İranlı trans kadın Farah Mohajer 5 yıl önce İran’da yaşadığı baskılardan dolayı Türkiye’ye geldi. Başvurduğu birçok iş trans kimliği nedeniyle kabul edilmedi, başka şehirlere gönderildi, ABD’ye yaptığı vize başvurusu reddedildi… Türkiye’de yaşadıklarını anlatan Mohajer, “Türkiye bir hapishane” diyor.![]()
LGBTİ+ ve mülteci hakları aktivisti Farah Mohajer, yaklaşık 5 yıl önce BM’ye başvurarak İran’dan Türkiye’ye gelen trans mültecilerden biri. İsfahan Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra Tahran Üniversitesi’nden Yüksek Makine Mühendisi olarak mezun olan Mohajer, şimdilerde İzmir’de kendi evinde yaptığı ekmekleri satarak ya da turistlere rehberlik ederek geçimini sağlamaya çalışıyor.
Farah Mohajer, İran’da trans bir kadın olmanın zorluklarını, İran’dan ayrılmak zorunda kaldıktan sonra İranlı mülteci bir trans birey olarak diğer ülkelerde ve en sonunda geçici olarak yerleştiği Türkiye’de yaşadıklarını anlattı.
‘BEN FARKLIYIM AMA KİMİM?’
“Babam mimar, annem de öğretmendi. Maddi açıdan çok iyi durumda bir ailede yaşadım. Hiç para sıkıntısı çekmedim ama ailem çok muhafazakârdı. Hayatımda beni en çok zorlayan şey de bu oldu zaten” diyor Mohajer. 12-13 yaşlarına geldiğinde ailesine farklı hissettiğini söylüyor: “Hareketlerimden, yürüyüşümden anlamaya başlamışlardı. Bir düğüne ya da gezmeye giderken feminen kıyafetler giymeye başlamıştım. Kalem çekiyor, ruj sürüyordum. Ailem benden utandığı için eve misafir geldiğinde ayaküstü hoş geldiniz deyip odama geçerdim. Babam gelenlere ‘Dersleri iyi, okuyor; ama aklı yok, ablasının elbiselerini giyiyor. O şeytani biri oldu. Bu yüzden Allah onu öldürsün’ diyordu. Eve gelen erkek misafirler bana el vermezdi. Çekinirlerdi şeytaniyim diye… Babam benim farklı olduğumu asla kabul etmedi.”
Mohajer, trans kimliğini keşfetme sürecinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Babam bu dünyada yaşamazdı zaten, her şeyi cennette, cehennemde görürdü. Bu yüzden fikirleri her şeye çok kapalıydı. Namaz kılıp oruç tutarsam düzeleceğime inanıyordu. ‘Ne kadar Kur’an okursan o kadar iyileşirsin’ diyordu bana. O zamanlar ben de babamın söylediklerine inanıyordum, ‘demek ki bir yanlışlık var’ diyordum onu dinledikçe. Hatta belki düzelirim umuduyla onun dediklerini bile uyguladım… 15-16 yaşlarıma geldiğimde araştırmaya başladım, ben kimim diye. Evet, ben farklıyım, ama kimim? İnternette diğer ülkelerdeki LGBTİ derneklerini buldum. Benim gibi başka insanların olduğunu görünce çok rahatladım. Anladım ki ortada bir yanlışlık yok.’’
‘HERKES BENİ TANIMLARKEN ‘DEĞİŞİK İNSAN’ DERDİ’
Üniversiteyi kazandığında bir şeylerin değişeceğine olan inancına tutunan Mohajer, hayatının bu döneminde de beklediğini bulamamış, “Babam üniversiteye giderken erkek kıyafetleri giydiğimde bana para verirdi. ‘Takım elbise giy, sakal bırak. Seni evlendireceğim. Varım yoğum senin’ diyordu” diyen Mohajer şöyle devam ediyor: “Derslerde kadın ve erkek öğrenciler başka ülkelerdeki gibi karışık oturmuyordu. Kadın öğrenciler bir sırada sağda, erkek öğrenciler ise solda otururdu. Ben de gider ortada otururdum. Neden ortada oturuyorsun diye sorarlardı. Onlara ‘Ben iki kişiyim. Siz beni bir kişi görüyorsunuz’ diyordum. ‘Bir tarafım sizden, diğer tarafım sizden…’ Bakıyorlar, inanmıyorlardı. O zamanlar trans olmanın nasıl bir şey olduğu bilinmiyordu. Herkes beni tanımlarken ‘değişik insan’ derdi.”
Mohajer, bir gün yaşadığı durumun bir öğretmeni tarafından keşfedildiğini söylüyor: “Okulda takip edilmeye başlanmıştım. Devletin memurları vardı. Bu tür konuları yukarıya rapor ediyorlardı. Bir hocam durumu anladı ve ‘sen neden ortada oturuyorsun?’ diye sordu. Ona da herkese cevap verdiğim gibi cevap verdim. Şunları söyledi: ‘Burada düşüncelerini çok belli etme, başın tehlikeye girer. Okulunu bitirir bitirmez bir an önce İran’dan git.’’’
Mohajer, okulu bitirdikten hemen sonra askerlik problemiyle karşı karşıya kalmış: “Üniversiteyi bitirdiğimde bir süre kaçtım askerlikten ama sonra gidip kendimi anlattım. 3 gün boyunca hakkımda soruşturma yaptılar. Hastanenin verdiği raporla trans kadın olduğum anlaşıldığı için askerlikten muaf oldum.”
‘YA ERKEK OLMALISIN YA KADIN’
İran’da trans kadın olmanın zorluklarından bahsederken, şeriat devletinin cinsiyetlere olan bakış açısının çok daha korkunç bir boyutunu anlatan Mohajer, eşcinselliğin idamla cezalandırıldığı bir ortamda zorla cinsiyet değiştirmeye mahkum edildiğini şöyle anlatıyor: “İran’da şeriat yasaları sizi heteroseksüel erkek ya da kadın olmaya zorluyor. Ya erkek olmalısın ya kadın, ortada olmak yasak. Eşcinsel olmak büyük bir suç. Bir kişinin eşcinsel olduğu anlaşılırsa bunun çok büyük cezası var; hükmü kanunda idamdır. Ama trans olmakta bir sorun yok. İran’da eşcinseller cinsiyetini değiştirmeye mecbur ediliyor. Ne yazık ki cinsiyetini değiştirenlerin çoğu daha sonra intihar ediyor. 1986’da Ayetullah Humeyni, cinsiyet geçiş ameliyatı ve hormon kullanımının dini açıdan sakıncası olmayan uygulamalar olduğunu ilan eden bir fetva yayınladı. İran’da cinsiyet değiştirmek isteyenler bu düzenlemenin bütün aşamalarını kabul edip yerine getirirse hukuki açıdan sorun yaşamıyorlar. Ancak kendini kadın ya da erkek cinsiyetinin dışında tanımlayanlar hüküm giydiği takdirde cezası idam. İranlı pek çok gey, lezbiyen ve biseksüelin bu yüzden zorla cinsiyet geçiş ameliyatına sürüklenmesi çok korkunç bir durum.”
‘BÜTÜN EŞYALARIMIN ÜZERİNİ BİR BEZLE KAPATTIM’
Askerlik sorunu çözülünce devlete ve bütün özel kurumlara iş başvurusunda bulunduğunu ancak hiçbir yerden geri dönüş alamadığını söyleyen Mohajer, “Çünkü işe girebilmek için kadın ya da erkek görünümünde olmam gerekiyordu. Okulu iyi dereceyle bitirmiştim. Başvuruya giderken takım elbisemi giyiyordum ve trans olduğumdan da hiç bahsetmiyordum. Ama nereye gitsem önce ilgi görüp sonra kabul edilmiyordum. Bir erkek görünümünde olduğum halde görüşme sırasında birden yüz ifadeleri değişiyordu. Diyordum acaba alnımda trans mı yazıyor benim? Okuduğum okula hiç bakmıyorlardı. Sonra öğrendim ki askerlikten muaf olduğumun belirtildiği evrakta beni trans olarak kodlamışlar” diyor ve ekliyor: “Anladım ki hangi okulda okuduğunun, başarılarının hiçbir önemi yok; kodu gördükleri an onlar için şeytani bir yaratıksın artık.”
“Hem ailemden hem toplumdan sürekli baskı görüyordum. Devlet iş vermiyor, toplum günahkar diyor, ailem benden utanıyordu” diyen Mohajer için tek çare İran’ı ve evini terk etmek olarak görmüş: “27 yaşımdaydım. Dedim ki yarı ömrüm ailemle, toplumla savaşmakla geçti. Artık kendimi yaşamak istediğime ve İran’dan gitmeye karar verdim. 2 hafta boyunca aileme bir mektup yazmaya çalıştım. Yazıp atıyor, sonra tekrar yazıyordum. Sonunda mektubu tamamladım. Cuma günleri İran’da tatil günüdür. Her yer sakindir. Odamdaki bütün eşyalarımın üzerini bir bezle kapattım; duvardaki çerçeveleri, kitaplarımı, dolapları her şeyi… Sadece duvarın rengi kalmıştı, bir de masanın ortasına bıraktığım mektup… Onlara ben hayatımı kaybetmişim. Bana ait hiçbir şeyi görmeyeceksiniz. Artık benden utanmanıza gerek kalmadı demek istedim. Ailemin bütün bireylerine ayrı ayrı mektup yazdım. Masaya oturan herkes oturup yazdıklarımı okusun, beni dinlesin diye. Ben gidiyorum, sizi rahatsız etmemek için bir daha dönmeyeceğim diyerek onlardan helallik istedim. Mektupları koydum ve evden çıktım…”
![]()
Mohajer: Maksadım bir an önce buradan gitmek. Çünkü burası da benim ülkemden farksız…
‘KENDİNİ NE KADAR SEVİYORSAN BİZDEN O KADAR UZAĞA GİT’
Evden ayrıldıktan sonra Tahran’a giden Mohajer, bu süreçte yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “Tahran’da kaldığım süre içinde sadece annemle irtibatta kaldım çünkü o bana para gönderiyordu. 27 yaşıma kadar kaldığım bir evden, ailemden ayrılmıştım. Arabam vardı, her ihtiyacım karşılanıyordu. 1 yıl sonra kendi kendime dedim ki, evden ayrılmakla hata yaptım. Alıştığım hayatın dışında yaşamak çok zor geldi ve annemi aradım. Dönmek istediğimi söylediğimde bana: ‘Sen her yerde yaşayabilirsin. Elinde bir silahın var. Aldığın eğitim bir ışık kaynağı gibi her şeyi sana gösterecek, sana rehberlik edecek. Ben de seni özlüyorum ve yakından görmek istiyorum ama şimdi kucaklaşsak iki saat sonra yine birbirimize nefretimiz başlayacak. Bu yüzden kendini ne kadar seviyorsan, bizden o kadar uzağa git. Bu şehri nasıl terk ettiysen, gelme, bir daha dönme.’ Annemin bu sözlerinden sonra gece gündüz ağladım. Beni istemiyorlar diye annemle de görüşmeyi kestim. Bana geri dön demesini bekliyordum.
O zaman kafam çok karışıktı, onun ne demek istediğini anlamamıştım. Sığınmacı olmayı hiç istemiyordum ama artık İran’da yaşamam imkansızdı. Ailemden umudu kesince bir yolunu bulup Malezya’ya, oradan da Tayland’a geçtim. Malezya’da şartlar çok zordu. Tayland’da ise seks işçiliği yapmaktan başka şansım yoktu. Benim kafamda öyle şeyler yok, kültürümüzde yok. Bu yüzden orada yaşamak benim için çok zordu. Tekrar geri döndüm Tahran’a. Hangi ülke beni alır diye araştırmaya başladım. Sonra anladım ki İranlı olduğum için benim diplomamın da, pasaportumun da bir değeri yok. Şartlar çok zor ve benim bir yaşama alanım yok! Nereye gitsem olmuyordu. Sonunda Cenevre Sözleşmesi’nde Türkiye’nin de imzası olduğu için buradan başka ülkelere iltica etmek üzere 2014 yılında Türkiye’ye geldim.”
‘TRANS MÜLTECİ OLDUĞUNUZDA YAŞAMAK İKİ KAT ZOR’
Türkiye’de yaşamaya devam etmeyi düşünmediğini söyleyen Mohajer Türkiye için, “Maksadım bir an önce buradan gitmek. Çünkü burası da benim ülkemden farksız” diyor: “Türkiye’ye gelmeden önce burada insan hakları ve özgürlüklerin olduğunu düşünüyordum. Ama burada insan hakları giderek kötüleşiyor. Türkiye’nin böyle olduğunu bilseydim geldiğim gün denize yoluyla gitmeyi denerdim. Türkiye bir hapishane. Göçmen bürolarında insanlara çok kötü davranılıyor. Mültecilerin yaşaması için Türkiye’de koşullar zaten çok kötü. Ben bir taraftan mülteciyken bir taraftan trans kadınım. Trans mülteci olduğunuzda yaşamak iki kat zor. Bu yetmezmiş gibi Türkiye’ye sığınan trans mültecileri ne yazık ki küçük şehirlere gönderiyorlar. İlk geldiğimde bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra polis beni Kayseri’ye gönderdi. Oralarda yaşamak bırakın trans mülteci için, Türkiyeli herhangi birisi için bile çok zor.”
Mohajer, Kayseri’de bir işte çalışırken yaşadıklarını ise şu sözlerle anlatıyor: “Kayseri’de fırın işleri çoktu. Geçimimi sağlayabilmek için bir fırında işe başladım. Benden şüphelendiler ama emin olamadılar. İşimi iyi yaptığım için usta beni sevmişti. Diğer işçilerin aldığı yevmiyenin de yarısını veriyordu. Bir süre sonra omuzların neden bu kadar geniş, ellerin neden bu kadar büyük diye sormaya başladılar. Onlara gençliğimde çok spor yaptığımı, iyi yemekler yediğimi söylüyordum.”
‘MÜLTECİ KİMLİĞİMİ KABULLENDİLER AMA TRANS OLDUĞUMU ÖĞRENİNCE…’
“İzmir’e geldiğimde trans derneklerine katıldım. Türkiyeli translarla da irtibat kurmaya çalıştım. Onlara seks işçiliği yapamadığımı, kültürümüzde olmadığını söylediğimde bazıları beni anlamadı” diyor Mohajer: “Türkiye’de başka bir iş bulmamın imkansız olduğunu söylediler. Bu kez transım ama neden bunu yapamıyorum, ben kimim diye yine kendimi sorguladım. Kemeraltı’nda bir lokantaya bulaşıkçı olarak çalışmak istediğimi söyledim. Nereli olduğumu, bu işi bilip bilmediğimi sorduktan sonra çok düşük bir ücret teklif ederek ertesi gün başlayabileceğimi söylediler. Kabul edip ayrılmadan önce lokanta sahibine yaklaşıp size bir şey söylemek istiyorum dedim. Madem sizinle çalışacağız her konuda dürüst olmak isterim, ben bir trans kadınım, dedim. Dedi ki ‘O nedir Allah Allah! Şaka yapıyorsun herhalde’ Doğru söylediğimi anlayınca, ‘başımı ağrıtma hemen git buradan’ dedi. Denemek için birkaç yerde daha aynı şeyi yaptım. Eğer trans kadın olduğumu söylemezsem işe girebiliyordum. Hepsinde mülteci kimliğimi kabul ettiler ama trans olduğumu söylediğim an yol gösterdiler. Sonra diyorlar; translar neden başka iş yapmıyor… Anladım ki Türkiye’de transların seks işçiliği yapmaktan başka pek de bir şansı yok.”
‘DEVLET KENDİ LGBTİ VATANDAŞLARINI KORUMUYOR Kİ MÜLTECİ OLANLARI KORUSUN’
Mohajer, Türkiye’de trans bireylerin yaşam koşullarını nasıl bulduğunu sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor: “Türkiye giderek daha fazla muhafazakarlaşıyor. Burada onların yaşam şartları çok zor. Yalnız bırakılıyorlar, devlet onları korumuyor, homofobinin karşısında durmuyor. Şimdi seks işçiliği yapıyorlar ama yarın yaşlandıklarında ne olacak? Devlet onlara hiçbir hizmet vermiyor ki! Şimdiden gitmek için kendilerini hazırlasınlar. Gelecekte sorunlar daha da artacak.”
İran’dan Türkiye’ye gelen LGBTİ+’lerle karşılaştığında Mohajer kendilerine şunları söylediğini aktarıyor: “İran’dan gelenlere de diyorum ki burada beklemeyin, bir an önce gidin. Burada canları tehlikede. Devlet kendi LGBT vatandaşlarını korumuyor ki mültecileri korusun. Kaç trans öldürüldü. Ölen LGBT bireylerin canının hiç değeri yok. Onlara göre zaten günahkarlar. Eğer bir devlet beni korumuyorsa orası benim vatanım değildir. İran benim vatanım değil. İranlıyım ama orada bir saat bile yaşamak istemiyorum. Hiçbir zaman oraya dönmeyeceğim. Demokrasi de gelse oraya gitmem. Bu açıdan Türkiye’nin de İran’dan hiçbir farkı yok. İranlı olduğum için Trump hükümeti bana vize vermedi ama Kanada benim dosyamı kabul etti. Amacım bir an önce Kanada’ya gidip yeni bir yaşam kurmak. Kanada’ya yerleştikten sonra bir aktivist olarak Türkiye’de yaşadıklarımı ve LGBT bireylerin durumunu anlatan bir kitap yazacağım.”
Nuray Pehlivan
DUVAR