Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Gözaltında yaşamına son vermek istediği iddia edilen trans yoğun bakımda

$
0
0
“Ayakkabı bağcıklarını dahi alan kolluk, nasıl oluyor da tarım ilacını görmüyor”


İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan Merkezefendi Karakolu’nda gözaltında tutulduğu sırada yaşamına son vermek istediği öne sürülen Ceyda isimli trans birey, yoğun bakıma alındı.

Gazete Patika'da yer alan habere göre, İstanbul LGBTİ Derneği Yönetim Kurulu üyesi Kıvılcım Arat, Ceyda’nın durumuna ilişkin Twitter’dan açıklama yaptı.

“Ayakkabı bağcıklarını dahi alan kolluk, nasıl oluyor da tarım ilacını görmüyor”

Arat, Merter’de transların yaklaşık 2 haftadır sivil bir araç içinde yanında 11-12 yaşlarında bir çocuk olan 30 yaşlarında bir erkek tarafından tehdit edildiğini söyledi.

Geçtiğimiz günlerde aynı şahsın, yine yanında çocukla gelerek transsözlü saldırıda bulunduğunu aktaran Kıvılcım, şahsın kadınların tepkisi üzerine polis kimliğini gösterdiğini, kimliğin sahte olabileceği ihtimali üzerine de aracın fotoğrafını çektiklerini anlattı. Sivil polisin bölgeden ayrıldığını, kısa bir süre sonra ise içinde yine çocuğun da olduğu resmi bir araç ve yanında takviye ekiplerle geldiğini belirten Kıvılcım, 3 transın gözaltına alınarak Merkezefendi Karakolu’na götürüldüğünü söyledi.

Kıvılcım, sonrasında yaşananları şöyle anlattı: “Ceyda isimli arkadaşımız gözaltında tarım ilacı içerek intihar ediyor. Polisler, Ceyda’nın ağzından köpük çıkana kadar bekliyor ve hastaneye kaldırıyorlar. Gözaltı işlemi yapılırken ayakkabı bağcıklarını dahi alan kolluk, nasıl oluyor da tarım ilacını görmüyor? Olağanüstü Hal adı altında sıkıyönetim uygulamalarından beter suçlara bu masum insanlar maruz bırakılıyor.”

http://t24.com.tr/haber/gozaltinda-yasamina-son-vermek-istedigi-iddia-edilen-trans-yogun-bakimda,612686

Sabah Gazetesi: Bursa'da travesti dehşeti

$
0
0
Bursa'da 20 yaşındaki Görkem Bayraktar, yol verme meselesi yüzünden tartıştığı travesti tarafından bıçaklandı. Görkem Bayraktar hastanede hayatını kaybederken, 49 yaşındaki travesti ise tutuklandı.

Bursa'da bir gencin yol verme meselesi yüzünden tartıştığı travesti tarafından bıçaklanma anı güvenlik kamerasına yansıdı. 20 yaşındaki genç hastanede hayatını kaybederken, 49 yaşındaki travesti ise tutuklandı.

Olay 23 Nisanda Çekirge Meydanı'nda yaşandı. 20 yaşındaki Görkem Bayraktar trafikte aracı ile giderken, şüpheli Derya Y. (49) ile yol verme meselesinden tartıştı. Tartışmanın ardından Derya Y, küfrederek, meydanda bulunan evine gitti. Bayraktar, Derya Y.'nin ettiği küfrü içine sindiremeyip, arkasından takip etti.

BÜFENİN ÖNÜNE YIĞILIP KALDI

Kapıyı çalmaya başlayan Bayraktar, kapıyı açan Derya Y. ile kapıda boğuşmaya başladı. Derya D. cebinden çıkardığı bıçakla Bayraktar'ı karın bölgesinden bıçaklayarak ağır yaraladı. Derya Y'nin Görkem Bayraktar'ı yaralayıp kaçtığı o anlar ise bir dükkanın güvenlik kamerasına yansıdı. Ağır yaralı olan Bayraktar, peşlerinden koşmaya çalışsa da, aşırı kan kaybettiği için yolun karşısında bulunan büfenin önünde yığılıp kaldı. Büfe çalışanları yaralı halde yerde yatan Bayraktar'ı görünce hemen ambulansı aradı. Büfe çalışanları Bayraktar'a su vererek kanı durdurmak için tampon yaptı.

HAYATINI KAYBETTİ

Olay yerine gelen ambulans ile hastaneye kaldırılan Görkem Bayraktar yoğun bakıma alındı. Bayraktar'ın karın bölgesinden bıçakla derin bir kesik olduğu ve bağırsaklarının parçalandığı öğrenildi. İki gündür yoğun bakımda olan Bayraktar bu sabah saatlerinde yapılan müdahalelere rağmen kurtulamadı.

MAHKEME TARAFINDAN TUTUKLANDI

Polis ekipleri çevrede yaptığı kısa süreli araştırma sonucu şüpheli Derya Y.'yi, kıskıvrak yakalamayı başardı. Derya Y, ifadesi alındıktan sonra hastaneye götürülerek sağlık kontrollerinden geçti. Zanlı çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Görkem Bayraktar, Demirtaşpaşa Mahallesi'nde bulunan Timurtaşpaşa Camii'nde kılınan cenaze namazını müteakip toprağa verildi. Acılı anne ise cenaze töreninde gözyaşlarını tutamadı.

https://www.sabah.com.tr/yasam/2018/04/26/bursada-travesti-dehseti?paging=2

İskoç Muhafazakar Partisi lezbiyen lideri hamile olduğunu açıkladı

$
0
0
İngiltere’de, Başbakan Theresa May’in hükümetine dışarıdan destek vererek güvenoyu almasını sağlayan ve iktidarda kalmasına destek olan İskoçya Muhafazakâr Partisi’nin lezbiyen lideri Ruth Davidson hamile olduğunu açıkladı.


İngiltere’de, Başbakan Theresa May’in hükümetine dışarıdan destek vererek güvenoyu almasını sağlayan ve iktidarda kalmasına destek olan İskoçya Muhafazakâr Partisi’nin lezbiyen lideri Ruth Davidson hamile olduğunu açıkladı.

Ruth Davidson’un canlı yayında televizyonlara açıkladığı hamilelik haberine ilk tebrik ve kutlama Başbakan Theresa May’den geldi.

Ruth Davidson resmi twitter hesabından hamilelik haberini duyururken paylaştığı mesajda partneri Jen (üstte solda) ve köpekleri ile birlikte çektirdikleri fotoğrafın altına “Üç kişilik küçük ailemiz, dört kişi oluyor” diye yazmıştı. 

Başbakan May, Ruth Davidson’un mesajını retweetleyerek resmi twitter hesabından yayınladığı mesajında İskoç Muhafazakâr Partisi lideri Ruth Davidson ve birlikte yaşadığı sevgilisi Jen’i kutladığını belirterek “Bu muhteşem bir haber! Sen ve Jen adına çok mutluyum” diye yazdı.

39 yaşındaki İskoçya Muhafazakâr Partisi’nin lezbiyen lideri ve partneri Jen, köpekleriyle birlikte verdikleri üç kişilik aile pozlarında hamileliğin ve sonbaharda doğacak bebeklerinin mutluluğunu paylaştılar.

Başbakan May’ın kurduğu azınlık hükümetine dışarıdan destek olan ve İngiltere’de hükümetin devamı açısından “kilit” konumdaki İskoçya Muhafazakâr Partisi lideri Ruth Davidson, İskoçya Televizyonu’nda katıldığı canlı yayın programında sperm bankasından aldığı spermle suni döllenme sonrasında tüp bebek yöntemiyle hamile kaldığını, bebeğini sonbaharda doğuracağını açıkladı.

Davidson, program sırasında “Tıpkı Cambridge düşesi Kate gibi sabahları kaltığımda midem bulanıyor, kusuyorum, hasta hissediyorum ama şimdiden sonbaharda doğacak bebeğimin heyecanını yaşıyorum. Biricik aşkım Jen ve Ben birlikte aile olmanın mutluluğunu ve heyecanını paylaşıyoruz. Çok coşkuluyuz ve şimdiden çocuğumuzun birlikteliğimize katacağı mutlulukla adeta havalarda uçuyoruz” dedi.

KORHABER

http://www.korhaber.com/haber/Iskoc-Muhafazakar-Partisi-lezbiyen-lideri-hamile-oldugunu-acikladi/249030

Janelle Monae'den 'panseksüellik' itirafı

$
0
0
Son dönemin en kendine has şarkıcılarından Janelle Monae yeni albümü 'Dirty Computer' için geri sayım yapıyor. 'Make Me Feel'şarkısıyla özellikle Avrupa'da adını bir kez daha hatırlatan ve funk-R&B tarzıyla beğeni toplayan Janelle Monae, Rolling Stone'a oldukça samimi bir röportaj verdi. İster PR deyin isterse başka bir şey ancak içinde 'panseksüellik' geçen bir röportaja asla kayıtsız kalınmamalı...


Dedikodular doruktaydı

Janelle Monae, cinsel yönelimine ilişkin hakkındaki pek çok spekülasyonu artık net olarak sonlandırmış durumda.

2013 yılında başlayan dedikodular öyle bir noktaya geldi ki ondan böyle bir itiraf gelmesi artık zaten kaçınılmazdı.

Kafa karıştırıcı

Rolling Stone'a yeni albümü için röportaj veren Janelle Monae panseksüel olduğunu itiraf etti.

"Beni erkeklerin dinlemesini önemsiyorum. Ama erkeklerden da daha ziyade kadınlar tarafından çekici bulunmayı da belki de daha fazla istiyorum" diyen Janelle Monae'nin bu açıklaması biraz kafa karıştırıcı.

Her ne kadar 'panseksüel' kelimesini kullansa da açıklama kısmında kafalardaki soru işaretleri tam olarak giderilemiyor.

Röportajın devamında biraz daha açıklama getirerek şunları söylüyor:

"ABD'de yaşayan siyahi bir kadın şarkıcı olarak ve bugüne kadar kadınlarla da erkeklerle de ilişki yaşamış biri olarak kendimi tamamen özgür biri olarak görüyorum" diyor.

Biseksüellik ve panseksüellik

İşte tam da bu noktada panseksüelliğin anlamına epey yaklaşıyor.

Kadınlardan ve erkeklerden hoşlanan, her iki cinsi de cinsel olarak arzulayan kişilerin cinsel yönelimi biseksüellik olarak tanımlanıyor.

Panseksüellikle sıklıkla karıştırılan biseksüellikte kadın kadına, erkeğe erkek olarak bakılıyor.

Panseksüeller ise hoşlandığı ya da arzuladığı insanları kadın ya da erkek olarak görmeden, nefes alan her insandan hoşlanabilme durumu olarak tanımlanıyor.

Kadın ya da erkek imajı yok

Panseksüel biri trans erkek ya da trans kadından hoşlanabiliyor yani.

Biseksüellikteki kadın ya da erkek imajı panseksüellikte daha silik bir halde.

Panseksüel biri trans erkek ya da trans kadını kadın ya da erkek olarak görmüyor, hoşlantıyı cinsiyet olarak ayrıştırmıyor.

Dolayısıyla koskoca Rolling Stone'da özellikle son dönemde ses getiren bir müzisyenin panseksüellik itirafında bulunmasını en çok bu yüzden önemsemek gerekiyor.

Karıştırılıyor

Çok fazla cinsel yönelim var ve cinsel yönelimler çok fazla birbirine karıştırılabilir bir halde.

İnsan haliyle şunu düşünüyor: İsteyen istediğini sevmeli, fazla etiketlere takılmamak lazım.

Teoride kimsenin kimseye zarar vermediği, sevgi dolu bir dünyada yaşama hissine giden yol önyargıları yıkmaktan geçiyorsa, ki kesinlikle buradan geçiyor, o zaman önce kategorizasyonları doğru bir şekilde oluşturmalı.

Henüz erken

Ancak bütün tanımlar, tabirler herkesin kafasında oturduğunda "Evet şimdi kategorileri kaldırıyoruz çünkü herkes her şeyin farkında" denilmeli.

Etiketler, kategoriler ancak misyonlarını tamamladığında ortadan kalkmalı.

Ancak ne yazık ki dünya çapında düşündüğümüzde bunun için erken olduğunu görüyoruz.

Olsun, bu da bi'şey...

http://www.milliyet.com.tr/Janelle-Monae-den--panseksuellik--itirafi-molatik-7780/

Homofobik basın gene devrede: ODTÜ'de sapkın gruplar harekete geçti...

$
0
0
Milli ve manevi değerlerimizin altına dinamit yerleştirmeye çalışan sapkın gruplar tekrar harekete geçti.


ODTÜ'de sapkın gruplar harekete geçti... ODTÜ'de sapkın gruplar harekete geçti... ODTÜ'de sapkın gruplar harekete geçti...

Sapkın gruplar tekrar harekete geçti.  Milli ve manevi değerlerimizin altına dinamit yerleştiren sapkın gruplar, ‘mübarek üç aylar’ içinde sözüm ona ‘onur’ adı altında sapkın yürüyüş tertipledi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) LGBTİ adlı grup,  12 Mayıs tarihinde sapkın yürüyüş düzenleyerek, mübarek Ramazan ayına 3 gün gibi kısa bir süre kala sahalara inmeye kalkışıyor. Yürüyüşün tertiplenmesinin ardından gözler Yüksek Öğretim Kurumu ile üniversite yönetimine ve AnkaraValiliği’ne çevrildi.

AHLAKSIZLIKLARINI SERGİLEYECEKLER

“Her yerdeyiz, memleket biziz!” sloganıyla sahaya inen ODTÜ LGBTİ’li grup, Ramazan ayına kısa bir süre kala dini hassasiyetlerine aldırış etmeden ahlaksızlığını sergilemeyi hedefliyor. ODTÜ’de düzenlenecek olan yürüyüş 12 Mayıs tarihinde tertiplenirken, yürüyüş ile ilgili destek için paylaşılan videolar ve fotoğraf ‘yok artık’ dedirten cinsten! Videolarda müstehcen görüntüler dikkat çekerken, toplumsal ahlakın altında dinamitler yerleştirerek, büyük sorunlar oluşturmayı amaçlıyorlar.

GÖZLER YÖK’E ÇEVRİLDİ

Ramazan ayına kısa bir süre kala tertiplenen yürüyüş ile ilgili tepkiler artarak büyüyor. Yüksek Öğretim Kurumu’nun yürüyüş ile ilgili ne karar vereceği merak konusu olurken, üniversite yönetiminin yürüyüşe karşı sesiz kalması dikkat çekti.  OHAL gerekçe gösterilerek birçok toplumsal hassasiyet gösteren konularında eylem izni verilmezken, sapkın yürüyüşe izin verilmesi dikkat çekti.  Daha önce sapkın grupların birçok programını iptal eden Ankara Valiliği’nin, diğer kararları göz önünde bulundurulduğunda, ne karar verecekleri merakla bekleniyor.

ONURSUZLUĞUN ARKASINDAN İSVEÇ ÇIKTI

Tüm dünyaya ahlaksızlığı yayarak, toplumsal badirelere neden olan İsveç, ülkemizde yapılacak sapkın yürüyüşün bir numaralı destekçisi oldu. Yürüyüşün Gökkuşağı Projesi kapsamında, İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Kurumu (SIDA) tarafından desteklendiği ortaya çıktı.

AFİŞTE DİKKAT ÇEKTİ

Yürüyüş duyurusu için yapılan afişte yer alan görseller de dikkat çekiyor. Afişte, bir el tarafından tutulan ısırılmış bir elma yer alması farklı yorumlara neden olurken, kolda yer alan LGBTİ simgesi haline gelen bayrağın damalardaki kan gibi gösterilmesi dikkat çekti. Afişte yer alan ‘Bütün Yasakları Yasakla’ ifadesi de dikkat çekti.

GEÇEN YIL NE OLMUŞTU

Sapkınlıklarını her yıl tekrarlayan bu grup geçtiğimiz yıl da aynı ahlaksızlığı sergilemişti. Geçtiğimiz yıl 7’ncisini düzenleyen grup, yürüyüş esnasında 18 yaşından küçük çocukları ön sırada tutarak dikkat çekerken, ahlaksız görüntüler sergilemişti.

Millî Gazete

https://www.habervaktim.com/haber/544786/odtude-sapkin-gruplar-harekete-gecti.html

Emir Egesoy'dan Robbie-Lee'ye Erdoğan tepkisi!

$
0
0
Hükümete Yakınlığıyla bilinen ATV ekranlarında bir dönem Elin Oğlu programıyla boy gösteren Robbie-Lee Valentine'dan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a küstah hakaretler.


Türkiye'de yaşarken sesini çıkarmayan ama İngiltere'ye gidince birden bire bülbüle dönen Robbie-Lee Valentine youtube kanalında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a küstah sözlerle hakaret etti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'a Olabilecek en büyük teröristsin diyen Robbie-Lee Valentine'a youtube takipçilerinden tepki yağdı. Kendisine hakaret edenleri de alaycı bir üslupla Robbie-Lee Valentine'nın kanalına girerek hakaret edenler 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılacaktır şeklinde saçma bir paylaşım yaptı.

Yaşanan bu rezalet üzerine Emir Egesoy Robbie-Lee Valentine'a tepki gösterdi.


Atv ekranlarında yayınlanan "Elin Oğlu" isimli programda çok sık gördüğümüz, İngiltereli Robbie Lee Valentine ile Emir Egesoy arasında 'terörist' tartışması çıktı. Robbie Lee Valentine, youtube' a "Türkiye Cumhurbaşkanı teröristtir." ifadeleri içeren bir videoyu yayınladı. Bu videoya, Hiç kimse Türkiye Cumhurbaşkanı kim olursa olsun hakaret edemez, yurtdışında yaşayan hiç kimse yapılacak olan seçimleri maniple edemez." ifadelerini kullanan Emir Egesoy'a, Twitterdan "Seni bundan sonra Terörist olarak çağıracağım." demesi ile tartışma çıktı.

https://www.ulusalpost.com/atv-ekranlarinda-boy-gosteren-unlu-isimden-erdogana-kustah-hakaretler-144601h.htm

Rüzgar'a arkadaşlarından destek

$
0
0
Rüzgar Erkoçlar’ı uzun aradan sonra setlere döndüren “Öğrenci Kafası: Soygun” 11 Mayıs’ta vizyona giriyor. Filmin galası önceki akşam yapıldı.


Rüzgar Erkoçlar’ı uzun aradan sonra setlere döndüren “Öğrenci Kafası: Soygun” 11 Mayıs’ta vizyona giriyor. Filmin galası önceki akşam yapıldı

Gösterim öncesi basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Rüzgar Erkoçlar, “Çok eğlenceli bir film çektik. Biz çok keyifli çalıştık, bunun izleyiciye de geçeceğinden eminim” dedi.

Rüzgar Erkoçlar, gala öncesi sakal tıraşı oldu.


http://www.hurriyet.com.tr/galeri-ruzgar-gibi-geldi-40817811?p=1

LGBTİ aktivisti Ömer Tevfik Erten ile “Burçak” sergisi üzerine

$
0
0
“Gezi’den Ohal’e Türkiye’de Trans Kadınlar” serisinin ikinci ayağı olan “Burçak” sergisini açan fotoğrafçı ve LGBTİ aktivisti Ömer Tevfik Erten, ‘karanlık ve şiddet ögesi’ şeklinde lanse edilen trans imgesini yıkmayı amaçlıyor. Herkesin kendi hayalinin peşinden gittiği belirten Erten, bu projesini için, “Daha mutlu, hayatın içinden, hayata sıkı sıkı sarılmış bir yaşam görüyoruz. Hafif muzip çokça cüretkar bir hikaye var” ifadesini kullanıyor.


Fotoğrafçı ve LGBTİ aktivisti Ömer Tevfik Erten “2013 yılından bugüne yürüttüğü “Geziden Ohal’e Türkiye’de Trans Kadınlar” projesinin ilk ayağı “transevi”nden sonraki ikinci sergisi olan “Burçak” “Belgeler”17’yi 14 Nisan’da Galata Fotoğrafhanesi’nde açtı.

Erten kendisini bu hikayeyi anlatmaya iten nedenin ‘sürekli translar hakkında medya başta olmak üzere eril bir dil kullanılması ve bu söylemi üreten fotoğrafların varlığından duyduğu rahatsızlık olduğunu’ vurguluyor.

Erten ‘Burçak’ sergisini ve ilham aldığı Burçak Tekin’i Gazete Karınca’ya anlattı.

* Fotoğrafa başlama hikayenizden bahseder misiniz?

Lise yıllarından beri hep fotoğrafçılığa ilgi duyuyordum. Daha sonra fotoğrafçılar Özcan Yaman ve Yücel Tunca’yla tanıştım. 3 yıl belediyede çalıştım tam o süreçte Gezi Parkı eylemleri başladı. Bu dönem aynı zamanda kendi cinsel yönelimimi keşfettiğim bir dönem oldu benim için. Fakat gezi parkında hiç bir LGBTİ hareketiyle temasım olmadı. Ahmet Atakan eyleminde sadece bir transla iletişimim oldu ve onun fotoğrafını çektim. Zaten o gün “Gezi’den Ohal’e Türkiye’de Trans Kadınlar” projesi benim için başlamış oldu.

Sonra işten ayrıldım İstanbul LGBTİ hareketinde gönüllü aktivistlik ve fotoğrafçılık yapmaya başladım. O süreçte çeşitli kesimlerden insalar gelip translarla ilgili proje üretmek istiyorlardı. Ancak bu projeler genelde eril söylemi yeniden ürettiği için, translar tarafından sıcak karşılanmadı. Çünkü o insanlarla önce temas etmen, diyalog kurman lazım. Bende ilk 6 ay boyunca hiçbir şekilde fotoğraf makinasını elime almadım. İlk önce insanlarla iletişim kurmaya çalıştım. Daha sonra karşılıklı rıza sonrasında fotoğraf çekmeye başladım. Ve sonrasında “Gezi’den Ohal’e Türkiye’de Trans Kadınlar” projesinin ikinci ayağı olan ‘Burçak Belgeler 17’ sergisi ortaya çıktı.

*Proje için ilham oluşturduğunu söylediğiniz Burçak Tekin ile tanışma hikayeniz nasıl başladı?

Beyoğlu Daracık Sokak’ta 2014’te trans kadın Çağla Joker öldürülmeden bir gün önce Burçak’ın çalıştığı evdeydim ben de. İlk orada birbirimizi gördük, sonrasında da görüşmeye devam ettik. Ardından 2015’teki yasaklı Onur Yürüyüşü’nde içinde Burçak’ın da olduğu Cansu Yıldıran imzalı fotoğraf, İstanbul Fotoğraf Festlivali’nde ödül aldı. Bende Festival’in önceki sene yapılan ‘Fotoğraf ve Cinsiyet’ konulu etkinliğinde konuşmacıydım.

2016’da bu ödülün verileceği gün hepimiz törenin yapılacağı yerdeydik. Ben Burçak ile beraber pistin önünde dans ederken festival yöneticisi Burçak’ın koluna girerek onu dışarıya çıkarmaya çalıştı. Neye uğradığımızı şaşırdık ilk önce, sonrasında gidip söyledim: ‘Sen nasıl engellersin benim dans etmemi?’ Cevap olarak ise basın ve Beşiktaş Belediye Başkanı’nın (Murat Hazinedar) orada olması, onların da bizimle aynı karede görünmek istememesini sundular.

Sonra festival koordinatörünün masasına gitti ve sorun yokmuş gibi dans etmeye başladı. Ben de gidip ‘Sen benim dans etmemi engelledin o zaman sen de dans etmeyeceksin’ dedim. Belediye başkanı da orada duruyordu ve bana, ‘Ben Türkiye’de ilk LGBTİ resepsiyonu vermiş kişiyim’ falan dedi. Ben de “Pardon ama bunun benim için bir önemi yok, biz burada dans edemiyoruz ve sen buna izin vermediğin içinmiş” dedim. Bir tartışma süreci yaşadık. Sonra da çıkmaya karar verdik. O geceden sonra ortak bir anımız oldu ve kendi kendini doğuran bir sürece girdik Burçak ile.

‘Medya nefret içerikli bir dil üretiyor’

*‘Burçak’ projesine başlama fikri nasıl ortaya çıktı?

Bu olay olduktan 3-4 ay sonra başladım bu projeye. “Gezi’den OHAL’e Türkiye’de Trans Kadınlar” projesinden sonra translardan ilgili geri dönüşler almaya başladım. Translar ‘şiddet, seks işçiliği, kötü yaşam yaşam şartları’ ile lanse ediliyor. Özellikle medya da bu konuda nefret içerikli bir dil üretiyor. Bu geri dönüşler başka bir hayatın da var olduğu üzerine eleştirilerdi. Dolayısıyla ben de bir noktada kırılma yaşadım. Bombaların bombaladığı, depresyonun hakim olduğu ülkedeki kötü enerjiyi üstümüzden atalım daha böyle umutlu heyecanlı bir hikayeye ihtiyacım olduğunun farkına vardım.

*Burçak bu sürece nasıl dahil oldu ?

Burçak çok gönüllüydü (gülüyor). Öyle ikna edilecek bir tarafı yoktu yani. Çünkü biz ilk önce Burçak’la arkadaş olduk. Bir fotoğrafçı ve model olarak ilişkimiz başlamadı. Burçak’ın ilk olarak DJ’liğe başlayacağı akşam fotoğraflarını çektim, sonra baktık, fotoğrafa dair güzel şeyler yapabiliriz

‘Hafif muzip çokça cüretkar’

*‘Burçak’ ve ‘Transevi’ projeleri arasında nasıl bir hikaye farklılığı var ?

Transevi’nde kaçınılmaz olarak şiddet öğesini işliyordum. Çünkü orada kalan insanlar kendine bakamayacak durumda, şiddete maruz kalmış, gidecek yeri olmayan yani travmayı deneyimlemiş insanlardı. Bu deneyimi çektim ama şunun farkında olarak çektim, bunlar var ama başka başka şeyler de var.

Translar da artık kendilerinin sadece depresyon ve seks işçiliği ile anılmasından rahatsızdı. Başka bir hayatları da var sonuçta. Çekilen fotoğraflar da hep karanlık, uyuşturucu bağımlılığını, cinsel ilişkileri yansıtan bir fetişizm imgesi şeklindeydi bugüne kadar. Süreç içerisinde konuştuğum translarla, eril bir bakış açısını nasıl kırabiliriz, cinsiyetsiz bakış açısını; mümkün mü? bunları tartıştık. Ortaya da böyle pozitif bir hikaye çıktı. Daha mutlu, hayatın içinden yaşamlar var. Hafif muzip çokça cüretkar bir hikaye ortaya çıktı.

*Sizi Burçak ile böylesine yakınlaştıran ne oldu peki?

Burçak’ta etkilendiğim en büyük şey hayallerinin peşinden gitmesi. İkimiz de kendi yolumuzu arıyoruz, belki Burçak ile bu kadar temas edebilmemizin asıl sebebi bu.

İlham kaynağı: Hayaller

*‘Şiddet’ ya da ‘seks işçiliği’ imgesini Burçak’la nasıl aşabildiniz?

Burçak seks işçisi, hayatını seks işçiliği üzerinden kazanıyor. Ama aynı zamanda bunun dışında başka bir hayali var, bunun için mücadele ediyor. Dj’lik yapıyor, şarkı sözü yazıyor. Bu şahsen beni çok etkileyen bir nokta. Hatta ilham aldığım nokta da burasıydı zaten. Ben de her şeye rağmen yapmak istediğim işi yapmalıyım. Cesaret aldığım nokta bu işte. Şu İstiklal’deki fotoğraf mesela, ilhamdır o.

*İlk fotoğraf sergine aileden bir tek annen gelmiş. Bu nasıl bir karşılaşma oldu?

Annem çok şaşkındı (gülüyor). Annem hayatında çocuklarıyla var olan bir kadın ve çok fazla sosyalleşen biri değil. Ama hayalimi, heyecanımı bir şeklide hissettiği için o gün yanımda olmak istedi. Arkadaşlarımı gördü, gelen bir sürü insanla tanıştı. Çektiğim fotoğrafları gördü, bir sürü trans vardı; onları gördü, selamlaştı. Ben ailemi seviyorum onlar da beni seviyor, sadece biraz zamana ihtiyacımız vardı birbirimizi tanıyabilmek açısından. Ben evden ayrıldığımda ailem herhalde dönüşüm sürecine girmemi bekliyordu. Ama benim hiç öyle bir niyetim yoktu. Ne kadın olmak istiyorum ne de erkek, hiçbiri umurumda değil ki. Ben kendim olarak var olmanın derdindeyim.

‘Burçakların hikayelerini tanıtmak başka hikayeleri doğuracak’

*‘Burçak’ sergisindeki fotoğraflarda başka insanların hayat hikayeleri de var aslında. Bu noktada başka bir hikaye yakaladın mı ya da başladı mı senin için devam niteliğinde?

Aslında şöyle bir şey, ‘Burçak’ bir temsil burada kendin olmayı becermek açısından. Fotoğraflardaki diğer insanlar mesela Sarper de, Eylem de, Hande de kendileri olmaya çalışan insanlar. 2017 yıllı içerisinde temas ettiğim tanıştığım dokunduğum insanlar.

Burçak bir temsildi, temsil hikayesi bütün gördüklerin. Dolayısıyla aynı şeyi üretmek yerine yeni Burçakların hikayelerini tanıtmak, onlarla tanışmak, onlarla temas etmek, başka hikayeleri doğuracak. Şu fotoğrafın hikayesi mesela Burçak ve Hande’ye ait.

Benim işten ayrıldığım ilk gün ve hayatımın en mutsuz zamanlarını geride bıraktığım günün ertesi. Burçak beni aradı hadi gel boğaza gidiyoruz, takılacağız. Boğazın dibi harika bir yer, iki villanın arasında boş bir arazi. Bütün şu manzaraya bütün o İstanbul’un güzelliğine tek kuruş para vermeden elimizde şaraplarımızla, hem denize giriyoruz hem beraber vakit geçiyoruz. Hayat bizim hayatımızdı en mutlu olan bizdik aslında o villalarda oturan insanlar değildi. Dünyanın en mutlu insanı bizdik.

*Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

28 Nisan’da İstanbul Fotoğraf Galerisi’nde Trans Kimlikler projesinin sunumunu yapacağım. Herkesi beklerim.

“Burçak” sergisi 13 Mayıs’a dek Galata Fotoğrafhanesi’nde ziyaret edilebilir.
Galata Fotoğrafhanesi adres: Kuloğlu Mh., İstiklal Caddesi & Gazeteci Erol Dernek Sokak No:7 D:4, 34433 Beyoğlu/İstanbul

Röportaj: Neğşirvan Güner

http://gazetekarinca.com/2018/04/lgbti-aktivisti-omer-tevfik-erten-ile-burcak-sergisi-uzerine/

En büyük aşk barıştır!

$
0
0
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in ile iki ülke sınırında yer alan Panmunjom Ateşkes Köyü'nde bir araya geldi. Yıllarca süren savaşın ve gerilimli yılların ardından iki liderin el ele tutuşması sosyal medyada çok konuşuldu.


İki ülke liderlerinin 1950-1953 yıllarındaki Kore Savaşı'ndan bu yana üçüncü kez düzenlediği liderler zirvesinde Kim, Güney Kore topraklarına ayak basan ilk Kuzey Kore lideri oldu. Ardından iki lider el ele kameralara poz verdi.

Kuzey Kore lideri olan Kim, ziyaretçi defterine "Yeni bir tarih başlıyor" diye yazdı.

Hürriyet

Birlikte daha güçlü bir Fenerbahçe!

Sinan Akçıl: Benden 28 yaş küçük iki kardeşime ben bakacağım

Haute Couture Gülşen!

YeniAkit Nefret kusmaya devam ediyor: AB’nin son puştluğu

$
0
0
Terör örgütlerine her türlü desteği veren Avrupa Birliği, ‘AB 2018 İlerleme Raporu’nda, sapkınların haklarının korunması gerektiğini belirterek, eşcinsellik sapkınlığının Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından “psikoseksüel bir rahatsızlık - hastalık” olarak tanımlanmasına karşı çıktı.

Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’ye verdiği sözlerin ve yapılan anlaşmaların arkasında durmayan Avrupa Birliği, Türkiye’nin önüne engel olarak çıkabilecek en ufak bir problemi dahi büyütmekten imtina etmiyor.

TERÖRİSTLERİ GÖRMEZDEN GEL, LGBTİ’YE SAHİP ÇIK!

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan ilerleme raporunda sapkınlara sahip çıkan Avrupa Birliği, Türkiye’nin toplumsal huzurunu bozma ihtimali olan her türlü problemi kaşımaya devam ediyor. Avrupa Birliği’nin sahip çıktığı teröristlerin ve verilen sözlerin tutulmamasının görmezden gelindiği raporda LGBTİ’lerin (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender ve İnterseks) yürüyüş hakkının birçok defa gündeme getirilmesi ise dikkat çekiyor.

SAPKINLIK, AKTİVİSTLİK OLDU!

LGBTİ yürüyüşlerinin üç senedir yasaklandığına dikkat çekilen raporda, “LGBTİ temel haklarının korunması konusunda ciddi endişeler bulunmaktadır. Eşcinselliği, “psikoseksüel bir rahatsızlık/hastalık” olarak tanımlayan askerî disiplin sistemi ve TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği’nde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. LGBTİ yürüyüşleri üç yıl arka arkaya, güvenlik gerekçesiyle yasaklanmıştır. “İzinsiz gösteriye katıldıkları” gerekçesiyle aktivistler hakkında dava açılmıştır. Ankara Valiliğinin LGBTİ etkinliklerini süresiz olarak yasaklaması ile ilgili olarak sosyal medyada gönderiler paylaşan bir aktivistin gözaltına alınarak adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, bu alanda aktivistlere karşı uygulanan baskıyı kanıtlar niteliktedir. Tehdide maruz kalan LGBTİ topluluklarına sınırlı koruma sağlanmaktadır. LGBTİ bireylerine karşı ayrımcılık hâlâ yaygındır” ifadeleri ile sapkınlara destek verildi. AB, söz konusu durumun toplumsal bir infiale dönüşme ihtimalini ise görmezden geldi.

“TSK SAPKINLARI TANISIN”

Sapkınların haklarının korunması gerektiğini belirten Avrupa Birliği söz konusu raporda eşcinsellik sapkınlığının Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından “psikoseksüel bir rahatsızlık - hastalık” olarak tanımlanmasına ise karşı çıkarak, bu ifadenin askeri disiplin sistemi ve TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği’nde değiştirilmesi gerektiğini bildirdi.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/abnin-son-pustlugu-455688.html

Cannes Film Festivali'nde Çıkacak İlk Kenya Filmi Lezbiyen Hikayesi Nedeniyle Yasaklandı

$
0
0
Kenya Film Sınıflandırma Kurulu, Rafiki isimli filmin Kenya yasalarına aykırı olduğunu tespit etti.
Cannes Film Festivali'nde Çıkacak İlk Kenya Filmi Lezbiyen Hikayesi Nedeniyle Yasaklandı
Swahilice'de "arkadaş" anlamına gelen Rafiki filmi, iki genç kadın arasındaki aşk hikayesini anlatıyor.

Kenya Film Sınıflandırma Kurulu (KFCB), filmin “lezbiyen ilişkileri" meşrulaştırmaya çalıştığını söyledi. Kenya'da eşcinsel ilişki yasak ve 14 yıl hapis cezası var. Bu filmin de Kenya'daki bu yasayı ihlal edeceği düşünülüyor.

Cannes Film Festivali'nde Çıkacak İlk Kenya Filmi Lezbiyen Hikayesi Nedeniyle Yasaklandı
Filmin yönetmeni Wanuri Kahiu, BBC'ye şunları söyledi: “Sınıflandırma kurulunun filmimize +18 yaş sınırlaması getireceğini düşünüyordum.

“Filmin yasaklanmasının, Kenyalı izleyicinin film hakkında fikir sahibi olmasını engelliyor ve Kenyalı yetişkin izleyicinin kendi düşüncelerine karar verebilmesine izin verilmiyor."

Gelecek ay Cannes'da sergilenecek olan film, Monica Arac Nyeko tarafından, 2007 Caine Ödüllü kısa öykü olan Jambula Ağacı'ndan sinemaya uyarlandı.

Cannes Film Festivali'nde Çıkacak İlk Kenya Filmi Lezbiyen Hikayesi Nedeniyle Yasaklandı
Film, politik bölünmelerden dolayı birbirine düşman olan iki ailenin Kena ve Ziki isimli kız çocuklarının her şeye rağmen büyüyen yakın dostluklarını anlatıyor.

Yasak, filmin sosyal medyadaki yandaşlarının yanı sıra Kenya'nın Ulusal Eşcinsel ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu (NGLHRC) tarafından da eleştirildi.

Komisyon, yasağı ilan eden bir tweetinde de #KFCBbansLesbianFilm etiketini kullandı. Bu etiketi kullanarak filmi destekleyen Kenyalılar da attıkları tweetler ile tepkilerini dile getirdiler.

KFCB geçtiğimiz yıl Korra Efsanesi ve Hey Arnold da dahil olmak üzere birkaç Amerikan çocuk programını yasaklamış ve "rahatsız edici içeriğini homoseksüel davranışları yüceltme" gibi nedenlerin ardına sığınmıştı.

Ayrıca 2014 yılında da Oscar ödüllü Wolf of Wall Street'i "çıplaklık, seks, sefahat, hedonizm ve küfür gibi aşırı sahneleri" nedeniyle yasaklamıştı.

https://www.kizlarsoruyor.com/haberler/a114585-cannes-film-festivali-nde-cikacak-ilk-kenya-filmi-lezbiyen-hikayesi

İmam hatipliler eşcinselliğe özgürlük bağlamında bakıyor

$
0
0
Milli Eğitim: ‘İmam hatipliler deizme kayıyor’

Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “Gençlik ve İnanç” konulu çalıştayında, imam hatip öğrencilerinin dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı ve ders materyallerinin çocuklara uygun olmadığı sonucuna ulaşıldı.


Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün şehirdeki dinci vakıflarla düzenlediği “gençlik ve inanç” konulu çalıştayda imam hatipliler için ilginç sonuçlar ve sorunlar tespit edildi. Hükümetin büyük önem verdiği imam hatiplerde, iktidarın beklediğinin ötesinde bir anlayış geliştiği ortaya çıktı. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İHL Meslek Dersi öğretmenlerinden oluşan 50 öğretmenin katıldığı çalıştayda, öğrencilerin anlatılan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı, din dersi öğretmeninin öğrencisine uygun rol model olamadığı, çocukların sorularının ya yanıtsız kaldığı ya da bastırıldığı, MEB’in ders materyallerinin çocuklar değil yetişkinlere uygun ve yetersiz olduğu sonucuna ulaşıldı.

‘ATEİZM DAHA GERİDE KALIYOR’

İmam hatip öğretmenlerinin beş grup halinde yaptığı müzakerelerle oluşturulan çalıştayda, “İtikadî anlamda sorunları olan gençlerde özellikle deizm inancı ön plana çıkmakta, ateizm bu bağlamda daha geride kalmaktadır” tespiti yapıldı. Öğrencilerin kötülük meselesi çerçevesinde “Neden Tanrı’nın yeryüzünde kötülüklere müdahale etmediği ve sessiz kaldığı” sorusu bir inanç problemi olarak değerlendirildi ve kader, Allah’ın zatı ve tasavvuru, sabır, tevekkül gibi konuların anlaşılamadığı vurgulandı. Çalıştayda din adamlarının birbiri ile çelişen açıklamaları da eleştirildi. Okullardaki din ve bilimin çeliştiği düşüncesini besleyecek dini anlatımların öğrencilerde inanç problemlerine neden olduğu belirtilerek “Hurafeler din addedilmektedir. Dini anlatan kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve sunulan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar gençlerde din düşüncesinin saygınlığına zarar vermektedir” denildi.

‘İHL’LİLER EŞ CİNSELLİĞİ TERCİH OLARAK DEĞERLENDİRİYOR’

Gençlerin eşcinsellik konusundaki tutum ve bakış açılarındaki değişimin de tartışıldığı çalıştayda, “Eşcinsellik, pek çok lise öğrencisinde normal ve hatta sempatik görülebilmekte ve bir sapkınlık olarak değil cinsel bir tercih olarak nitelendirilmektedir. Öğrenciler eşcinselliği özgürlük bağlamında anlamakta, özgürlüğün ne olduğu öğrenciye yeterince anlatılamamaktadır” sonucuna varıldı.

‘DİN DERSİ ÖĞRETMENLERİNİN SERTLİĞİ ÇATIŞMAYA YOL AÇIYOR’

Çalıştayda din dersi öğretmenlerinin mizacının sert olması ergenlik çağındaki öğrencilerin öğretmenle devamlı çatışma yaşamalarına neden olduğu ve bunun da derse karşı olumsuz tutum oluşturduğu belirtildi.

SOSYAL MEDYAYA DİKKAT

Cumhuriyet’ten Ozan Çepni’nin haberine göre öğretmenlerin sosyal medyada öğrencileri ile etkileşim içerisinde olduklarında belli ilke ve sınırlarla hareket etmesi gerektiği kaydedilirken, “Öğretmen öğrencilerin görebileceği paylaşımlarına dikkat etmeli ve toplumun sinir uçlarını harekete geçirecek ideoloji, siyaset, mezhep ve cemaat tarafgirliği gibi ayrıştırıcı paylaşımlardan uzak durmalıdır. Öğretmen sosyal medyada dini ve siyasi konularda öğrencilerinin görebileceği şekilde polemiğe girmemelidir. Kendi mahremini paylaşmamaya özen göstermeli ve öğrencisine sosyal medyadaki mahremiyetine dair rehberlik etmelidir” denildi.

http://ilerihaber.org/icerik/milli-egitim-imam-hatipliler-deizme-kayiyor-83704.html

Will Dailey

Oscar'lı oyuncu Rachel Weisz: Lezbiyen bir ilişkiyi değil toplum baskısı ile yok sayılan duyguların ortaya çıktığı anı yansıttık

$
0
0
"Sebastian 60 yaşında bir kadının da seksi olabileceğini gösterdi"



Oscar’lı yıldızı Rachel Weisz, iki kadının ilişkisini anlatan son filmi “Disobedience”a ilişkin konuştu. "Sahnede çıplaklık yok ama fazlasıyla erotik" diyen Weisz, "Bizim işimiz, çok uzun bekleyişin sonunda arzularını serbest bırakan iki kadının duygularını yansıtmaktı. Lezbiyen bir ilişkiyi değil toplum baskısı ile yok sayılan duyguların ortaya çıktığı anı yansıttık" dedi.

Hürriyet'ten Barboros Tapan'ın sorularını yanıtlayan Rachel Weisz'in açıklaması şöyle:

◊ “Disobedience” başta iki kadın arasında yaşanan bir aşk hikayesi gibi görünse de hikayenin derinliği ve oyuncuların performansları son derece etkileyiciydi. Aynı zamanda yapımcısı olduğunuz bu filmdeki gizli aşkınız Esti için Rachel McAdams adını siz mi düşünmüştünüz?

- Yönetmenimiz Sebastian Lelio ile Esti rolü hakkında konuşurken, ikimizin de aklından geçen ilk isim Rachel McAdams oldu. Çok şanslıydık...

◊ Neden şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz?

- Hikâyeyi yolladık, okudu ve âşık oldu. Kendisi Kanadalı bir Hıristiyan aslında, Musevi değil. Fakat senaryoyu okuduktan sonra beni aradı ve Esti için kalbinin kanadığını söyledi.

◊ McAdams’ın neden öyle söylediğini ben biliyorum fakat okuyucularımız için konuyu biraz açar mısınız?

- Esti filmde bir haham ile evli. Çok dindar bir çevrede büyümüş. Yetiştirilme tarzı ve mahalle baskısından dolayı kendisi de aşırı dindar. Kocasını insan olarak seviyor, işini seviyor ama kendisi eşcinsel ve bunu herkesten sır gibi saklıyor. Aslında hayatı boyunca gerçek anlamda kendisi olamadan yaşayan bir kadın. Rachel senaryoyu okuyunca aşırı dindar bir toplumda büyüyen bu kadının yaşadığı yalan hayatı fazlasıyla acıklı buldu.

◊ Esti yaşadığı çevrenin katı kurallarından dolayı cinsel kimliğini saklamak zorunda kalıyor. Sizin canlandırdığınız Ronit ise tam tersi gayet güçlü bir kadın...

- Ronit başkaldıran, isyankar, yaşadığı çevreye ve toplum kurallarına itaat etmeyen bir kadın. Fakat birçok açıdan da zayıf ve kolay incinen bir yapısı var. Doğduğu muhafazakâr çevre yüzünden ailesini, dinini, çocukluğunu geride bırakıyor, geçmişiyle tüm bağlantısını kesip New York’a taşınıyor. Babasının ölümü üzerine eve dönünce geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalıyor.

◊ Belki de yüzleşmek istiyor...

- Aynen. Çünkü geçmişini silmiş, New York’ta özgür bir yaşam kurmuş gibi görünse de aslında birçok konunun üstünü örttüğü bir hayatı var. Onları çözüme kavuşturmadan esaretten kurtulamaz.

◊ Neden dindar toplumda yaşanan aşk hikayesi seçtiniz?

- Başta konuştuğumuz gibi, film bir aşk hikayesi gibi görünse de öyle değil. Çıkış noktamız ataerkil, aşırı dindar bir cemaatin üyesi olarak dünyaya gelip de kendi kimliğini saklamak zorunda kalmak... Esti özgürlüğünü yaşamaya çalışırken kocası da affetmeyi ve kabullenmeyi öğreniyor. İki kadın hakkında böyle bir hikaye arıyordum. 1950’lere, bırakın eşcinsel olmayı o konuda konuşmanın bile yasak olduğu yıllara ait birçok hikaye buldum. Ama hep bir şeyler eksikti. Bu hikayeyi okur okumaz beni 12’den vurdu. Hikaye Kuzey Londra’da geçiyor, yani büyüdüğüm yer. Ortodoks Musevilerin yaşadığı ama onların mahallelerine, hayatlarına erişemediğimiz bir bölgedir.

"Lezbiyen bir ilişkiyi değil yok sayılan duyguların ortaya çıkışını anlattık"

◊ Film aynı isimli romandan beyazperdeye uyarlandı değil mi?

- Evet, romanı Naomi Alderman yazmış. O da Kuzey Londra’da, dindar bir Musevi çevrede doğmuş, sonradan filmde benim oynadığım Ronit karakteri gibi New York’a kaçmış.

◊ Peki yazar New York’a taşındıktan sonra doğduğu çevre tarafından dayatılan kurallarla yaşamaya devam etmiş mi?

- Hayır. Naomi, Londra’dan ayrıldıktan sonra Ortodoks Musevi kimliğini de bırakmış. Çünkü çocukluğundan itibaren istediği, tüm dinsel kurallar ve geleneklerden kurtulmakmış. Şunu da eklemeden edemeyeceğim, bu hikaye herhangi bir toplumda yaşanabilirdi. Biz Musevi cemaati içinde yaşanan durumu ele aldık ama benzer hikayeler Müslüman ya da Hıristiyan toplumlarda da oluyor.

◊ Filmin mesajı nedir?

- Kimi seveceğine, kim olmak istediğine kendin karar ver. İnandığın dinin ya da toplumun seni kısıtlamasına izin verme.

◊ Gelelim Rachel Mcadams ile olan sevişme sahnenize. Hikaye için gerçekten gerekli miydi?

- Kesinlikle. O sevişme sahnesi filmde yüzde 100 olmalıydı.

◊ Neden?

- Filmin merkezi kapalı toplumda büyüyen ve bir din adamıyla evli Esti’nin yıllardır sakladığı cinsel tercihini yaşaması.

Bu iki kadın yalnızken istediklerini yaşıyor. Aslında bu beni en çok duygulandıran sahne.

◊ Neydi sizi duygulandıran?

- Uzun bir sahneydi. Siz belki filmde 6 dakika izlediniz ama biz çekmek için tüm günümüzü harcadık. Sahnede çıplaklık yok ama fazlasıyla erotik.Çünkü orada bizim işimiz, çok uzun bekleyişin sonunda arzularını serbest bırakan iki kadının duygularını yansıtmaktı. Lezbiyen bir ilişkiyi değil toplum baskısı ile yok sayılan duyguların ortaya çıktığı anı yansıttık.

"Favori şehrim İstanbul"

 ◊ Londra’da doğup büyüdünüz...  Hiç İstanbul’a gitme fırsatınız oldu mu?

- Hem de çok gittim, sayısını bile hatırlamıyorum. Vakit geçirmekten zevk aldığım bir şehir İstanbul. Kesinlikle favori şehirlerim arasında...

"Artık biraz da kadın hikâyesi analtılsın"

◊ “Yıllardır iki kadın hakkında böyle bir hikâye arıyordum” dediniz röportajın başında. Neden özellikle kadın olmasını istediniz?

- Binlerce film izledim, hepsi erkek hikayelerini anlatıyordu. Erkekler tarafından yapılan ve onları anlatan hikayeler yani... Ben bir kadınım, kadın olarak doğdum, artık erkeklerin yanı sıra kadın hikayelerini de görelim diyorum. Biz de anlatalım kendimizi. Sektörde ikisi de yer alsın, olmaz mı!

"Sebastian'ı 'Gloria'da beğenmiştim"

◊ Siz de Musevi bir aileden geliyorsunuz...

- Babam Musevi ama annem Katolik bir aileden geliyor. Babamla evlenebilmek için kendi dininden vazgeçmiş, Musevi olmuş. Dolayısıyla ben iki dini de anlayarak büyüdüm. Sorunun yanıtına dönersem, hayır dindar değilim. Ben hiçbir dine ait değilim ki. İşin ilginç tarafı tüm dinlerin birbirine benzemesi. Dindarlara ve din adamlarına karşı önyargılı değilim, inanç güzel bir şey ama bende yok... En azından henüz!

◊ Filmden yola çıkarak soruyorum. Sizce din, özgürlükleri kısıtlıyor mu?

- Kapalı toplulukları yargılamak istemiyorum. Bu topluluklar güzellikler de barındırıyor içlerinde.

Mesela aynı inanç bu insanları bir araya getiriyor ve her konuda birbirlerine destek oluyorlar.

Yaşadığımız dünyaya bak; başımız dertte olsa yan komşumuz yardıma gelmez ama bu cemaatlerde yardımlaşma ve destek çok önemli. Ve bu bence güzel bir şey.

"Sebastian 60 yaşında bir kadının da seksi olabileceğini gösterdi"

◊ Ufukta yeni projeler var mı?

- Bu sonbaharda yeni filmim gösterime girecek. Yunan yönetmen Yorgos Lantimos ile çalıştık. Filmde 3 ana kadın karakter var ve üçü de karmaşık, zor kadınlar. 1608 İngiltere’sinde güç için itişip kakışan kadınların hikayesi...

◊ Diğer iki kadını kim canlandırıyor?

- Emma Stone ve Olivia Colman...

◊ “Disobedience”deki yönetmeninize geri dönmek istiyorum. Sebastian Lelio bu sene “A Fantastic Woman” ile en iyi yabancı film Oscar’ını kazandı...

- Ama ben Sebastian’ı ilk “Gloria”da beğendim ve çok etkilendim...

◊ Nasıl yani?

- “Gloria”da 58 yaşında bir kadının cinsel arzuları, sevgilileri ile yaşadığı mutsuzluklar anlatılıyordu.

Açık olalım, çoğu Amerikan filminde 58-60 yaşında bir kadın ya büyükanne olur ya da sadece birkaç sahnede görünür. Sebastian 58 yaşında bir kadını filminin merkezi yaptı ve hâlâ seksi olabileceğini gösterdi.

Sınırları zorlayan bir hikayeydi bence. Sonra “A Fantastic Woman” ile trans bir bireyin hikayesini anlattı. Anlattıkları çok ön planda olmayan, çoğu zaman filmin merkezi olarak göremediğimiz konular... O yüzden Sebastian’a ulaştım ve filmimi yönetmesini istedim.

◊ Bu, Sebastian Lelio’nun ilk İngilizce filmi, değil mi?

- Evet. İngilizcesi çok iyi ama...

◊ Musevilik ile ilgisi ne boyuttaydı peki?

- Hiç yoktu. Katolik bir adam. Filmde bizim göstereceğimiz dünyayla alakası yoktu. Ama senaryoyu okuyunca konuya çok duyarlı yaklaştı.

AK LGBTİ: Emir Egesoy ihraç edilmiştir, açıklamaları bizi temsil etmiyor

$
0
0
AK LGBTİ Platformu, yöneticileri Emir Egesoy'un ihraç edildiğini açıkladı. Egesoy, karara tepki gösterdi.


AK LGBTİ Platformu, yazar ve televizyon programcısı Emir Egesoy’un, yönetimden ve platformdan ihraç edildiğini açıkladı. Kararın ardından açıklama yapan Egesoy ise, “AK LGBTİ’deki diğer yöneticiler beni canım çocuğumdan ihraç etti. Bana haber dahi verilmedi” dedi.

AK LGBTİ Platformu’nu, yazar ve televizyon programı yapımcısı Emir Egesoy’un ihraç edildiğini duyurdu. AK LGBTİ’nin Twitter hesabından yapılan açıklamada, “AK LGBTİ yöneticisi olan Emir Egesoy yönetimden ve AK LGBTİ Platformun’dan ihraç edilmiştir. Tarafınca yapılan açıklamalar ve paylaşımlar AK LGBTİ’yi temsil etmemektedir. Bizler için yapmış olduğu çalışmalardan ötürü teşekkür ederiz” denildi.

Kararın ardından sosyal medya hesaplarından açıklama yapan Egesoy, “AKLGBTİ’deki diğer yöneticiler beni canım çocuğumdan ihraç etti. Bana haber dahi verilmedi” ifadelerini kullandı. İhraç kararını beklediğini belirten Egesoy, şöyle devam etti:

“Keşke ihraç ederken beni de arayıp haber verseydiniz. Açıkçası bekliyordum bunu. Çünkü diğer yönetimler sanki aralarında anlaşmışlar, “Artık LGBTİ için hiçbir şey yapmayacağız” der gibiler. AKLGBTİ’nin tüm görsel tasarımında, işleyişe, bildirilerden duyurulara ve basına verilen olumlu demeçlere kadar benim emeğim var. Ama maalesef bunların hepsi hiçe sayılıyor. AKLGBTİ’yi, AKLGBTİ yapan bendim. Ben biliyorum ki, şimdi bana karşı bir karalama kampanyaları başlatacaklar. Efendim neymiş, benim ismim AKLGBTİ’nin önüne geçiyormuş.” (HABER MERKEZİ)

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/05/01/ak-lgbti-emir-egesoy-ihrac-edilmistir-aciklamalari-bizi-temsil-etmiyor/

Atilla Dorsay’la kuşak farkı

$
0
0
ATİLLA Dorsay’ın transfobi dosyası kabarıyor, bu da yıllarca LGBT hareketine sempatiyle bakmış, eşcinsel onur yürüyüşleri hakkında yazı yazmış, vizyona giren gay temalı filmleri yazarak insanların izlemesini sağlamış bir eleştirmenin üzerinde tuhaf duruyor.

Dorsay geleneksel anlamda bir LGBT düşmanı ya da homofobik değil aslında. Ama ne zamandır “yaşlı bir amca” gibi davranıyor ve dünyanın değiştiğini, kendisini güncellemesi gerektiğini bir türlü kabul edemiyor. Belki defalarca yaptığı “Emekli oldum” açıklamasını yürürlüğe koymanın zamanı geldi. Son zamanlarda ne yazık ki Fatih Terim’in çarpık İngilizce’siyle literatüre armağan ettiği bir lafı Heidegger’e mal edecek kadar gerçeklikten koptu.

LGBT konularında her kalem oynattığındaysa biraz daha göze batıyor; çünkü her yeni örnekte dildeki nefret dozunu sanırım bilmeden artırıyor.

ÖRNEKLER ÇOK

“Call Me By Your Name” için “Bir aşk hikâyesi ama eşcinsel türden” yazıyor, neden bu aşkın ama’sını vurgulamak zorunda belli değil.

Fransa’daki AIDS aktivistlerinin mücadelesini anlatan “120 BPM” filminin başlığı “Gay’ler için çok önemli olmaya aday bir film”. Geçen senenin en çok konuşulan filmlerinden biriydi “120 BPM” ve eşcinsel olmayan birçok eleştirmenin en iyiler listesine girdi. Neden sadece gay’ler için çok önemli bir film olsun? Sanırım Dorsay hikâyedeki aktivistlerin cinsel kimliğini kendi büyüdüğü yıllarda öğrendiği eşcinsellik ezberleriyle birleştirip okuyor filmi; “AIDS eşcinsel hastalığıdır” yalanının 2018’de sinema eleştirmenince paketlenmiş hali.

Tabii Dorsay’ın alt metne bile gizlemeye çalışmadığı nefret söylemi listesinde en unutulmazı ve utanç verici olanı “Cloud Atlas” filminin “dağınıklığını” filmin yönetmenlerinden Wachowski kardeşlerin cinsiyet değiştirme ameliyatına bağlaması.

Son vukuatı Oscar alan Şili filmi “Muhteşem Kadın” hakkında.

“O genç kız aslında erkektir. Yani günümüzde sokak lehçesiyle ‘dönme’, kibar deyişle ‘trans’, en amiyane tabirle erkek-kadın diye adlandırılan türden” diye yazıyor.

YAŞ DEĞİL

“Dönme” sözcüğünün alelade kullanılması bir yana, Dorsay’ın mantığı tam olarak trans kimliğini anlamadığını, anlamak için de hiç uğraşmadığını gösteriyor. Beyoğlu’nda trans bireyleri polis otobüsüne dolduran, kafalarını kazıtan kafa bu. Konu hiçbir zaman “erkek-kadın diye adlandırılan bir tür” diye özetlenecek kadar basit olmadı.

Ama sistematik bir şekilde fışkırttığı transfobi sadece dersini çalışmamaktan ya da yaşı epey ilerlemiş bir erkeğin günümüz hassasiyetlerine adapte olamamasından değil. Bu bir “siyasal doğruculuk” dersi de değil, “O kuşak öyle öğrenmiş” demek de hafifletici neden sayılamaz.

Daha çok hep periferide kalmaya mecbur hissettiği ama bir yandan gizli, bastırılmış bir merakla gözünü ayıramadığı bir dünyaya, o kapıyı bir türlü açıp içeri girememesinin doğurduğu bilinçaltındaki öfke. Oysa her zaman daha kolay bir seçenek vardır.

Oray Eğin

http://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/1943322-atilla-dorsayla-kusak-farki

Caz altın çağını yaşıyor

$
0
0
Yarın Dünya Caz Günü, dünyanın dört bir yanında coşkuyla kutlanacak. Cazın altın çağlarının yaşandığı bir dönemde, caz hakkında ne bildiğinizi düşünmenin tam zamanı. Türkiye'de ilk kimler caz müziği yapmaya başladı, hangi parça hangi caz türüne ait, sinemada caz hangi filmlerle işlendi... Hepsini araştırdık

HT Pazar'dan Ece Ulusum'un haberi


CAZ NEDİR?

İlhan Mimaroğlu'nun tanımı: "Caz Amerikalı siyahların müziğidir. Fakat bu, beyaz müzisyenlerin de -ara sıra aynı başarıyla- caz çalmadıklarını anlatmaz. Doğaçtan bir müzik olduğu için, yaratıcıyla icracıyı birleştirir."

Amerika'nın en tanınmış caz eleştirmenlerinden Marshall W. Stearns'e göre: "Caz, Avrupa çalgılarını kullanan ve Avrupa armoniğinin, Avrupa-Afrika melodiğinin ve Afrika ritminin unsurlarını birbirine bağlayan doğaçtan çalınan Amerikan müziğidir."

SİNEMADA CAZ

Caz müziği, Al Johnson'un çektiği ilk sesli film Jazz Singer'dan (1927) sonra birçok şekilde yer aldı. Örnek vermek gerekirse; Vanities'de Cinayet (1934) filminde Duke Ellington'ın müziği, Cabin in the Sky (1943) filmindeyse Lena Horne, Ethel Waters, Louis Armstrong ve Duke Ellington'ın performansları yer aldı. Bir Cinayetin Anatomisi (1959) filminin progressive caz tarzı müziklerini de Ellington yazdı. Round Midnight'ın (1986) müziklerini caz efsanesi Herbie Hancock yaptı ve Oscar kazandı. Sinema yazarımız Mehmet Açar'ın listesinde yer alan caz filmleriyse şunlar: Lady Sings the Blues (1972), All That Jazz (1979), The Cotton Club (1984), Bird (1988), Sweet and Lowdown (1999), Whiplash (2014).

5 KİTAP ÖNERİSİ

1- Dünden Bugüne Caz - Erdal Göksoy
2- Caz ve Ötesi - Orhan Kahyaoğlu
3- Caz Felsefesi - Daniel Martin Feige
4- Caz Çağı Öyküleri - F. Scott Fitzgerald
5- Ragtime - E. L. Doctorow

YAZ FESTİVALLERİ

Zorlu PSM Caz Festivali (2-13 Mayıs)
25. İstanbul Caz Festivali (26 Haziran-17 Temmuz)

SENİN DİNLEDİĞİN CAZ HANGİSİ?

Ragtime
Belli bir besteye sadık kalmayan, daha özgür ritimle oluşturulan tür.
Eubie Blake / Memories of You
Scott Joplin / The Entertainer

Be-Bop
Swing'in yumuşak, dinleyiciye hitap eden melodik yaklaşımlarına karşılık Be-Bop sert, karmaşık ve kimilerine göre yorucudur. Gereksiz notalar bir kenara bırakılır, doğaçlamalar her parçanın başında ve sonunda yer alır.
Thelonious Monk / Don't Blame Me
Charlie Parker / I've Got Rhythm

New Orleans Jazz
Kornet, trombon ve klarnet baş çalgıları olarak sayılabilir. Ayrıca kontrbas, davul ve bazen banço gitarı işitilir. Bu tarzda kolektif doğaçlama, aynı anda birçok çalgının farklı melodiler çalar.
Fats Domino / Walking To New Orleans
Louis Armstrong / Do You Know What It Means To Miss New Orleans

Swing
Rock'n'roll ve caz karışımı... Ritmi rock'n'roll'dan daha yüksektir. Dans müziği olarak bilinir.
Benny Foodman / Sing, Sing, Sing
Duke Ellington / Swing Session

Hard Bop
Be-bop'un aksine huzurlu, uyumlu sakin ve olgun çalış tarzına sahip, soul tarzına daha yakın.
Art Blakey & The Jazz Messengers / Moanin'
The Miles Davis Quintet / Oleo

Acid Jazz
Eski caz müziklerini dans müzikleriyle karıştıran DJ'lerin başlattığı bir akım da denebilir.
Jamiroquai / Space Cowboy
Ronny Jordan / So What

Smooth Jazz
Davul, bas ve saksofon yoğunluğu içeren bir tarz. Ses seviyesi düşük, doğaçlama soloları var.
Dave Brubeck / Take Five
John Klemmer / Touch

Ahmet Ertegün ve Mick Jagger

AHMET ERTEGÜN VE ATLANTIC RECORDS

Ahmet Ertegün'ün 1947'de kurduğu plak şirketi Atlantic Records, The Rolling Stones ve Led Zeppelin'in yanı sıra Aretha Franklin ve Ray Charles gibi caz sanatçılarının da müzik dünyasında ön sıraya çıkmasını sağladı.

1891
İlk beyaz orkestra, "beyaz cazın babası" olarak kabul edilen Papa Jack Laine'nin orkestrası Ragtime Band kuruldu.

1917
Caz müziğinin dünyayla tanışması Dixieland Jazz Band'in ilk plaklarının piyasaya çıkmasıyla oldu.
1939
Avrupa'da savaş başladı. Caz, işgale uğrayan ülkelerde özgürlük ve başkaldırının simgesi oldu.

1969
Miles Davis'in "Bitches Brew" albümü, o güne kadar en çok satan plak oldu.

10 MADDEDE TÜRKİYE CAZ TARİHİ

1) Türkiye'de neredeyse 1920'lerden beri Batı'dan gelen popüler dans müziklerinin hepsine caz denirdi. Tango, samba, kalipso, mambo... Alaturkaysa saz, alafranga caz. Bu ve benzeri bilgileri Derya Bengi'nin "50'li Yıllarda Türkiye Sazlı Cazlı Sözlük" kitabında bulabilirsiniz.

2) 1952'de yayınlanan Çiçek Dergisi'nin bir sayısında şöyle yazıyor: "Caz müziğini ancak belli başlı sanatçıların cesaretle söyleyebildiği parçaları bir Türk sanarkârı nasıl söyleyebilirdi!" Bunu Celal İnce'nin başardığını söylüyor.

3) İsmet Sıral, Türkiye'nin gerçek anlamdaki ilk yerli caz orkestrası sayılabilecek Sextet'i 1953 yılında Cüneyt Sermet'le birlikte kurdu. Hrant Lüsikyan, Cüneyt Sermet, Şadan Çaylıgil, Müfit Kiper, Arto Haçaturyan, Faruk Akel, Celal İnce, Muvaffak Falay gibi isimlerle çalıştı.

4) Doğan Nadi, 2 Mayıs 1955 tarihli köşesinde "Caz cazırtısı (acaba cazırtı kelimesi cazdan mı geliyor?) Amerika. Ve birçok programların başlaması ve bitmesi Amerikan filmlerinin çalgısıyla" yazdı ve müzisyenlerin tepkisini çekti.

5) Kariyerine cazla başlayan Ayten Alpman, Sevinç Tevs ve Rüçhan Çamay'la birlikte radyo mikrofonlarından gece kulüplerine, Türkiye'de bir caz dağarcığının oluşmasına öncülük etti.

6) Altan İlkin 1956'da şöyle bir tespit yapıyor: "Bizde son yıllarda caz ve dans müziğiyle meşgul olanların sayısı her gün biraz daha artıyor. Yeni yeni isimlerle yeni yeni orkestralar duyuyoruz. Eğlence yerleri ve gece kulüplerin çoğunda -çok şükür- kendi milletimizden müzisyenlerden dinliyoruz."

7) 1958'de Pazar Dergisi okurlarına en beğendikleri ses ve caz yıldızlarını sormuş. Sonuç, kadınlarda Ayten Alpman, Necla İz, Daisy Ubaldo; erkeklerde İbrahim Solmaz, Celal İnce ve Yaşar Güvenir.

8) Besteci İlhan Mimaroğlu'nun 1958'de yayımladığı 'Caz Sanatı' kitabının önsözünde şöyle yazıyor: "Bu, Türkiye'de yayınlanmış ilk caz kitabıdır... Adı, zihin kurcalayabilir. Denebilir ki daha mütevazı bir ad seçmek yerine, cazın bir sanat olduğunu kitabın kabında bağıra bağıra ilan etmek, bu musikinin sanatlığı hususundaki şüpheleri tanımak demektir. Yalan değil. Benim, cazın bir sanat olduğu hususunda hiçbir şüphem yok. Gelgelelim, pek çok kişinin var. Bu kitabın başlıca amacı da cazın bir sanat olduğunu isbat etmektir.

9) Louis Armstrong 1959 yılında İstanbul2da konserler verdi. Bu konserler Defterdarlık Memurları Yardımlaşma Derneği yararına düzenlendi.

10) Günümüzde popüler ve çok iyi iş çıkaran caz sanatçıları arasında Kerem Görsev, Ferit Odman, Ediz Hafızoğlu, Elif Çağlar, Başak Yavuz, Çağıl Kaya, Çağrı Sertel, Kağan Yıldız, Dolunay Obruk, Şenay Lambaoğlu, Ülkü Aybala Sunat ve nicesi var.
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>