Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Malezya Başbakanı: Lezbiyenlere şiddet uygulamak İslam'ı kirletiyor

$
0
0
Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, geçen hafta 'lezbiyen ilişkide bulunmaktan'ötürü suçlu bulunan iki kadının Şeriat Mahkemesi tarafından kırbaç cezasına çarptırılmasına tepki gösterdi.


Mahathir, lezbiyen çifte verilen cezanın İslam'ın merhametli ve merhametli bir din olarak itibarını zedelediğini belirtti.

Malezya'da lezbiyen ilişki yaşadıkları gerekçesiyle tutuklanarak kırbaç cezasına mahkum edilen iki kadının 100'den fazla insanın önünde kırbaçlanması, işkence olarak nitelendirilerek hukukçular ve sivil toplum örgütlerince eleştirilmişti.

'DAHA HAFİF BİR CEZA VERİLEBİLİRDİ'

Lezbiyen çiftin 'cezasının infaz edilmesinin' ardından sessizliğini bozan Mahathir, lezbiyen çifte verilen cezanın 'İslam'ın adaletini ve merhametini yansıtmadığını' söyledi. Mahathir, çifte 'daha hafif bir cezanın verilebileceğini' savundu.

Öte yandan, ülkedeki diğer şeriat görevlileri ise, söz konusu kırbaç cezasını savunarak bunun kadınlara zarar vermek gibi bir amacının olmadığını, cezanın 'eğitim' amaçı olduğunu söyledi.

CEZA TEPKİ ÇEKMİŞTİ

Malezya'da geçen hafta, yaşları 22 ve 32 olan ve ismi açıklanmayan iki Malezyalı kadın Nisan ayında şeriat görevlilerince tutuklanmış, kadınlar geçen ay şeriat yasalarını ihlal etmekten altışar kırbaca ve 3 bin 300 ringgit (800 dolar) para cezasına çarptırılmıştı.

Transseksüel hakları grubu 'Kızkardeşler İçin Adalet'ten Thilaga Sulathireh, bu cezanın LGBTİ'yi hedef alan 'faillerin şiddet eylemlerinin cezasız kalmasına' neden olacağını söyledi.

https://tr.sputniknews.com/yasam/201809061035074693-lezbiyenlere-siddet-uygulamak-islami-kirletiyor/

İstanbul metrosunda ‘sansür’ iddiası!

$
0
0
LGBTİ aktivisti ve ressam Özgürcan Taşçı, kuir çalışması olan nü tablosu ile metroya binmesine izin verilmediğini iddia etti. Yaşadıklarına tepki gösteren Taşçı "Yaşadığım olayın münferit olmadığını, toplumsal yaşama müdahale olduğunu düşünüyorum" dedi.



3 Eylül’de eserini sergi açılışına yetiştirmek için İstanbul Kadıköy’deki evinden çıkarak Marmaray metrosunu kullanmak isteyen Taşçı, iddiasına göre; Yenikapı- Hacıosman metrosuna binmek üzere turnikelerden geçtikten sonra iki polis memuru tarafından durduruldu.

ÖNCE POLİSLER ARDINDAN GÜVENLİK GÖREVLİSİ GELDİ
Polislerin; performans sanatçısı Enes Ka’yı resmettiği nü tabloya bakmak istediklerini ve buna izin vermediğini anlatan Taşçı, daha sonra ise yanına gelen metrodaki güvenlik görevlisinin kendisine “Uygunsuz bir tablo. Açık şekilde metroya binemezsiniz” dediğini iddia etti. Taşçı bunun üzerine ise tablosunu gazete kağıdına sarıp metroya bindiğini söyledi.

GAZETEYLE KAPLAMAK ZORUNDA KALDIM”
Yaşadıklarını Sözcü’ye anlatan Ressam Özgürcan Taşçı şunları söyledi “Olay Yenikapı-Hacıosman metrosunda başladı. İki polis memuru yanıma gelerek resmime bakmak istediler. Bende neden bakmak istediklerini sordum ve göstermek istemediğimi söyledim. Biraz ısrarın ardından yoluma devam ettim. Ardından, yürüyen merdivenlere yaklaştığımda, bu sefer özel güvenlik görevlisi yanıma gelerek resmi görmek istediğini söyledi. Resmi gördükten sonra, ‘Bu resimle metroya binmeme izin veremeyeceğini’ söyledi. Nedenini sorduğumda ise, bunun ‘Uygunsuz içerik’ olduğunu belirtti. Resmimin uygunsuz içerik olmadığını, sanat eseri olduğunu ve sergiye yetişmeye çalıştığımı söylemem rağmen benimle konuşan güvenlik metroya binmeme izin vermedi. Metroya binmem için resmi gazete kağıdı veya başka bir şeyle kapatmamı istediler. Bir süre daha tartıştıktan sonra tek olduğum ve paniklediğim için, gazete kağıdıyla resmi kapatmayı kabul ettim.”

“MÜNFERİT BİR OLAY OLARAK DEĞERLENDİRMİYORUM”
“Yaşadığım olayın münferit olmadığını, toplumsal yaşama müdahale olduğunu düşünüyorum” diyen Taşçı sözlerine şöyle sürdürdü “Bu tarz olayların sanatçıları kaygılandırdığını ancak birçok sanatçının üretim ve mücadele azmini de arttırdığını düşünüyorum. Günlük yaşamın bu denli kısıtlamalarla donatıldığı bir toplumda özellikle kuir sanatçılarının, kuir sanat üretmeye çalışanların (Kuir sanatı: Heteroseksüel olmayan ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir terim) bu üretimlerinin her aşamalarının aslında mücadelerinin bir parçası olduğunu ve üretmenin bir direniş biçimi olduğunu düşünüyorum.

Sözcü

https://www.sondakikaturk.com.tr/gundem/istanbul-metrosunda-sansur-iddiasi-h102932.html

Swimwear 2018

Freddie Mercury Hakkında Daha Önce Duymadığınız 14 Bilgi

$
0
0
72. Yaş Gününde Rock Dünyasının En Büyük Seslerinden Freddie Mercury Hakkında Daha Önce Duymadığınız 14 Bilgi

Bugün rock müzik tarihinde büyük izler bırakmış, güçlü sesi, renkli karakteri ve unutulmaz sahne performansı ile gönüllere taht kurmuş olan Queen grubunun solisti Freddie Mercury'nin 72. doğum günü. 1991 yılında 55 yaşındayken ansızın aramızdan ayrılmış olsa da, 27 yıl sonra hâlâ müzikseverlerin içinde bir efsane olarak yaşamaya devam ediyor. "Bohemian Rhapsody",  "We Will Rock You", "Under Pressure", "We are the Champions", "Living On My Own" gibi hitleriyle akıllara kazınmış olan efsane hakkında bilinmeyen 15 bilgiyi sizinle paylaştık.


1. Asıl adı Farrokh Bulsara olan yıldız, küçüklük yıllarını Zanzibar'da geçirmiş; ardından eğitim için Hindistan'a gitmiştir.

2. 1974'te Avustralya'da verdikleri konserde seyirci, Avustralyalı grupları sahnede istemiş; Freddie Mercury onlara "Sonraki gelişimizde dünyadaki en iyi grup olacağız" demiştir. 1976 yılında tekrar Avustralya'ya geldiklerinde Queen tüm listelerde ilk sıradadır.

3. Dişlek olan Mercury, sesini etkilemesinden korktuğu için tedavi olmak istememiştir.

4. Bohemian Rhapsody'nin akapella kısmındaki tüm sesler Freddie Mercury'ye aittir. 5 farklı tondan kayıt vererek bu muhteşem girişi yaratmıştır.

5. 1970'lerde bir konserde kendisine "İğrençsin" diye bağıran bir seyirciyi bulup spot ışıklarını ona tutturmuş ve "Bir daha söylesene tatlım!" diye yanıtlamıştır.

6. 80'lerin başında 3 parça için Michael Jackson ile bir araya gelen Freddie Mercury, Jackson'ın stüdyoya evcil lamasını getirmek istemesi üzerine kaydı iptal etmiştir.

7. Mercury, Prenses Diana'yı bir gay bara sokmak için onu erkek bir model gibi giydirmiştir.

8. Kedilerini çok seven Freddie Mercury, 1985'te çıkardığı "Mr. Bad Guy" albümünü kedilerine ve tüm kediseverlere ithaf etmiştir.

9. Mayıs 1991'de Mother Love şarkısının son bölümünün kaydı sırasında yorulan yıldıza grubun gitaristi Brian May dinlenmesini, sonra devam edeceklerini söylemiştir. Ancak Mercury, stüdyoya bir daha asla geri dönemeyecektir.

10. Ölümünden önceki aylarda grubunun ondan sonra tamamlaması için pek çok vokal kaydı yapmıştır.

11. Son isteği, Bohemian Rhapsody'nin yeninden yayınlanması ve kazanılan paranın AİDS'in tedavisi için çalışan hayır kurumlarına bağışlanması olmuştur. Şarkı yeniden yayınlandığında ikinci kez listelerde 1 numaraya çıkmış ve 5 hafta kalmıştır.

12. Sanat okuluna giden ve grafik tasarım alanında diploması olan Mercury, Queen'in logosunu tasarlamıştır.

13. Wembley konserinde, "Bu gitar çalmak istediğim akorları bilmiyor, sadece üç tanesini çalıyor." demiştir. Piyano konusundaki yeteneğini bildiğimiz yıldız, sahnede gitarı pek eline almayı sevmiyordu.

14. Sahnede yaptıklarından çok etkilendiği Jimi Hendrix'i idolü olarak gördüğünü, onun yerini kimsenin dolduramayacağını söylemiştir.

https://onedio.com/haber/72-yas-gununde-rock-dunyasinin-en-buyuk-seslerinden-freddie-mercury-hakkinda-daha-once-duymadiginiz-15-bilgi-838533

Grey's Anatomy 15. sezonda dizinin ilk eşcinsel erkek doktoruyla tanışacağız!

$
0
0
ABC'nin uzun soluklu hastane dizisi Grey's Anatomy'nin 15. sezon oyuncu kadrosuna Alex Landi de katıldı. Grey's Anatomy 15. sezon hakkında bilgiler...


2005 senesinde başladığı ekran serüveni boyunca bir nesli büyüten "Grey's Anatomy"nin 15. sezon hazırlıkları sürüyor.

GREY'S ANATOMY TARİHİNDE BİR İLK!
ABC kanalının şimdiye kadar en uzun süre ekranlarda kalan dizisi unvanına sahip Grey's Anatomy'nin yeni sezonunda Grey Sloan Memorial Hastanesi'ne yeni bir cerrah katılıyor. Ve bu katılım dizi tarihi için bir ilk olma özelliğini taşıyor!

Alex Landi, yeni sezon hikayesine dizinin ilk eşcinsel erkek cerrahı Dr. Nico Kim karakteriyle dahil oluyor.

https://www.diziler.com/haber/greys-anatomy-15-sezonda-dizinin-ilk-escinsel-erkek-doktoruyla-tanisacagiz-17501#ixzz5QYHJIXuI

"Gökhan Türkmen'in biseksüel ilişkisi oldu mu?"

$
0
0

LGBT ile ilgili ise ilginç bir soru geldi ve soruyu yanıtlarken ciddileştiği gözlerden kaçmadı. Öyle ki soruda biseksüel ilişkin oldu mu, böyle bir ilişki düşünür müsün yazıyordu. Soruyu okuduktan sonra ciddileşen şarkıcı, böyle bir ilişkim olmadı, olmasını da düşünmüyorum yanıtı verdi.

https://www.sosyalinsan.com/gokhan-turkmen-eksi-sozluge-konuk-oldu-9542/

Homofobikler, eşcinseller üzerinden sözde Müslümanlıklarını ve ahlaklarını yükseltiyorlar!

$
0
0
Muhafazakâr Bir Aileye ve Cemaate Bağlı Olmama Rağmen Eşcinsel Bir Kadın Oluşumun Hikâyesi


Uzun zamandır kendime dahi açıklamadan bilgisizce geçirdiğim yıllardan sonra eşcinsel olduğumu fark etmem, 2017 yılının kasım ayında lise arkadaşıma olan hislerimle apar topar gelişti. O arkadaşım da eşcinseldi ve bunu bize açıklamıştı, en çok tepki beklediği ben tepki vermemiştim; çünkü içimde bir yerlerde bu duyguyu barındırıyordum.

Size muhafazakâr bir aileden gelmeme ve bir cemaate bağlı olmama rağmen, nasıl cesurca tercihlerimin peşinden gittiğimi anlatmak istiyorum...

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, 12 yaşlarından itibaren çok net hissettiğim duygunun eşcinsellik olduğunu kendim de yıllar sonra fark ettim.

Eşcinsel olduğunu açıklayan arkadaşımla daha sık görüşüp, daha fazla anı paylaştıktan sonra ondan hoşlandığımı fark ettim ve aynı duyguları onun da hissettiğini öğrendim. Derken ilişkimiz başladı. Aileme ve çevremdekilere bu duyguyu anlamayacaklarını bildiğim için yaklaşık 1 yıl boyunca açıklamadım.

Bağlı olduğum cemaat ise çıkarsızca Allah'ı sevmeyi ve tasavvufu anlayıp yaşatmayı öğütlüyordu.

İnsanları her zaman hoşnut etmeye çabalayan, kendi isteklerini ve düşüncelerini görmezden gelebilen biri olarak sanırım insanları üzmek istememiştim. Daha sonra sevdiğim kadından ve hislerimizden emin oluşum bu hayatı kabullenmeme sebep oldu. 1 yıl sonra anneme açıkladım ve açıklamayla birlikte bana doğru koşmayı sabırsızlıkla bekleyen sorunlara, başla emri vermiş oldum.

Yaklaşık 7-8 yıldır gittiğim cemaate, ilişkim başladığında da gitmeye devam ediyordum.

Bir insanı sevmekle, Allah'a olan inancın ve yaşamın bir alakası olmadığını düşünerek tasavvufa olan ilgim hala sürüyordu.Hayatımda bir ilişkiden ve onun sebep olduğu gizemden başka bir değişiklik olmamıştı. Annem öğrendikten sonra, "Bunu kabul etmiyorum, konu kapandı!" diyerek beni dinlememiş; konuyu kendi bencilliği ile kapatmıştı. "Kızım bu bir hastalık ve ben senin yanındayım, seni doktora götüreceğim." deme ihtimali bile bana daha cana yakın gelecekti. Ama o, kendi fikrini önemseyerek benim hayatımı görmezden gelmeyi, beni kısıtlayarak sevgilimle görüşmemizi engellemeyi hatta gerekirse beni zorla evlendirerek bu sorunu kapatabileceğini düşünmüştü.

Annemden sonra birkaç ay içinde tüm ailem öğrendi...
.
Aylarca annemin kısıtlamaları ve evde yaşanan kavgalarla mücadele ettim. Sevgilimle aram muazzam olduğu için ilişkimden kaynaklanan sorunlar bana büyük gelmiyor, sabır duyularak aşılan ufak sorunlar halinde kafamın içinde yer alıyordu. Yaşadığım kısıtlamalara dayanamayıp sevgilimle üç gün içinde ev tuttuk ve yuvamızı kurduk. Ailemin haberi yoktu. Tüm ailem her şeyi eve bıraktığım mektupla öğrenmişti. Mektupla evden ayrılmamın ardından, sessiz geçen bir aydan sonra en büyük kavga olayını o gece yaşadım!

Nisan 2018'de gücüme güç katıp, sadece hayatım için yaşayacağıma söz verdim...

Dediğim gibi, mektupla evden ayrılışımdan sonra sessiz geçen bir ayın ardından, en büyük kavgayı o gece yaşadım. Tüm aile oradaydık. Çoğu eşcinsel olduğumu bilmiyor, sadece çekirdek ailem biliyordu ve akrabalarımızı toplama sebepleri de onların yanında açıklayamadan, baskıya dayanamayıp eve dönme zorunluluğu hissedeceğimi düşünmeleriydi. Düşündükleri şey olmadı ve ilk 5 dakika içinde herkese eşcinsel olduğumu açıklamıştım. O cümleden sonraki özgürlüğümü burada size hissettiremem ama ne kadar güzel olduğunu hayatınızda bir kez olsun yaşayarak tatmanızı gönülden isterim.

O gece şiddet, hakaret, küfürler ve aşağılamalar yaşadım...

Hiçbiri umurumda olmadı, çünkü karşımda bana hakaret eden insanların içinde ahlaksızlık yapanlar, karısını aldatanlar, yalan söyleyenler ve türlü yanlışı olan insanlar vardı. Onlar gibi kötü kalpli olup, onların hatalarını ve yanlışlarını bir bir ortaya dökemedim. Karşımda benim ve sevgilimin ahlaksızlığına, Müslümanlığına ve dinine hakaretler eden 'çok Müslüman ve ahlaklı' insanlar, bizim üzerimizden kendi Müslümanlıklarını yüceltiyorlardı.

Başlarda ilişkimize tek bir kelime söylemeyen en yakın arkadaşımız da o gece hakaret edenlerle birlik olup, bize karşı çıktı!

Bu süreçte ailem tarafından söylenen "Farklı ahlaksızlıklar yapsaydın, onları duysaydık yine de bunu duymasaydık. Değişemiyorsanız, bu sapkınlığınızı bırakamıyorsanız ölün daha iyi. Senin gibi bir çocuğum olsun istemiyorum. Böyle bir çocuğum olmasını istemiyorum..." gibi cümleler işittim. "O kurduğunuz eve gideceğine burada hastalıktan öl, yatalak ol; bir köşede yat daha iyi!" gibi dileklerde bulundular...

Bunları duymak beni daha çok güçlendirdi, "Bu zihniyetteki insanlar için kendimi iyi ki yok saymamışım, ilişkimi kalbimden geldiği gibi yaşamışım." dedim.

İnsanın cinsiyeti, dini, ırkı, cinsel yönelimi ne olursa olsun; gerçekten insansa geri kalan her şey önemini yitirmelidir. Ben de hayatımın bundan sonraki zamanlarında hayatıma, insanı insan için seven, fikirlerini ve inançlarını değiştirmeye çalışmayan ve saygı duyan insanlar almaya karar verdim. Gerçekten temiz kalpli insanlarla yoluma devam edecektim...

Peki, bağlı olduğum cemaatle bu süreçte neler yaşadım ?

"Yaratılanların hepsini Yaradan'dan ötürü kabul eden ve sevenler", beni eşcinsel olduğum ve bir kadını sevdiğim için tabii ki dışladı. Yanlış yolda olduğumu, hatalar yaptığımı tekrarladılar. Ne yaşadığımı veya hissettiğimi bir an olsun bana sormadılar. "İnsanların günahına, hatalarına bakarak davranışlarınızı değiştirip, şekillendirmeyin. Çok büyük hataları, ahlaksızlıkları olanları dahi yargılamayın, kalbini bilemeyiz." diyenler beni kabul etmedi.Bu sebeple cemaatle olan ilişkim de sessiz sedasız kapandı. Ne bir kızgınlığım ne de kırgınlığım var, yine insanların kendi doğruları ve kendi ahlak çemberindeki hayatları... Buna karışma veya yorum yapma isteğim artık hiç yok.

Yasal olmayan ve çoğu insanın hoş görmediği, kabullenmediği evliliğimde neler yaşıyorum peki?

Her yeni günde sevdiğiniz insana olan duygularınızın artması ve daha da güzelleşiyor olması kesinlikle çok güzel bir duygu. Onca zorluğa ve sorunlara rağmen ayakta kalan ve ilişkisi için büyük emek veren, sabır gösteren iki kadın olarak ilişkimizden gayet mutluluk duyuyoruz. Bu sevginin bir ömür sürmesini diliyorum ve istiyorum. Ve en önemlisi de bu geçen zamana ve olayları düşündüğümde şu anki durumuma bakıyorum ve evet o zorluklar keşke yaşanmasaydı diyorum. Ama yine de gerçekten değecek bir insanı çıkarmış Allah karşıma...

Onca insanın tepkisini en çok sevgilim aldı, en çok o suçlandı.

Çünkü tüm çevrem beni çok doğru, çok iyi insan olarak tanıyor ve görüyordu. Tabii eşcinsel olduğumu duyana kadar... Onu duydukları an 22 yıldır var olan benliğimin ve varlığımın hiçbir önemi kalmadı. 'Hata yapan insan' olarak ve o kadından etkilenip değişen kişi olarak kaldım hafızalarında.

Nefret ve öfke kendi seçimimizdir. Sevgi ise, kalbimizden gelen ve her insanda kendiliğinden oluşan katkısız duygudur. Ne olur o duyguya sahip çıkalım.

Sizlere bunları anlatmamın tek sebebi, kendi doğrularımıza ve düşüncelerimize, hatta sınırlarımıza uymayan insanları da sevmemiz gerektiği gerçeğidir. Homofobik olmak insanın kendi seçimidir. Bu yolu, bu düşünceyi seçmeden saygı ve sevgiyle farklılıklara ve değişikliklere rağmen bir aradaysak o zaman aile, arkadaş, dost ve insan olabiliriz. Hepimizin bir ömür insan olması ve iyi insanlar yetiştirmesi dileğiyle...

Ve...
Ve...
İlişkimizin başladığı an, "Ben bir farklılık göremiyorum, kalbimiz yeter!" diyen canım sevgilim, senin kalbine ve insanlığına ilk günden beri hayranım ve çok seviyorum. Bana kattığın düşünceler ve duygular için de ayrıca minnettarım. Ne olursa olsun hayatımda yer almanı isterim... İyi ki varsın.

https://onedio.com/haber/muhafazakar-bir-aileye-ve-cemaate-bagli-olmama-ragmen-escinsel-bir-kadin-olusumun-hikayesi-838630

Hector Bellerin: Uzun saçlı olduğum için bana gay diyorlar

$
0
0
Mesut Özil'in Arsenal'dan takım arkadaşı İspanyol Hector Bellerin, ilginç açıklamalarda bulundu. Bellerin, saçlarının uzun olması nedeniyle kendisine gay dediklerini ancak bu ithamlarla başa çıkmayı öğrendiğini söyledi.


Oynadığı futbol kadar imajı ile de dikkat çeken Arsenal'in İspanyol futbolcusu Hector Bellerin, ilginç açıklamalarda bulundu.

İspanyol sağ bek, ''Bazı insanlar çok saldırgan olabiliyor. Uzun saçlıyım diye bana gay diyorlar. Hakeretlerde bulunuyorlar. Farklı olduğunuzda hemen hedef oluyorsunuz.'' diye konuştu.

Gelen hakaretler nedeniyle bir dönem sosyal medya hesaplarını kapatmayı düşündüğünü de belirten Bellerin, ''Artık hakarete varan mesajlar alıyorum. Her gün böyle insanlarla başa çıkabilmeyi öğrendim.'' dedi.

(Sporx)








İslam düşmanlarının yeni silahı: Eşcinsellik! -2

$
0
0
Modern çağın toplumunu dizayn etme çabasındaki küresel sermaye, gündelik hayatta karşısına diktiği eşcinsellik meselesiyle özellikle Müslüman toplumların dokusunu bozmaya çalışıyor.


Sosyal alanlarda herhangi bir talebe karşılık gelmediği halde kurulan dernek ve platformların, toplumda giderek yaygınlaştığı yönünde yaptığı propagandayla gündeme getirilen eşcinsellik meselesine İslami duyarlılıkla nasıl yaklaşmalıyız? Diğer yandan toplumsal yaşam içinde aile dokusunun temellerini derinden sarstığı görülen AB menşeli kadın koruma kanunları ve nafaka uygulamaları ne kadar doğru?

Gazeteci-Yazar Emine Şenlikoğlu ile inanç ekseninde yaptığımız röportajın ikinci bölümünde çok önemli bu iki meseleye ışık tutmaya çalıştık.

Son dönemde toplumun üzerine adeta bir deli gömleği gibi giydirilmek istenen “eşcinsel” kimliğini inanç ekseninde nasıl değerlendirmek lazım? Sizce bu bir hastalık ya da psikolojik bir durum mu?

“NEFİS, TERBİYE EDİLİRSE KURTULUR”

Eşcinsellik konusu çok derin bir konu, bizim inancımıza göre eşcinsellik sonradan oluşan bir şeydir. Çünkü ayet-i kerimede diyor ki Lut Peygamber, ‘Daha önce kimselerin yapmadığı işi mi yapacaksınız?’

Yani Lut Peygamberimizden önce eşcinsellik yokmuş, o bir kişinin başlatması ile gelişmiş bir olay. Eşcinsellik nasıl gelişiyor? Bu çerçevede Onarım Terapisi kitabını tavsiye ediyorum; adam diyor ki; ‘Ben kendimi yıllarca eşcinsel zannettim.’ Çünkü bir erkek cinselliğe açsa, evli değilse ve zina da yapmıyorsa, beğendiği bir erkeğe kalbi bozulabilir; her erkeğin bozulabilir ama bazı erkeklerin daha çok bozulur. İşte nefis de terbiye edilmek ister, anca terbiye edilirse kurtulur. İki türlü eşcinsel vardır. Benim görüştüğüm eşcinsel çocuklar var ama eşcinsellik yapmıyorlar ve çok üzgünler. Vaktiyle çocuk 5 yaşındayken babası annesini çok dövermiş, ‘ben erkek olmayacağım, erkek olmak kötü bir şey; kız olacağım’ diye kafaya koyunca bütün cinsel hormonları dişileşmiş; ondan sonrasında kendi cinsine meyletmeye başlamış. Yani konular çok uzun, benim içerisinde bu konuya da değindiğim ‘Erkekler de Derdi Gizli Yaşar’ isimli bir kitabım var, okumak isteyenler okuyabilir…

“MAKSAT TOPLUMUN DOKUSUNU BOZMAK”

İki türlü eşcinsel vardır, demiştim. Birisi, adam eşcinsel ve eşcinsellik artsın diye çalışıyor, dernekler kuruyor, mücadele veriyor; çok rezil şeyler de yapıldı bu ülkede biliyorsunuz. Diğeri de eşcinsel ama eşcinsellik gelişsin istemiyor, kardeşim sen eşcinselsen kendin yaşıyorsan yaşa; neden dernekler kurup artması açısından mücadele veriyorsun?

Eşcinsel olmayanlar, ‘Eşcinsel Olmayanlar Derneği’ mi kuruyor yani? Maksat, toplumun dokusunu bozmak; o kadar ince çalışmalar yapıyorlar ki insanın aklı mantığı şaşıyor. Eşcinsel bir insan diye o insanı dışlayamayız. Hatta geçtiğimiz günlerde cami cemaatinden birini dövecektim neredeyse; çocuğun eşcinsel olduğunu anlamış ve ‘defol, sen bu camiye girme’ demiş. Terbiyesiz! Senin ne hakkın var buna? Adam eşcinseldir belki ama eşcinselliği onaylamıyordur, namazını kılmak, Rabbine dönmek istiyordur, sen ne hakla camiden kovuyorsun? Kim olursa olsun, mini etekli biri bile gelse kovamazsın. Camiden insan kovma hakkımız yok, hayvanları camiye sokmayız ama insan? İstersek o insanın manen hayvan olduğunu bilelim, yine kovamayız; böyle bir şey yok…

“EŞCİNSEL OLMADIĞI HALDE EŞCİNSELLİK YAPANLAR VAR!”

Ancak, camide içki içecek kadar aşağılık yapıda fiiller sergileyen bir insan olursa; o zaman iş değişir. Temiz niyetli, kişinin elinde olmadan, çocukluğundaki bozuk eğitimle eşcinsel olanlar var, bir de kültürel olarak kendini eşcinsel yapan var. İnternette görüyor pislik filmleri, tahrik oluyor; ‘Ben de deneyeceğim’ diyor. Fuhşun her türlüsü deneme meraklısı insanlar için hoşuna gideceğinden dolayı eşcinsel olmadığı halde gidip eşcinsellik yapıyor. Bir de, kendi elinde olmadan eşcinsel olanlar var; onlara da yardımcı olmak lazım. ‘Eşcinselsin, kaldır at’ durumunun kesinlikle olmaması lazım. Devletimiz bu konularda çok güzel ve hızlı giden çalışmalar yapıyor ama ben yeterli olduğu kanaatinde değilim, ‘Ne gibi çalışmalar yapmalı?’ sorusunun cevabını devlet bana sorarsa söylerim.

Birileri durmadan eşcinsel olduğu gerekçesiyle öldürülen, şiddete maruz kalan, belki de toplum baskısıyla intihara sürüklenen bireylerden bahsediyor. Sizce bu yolla ne yapmaya çalışıyorlar?

“DÜNYADA EŞCİNSELLİK ARTSIN İSTEYEN İSLAM DÜŞMANLARI VAR”

Allah aşkına, eşcinsel olduğu için bu ülkede kim öldürüldü? Onların amaçları bunları engellemek diyorsunuz, onlar bahane. Bir insan eşcinsel ise gitsin kendisi yaşasın neden dernek kuruyor? Uluslararası büyük bir dış desteği var bunların ve yayılsın isteniyor eşcinsellik. Eşcinsel tanıdığınız vardır, bu tek başına yapılan bir şeyken, neden bu kamuoyuna yayılmak isteniyor? Bizim ülkemizde hiç eşcinsel öldürülmedi, bunların hepsi numara. Kitabımda bunları yazdım, alıp okusunlar; kitapta yazılanların tümü burada anlatılmıyor. Müslümanlar’ın üremesini istemiyorlar, bu yüzden kadınları lezbiyen, erkekleri homoseksüel, eşcinsel yapmak istiyorlar; bütün gayretleri bu. AK Parti’den önce televizyonda eşcinsel filmler oynuyordu; o filmler kaç bin tane erkeği, genci eşcinsel yaptı. ‘Bir gecede insan eşcinsel olur mu?’ diyeceksiniz, evet bu konuda kitaplar, yazarlar olur diyor; hormonsal olarak olmaz, kültürel olarak olur. Sen bir Müslüman toplumuna nasıl eşcinsel film izlettiriyorsun? O yüzden tüm bunlar hikâye, dünyada eşcinsellik artsın isteyen İslam düşmanları var; Müslümanlar’ın çocukları artmasın diye yapıyorlar bunu…

Candan Mert

https://www.dirilispostasi.com/mulakat/islam-dusmanlarinin-yeni-silahi-escinsellik-2-5b94233f8ca7802cd92f1775

Çorlu'da çocuğa cinsel istismar şüphelisine linç girişimi

$
0
0
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde erkek çocuğu M.P.'ye (10) cinsel istismarda bulunmaya çalıştığı iddia edilen H.G.(30), vatandaşlar tarafından linç edilmek istendi. Polis, gözaltına aldığı şüpheliyi güçlükle mahalleden uzaklaştırdı.


Çorlu'nun Silahtarağa Mahallesi'nde oturan H.G., mahallede oturan M.P., isimli erkek çocuğu ile sokakta karşılaşıp evine götürdü. İddiaya göre, H.G., evine götürdüğü çocuğa cinsel istismarda bulunmak isterken, çocuk bağırarak evden kaçtı. Çocuğun gittiği evde durumu anlattığı ailesi, polise giderek şikayetçi oldu. Çorlu Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliği'ne götürülen M.P., ifadesinde,  şüphelinin kendisine evine çağırarak cinsel istismarda bulunmak istediğini, kendisinin de bağırarak evden kaçtığını anlattı.

Olayı öğrenen mahalle sakinleri H.G.'nin evinin önünde toplanarak şüpheliyi linç etmek istedi. Olay yerine çok sayıda polis ekibi sevk edilerek geniş güvenlik önlemleri alındı. Evden alınan şüpheli, polis aracına bindirildiği sırada mahalle sakinleri tarafından linç edilmek istendi. Ancak kalabalık, polisin kurduğu güvenlik önlemini aşamadı. Emniyete götürülen şüpheli H.G.'nin, ifadesinde üzerine atılan hiçbir suçlamayı kabul etmediği öğrenildi. Şüphelinin emniyetteki sorgusu sürüyor.

http://www.gazetevatan.com/corlu-da-cocuga-cinsel-istismar-suphelisine-linc-girisimi-1198512-yasam/

Erkek sevgilileri için kız sevgililerini terk eden 5 ünlü eşcinsel erkek

$
0
0
Aşk bazen sınır tanımıyor. Çok ünlü de olsalar, cinsel tercihleri toplumun genel yargılarından farklı da olsa her şeyi göze alıp yeni erkek arkadaşları için kız arkadaşlarını terk eden 5 ünlüye bakalım.


Ricky Martin
Ünlü şarkıcı Ricky Martin 2010 yılında yayınladığı açıklamada "Bir eşcinsel olduğumu gururla açıklıyorum" demişti. Yakışıklılığıyla birçok kadını kendine hayran bırakan Martin, bu açıklamasıyla ise hayranlarının umutlarını suya düşürmüştü.

9 yıl boyunca ilişki yaşadığı Meksikalı televizyon spikeri Rebecca de Alba'yla ilişkilerini sonlandıran Ricky Martin, eşcinsel olduğunu eski sevgilisinin de bildiğini ve buna rağmen beraberliklerine bir süre daha devam ettiklerini söylemişti.

Martin, Jwan Yosef isimli sevgilisiyle 2017'de nişanlandı ve 2018'in başında ise evlendi.

Alan Cumming
İskoç oyuncu Alan Cumming, 1993 yılında Hilary Lyon'la olan evliliğini bitirmiş ve Saffron Burrows adlı bir kadınla evlenmişti. 2003 yılında ise The Guardian gazetesine yaptığı açıklamada biseksüel olduğunu söyleyen oyuncu her iki cinse de ilgi duyabildiğini söyledi.

2005'te tanıştığı grafik sanatçısı Grant Shaffer ile 2007 yılında evlendiğini duyurdu. 2013'te ise Instinct Magazine'e konuştu ve "Grant'le beraber olmayı seçmeme rağmen hala bir biseksüelim ve kadınları da beğeniyorum" dedi.

Freddie Mercury
Efsane grup Queen'in efsane solisti Freddie Mercury sahnede enerji patlaması yaşamasına rağmen özel hayatı hakkında oldukça içine kapanıktı. AIDS olduğunu uzun süre gizleyen Mercury, biseksüel olduğunu Mary Austin adındaki sevgilisinden ayrıldıktan 6 yıl sonra açıklamıştı. Austin ile öldüğü tarihe kadar iyi bir arkadaşlıkları oldu. Freddie Mercury, Austin'den ayrıldıktan sonra uzun süreli bir eşcinsel ilişkiye başlamasına rağmen hayatının aşkının Mary Austin olduğunu yakın çevresine açıklamış.

Ayrıca Mercury, Mary Austin'e biseksüel olduğunu açıkladığında Austin, ona "Hayır Freddie, sen eşcinselsin" demiş.

Clive Davis
Cinsel yönelimi hakkında en açık ve en kapsamlı açıklamayı müzik yapımcısı Clive Davis yaptı çünkü Davis, cinsel anlamdaki uyanışının tüm hikayesini 2013 yılında çektiği  The Soundtrack of My Life filminde anlatıyor.

İkinci eşi Janet Adelberg ile evli olduğu zamanlarda sarhoşken bir başka erkekler beraber olan Davis, bu konuyla ilgili "Kendime kızgın mıydım? Kesinlikle! Ama ilginç bir deneyimdi" demiş ve bu andan itibaren Adelberg'ten ayrılarak hayatına biseksüel olarak devam etmiş. Davis o tarihten sonra uzun süreli iki eşcinsel beraberlik yaşadı.

Elton John
1976 yılında Rolling Stones dergisine verdiği röportajla biseksüel olduğu ortaya çıkan Elton John, Rolling Stones'un 8. yılındayken Alman bir kadın olan ses mühendisi Renate Blauel ile evlendi.

4 yıl süren evliliğin ardından John 1988'de eşinden ayrıldı. 1993 yılında David Furnish'le tanıştı ve 2005'te evlendi. 2014 yılında şok bir şekilde ayrılan Elton-David ikilisi yine 2014 yılının içerisinde ikinci kez evlendi ve hala evli.

http://www.milliyet.com.tr/erkek-arkadaslari-icin-kiz-arkadaslarini-terk-eden-5-unlu-erkek-molatik-9269/

Yeni Akit gazetesi homofobisini kusmaya devam ediyor: Koç’un kitaplarını çocuklardan uzak tutun

$
0
0
Eşcinsellik hastalığını Türkiye’de geniş kitlelere bulaştırmak için çabalayan şer şebekeleri gözlerini çocuklarımıza dikti. Koç grubuna ait Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi” ile “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” kitaplarında skandal ifadelere yer veriliyor. Kitaplarda, hem erkek hem kız çocuklar için, “İstedikleri kişiyi sevme hakkı vardır: Kız ya da erkek” ifadesi kullanılıyor.


 FARUK ARSLAN  İSTANBUL Eşcinsellik hastalığını Türkiye’de geniş kitlelere bulaştırmak için çabalayan şer şebekeleri gözlerini çocuklarımıza dikti. Minik yavruları hedef alan ve Koç grubuna ait Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi” ile “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” kitaplarında minicik çocuklara eşcinsel sapkınlığın aşılandığı belirlendi.

ZEHİRLEME SIRASI ÇOCUKLARDA

Türkiye’de hiçbir engelle karşılaşmaksızın dalga dalga yayılan eşcinsellik propagandası bu kez kitaplarla çirkin yüzünü gösterdi. Polonyalı yazar kaleme aldığı ve sapkın telkinlerle bezeli olan “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi” ile “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” adlı 2 kitap, 2017 yılından beri ülkemizde satılıyor. 36 sayfalık her iki kitapta çocuklara hitap eden karikatürlerle, körpe zihinlere sözde haklarını anlatıyor. Çevirisi Burcu Uğuz tarafından yapılan ve Koç grubuna ait Yapı Kredi Yayınları’nın basımını yaptığı kitaplarda 15’er madde yer alıyor. Eşcinsellik sapkınlığını minicik çocuklara bulaştırmayı hedefleyen kitaplarda, hem erkek hem kız çocuklara eşcinsellik tavsiyesinde bulunuluyor. Kitapların 15. maddesinde “İstedikleri kişiyi sevme hakkı vardır: Kız ya da erkek” deniliyor.

“AHLAKİ DEĞERLERİ YIKIP GEÇEN” KİTAPLAR

Aklî melekeleri henüz gelişmemiş çocuklara cinsel yönelim telkinlerinde bulunulmasının yanı sıra bariz şekilde eşcinsellik propagandasının yapıldığı kitaplar “rezilliğin böylesi” dedirtiyor. Kız çocuklara kısa saç, erkek çocuklara saç uzatarak örme gibi fıtrata aykırı önerilerin yer aldığı sinsi kitabın sponsoru ise Uluslararası Af Örgütü. Polonyalı yazar Elisabeth Brami’nin kaleme aldığı çocuklara sapkınlık aşılanan kitabın sloganının, dini inanışlara ve ahlaki değerlere atıfla “Kabul görmüş fikirleri yıkıp geçen bildirge” olması dikkat çekiyor.

BAKANLIK GÖREVE

Yapı Kredi Yayınları’nın hangi amaca hizmet ettiği bariz olan kitabının çocuklardan uzak tutulması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, Kültür Bakanlığı’nı da ahlak dışı ifadelerle bezeli bu tür kitapların içeriğine müdahalede bulunmaya davet ediyor.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/kocun-kitaplarini-cocuklardan-uzak-tutun-514886.html

Bülent Ersoy'un yılllar önce çekilmiş ve hiç yayınlanmamış fotoğrafları

$
0
0



Bülent Ersoy'un yılllar önce çekilmiş ve hiç yayınlanmamış fotoğrafları ortaya çıktı.

80'li yıllarda havalimanında hayranlarının büyük ilgisiyle karşılaşan ünlü şarkıcı çok sayıda hatıra fotoğrafı çektirmiş.

Başımıza gelen en güzel şeylerden biri; Mabel Matiz!

Türk Sineması’nda Kadın Starlar ve Son İmparatoriçe: Hülya Avşar

$
0
0

97 yıllık Türk Sinema Tarihi sürecinde yüzlerce kadın oyuncu Yeşilçam arenasında arz-ı endam ederek bu yokuşlarla dolu ama ışıltılı dünyada kendine yer edinmeye çalışmış, bir kısmı bir iki filmle saman alevi gibi parlayıp kısa süreli de olsa şöhret sarhoşluğunu yaşayarak silinip gitmiş, bir kısmı da belirli bir sure tutunabildikten sonra çeşitli sebeplerle devamını getiremeyip köşesine çekilmek zorunda kalmıştır.

Sinema tarihimize yüzeysel ve genel bir bakış açısı ile göz gezdirdiğimizde çok az sayıda oyuncunun sahip olduğu oyunculuk yeteneği, kitleler üzerindeki etkileme gücü, güzellik, stratejisini doğru belirleyebilme ve ilkeli olabilme gibi unsurları bünyesinde toplayıp istikrarı yakalayabildiğini ve kalıcı olabildiğini, saygın ve sarsılmaz bir isim olarak “star” olarak anılmayı başarabildiğini görebiliriz. Hemen hemen tüm sinemasever ve sinema tarihçileri tarafından kabul görüp, starlık tacı ile onurlandırılan isimler istisnalar ve kişisel hayranlıklar ayrı tutulmak üzere kanımca şu isimlerdir: Cahide Sonku, Sezer Sezin, Muhterem Nur, Belgin Doruk, Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Müjde Ar ve Hülya Avşar…

Sinemamızın ilk kadın starı ve efsanesi Cahide Sonku’nun apayrı bir yazı konusu teşkil edebilecek şaşaalı yaşamı maalesef oldukça trajik bir biçimde son bulmuştur. 1950 ve 60’lı yılların gözdeleri Sezer Sezin ve Muhterem Nur ise uzun yıllar önce sinemayı bırakmayı tercih etmiş, arada sırada birtakım yapımlarda görünerek set hasretlerini dindirmeye çalışan ve halen hayatta olan iki önemli isimdir. Belgin Doruk’ta 1972 yılında son filmini çekerek spot ışıklarından ve şöhretten uzak, sade bir yaşamı tercih eden ve şu an aramızda olmayan önemli bir diğer sinema değeridir.

Şüphesiz ki sinemamızda kadın star kavramı söz konusu olduğunda akla gelen ilk isimler “dört yapraklı yonca” olarak nitelendirilen Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın’dır. 1960’ların ortalarından itibaren ve özellikle 70’ler boyunca tabir-i caizse fırtına gibi esen bu dörtlü Yeşilçam’a adeta damgasını vurmuş, oyunculukları, özel yaşamları, Türk toplum yapısına uygun muhafazakârlıkları, kuralları ve tabuları, kıyafetleri ve saç stilleri vb. ile o döneme ait duyarlıkların simgesi olmuştur. Dönemin genç kızları birer Türkan veya Hülya gibi güzel ve zarif olmayı düşlerken dönemin genç erkeklerinin de eş adayı olarak rüyalarını birer güzellik ve saflık abidesi gördükleri bu dört güzel kadın süslemiştir. Başrolleri genellikle dönemin Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Kartal Tibet gibi erkek starları ile paylaşmışlar ve afişte isimleri bu isimler kadar yer kaplamıştır. Bir diğer ifadeyle varlıkları en az erkek starlar kadar önemlidir ve salt bir izlenme sebebi teşkil etmiştir.

Bu dört oyuncunun tamamı hayattadır, uzun yıllar boyunca Yeşilçam’da yaşanan nice zorluk ve darboğaza rağmen özenli ve ilkeli yaşamları ile saygıdeğer isimlerini koruyabilmişlerdir. Şoray ve Koçyiğit halen yeni projelerin heyecanı ile sinema yapmaya devam etmektedir.

Bu kuşağı 1970’lerin ortalarından itibaren öncelikle Gülşen Bubikoğlu, Perihan Savaş, Necla Nazır, Müjde Ar ve çıplaklık konusunda diğerlerine nazaran oldukça cesur olan Oya Aydoğan, Serpil Çakmaklı, Banu Alkan gibi oyuncular takip etmiştir. Güzellik ve belki de oyunculuk gücü anlamında bazıları yoncanın yapraklarından aşağı olmasa da seyirci üzerindeki etkileri hiçbir zaman onlar kadar geniş, yoğun ve kalıcı olamamıştır. Genelde Kadir İnanır, Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses gibi isimlerin filmlerinde star sistemi gereği “esas kız” olarak ikinci planda kalmayı kabullenmişlerdir. Özel hayranları bir yana tek başlarına bir filmi izletebilme gücünden yoksundurlar. Tabii saydığımız isimler arasında Müjde Ar 80’li yıllar itibarı ile bambaşka bir boyuta geçmiş ve beraber sinemaya başladığı dönemdaşları ile aynı kefeye konulmamalıdır.

Sinemada varlıklarını ve etkinliklerini istikrarlı bir şekilde sürdüremeyen, saman alevi gibi parlayıp sönen, çeşitli sebeplerle setlere veda eden Itır Esen, Esen Püsküllü, Semra Özdamar, Neşe Aksoy, Arzu Aydın, Şehnaz Dilan, Filiz Ersürer, Pembe Mutlu, Nazan Ayas gibi isimler de Yeşilçam’a renk katmış, emek vermiş, hayran kitlesi oluşturabilmiş oyunculardır.

1980’li yıllara gelindiğinde gelişen, değişen toplumsal ve siyasal değerler sinemada da yansımasını bulmuş, geçmiş on yılın tartışmasız kraliçeleri olan dörtlünün etki ve ağırlığı bir nebze azalmıştır. Filiz Akın zaten 1975’te bir röportajında hatırlamak bile istemediğim bir film dediği “Babaların Babası”nı çekerek sinemayı bırakır ve Fransa’ya yerleşir. Daha 1970’lerin ortalarında güzel kadın olmaktan sıkılıp ak saçlı ana rollerine meraklanan Fatma Girik 80’lerde de genel olarak bu tür roller seçmeye devam eder yani kendi kendine starlıktan vazgeçip ikincil rollerde sinema yaşamına devam eder. Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit ise geçmiş dönemdeki tutucu ve sadık izleyici kitlesini karşılarına almak pahasına Atıf Yılmaz ve Şerif Gören’in kadın temalı filmlerinde nispeten cesur oyunculuklar sergilerler. Oyunculuklarında yeni bir dönem açma, yeni bir kulvara geçme olarak nitelenecek bu kararları olumlu sonuçlar verir, abartılı ağlak melodramlardakinden çok daha gerçekçi ve başarılı oyunları ile gerçek birer sinema oyuncusu olduklarını da kanıtlarlar.

80’li yılların başında dört yapraklı yonca cephesinde durum bu iken takipçileri olarak saydığımız Necla Nazır, Perihan Savaş gibi isimler setlerde âşık oldukları şarkıcı-oyuncuların filmlerinde boy göstermektedirler. Tam bu sıralarda yani 1983 yılında Osman F. Seden’in Haram adlı filmiyle Hülya Avşar sinemaya giriş yapar. İnanılmaz güzelliği ve sempatisi, mavi gözleri ve doğal oyunculuğu ile Yeşilçam’daki özlenen yıldız elbette ki Hülya Avşar’dır. İlk filminden itibaren izleyicinin büyük sevgi ve sempatisini kazanan Avşar; Nefret, Karanfilli Naciye, Ömrümün Tek Gecesi gibi sağlam Seden filmleri ile yoluna güvenli bir şekilde devam eder. Kısa sürede çok fazla film çekerek ününü pekiştirir, sinemamın en aranan yıldızı olur. Özel yaşamı ve aşkları ile de sürekli magazin basınında yer alır.

80’lerin sonu itibarı ile de Bir Kırık Bebek, Benim Sinemalarım, Fazilet gibi filmlerle iyi bir oyuncu olduğunu da kanıtlar. Sonraki yıllarda ise Sinan Çetin, Yavuz Özkan, Ali Özgentürk, Kutluğ Ataman gibi yönetmenlerin de tercih ettiği bir oyuncu haline gelecektir. Ancak kendi deyimiyle sanat filmlerinde oynamak onun için oldukça yorucudur. Özgentürk’ün Kalbin Zamanı filminden sonra bir daha böyle filmlerde oynamak istemediğini açıklar.

Sinema yaşamındaki başarıyla yetinmeyen Avşar kötü sesine aldırmadan şarkıcılığı da dener. Geçmişte de kadın-erkek birçok sinema oyuncusu ekonomik sebeplerle şarkıcılığı denemiştir ama hiçbiri bu işi Avşar kadar ciddiye almamış ve başarılı olduğunu düşünmemiştir.
Şarkıcılığın yanı sıra TV programlarındaki ve röportajlarındaki serbest tavırları ve sert açıklamaları ile dikkati üzerine çeker ve her daim gündemde olmak gibi bir kaygısı olduğuna dair inanç hâkim olur. Önceden beri bir ilgi unsuru olan özel yaşamı ve ilişkileri sürekli didiklenir. Evlilik töreni bir TV programında canlı yayınlanır. Bir zamanlar aşk yaşadığı rivayet edilen İbrahim Tatlıses’le yıllar sonra program formatı gereği aşk tazeler.

Kısacası Türk Sineması’nın en prestijli isimlerinden birisi olarak anılacak, ismi Şoray’lar Koçyiğit’ler kadar değer görecek bir oyuncu olmasına rağmen şöhretin, medyanın, magazinin yıpratıcı ve sahte ışıklarının cazibesine kapılmadan edemez…

Her ne olursa olsun Hülya Avşar Türk Sineması’nın klasik anlamdaki son yıldızıdır, bir dönem Yeşilçam’ı sırtlamış, emek vermiş ve başarılı olmuştur. Hala da bu başarısını sürdürmektedir. Sinemaya çok daha fazla yoğunlaşması ve medya ile ilişkilerini sınırlı tutması ile ancak ismini markalaştırabileceğini bilmesi gerekli…

Korkarım ki böyle giderse Banu Alkan gibi bir mizahi medya malzemesi haline dönüşecek.

Yalçın ENGİN

http://www.cinerituel.com/2014/05/turk-sinemasinda-kadin-starlar-ve-son-imparatorice-hulya-avsar.html

Trans bireylerin evini basıp, gasp ettiler

$
0
0
Kocaeli'nin Gebze ilçesinde, evlerini bastığı trans bireylerin başlarına silah dayayıp 3 bin 430 TL ile cep telefonlarının gasp ettikleri iddia edilen 4 kişi gözaltına aldı.


Olay, dün gece saatlerinde, Yenikent Mahallesi Karasu Caddesi'nde meydana geldi. S.S. isimli kadın, trans birey 3 arkadaşının yaşadığı eve gitti. Bir süre sonra eve S.S.'nin erkek arkadaşı Ş.P. ve bir arkadaşı geldi. Ş.P. ve arkadaşı, kapıyı açan E.K.'nın başına tabancanın kabzası ile vurdu. Ş.P., silahla tehdit ettiği E.K. ve ev arkadaşları A.K ve M.Ç.'yi bir odaya götürdü. Ş.P., A.K.'nin başına silah dayayarak odasına götürüp çelik kasayı açmasını istedi. Ş.P. kasada bulunan 3 bin TL'yi aldı. A.K. bu sırada Ş.P.'yi odaya iterek kapıyı kilitledi. Ş.P. odanın kilidine tabanca ile ateş ederek açtı, A.K.'yi de arkadaşlarının yanına getirdi. Ş.P. daha sonra M.Ç.'nin çantasında bulunan 430 TL ve iki cep telefonunu gasp etti. Şüphelileri, ardından evden ayrıldı.

İhbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Darp edilen kişilere sağlık ekipleri olay yerinde müdahale ederken, polis ise şüphelileri yakalamak için çalışma başlattı.

Ş.P.'nin bulunduğu otomobil, tespit edilerek durduruldu. Ş.P. ve yanında bulunan 3 kişi polise direnince arbede çıktı. Arbede sırasında bir polis memurunun sol ayak baş parmağı kırıldı. Polis, Ş.P., M.A. ve H.A. ile F.A. isimli kadınları gözaltına aldı. Ş.P.'nin üzerinde bulunan tabancaya el kondu.

 'Nitelikli yağma, kasten yaralama ve görevli memura mukavemet' suçlarından 4 şüpheli gözaltına alındı. Kaçan S.S. isimli kadının yakalanması için ise çalışmaların sürdüğü bildirildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/transseksuellerin-evini-basip-gasp-ettiler-40953996

Bennu Gerede'nin oğulları podyumda!

$
0
0

Bu yıl 12’ncisi düzenlenen Mercedes-Benz İstanbul Fashion Week, önceki gün başladı. Etkinlik boyunca Zorlu PSM’de ünlü modacılar, yeni koleksiyonlarını tanıtacak.

Bennu Gerede’nin oğulları Dilan, Miro ve Daren İstanbul Moda Haftası’nın ilk gününde podyuma çıktılar.

DB Berdan defilesinde Bennu Gerede ile, Dilan ve Miro podyumda yürürken, Selen Akyüz defilesinde ise üç kardeş ayrı ayrı kıyafetleri tanıttı.

Miro

Dilan

Dareb

Miro

Bennu Gerede, 1999 yılının yılbaşında Amsterdam’da tanıştığı fotoğrafçı Koray Erkaya ile 1999 yılında Mısır-Sina Çölü’nde Bedevi geleneğine göre evlendi.

Çiftin New York’ta 2000 yılında Daren ve Dilan adında ikiz oğulları oldu.

Bir yıl sonra yeniden anne-baba olma heyecanı yaşayan çift üçüncü çocuklarına Miro adını verdi.Bennu Gerede ve Koray Erkaya 2006 yılında boşandı.

Bennu Gerede ve çocukları yılın belli dönemlerinde Tayland'da yaşıyor. Aile iş için zaman zaman İstanbul'a geliyor.

http://www.hurriyet.com.tr/galeri-bennunun-ogullari-40954227?p=1

Rai müziğinin ünlü ismi Cezayir asıllı şarkıcı Rachid Taha hayatını kaybetti

$
0
0
Rai müziğinin ünlü ismi Cezayir asıllı şarkıcı Rachid Taha, Fransa'nın başkenti Paris'te geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.


Le Parisien gazetesi, ünlü sanatçının ölüm haberini ailesinin duyurduğunu yazdı.
Haberde, 59 yaşındaki sanatçının, dün akşam, Paris'teki evinde uyurken geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiğini bildirildi.

Taha, 1990'lı yıllarda "Ya Rayah", "Abdel Kader" ve "Ida" gibi şarkılarıyla geniş kitleler tarafından tanınmıştı. 10 yaşındayken, Cezayir’in batısında yer alan liman şehri Oran’dan Fransa’nın Alsace Bölgesi'ne göç etmiş bir ailenin çocuğu olan Taha, Oran şehrine özgü müzik türü Rai tarzı parçalarıyla büyük beğeni toplamıştı.

Rai müziği, özellikle Cezayir'in Fransız sömürgeciliğine baş kaldırması ve sömürüye karşı mücadele hareketlerinde önemli yer etmişti. Rai, 1980'li yıllardan itibaren uluslararası çapta tanınmış ve Taha'nın şarkıları ile tüm dünyaya yayılmıştı.

Taha'nın yeni bir albüm üzerinde çalıştığı ve 2019 başında yeni albümüyle sevenleriyle buluşmayı planladığı öğrenildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/rachid-taha-hayatini-kaybetti-40954066

Sınırlarda Dolaşmak & Dinlerin Eşcinselliğe Bakışı

$
0
0
“Cinsellik” ve “din”, aralarında karşılıklı ilişki bulunan ve bu ilişkinin çeşitli düzeylerde gerçekleştiği iki olgudur. Cinsellik, insanoğlunun tabiatında var olan fıtri bir eğilim olarak dinlerin önemli temalarından birini oluşturmaktadır; dinler ise insanoğlundan tabiatında var olan bu eğilimi yani cinsel istek ve arzularını görmezden gelmesini değil, meşru yollarla ve çizilen sınırlar içerisinde gidermesini ister ve bu sınırların dışına taşılmasını cinsel sapma/sapkınlık olarak görür. Tarihte farklı coğrafyalarda bu tür sapmaların örnekleri bilinmesine karşın cinsellikle ilgili algı, tutum ve davranışların modern dönemde her geçen gün daha fazla değiştiğine ve daha karmaşık meselelerin ortaya çıktığına şahit olmaktayız. Nitekim cinsel alışkanlıkların ve tutumların giderek özgürleştiği bir zaman dilimini akla getirmesi dolayısıyla yirminci yüzyılın birçok araştırmacı tarafından “cinsellik çağı” olarak nitelendirilmesi bu olguyu yansıtmaktadır.
XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gey ve lezbiyen hakları hareketleri sayesinde özellikle eşcinsellerin sivil haklar konusunda kendilerini daha görünür kılmaya başladıkları, bunun sonucunda son yıllarda hem eşcinsellik konusunda hem de kendisini eşcinsel olarak niteleyen bireylere yönelik söylem ve davranışlarda önemli bazı değişikliklerin yaşandığı ve bu durumun seküler kesimlerin yanı sıra dini cemaatler içerisinde de çeşitli tartışmalara yol açtığı görülmektedir. Yaşayan dünya dinleri içerisinde farklı düzeylerde karşımıza çıkan söz konusu tartışmalar kanaatimizce eşcinsellik meselesine dinlerin verdiği yanıtların, dinsel metinlerdeki referansların ve geçmişte ortaya konulan yaklaşımların yeniden hatırlatılmasının ve ayrıca konuya ilişkin ortaya çıkan yeni meselelerin bir şekilde açıklığa kavuşturulmasının önemini gözler önüne sermektedir. Nitekim bu çalışma söz konusu amacı gerçekleştirmek için hazırlanmıştır.

"Kuran okursam düzelirim sandım"

$
0
0
“Mr. Gay Syria”: Savaştan kaçan iki Suriyeli eşcinsel, bir gay güzellik yarışması ve bu yarışma etrafındaki kimlik mücadelesi… Bu hikâyeyi çektiği belgeselle beyaz perdeye taşıyan yönetmen Ayşe Toprak ile konuştuk.


Filmin başrolündeki Hüseyin

İstanbul'da deniz kenarında bir cafede "Mr. Gay Syria" yarışmasını organize eden Mahmud, yarışmaya katılacak adaylarla ön görüşme yapmaktadır. Adaylar arasında Hüseyin de vardır.Mahmud ilk sorusunu yöneltir: "Yarışmaya katılma nedenin ne? Cesaret mi yoksa ümitsizlik mi?" Hüseyin'in cevabı nettir: "Sanırım ümitsizliğim bana bu cesareti veriyor." Bu cevap sonrasında Hüseyin "Mr. Gay Syria" yarışmaya katılmaya hak kazanır. Ancak kendisini bekleyen zorluklardan bihaberdir.

"Ben gayim, eğer bunu kabul etmeyeceksen, beraber çalışamayız"

"Mr. Gay Syria" filmi, Suriyeli bir LGBTI aktivisti olan Mahmud'un ve "Mr. Gay Syria" güzellik yarışmasına katılan Hüseyin'in hikâyelerini anlatıyor. Mahmud 2011 yılında, Hüseyin ise 2013 yılında Suriye'deki savaştan kaçarak İstanbul'a gelir ve burada arkadaş olurlar. Mahmud'un en büyük isteği uluslararası bir gay güzellik yarışması olan "Mr. Gay World"e Suriyeli bir aday göndermektir. Ülkede yaşanan savaş böyle bir yarışmayı gerçekleştirilmesi imkansız hale getirmiş gibi görünse de Mahmud bir çaresini bulmuştur. Yarışmayı İstanbul'da düzenlemeye karar verir. Yıllar süren çabaları sonucunda "Mr. Gay Syria" adlı yarışmayı hayata geçirir ve ilk seçmeleri 2016 yılında İstanbul'da  gerçekleştirir.Mahmud'un amacı, Suriye'deki savaş esnasında basına yansıyan ve akıllara işleyen, IŞİD tarafından yüksek binalardan atılarak öldürülen eşcinsellerin yerine başka bir resim vermektir. İnsanlar bu vahşeti unutmamalıdır, ancak Suriyeli eşcinselleri sadece bu şekilde de hatırlamamalıdır.


Yönetmen Ayşe Toprak

Belgesel türündeki "Mr. Gay Syria" adlı filmin yönetmeni Ayşe Toprak'ın yolu Mahmud ile 2011 senesinde kesişmiş. Başka bir belgesel çeken Toprak Hatay'da Arapça rehber ararken Mahmud ile tanışmış. Toprak o günü, "Mahmud da mülakat ettiğim kişilerden bir tanesiydi. Ve ilk tanışmamızdan itibaren bana Suriyeli bir LGBT aktivisti olduğunu ve kendisinin gay olduğunu söyledi. Eğer bununla bir problemim varsa, beraber çalışamayacağımızı belirtti. Ve neredeyse o beni mülakat ediyordu" diye anımsıyor.

"Kuran okursam, geçer sandım"

Tam 8 senedir arkadaş olan Ayşe Toprak ve Mahmud'un aralarına 2013 yılında filmin başrollerindeki diğer isim olan Hüseyin katılmış. Hüseyin ve ailesi de Suriye'deki savaştan kaçarak İstanbul'a yerleşmiş. Üçlünün özel hayatlarındaki samimiyet, filme de yansıyor.

2016 yılında çekilen ve tamamlanan filmde Hüseyin'in İstanbul'daki yaşamı adım adım gözler önüne seriyor. Belki de bu samimiyete güvendiğinden, his ve düşüncelerini içtenlikle anlatıyor: "Aynaya baktığımda kendimden nefret ediyordum. Neden böyleyim diye soruyordum. İstediğim tek şey iyi bir insan olmaktı. Ve iyi insanlar gay olamazdı."

Etrafında başka biri de gay midir diye aradığını anlatan Hüseyin, "Gay gibi hareket eden birini gördüğümde 'Acaba nasıl kurtarılabilir?' diye düşünüyordum. Allah neden onu böyle yaratmış? Tedavisi yok mudur? Bana verilen cevaplarda, 'Kuran okursa geçer, ya da evlendiğinde geçer' diyorlardı. 'Kendini kontrol etmesi lazım.' Ben bunların hepsini denedim. Ama düzelmedim"şeklinde konuşuyor.

Hüseyin'in gizlihayatı

Evli ve bir çocuk babası olan Hüseyin’in ailesi cinsel yöneliminden haberdar değildir. Peki, bu durumun ortaya çıkmasına halinde, Hüseyin'i zor durumda bırakabilecek bir film, yönetmen olarak Ayşe Toprak'ı hiç endişelendirmemiş mi? "Her zaman ona bir açık kapı bıraktık" diyor Toprak. Hüseyin'e kendisinin rahatsız olduğu sahneleri çekmeyeceklerinin güvencesini veren Toprak "Hüseyin'e 'Kamerayı durdurun' demen yeterli dedik. Çoğu zaman da Hüseyin bu şekilde ilerledi. Bazı sahneleri çekmemizi istemedi. Bazı sahneleri çektikten sonra 'Bu sahnelerin filmde yer almasını istemiyorum' dedi. Onun bu kişisel alanına saygı göstermeye çalıştık. Ancak Hüseyin çok akıllı bir çocuk. Ne yaptığını çok iyi bilen bir çocuk. Hüseyin'in kendini bizden çok daha iyi koruyabileceğini biliyordum" diyor.

Film uluslararası yankı getirmiş

Toprak filmin getirdiği yankıdan memun. Filmin 2016‘dan bu yana 60‘tan fazla festivalde gösterildiğini ve 14 tane ödül kazandığını belirten Toprak "Çok farklı sivil toplum ve eğitim  kuruluşları bu filmi kendi davaları için kullanmaya devam ediyorlar. Bu anlamda ekip olarak, karakterlerimle beraber çok başarılı bir iş çıkardığımı düşünüyorum" diyor.

Büyük bölümü İstanbul'da çekilen belgeselin uluslararası prömiyeri, 2017 yılında dünyanın en önemli belgesel festivallerinden biri olan İngiltere'deki Sheffield Festivali'nde yapıldı. Belgesel film bu aydan itibaren Türkiye ve Almanya‘da da gösterime girdi.

Hüseyin‘in annesine vermek istediği büyük sır

Filmin ortasına doğru Mr. Gay Suriye yarışmasında büyük gün gelir çatar. Yarışmanın diğer katılımcıları hünerlerini sergileyen şovlar yapar. İçlerinden biri oryantal şov yaparken, Hüseyin ise bir tiyatro oyunu hazırlamıştır. Hüseyin, oyunda annesiyle büyük bir sır paylaşacaktır.

Hüseyin’in sırrının ne olduğunu ve yarışmayı kazanıp kazanamadığını bu belgesel türündeki filmde izleyebilirsiniz.

Nalan Şipar / Berlin

© Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/kuran-okursam-d%C3%BCzelirim-sand%C4%B1m/a-45477429
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>