televizyon dizilerinin senaryosunu kaleme alan Gülse Birsel’in “Aile Arasında” isimli filmindeki “Behiye Hala” rolüyle ünlenen homo oyuncu Ayta Sözeri, Cumhuriyet gazetesinden Çağnur Öztürk’e verdiği röportajda toplumun şuur kodlarıyla nasıl oynadıklarını tek tek anlatıyor. Öztürk’ün, canlandırdığı karakterle ilgili sorusuna çarpıcı cevaplar veren Sözeri; sinema ve televizyon dizilerinde rol almalarının kendileri için büyük önem arz ettiğini belirtiyor ve sözlerinin devamında şunları ifade ediyor, “İnsanların zihin haritası değişti. Kafalarında bir kalıp vardı. İnsanlar gerçekten hayatımızın olduğunu gördü. Hem dizi hem filmden sonra sokakta gördükleri herhangi bir trans bireye merhaba diyorlarsa bu bizim için kazançtır. İnsanın bir isimden ibaret olmadığını, Behiç ya da Behiye olmasının bir önemi olmadığını gösteriyorlar.”

HER ŞEYİ DEĞİŞTİRECEKLERMİŞ!

LGBTİ’li sapkınlar olarak anlaşılmaya başladıklarını da iddia eden Sözeri, “Önemli olan her yerde mücadele edebilmek. İnsanların dinlediğini ve anladığını hissedebiliyorum artık. Bir şeyler söyleyebiliyorum ve anlaşılabiliyorum artık demek güzel” ifadelerini kullanıyor. Bu tarz rollerde oynamalarının kendileri için büyük önem taşıdığını da söyleyen Sözeri, “Bunlarla beraber insanlar gerçekten hayatımız olduğunu gördü. Herkes gibi yaşadığımızı, nefes aldığımızı, dertlerimizin olduğunu, mutlu olduğumuzu, aslında hepimizin ‘ya gel efkarlandım, gel şunu yapalım mı?yı’ bizlerin de yapabildiğini gördü. Böyle şeyler değişti kafalarında. Çok şeyi değiştirebiliriz. Sokaklardan binalara kadar. Her şeyi değiştirme gücümüz var” diyor.

http://www.yeniakit.com.tr/haber/escinsel-sapkinlik-dizilere-yayiliyor-423205.html

LGBTİ bireyler için ayrı cezaevi: Tecrit içinde tecrit

$
0
0
LGBTİ bireylere dönük nefret ve şiddet politikaları göz önüne alındığında ayrı bir cezaevi uygulaması LGBTİ bireyler için de aileleri için de büyük sorunlara yol açabilir. Neden mi?
Şenay KUMUZ
2014 yılı sonunda bir transseksüel mahpusun yaptığı bilgi edinme başvurusuna Adalet Bakanlığının verdiği cevap, cezaevlerinde translara uygulanan ayrımcılığı ortaya çıkarmıştı. Bakanlık bilgilendirmeye yanıt olarak; lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksülerin muhafaza edileceği açık ve kapalı ceza infaz kurumları yapmaya yönelik proje çalışmalarının başlatıldığını ve İzmir il sınırları içinde yapılacak inşaatın 2017 yılında bitmesi ön görüldüğünü açıklamıştı. 2014 yılından beri tartışılan bu konu, HDP ve CHP’li vekillerin verdiği soru önergelerinin de gündemindeydi. Hükümet kanadından bu soru önergelerine yanıt olarak çelişkili açıklamalar veriliyordu.

Yine bu döneme kadar pek çok aktivistin, STK’ların ve LGBTİ örgütlerinin “LGBTİ’lere ayrı cezaevlerine” itirazları olmuş ve çeşitli açıklamalar yapmışlardı. Son günlerde gündeme gelen Tekirdağ Cezaevinde Diren Coşkun’un yaşadıkları, konunun ne kadar “hayati” olduğunu, tutuklu ve hükümlü LGBTİ bireylerin ne türden hak gaspları yaşadığını ortaya serdi. Örgüt üyesi olma iddiası ile tutuklu bulunan trans Diren Coşkun, tedavi hakkının elinden alındığını, tecrit edildiğini, hiçbir ihtiyacının karşılanmadığını, sorunları çözmek için yaptığı hiçbir girişimin karşılık bulamadığını, ayrımcılığa uğradığını ifade ederek ölüm orucuna başlamış, onun sesini duyurmak ve destek olmak için LGBTİ aktivisti Kıvılcım Arat da dışarıda açlık grevine başlamıştı.

Bugün Türkiye’de cezaevlerinde nüfus 250 bine yaklaştı. Mahpuslar yaşadıkları sorunlara çözüm beklerken, TBMM İnsan Hakları Komisyonu tarafından oluşturulan 2 alt komisyon, geçen gün Maltepe ve Elazığ cezaevlerini inceleyerek hazırladığı raporu açıkladı ve o raporda da “farklı cinsel yönelimleri olanlar için ayrı cezaevleri yapılması” önerisi yapılıyordu.
Diren Coşkun, yaşadıklarıyla sorunun “hayatiliğini” ortaya koydu. Peki ya hem hükümetin hem de TBMM İnsan Hakları Komisyonunun önerisi olan “farklı cinsel yönelimleri olanlara ayrı cezaevi” meselesi ne anlama geliyor? Bu hayati sorunların çözümünde nerede duruyor?

EVET, GÜVENLİK VE TECRİT CİDDİ SORUN AMA…
Adalet Bakanlığı da İnsan Hakları Komisyonu da “ayrı cezaevi” önerisini “LGBTİ mahkumların güvenlik sorunlarını aşmak ve fiili izolasyona son vermek” ile gerekçelendiriyor.
Türkiye’de LGBTİ insanlara yönelik ayrımcılığın önemli bir problem olduğu açık. Bu ayrımcılığın hapishanelerde de varlığını sürdürdüğünü, hatta daha boyutlu yaşandığını da biliyoruz. Yani evet, hapishanelerde LGBTİ mahpuslara dair ciddi bir güvenlik sorunu var.
Öyle ki; güvenlik gerekçe gösterilerek LGBTİ mahpuslar diğer mahpuslarla bir araya getirilmiyor, çoğu hapishanede ortak kullanım alanlarını kullanamıyorlar, sosyal yaşama dâhil olamıyorlar, çoğu zaman özel bir cezalandırma biçimi olan tecrit altına kalıyorlar.
Ama çözüm; “ayrı bir cezaevi” değil.

AYRI CEZAEVİ: NEREDEN BAKSAN AYRIMCILIK
LGBTİ örgütleri ayrı bir LGBTİ cezaevinin Anayasanın “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir” diye devam eden “kanun önünde eşitlik” maddesine göre hak ihlali anlamına geleceğini düşünüyor.
LGBTİ bireylere dönük nefret ve şiddet politikalarıda göz önüne alındığında ayrı bir cezaevi uygulamasının sadece onlar için değil aileleri içinde büyük sorunlara yol açacağı da düşünülüyor.
Geçtiğimiz yıl “Endişeliyiz! LGBTİ Hapishanesine İlişkin Adalet Bakanlığı’na Çağrı ve Önerilerimiz” başlığıyla yapılan açıklama önemli sorunların altını çizerken, çözüm önerilerini de dile getiriyordu:
* Yargılamanın sağlıklı yürümesi ve aileleriyle, sosyal çevreleriyle bağlarının sürebilmesi için mahpusların tutuklandıkları yerde hapsedilmeleri önemli. Mahpusları bulundukları hapishanelerden alıp tek bir hapishaneye toplamak hem yargılamayı olumsuz etkiler hem de onları sosyal çevrelerinden koparır. Bu uygulama “sürgün” anlamına gelir, mahpusu ikinci kez cezalandırmak olarak değerlendirilebilir.
* Mahpuslar, yargılamanın sağlıklı sürebilmesi, mahkemeye gidiş gelişlerinin bir eziyete dönüşmemesi (Başka illerdeki mahkemelere oldukça kötü koşullar içeren ringlerle ve saatler süren yolculuklarla gitmek zorunda bırakılmak…), avukatlarıyla düzenli görüşebilmeleri ve aileleri, çocukları ve arkadaşları tarafından ziyaret edilebilmeleri için onlarla aynı ilde olmalı, Türkiye’nin tek bir iline yapılacak hapishaneye sürgün edilmemelidirler.
* Bir LGBTİ hapishanesi açmak, orada tutulacak bütün mahpusları damgalamaktır. Kendi cinsel yönelimini ailesine, çevresine açıklamayan insanlar tutuklandıklarında gönderilecekleri yer bu hapishane olduğunda cinsel yönelimleri devlet eliyle ifşa edilmiş olacaktır.
* LGBTİ hapishanesi yoluyla gerçekleştirilecek olan damgalama burada tutulacak mahpusların yanı sıra bu hapishaneye gidecek olan ziyaretçileri de kapsayacaktır. Bu hapishanedeki yakınlarını, arkadaşlarını ziyarete gidecek olan insanlar da görünür, işaret edilir, parmakla gösterilir hale getirilecektir. Son yapılan hapishanelerin neredeyse tamamının şehir dışında, toplu taşıma araçlarının dahi ulaşamadığı yerlerde olduğu düşünülürse bu damgalama ve sorun daha anlaşılır olmaktadır.
* Güvenlik gerekçesi söz konusu ise LGBTİ mahpusların hâlihazırda hapishanelerde ayrı koğuşlarda tutuldukları, diğer mahpuslarla biraraya getirilmediği de hatırlanmalıdır. Bu nedenle LGBTİ mahpuslara yönelik taciz, tecavüz, kötü muamele vakalarının bilinenlerinin neredeyse tamamı mahpuslardan değil hapishane personelinden kaynaklıdır. Ayrı bir LGBTİ hapishanesi inşa etmek bu güvenlik kaygısını ortadan kaldırmayacaktır.
* Akla gelen bir diğer çekinceli durum ise hapishanelerde tecavüze uğrayan mahpusların ve tecavüzcülerinin de “farklı cinsel yönelim” iddiasıyla buraya gönderilip gönderilmeyeceğidir. Buraya gönderilmenin kriterlerinin ne olacağı bilinmemektedir.

LGBTİ ÖRGÜTLERİ NE İSTİYOR?
“Yapılması gereken ayrı bir hapishane inşa etmek yoluyla ayrımcılığı kurumsallaştırmak, mahpusları ve yakınlarını damgalamak, mahpusları sosyal yaşam alanlarının dışına taşımak, onları sürgün etmek, ek bir cezalandırmaya tabi tutmak değil onların tutulduğu hapishanelerde ayrımcılık ve güvenlik sorunlarını çözmeye çalışmak, bunun için de sivil toplum örgütlerinin sürece dâhil olmasını sağlamak olduğunu düşünüyoruz.”

CEZAEVİNDE KAÇ LGBTİ VAR, GERÇEK SAYI BİLİNMİYOR
Cezaevlerindeki LGBTİ mahpus sayısı 2013 yılı Temmuz ayı verilerine göre Türkiye’nin 18 ayrı hapishanesinde 79, Mayıs ayı 2014 verilerine göre ise 95.
Bakanlığın son verileri 95’ken, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) verilerine göre ise 137 olarak belirlenmiş. Binlerce mahpusun olduğu cezaevlerinde sadece 137 cinsel eğilimi farklı mahpusun bulunması bile sorunun niteliğini ortaya serer vaziyette. Lezbiyen, gay, biseksüel mahpusların kendilerini ifade etmelerinin cezaevinde yaşayacakları ayrımcılığı ve şiddeti derinleştirmesi nedeniyle kendilerini saklama ihtiyacı nedeniyle bu sayının gerçek sayı olmadığını ifade etmek gerek. Cezaevi ve yargılanma sürecinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesi dolayısıyla çeşitli sorunlar yaşama ihtimali çok yüksek olduğundan hapiste kaç LGBTİ var bilmiyoruz.

SORUNLARI ÇÖZMEK YERİNE YENİ SORUNLAR YARATMAK, İŞTE YAPILAN BU!
Cezaevlerindeki LGBTİ bireylerle ilgili özel çalışmalara yapan CİSST LGBTİ tematik ağı temsilcisi Hilal Başak Demirbaş sorularımıza yanıt verirken, ne kadar endişeli olduklarını şu sözlerle dile getirdi;
“Kaygılarımız var; çünkü bu uygulama başta mahpusları ve aileleri etkileyecek. Öncelikle öznelere sorulmalı ve onların kararına uygun davranılmalıdır. Sıkıntıları çözmek ve daha büyük yapısal sorunların oluşmaması için başta bu alanda çalışma yapan dernekler sürece dahil edilmeli ve yine bu alanda çalışan aktivistlerle birlikte çalışılmalı. LGBTİ mahpusların hapishanedeki hangi koşullar üzerinden, hangi yapısal sorunlar sonucunda nasıl talepleri var öncelikle bunu tartışmak lazım. LGBTİ mahpuslar tecrit edilmek istemiyor, diğer mahpusların sahip olduğu haklara kendilerinin de sahip olmalarını istiyorlar. Var olan koşulları düzeltmek yerine yeni bir hapishane açmak ve bu hapishaneye dair hiçbir bilgi vermemek durumun vehametini ortaya koyuyor.”

https://ekmekvegul.net/gundem/lgbti-bireyler-icin-ayri-cezaevi-tecrit-icinde-tecritq

Tarkan ve ortak paydalarımız

$
0
0
Ne samimiyetten hoşlanıyoruz, ne başka insanların mutluluğundan. Ne yazık ki Tarkan’ın baba olacağını müjdelediği videosu bir kez daha ortaya koydu bütün çıplaklığıyla.


Artık baba deyince aklımıza nasıl figürler geliyorsa, böyle bir coşkulu, tatlı, azıcık flörtöz, her zamanki Tarkan gibi işte bir “babalık haberini” kaldırmadı bünyelerimiz. Erkek adam öyle göz süzer mi, canım? Sevincini uluorta belli eder mi? Baba bir kere ağır olacak, vurdu mu ses getirecek, çocuğu olacak diye mutlu olup tatlı tatlı gülmeyecek. Oğlu olursa iki el silah atar, o ayrı.

Ve ortalığı birbirinden sakil ve elbette birbirinden homofobik videolar sardı. Akılları sıra dalga geçiyorlar ama ne komikler ne de Tarkan kadar sevimli. İki erkek yanak yanağa verip video çekenler mi istersin, anne olacağını müjdeleyenler mi? Ne ima ettikleri belli diyeceğim ama ima bile bir incelik ister, burada doğrudan kaba bir parmakla işaret etme hali mevcut. Bravo, nasıl anladınız hemen meselenin iç yüzünü, hiç kaçmıyor, gerçekten hayranlık uyandıran bir zeka.

Hakikaten insanın canı sıkılıyor. Komedyen olma iddiasındasın, kendine eleştirecek daha sahici mevzular bul. Bu memlekette konu sıkıntısı çekeceğini sanmıyorum. Ama tabii son derece nazik bir insan olan Tarkan’la uğraşmak kadar kolay olmayabilir.

Ya da müzisyensin, neden aynı meslekten bir insanın mutluluğuyla alay etmeye mesai harcıyorsun, başka işin mi yok? Ünlüsü ünsüzü, duyan gelmiş. Nasıl oluyor da hiçbir konuda uzlaşamazken homofobi ortak paydasında bu kadar coşkuyla birleşebiliyorsunuz?

‘Evli kadın’a HIV’li kan...

Hafta sonu korkunç bir haber vardı gazetelerde. Kendisi korkunç, sunuluş biçimi katmerli. 2011 yılında erken doğumda bebeğini kaybeden bir kadına hastanenin kan merkezinden kan verilmiş. Sekiz ay sonra kadını mikrobiyoloji bölümünden aramışlar ve yapılan testler sonucu kanında HIV tespit edilmiş. Bu testlerin yapılma nedeni ise aynı bağışçının kanının verildiği hastanın böbrek nakli sırasında ölmesi. Virüs böyle fark ediliyor.

Korku filmi senaryosu gibi. Hayatları alt üst olan kadın ve kocası Kızılay’a tazminat davası açıyorlar ve mahkeme çiftin talep ettiği miktara değilse de 550 bin lira tazminata karar veriyor. Haberimiz bu.

Sizce başlığın “Evli kadına yanlışlıkla HIV’li kan veren Kızılay...” olması ne anlama geliyor? Yazıda çiftin cinsel ilişki yaşama, çocuk yapma, nesillerini sürdürme hakkına vurgu yapılmakta. Anlaşıldığı kadarıyla bekar olsa neyse ama ‘evli’ bir kadının bu haklarını elinden almak daha büyük suç.

Daha fenası, haberde son derece tatsız bir detay var: Erkek kan bağışçısı biseksüel ilişki yaşadığını gizlemiş!

Bravo, kabahat kuluçka döneminde dahi HIV’i tespit etmeye olanak veren testi yapmayanlarda değil, kan bağışlayarak başka insanlara hayat vermeye çalışan kişide. Çünkü çağ değişti, bizim önyargılarımız yerli yerinde. AIDS hâlâ eşcinsellere özgü bir hastalık, biz de bu bilgi ışığında yazıyoruz haberlerimizi. İşte bakın, sonunda hastalık bulaştırmış. Hem de evli bir kadına!

Asu maro - Milliyet

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/asu-maro/tarkan-ve-ortak-paydalarimiz-2608214/

Amerikalı gay sporcu ile ABD Başkan Yardımcısı'nın kavgası büyüyor

$
0
0
 Amerikalı gay sporcu ile ABD Başkan Yardımcısı'nın kavgası büyüyor Amerikalı gay sporcu ile ABD Başkan Yardımcısı'nın kavgası büyüyor


2018 Kış Olimpiyatları Güney Kore'nin PyeongChang şehrinde başlarken eşcinsel olduğunu açıklayan Amerikalı buz pateni sporcusu Adam Rippon ile eşcinsellerin tedavi edilmesi gerektiğini söyleyen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence arasındaki gerilim sürüyor.

Pence'nin Kış Olimpiyatları'nda görüşme isteğini reddeden Rippon cesaretiyle ABD medyasının gündemine gelirken Pence'in sözcüsü ise 'reddedildiklerini' yalanlamıştı. Pence'in sözcüsü Jarred Agen Rippon'la görüşme talebinde bulunmadıklarını söylemişti.

Ancak Adam Rippon'un menajeri Pence'in yalanlamasını yalanlayan detayları basınla paylaştı.

Rippon'un menajeri David Baden 'Pence'nin ofisiyle iletişim kurduk. Adam'la konuşmak istediler. Ancak Adam Rippon görüşmeyi reddetti' diye konuştu.

Pyeongchang 2018 Kış Olimpiyatları madalya sıralaması (Son dakika) Pyeongchang 2018 Kış Olimpiyatları madalya sıralaması (Son dakika)
Pyeongchang 2018 Kış Olimpiyatları madalya sıralaması (Son dakika)
Adam Rippon da yaptığı açıklamada şu anda olimpiyatlara konsantre olduğunu, eğer Mike Pence hala istiyorsa, oyunlardan sonra görüşebileceklerini söylemişti.

http://www.gundenhaberler.com/amerikali-gay-sporcu-ile-abd-baskan-yardimcisi-sharp39-nin-kavgasi-buyuyor-13602?data-source=local

Eşcinsellerin dostluğunu bitiren ne?

$
0
0
Dostluk bitti!


Sosyal medya fenomeni olan Kerimcan Durmaz ve Selin Ciğerci'nin arasına kara kedi girdi.

Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen ikili birbirlerini takibi bıraktı.

Durmaz ile Ciğerci'nin bu hamlesi akıllara "dostluk bitti mi?"  sorusunu getirdi.

Kalben: Odaklandığımız şeylerin hep heteroseksüel erkek normları üzerinden şekillenmesine çok üzülüyorum

$
0
0
Güzellik konusunda ise güzel hissetmek için çok uğraştığımız dönemin modası geçsin istiyorum çünkü çok güzel insanlarız zaten; doğmuşuz, yaşıyoruz, canlıyız, damarlarımızda kan akıyor; hadi yani! Yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki, sürekli makyaj yapıp saçımızı yapamayız, dışarı çıkmamız lazım biraz da. Güzelliğe ve modaya bakış açım bizi özgürleştiren şeyler olmaları bağlamında anlam kazanıyor, onlar hep bizimleler ama bizi kısıtladıkları zaman karşılarındayım biraz. Aslında öyle de değiller de yanlış anlaşılıyorlar. Tüketimle ilgili olmamalı bunlar, insanın karakteri ile ilgili bir şeyler olmalı.


Bırakın şarkı söylemeyi konuştuğu anda bile, sadece sesinin tınısıyla insanın frekansını değiştirme gücüne sahip bu şahane kadın, kafamızdaki kadın şarkıcı kavramını da güncelliyor. Kalben, sessiz ve derinden hayatımızın içine sızdığından beri “haydi söyle” demekten kendimizi alamıyoruz!

Sesi, ruhu, görünümü ve söyledikleri birbirine denk kaç insan tanıyorsunuz? Kalben’in onlardan biri olduğuna şüphe yok. Konserinde karşılaştığınız kalabalığın da tıpkı onun gibi olduğunu gördüğünüzde içiniz rahatlıyor. Her şey sakin, huzurlu, doğal ve olması gerektiği gibi. Bu düzenin insanı olmadığını söyleyen Kalben’in zaten tek istediği şey de, hep birlikte konserlerde bağıra çağıra şarkı söyleyip birlikte derdimizi unutmak, gerekiyorsa yas tutup gerekiyorsa birlikte kahkahalarla gülmek ve her şeyi orada bırakıp evlerimize dağılmak...

Kalben’i biraz tanımaya çalıştığımızda fark ediyoruz ki, başarı ve mutluluk gibi kavramlar size altın tepsi ile sunulmamış. Peki müzik ile olan bağlantınızın hayatta sizi mutluluğa götüren denklemin kökü olduğunu düşünüyor musunuz?
Aslında hiçbir zaman profesyonel anlamda müzik yapmayı düşünmemiştim ben. Ta ki o güzel insanlar o şarkıları sevip benim konserler yapmamı isteyene kadar. Müzik hiçbir zaman o ilk plandaki hayal değildi. Hep benim korumak istediğim, özel bir yerde sakladığım, sadece çok yakınım olan insanlarla paylaştığım ve çaldığım ufak tefek mekanlarda çok gizli yaptığım bir şeydi.

Neydi çocukluk hayaliniz peki?
Bir meslek hayalim yoktu. Yani bir şey olmak üzerine büyütülmedim. Dans etmeyi, müziği çok seviyordum, resim yapıyordum ama annem de babam da benim o alanlarda meslek sahibi olmamı istemiyordu. Sadece doğru düzgün bir mesleğin olsun, sağlam bir diploman olsun, bu ülkede ekonomik özgürlüğünü bir kadın olarak eline alabileceğin bir okuldan mezun ol gibi hayallerle büyütüldüm. Oysa kimi zaman sağlam bir mesleğin oluyor sonra onu içinden gelmeyerek icra ediyorsun. Yıllar içinde kazandığım deneyimler, yaşadığım şehirler, tanıştığım insanlar, bütün o kendime eklediğim parçalarla birlikte en önemli şeyin benim içimden gelerek en rahat neyi yapabildiğim ve en rahat neyi sunduğum olduğuna karar verdim. Ve müzikle tekrar tanıştım.

Aslında tarzınız da kendiniz de başkasınız. Standardize bir haliniz yok. Başka olan da her zaman kıymetlidir. Peki siz kendinizin kıymetini biliyor musunuz?
Sen deyince öğreniyorum ben. Şöyle ki, çok matematiksel ve tesadüfi bir şey burada olmam. Hiç burada olmayabilirdim, hiç sevdiğim adamı tanımayabilirdim, hiç gitar çalmayabilirdim, hiç annem o dünya güzeli kadın olmayabilirdi... Hani bunları düşündüğüm zaman deneyimimi, hayat yolculuğumu çok kıymetli buluyorum, ama kendime karşı genellikle kinayeli ve dalgacıyımdır. Yani kendimi çok ciddiye almayı sevmiyorum.

Tesadüf kelimesiyle kader kelimesini ne şekilde ilişkilendirenlerdensiniz?
Aslında evrensel bir tesadüf benim bahsettiğim, çok matematiksel ve biyolojik bir tesadüfün içindeyiz. İşi biraz o taraftan görüyorum. Rüya gören organizmalarız, bu bir rüya bizim için. Çok keyifli bir yerde yaşıyoruz, birbirimizi ezmek zorunda değiliz, korkutmak zorunda değiliz, birbirimize saldırmak zorunda değiliz. Bu yüzden kaderci olmak istemiyorum, çünkü her şeyi kadere bırakırsak birbirimize iyi davranmayabiliriz. Elimizde tutalım hayatlarımızı biraz, hatta olabildiğince kontrol etmeye çalışalım. İnsanlara ne kadar sevgi verebildim, nasıl davranabildim, kabalık ettim mi, aksi davrandım mı, kendi kişisel sorunlarımı onlara yansıttım mı, hep bunlara dikkat etmeye çalıştığım için kaderci olamıyorum.

Müzik ruhun gıdasıdır derler ama biz bu gıdayı sizden olduğu kadar kimseden bu kadar kalpten almıyoruz bünyeye. Ne popüler olma arzusu, ne genç ve seksi kadın olma çabası, ne de en iyiyi ben yapıyorum egosu...
Çok temele yakın, köklerime yakın olmak istiyorum ben. Doğduğum yeri, büyüdüğüm yeri, annemi babamı, bugüne kadar tanıdığım insanları hiç unutmadan, bu hikayeyi bütünlüklü bir şekilde ele alıp yansıtmak istiyorum. Ve şöyle bir tarafı da var, müzik beni çok onardı, çok iyileştirdi. Ben çok karanlık ve karamsar tarafları olan, insanlarla anlaşmakta ve kendini ifade etmekte çoğu zaman zorlanan, birtakım sorunları olan, bazı kötü alışkanlıklar edinip o kötü alışkanlıkları bırakmayı sevgiyle öğrenmiş biri olarak müzikten çok ilham ve çok destek aldım. Müzik beni hep iyileştirdi ve ben şu an müzik icra ederken öyle değilmiş, yani müzik beni iyileştirmemiş gibi davranamam. Ben aslında dostumla birlikte bir yolculuktayım ve bunu bir de eşimle, sevdiğim insanlarla birlikte yapıyorum. Tek başıma ortalarda, ben şöyle güzel müzik yaparım şeklinde dolaşmanın zaten anlamı yok. Kadın olarak ise odaklandığımız şeylerin hep heteroseksüel erkek normları üzerinden şekillenmesine çok üzülüyorum. Sürekli kendimizi değiştirmek, sürekli yaşlanmaktan korkmak ya da hep mükemmel görünmeyi istemek, hepimizi bir şey tüketmeye, satın almaya zorlayan ve kazandığımız paradan hiç keyif alamadığımız bir sistemin içine atıyor bizi. Bu yüzden bir kadın olarak tek istediğim şey galiba, kadınların özgürlükleri adına kendileri adına mutlu olmaları. Ben böyle bir devrimin parçası olduğumu hissediyorum, öyle bir dönemde öyle bir zamandayım.

Elele Avon Kadın Ödülleri 2016 töreninde annenize adanmış çok etkileyici bir konuşma yapmıştınız. Annenizle olan ilişkiniz nasıldı?
Annemi 19 yaşındayken kaybettim ve kaybettikten sonra annemi bir kez daha tanıma şansım oldu. Anne öyle özel bir insan ki, burada, yanında, fiziksel olarak olmasa bile sana çok şey öğretmeye, yine seni korumaya, yine senin fikrine ve ruhuna katkıda bulunmaya devam ediyor. Babam da canımdır ama benim ilk aşkım babam değil, annemdi. Ben ne yazık ki o gençlik yıllarımda, onun beni ne kadar korumak istediğini, beni kıymetli gördüğünü anlayamadım ancak yıllar içinde bunu öğrenme şansım oldu. Şimdi yukarı yıldızlara baktığımda bütün kaybettiğimiz güzel insanlarla birlikte onu da orada görüyorum, Didem Madak da annemin yanında şu an biliyorum, Fikret Kızılok da orada, çok sevdiğim başka insanlar da var orada. Böyle düşündüğüm zaman içim açılıyor ona çok müteşekkir oluyorum, bütün annelere müteşekkir oluyorum aynı zamanda.


Sizin tarzınızda bir kadının eşini sıkça iyelik ekiyle belirtmesi bazen garip geliyor desem...
Aslında bunları hep kalıplar içine koymuşuz, ben iyelik eki ile Ali’m dediğim zaman aslında o benim malım mülküm olsun diye demiyorum. Bir de onu çok seviyorum, Ali çok ismi ile birleşmiş bir insan. İçimden öyle geldiği için, onunla hayatımda ilk defa bir şeyleri mutlulukla üretebildiğim için, birbirimizi olduğumuz gibi kabul edebildiğimiz için Ali’m diyorum. Neyi ne niyetle yaptığımı ben biliyorum, bunları açıklayamazsın, bunlar hep sevgiyle aşkla ilgili şeyler. Bunlar insanın içinden geliveren şeyler...

Aşkın bu noktada sizi nereden nereye taşıdığını düşünüyorsunuz?
Beni çok onardığını biliyorum, tıpkı müziğin yıllar boyunca yaptığı gibi. Bana çok yol açtığını, bana çok yol gösterdiğini, her gün beni yataktan kaldırdığını, beni giydirdiğini biliyorum. Ve ‘Hadi Kalben çalış biraz, müzik yap, biraz kitap oku, çık biraz dolaş’ ya da ‘bugün dünyayla ilgili bir güzellik planın var mı?’ gibi soruları hep aşktan soruyorum. Yoksa motivasyonu olan biri değilim, çok tembel çok karamsar biri olabilirim her an aşk olmasa.

Nasıl bir albüm var şu an elimizde?
Sonsuza Kadar aslında bir yol hikayesi gibi. Türkiye’de dünyada yaşadığımız olaylardan etkilenmekten hiç korkmayan, cesur olmaktan, korkularıyla yüzleşmekten, uzun uzun şiirler okumaktan çekinmeyen, kimi zaman çok kısa cümlelerle derdini anlatıp geri çekilip dinleyiciye bağırma, çağırma, dans etme özgürlüğünü bırakan ve herhangi bir türün içine girmeyecek yine Kalben dünyasının müziği olan, bizim sevgimizden bizim aşkımızdan bizim dostlarımızla yaptığımız müziğin içinden gelen bir yol hikayesi. Çok özgür bir albüm, ilk albümde özgürlüklerimizin farkında olabilecek bir pozisyonda değildik. Bu albüm ise aslında hep birlikte konserlerde bağıra çağıra şarkı söyleyip, birlikte derdimizi, acımızı unutmak, gerekiyorsa yas tutup gerekiyorsa birlikte kahkahalarla gülmek ve her şeyi orada bırakıp evlerimize dağılmak için yaptığımız bir şey. Dünyayı kurtarmıyoruz ama mikro bir dünyamız var orada ve Eskişehir’de miyiz, Isparta’da mıyız, Brüksel’de miyiz, o gün orayı kurtarmak, arşa değmek amacımız. Bunun kıymeti çok önemli benim için ve bunu elimizden alacak tüm maddeleri eledik bu albümde.

Peki kendinizde ilk albüm ile ikinci albüm arasında farklar var mı?
İlk albümde sanırım daha fazla umursuyordum. Başkalarının söylediği sözlerin yükünden kurtulmaya çalışıyorum, çünkü onlar beni hiçbir zaman ileri götürmeyecek. Onlar bana bir şey katmayacak aslında, onlar benim mutluluğumda, gelişimimde, bizim o dünya güzeli insanlarla buluşup şarkı söylediğimiz yerde yoklar. Onu ayırmayı öğreniyorum galiba. O yüzden bu albüm benim için çok kıymetli ve başka bir yerde.

En karakteristik özelliğiniz ne?
Bir şeyi sevdiğim zaman gerçekten çok seviyor ve onu korumak istiyorum. O sevgiyle birlikte yürüyorum, o sevgi beni ayağa kaldırıyor ve yürütüyor biliyorum. İnatçıyım o yüzden. Şunu da biliyorum, düzenin gerektirdiği hiçbir şey hoşuma gitmiyor yani kesinlikle bu düzenli değilim. Bu şekilde tükettiğimiz, sürekli yeni araçlar ürettiğimiz, sürekli bu araçları insanlara satın almak zorunda bıraktığımız, hani çocuklarımızın artık hiç kitap okumadığı bir yere geldik ve ben kesinlikle buralı değilim. Ben olduğum yerden sesleniyorum, o olduğum yerdeki insanları çok seviyorum ve o güzel insanlarla buluşmak konusunda çok inatçı ve çok özgürlükçüyüm. Ve hep de yolunu bulacağım.

Ünlü olma kavramının içi sizin için nasıl doluyor?
Valla ben ünlü değilim. Biz hala kendi konserlerimize gittiğimizde otoparka alınmadığımız oluyor, üzerimiz başımız aranıyor. Bir mekandan bile çıkamayan, eşofmanını giyip markete gidemeyen çok fazla popüler figürü olan bir toplumda yaşıyoruz ama ben öyle değilim.



Buna siz müsaade etmediğiniz için mi acaba?
Ben o kadar alakasız bir yerden geliyorum ki, ben müsaade etmek istesem bile oraya gidemem. Yani dokular uymuyor birbirine. Biz çok sevdiğim arkadaşlarımızla birlikte sahnede müzik yapıyoruz, kendi albümlerimizi kendimiz yapmaktan hoşlanıyoruz, sevgili eşim Berkant Ali İncesaraç ile dışarı çıkıyoruz, ya arkadaşlarımızın evine ya konserlere ya bazı lokanta, kafeler var oralara gidiyoruz. Bunlar hiç değişmedi, altı yıldır İstanbul’dayım, hep aynı yerler. Bu durumun beni hiç etkilediğini düşünmüyorum ve bizi etkilemesine izin vermemeliyiz diye düşünüyorum. Ürettiğimiz bir şey bu, insanlarla paylaştığımız bir şey bu, bunun bizi alıp bir yerlere taşımasına, karakterimizi değiştirmesine gerek yok bence, gerekli bulmuyorum daha doğrusu.

Siz sözlü ifadeleriyle güçlü bir insansınız. Peki sizin hayatınızda yeri olan, hayatınızın gidişatını etkileyecek kadar güçlü, şu an hemen aklınıza gelen bir söz var mı?
Bana bu hayatta en büyük ilhamı hep annem vermiştir; bana 5-6 yaşlarından itibaren hep ‘Ayaklarının üzerinde dur ve kanatların olsun uç’ demişti. O yüzden ikisini de sağlamaya çalışıyorum bu hayatta, bütün çocuklar için. Ama yine öncelikli olarak kız çocukları için.

Bir gün mutlaka, ne yapmayı arzu ediyorsunuz?
Bir ormanda hep dolaşayım özgürce. O orman benim hep sevdiğim insanlarla dolu olsun, artık bir ormanımız olsun ve rahat rahat ağaçların altında yaşayabilelim.

Kendinizle hiç anlaşamadığınız bir konu var mı?
Takıntılıyım. Takıntı haline getirebiliyorum bazı şeyleri. Mesela bir şarkının bir yeri var, onu nasıl duymak istediğimi çok iyi biliyorum ama anlatamıyorum. Mesela Sakin Ol Evladım’ın ilk albüme girmeme nedeni buydu.

Moda, güzellik, estetik gibi kadınsı konular hayatınızda ne kadar yer işgal ediyor? Bunlara kafa yorar mısınız?
Modaya bayılırım, skinny kotlarımı deri ceketlerimi, spor ayakkabılarımı, bez ayakkabılarımı çok severim. Fitilli kadife pantolonlarımdan 10 yaş geyikli kazaklarıma kadar dolabımda her zaman olmazsa olmaz değdiğim parçalarım da olmuştur. Sevdiğim müzik gruplarının tişörtlerini giymeye, tişörtlerimin yakalarını kesmeye, pantolonlarımı parçalamaya bayılırım. Çok sevdiğim markalar da var ama açıkçası modanın büyük markalarla, high fashion ile alakalı olduğunu düşünmüyorum. Doğru parçaları bir araya getirmekle ve kendini içinde çok iyi hissetmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Gözlük ve sneaker konusunda biraz cömerdim ama onun dışında bir savurganlığım yok. Güzellik konusunda ise güzel hissetmek için çok uğraştığımız dönemin modası geçsin istiyorum çünkü çok güzel insanlarız zaten; doğmuşuz, yaşıyoruz, canlıyız, damarlarımızda kan akıyor; hadi yani! Yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki, sürekli makyaj yapıp saçımızı yapamayız, dışarı çıkmamız lazım biraz da. Güzelliğe ve modaya bakış açım bizi özgürleştiren şeyler olmaları bağlamında anlam kazanıyor, onlar hep bizimleler ama bizi kısıtladıkları zaman karşılarındayım biraz. Aslında öyle de değiller de yanlış anlaşılıyorlar. Tüketimle ilgili olmamalı bunlar, insanın karakteri ile ilgili bir şeyler olmalı.

Instagram kullanım amacınız da sadece görselden ibaret değil. Seviyor musunuz sosyal medyayı?
Sadece Instagram’ı çok seviyorum, çünkü bugüne kadar çalıştığım editörlük pozisyonları, sosyal medya direktörlükleri, yazarlıklar, copywriter’lıklar gibi işlerde hep “Metinler daha kısa olsun Kalben”, cümlesini o kadar çok duydum ki, şimdi o istediğim uzun cümleleri kuruyorum, anlatmak istediklerimi anlatabiliyorum, yazıyorum.

 Fotoğraf: Serhat Hayri
Röportaj: Filiz Şeref
Styling: Aslıhan Sever
Saç: Akın Ünal
Makyaj: Alp Kavasoğlu
Fotoğraf Asistanı: Burak Elmalı
Styling Asistanı: Sudenaz Tuğcu, Süeda Kaya

https://www.elele.com.tr/unluler/roportajlar/kalben-kalp-biz#

Alp Navruz: Afra ile aramızda aşk olamaz

$
0
0

Bir erkek giyim markasının yeni reklam yüzü olan Alp Navruz, Fazilet hanımın kızı Afra Saraçoğlu ile arasında aşk olamayacağını söyledi.

Karşı Mahalle Karıştı; Homoseksüellik Ve Gurup Seks İddiaları!

$
0
0

Nevzat KUMDERELİ

Sevgili okuyucular, bilmem takip ediyor musunuz? Takip etmediyseniz, çok eğlenceli atışmaları kaçırmışsınız ama üzülmeyin bu satırları okuduğunuzda telafi etmiş olacaksınız.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar hakkında gazetecilerin  "İnşallah, maşallah’ı çok kullanıp bir yandan önüne Kur’an-ı Kerim’i koyup, bir yandan da önünde dansöz oynatanlar var. Kur’an-ı Kerim’i önüne alıp dansöz oynatanlara karşı ne yapacaksınız?" sorusuna. Daha başka şeylerde söylemişti ama sonuçta’’ O adam akıl hastası’’ yanıtını vermişti.

Adnan Hoca altta kalır mı? Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kendisine yönelik olarak kullandığı "Tamamen akli dengesi bozulmuş" ifadesine yanıtı sert oldu. "Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalardan alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor. Bir kere bunlar hakkında açıklama yaptınız mı, bunlara sesinizi çıkarttınız mı? Gıkın çıkmıyor hoca efendi" dedi.

Top taca çıkmadan orta sahada dolanırken Akit’çiler durur mu, daldılar sahaya ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a seslenerek “Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri bu adama bir şey yapmayacak mısınız?” diyerek seslendiler.

Bunu duyan Adnan Hoca Akit’çilere öyle bir salladı ki sormayın!  Akit’çilerin “homoseksüel” olduğunu iddia ederek, Akit’te yayınlanan haberlerde ‘’LGBTİ’yi’’ temsil eden gökkuşağı renklerinin yer aldığını belirterek; “Ya bir gün açın, Kuran ayetlerini okuyun, bir kere de ‘fuhuş haramdır, şarap fabrikaları kapatılsın, rakı fabrikaları kapatılsın’ deyin”  diyerek verdi veriştirdi!

Homoseksüellikle suçlanan Akit’çiler çıldırdı ve karşı saldırıya geçerek; Adnan Oktar’a yakın iki tarikat üyesinin arasında geçtiği iddia edilen bir ses kaydı yayınlayarak, Adnan Oktar’ı grup seks yaptırtmakla suçladılar.
+      +      +
Anlayacağınız karşı mahallede kafa kırılmaya, göz çıkarılmaya devam ediyor. Rezalet diz boyu! Bakalım sonuç nasıl bağlanacak? Ancak benim anladığım kadarıyla, karşı mahallenin mensupları birbirlerini çok iyi tanıyorlar ki böyle iddialarda bulunuyorlar. Ve iddiaların doğru olama olasılığı çok yüksek olabilir mi?...Ne dersiniz?...

http://www.tarsusakdeniz.com/makale-karsi-mahalle-karisti-homoseksuellik-ve-gurup-seks-iddialari/1414

Eşcinsel bireyler nasıl tespit edilir listesi tepki yarattı

$
0
0
Malezya'da bir gazetede yayınlanan eşcinsel bireyleri tespit etme listesi başlıklı yazı, 2018 yılında hala böyle yayınlar mı var tepkisine yol açtı.

Evet arkadaşlar yıl 2018 ve eşcinseller aramızda. Fakat işsizlikte çığır açan Malezyalı gazete çalışanı Sinar Harian, işi gücü bırakıp eşcinsel bireyleri tespit etme yöntemleri listesi hazırladı.

Yayınlanan listeye göre eşcinsel bireyler sakala olan sevgileri, spora giderek diğer erkekleri kesmeleri ve marka giyim tercihleri ile tespit edilebilir! Yazıda, yakışıklı bir erkek gören gay bireylerin gözlerinin faltaşı gibi açıldığı da yer alıyor.

Lezbiyen bireyleri tespit etmek için de birbirine sarılan, el ele tutuşan ve erkekleri küçümseyen kadınlara dikkat edilmesi gerektiği yazıldı.

Yazı son derece saçma olsa da Malezya'da yaşayan LGBTi bireyler ağır baskılar altında yaşamlarını sürdürüyor. Ülkedeki eşcinsel bireyler 20 yıl hapis cezası gibi ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliyor.

Malezya'da sosyal medya fenomeni ve LGBTi aktivisiti olan Arwind Kumar, yayınlanan listeye atıfta bulunan bir video çekti. Kumar, ülkede eşcinsel bireyleri tespit etmekten çok daha önemli sorunlar bulunduğunu anlatıyor ve toplumu eğitmek isteyenlerin pedofili, taciz, katliam, adam kaçırma gibi suçları öğretmekle başlayabileceklerini söylüyor. Kumar, videosunda eşcinsel bir bireyin başka insanların yaşamını tehlikeye atacak ne gibi bir suçu olabileceği sorusunu yöneltiyor.

http://www.milliyet.com.tr/escinsel-bireyler-nasil-tespit-edilir-listesi-tepki-yaratti-mola-7161/

Nuray Hafiftaş hayatını kaybetti

$
0
0
Uzun zamadır kanser tedavisi gören Türk halk müziği sanatçısı Nuray Hafiftaş hayatını kaybetti. Acı haberi alan dostları hastaneye akın etti.


İçimizi yaktın da gittinİçimizi yaktın da gittinİçimizi yaktın da gittinİçimizi yaktın da gittin
SANATÇI Nuray Hafiftaş, geçtiğimiz yıl temmuz ayında geçirdiği kalınbağırsak ameliyatından sonra karaciğerine de sıçrayan kanser nedeniyle özel bir hastanede tedavi altına alınmıştı. Uzun süre tedavi gören ünlü sanatçı Nuray Hafitaş bugün hayatını kaybetti.

DOKTORU BİLGİ VERDİ! 20 DAKİKA SONRA VEFAT ETTİ

Nuray Hafiftaş’ın doktoru Göksel Bahadır’ın ‘dün gece ağırlaştı ve yeniden müdahale ettik ama kendisine uyguladığımız tedavilere rağmen giderek kötüye gidiyor. O yüzden de yakınlarına haber verildi. Tedavi süresince tabii ki biz elimizden geleni yapıyoruz. Her an her şey olabilir mi? Evet, durumu çok hızlı bir şekilde kötüye gidiyor’ açıklamasının ardından 20 dakika sonra Hafiftaş'ın vefat haberi geldi. Dr. Göksel Bahadır, ünlü sanatçının vefat haberini şu sözlerle duyurdu: "Biliyorsunuz, az önce de son durumunun ağır olduğunu söylemiştik. Maalesef kendisini kaybettik. Yapılan tüm müdahalelere rağmen cevap alamadık. Genel durumumu bozuldu, tansiyonu düştü. Tansiyonu toparlamaya çalıştık ama verilen tüm tedavilere rağmen tansiyonu yükselmedi. Kalp yetmezliği, solunum yetmezliği geliştiği için hastamızı kaybettik saat 12.56’da son nefesini verdi."

NURAY HAFİFTAŞ: HAYATIM BİR ANDA TEPETAKLAK OLDU

Kanser olduğunu öğrenen Nuray Hafiftaş yaşadığı zor günleri şu sözlerle anlatmıştı: Hayatım bir anda tepetaklak oldu. Ben normalde çok pozitif bir insanım. İlk tedaviye başladığım süreçte çok yoruldum çünkü çok yoğun bir şekilde kemoterapi alıyordum. Ancak buraya adım atar atmaz doktorumun hastalığım hakkındaki detaylı bilgi paylaşımları beni çok mutlu etti. Buraya büyük bir mutlulukla geliyorum.

NURAY HAFİFTAŞ KİMDİR?

Nuray Hafiftaş, 8 Ağustos 1964 tarihinde Ardahan ilinin bir ilçesi olan Çıldır'da doğdu. İlkokul eğitimini Taksim’de tamamladıktan sonra İTÜ ( İstanbul Teknik Üniversitei) Devlet Konservatuvarı'nı bitirdikten sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti'nde 4 yıl kadrolu devlet sanatçısı olarak yer aldı, aynı yıl İstanbul Radyosu'nda da sözleşmeli sanatçı olarak 4 yıl çalıştı. Şimdiye kadar birçok albüm çıkaran Türk halk müziğinin usta ismi, 100'ü aşkın söz ve bestesi kendisine ait olan eserleri var.  Müzik kariyerinin yanı sıra naif kişiliğiyle milyonlarca insanın kalbini fethetmeyi başaran Nuray Hafiftaş’ın Bilal Ercan'la beraber "Çifte Yürek" adlı halk müziği programı sunuculuğu da çalışmaları arasında bulunmaktadır.

Nuray Hafiftaş'ın Türk halk müziği klasik sanatçıları literatürüne girmesine neden olan özellikleri kuşkusuz sadece bunlar değil. "Eyvah Gönül" de ürettikleri eserlerden biri.

2017 yılından bu yana sağlık sorunlarıyla mücadele eden Nuray Hafiftaş'a kolon ve karaciğer kanseri teşhisi konulduğu duyurulmuştu.

Deniz BOY - Hürriyet

http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-nuray-hafiftas-hayatini-kaybetti-40741721

Malezya gazetesi: Spor salonuna gitmek eşcinsellik göstergesi

$
0
0
Malezya'da yayın yapan bir gazete, "eşcinselleri tanıma rehberi" yayımladı. Skandal rehbere göre, spor salonuna giden ya da sakal bırakan erkekler potansiyel eşcinsel olarak tanımlanıyor.

Malezya’da yayın yapan Sinar Harian gazetesi, büyük tepki çeken bir makale yayımladı. “Eşcinsellerin nasıl fark edileceğine dair ipuçları” veren gazete, spor salonuna giden erkeklerin, spor yapmak için değil diğer erkekleri izlemek için gittiğini iddia etti. Gazeteye göre, sakal bırakan erkekler de eşcinsel olmaya yatkın olarak tanımlanıyor.

Gazeteye göre, diğer erkekleri kötülemek ya da bir kadının lezbiyen olduğunu ifade etmek ise eşcinsel olmanın “kanıtları” arasında yer alıyor.

Eşcinselliğin kanunlarca yasaklandığı Malezya’da, kişilerin gay olduğunun fark edilmesi 20 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabiliyor.

http://www.sozcu.com.tr/2018/dunya/malezya-gazetesi-spor-salonuna-gitmek-escinsellik-gostergesi-2217256/

Kör, biseksüel ve garip bir aşk üçgeni!

$
0
0
Kör, biseksüel ve garip bir aşk üçgenindeki 'kaz' hayatını kaybetti

Yeni Zelanda'da 40 yaşında hayatını kaybeden Thomas isimli kazın yaşadıkları sosyal medyada büyük ses getirdi.

Yeni Zelanda'da yaşayan ve 40 yaşında hayatını kaybeden Thomas isimli kaz müthiş bir hayat öyküsüne sahip.

24 yıl boyunca Henry isimli bir kazla birlikte olan Thomas, 24 yıllık hayat arkadaşının Henrietta isimli başka bir kuğuya aşık olmasının ardından zor günler geçirmiş.

24 yıllık hayat arkadaşının, başka bir kaza aşık olup onunla birliktelik yaşamasının ardından Thomas durumu kabullenip, yıllarca ikiliyle birlikte yaşarken, onların çocukları ve kendi çocuklarına da bakmak zorunda kalmış.

Üçlü arasındaki ilişki bu şekilde sürüp giderken, Henry 2009 yılında hayatını kaybedince bu sefer yavruların tüm yükü Thomas'a kalmış.

Thomas sonunda 2013 yılında Wellington Bird Rehabilitasyon Vakfı (WRBT) tarafından görevlerinden emekli edilirken, yaşlılık nedeniyle kör olmuş.

Vakıf çalışanları ise önceki gün 40 yaşına gelen Thomas'ın ölümünü duyurdu. İngiliz Independent gazetesine konuşan vakıf çalışanları, "WRBT'nin bir parçası olan Thomas'ı çok seviyoruz. 30 yıllık bir aşk hikayesinin en önemli ismi." dedi.

Thomas'ın hikayesi sosyal medyada da büyük yankı uyandırdı. Olayın duyulmasının ardından dünyanın dört bir köşesinden başsağlığı mesajları atıldı.

http://www.kibrispostasi.com/c37-DUNYA/n242613-kor-biseksuel-ve-garip-bir-ask-ucgenindeki-kaz-hayatini-kayb

Nuray Hafiftaş'ın cenazesi devlet töreniyle kalkacak

$
0
0
Nuray Hafiftaş, yarın ikindi namazına müteakip Teşvikiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.


CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DAN CENAZE TALİMATI

Nuray Hafiftaş'ın yakın dostu sanatçı Müşerref Akay, ünlü sanatçının devlet töreniyle uğurlanacağını açıkladı. Zaman zaman duygusal anlar yaşayan Akay;  "Sayın Cumhurbaşkanımızın emriyle Nuray Hafiftaş'ın cenazesi devlet töreniyle kalkacak." dedi.

Sanatçı Nuray Hafiftaş 53 yaşında yaşamını yitirdiEdip Akbayram, gazetecilere yaptığı açıklamada, Hafiftaş'ın sağlık durumunu öğrenmek için Kubat'la hastaneye geldiklerini ancak acı haberi aldıklarını belirterek, "Çok üzüldük. Halk müziğinde çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Hepimiz faniyiz ama genç ölüm hepimizi üzüyor. Nuray'ın ölümü de bizi hastanenin kapısında şok etti, sanat camiasının başı sağolsun." dedi. Kubat ise "Nuray'ın, 6 aydır durumu malumdu. Bu sürede sanat camiası Nuray'a gerçekten inanılmaz bir destek verdi. Ailesi adına onun için herkese teşekkür ediyorum. Türkülerimizin başı sağolsun. Görelim dedik ama böyle bir duruma karşılaştık." diye konuştu.

NURAY HAFİFTAŞ: HAYATIM BİR ANDA TEPETAKLAK OLDU

Kanser olduğunu öğrenen Nuray Hafiftaş yaşadığı zor günleri şu sözlerle anlatmıştı: Hayatım bir anda tepetaklak oldu. Ben normalde çok pozitif bir insanım. İlk tedaviye başladığım süreçte çok yoruldum çünkü çok yoğun bir şekilde kemoterapi alıyordum. Ancak buraya adım atar atmaz doktorumun hastalığım hakkındaki detaylı bilgi paylaşımları beni çok mutlu etti. Buraya büyük bir mutlulukla geliyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/son-dakika-nuray-hafiftas-hayatini-kaybetti-40741721

Eşcinseller barışmış!

$
0
0

Selin Ciğerci'nin Kerimcan'a ait cinsel içerikli konuşmaların olduğu videoyu yayması dostluğu bitirdi. Öte yandan, küslük haberlerinin çıkmasının ardından ikili, tekrar birbirini takibe aldı.

Vatan
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>