Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

'K-Pop'ta mesele sadece müzik değil' (Dikkat homofobi!)

$
0
0

Güney Kore'de popülerleşerek kısa sürede dünyanın birçok bölgesindeki gençleri etkisi altına alan K-Pop müzik gruplarının gençler üzerinde olumsuz etki yarattığını belirten uzmanlar, olumsuz davranış kalıplarını öğreten rol modellere karşı ailelere uyarılarda bulunuyor- Söz konusu gruplara karşı eleştirel yazı ve yorumları, grupların fanları tarafından sosyal medyada organize şekilde tepki göster

Son yıllarda hızla popülerleşerek yayılan ve K-Pop olarak adlandırılan Güney Kore pop müziğinin gençlerde "Cinsiyetsizlik olgusu yaratma" gibi olumsuz örnekler sunduğuna vurgu yapan uzmanlar, ebeveynlerin ve yetkililerin bu konuya gereken önemi vermesi gerektiğini bildirdi.
Güney Kore'de ortaya çıkarak kısa sürede dünyanın birçok bölgesindeki gençleri etkisi altına alan K-Pop müzik grupları, tarzları, üyelerinin giyim ve imajlarının dışında kliplerinde sergiledikleri sıra dışı performansları ve sahnedeki görsel şovlarıyla büyük ilgi görüyor.

Bu grupların gördüğü ilgi ve özellikle 11-18 yaş gruplarındaki ergen bireyler üzerinde yarattığı etki, grubun sergilediği tutum ve yansıttığı imajın da hayranlarınca taklit edilmesi son zamanlarda yoğun eleştiri konusu oldu.

Söz konusu gruplara yönelik Türkiye'den yükselen en büyük eleştiri, "cinsiyetsizlik olgusu yaratma" yönünde olurken, K-Pop gruplarının birçok konuda gençler ve gelecek kuşaklarda kültürel bir dezenformasyon aşılamayı amaçladığı gibi görüşler de sıkça dile getiriliyor.

K-Pop gruplarına karşı eleştirel yazı ve yorumları, grupların resmi fanlarının üyeleri tarafından sosyal medyada organize şekilde tepki gösterilen gazeteci ve yazarlar ise bu konuda artık bir farkındalığın oluşmaya başladığını ancak gençlere satılan olumsuz rol modellere karşı duyarlılığın devam etmesi gerektiğine işaret etti.

Uzmanlar, K-Pop grupları başta olmak üzere çocuk ve gençlerin negatif yönde etkilenebileceği, farklı kültürlere ait olumsuz olarak değerlendirilen akımlara karşı en büyük görevin öncelikle ailelere, sonrasında da okul ve diğer ilgili kurum ve yetkililere düştüğünü görüşünü savunuyor.

Sponsorlu

Ailelerin evde çocuklarıyla konuşma alışkanlığını artırması ve ilgi duyduğu alanlara karşı duyarlı olmayı öneren uzmanlar, çocuklarıyla her konuda konuşabilen ve paylaşımda bulunabilen aile bireylerinde olumsuz rol modellerden etkilenme ihtimalinin azaldığını belirtiyor.

Uzmanlar, ebeveynlerin, çocuklarının özellikle sosyal medya hesapları ile internet dünyasındaki hareketliliğine karşı duyarlı olmalarını öneriyor.

AA muhabirine açıklama yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Gökşin Karaman, bu grupların kurulu düzene yumuşak başkaldırı gibi görünen, antitez şeklinde çıkan ve müzik yoluyla ifade bulan bir alt kültür olarak tanımlanabildiğini anlattı.

Bu akımların, yeni dönem (new age) sanatsal bir protesto özellikleri taşıdığını belirten Karaman "Diğer tüm yeni dönem akımlar gibi (dini, spiritüel, egzotik vs) benzer marazi özellikler gösteriyor. Eski düzen, bu tür ve benzeri akımlarda 'statüko'şeklinde gösterilip alaşağı edilirken yeni olan 'moda, güncel'şeklinde sunulmaktadır. Ancak ortak problem, yeni olanın geçerli ve makul olma iddiasını doğrulayacak felsefi, kültürel, siyasi bir altyapıdan yoksunluğudur." diye konuştu.

- "Kafa karıştırıcı bir faktör olduğu söylenebilir"

Ergenliğin hemen her alanda kimlik gelişiminin geliştiği bir dönem, cinselliğin de bu alanlardan biri olduğuna işaret eden Karaman, "Buradaki cinsel kimlik gelişimi henüz tamamlanmamış gençler için fazladan kafa karıştırıcı bir faktör olduğu söylenebilir. Bunun yanında öne çıkartılan cinsiyetsizlik sloganı, mottosu, cinsel olarak özel bir kimliği yansıtmaktan çok cinsel kimlik konusunda iyice bocalayan gençler için bu durumun geçiştirilmesi, yok sayılması veya normal sayılması gibi bir pansuman işlevi görüyor olabilir. Bunların rol model olarak alınması cinsel kimlik problemlerini erteletmektedir." ifadelerini kullandı.

Karaman, K-Pop gruplarının, fiziki görünüşleri, makyaj, giyim, kuşam ve davranışlarıyla "cinsiyetsizlik" olgusunu normalleştirme çabasında olduğu yönündeki iddialara da değinerek, bunun altında yatan siyasetten böyle bir motivasyon olup olmadığını bilmediğini belirterek, "Ancak ergenlerin gözünde, cinsiyetsiz görünen birilerinin varlığı bunun da meşru ve kabul edilebilir bir olgu olduğunu gösterebilir." dedi.

Kültürel değerler güncellenip sunulamadığı ve değerler sistemi ile ilgili tahribat toplumun tüm kesimlerinde devam ettiği sürece yeni değerleri satan veya satmaya çalışan akımlara açık olunmaya devam edeceğini ifade eden Karaman, devlet politikası olarak insani değerlerin vurgulanması ve günlük hayatta uygulanmasından başka bir yol görmediğini söyledi.

Prof. Dr. Karaman, aileler özelinde bu değerler sistemi günlük hayata ne kadar yansıtılırsa gençlerde de o kadar benimsenip içselleştirileceğini belirterek, "Yalnızca dinledikleri ve beğendiklerini eleştirip yapıcı bir öneri getirmediğimizde onları anlamadığımızı onların gereksinimlerine sağır olduğumuzu tekrar vurgulamış oluyoruz." dedi.

- "Bu akımların fırsat bulduğu söylenebilir"

Bu gruplara yönelik "cinsiyetsizlik" eleştirilerinin yanı sıra "dinsizlik" eleştirilerin de yapıldığı hatırlatılan Karaman, "Burada bütünüyle değerler sistemi sorgulanmakta. Bunun içerisine din de giriyor, ahlak da. Aslında bizim değerler sistemimizin gençlere ulaşmakta yetersiz kaldığı boşlukta, bu akımların fırsat bulduğu söylenebilir." değerlendirmesinde bulundu.

Psikiyatrist-yazar Mustafa Ulusoy da insanın, hayatını vahiyle gelen bilgi üzerinden yaşamayı reddettiğinde, sanıldığının aksine kendi aklına göre değil, arzularının egemenliğine girerek yaşamaya başladığını söyledi.

Yaşanan doyumsuzluk karşısında yeni arayışlarla bu sefer "cinsiyetsizlik" kavramının icat edildiğini anlatan Ulusoy, "Amerika Psikiyatri Birliği'nin yıllarda ciddi bilimsel verilerden yola çıkarak değil, eşcinsel örgütlerin politik baskısıyla eşcinselliği hastalık olmaktan çıkarması ilk işaret fişeğiydi. Sonra eşcinsel evlilikler gibi garabetler ortaya çıktı. Sonra kadın ve erkek arasında eşitlik kavramına vurgu artırıldı. Hak ve hukuk açısından eşitlikte kalınmadı. İki cinsiyet arasında sınırların kaldırılması yeni gündem maddesi oldu." diye konuştu.

Toplumsal cinsiyet konusunda aldatan, cinsiyetsizliğe özenen, kendi cinsine meyil duyanlara buğday örneğini verdiğini aktaran Ulusoy, "Kromozomlarıyla oynanan buğdayların gluten miktarları da insanın biyolojik yapısına ters oranda bozuldu. Bir çok hastalıklar ortaya çıktı. İnsanın yaratılıştan gelen fıtratını bozarsanız hormonlu tavuklara dönersiniz. Kendisi de yaratılan insanın, kendi elinden çıkmayan bir varlık olarak kendini aşma imkanı yoktur. Cinsiyetsizlik, hormonlu tavuklar, genetiğiyle oynanmış buğdaylar gibi insanoğlunun elinde patlayacaktır bir gün. Ne ederseniz edin, fıtratı tümüyle ortadan yok edemezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.

- Sosyal medyadan organize tepkiler

Gazeteci-yazar İsmail Kılıçarslan ise K-Pop ile ilgili yazdığı yazılardan sonra aldığı tepkilerin bu işin zannettiğinden daha örgütlü olduğu gerçeğini anlattığını söyledi.

Bu grupların aynı zamanda kendi resmi fan kulüplerini kuran ve organize eden bir sistemlerinin olduğunu dile getiren Kılıçarslan, "Bunun Türkiye'deki yansımalarını da gördüm. Son derece organize bir şekilde, adına sosyal medya linci dediğimiz şeyi gerçekleştiriyorlar ve sustuklarında da saldırdıklarında da son derece organize hareket ediyorlar. Zaman zaman grup lideri, zaman zaman fan kulüp lideri de diyebileceğimiz isimler tepkilerin nasıl olması gerektiğine yönelik de diğer fanlara yönlendirme mesajları attılar." diye konuştu.

Kılıçarslan, tepkilerin dilinin de kendisine çok ilginç geldiğini ve bu gruplarla ilgili bir yazısında "Neredeyse bir din gibi savunuyorlar" dediğini anlatarak, bu görüşünü destekleyen oldukça fazla tepki aldığına işaret etti.

Bir müzik grubu veya bir müzik türünü savunur gibi değil de bir dini oluşumu savunur gibi bir savunma mekanizması geliştirildiğini aktaran Kılıçarslan, "Bu yanıyla dünyadaki dini grupların sosyal medya kullanım dilinden bile daha tertipli ve organize bir dil geliştirdiklerini söylemek mümkün. " dedi.

Kılıçarslan, tepkilerde içeriklerinde sürekli "Gerçek K-Pop bu değil" tepkisi aldığını bir taraftan da çok belirgin bir tepki olarak, "Türkiye'de onca sorun varken..."şeklinde kalıpsal cümlelerle eleştirilerle karşılaştığını anlattı.

Bu gruplara yönelik eleştirilere gelen cevaplardan bazılarının da "Dinliyorum çünkü canım öyle istiyor" olduğuna vurgu yapan Kılıçarslan, "Ben de senin dinlediğin müziği analiz etmek istiyorum dediğimde buna kapı aralamıyolar. Biraz kendine özgürlükçü bir Z kuşağı ile karşı karşıya olduğum hissine kapıldım. " diye konuştu.

- "Mesele sadece müzik dinleme değil"

İsmail Kılıçarslan, "Cinsiyetsizlik" propagandası gibi eleştirilerde küçük kafa karışıklıklarının olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"K-Pop'un tamamı cinsiyetsizlik ya da K-Pop'un tamamı eşcinsellik propagandası yapmıyor. Zaten başarısı da burada. Eşcinsel propagandası yapan var, cinsiyetsizlik propagandası yapan var. Başarı propagandası, kendini sevme propagandası yapan var. Çok çeşitli bir ürün gamı ile çıkıyor çocukların karşısına. Bu çocuklara bu meselenin sadece müzik dinleme ile ilgili bir mesele olmadığını, bunun çok önemli sosyolojik boyutlarını anlatabilecek bir yöntemler üzerine düşünmek lazım."

Sosyal medyadan eleştiri yapan grupların profillerine bakıldığında her şeyden önce bu kişilerin kendi isimleriyle ortaya çıkmadığını anlatan Kılıçarslan, pek çoğunun sosyal medyada kullandığı hesabın çok fazla Korece isimlerle yazıldığını ve tamamının profilinde beğendikleri grubun şarkıcının fotoğraflarını koyduğunu gözlemlediğini söyledi.

- "Çocuklar bir hayat biçimi satın alıyor"

Kılıçarslan, son derece anonim bir duygudaşlıktan söz edilebildiğini belirterek, "Çocuklar kendilerini doğrudan bu grupların isimleriyle hatta Korece isimler seçerek ifade ediyorlar. Bu anonimlik meselesi de önemli bir mesele. Bunu söylediğimizde de aldığım tepki, 'Anonim olmak herkesin hakkı'şeklinde oldu. Anonim olmayı temel bir hak olarak değerlendiriyorlar, halbuki anonim olmak psikolojiye konu bir meseledir. " diye konuştu.

Kılıçarslan, bu konuyla ilgili bir farkındalık oluşmaya başladığını ve ailelerden olumlu tepkiler alındığını anlatarak, "Şarkı dediğimiz şeyi dinlenmesini yasaklamak ya da sansürlemek çözüm değil. Bunun yerine bilinçlendirme kampanyası ya da bu müziğin amaçladığı şeyle ilgili toplumu bilgilendirmek daha doğru bir yöntem olacaktır. Anne ve babalara özellikle bu cinsiyetsizlik meselesinin önemini anlatmak lazım. Çocuklara dinletilen sadece bir müzik olmadığını, çocukların bir hayat biçimi satın aldığını anne babalara anlatmak lazım." değerlendirmesinde bulundu.

- Fransa'da alınan karar

Fransa'da önceki günlerde meclis genel kurulunda kabul edilen yasa tasarısıyla okullarda dağıtılan formlarda anne ve baba teriminin yerine 'ebeveyn 1' ve 'ebeveyn 2' terimlerinin kullanılmasının kararlaştırıldığına da vurgu yapan Kılıçarslan, "Bu eşcinsellik lobilerinin propagandalarının geldiği yönü işaret etmesi bakımından son derece önemli. Bunun cinsel kimliklerin bozulmasıyla doğrudan ilgisi var. Eşcinsellik lobisi olağanüstü çalışıyor ve neredeyse bu konuda karşıt taraf söz alamaz hale geliyor. Bizim de cinsel kimliklerimize sahip çıkmamız lazım." dedi.

- "Ailelerde farkındalık oluşmaya başladı"

Dijital iletişim uzmanı Said Ercan da K-Pop müzik gruplarından birinin "Army" olarak isimlendirilen hayran grupların olduğuna dikkati çekerek, bunların kendilerini "ordu" olarak tanımladığını, Army üyelerinin gruplarla ilgili her detayı ve gelişmeleri takip ettiğini anlattı.

K-Pop gruplarına yönelik yaptığı eleştirilerden sonra bu grubun fanlarının kendisini şikayet ettiğini belirten Ercan, "Bu yazılarımdan sonra beni BTS grubuna, Güney Kore devletine ve grupların büyük fanlarına şikayet ettiler. Bana yurt dışından dahi hakaretler yağdı. Ben onlara hep sizi düşündüğümüz için bunları yapıyoruz dedim." ifadelerini kullandı.

Ercan, Kore'nin dünyada intihar oranın en çok olduğu ülkelerden biri olduğuna işaret ederek, "Güney Kore'de bu grup hayata tutunması zorluk çeken kitlelere hitap ediyor ve onları bağlıyor." dedi.

Çocukların bir süreden sonra hayatını bu gruplarla bütünleştirdiğini dile getiren Ercan, K-Pop hayranlarının, "Biz bu grubun proje olduğunu düşünmüyoruz. Bize psikolojik olarak destek veriyor. Grup bizi rahatlatıyor." diyerek kendisine tepki gösterdiğini anlattı.

Ercan, bu grup hayranlarının sosyal medyadan organize şekilde spam saldırıları yaptığını dile getirerek, sosyal medyadan oldukça iyi organize olan hayran kitlesinin, eleştiren tarafı ikna etmek için yapılan bazı sosyal sorumluluk projelerini örnek gösterdiğini söyledi.

Bazı okullardaki rehberlik birimlerinin, ailelere bu konuyla ilgili yazı göndermeye başladığını aktaran Ercan, "Aileler artık bilinçlendi. Milli Eğitim Bakanlığı bu konunun üzerine gitmeye başladı, kanaat önderleri bu konuda yazılar yazmaya başladı. Bu, yetişkinlerin bilmediği ancak çocukların bildiği bir konuydu. Eskiden konuşulmayan bir konu şimdi konuşulabilir oldu. Bu gruplar artık sorgulanabilir oldu." diye konuştu.

Said Ercan, ailelerin çocuklarıyla konuşmasını, internetteki hareketliliklerini onlardan dinlemelerini önererek, ebeveynlere bu konuda önemli görevler düştüğünü kaydetti.

MURAT PAKSOY

https://www.timeturk.com/k-pop-ta-mesele-sadece-muzik-degil/haber-1046343

Bilgisayar eşcinsel babasının büyüleyici ve trajik kaderi

$
0
0

Avignon Off Tiyatro Festivali’ni kasıp kavuran Benoit Soles ve partneri Amaury de Crayencour, “Turing’in Makinesi” oyunuyla, Paris’te Michel Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynayarak başarılarını sürdürüyorlar. 2. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirmeyi başaran, büyük matematikçi ve bilim adamı kahraman Alan Turing’e bir saygı duruşu olan bu oyun, aynı zamanda Turing’in bilim alanındaki ustalığının arkasında saklı olan insani zaaflarını da ortaya çıkarıyor.

Bu dahi beyin, dünyanın gidişatını değiştirmeyi başardı. 6 Haziran 1944 Normandiya Çıkarması, Turing olmasaydı mümkün olmazdı. Nazi denizaltılarına karşı savaşı kaybetmekte olan Royal Navy, son anda Turing sayesinde galip geldi. Algoritmanın ustası İngiliz Turing ,1942 yılında Almanların Enigmasını (bilmecesini) delmeyi başardı ve muammayı çözdü: Nazilerin ulaşılması mümkün olmayan şifreli makinesini kırmayı ve sistemi ele geçirmeyi becerdi ve ilk modern bilgisayarı keşfetti.

Sinemada, sekiz dalda aday olan, İmitation Games (Enigma) filminde Alan Turing'i Benedict Cumberbatch canlandırmıştı. Bu efsane, tiyatro sahnesinde, Benoit Soles'un kaleme aldığı tekstle hayat buldu. Turing karakterini sahnede canlandırabilmek için tam tamına yirmi iki kilo zayıflayan Benoit Soles, oyunculuğuyla parlıyor; otistik, kekeme, eşcinsel, acı çeken, zulüm gören, enerjisi yüksek bu dahiyi oynarken döktürüyor. Bu bilim adamı, çektiği eziyetlere dayanamayarak, zehirli bir elmayı ısırarak, hayatına son verir. Bu elma, Apple'ın logosu olmasıyla çok manidar… Acaba Apple, Turing'den etkilenerek mi logosuna elmayı uygun gördü? Aynı zamanda da Turing'in, Pamuk Prenses çizgi film karakterine olan düşkünlüğü ve takıntısı da bir tesadüf mü? Mit hala esrarını sürdürüyor…

Turing bir matematik dehasıydı, ama aynı zamanda, için için kıvranan yaralı bir ruhtu. Benoit Soles, Turing'in bu insani yanını büyük bir duyarlılık ve dakiklikle ortaya çıkarmak istedi: Yalnızlığını, çektiği acıları, uğradığı haksızlıkları, gençlik aşkını kaybettikten sonra yaşadığı dramı, zaaflarını, kırılganlıklarını…

Hikayesine gelince:

Manchester. 1952 kışı. Londra'da Kings College ve Manchester Üniversitesi'nde matematik profesörü olan Turing, evinde vuku bulan bir hırsızlık olayı üzerine, karakola şikayet etmeye gider… Sıra dışı görünümü dolayısıyla, Komiser Ross onu önce pek ciddiye almaz… Hırsızlığı, Turing'in yatıp kalktığı bir barmen olan Arnold Murray'ın yaptığını hemen anlar. 1952 yılında, İngiltere'de eşcinsellik suç unsuru sayılmakta ve cezalandırılmaktadır…. Ama Turing'in karakola gitmesi, İngiliz gizli servislerinin gözünden kaçmaz… Alan Turing birçok gizli bilgiyi barındıran biridir… Soles, flash- back'lerle, bu bilim adamının yaşamını aktarmaya başlıyor. Okulda başarılı bir öğrenciyken aşık olduğu Cristopher'in ölümüyle yaşadığı travma… Yapay zeka üstüne bıkıp usanmadan yaptığı araştırmalar… Matematik ve rakamlarla yaşamın esrarını çözmek için çabaları… (Belki de, düşünen bir makine icat ederek büyük aşkı Christopher'in reenkarnasyonunu gerçekleştirmeyi hayal ediyordu). Ve İngiliz gizli servisleri, Alman Enigması'nın kodlarını ve mesajlarını çözmesi için onu işe alırlar. Gecesini gündüzüne katarak yaptığı çalışmalar sonuca ulaşır. Almanların gizli savaş planlarının şifrelerini çözer ve İngiliz servislerine bildirmeye başlar; ama İngilizler, Turing'in ilk bildirimlerini test etmek için Almanların saldırılarını durdurmazlar ve bu saldırılarda yine yüzlerce asker hayatını kaybeder; bunlardan birinin de Komiser Ross'un erkek kardeşi olduğunu anlarız. İngilizler, Turing'e bu görevin çok gizli olduğunu ve hiçbir zaman kimseyle paylaşmaması gerektiğini ve bilgilerini her zaman gizlemesi gerektiğini sıkı sıkı tembihlerler. Öyle ki Turing, ta 1952 yılına, karakola düşene kadar gizli olarak yürüttüğü ve Almanların yenilgisiyle sona eren macerasını saklamış ve bu büyük sırrını kimseyle paylaşmamıştı.

Enigmayı kırmak için gösterdiği olağanüstü azimden, tabiatın kodlarını çözmek için verdiği delice mücadeleye Turing, farklı, alışılmışın dışında, ilgi uyandıran ve empati duyulan bir bilim insanı… “Düşünen Makineyi” icat eden, yapay zeka ve bilgisayarların başlangıç tohumlarını eken bir dahi. Ama maalesef, Turing, salt eşcinsel olduğu için yargılanıp hüküm giyer. Eşcinsel olduğu için kimyasal kısırlaştırmaya tabi tutulur ve mahkum olmasından iki yıl sonra, 41 yaşında siyanürlü bir elmayı ısırarak intihar eder. 1950 yıllarında İngiltere'de kanunen yasak olan eşcinsellik, ancak 2013 yılında Kraliçe Elisabeth'in kararıyla suç unsuru olmaktan çıkar ve bu yasayla Turing af edilmiş olur ve saygınlığını kazanır. Ne yazık ki Turing savaş sonrası İngilteresi'nin katı kurallarının kurbanı olmuştur. Soğuk Savaş dolayısıyla 1952 yılında savaş sırları ifşa edilemiyordu, bu yasak da ancak 1974'de kalkar.
Turing aydınlanmış, duyarlı, esprili bir Rain Man adeta… Benoit Soles, karakterini keskin vurgularla yorumluyor. Matematik denklemleriyle, insan ilişkilerinden daha iyi başa çıkan Turing, ince ve yıkıcı nüktesi ile otizmine maraton sporu yaparak meydan okuyor (olimpiyat şampiyonu ile arasında on dakika fark var). Şifreleri çözerken koşuyor… Özel hayatındaki dramlarla başa çıkmak için koşuyor… Görevini gizli tutması gerektiği için de şöhreti hiç tadamıyor… Vatanını kurtarmış olan bu kahraman hep gizli yaşamış, sırrını kalbine gömmüş, hep susmuş, yalnızlığıyla bir başına, hakimlerin adi bir suçluymuş gibi mahkum etmesiyle cehennemin en dibine düşüyor.

Benoit Soles'un karşısında Amaury Crayencour, dört farklı karakteri rahat ve akıcı bir şekilde sektirmeden yorumluyor. Hayranlık uyandıran bir ikili.

Oyunu Benoit Petitgirard sahneye koydu. Akıllı, dingin, nefes nefese, duyarlı bir reji. Bir nebze delilik katılmış, şiirsel bir gösteri. Sahne tasarımında, matematik denklemleriyle doldurulmuş video ekranları zekice düşünülmüş. Bu devasa ekran, zamanın üstünden atlıyor; bir anda arşiv ve denklemlerle kaplanıyor. Reji akıcı, ritmik, etkili.

İki yüzlü, riyakar ve zalim bir sosyal toplumla savaşabilecek donanımdan yoksun Turing'in hikayesi çok dokunaklı. Saygın, cesur, müstesna zekasıyla Turing'in gerçek hayat öyküsü başarılı bir tarihi uyarlama.

Bir saat yirmi dakika boyunca nefes almadan seyrettiğim bu oyun filminden daha büyülü… İşte tiyatronun sihiri…

Tilda TEZMAN

https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/bilgisayar-babasinin-buyuleyici-ve-trajik-kaderi/

EŞCİNSELLİK VE POLİS OPERASYONU

$
0
0
“APART dairede iğrenç olay! Polis olduklarını söylemişler” başlıklı haber, Karaman’da operasyon yapan polisin iki eşcinseli “fuhuş yaptıkları” iddiasıyla gözaltına aldığını duyuruyordu.

Kaos-Gl Derneği’nin, “Haberde kişilerin suç bağlantısı olmadığı halde cinsel yönelimlerinin vurgulanmasının ayrımcı bir söylem olduğu” eleştirisine geçen hafta bu köşede yer vermiştim.

Fakat Hürriyet internetteki haberde bir değişiklik olmadığı gibi devam haberinde de aynı yaklaşım sergilenmekle kalmadı; bu kez gözaltına alınan iki eşcinselin “HIV virüsü taşıdıkları” yazıldı. Pozitif-İz Derneği’nden yapılan açıklamada, bu haberde “ayrımcılık yapıldığı” vurgulandı ve İnsan Hakları Sözleşmesi ile Hasta Hakları Yönetmeliği’ne atıfta bulunularak “Tıbbi tanılar kişinin rızası, hâkim kararı ya da tıbbi zorunluluk olmadan açıklanamaz” denildi. Ayrıca “HIV kavramının sonundaki v harfi ‘virüsü’ tanımlar. O nedenle HIV’in sonuna haberdeki gibi ‘virüsü’ kelimesini eklemek ‘virüsün virüsü’ gibi anlamsız bir ifade” eleştirisinde bulunuldu.

Ne yazık ki her iki derneğin eleştirisi de haklı. İki haberde de eşcinsellere yönelik “ayrımcılık” söz konusu. Elbette HIV bir hastalık ve kişilerin rızası olmadan haberde açıklamak yanlış. AIDS’i eşcinsellik ile eşdeğer göstermek bu yanlışı daha da büyütüyor. Hem bu yaklaşım çok eskilerde kalmıştı, maalesef bu haberlerle yeniden tedavüle sokulmuş oluyor.

Bir de Kaos-Gl’nin “bu kişilerin suç bağlantısı olmadığı” eleştirisini inceledim. Her ne kadar haberde, Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü’ne göre polisin işlem yaptığı belirtilse de, Türk Ceza Yasası’nda fuhuş suç olarak nitelendirilmiyor. TCK’ya göre, “fuhuş yaptırmak, fuhuşa zorlamak, fuhuşa teşvik etmek, fuhuşa aracılık etmek, fuhuşa yer temin etmek vb” suç. Hatta Anayasa Mahkemesi, fuhuş yapanlara Kabahatler Kanunu çerçevesinde para cezası verilmesi kararını da iptal etmişti.

Bu nedenle gözaltına alınan iki kişinin haberde suçlu olarak gösterilmesi doğru değil. Tabii ahlaki ve insani açıdan eleştirilebilirler ama onu yapacak merci biz gazeteciler değiliz...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/faruk-bildirici/olay-yok-yanit-var-41128623

Karl Lagerfeld'in ardından: "Rusya'da kadın olsaydım lezbiyen olurdum"

$
0
0

Geçen hafta hayatını kaybeden ünlü modacı Karl Lagerfeld, Rusya merkezli olanlar da dahil olmak üzere çok sayıda ses getirici projeye imza atmış, moda dünyasına damgasını vurmuştu... Lagerfeld Rusya'ya dair, erkekler ve kadınlarla ilgili esprili değerlendirmeleri ile de hatırlandı:

Modacının, 2012'de Moskova'yı ziyaret ettiğinde Metro gazetesine verdiği bir röportajda sarf ettiği "Rusya'da bir kadın olsaydım lezbiyen olurdum" cümlesi bunlardan bir tanesi.

Lagerfeld'in Rus erkekleri için değerlendirmesi ise şöyle olmuştu:

"Rusya'daki erkekler çirkin. Sadece birkaç tane yakışıklı var, örneğin Naomi Campbell'ın erkek arkadaşı (Rus işadamı Vladislav Doronin)... Maalesef Rusya'da en güzel kadınların yanı sıra en korkunç erkekleri görürsünüz."

Lagerfeld 2009'da Chanel'in Moskova'da düzenlediği Paris-Moscow catwalk'unda bizzat podyuma çıkmıştı.

Modacı ertesi yıl da Pirelli 2011 takvimi çekimleri için Moskova'yı ziyaret etmiş, ama şehrin "çılgın sürücüleri" ve bir türlü akmayan trafiği yüzünden şehirden hoşlanmadığını söylemişti.

Öte yandan Lagerfeld Moskova'nın kışını hoş bulduğunu ve kendisini bu şehirde Çin ya da Japonya'da olduğundan daha az yabancı hissettiğini sözlerine ilave etmişti.

http://www.turkrus.com/737852-karl-lagerfeldin-ardindan-rusyada-kadin-olsaydim-lezbiyen-olurdum-xh.aspx

Sabah Gazetesi'nden eşcinselliği Fetö'cülükle karalamak; Rezillik diz boyu!

$
0
0
Almanya’nın Müslümanları provoke ederek bölme çabaları sürüyor. DİTİB’e alternatif oluşturmak için şimdi de şapkadan “eşcinsel imam” çıkardılar. Perde arkasında ise yine FETÖ var


Almanya'da 'İbn-i Rüşt Goethe' camisini kuran lezbiyen, sözde 'imam' Seyran Ateş, şimdi de Almanya'nın ilk eşcinsel 'imamını' tanıttı. Sapkın bir 'Alman İslamı' oluşturmak isteyen Almanya tarafından alenen desteklenen Ateş'in camisine giden eşcinsel Christian Awhan Hermann ortaya çıkarak, "Almanya'nın ilk eşcinsel imamı benim" dedi.

O DA CAMİ KURACAKMIŞ
Geçtiğimiz yıl İslamiyet'i seçtiğini anlatan eşcinsel Christian Awhan Hermann, Fransa'daki CALEM Enstitüsü'nde imamlık eğitimi aldığını söyledi. Eşcinsel Alman, "İbn-i Rüşt Goethe Camisi'ne giderek bu dinin ne kadar güzel olduğunu gördüm" dedi. Hermann, kendi camisini kuracağını da açıkladı. Sipariş sorularla Alman kamuoyuna mesaj verildi, Ateş'in sözde camisi de parlatıldı.

HEDEFTE DİTİB VAR
Almanya, kendi kafasına göre bir İslamiyet oluşturmak adına uzun zamandan beri cemaatler arasına nifak sokuyor... DİTİB içinde de huzursuzluk çıkarıp kurumu bölmeye çalışıyor. Alman gizli servisi bunun için özellikle FETÖ'cüleri kullanıyor. FETÖ'cüleri DİTİB'in içine sızdırarak, DİTİB'i bölmeye çalışan Almanlar, bir yandan da "alternatif örgütler" kurmanın yollarını arıyor. FRANKFURT

DÜŞMANLAR DEVREDE
Almanya, yüce dinimizi tahrif edip sapkın bir 'Alman İslamı' oluşturma çalışmalarında medya ve siyasetten tam destek görüyor. Siyaset ayağında Türkiye düşmanı Cem Özdemir, PKK savunucusu Sevim Dağdelen ile NRW Uyum Bakanlığı Müsteşarı Serap Güler'i kullanan Almanya, medyada ise Alman basınından Türkçe isimli gazetecileri ve Axel Springer grubunu kullanıyor.

FETÖ'YE DESTEK
Sapkın proje kapsamında, vergi kaçakçısı, PKK sempatizanı Tobias Huch ile eşcinsel Volker Beck gibi isimlerin DİTİB'e saldırması sağlanıyor. Alman makamları bir yandan da FETÖ'cülerin etkin olduğu 'House of One' projesini parlatmaya çalışıyor. Alman Hükümeti ve Berlin Eyaleti'nin House of One projesine 20 milyon euro yardım ödemeye karar vermesi, FETÖ'cülere bayram sevinci yaşatmıştı.

https://www.sabah.com.tr/avrupa/2019/02/25/rezillik-diz-boyu

Oscar'ın ardından! Erkek oyuncu ödülleri eşcinsel karakterlere gitti!

$
0
0
Bohemian Rhapsody filmindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu seçilen Rami Malek, ödül sevincini sahneye çıkmadan önce kız arkadaşı Lucy Boynton'u öperek gösterdi.


BlacKkKlansman filminin yönetmeni Spike Lee, En İyi Uyarlama Senaryo ödülünü aldı. America'nın ırkçı geçmişiyle ilgili konuşmasıyla dikkat çeken Lee, ödülü anons eden oyuncu Samuel L. Jackson'ın kucağına atlayarak yaptığı sevinç gösterisiyle akılda kaldı.


Efsanevi Queen grubu, yeni solisti Adam Lambert ile 91. Oscar Ödül Töreni'nin açılışını yaptı. Sahnede grubun ikonik solisti Freddie Mercury'ye saygı duruşu olarak fotoğraflarıyla yer verildi.


Lady Gaga, başrolünde yer aldığı A Star Is Born filmi için bestelediği Shallow şarkısıyla bir Altın Küre ve iki Grammy ödülü kazanmasının ardından En İyi Film Şarkısı Oscar'ını kazandı. Ödül konuşması esnasında gözyaşlarını tutamayan Lady Gaga, duygusal bir konuşma yaparak rol arkadaşı ve yönetmeni Bradley Cooper'a teşekkür etti. Gaga, "Yeryüzünde bu şarkıyı benimle senden başka söyleyebilecek biri yok" dedi.


Lady Gaga ve Bradley Cooper, Oscar gecesinde A Star Is Born filmindeki Shallow şarkısını sahnede seslendirdi. Performans esnasında birbirlerine fazla yakınlaşmalarının, Bradley Cooper'ın kız arkadaşı Irina Shayk'ta rahatsızlık yarattığı söylentileri ortaya atıldı.


İngiliz oyuncu Olivia Colman, The Favourite (Sarayın Gözdesi) filmindeki lezbiyen kraliçe rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazandı. Sahnede ağlayan Colman, "Benim bir Oscar'ım var. Pek çok kişiye teşekkür etmem gerekiyor. İsimlerinizi unutursam sizi daha sonra bulup kocaman öpeceğim" dedi.

EN İYİ FİLM
KAZANAN: Green Book

EN İYİ YÖNETMEN
KAZANAN: Roma (Alfonso Cuarón)

EN İYİ KADIN OYUNCU
KAZANAN: Olivia Colman (The Favourite)

EN İYİ ERKEK OYUNCU
KAZANAN: Rami Malek (Bohemian Rhapsody)

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
KAZANAN: Regina King, If Beale Street Could Talk

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
KAZANAN: Mahershala Ali, Green Book

EN İYİ FİLM ŞARKISI
KAZANAN: Shallow (A Star Is Born-Lady Gaga)

EN İYİ FİLM MÜZİĞİ
KAZANAN: Black Panther

EN İYİ UYARLAMA SENARYO
KAZANAN: BlacKkKlansman

EN İYİ ORİJİNAL SENARYO
KAZANAN: Green Book

https://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/91-oscar-odullerinin-oscar-2019-akilda-kalan-anlari,ZxskF-9-MUOuw6p4pWQCKQ?_ref=infinite

Gay karakterler 2 Ocar aldı

Her zaman ‘politik’ ödüller veren Akademi, bu yıl “En iyi erkek oyuncu ” ve “En iyi yardımcı erkek oyuncu”  ödüllerini  ‘gay’ karakterlerin hayatını canlandıran oyunculara değer buldu.

Bohemian Rhapsody filminde Queen’in efsanevi solisti Freddie Mercury’ye hayat veren Rami Malek “En iyi erkek oyuncu” heykelini kapan isim oldu.

Şimdi herkes “Adam bir takma diş ve sıfır mimikle heykel aldı” geyiğini yapıyor.

Mahershala Ali, canlandırdığı Dr. Don Shirley karakteri ile ödülü aldı.

Green Book filminde bir İtalyan’ı canlandıran Viggo Mortensen’in hakkı büyük yenildi. Yardımcı erkek ödülü de Green Book’ta Dr. Don Shirley karakterini canlandıran Mahershala Ali’nin oldu.

Ali de aynen Malek gibi Green Book’ta ‘gay’ bir karaktere can verdi.

Ali, 2017’de ‘Ay Işığı’ filmindeki rolüyle bu ödülü kazanan ilk Müslüman olmuştu.

https://724kultursanat.com/oscar-akademisinden-dengeli-heykeller/

Edis gay mi?

$
0
0
Sinan Hotiç kimdir? Edis ile aşk mı yaşıyor? Edis eşcinsel mi? soruları Twitter’da Gmag adlı hesabın paylaşımıyla gündeme geldi.


Gmag adlı dergi’ “Gönül isterdi ki size yılın aşkını açık açık söyleyelim. Malum Türkiye’nin şartları ?????>? biri Türkiye’nin yeni nesil starı, diğeri büyüüük bir ayakkabı firmasının varisi. Çok tatlısınız. Ve mutluluklar. ?? #pazar” paylaşımını yaparak sosyal medyada gündem oldu.

Edis Görgülü eşcinsel mi?
Edis'in cinsel kimliği son günlerde birçok platformda merak edilmektedir. Fakat Edis bu konuyla ilgili bir açıklama yapmadı. Geçmişte LGBT haberleri adlı sitede Edis'in bir erkekle çekilen fotoğrafı paylaşılmıştı.

Edis Görgülü'nün instagram hesabından bu fotoğrafı kaldırması, "gay zannedilmekten korktu mu ?" söylentisini getirdi.

Edis bu tarz haberler çıktıktan sonra sosyal medya hesabından Yalan şarkısını paylaşmıştır.

https://www.azonceoldu.com/trend-haberler/sinan-hotic-kimdir-edis-ile-ask-mi-yasiyor-edis-escinsel-mi-53324

Homofobik Gürsel Karataş: Ahlaksız bir örgüt olan LGBTİ!

$
0
0
Ana muhalefet partisi ve yandaşları, 31 martta yapılacak olan yerel seçimler için Ak Parti ve MHP'yi, yerel seçimleri sanki bir genel seçim yapılıyormuş gibi, Beka sorunu haline getirmekle itham ediyorlar. CHP gerçekten aymazlardan oluşan bir partimi? yoksa terörü legalize etmeye çalışan üst aklın güdümündemi?. Ak Parti genel başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan gerek verdiği demeçlerde, gerekse yaptığı mitinglerde hdp ile açıkca işbirliği yapan chp'nin ülkemizin bekasına halel getirecek bir organizasyonla açıkça vatana ihanet içerisinde olduklarını beyan ediyor. Kararı her vakit olduğu gibi Halk verecek. Şimdi bir bakalım, chp'nin tam destek vererek seçtirdiği hdp'nin idaresinde olan yerel yönetimlerde, neler yaşanmıştı?. Ülkemizin bir parçasını bölmek için doğuda hendekler kazılmış, pkk militanları bölgedeki evleri köstebek yuvasına çevirmiş, yöre halkı canlı kalkan yapılmış, asker ve polisimize kurşun sıkılmış, onlarca asker ve polisimiz şehid edilmişti. hdp'nin desteklediği chp idaresindeki bazı illerde, pkk ve illegal örgütler yuvalanmış, ve lojistik destek gördükleri yerlerde, çeşitli eylemler yaparak masum sivil insanlarımızıda şehid etmişlerdi. Örnek gösterilmek gerekirse ordu giresun vs şehirlerimizin kırsalına kadar pkk militanları girmiş yuvalanmışlardı. bu eylemler sadece pkk eylemleri olarak değil, bazı şehirlerde illegal örgütlerin ve sözde stk ların birlikteliği ile, toplumumuzun huzur ve istkrarına ülkemizin beka'sına yönelik eylemler düzenlemişlerdi. Malesef huzurlu oluşuyla ünlü şehrimiz sinop merkezde dahi hdp'li yöneticiler boy göstermiş, lakin sağduyulu sinop halkı hak ettikleri cevabı en güzel şekilde vermiş geldikleri gibi gitmişlerdi. Aynı durum gerzede yaşanmış chp'li başkanında katıldığı ahlaksız bir örgüt olan ''lgbt (lezbiyen gay(ibne) biseksüel teşkilatı)'' ilçemizde huzursuzluk çıkartmış ambulans taşlanmış ve bir yerel gazeteye saldırılmıştı. Herşey milletimizin gözü önünde. artık son sözü halkımız söyleyecek. Meşhur bir söz var bilirsiniz; söz kunusu vatansa gerisi teferruattır. Siyasette cerayan eden Bazı tercihlerden dolayı rahatsızlık duyanlar tabiki var. bizlerinde gördüğü rahatsız olduğu bir çok yanlışlar var. gerek aday seçimlerinde, gerekse teşkilatlardaki basiretsiz ve şuurdan yoksun davayı kendi çıkarlarından ibaret gören  omurgasızların doldurduğunu görmüyor değiliz; lakin şundan eminiz; Ülkemizin bekası huzuru ve Refahı için gece gündüz demeden tek başına mücadele eden bir liderimiz var. ve biz kenardaki kıyıdaki küçük hesaplar içinde olanlara değil Büyük resme bakarız... Tabidir'ki bu durum sonsuza kadar sürecek değil.  ülkemizin bekası huzuru ve Refahı için çalışacağına inanacağımız tertemiz insanlardan oluşan yeni bir Alternatif ortaya çıkana kadar böyle devam edecek. Şimdi sözde kararda tercihde milletindir Vesselam.....

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazetemize ve diğer haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız. Vitrinhaber...https://www.vitrinhaber.com/beka-sorunu-varmi-makale,1072.html

Vitrinhaber Gazetesi

https://www.vitrinhaber.com/beka-sorunu-varmi-makale,1072.html

Billy Porter: Kadın elbisesi giyen bir eşcinsel değilim, elbise giyen bir erkeğim!

$
0
0

Hiçbir kategoride adaylığı olmamasına rağmen ödül gecesine damga vuran isimlerden biri de Billy Porter'dı. ABD'li performans sanatçısı, pop şarkıcısı ve oyuncu Billy Porter, eşi Adam Smith ile birlikte, Christian Siriano imzalı kadife smokin elbisesiyle kırmızı halıya geldiğinde herkes şok oldu.


Evet gördüğünüz gibi, kendisi bir balo elbisesi giymişti. Aslında Altın Küre'de pembe bir pelerin giydiğini hatırlarsak, bu tarz hareketlerine şaşırmamak gerek. Vogue dergisine verdiği röportajda, “Amacım yürüyen bir sanat eseri olmak. Beklentilere meydan okumak. Erkeklik nedir? Bu ne anlama geliyor? Kadınlar her gün pantolonla çıkıyor, ama bir erkeğin elbise giydiği dakika, kıyamet kopuyor" demişti.

Bu kıyafeti hakkında da, “Kadın elbisesi giyen bir eşcinsel değilim, elbise giyen bir erkeğim” dedi.

http://www.milliyet.com.tr/2019-oscar-odul-toreni-ile-ilgili-bilmeniz-gereken-her-sey-molatik-11089/?Sayfa=9

Reynmen klibinden 130 bin lira kazanmış...

Eşcinsel Bir Adamın Ağzından: Kadınların Maruz Kaldığı Çifte Standartlar

$
0
0
Tahrik olmak karşı tarafın değil, kişinin kendi sorunudur!

Kadınların yaşadığı ayrımcılığa ve cinsel tacizlere dikkat çekmek amacıyla başlayan #MeToo akımı, tüm dünyada büyük ses getirdi. Yine de cinsel taciz suçlarında, mağdurda hata bulma eğilimi hala oldukça yüksek. Bu durum, cinsel taciz konusunda şikayette bulunan kadınların üzerinde baskı kurulmasına ve hayat tarzının, giyiminin, davranışlarının eleştirilmesine yol açabiliyor. Yazar ve aktivist Josh Weed’in Twitter’da paylaştığı flood, kadınların sosyal hayatta uğradığı baskıya ve çifte standartlara dair de fikir veriyor.


Heteronormatif bir dünyada büyüyen gey bir adamım ben. Bu dünyanın bir parçası olarak ‘modesty culture’ı (gösterişsiz olma, dikkat çekmemeye çalışma, uygun olma kültürünü) her zaman şaşkınlıkla karşıladım.

Bu kültürün dayanağı ise kadınların erkekleri provoke etmeyecek şekilde giyinmesi. Bu delilik.

Bana göre, bir erkeğin bir kadına bakıp ”Bence üzerini değiştir çünkü tenini görmek beni tahrik ediyor. Bu tahrik duygusu oldukça güçlü ve ben nasıl davranmam gerektiğini öğrenemedim. Lütfen elbiselerini değiştirir misin?” demesi tamamen saçmalık.

Bu tam bir çılgınlık! Özellikle de erkeklerin, kadınların ‘uygun’ şekilde giyindiklerinde daha değerli olduklarını iddia etmeleri. Sanki kadınların değeri, derisini kapattıkça ve erkeklerin tahrik olmasına fırsat tanımadıkça artıyormuş gibi.

Eğer bir kadın bu şekilde giyinmeyi reddederse o zaman erkeğin onu suçlama, namusuna ve ahlakına laf etme hakkı doğuyor. Hepsinin sebebi ise erkeğin cinsel açıdan tahrik olduğunu söylemesi.

Son dakika haberi: Kadınların değeri sabittir. Dokunulmazdır. Bu değer, kadınların giydikleriyle ya da yaptıklarıyla değişmez. Cinsiyetle de değişmez.

Erkeğin cinselliği ise yalnızca kendisi sorumluluğudur.

Bunu nereden mi biliyorum? Hayatım boyunca hiçbir erkeğe, erkek vücudu beni tahrik etse dahi, nasıl giyinmesi gerektiğini söylemedim.

Yazın sıcağında spor yapan bir adama tişörtünü giymesi gerektiğini asla söylemedim. Bir erkekten asla ‘uygun’ giyinmesini istemedim.

Bol basketbol şortları beni tahrik eder diye erkeklerin basketbol şortu giymekten vazgeçmesini beklemedim.

Aksine, hayatım boyunca hep erkeklerin yanımda soyunmasına maruz kaldım. (soyunma odaları vs.) Bilin bakalım ne yaptım? Tahrik olsam dahi asla ve asla bunun için bir erkeği suçlamadım. Tahrik olmam beni alakadar eder. Karşımdaki adamı değil.

Yanımda soyunduğu için hiçbir erkeğe cinsel saldırıda bulunmadım. Bu yüzden hiçbir erkeğe tecavüz etmedim. Asla ‘onun da niyeti vardı’ demedim.

İnsanların değeri sabittir. Dokunulmazdır. Doğduğu günden başlar, öleceği güne kadar devam eder. Giysiler insanların değerini değiştirmez.

Ve bir erkeğin tahrik olması, yalnızca o erkeğin sorumluluğudur. Sorumluluk asla o erkeğin tahrik olmasını tetikleyen birinin vücudunda değildir, asla.

Erkeklerin kendi cinsel dürtüleri ve tepkileri için kadınları suçlamaları, kadınlara hakarettir. Ve bu erkekleri güçsüz kılar. Erkeklerin kendi vücuduna sahip çıkamadığını ortaya koyar. Bu durum, erkeklerin göz diktiklerine elde etmek için kızgın olmasına sebep olur. Bu tehlikelidir. Bunun ucu saldırıya varır. Bu tecavüz kültürüdür.

Benim 4 kızım bundan çok daha fazlasını hak ediyor. Güvenli bir hayat sürmeyi hak ediyor. Güneşli bir günde rahat hissettiği giysileri giymeyi hak ediyor.

Ve kızlarım ne giyerseler giysinler değerli olduklarını bilmeyi hak ediyor! (Bilirsiniz, erkeklerin doğduğundan itibaren aldığı mesajın aynısı bu.)

Cihan Taştan Cihan Taştan

https://listelist.com/kadinlar-cifte-standart/

Eşcinsel değilim demek, eşcinselim ama söyleyemiyorum demektir!

$
0
0
Çünkü ben bir eşcinsel olarak heteroseksürlim deme ihityacı hissetmiyorum heteroseksüel olmadığıım için!

Billy Porter kimdir? Eşcinsel mi? Sevgilisi kim?

Billy Porter kimdir? Oscar Ödülleri Töreni'nde giydiği kıyafetle olay olan ve tüm dünyada konuşulan Billy Porter organizasyona damgasını vurdu. Hakkında yapılan araştırmalar sürerken, Billy Porter kimdir, gay mi, eşcinsel mi, sevgilisi kim gibi sorulara yanıt aranıyor. Bunun yanı sıra etekli smokini ile gündeme gelen ünlü ismin kıyafeti de büyük bir merak konusu. Peki Billy Porter kimdir? Eşcinsel mi? İşte Oscar Ödülleri Törenindeki olay yaratan o kıyafet ve tüm detaylar...


Billy Porter kimdir? Geçtiğimiz akşam düzenlenen Oscar Ödülleri Töreni'nde birçok ünlü isim birbiriyle şıklık yarışı verirken içlerinden biri vardı ki herkesi hayretler içinde bıraktı. Giydiği etekli smokinle dikkatleri üzerine çeken Billy Porter'ın kıyafedi olay yarattı. Sosyal medyada da oldukça konuşulan Billy Porter internette araştırılmaya başladı. Peki kimdir bu Billy Porter? Eşcinsel mi? Gay mi? Sevgilisi kim? İşte Billy Porter hakkında her şey...

BİLLY PORTER KIYAFETİYLE GECEYE DAMGA VURDU

Los Angeles’taki Dolby Tiyatrosu’nda düzenlenen 91. Oscar Ödül Töreni’ne performans sanatçısı Billy Porter’ın smokin elbisesi damga vurdu.

Kırmızı halı töreni başladığında ve Billy Porter’ın Christian Siriano imzalı smokin elbisesiyle halıda boy göstermesi kendisini tanımayanları oldukça şaşırttı.

Pose dizisinin oyuncularından Porter’ın tarzı bazı moda editörleri tarafından ‘Erkeklik ve kadınlık üzerine bir oyun” olarak tanımlansa da aslında 49 yaşındaki oyuncunun normal hali bu… Zira Porter günlük hayatında ve özel davetlerde çok nadir takım elbise ya da smokin giyiyor. Onun yerine elbise veya etek giymeyi tercih ediyor.

Porter, cinsiyet ayrımcılığına bir tepki olarak bu kıyafeti giydi ve ‘Kadın kıyafeti giyen bir eşcinsel değilim, elbise giyen bir erkeğim’ diyerek eleştirilere de cevap vermiş oldu.

Yaklaşık iki yıl önce Adam Smith ile evlenen Porter, insanların yaklaşımlarına da anlam veremediğini belirterek “İnsanların, başka insanların özgünlüğünü ve doğrularını anlamak ya da onlara katılmak zorunda olmadıklarını ama saygı göstermeleri gerektiğini anlamalarını istedim” dedi…

BİLLY PORTER EŞCİNSEL Mİ?

Tüm dikkatleri üzerine çeken Porter, sadece Oscar'a değil, neredeyse tüm davetlere ilginç kıyafetleri ile katılıyor. Billy Porter'ın eşcinsel olduğu bilinmektedir.

BİLLY PORTER SEVGİLİSİ KİM?

Öte yandan cinsiyet ayrımcılığına tepki olarak bu tavırları sergilediği konuşulan Porter, aynı zamanda bir eşcinsel. Adam Smith ile birlikteliği olan Billy Porter, eşiyle olan fotoğraflarını da sık sık sosyal medya hesabından paylaşıyor.

https://www.superhaber.tv/billy-porter-kimdir-escinsel-mi-billy-porter-gay-mi-sevgilisi-kim-oscar-odul-toreninde-etekli-smokin-giyen-adam-billy-porter-kiyafet-haber-178094

Kuir Kıbrıs Derneği'nden 10. yıl sergisi ve Renklerin Çeşitliliği Projesi açılış etkinliği

$
0
0
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Kuir Kıbrıs Derneği tarafından yürütülen "Renklerin Çeşitliliği" başlıklı proje açılışı ve Kuir Kıbrıs'ın 10. Yıl Sergisi 4 Mart Pazartesi saat 19:00'da EMAA Başkent Sanat Merkezi'nde gerçekleşecek.

“Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve dahası (LGBTİ+), tüm renklerin birlikte var olabildiği bir Kıbrıs için Renklerin Çeşitliliği Projesi!” sloganıyla yola çıkacak olan ekip, Kıbrıs’ın kuzey kesiminde LGBTİ+’ların insan haklarına erişimini sağlamak ve ayrımcılığı önlemeyi hedefliyor. Aralık 2018’de başlayan ve üç yıl sürecek olan “Renklerin Çeşitliliği Projesi”, Avrupa Birliği “Kıbrıslı Sivil Toplum İş Başında VI” Hibe Programı kapsamında finanse edilmekte ve Kuir Kıbrıs Derneği tarafından yürütülüyor.

2008’de Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtı gün olarak kabul edilen 17 Mayıs günü dernekleşmek için ilk adımı atan Homofobiye Karşı İnisiyatif’ten Kuir Kıbrıs Derneği’ne ve günümüze kadar olan süreçte yaşananların sanatsal bir şölenle sergilendiği ve küratörlüğünü EMAA Başkent Sanat Merkezi Başkanı Zehra Şonya’nın üstlendiği “Kuir Kıbrıs 10. Yıl Sergisi” de aynı zamanda açılış konuşmaları sonrası ziyaret edilebilecek. Açılış sonrası sergi 5 Mart’tan 11 Mart 2019’a kadar hafta içi her gün saat 16:00 ve 20:00 arası ziyaret edilebilecek.

Aralık 2018’de başlayan Renklerin Çeşitliliği Projesi 3 yıl sürecek. Proje kapsamında, ortak örgütlerle işbirliğinde çeşitli aktiviteler düzenlenecek. Düzenlenecek olan aktiviteler arasında dernek içi kapasite artırıcı eğitimler, Psikolog ve Hukukçulara yönelik eğitimler, staj programı ve gönüllülerle çalışmalar, yıllık medya takip raporları, fon geliştirme faaliyetleri, haber bültenleri, homofobi, bifobi ve transfobi karşıtı yerel toplantılar, üniversitelerle ortak uluslararası konferanslar, LGBTİ+’ları ilgilendiren konularda kitapçıklar, tutum araştıran anket, LGBTİ+’lara yasal, psikolojik ve sosyal danışmanlık hizmetleri ve Stratejik Davalama bulunuyor.

http://www.kibrispostasi.com/c49-KULTUR-SANAT/n277663-kuir-kibris-derneginden-10-yil-sergisi-ve-renklerin-cesitlil

Bizimkisi bir aşk hikayesi; siyah-beyaz filim gibi biraz!

$
0
0
FB:3- BJK:0

Eğer 4-3 olsaydı, yıllar önce GS'nin 3-0 öndeyken, FB'nin 4-3 kazanması gibi olacaktı!












HAŞMET BABAOĞLU: Bu nasıl çürümedir, cinsel kimliksiz yeni cinsellik övülüyor!

$
0
0
Bu nasıl çürümedir!
Ortalık kaynıyor...
Meğer Vatikan hakkında şüphelenenler, şüphelerinde haklıymışlar.
Ama gerçekler hep hasıraltı edilmiş.
Neden mi söz ediyorum?
Kilisenin en tepesinden en alt kademelere kadar yayılan cinsel istismar ve pedofili virüsünden...
Sefahat âlemleri yapan eşcinsel kardinallerden...
Vatikan'ın kapısına dayanan şikâyet dilekçeleri, mahkeme kararları ve soruşturmaların ört bas edilmesinden söz ediyorum.
***
Fransız araştırmacı Frederic Martel'in Vatikan'ın ikiyüzlülüğünü ortaya seren kitabı piyasaya çıktığından bu yana geçen kısa süre içinde dünyanın her köşesinden yeni ifşaat haberleri gelmeye başladı.
Mağdur çocuklar, aileler ve pisliği açıklamaya kalkıştığı için kiliseden atılan eski görevliler Vatikan temsilcilikleri önünde protesto gösterileri yapıyor.
Martel, kitabı için dört yıl boyunca 1500'den fazla Vatikan görevlisi ve din adamıyla görüşmüş. Görüşme yaptıkları arasında 41 kardinal, 52 psikopos da, Vatikan'ın meşhur İsviçreli muhafızları da var.
Sonuç? Rezalet ötesi...
Ajansların geçtiği yeni haberler çok sarsıcı.
Binlerce çocuğun rahipler tarafından cinsel istismarına ilişkin belgeler kardinaller tarafından ya yok edilmiş ya da kayda geçirilmemiş.
Polis mi? Dosyalar ve soruşturmalar sürekli ötelenmiş.
Papa, apar topar "kilisede cinsel istismarla mücadele" zirvesi topladı ama faydası olmaz.
Cin şişeden çıktı bir kere...
***
Biliyorum, her konuyu akışına bırakmayı entelektüel tavır (!) sanan malum "uyuzlar" yine kızacaklar bana...
Ama insanın aklına yığınla soru takılıyor.
Yoksa, Vatikan hep böyle miydi, diye sormak gerek en başta.
Yok, bu çürüme yapısal bir sorun değil de, sonradan ortaya çıkmışsa...
Neden ve nasıl bu kadar uzun süre saklandı?
Malum, devletlerin ve medyanın yardımı olmadan böyle bir gerçek örtülemez, bu pis koku bastırılamaz.
O halde...
Acaba yıkım için uygun bir zaman mı beklendi?
Küreselciler tek dünya dini hedeflerine uygun olarak kendilerine ayak bağı olan "Vatikan devleti"ni ve kadrolarını artık yere serme zamanının geldiğine mi karar verdiler?
Düşünün, nasıl ilginç bir tablo...
Batı basınında bir yandan "cinsel kimliksiz yeni cinsellik"övülüyor, öte yandan Vatikan'daki eşcinsellik skandalı manşetlere çıkarılıyor.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/babaoglu/2019/02/26/bu-nasil-curumedir

Mevlüt Tezel; Her yıl eşcinsel karakterlerin ödül alması sıkıcı olmaya başladı!

$
0
0
Eskiden Oscar'ı 'Baba', 'Cesur Yürek', 'Gladyatör', "Forrest Gump', 'Titanik', 'Son İmparator', 'Schindler'in Listesi' gibi görkemli filmler kazanırdı. Şimdi çizgi romanlar ve bilgisayar oyunlarından uyarlanan süper kahraman filmleri para kazandırdığı için, eskisi gibi güçlü epik yapımlar fazla çekilmiyor. Bu da Oscar ödüllerinin her yıl biraz daha lobilerin etkisi altında kalmasına neden oluyor. Akademi üyeleri bir ara da ABD derin siyasetinin etkisi altında kalmıştı. 'The Hurt Locker' ve 'Argo' gibi yapımlar hak etmedikleri kadar Oscar ödülü kazandı.
88'inci Oscar ödüllerinde adayların çoğunun beyaz olması üzerine Spike Lee'nin Instagram'dan "Bembeyaz bir ödül törenini destekleyemeyeceğim" diyerek başlattığı boykot, kırılma noktası olmuştu. Lee'nin başlattığı boykottan sonra Oscar ödüllerinde ırkçılığı konu alan yapımların sürekli aday gösterilmesi, siyahların daha çok ödül kazanması rastlantı mıydı sizce? Son dönemde eşcinsellerin sorunlarına odaklanan yapımlar da Akademi tarafından el üstünde tutuluyorlar.
"Adamların cinsel ayrımcılık ve ırkçılıktan başka sorunu yok, sinema da hep bu konuları işliyor" diyebilirsiniz.
Haklısınız ama Oscar en büyük tören; lobilerin etkisi bu kadar yoğun olmamalı, kazanan her zaman sinema olmalı!
Eski Akademi üyeleri; ırkçı, yaşlı beyazlar diye eleştiriliyorlardı. Sonra Akademi'nin üye yapısı değişti, bu kez de 'art house' ya da kabaca festival filmi diyeceğimiz 'Manchester by the Sea', 'Moonlight' ve 'Roma' gibi yapımlar daha çok ödül almaya başladı. Bir 'art house' sinema tutkunu olarak bundan şikayetçi değilim ama son dönemde ırkçılığı ve eşcinsellere yapılan ayrımcılığı konu alan yapımlar ve eşcinsel ve siyah karakterleri canlandıran oyuncular sürekli ödül kazanır oldular.
Bakın dün ödül alan yapımlara:
En İyi Film, En İyi Orijinal Senaryo, En İyi Yardımcı Aktör ödüllerini kazanan 'Green Book'un konusu ırkçılıktı, başkarakter de siyah piyanistti.
En İyi Erkek Oyuncu ödülü gey şarkıcıyı canlandırana gitti. En İyi Kadın Oyuncu ödülünü lezbiyen kraliçeyi oynayan kazandı.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülü ise kocasının suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışan siyahi kadına gitti. En İyi Uyarlama Senaryo ödülünü kazanan 'BlacKkKlansman' filmi;
Ku Klux Klan'lar, ırkçılık, siyah haklarını konu alıyordu. En İyi Kostüm ödülü de 'Black Panther'deki siyah Afrika kıyafetlerine gitti.
En İyi Animasyon ödülünü bile siyah örümcek adam kazandı! Dün Akademi üyeleri, en az bizim Merkez Hakem Kurulu ve Fırat Aydınus kadar eyyamcı ve lobiciydi!
Tamam ırkçılık büyük sorun, eşcinsel hakları önemli, siyahlar baskı görmemeli ama her yıl bu üç temanın ödül alması sıkıcı olmaya başladı!

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/sb-mevlut_tezel/2019/02/26/eyyamci-akademi

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç: LGBTİ gibi açılımlarla da bir ilgimiz olamaz!

$
0
0
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, önceki yazımla ilgili görüşlerini paylaştı. Özetle,Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramı üzerinde bir toplumsal uzlaşma olmadığının görüldüğünü, ayrışma yarattığını, kavramların uzlaştırıcı olması gerektiğini, aslında kendilerinin görev alanlarının da “toplumun bütününü” değil, Akademik dünyamızı ilgilendirdiğini ve bu nedenle de terimde bir düzeltmeye gitmek istediklerini açıkladı. “Ama 2016’da açıklanan içeriğe tamamen sadığız. Amacımız, Akademi dünyamızda kadınlara yönelik taciz, istismar, şiddet gibi baskılara son vermek ve akademide kadın görünürlüğünü arttırmaktır. Bu konuda hiçbir tereddütümüz yok. LGBTİ gibi açılımlarla da bir ilgimiz olamaz...”

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1266177/Nasil_oluyor_da_egitimli_insanlar_cemaatlere_kapilaniyor_.html

Madonna ve Lady Gaga barıştı

$
0
0

8 yıldır dargın olan Madonna ve Lady Gaga arasındaki buzlar eridi. Lady Gaga, pazar gecesi Madonna’nın verdiği Oscar partisinin davetlileri arasındaydı.

Trans kadın olan babaya kızı şimdi ne diye hitap ediyor acaba?

$
0
0

Dünyanın en çok kazanan modeli Kendall Jenner, 91. Oscar Ödülleri sonrasında düzenlenen Vanity Fair Partisi'ne damga vurdu. 23 yaşındaki model, derin bacak dekolteli elbisesiyle tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Kendall Jenner, gazetecilere poz verdiği sırada iç çamaşırının gözükmesine aldırış etmedi.
Dünyaca ünlü model, Beverly Hills'teki Wallis Annenberg Center'da düzenlenen geceye, 4 yıl önce cinsiyet değiştirerek kadın olan babası Caitlyn Jenner ile katıldı.
Eski adı Bruce olan Caitlyn Jenner, uzun süre poz veren Kendall'a eşlik etti.

İslam Zehra Türkmen'den homofobi: Eşcinsellik Tehlikesi! Çocuklarımız Tehlikede

$
0
0
Son iki hafta içinde dinlediğim yedi farklı genç kardeşimizin hayata bakışlarında ki değişimleri bu yazıyı yazmaya mecbur kıldı beni.

Aslında bu yedi gencin yaşadıkları çelişkiler ne yazık ki Türkiye’de ve dünya genelinde Cinsiyet Eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Eşitliği adı altında normalleştirilmeye çalışılan Lezbiyen, Gay, Trans, Bisüksüel vb. gibi Cinsel Yönelim olarak adlandırılan sapmaların, kültürel dezenformasyonun, ahlaki yozlaşmanın bir sonucu.

Gençleri dinlerken duyduklarım karşısında zaman zaman kanım dondu. Mideme kramplar girdi. Eğer yeterli çabayı ortaya koymazsak en fazla on yıl sonrasında ifsad olmuş nesilleri ardımızdan bırakacağımız konusunda kaygım oldukça büyüdü… Korku ile umut arasında ki o ince çizgide korkularım ne yazık ki ağır basmaya başladı.

İlk olarak tanıdık bir büyüklerinin tavsiyesiyle yanıma gelen ortaokul ikinci sınıf öğrencisi olan üç erkek çocukla konuşuyorum. Konuşmalarındaki kendilerine olan fazla güvenleri insanı tedirgin ediyor. Giyim kuşamlarının, sözüm ona tarzlarının özenti olduğu her hallerinden belli. BTS Grubuna hayranlar. Onlar gibi giyinmeye çalışıyorlar. Birisi saçını maviye boyatmak istiyor. Ancak ailesi buna izin vermediği için şimdilik ertelediğini anlatıyor. Çünkü grup üyelerinden birisinin saçı mavi… Grubun bütün davranışlarını savunacak bir cümle mutlaka buluyorlar. Kız gibi giyinmelerini ve makyaj yapmalarını Koreli erkeklerin kendilerine çok iyi baktıklarına bağlıyorlar ve bakımlı olduklarını bu tarzın onların kültürleri olduğu bağlamında savunuyorlar. Hatta bunu bir sınıf atlama olarak görüyorlar. Bakımlı olmanın, makyaj yapmanın sadece kadınlara ait olmadığının altını çiziyorlar. Grup üyelerinin birbirine olan çok fazla yakın temaslarını ise kendi aralarında komiklik olsun diye yaptıklarını söylüyorlar. Ki benzer yakınlıkları kendi aralarında da yaptıklarını ifade ediyorlar. Gençlerden birisi BTS Gay değil diyor. Ama biseksüel olabilir. Çünkü hepsinin önceden sevgilisi olmuş. Biseksüel olmakta kötü bir şey değil ki diye cümleyi bitiriveriyor.

Bu sefer konuştuğum ise lise üç öğrencisi bir genç kız. Daha önceden Allah’a inanan, başı örtülü ve ibadetlerine özen gösteren bir kızımız… Şimdi ise başını açmış ve kendisini deist olarak tanımlıyor. Daha acı olanı birçok genç gibi cinsel kimlik bunalımı içinde. Önce kendisinin biseksüel olduğunu düşünmüş. Ama sonra erkek arkadaşı olduğu ve onu çok sevdiği için bundan vazgeçmiş. Sınıf arkadaşlarının olduğu whatsaap grubunda paylaşılan fotoğraflara bakmak istemezsiniz. Bu yaştaki gençlerin bedenlerini, mahrem yerlerini bu kadar cesurca ve hayâ etmeden paylaşıyor olmaları ve altına yazdıkları yorumlar kanımı dondurdu. Genç kızımız son bir ay içinde iki defa intihara kalkışmış. İlaç içmiş ve bileklerini jilet ile kesmiş… Şimdi ise kendine yardım edecek, düştüğü yerden kaldıracak elleri bekliyor.

Bir okulda seminerdeyim. Seminer sonrası yanıma orta üçüncü sınıfa giden iki kızımız yaklaşıyor. Tedirgin halleriyle aslında çok şey konuşmak istedikleri belli… Kısık bir sesle hocam diyor bir şey soracağız kız kıza olmak ve bir kız ile öpüşmek günah mı? Bir arkadaşımız bunun günah olmadığını söylüyor. Ne yapmalıyız? Ne demeliyiz? Gerçekten günah mı? Neden günah?

Bu sefer ise başka bir şehirden bir arkadaşım arıyor. Son zamanlarda 10 yaşındaki kızında çok ciddi değişimler olduğunu, kızının erkek gibi giyinmek istediğini, babasının parfümünü kullandığını ve sürekli erkeklerle oynadığını, okulda en iyi arkadaşlarının erkekler olmaya başladığını söylüyor. Ve iki gün önce kızının “anne galiba ben erkek olsam daha mutlu olacağım” cümlesiyle tüm dünyasının başına yıkıldığını anlatıyor.

Ve daha bunlara benzer anlatılmayan, anlatılamayan, anlatılmak istenmeyen, üstü örtülen, duymadığımız hatta duymak istemediğimiz gerçekliklerimiz…

Peki biz nasıl oldu da bu hale geldik. Bu süreç kendiliğinden ve aniden mi gelişti?

Alfred Kinsey 1947 yılında İndiana Üniversitesi bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurar. 1948 yılında ise bir araştırma yayınlar. Ve büyük ilgi görür. 1955 yılında ise araştırmasının ikinci bölümünü yayınlayınca Amerika Barolar Birliği, Amerika Ceza Sistemini değiştirme mücadelesine koyulur. Ve o güne kadar suç olarak kabul edilen kürtaj, zina, çocuk pornografisi, evlilik öncesi cinsel ilişki, aldatma ve eşcinsellik suç olmaktan çıkartılır. İnsanların yönelimlerine göre de cinsiyetlerinin olacağı ifade edilerek Kinsey Skalası olarak bilinen bir skala yayınlanır. Ve bu akım tüm dünyada yaygınlaşmaya başlar.

Türkiye’de ise 2011 yılında “Farklı Aile formları” ibaresi İstanbul Sözleşmesi ile kabul edildi. Karı koca tanımlarının yanına partnerler ifadesi eklendi. TV kanallarından, sosyal medya alanına, eğiteme kadar her alanda bir değişim yaşanmaya başlandı.

ODTÜ’de cinsiyetsiz tuvalet uygulaması, İzmir’de iki erkeğin evliliğinin sosyal medyada çalkalanması, 2018 yılında yaklaşık 17 yıldır cezaevinde bulunan ve daha önce cinsiyet değiştirme ameliyatı olan trans mahkumun göğüs büyütme talebi için izin çıkması ve Gebze Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutuklu bulunan bu kişinin ameliyat masraflarının Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmış olması, “Dönmeyiz velev ki İbneyiz” pankartlarının cesurca sergilenmesi, eşcinsel ebeveynlerin çocuklarının daha mutlu olduğu haberleri, Koreli Müzik Grubu BTS’nin gençlerimizin dünyasına pazarlanmış olması ve gençlerin adeta gruba iman etmesi, Apple CEO'su Tim Cook’un “Eşcinsel olmak, bana tanrının en büyük hediyesi” sözlerini ilahi bir güce dayandırarak meşrulaştırma çabasının dünyada yankı bulması, en son Fransa'da Meclis Genel Kurulu’nun, eşcinsel çiftlerin heteroseksüel çiftlerle eşit haklara sahip olması kapsamında okullardaki formlarda yazan anne ve baba terimlerinin Ebeveyn 1 ve Ebeveyn 2 olarak değiştirme kararı alması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un partisi Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi (REM) milletvekili olan Valérie Petit yapılan yasa değişikliğinin aile çeşitliliğini köklendirmeyi ve sosyal eşitliği sağlamayı hedeflediğini belirtmesi ve Türkiye’de MEB’in eşcinselliği savunan bir yazar ile anlaştığı “Okullarda Çocuk Yogası” etkinliğinin sosyal medyadan gelen tepkiler üzerine iptal edilmesi…

Bir hafta önce Azerbaycan’da dernek çalışmaları yapan bir grup ziyaretimize geldi. Dertleri aynıydı… Azerbaycan’da GENDER projesi ile toplumda cinsiyetsizliğin yaygınlaştırılmaya çalışıldığını uzun uzun anlattılar. UNICEF bu projeye tam destek veriyor. İnsanın doğarken cinsiyetinin olmadığını topluma kabullendirme çabasındalar. Cinsiyetsiz doğan çocuk cinsiyetini belli yaşa gelince kendisi seçmeli. Eğer bu süreçte aile buna mani olursa çocuğun hayatına müdahale gerekçesiyle çocuğun aileden alınması dahi planlanıyor. Özellikle yetimhaneler ve köy okulları dönüşüm için ilk tercih edilen yerler olarak seçiliyor. Bazı ortaokullarda sadece tek tuvalet uygulaması başlamış bile.

Sonuç itibariyle Jack Goody’nin “Ailenin kontrolü; hem toplum sosyolojisinin, hem ekonominin, hem de nüfusun kontrolü demektir.” sözü ideolojilerin, siyasi erkin ve egemen güçlerin aileye olan ilgisinin nedenini çok iyi özetliyor aslında.

Çocuklarımız ve gençlerimiz bu kadar travma yaşarken acaba anne ve babalar ne yapıyor? Anne ve babalar çocuklarının hayatının neresinde duruyor? Sorusunu sormadan geçemeyeceğim. Çünkü hikâyesini dinlediğim gençlerin hiç birisinin hayatında aileleri yok ne yazık ki. Resulüllah’tan gelen “Her doğan fıtrat üzere doğar; sonra ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi (bir farklı rivayette de hatta Müşrik) yapar” hadisinden anlaşılan odur ki, insanın dini gelişiminde, doğuştan getirilen fıtrı eğilimi yanında çocuğun hayatında ana-baba ve yakın çevre başlıca etkendir. Bu açıdan aile önemlidir. Müslüman ailenin yuvası alan ev ise hayat boyu yaşanılacak bir okuldur. “Evlerinizi karşılıklı mescit edinin” ayeti ise dış koşulların zorlu ortamında elde edilemeyen verimliliğin yoğrulmuş yuvalarda oluşturulması açısından önemlidir. Zira zalim Firavuna karşı Musa (a) ve ona inanmış topluluğun evlerini karşılıklı tevhit yuvalarına dönüştürerek bir bilinç oluşturdukları gerçeğini unutmamak lazım.

Elbette devlet politikaları önemli ama çocuğun eğitimi öncelikli olarak anne babanın değil mi? Bu yüzden anne ve babanın ilgisi ve sevgisi her şeyden önce gelmeli. Çocuklarımızın kalbinde yer almak için emek vermek gerekir. Ancak ne yazık ki gördüğümüz kadarıyla ebeveynler çocuklarının hayatlarında çeşitli sebepleri bahane ederek (iş hayatı, yoğunluk, vs.) yoklar artık. Bunca şey olup bittikten sonra sadece hayıflanma kısmında yer almayı matah bir durum olarak görüyorlar.

Oysa öncelikli ve önemli olan çocuklarımızın “ben kimim ve niçin yaşıyorum” sorularını sorduğu, yani bir kimlik kargaşası yaşadığı dönemde hep elinden tutmak, yükünü hafifletmek, yolunda ki dikenleri bahçıvan gibi temizlemek, ayağına takılacak taşları birlikte kaldırmak ve kimlik kaosu zincirini vahyi bildirim doğrultusunda birlikte kırmak…

Kelam ilminde toparlanan şöyle bir söz vardır: “Vahyin rehberliğini kavrayamayan bir akıl, ancak hissiyat ve içgüdülerinin denetimsiz hazlarını tattığı yere kadar yürüyebilir. Gerisi kaos.”

Artık Asım’ın Nesli, Kur’an Nesli, Diriliş Nesli özlemlerimizi hamasi sloganlan olmaktan çıkartmalıyız.

Ailesini Hatice’nin veya Ebu Bekir’in ya da Erkam’ın evi gibi istişari bir mektebe dönüştüremeyen anne ve babalar hayıflanmalarını öncelikle kendi aciziyetleri hakkında yoğunlaştırmalıdırlar.

Zehra Türkmen

https://www.islam-tr.net/konu/escinsellik-tehlikesi-cocuklarimiz-tehlikede.54922/
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>