Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

O eski halinden eser kalmamış!

$
0
0

Rodrigo Alves, peş peşe geçirdiği ameliyatlar yüzünden defalarca doktorlar tarafından uyarıldı ancak Alves uyarılara kulak asmadı.
Hayalindeki gibi görünmek için ameliyat masasına yatan Alves, bu kez ameliyat olmak için Prag'a gitti.
Uzun yıllar boyunca geçirdiği ameliyatlar sonrasında hedeflediği görüntüye ulaşmaya başlayan Alves, ameliyattan sonraki görüntüsüyle korkuttu.
İnsan Ken bebek olarak tanıdığımız Brezilya doğumlu 34 yaşındaki Rodrigo Alves, bu görünüme kavuşmak için 60 kez operasyon geçirdi.
Dudak ve burun ameliyatları, botoks, dolgular, çene ameliyatı, karın kası ameliyatı, saç nakli, yüz germe gibi daha birçok operasyon için bıçak altına yatan Alves, en son ince bir bele sahip olmak için kaburgalarını aldırdı.
Alves, yaptığı bir açıklamasında şunları söylemişti:
"Çocukken bir kız gibi göğüslerim vardı. Okulda benimle 'patates kafa' diye dalga geçiyorlardı. 7 yaşındayken beni merdivenlerden itmişlerdi. Şişman, çirkin ve biçimsiz olduğum için depresyondaydım. İstediğim tek şey Brezilyalı standartlarında bir yakışıklılıktı, bu sayede toplumun beni kabul etmesini istedim."

Hürriyet

Kadının kadınlığı, erkek üzerinden kadınlıkla aşağılaması!

$
0
0
Çanakkale'de iğrenç olay! Kadın öğretmen, erkek öğrencinin saçına toka takıp...

Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde 2 ay önce, İngilizce öğretmeni Gülsüm U.'nun, 6'ncı sınıf öğrencisi Emre K.'nin (12) saçına toka takıp, öğrencilerin karşısına çıkararak teşhir ettiği olayın güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde, utanan Emre K.'nin, öğretmeni Gülsüm U.'nun arkasına saklanmaya çalıştığı görülüyor.


Olay, 30 Mart tarihinde Gökçeada ilçesi Gökçeada Ortaokulu'nda meydana geldi. İngilizce Öğretmeni Gülsüm U., sabah ders öncesi okul bahçesinde oyun oynayan 6'ncı sınıf öğrencisi Emre K.'yi "Buraya gel" diyerek yanına çağırdı. Gülsüm U., saçı uzun olan Emre K.'ye toka taktı, ardından da okulun önünde sıraya giren öğrencilerin karşısına çıkardı.

Bayrak bağışı için tesadüfen okula giden Türkan K. (47), tüm öğrencilerin gözü önünde oğlu Emre'nin saçına toka takılmasına şahit oldu. Gözyaşlarına hakim olamayan Türkan K., eşi Osman'ı arayıp, durumu anlattı. Okula gelen Osman K., öğretmen Gülsüm U.'ya tepki gösterdi.

GÖRÜNTÜLERİ ORTAYA ÇIKTI

Emre K.'nin ailesi, Gökçeada Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunurken, olayın güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde, Gülsüm U.'nun saçına toka taktığı Emre K.'yi sabah derse girmek için okulun önünde bekleyen öğrencilerin karşısına çıkardığı görüldü. Emre K.'nin utancından öğretmeninin arkasına saklandığı, yerine geçmek isteyince de Gülsüm U.'nun el kaldırıp izin vermediği, öğrencilerden bazılarının ise mağdur öğrenci ile dalga geçtiği görüldü.

'OĞLUMUN NELERE MARUZ KALDIĞI ORTAYA ÇIKMIŞTIR'

Olayın ardından gerekli yerlere müracaat ettiklerini, ancak bir sonuç alamadıklarını belirten anne Türkan K., "Okulun video görüntülerini aldık. Video görüntülerinde oğlumun nelere maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Hukuki sürecim daha devam etmektedir. Gerekli yerlere müracaat ettik. Ama hiçbir sonuç alamadık" dedi.

'HİŞTT KIZ BURAYA GEL DİYEREK' YANINA ÇAĞIRDI'

Emre K. ise "Biz arkadaşlarımızla okulun bahçesinde voleybol oynuyorduk. Gülsüm Hoca, 'Buraya gel' diyerek yanına çağırdı. Saçımın önüne toka taktı. Ardından okul müdürümüzün konuşma yaptığı yere götürdü. 5 dakika sonra müdür yardımcımız Taner Hocamız geldi. Gülsüm Hoca, 'Artık saçı uzun olanlara böyle yapacağız' dedi. Saçım tokalıyken arkadaşlarım yanıma geldi. Benimle alay ettiler. Dalga geçtiler. Ben yerime geçmeye çalışırken, Gülsüm Hoca beni tuttu" diye konuştu.

Milliyet

Vnil diskler, yani plaklar nasıl üretiliyor?

$
0
0
Teknoloji sitesi CNET bizleri vinil diyarında güzel bir yolculuğa çıkarıyor. Vinil diskler, icat edildiklerinden 70 yıl sonra bile müzikte kaliteli ses arayanların tercihi konumunda.



Pek çok müziksevere göre, vinil plaklar dijital CD’lerin ses kalitesinden daha sıcak ve daha kaliteli bir ses deneyimi sunmakta. Belki de bu yüzdendir ki, günümüzde vinil disklere olan talep tekrar artmaya başladı. Müziğin dijitalleştiği günümüzde, vinil diskler nasıl üretiliyor? Üretim şekli yaklaşık 50 yıldır değişmediği gibi, kullanılan makinelerin çoğu da o günlerden kalma.

Teknoloji sitesi CNET ABD’nin Nashville kentindeki United Record Pressing fabrikasına giderek, 2016’da bu disklerin nasıl üretildiğini yerinde gördü.

Her ne kadar vinil diskler fiziksel bir kaydedici olsa da, bazen ses analojik ya da dijital olarak kaydediliyor. Bu fotoğrafta, Mother Hips rock grubundan Tim Bluhm albümünden bir şarkı kaydediyor.

Kayıt işlemi tamamlandıktan sonra, şarkı masteringe gönderilir. Fotoğrafta gördüğümüz Georgetown Masters’tan Andrew Mendelson gelen şarkı üzerinde çalışarak vinil diske yazılabilir hale getirir.

Daha sonra, bir makine boş bir vinil disk üzerine kanallar açar. Bu kanallar diskin üzerine kaydedilmiş müziğin kodunu oluşturur. Bir platin diski okuduğu zaman üzerindeki okuyucu yukarı ve aşağı hareket eder. Bu hareketler elektriksel sinyallere dönüştürülerek bir amplifikatör yardımıyla hoparlörden müzik olarak dışarıya çıkar.

Teknisyenler vinil diskte kanallar açan makineyi kontrol ediyor. Kayıt işlemi tamamladıktan sonra, bu disk ticari disklerin üretilmesi için referans yani master disk olarak kullanılır.

Fotoğraftaki adam diskin üzerine bazı kodlar kazıyor. Bu kodlar bir çeşit seri numarası olarak değerlendiriliyor.
 
Master diskin kopyaları yapılmadan önce, diskin üzerine gümüş serpiştirilerek, diske nikel banyosu yapılır.

Nikel diske tutunur. Bu yöntem galvanoplasti olarak da adlandırılır.

Galvanoplasti kalıp olarak kullanılacak metalik bir diskin üretilmesini sağlar.

Metal disk ikiye ayrılır. Parçalardan biri master diskin bire bir kopyasıyken diğeri master diskin tam zıttıdır. Bu zıt olan parça, disklerin üretiminde kullanılacak. Fakat öncesinde mikroskopla çok iyi incelenerek, gerekirse rötuşlar yapılarak, mümkün olan hatalar giderilir.

 Diskleri üremeden önce ham maddeye ihtiyacımız var. vinil taneleri ısıtılarak hokey topları gibi kalın disklere dönüştürülür.
Daha önce galvanoplastiyle elde edilen metal disk baskı makinesine yüklenir. Bir önceki fotoğrafta elde edilen vinil diskleri metal diskin üzerine yerleştirilir.

Baskı makinesi, boş diske baskı yaparak onu ve metal diski sıkıştırır. Bu işlemde, metal disk üzerindeki kanalların tam zıttı boş vinil diske kaydedilir (metal disk master diskin tam tersi kanallara sahip olduğu için, baskı sonucu üretilen disk master disk ile tamamen aynı olur)

Bu işlem bu şekilde tekrarlanarak vinil diskler elde edilir. Doğal olarak, binlerce kopya üretilmeden önce disklerin iyi çalışıp çalışmadığı kontrol edilir.

Tüm bu etaplar tamamlandıktan sonra disk seri üretime hazır hale gelir. Fakat kontrolü elden bırakmayan personel, ses kalitesini etkiyecek bir sorun olmaması için her diski teker teker kontrol eder.

Vinil disklerin etiketleri yapıştırılarak poşetlerine konulur.

Ve diskler dağıtımcılara gönderilmeye hazır.

Siz müziğinizi nerede dinliyorsunuz?

Vikinglerde eşcinsellik

$
0
0
Dışarıya Kaplan Kesilip Evde Minnoş Bir Kediye Dönüşen Vikinglerin Cinsel Hayatlarına Dair İlginç Detaylar


Tarihin en vahşi ve en kanlı topluluklarından biri olan Vikinglerin söz konusu cinsel hayat olunca tam bir kediye dönüştüğünü söylersek abartmış olmayız. İlginçtir ki, dört bir yana korku salmış bu savaşçıların iş aşka ve seks hayatına gelince nispeten daha yumuşak, bir ölçüde romantik ve partnerinin mutluluğunu önde tutan garip bir tarafları vardı. O dönemin Avrupası ile karşılaştırıldığında ise kadınların özgürlüğüne ve mutluluğuna çok daha fazla değer veriyorlardı. Bakalım, Vikinglerin cinsel hayatlarını ilginç kılan noktalar nelermiş? Detaylara hep birlikte göz gezdirelim.

1. Cinsel tatmin, sadece erkeklere özel bir durum değildi. Eğer Viking kadınları seksten memnun kalmazlarsa, kocalarını boşama hakları vardı.

Olay tek tarafın memnun kalmasıyla bitmiyor, bir erkek kadar bir kadının da cinsel hayatından memnun olmadığı vakit ipleri eline alması gerekiyor. İşte, Viking kadınları bu konuda şanslı sayılan kesimdendi. Eğer kocaları kendilerini yatakta mutlu edemiyorsa boşanma hakları vardı ve toplum tarafından da bu durum gayet normal karşılanıyordu. Ayrıca eşlerin kadın kıyafetleri giymesi veya cinsel tercihlerinin erkeklerden yana olması da bir diğer boşanma sebebiydi. Kadınlar boşanma sonrasında çeyizlerini ve evlilik süresince kendisine verilmiş her şeyi alma hakkına sahipti. O dönemlerde bunun nasıl bir nimet olduğunu tahmin edersiniz.


2. Vikingler, erken yaşlarda evleniyorlardı.

Ortalama yaşam süreleri 40 yıl civarında olan Vikingler, biraz da erkenden göçüp gittikleri için mümkün olduğunca küçük yaşlarda evleniyorlardı. Viking kadınlarının evlilik yaşı ortalaması 12'ydi.

3. Zina, Vikingler arasında yaygın olmasına rağmen toplum tarafından hoş karşılanan bir durum değildi. Eşlerden biri zina yaparken yakalanırsa işin sonu ölüme kadar gidiyordu.
Zina, Vikingler arasında yaygın olmasına rağmen toplum tarafından hoş karşılanan bir durum değildi. Eşlerden biri zina yaparken yakalanırsa işin sonu ölüme kadar gidiyordu.
Vikingler, zina yapmalarına rağmen bu durumu hoş karşılamıyorlardı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dediğinizi duyar gibiyiz ama toplumsal ahlak kuralları, zinayı hoş karşılamalarına müsaade etmiyordu. Zina hem erkekler hem de kadınlar için büyük bir suçtu. Eğer eşlerden biri zina yaparken yakalanırsa, diğerinin onu öldürmeye hakkı vardı.

4. Evlilikten kaçınmak, toplumdan dışlanma sebebiydi.

Eğer cinsel tercihleriniz sebebiyle evlilikten uzak duruyorsanız, bu durum Vikingler arasında dışlanmanıza sebep oluyordu. Bunu yapan bir erkek veya kadın olsun, vajina veya penisten kaçınmak için evlenmiyorsa toplumun onlara bakışı değişiyordu. Ama bu kişilerin evlenip çocuk yapması, onlar için bir nevi koruyucu kalkan görevi görmekteydi. O saatten sonra yasak ilişki yaşamaları genellikle diğerleri tarafından göz ardı ediliyordu.


5. Seks bir tabu olmasa da seks hakkında konuşmak öyleydi. Vikingler, seksten doğrudan bahsetmek yerine dolaylı anlatımlar kullanıyorlardı.

Vikinglerin seksten konuşmaktan utanması ve bununla ilgili bir şey söyleyecekleri zaman dolaylı yoldan anlatmaları kulağa oldukça ilginç geliyor değil mi? Ama durum aynen bu şekildeydi. Cinsel ilişkiyi 'birlikte yatmak' ve 'birbirlerinden zevk almak' gibi cümlelerle ifade ediyorlardı. İnsan koskoca Vikinglerin böylesine çekingen insanlar olmasına hayret ediyor gerçekten...

6. Vikinglerin eşcinsellikle ilgili birbiriyle çelişen görüşleri vardı.

Vikingler, eşcinsellik konusunda net bir fikir sahibi değil gibi görünüyor. Çünkü hem 'vajinadan kaçmak' için evlenmeyen erkeklerin toplumdan dışlanmamak için evlenip çoluk çocuğa karışmasını normal karşılıyor hem de söylenenlere itaat etmelerini utanç verici bir durum olarak kabul ediyorlardı. Lezbiyenliğe pek değinilmiyordu, çünkü ya nadirdi ya da nadiren birileri tarafından fark ediliyordu. Vikinglerin bakış açısına göre bir erkeğin başka bir erkek üzerinde hakimiyet kurması ancak kendisinin üstün olduğunu kanıtlamak istediği için kabul edilebilirdi. Cinsel zevkler için böylesi bir durumun kabul edilmesi ise tartışmaya açık bir konu değildi.

7. Vikingler, birinden hoşlandıklarını belli etmek için garip oyunlara girmiyordu. Genellikle ilgi duydukları kişiye basit yöntemlerle bunu belli edebiliyorlardı.

Bir Viking kadını, hoşlandığı kişiye olan ilgisini göstermek için ona bir gömlek dikiyordu. Erkekler ise karşılarındaki kadını arzuladıklarını göstermek için onlara mor renkli çiçekler veriyordu. Bu ilgi karşılıklıysa birlikte aynı kadehten içerek bunu gösterebiliyorlardı. Anlayacağınız, birinden hoşlandığınızı belli etmek için fazla dolambaçlı yollara girmeye gerek görmemişlerdi.

Türk Psikologlar Derneğinin Nihat Hatipoğlu'na karşı basın bildirisi yayınladı

$
0
0
Türk Psikologlar Derneği; Nihat Hatipoğlu’nun yayında bir izleyicinin “Kendimi erkek hissediyorum … bunun tedavisi var mı?” sorusuna verdiği yanıta dönük basın bildirisi yayımladı.

Türk Psikologlar Derneğinin yayımladığı basın bildirisi:

Eşcinsellere sapık diyen dilinizi eşek arıları soksun Yeni Akit gericileri!

$
0
0
Ramazan'da ortalığı karıştırmak isteyen LGBT'li sapkınlara valilik 'dur' dedi

Ankara Valiliği, Ramazan ayında ortalığı karıştırmak için harekete geçen LGBT'li sapkınların Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi bünyesinde gerçekleştireceği sözde gösterimi "toplumun hassasiyetleri sebebiyle uygun görülmemesi" nedeniyle yasakladı. Valiliğin bu kararı kamuoyunda takdirle karşılandı.


Mübarek Ramazan ayında toplum ahlakını dinamitlere gayreti içerisinde olan LGBT'li sapkınlara Ankara Valiliği geçit vermedi. Valilik Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin yapacağı LGBTİ+ film seçkisi gösterimini “toplumun hassasiyetleri sebebiyle uygun görülmemesi” ve saldırı olabileceği gerekçesiyle yasakladı.

Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi 29 Mayıs’ta Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde LGBTİ+ film seçkisi gösterimi düzenleyecekti. Ankara Valiliği “Ramazan ayında toplumun hassasiyetleri sebebiyle uygun görülmediğini” dile getirdi.

Valilik, Ankara Barosu’na gönderdiği yazıda şu ifadeleri kullandı:

"Sözkonusu paylaşımlarla, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimin aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edeceği, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkabileceği, ayrıca terör örgütlerinin karşıt görüşlü gruplara yönelik eylem arayışı içerisinde olduğu yönündeki istihbari bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, yapılmak istenen film gösterimi etkinliğinin, organizasyona katılacak olan grup ve şahıslara yönelik olarak birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği ve provokasyonlara neden olabileceği değerlendirilmektedir."

KAMUOYUNDA TAKDİRLE KARŞILANDI

Valiliğin vermiş olduğu bu karar kamuoyunda takdirle karşılandı. Duyarlı Müslümanlar toplum ahlakını bozma faaliyetleri içerisinde olan LGBT'li sapkınlara sadece Ramazan ayında değil her zaman müsade edilmemesi gerektiğini dile getirdi.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/ankara-valiligi-lgbt-sapkinligina-dur-dedi-473858.html

Gezi eylemcisi ve LGBTİ aktivisti, Melih Gökçek’i mahkum ettirdi

$
0
0
Gezi Parkı eylemleri sırasında polise kitap okuduğu fotoğrafıyla hafızalara kazınan LGBTİ aktivisti Hasan Hüseyin Karabulut, 'Kişilik haklarına saldırdığı' gerekçesiyle açtığı davada eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i tazminata mahkum ettirdi.


Gezi eylemcisi ve LGBTİ aktivisti, Melih Gökçek’i mahkum ettirdi
Ankara Güvenpark'ta 13 Mart'ta 2016’da bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısında hayatını kaybeden Destina Peri Parlak'ın yakını olan bir kişi, iktidarı eleştirerek, “Başkanlığınız yerin dibine batsın” ifadelerini kullanmıştı.

GÖKÇEK SOSYAL MEDYADAN HEDEF GÖSTERDİ

Söz konusu ifadeler, Gezi Parkı eylemleri sırasında polise kitap okuduğu fotoğrafıyla hafızalara kazınan LGBTİ aktivisti Hasan Hüseyin Karabulut’un ağzından çıkmış gibi haberler yapıldı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, twitter hesabından Karabulut’un Gezi Parkı eylemleri sırasında polislere kitap okuyan fotoğrafını paylaşarak, altına, “İşler güçleri provakasyon… Nerde istismar edilecek bir olay var adam orada… Yuh ulan sana” ifadelerini yazmıştı.

GÖKÇEK’E DAVA AÇTI

Twitter’de fotoğraflarının paylaşıldığını ve söylemediği lafların kendisi tarafından söylenmiş gibi gösterildiğini fark eden Karabulut, kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle Melih Gökçek’e iki bin 500 TL’lik manevi tazminat davası açtı.

GÖKÇEK’İN AVUKATI “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ” DEDİ

İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dün karar duruşması görüldü. Karabulut’un avukatı Eren Can mahkemede yaptığı savunmada, müvekkilinin kişilik haklarının zedelendiğini, bu nedenle de davanın kabul edilmesini talep etti. Gökçek’in avukatı ise, müvekkilinin A Haber ve Sabah Gazetesi’nde yayınlanan haberlerden sonra davaya konu paylaşımı yaptığını, bu durumunda ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını savundu.

BİN TL MANEVİ TAZMİNATA MAHKUM EDİLDİ

Duruşmayı karara bağlayan mahkeme, Hasan Hüseyin Karabulut’un açtığı davayı kısmen kabul etti. Mahkeme, davalı Melih Gökçek’i bin TL manevi tazminata mahkum etti.

“SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN AÇIKÇA HEDEF GÖSTERMEK İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA DEĞİL”

Verilen karara ilişkin SÖZCÜ’ye konuşan Avukat Eren Can, “Müvekkil o tarihte yurtdışında idi. Sosyal medya üzerinden müvekkili hedef gösteren ve kişilik haklarını zedeleyen Melih Gökçek’e karşı sembolik bir rakam üzerinden manevi tazminat davası açtık ve davamız kabul edildi. Sosyal medya üzerinden insanları açıkça hedef göstermenin ifade özgürlüğü kapsamına girmediği ve Melih Gökçek’in müvekkilin kişilik haklarını zedelediği mahkeme kararıyla ortaya çıkmıştır. Kararı doğru ve olumlu buluyoruz” dedi.

Ümit Türk - Sözcü

https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/gezi-eylemcisi-ve-lgbti-aktivisti-melih-gokceki-mahkum-ettirdi-2442858/

Kilomla barışım diye kendinizi kandırmayın; yemeyin, ölmezsiniz!

$
0
0

Saygun Bursalıoğlu MR’a giremeyince azmetti zayıfladıİzmir'de yaşayan Saygun Bursalıoğlu, baş ağrısı şikayetiyle hastaneye gitti. Doktor, Bursalıoğlu'dan MR tetkiki istedi. “Bu kiloyla MR’a giremezsiniz yanıtı alınca” hırs yapıp zayıflamaya karar verdi. Hazırlanan programa harfiyen uyan Saygun Bursalıoğlu, kısa sürede 92 kiloya düştü100
Baş ağrısı için MR tetkiki yazılan 160 kilo ağırlığındaki İzmirli Saygun Bursalıoğlu, “Bu kiloyla MR’a giremezsiniz yanıtı alınca” hırs yapıp zayıflamaya karar verdi. Uzman Diyetisyen Aslı Kınsız’ın hazırladığı programa harfiyen uyan Bursalıoğlu, kısa sürede 92 kiloya düştü.

"BU KİLOYLA MR'A GİREMEZSİNİZ"
İHA'nın haberine göre; İzmir’de yaşayan 39 yaşındaki Saygun Bursalıoğlu, son 10 yıl içerisinde yanlış beslenme nedeniyle hızla kilo aldı. Kiloları nedeniyle sağlık sorunları baş gösteren Bursalıoğlu, ailesinin de tavsiyesiyle genel sağlık kontrolünden geçmeye karar verdi. Yapılan tetkiklerde MR çekilmesi gereken Bursalıoğlu, teknisyenlerin, “Siz bu kiloyla MR’a giremezsiniz” yanıtı ile şoke oldu. Bu yanıtın ardından zayıflamaya karar veren Bursalıoğlu, diyetisyen Aslı Kınsız ile tanıştı. Kınsız’ın hazırladığı beslenme ve diyet programına harfiyen uyan Bursalıoğlu, 6 ay içerisinde tam 68 kilo birden verdi.

KİLOSU YÜZÜNDEN TRENE ALMAMIŞLARDI... ŞİMDİKİ HALİ ŞOKE ETTİ!
1.90 BOYUNDA 160 KİLOYDU
Kontrollü diyet, beslenme ve spor ile eskisinden daha sağlıklı olduğunu dile getiren Bursalıoğlu, “Ailem sağlığım için endişelendi ve bir check-up yaptırmamı istedi. Sonradan fark ettim ki esasında benim için bir süreç başlamış. Yaklaşık 1.90 boyunda 160 kiloydum. İnsülin direncim çok yüksek çıktı. Karaciğer yağlanmasının üçüncü evresindeydim. Uyku apnesi sorunu da vardı. Uyku apnesinde gizli bir tehlike var. Gece uykumuzda nefes almamız kesiliyor ve eğer biraz şansımız var ise öksürük ve tıkanma ile kalkıyoruz. Aksi durumda felç ve ölümle sonuçlanabilecek durumlara yol açıyor. Tabii ben bunları duyunca anladım ki bu kilolar benim dostum değilmiş. Şuan sağlıklı olduğum için 6 saat kaliteli bir uyku yetiyor” diye konuştu.

HANGİ KLİNİĞE GİTTİYSE RET CEVABI ALDI
Bir süredir, uykudan sandığı bir baş ağrısı olduğunu dile getiren Bursalıoğlu, “Bunun için birkaç doktor ile görüştükten sonra net olması için MR çektirmeye karar verdim. 1.90 boyunda 160 kiloluk bir adamı MR çekecek cihaz yokmuş. Birkaç klinik ile görüştüm hepsi de boy ve kilo sorup kibar bir dil ile bana uygun bir makinaları olmadıklarını ilettiler. Bende beni istemeyen MR’ı ben de istemem dedim ve zayıflamaya karar verdim. Fazla kilolardan dolayı dizlerimde ve bacaklarımda ağrı vardı. Kilo vermek kolay bir şey değil. Kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. Kilo verme sürecinde her zaman destekçilerim olduğunu hissettim. Sizi anlayan bir ailesi olması ve her konuda olduğu gibi zayıflama sürecinde de önemli” dedi.

OBEZDİ, MODEL OLDU! SON HALİ ŞAŞKINLIK YARATTI
"HER CUMARTESİ SABAHINI İPLE ÇEKİYORDUM"
Bursalıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herhangi bir sorun çıkmadan verdiği diyet programını uyguladım. Haftalık görüşmelerimizde verdiği diyet listelerine göre çıkan sonuçlarımı değerlendirip bir sonraki haftada ne yapacağımızı kararlaştırıyorduk. Her cumartesi sabahını iple çekiyordum. Acaba bu hafta ne oldu, kaç kilo verdim, vücut değerlerim nasıl. Diyetisyen Aslı Kınsız’ın tavsiyesi üzerine yılların yorgunluğu olan diz kapaklarımı daha çok yormamak için ilk zamanlarda spor yapmadım. Yaklaşık 130 kiloya gelince yüzme ve tempolu yürüyüşler ile spora başladım ve artık spor hayatımın bir parçası oldu.”

“PROGRAMA HARFİYEN UYDU"
Uzman Diyetisyen Aslı Kınsız ise danışanının geldiğinde hayatını riske edecek hastalıklarının bulunduğunu belirterek, “Danışanımız hazırladığımız programa harfiyen uydu. Sağlıklı beslenmeyi ve sporu bir yaşam biçimi haline getirdi. Aslında tüm danışanlarımızın bunu başarmasını istiyoruz. Aşırı kiloya sahip kişiler, bunu başardıkları takdirde sağlıklı olarak kilo verebiliyorlar. Ve hiç zorlanmadan kilolar gidiyor” dedi.

http://www.haberturk.com/bu-kiloyla-mra-giremezsiniz-dediler-bakin-simdi-ne-halde-1995664

Fahriye Evcen makyajsız fotoğrafını yayınlayarak şekilci dünyaya meydan okudu adeta!

Alp Navruz: Aşka harcayacak zamanım yok

$
0
0

Alp Navruz, önceki gün Mall of İstanbul’da görüntülendi.
Alışveriş yapan oyuncu, “Giyim konusunda kız arkadaşınızdan fikir alır mısınız?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Eğer kız arkadaşım olursa fikrini alırım ama şu an ilişki için harcayacak zamanım yok. Kariyerime odaklanmış durumdayım.”

Kelebek

Aydın'ı bu kadar gençleştiren ne; aşk mı?

Nilüfer 63 yaşında

$
0
0

Birbirinden güzel birbirinden değerli kutlama mesajlarınızla beni çok mutlu ettiniz. Daha uzun yıllar sağlıkla,sevgiyle müzik dolu günlerde birlikte olmak dileği ile...  

Çukur Selim, Cemil'e olan eşcinsel aşkını hamamda itiraf etti: Seni ölünceye kadar beklerim!

$
0
0
Çukur’da inanılmaz anlar. Saadet ile evlenmek üzere damat hamamına giden Cemil, Selim’in itirafı ile şoke oldu. Selim, hiç beklenmedik bir anda Cemil’e aşkını itiraf etti. O anları izleyenler gözlerine de, kulaklarına da inanamadı. Gelin bir de o şaşkınlık yaratan anları birlikte inceleyelim.


Çukur’dan izleyiciye ters köşe
Çukur’un dün akşam yayınlanan bölümüne Saadet ve Cemil’in düğün hazırlıkları merakla izleniyordu. Vartolu’nun yumuşak karnını bulan Sultan Hanım ve İdris Koçovalı, ondan intikam almanın en etkili yolu olarak Saadet’i evlendirmeyi gördü. Sıradan düğün hazırlıkları Çukur’da devam ederken, herkes Vartolu’nun Saadet’le evlenecek olan Cemil’i öldürmesini bekliyordu. Çünkü, bu infaz sadece Vartolu’dan bekleniyordu. Ancak, durum hiç de izleyicilerin tahmin ettiği gibi olmadı. Çukur, adeta ters köşe yaptı. Bu kimsenin aklına gelmezdi.

Cemil’e damat hamamında büyük şok
Saadet ve Cemil’in düğün hazırlıkları devam ederken, Cemil Koçovalılar tarafından damat hamamına götürüldü. Selim’in bu evlilikten hiç de memnun olmadığı gözle görülüyordu. Ama, Selim’in bu durumunun Vartolu’nun ortalığı karıştırmasından endişelendiği şeklinde yorumlanıyordu.

Selim Cemil’e aşkını itiraf etti
Selim ve Cemil, hamamda sohbet ederlerken Cemil’in aşık olmadığı bir kadınla evlenmesi üzerine sıradan bir konuşma yapıyorlardı. Tabi ki ilerleyen saniyelerde bu konuşmanın hiç de sıradan olmadığı anlaşıldı. Cemil’in aşık olduğu biriyle evlenme hayallerinin ancak yaşlandığı zaman gerçekleşebileceğini söylemesi üzerine Selim’den beklenmedik bir hamle geldi. Cemil’in gözlerine anlamlı anlamlı bakan Selim, Cemil’e “Benim kabulüm” diyerek şoke etti. Cemil, donmuş şekilde Selim’e bakarken, kendisine aşık olduğunu ve onu bekleyeceğini ima eden Selim, yerinden kalkıp uzaklaştı. Selim’in beklenmedik aşk itirafının ardından hem Cemil, hem de ekran başındaki izleyiciler şoke oldu.

Selim’in sırrı çözüldü
Selim, karısı Ayşe ile birlikte olamıyordu. Evlilikleri sadece bir arkadaşlıktan ibaret olan çiftin gerçeğinin bu şekilde olabileceği tahmin edilmemişti. Selim’in erkeklere ilgi duyduğunu kimse düşünmemişti.

Selim Cemil’i elleriyle boğdu
Cemil, düğün sırasında aldığı alkolün de etkisi ile Ayşe’ye olan duygularını itiraf etti. Ayşe’ye kaçma teklifinde bulunan Cemil, Ayşe tarafından başına vurulan saksı ile yaralandı. Nikahın kıyılması için Selim’in Cemil’i aramaya koyulması ile onları bulması bir oldu. Cemil, kanlar içinde yerde yatarken, Selim onları buldu. Ayşe’nin Cemil’in hakkındaki gerçeği bildiğini ve kendisine kaçma teklifinde bulunduğunu söylemesi ile Selim harekete geçti. Can çekişen Cemil’i dizine yatıran Selim, onu boğarak öldürdü. Selim’in Cemil’i boğarken döktüğü gözyaşları yürek burktu.

https://www.magazinhaberleri.com/cukurda-inanilmaz-olay-selim-cemile-askini-itiraf-etti/

Fazilet Hanım bu akşam yüreklerimize su serpecek!

$
0
0
Fazilet hanım ve Kızları'nın sondan 2. bölümünde heyecak dorukta. Fazilet Hanım bu akşam Selin'in saçını başını yolarak yüreklerimize su serpecek...
Not: Dizinin final yapmasının sebebi, dizinin gelirlerinin maliyetini karşılayamaması...


Ünlü Komedyenden Canlı Yayında Jüri Masasına Çıkıp Bir Anda Pantolonunu İndirdi

$
0
0
İngiltere’de Simon Cowell’in yapımcılığını üstlendiği ‘Britains Got Talent’ adlı yarışmada ünlü bir komedyenin canlı yayında yaptığı hareket skandal yarattı.

David Walliams and James Corden in 'gay kiss' shock

Yetenek Sizsiniz Türkiye’nin esin kaynağı olan İngiltere’de yayınlanan ‘Britains Got Talent’ isimli yarışmanın jürisinde yer alan biseksüel komedyen David Walliams’ın eğlendirmek amacıyla yaptığı şaka ekrana damga vurdu.

JÜRİ MASASININ ÜSTÜNE ÇIKIP PANTOLONUNU İNDİRDİ

İlk olarak jüri masasına çıkan ve tuhaf hareketler sergilemeye başlayan Walliams, yapımcı Simon Cowell’in sinirlenmesine aldırış etmeden hareketlerine devam etti. Jüride yer alan ünlü komedyenin bu hareketlerine oldukça sinirlenen yapımcı Cowell, tekrar tekrar ünlü komedyeni uyarsa da fayda etmedi. Şakayı ileri boyuta taşıyan komedyen Walliams, bir anda pantolonunu aşağı indirerek çamaşırını gösterdi ve tekrar pantolonunu yukarı çekti.

İÇ ÇAMAŞIRINI AŞAĞI İNDİRDİ

Bu anlarda tüm izleyenler ve jüri üyeleri büyük bir şok yaşarken bu anlarda jüri üyelerinden Amanda Holden’in pantolonunu indiren komedyenin iç çamaşırını bir anda indirdiği görüldü. Komedyen iç çamaşırını hemen yukarı kaldırsa da o an yüzlerce kişi tarafından kaydedildi.

https://www.youtube.com/watch?v=oQja4t7XaUY

www.aypiajans.com

İspanya'nın genç ve yakışıklı yeni başkanı Pedro Sanchez eşcinsel destekçisi

Kuir aktivisti Paşa: "Belediyelerde LGBTI+ farkındalığı artıyor"

$
0
0
Kuir aktivisti Paşa: Belediyelerde LGBTI+ farkındalığı artıyorKıbrıs’ın kuzeyinde yaşam süren LGBTI+’lar halen çalışma, sağlık, barınma ve ulaşım alanlarında ayrımcılığa maruz kalıyor.

Yaşanan ayrımcılığın sonlanması sürecinde, devletin yanında üzerine ciddi sorumluluk düşen yerel yönetimler, ‘LGBTI+ Dostu Belediyecilik Protokolü’ aracılığıyla, bu ayrımcılığın ortadan kaldırılacağına dair söz veriyor…

Protokolü şu ana kadar 6 belediye başkan adayı imzalamış durumda…

Konuyla ilgili Kıbrıs Postası’na konuşan Kuir Kıbrıs Aktivisti Faika Deniz Paşa, işe alım ve terfi süreçlerinde dahi ayrımcılığa maruz kalan LGBTI+’ların halen var olduğunu ifade ediyor.

Paşa, yerel yönetimlerin bu konuda etkin politika yürüttüklerini söylemenin yanlış olacağını fakat farkındalığı artan belediye sayısında, artış yaşandığına dikkat çekiyor.


Kıbrıs Postası - Ertuğrul SENOVA

‘LGBTI+ Dostu Belediyecilik Protokolü’nü, 24 Haziran Yerel Yönetim Seçimlerinde yarışacak olan belediye başkan adaylarının imzasına açan Kuir Kıbrıs Derneği, şimdiden 6 adayın sözünü almış durumda.

Protokolü, seçimden iki gün önceye; yani 22 Haziran Cuma gününe kadar imzaya açık tutacağını açıklayan Dernek, adaylara LGBTI+ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) hakları konusundaki sorumlulukları hatırlatmayı amaçlıyor.

‘LGBTI+ Dostu Belediyecilik Protokolü’nü, imzaya açıldığı 25 Mayıs itibariyle imzalayan 6 aday, şimdilik şu isimlerden oluşuyor;

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Girne Belediyesi Başkan adayı Birol Karaman, Gazimağusa Bağımsız Belediye Başkan adayı Ulaş Gökçe ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) Başkan adayı Mehmet Harmancı.

TEMEL HAKLARDA DAHİ AYRIMCILIK…

Belediyelerin, önceleri ne derece LGBTI dostu yaptırımlar gerçekleştirdiği ve Derneği, protokolü oluşturmaya iten faktörlerin neler olduğuna ilişkin Kıbrıs Postası’nın sorularını yanıtlayan Kuir Kıbrıs Derneği aktivisti Faika Deniz Paşa, Kıbrıs’ın kuzeyinde, hemen her gün, çok sayıda LGBTİ+’ın çalışma, sağlık, barınma ve ulaşım alanları başta olmak üzere pek çok alanda cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa uğramakta olduğunu söylüyor.

Paşa, bu insanların kötü muamele, nefret söylemleri ve ayrımcılığa maruz kaldığını ve bazen ailelerince de reddedilmekte olduğunu dile getirerek. Kuir Kıbrıs Derneği olarak ayrımcılığın hayatın her alanında olduğunu düşündüklerini ve buna karşı mücadele etmekte ısrarlı olduklarını vurguluyor.

YEREL YÖNETİMLERİN DE YÜKÜMLÜLÜKLERİ VAR…

Öte yandan LGBTI+’lar dahil herkese eşit haklar sağlanmasının, insan hakları hukukunun ayrılmaz bir parçası olan eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkelerine dayanmakta olduğuna işaret eden Kuir Kıbrıs aktivisti, merkezi hükümetin yanı sıra, yerel yönetimlerin de yükümlülükleri olduğundan söz ediyor.

Paşa, belediyelerin sorumluluklarını şöyle özetliyor;

“Yerel yönetimlerin kentte yaşayan herkesin ihtiyaç ve taleplerini tespit etmek ve bunlar doğrultusunda politika geliştirerek, eşit hizmet vermek gibi bir sorumluluğu olduğunu savunuyoruz.”

TEMEL AMAÇ, SİYASETİN PARÇASI HALİNİ ALMAK

Faika Deniz Paşa, protokolü oluşturmaktaki temel amaca ilişkin şöyle konuşuyor;

“Seçim gibi belediyeler ve yerel politikaların yoğun olarak tartışıldığı bu dönemde, sistemin ötekileştirdiği, yok saydığı, bu doğrultuda da maruz kalınan hak ihlallerini görünmez kıldığı, normalleştirdiği veya bizzat haklarını ihlal ettiği bir toplumsal grup olan LGBTİ+’ların yaşadığı sorunlara dikkat çekmek, bununla ilgili yerel yönetimlerin sorumluluklarını hatırlatmak ve LGBTİ+ hakları yaklaşımını siyasetin bir parçası haline gelmesinde katkıda bulunmaktır. Vurguladığımız şey aslında çok aşikar olan, ancak yerel siyasette yok sayılan bir şey: kentlerde sadece heteroseksüel, natrans kişiler değil LGBTİ+’lar da yaşıyor ve oy kullanıyor.”

Kuir Kıbrıs olarak, yerel yönetimlerin de her basamağında, karar verici, yönetici, çalışan ve faydalanıcı olarak yer alabileceklerini belirten Paşa, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı pekiştirmeyen, bunun karşısında olan ve bununla mücadele eden katılımcı ve toplumsal cinsiyet özgürlükçü belediyeler talep ettiklerini dile getiriyor.

İşe alım ve terfi süreçlerinde dahi ayrımcılık…

Protokole ilişkin bilgiler veren Kuir Kıbrıs aktivisti, LGBTI+’ların işe alım ve terfi süreçlerinde dahi ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ederek şöyle devam ediyor;

“LGBTİ+ Dostu Belediyecilik Protokolünde, ayrımcılıkla mücadeleden, eşitlikçi ve özgürlükçü, şeffaf ve katılımcı bir yerel yönetim anlayışına, yerelde sağlanan kamusal hizmetlere eşit erişimden, LGBTİ+ dernek ve oluşumlarıyla işbirliğine, ayrımcılık konusunda meslek içi eğitimlerden, belediye birimlerine dair iş ilanlarında, işe alım ve terfi süreçlerinde eşit fırsatlara ve LGBTİ+ görünürlüğü ile ilgili adımlara kadar birçok farklı alanda LGBTİ+’ların maruz kaldıkları sistematik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına ilişkin somut politika önerileri içeriyor. “

İMZA, SON DEĞİL

Protokolün imzalanmasıyla sürecin sonlanmayacağını belirten Paşa, imza atan Belediye Başkan adaylarından seçilmiş olanların icraatlarını dernek olarak takip edeceklerini ve verilen sözlerin somutta da yerine getirilmesi doğrultusunda, bu alandaki çalışmalarını sürdüreceklerini ifade ediyor.

BELEDİYELER ÖNCELERİ NE DERECE LGBTI+ DOSTU İDİ?

Yerel yönetimlerin, daha önceleri ne derece LGBTI dostu olduğuna ilişkin de bilgiler veren Kuir aktivisti, belediyelerin, toplumda yaygın olan homofobi, bifobi ve transfobi sebebiyle LGBTİ+’ların toplumun geri kalanından farklılaşan ihtiyaçları, beklentileri ve sorunlarını göz önünde bulundurarak politikalar oluşturduğunu veya icraatlar yaptığını söylemenin mümkün olmadığını vurguluyor ve ekliyor;

“Ancak, bu tutumun istisnaları olduğunu muhakkak vurgulamalıyız. Keza, tüm dünyada olduğu gibi ada yarımızda da LGBTİ+ hakları talep edildiği ve ilgili makamlara baskı oluşturulduğu ölçüde elde edilmiştir. Geçmişten günümüze bakacak olursak, LGBTİ+ hareketinin son yıllarda daha aktif ve görünür olması da toplumun birçok kesiminde farkındalık yaratmaktadır ki yerel yönetimler de bundan muaf değildir.”

“LGBTİ+ FARKINDALIĞI ARTAN BELEDİYE SAYISI ARTMAKTA”

LGBTI+ hareketinin son yıllarda toplumun pek çok kesiminde ve paralel olarak yerel yönetimlerde de aktif rol oynadığına ilişkin örnekler de veren Kuir aktivisti sözlerini şöyle sonlandırıyor;

“Örneğin, 2016 yılında, erkek eşcinsel ilişkiyi ceza yasası kapsamında değerlendiren ve bir suç sayan maddenin değişmesinin ikinci yıl dönümünde, Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) ve Geçitkale Belediyesi, belediye binalarına gökkuşağı bayrağı asmışlardı. Lefkoşa Türk Belediyesi tarafından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Birimi ve Komisyonu kurulmuş, kadın sığınma evi açılmış ve bu temelde geliştirilen politikalarda, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık olmaması yönünde adımlar atılmıştı, LGBTİ+ farkındalık semineri düzenlenmişti. Ayrıca 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtı Gün’de de, Lefkoşa’daki çemberler gökkuşağı bayrakları yerleştirilmiştir. Bu kapsamda bakacak olursak geçmişten günümüze LGBTİ+ farkındalığı artan belediye sayısı da artmakta ve hedefimiz de bu sayıyı tüm belediyeleri kapsayacak şekilde artırmaktır.”

ADAYLAR NE İÇİN SÖZ VERİYOR?

İnsan haklarından taraf olan ve cinsiyet kimliği ile cinsel yönelim çeşitliliğine saygı duyan tüm belediye başkan adaylarının imzasına açılan protokol metninde, şu ifadeler yer alıyor;

“Aday olduğum kentte eşitlikçi ve özgürlükçü, şeffaf ve katılımcı bir yerel yönetim anlayışının hayata geçirilmesi ve LGBTİ+ kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve iyileştirilmesi için somut adımlar atmayı, LGBTİ+’lerin yerelde kamu hizmetlerine erişebilmeleri, sağlık hakkı, barınma hakkı, çalışma hakkı ve ulaşım hakkından eşit olarak yararlanabilmeleri için gereken politikaları hayata geçirmeyi, Bütçelerimizi hazırlarken bu politikaları göz önünde bulundurmayı, Şehir hizmetlerinin kapsayıcı biçimde sağlanması amacıyla LGBTİ+ dernek ve oluşumlarıyla işbirliği yapmayı, Diyalog geliştirme amaçlı, belediyenin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında çalışan sivil toplum kuruluşları ile ilgili konularda sürekli diyalog içinde olması için bir birim ve/ya personel görevlendirmeyi, Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularında çalışan sivil toplum kuruluşlarının; Belediye’nin ilgili birimleri, merkezleri veya benzeri yerel yapıları ile birlikte ortak proje veya etkinlik gerçekleştirmesine destek olmayı, Belediye içinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini de kapsayan ayrımcılık karşıtı bir tüzük hazırlamayı, Belediye çalışanlarına LGBTİ+ hakları ve ayrımcılık konusunda meslek içi eğitimler düzenlemeyi, Belediye birimlerine dair iş ilanlarında, işe alım ve terfi süreçlerinde LGBTI+ çalışanlara herkesle eşit fırsat tanınması için politika geliştirmeyi, Belediyenin işlettiği kültür-sanat merkezlerinde ve sosyal merkezlerde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularını ele alınması veya bunların desteklenmesini teşvik etmeyi, Belediyenin mevcut basın yayın ve internet alanlarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitliğine ve ayrımcılık yasağına dair bilgilendirmeler için alan sağlamayı, LGBTİ+ dostu kent ve belediye başkanı olacağımı taahhüt ederim.”

Kıbrıs Postası - Ertuğrul SENOVA

http://www.kibrispostasi.com/c85-toplum/n253141-kuir-aktivisti-pasa-belediyelerde-lgbti+-farkindaligi-artiyo

Homofobik bir öykü

$
0
0
American Horror Story, Glee, Feud gibi başarılı dizilerin ardından American Crime Story: People v. O.J. Simpson’ı gerçekleştiren yapımcı Ryan Murphy, Amerikan Suç Öyküsü’nün ikinci bölümü The Assasination of Gianni Versace’de (Gianni Versace Suikastı: Amerikan Suç Öyküsü/ 2018) ünlü modacının seri katil Andrew Cunanan tarafından öldürülüşünü etkileyici, düşündürücü bir anlatımla aktarıyor.

“ Sizi yıldıza dönüştüren bu dünya beni harcadı Bay Versace . Benden daha iyi biri değilsiniz. Aramızdaki tek fark sizin şanslı benim şanssız olmam” der Andrew Cunanan ünlü İtalyan moda ikonu Gianni Versace’ye, The Assasination of Gianni Versace: American Crime Story’yi (Gianni Versace Suikastı : Amerikan Suç Öyküsü/ 2018). American Horror Story, Glee, Rumor Has It, Feud, Someone Like You gibi başarılı dizilerin yaratıcısı Ryan Murphy, Maureen Orth’un 2000 tarihli Vulgar Favors: Andrew Cunanan, Gianni Versace and the Largest Failed Manhunt in U.S. History’yi den ekrana uyarladı. Gianni Versace Suikastı, Maureen Orth’un kitabı, Tom Rob Smith’in senaryosu ve Andrew Cunanan’ın anlattıklarından oluşuyor.


Murphy’nin yapımcısı olduğu People v. O.J.Simpson : American Crime Story (2017) kadar ilgi çekmemesinin başlıca nedeni öykünün karanlık, karmaşık ve trajik oluşu. İlk bölümün açılış sekansı 15 Temmuz 1997’de Florida Miami Plajı’na yakın görkemli rezidansının kapısında Gianni Versace , Andrew Cunanan tarafından öldürülür. Kaçak girdiği deniz evinde televizyonda modacının ölüm haberlerini izlerken Andrew bütün dünyanın artık onu tanıdığını, ünlü olduğunun bilincindedir. İlk kez kendini bu denli mutlu ve özgür duyumsar.


Versace’nin ölümü bir sirk gösterisine dönüşür. Modacıdan imza isteyip alamayan turist kadın barikatı aşıp moda dergisini Versace’nin kanıyla bular. Versace ambülansa konurken bir adam onun kanlar içindeki resmini çekip 30 bin dolara satmaya çalışır. 90’larda medyanın vahşiliği günümüzle hemen hemen aynıdır. Etkileyici açılış sahnesinin ardından Andrew Cunanan’ın öyküsünü kronolojik olmayan bir anlatımla, geriye dönüşlerle izleriz. Dizinin adı Gianni Versace Suikastı olmasına karşın başrolde Andrew Cunanan vardır, patolojik bir yalancı olan daha sonra seri katile dönüşen Andrew’ın psikolojik portresidir.


Süreç 1957’den 1997’ye uzanır. 1957’de Calabria’da terzi annesi Franca ile yaşayan 6 yaşındaki Gianni, okulda öğretmeni tarafından sapık diye azarlanır, sınıf arkadaşları da süt çocuğu diyerek onunla dalga geçerler. 1980’de San Diego’daki La Jolla varoşlarında yaşayan Cunanan ailesini tanırız. Andrew’ın Filipinli babası Modesto hırslı, dengesiz bir adamdır. İtalyan asıllı Amerikalı annesi Mary Anne, kocasından fiziksel ve psikolojik baskı görür. Dört çocuğu içinde Modesto en çok Andrew’ı kayırır. –Ben, en büyük fırsatçıyım, bu dünyada ancak bu şekilde ayakta kalabilirsin- der küçük Andrew’a. Andrew en iyi okullarda okur. Yasa dışı işler çeviren Modesto ailesini geride bırakıp Manila’ya kaçar. Babasının üçkağıtçı, yalancı olduğunu anlayan Andrew düş kırıklığına uğrar, bu onun kırılma noktası olur, Henüz 19 yaşındadır.


Annesiyle birlikte yaşayan, lükse, pahallı giysilere, iyi yemeklere, konfora alışmış olan eşcinsel Andrew bu yaşamını sürdürebilmek için yaşlı, varsıl erkekleri hedef alır, eskort olmaya karar verir. Evden çok uzaklara kaçma hayali kurar. Kendini moda, edebiyat, mimarlık, güzel konuşma, sanat, müzik konusunda yetiştirmiştir, zeki, yakışıklı ve hazırcevaptır. Yaşlı eşcinsel tasarımcı Norman Bradford’la tanışma planı yapar, düşlediği lüks yaşama kavuşur. O sırada Gianni Versace dünyanın en büyük moda tasarımcısı olmuştur. Yanında kızkardeşi Donatella ile sevgilisi Antonio D’Amico vardır. Aileye çok değer veren Gianni , Donatella’yı tasarım yapması için sürekli destekler.


Babasındaki şiddet, saldırganlık eğilimi Andrew’da da vardır. Patolojik bir yalancıya dönüşen Andrew bir gay barda Gridley savaş gemisinde çalışan teğmen Jeff Trail ile tanışır. Kendisi gibi eşcinsel olan Jeff’e destek olur. Askeriye de başkan Bill Clinton’ın emriyle “Sorma, Söyleme” olarak bilinen eşcinsel davranışlar yasaklanır. Jeff yüzünü göstermeden CBS kanalına orduda eşcinsel olmanın güçlüğünü açıklar. Aynı anda Gianni, Antonio ile birlikte The Advocate dergisine gay olduğunu açıklar. Kızkardeşi Donatella –Dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunun farkında değilsin, çevren güzellik, kibarlıkla dolu- diyerek onu vazgeçirmeye çalışır.


Andrew kendini gizlemez, gölgelerde saklanmak istemez. görülmek, farkedilmek, tanınmak ister. Eşcinsellerin neler çektiklerini herkesin bilmesini ister. Hayatının aşkı yetenekli mimar David Madison’la tanışır. Onu elde etmek için elinden geleni yapar, sonunda Andrew’ın dengesiz kişiliğini farkeden Jeff onu reddeder. David’in onu terketmesinin ardından Andrew’ın içindeki canavar ortaya çıkar. Arka arkaya ünlü mimar Lee Miglin’i, teğmen Jeff Trail’i, hayatının aşkı David Madison’ı, mezarlık bekçisi William Reese’i, ünlü moda tasarımcısı Gianni Versace’yi öldürür. William Reese hariç hepsi eşcinseldir.


FBI ulusal çapta araştırma başlatır. 27 yaşındaki Andrew örgütün en çok aranan 10 kişi listesindedir. Soruşturma sırasında polisin gayler hakkında ne kadar bilgisiz, ön yargılı olduğunu izleriz. Versace’yi Liberace ile karıştırırlar. Medya da her cinayeti homofobik bir yaklaşımla yayınlar.

1957’den 1997’ye dek, başlangıçta çok sayıda benzer noktaları olan iki erkeği anlatan bu öyküde, aşk ve sevgiyle dolu Gianni Versace ünlü bir yaratıcı olur, yalanlarla büyüyen Andrew Cunanan ise canavara dönüşüp yaratıcıyı imha eder. Andrew, yaşamının küratörü olmuştur, şöhrete ulaşıp dünyaca tanınmak istemiş ama kötü şöhretin kurbanı olmuştur. Mutsuzdur ve mutsuz olmaktan artık yorulmuştur.


Gianni Versace’nin biyografisini yapmadıklarını belirten Ryan Murphy, Amerikan Suç Öyküsü anlattıklarını, suç öyküsünün seri katil Andrew Cunanan olduğunu, Versace’nin simge olduğunu vurgular. Bu etkileyici, düşündürücü suç öyküsünde, homofobi, cinsellik, şöhret, başarı, medya, sınıf ayrımı, tüketim toplumu, Amerikan Rüyası, cinsel taciz,ahlak kuralları sorgulanır, kurtuluş, umut, umutsuzluk, önyargı, hoşgörü, nefret, fırsatçılık, özendirme, yabancılaşma, kimlik temaları tartışılır.

1990’da, Versace ile Cunanan’ın en son buluştuğu final sekansında Capriccio operasının kostümlerini hazırlayan Gianni, Andrew’ı gösteriye davet eder. Operanın bitiminde sahnede buluşurlar. Andrew, Gianni’ye “Hayatın boyunca özel biri olduğuna dair hayal kursaydın ama kimse sana inanmasaydı… Sana gerçekten ilk inanan insan dünyada tanıştığın en harika insan olsaydı” diyerek onu öpmeye çalışır. Gianni, Andrew’ı engelleyerek “Çok yakışıklı ve çekici birisin. Beni yanlış anlamaman için seni öpmedim. Seni operaya tüm bunlardan ilham alman, etkilenmen için çağırdım. Burada gördüklerinden beslenmeni istedim. Eminim ki bir gün çok özel biri olacaksın” der. Ryan Murphy’nin Glee dizisinde rol verdiği Darren Criss, Andrew Cunanan rolünde yetkin bir yorum sunuyor.


The Assasination of Gianni Versace : American Crime Story (Gianni Versace Suikastı: Amerikan Suç Öyküsü / Yaratıcı yapımcı: Ryan Murphy Oyuncular: Darren Criss (Andrew Cunanan), Edgar Ramirez (Gianni Versace ), Penelope Cruz (Donatella Versace ), Ricky Martin (Antonio D’Amico), Finn Wittrock (Jeffrey Trail), Cody Fern (David Madson), Joanna Adler (Mary Anne Cunanan), Jon Jon Briones (Modesto Cunanan), Judith Light (Marilyn Miglin), Michael Nouri (Norman Blanchard), Annaleigh Ashford (Elizabeth Cote), Max Greenfield (Ronnie) / 10 bölüm, 2018 yapımı.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/987366/Homofobik_bir_oyku.html

"Hayatta Kalmak" Değil, "Yaşamak"İstiyoruz

$
0
0
İSVEÇLİ LGBTİ ÖRGÜTÜ RFSL'DEN IDA ALI LINQQVIST

İsveçli LGBTİ örgütü RFSL’den Ida Ali Lindqvist’le İsveç’teki LGBTİ'leri konuştuk; "Biz tolere edilmek istemiyoruz, olduğumuz kişi olarak kabul edilmek ve saygı duyulmak istiyoruz."


* Stockholm Onur Yürüyüşü her sene RFSL'nin taşıdığı "Yürüyemeyenler için yürüyoruz" yazılı pankartıyla başlıyor.

İsveç, belki de dünyada LGBTİ hakları açısından en ileride olan ülkelerden biri. Onur Haftası boyunca başkent Stockholm bir bütün halinde gökkuşağına dönüşüyor. Eşcinsel Polisler Derneği’nden, piskoposluk yapan eşcinsellere, Türkiye’den baktığımızda çok ileri görünse de, her ülkenin kendi içinde sorunlar var.

İsveç’in en eski LGBTİ örgütü RFSL’den Ida Ali Lindqvist’le 17 Mayıs Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gün (IDAHOT) için geldiği İstanbul’da buluştuk ve İsveç’te LGBTİ hareketini konuştuk.

RFSL neler yapıyor? Ne konuda çalışmalar yapıyorsunuz, biraz bahsedebilir misin?

1950’de kurulduk. En başta sadece eşcinsel erkeklerin kurduğu bir örgüttü. Daha sonra lezbiyenler, ardından biseksüeller ve sonrasında translar da katıldı. RFSL başka sivil toplum örgütleriyle de çalışıyor. Örneğin Refugees Welcome ile çalışmalar yapıyoruz. Mülteci LGBTİ’lerin İsveç’te kalabilmesi için çalışmalar yapıyoruz. Şiddet mağduru LGBTİ’lere yardımcı oluyoruz.

Ben eğitim konusunda çalışıyorum. Şirketlere gidiyorum LGBTİ duyarlılığı konusunda sertifika veriyoruz. Düzenlediğimiz atölyeler bir kerelik değil, şirketler bize başvuruyor ve ardından toplamda 6 ay boyunca dört kez dört saatlik atölyeler yapıyoruz. Bu çalışmada normları sorgulamalarını sağlıyoruz. Eğitime katılanlar ilk geldiklerinde, LGBTİ bireylerle ilgili bilgiler vereceğimizi zannediyor ama biz insanların kendileri hakkında düşünmesini sağlamaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar hep “öteki”nden bahsedildi ama artık herkesten bahsetmeliyiz. Hetero ve cis normlarını konuşuyor, tartışıyoruz. Örneğin eğer bir eşcinselsen, tüm eşcinselleri temsil ediyormuşsun gibi davranılıyor, bu tüm azınlık grupları için geçerli. Ama bu heteroseksüeller için geçerli değil. Bunu anlattığımızda düşünmeye başlıyorlar. Sonra da verdiğimiz sertifikanın geçerliliğini koruması içinüç sene sonra tekrar arayıpi o işyerine gidiyoruz. Çünkü bu sertifikayı “satın alamazlar”, bunun için çalışmaları ve istikrarlı olmaları gerekiyor.

İsveç’te gerekil kanunlar, yasal düzenlemelerin hepsi mevcut. Ama kağıt üzerindeki kanunlar her zaman hayata yansımıyor, örneğin trans haklarına yönelik ciddi bir direnme söz konusu.

Şu an parlamentoda ırkçı bir parti var. Ayrıca neo Nazi gruplar mevcut ve çoğalıyor ve güçleniyorlar. Bu ayrımcı grupların, küçük alanları kazanmaya başladıklarını söyleyebiliriz. Azınlık grupları birbirlerine karşı kışkırtıyorlar. Müslümanlar, LGBTİ’ler… Şimdi kürtaja kısıtlamalar getirilmesi tartışılıyor.


Açıkçası İsveç’te LGBTİ’lerin daha rahat olduğunu sanıyordum. Ayrıca bir etnik kimliğe sahip LGBTİ’ler mi sorun yaşıyor, yoksa İsveçli LGBTİ bireyler de ayrımcılıkla karşılaşıyor mu?

İsveçli LGBTİ’ler için yasal zeminde bir koruma mevcut. Ama bu yasal zemin de yeni yeni kapsayıcı olmaya başlıyor. Örneğin trans bireyleri nefret suçlarından koruyan yasa daha geçtiğimiz haftalarda kabul edildi. Eşcinsellere karşı nefret suçlarıyla ilgili bir ceza yasası vardı ama translar için yoktu.

Gerçekten mi? 2018’den önce böyle bir yasa yok muydu?

Maalesef yoktu. Tam da bunu anlatmak istiyorum aslında. Trans geçiş ameliyatlarında kısırlaştırma şartı da 2014’te kalktı.

Soruya geri dönecek olursam, evet, ekstra kimlikleri olmayan LGBTİ’ler için dışarı çıkmak sorun değil. Ama işyerlerinde çok fazla ayrımcılığa uğruyorlar. Örneğin bir iş görüşmesi sırasında trans olduğunuzu söylerseniz, işe alınma ihtimalinizi etkileyecektir. Bu ayrımcılık tabii ki yasak, ama böyle işlemiyor. Dolayısıyla kimliğini saklamak zorunda kalıyorsun.

Stockholm ziyaretimde, en çok transların ayrımcılıkla karşılaştığını duymuştum. Biraz bundan bahsetmenizi isteyeceğim. Durum neden böyle ve ne gibi sorunlar yaşıyorlar?

Çoğu yer onlara açık değil, örneğin kadınlar ve erkekler olarak ayrılmış kamusal tuvaletler… Bir başka sorun da açıkçası feminist hareketin içinde üçüncü cinsiyeti kabul etmeyenler. Sanki translar feminist olamazmış ve feministler trans olamazmış gibi davranıyorlar. Dolayısıyla translar da kendilerini rahatça ifade edemiyor çünkü feministlerle karşı karşıya gelmekten çekiniyorlar.

Translar için çalışma hayatı nasıl? Türkiye’de çoğu trans seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor.

İsveç’te de durum benzer, ama durum biraz da hangi trans kimlikten olduğunla alakalı. Mesela bir transseksüelsen ve geçişini tamamen tamamladıysan, yani kimlik değişikliğini de yaptıysan, biraz daha kolay, çünkü insanlar seni cis bir birey olarak görüyor. Ama bir crossdresser (*) isen, hiçbir şansın yok.

Aile içinde giderek daha fazla kabul görüyor. İsveç’te okullarda çok fazla trans çocuk açılmaya başladı ve okullarda buna karşı tavır “Tamam, sana nasıl hitap etmemi istersin?”. Ama ergenlik çağındaki translar bir taraftan en fazla sıkıntı çeken grup çünkü tam da bu dönemde aslında vücudunuz istemediğiniz şekilde değişmeye başlıyor. Göğüsler büyüyor, kıllar çıkıyor ve bunu içselleştirmek zor oluyor. Ve bize söyledikleri şu: “Biz trans olduğumuz için değil, çevremizdeki normlar nedeniyle sıkıntı yaşıyoruz.”

Translar hem partner şiddetine hem de eviçi şiddete daha fazla maruz kalıyorlar. Çok yaşanan bir sorun, sorun yaşadığınız sevgilinizin trans kimliğinizi açık etmesi. Bu trans bireyleri çok yıpratıyor.

Biseksüeller de “ne geysin, ne lezbiyen, ne olduğuna karar ver” gibi ayrımcı bir tavırla karşılaşıyorlar. Biseksüeller için LGBTİ topluluğuna kabul edilmek her zaman kolay olmayabiliyor.

(*) Crossdresser / CD: Farklı cinsiyet kimliklerine atanan kıyafetleri giyen kişi.

Peki trans bireyler LGBTİ camiasında kolayca kabul görüyor mu? Bunu merak ediyorum çünkü Onur Haftası boyunca transların hiç görünür olmadığı, katılımcıların daha çok eşcinsellerden oluştuğu aklımda kaldı.

Evet, görünür değiller, Onur Haftası’nda bile. Aslında bir anlamda LGBTİ hareketinin içindeki “azınlık” da onlar. Yine de transların festivalleri var, medyada artık daha görünürler, yani transların kendilerine alan açmaya başladıklarını söyleyebiliriz. Yine de bazı feminist çevreler tarafından dirençle karşılaşıyorlar, bunu söylediğim için gerçekten üzgünüm ama bu doğru. Bu gerçekten çok üzücü. Üstelik feministlerin trans hareketiyle tartışmaları medyaya da yansıyor. Dediğim gibi, insanları birbirine düşürüyorlar ve tartışmalarını izliyorlar. Buna şahit olmak çok rahatsız edici.

LGBTİ mültecilerin İsveç’teki durumu nedir?

Şu an İsveç sınırları kapatıyor, yani artık İsveç’e gelmek çok zor. En zor durumda olanlar da LGBTİ mülteciler çünkü sadece “ben eşcinselim ve İsveç’e sığınmak istiyorum” diyemiyor, İsveç sığınma nedeninin kanıtlanmasını istiyor yani bu durumda daha önce yaşadığın ülkede, eşcinsel bir hayat tarzı yaşadığını kanıtlamanı istiyor. Eşcinsel olacağını nasıl kanıtlayacaksın? Zaten geldiği ülkede bunu yaşayamadığı için sığınma başvurusu yapıyor, eğer görünür bir eşcinsel olsaydı zaten öldürülecekti…

LGBTİ mültecilerin çoğu kağıtsız. Kağıtsız olunca hiçbir şey yapamıyorsun. Ve onların İsveç’te kalmasını sağlamak gittikçe zorlaşıyor. Her ay geri gönderilecek bir LGBTİ birey oluyor, herkes bunun onun için “ölüm” anlamına geldiğini söylüyor ama sınırdışı edilmelerine engel olamıyoruz.

Mülteci ve göçmen LGBTİ’lerin kendilerine ait bir örgütü var mı?

Hayır, RSFL’e başvuruyorlar.

Türkiye’de LGBTİ hakları mücadelesi oldukça zorlu geçiyor. 10 yılı aşkın süredir çok kalabalık bir şekilde gerçekleşen Onur Yürüyüşleri 2015’ten bu yana engelleniyor. Türkiye’yle paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Herkesin insan haklarından konuşmamız ve hep beraber konuşmamız lazım. Bahsetmemiz gereken konu kesinlikle “tolerans” değil. Çünkü toleranstan bahsettiğimizde, tolere etmeme iktidarı da söz konusu oluyor. İnsanlara saygı duymak ve kabul etmekten bahsetmemiz gerekiyor. Biz tolere edilmek istemiyoruz, olduğumuz kişi olarak kabul edilmek ve saygı duyulmak istiyoruz. Sizin heteroseksüel haklarınızı elinizden almaya çalışmıyoruz, aynı hakları istiyoruz. İnsan haklarının birazını da biz istiyoruz. İnsanların kimliğini saklaması, yalanlarla yaşaması mı normal olan?

Bu kimsenin seçebileceği bir şey değil. Ben lezbiyen olmayı seçmedim. Eğer seçebilseydim, tabii ki heteroseksüel olmayı seçmezdim, hayır. Ama o "seçeneğin" daha kolay olduğunu görüyorum. İnsanların şunu anlaması gerekiyor: kimse marjinalize edilmeyi ya da sevgilisiyle el ele tutuştuğunda öldürülmekten korkmayı istemez. Korksak da bunları yapıyoruz, çünkü “hayatta kalmak” değil, “yaşamak” istiyoruz. (ÇT)

Eşcinsel Özgürleşme Gününden Onur Yürüyüşüne
İsveç’teki ilk Onur Yürüyüşü, Gay Power Club isimli yerel bir örgüt tarafuından 15 Mayıs 1971’de evlilik eşitliği hakkı talebiyle Örebro’da düzenlendi. 1977’de ise yine aynı taleple gösteriler yapılmaya başlandı.

Stockholm Onur Yürüyüşü 1981'den 1998'e kadar ise “Eşcinsel Özgürleşme Günü” adıyla düzenlendi. Her yıl farklı bir Avrupa ülkesinde düzenlenen Europride’ın 1998’de Stockholm’de düzenlenmesinin ardından, Onur Yürüyüşü ismini aldı.

Ancak Onur Haftası’nın ticarileşti ve LGBTİ hareketi buna tepki olarak birkaç yıl ardarda “Stockholm Utanç Festivali”ni düzenlediler.

2003’te “Ulusal Demnokratik Gençlik” adlı bir grup, Onur Yürüyüşü’ne saldırdı. Bu saldırının öncesinde ve sonrasında da çeşitli muhafazakar ve dindar gruplar gösteriler düzenleyerek LGBTİ haklarını protesto etti.

Bu süreçte siyasi partiler için Stockholm Onur Haftası’nda görünmek önem kazandı. Şimdiye kadar İsveç Demokratları dışındaki tüm parlamenter gruplar Onur Yürüyüşü’ne katıldı. Siyasi partilerin yanısıra dernekler, kamu kurumları ve sendikalar da sergiler, seminerler ve kortejleriyle yürüyüşe destek verdi.

2014’te ise ilk defa bir İsveç Başbakanı, Fredrik Reinfeldt, Onur Yürüyüşü’ne katıldı.


http://bianet.org/biamag/lgbti/197778-hayatta-kalmak-degil-yasamak-istiyoruz

Ali Koç Başkan, Fener Şampiyon!

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>