Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Trans model podyumda düşmemek için adeta şov yaptı!

$
0
0
Deniz Berdan ve kızı Begüm, dün Mercedes Benz Fashion Week Istanbul kapsamında 2019 Sonbahar Kış koleksiyonunu tanıttı. Defileye ise trans modelin şovu damga vurdu...


Begüm ve Deniz Berdan, Mercedes Benz Fashion Week Istanbul kapsamında sundukları 2019 Sonbahar Kış koleksiyonunda, moda sektörünün LGBTQ'nun herhangi bir bireyini bir kutuya koyup klişeleştirmesine karşı hissettiklerini tasarımlarla dile getirdi ve LGBTQ bireylerini defilesine çıkardı…

Bu bireylerden biri de trans model Qubra… Siyah mini elbisesi, yüksek ökçe botları ve elindeki pembe çanta ile salına salına yürürken, dönüş esnasında ayağı tökezledi… Bir an düşecek diye herkes panik olmuşken, Qubra öyle profesyonel bir hamle yaptı ki, tökezlemeyi fırsata çevirdi ve herkesi şaşırtmayı başardı…

Yürüyüşünü sanki düşmek üzereymiş de toparlamaya çalışıyormuş gibi değiştiren Qubra, izleyenler arasında bulunan moda tasarımcısı Gökhan Yavaş’ın üzerine düştü ve ortaya eğlenceli anlar çıktı…

Dünden bu yana sosyal medya da bu şovu konuşuyor. Videolarda tam olarak ne olduğu anlaşılmadığı için herkes düşüp düşmediğini, bunu bir şov olup olmadığını merak ediyor… Bizim fikrimiz ise, trans modelin böyle bir şov yapacağından muhtemelen kendisinin dahi haberi yoktu ve her şey bir anda oldu…

Nitekim bizim tahminimiz doğru çıktı. Bugün ulaştığımız ve dünkü şovu ile bilgi aldığımız Qubra, ayağının tökezlediğini, düşmemek için bunu son anda şova dönüştürdüğünü söyledi…

Hale Ceylan BARLAS


Yeniakit: Toplumsal cinsiyet eşitliği zırvalığı tam gaz devam ediyor!

$
0
0
Türk gençliğini cinsiyet bunalımına sokup ‘eşcinsel’ sapkınlık batağına sürüklemeyi amaçlayan 'Toplum Cinsiyet Eşitliği' zırvası tepkilere rağmen tam gaz devam ediyor. Son olarak MEB’in iptal ettiği proje Erzincan Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde verilecek olan seminerde program konusu oldu.


Türk milletinin milli ve manevi değerleriyle asla bağdaşmayan 'eşcinsel sapkınlığı' meşrulaştırma çabaları son yıllarda iyice ayyuka çıktı. Uluslararası kuruluşlar tarafından fonlanan LGBTİ tarzı oluşumlar Türkiye’de gençliği hedef alırken alttan alta da sinsi bir çalışma yürütülüyor.

MEB’in okullarda hayata geçirdiği "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (ETCEP)" projesi gelen tepkiler üzerine iptal edilmişti. Bu süreçte yeniakit.com.tr çok sayıda habere imza atmış ve projenin asıl amacını deşifre ederek aileleri ve yetkilileri uyarmıştı.

Aymazlık devam ediyor!
Gençleri 'cinsiyet eşitliği' adı altında cinsiyet bunalımına sokarak eşcinselliğe yönlendiren 'Toplumsal Cinsel Eşitliği' zırvası tamamen sona erdirilmedi.

Erzincan Valiliği "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu" tarafından alınan karar gereği müdürlük bünyesinde görev yapan tüm erkek personele verilmesi planlanan seminerde ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ konusuna da yer verildiği görüldü. Seminerde eşcinsel sapkınlığı meşrulaştırmaya yönelik ortaya atılmış olan "Toplumsal Cinsiyet eşitliği" konusunda rehber öğretmen Meryem Atalay konuşacak.

Erzincan Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından tüm resmi ve özel ilkokul ve ortaokul müdürlüklerine gönderilen bildiride, 26 Mart'ta valilik bünyesinde düzenlenecek olan seminere ortaokul ve ilkokullarda görevli tüm erkek personelin katılımı istendi.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/toplumsal-cinsiyet-esitligi-zirvaligi-tam-gaz-devam-ediyor-668826.html

Bülent Ersoy'un 'Ümit Hırsızı' klibi yayında

$
0
0
Bülent Ersoy'un söz ve müziği Tarkan'a ait çalışması 'Ümit Hırsızı', video klibiyle yayında. Düzenlemesi Taşkın Sabah tarafından yapılan şarkının video klibinde yönetmen koltuğuna Nihat Odabaşı oturdu


Tarkan'ın Bülent Ersoy'a özel yaptığı, sözü ve bestesi kendisine ait 'Ümit Hırsızı' adlı şarkı ile Ersoy, müzikseverler ile uzun bir aradan sonra yeniden buluştu.

Kemerburgaz'daki bir platoda gerçekleştirilen klip çekimlerinde çöl konsepti işlendi. Bu yüzden alana tonlarca kum taşınarak sahra ortamı yaratılmaya çalışıldı. Çekimler iki günde tamamlandı.

İlka'dan homofobi: İngiltere'de Müslüman velilerden "LGBT" derslerine tepki

$
0
0
İngiltere'nin Birmingham şehrinde, Müslüman anne-babalar okul müfredatındaki LGBT dersi nedeniyle çocuklarını okuldan aldı.


İngiltere'nin Birmingham şehrindeki Parkfield okulunda okuyan Müslüman ailelerin çocukları, okul yönetimi tarafından zorunlu olarak verilen ahlaksızlık öğretilerini içeren ders nedeniyle anne-babaları tarafından okuldan alındı.

Daha önceleri çocuklarına verilen ahlaksız içerikli ders yüzünden okul önünde protesto eylemleri gerçekleştiren Müslüman aileler, okul yönetiminin duyarsızlığı sonucu çocukların okuldan almak zorunda kaldı.

Müslüman ebeveynlerin, eşcinsel yaşam tarzları üzerine çocuklarının “beyninin yıkandığını” söyleyerek Parkfield'daki okulda okuyan 600 çocuğunu aldıkları bildirildi.

Seslerinin duyulması için oluşturdukları sosyal medya grubu üzerinden dertlerini dillendiren aileler, anne-babanın çocukları üzerindeki haklarının okul tarafından baltalandığını ve çocuklarının agresif şekilde eşcinselliğe teşvik edildiğini söylediler.

"Bizim çocuklarımız, bizim tercihlerimiz""Ailelere karşı değil, onlarla birlikte çalışın" sloganıyla okul yönetimine seslenen aileler, idareye yönelik diyalog çağrılarının, dilekçelerinin ve protestolarının kibirli bir şekilde göz ardı edildiğini söyleyerek son çare olarak çocuklarını okuldan almak zorunda kaldıklarını belirttiler.

Öte yandan çocukların ahlakını bozduğundan bahsetmeyen ve talepleri görmezden gelen okul yönetimi, ailelere gönderdiği mektupta protestoların, çocukların eğitimine sözde negatif etki yapacağından bahsedip ailelerden protestoları sonlandırmalarını istediği belirtildi.

"Lût'u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: 'Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz? Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz'," (Araf 80 - 81) ayetini paylaşan aileler, çocuklarına öğretilen "anne-anne ve ben", "kral ve kral"şeklinde eşcinselliği özendirici hikâyeler okunduğunu söylediler.

Okuldaki çocuklardan birinin babası olan 46 yaşındaki Abdul Ma, bunun bir "beyin yıkama" olduğunu belirtirken, başka bir çocuğun annesi Razina Mahmut ise "Bu, çocuklarımıza zorla kabul ettirmekten başka bir şey değil. Çocuklarımızı bir denek olarak kullanıyorlar." diyerek tepkisini dile getirdi. (Ahmet Salim Çakar- İLKHA)

 https://ilkha.com/haber/93662/ingilterede-musluman-velilerden-lgbt-derslerine-tepki 

YeniAkit'ten homofobi: Yılmaz Erdoğan eşcinsellere çalışıyor! Her bölüm 'gay' propagandası

$
0
0
Yılmaz Erdoğan'ın yönetimindeki "Çok Güzel Hareketler Bunlar 2" adlı tiyatro sahnesinde henüz birkaç bölümü yayınlanmasına rağmen defalarca eşcinsel sapkınlığın propagandası yapıldı. Oynanan oyunlarda eşcinsel karakterlere yer verilmesi ve cinsellik içeren diyalogların yer alması aileler tarafından tepkiyle karşılanıyor.


Eşcinsel sapkınlığı meşru göstermek adına dünya çapında uluslarası vakıflar tarafından geniş çaplı çalışma yürütülürken Türkiye’de de LGBTİ gibi oluşumlarla eşcinsellik yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. İnternette, gazetelerde, kitaplarda ve televizyon ekranlarında eşcinsel propagandanın her türlüsüne rastlanıyor.

Özellikle ünlü isimler aracılığıyla cinsiyet eşitliği adı altında LGBTİ oluşumu destekleniyor ve cinsel bir sapkınlık olan eşcinsellik normal bir şeymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor.

Her bölüm ‘eşcinsel’ propagandası!
Yılmaz Erdoğan yıllar önce televizyonda yayınlanmış olan 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı tiyatro sahnesini 'Çok Güzel Hareketler Bunlar 2' adıyla yeniden hayata geçirdi.

Kanal D ekranlarında şimdiye kadar 6 bölümü yayınlanan programda birçok kez eşcinselliği meşrulaştıran skeçlere yer verildi. Yılmaz Erdoğan’ın kurduğu ekip tarafından hazırlanan oyunların bazılarında eşcinsel karakterlere yer verilirken, bazılarında ise cinsellik içeren espriler kullanıldı. Henüz yeni olmasına rağmen neredeyse her bölüm eşcinselliği normal gösteren oyunlar sergilendi. Programın jeneriğinde ise LGBTİ renklerinin kullanılması dikkatlerden kaçmadı. Yılmaz Erdoğan ise her skeç sonunda sahneye çıkıp oyuncuları tebrik ederek skeçleri övdü.

Aileler endişeli
Hemen hemen her evde televizyonun bulunduğu Türkiye’de çocuklarıyla birlikte televizyon ekranlarının karşısına geçen aileler çocuklarının ahlaki gelişimlerini olumsuz etkilenmesinden korkuyor.

Özellikle küçük yaşya çocuklar için büyük tehlike olan, cinsellik içeren cümlelerin havada uçuştuğu bu tür programlar konusunda RTÜK’ün harekete geçip geçmeyeceği merak konusu.

yeniakit.com.tr

"5 yaşındayken içerisinde doğduğum biyolojik bedene ait olmadığımı fark ettim"

$
0
0
Aynı gökkuşağının altındayız

Cinsiyet Uyum Ameliyatı gerçekleştirmek isteyen trans erkek Şafak Koç aralık ayında Twitter’dan sesini duyurdu. 21 yaşında Van doğumlu olan Koç, Üsküdar Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Sistemleri bölümünde okuyor.


“Trans erkek olduğumu açıkladıktan sonra hayata tutunmaya ve ait olduğum bedene kavuşmak için mücadele vermeye başladım” diyor. Koç ile yaşadığı süreci konuştuk.

• Kendinle ilgili farkındalığını nasıl keşfettin? Neler yaşadın?

5 yaşındayken içerisinde doğduğum biyolojik bedene ait olmadığımı fark ettim. İnsanlar da şu tepkiyi vermişti, “5 yaşındayken biz daha adımızı bile bilmiyoruz. Sen nasıl cinsel kimliğini farkına vardın?” Bu tamamen cahilce bir soru çünkü insanlar cinsel kimliklerinin farkına 3 ya da 4 yaşlarındayken varır. Bana sürekli kızlar şunu yapmaz, bunu yapmaz, kızlar topla oynamaz, gibi şeyler söylerlerdi. Ailemin beni sürekli arka plana atması ve birtakım dayatmalarda bulunmaları daha içe kapanık bir insan olmama neden oldu. Sürekli kitap okudum ve kendimi geliştirdim. 5 yaşındaki çocukların derdi oyundur. Oyun için ağlarlar. Ben oturup ne olduğumu anlamlandırmaya çalışıyordum. 5 yaşındaki bir çocuğun oturup bunu düşünüyor olması bile şu an canımı yakıyor diyebilirim.

• Çevrenden nasıl tepkiler aldın?

İleride evlenemeyecektim ve erkekleri sevemiyordum. Erkeklerle çıkmam için zorluyorlardı. Bende bir hastalık mı var, diye sürekli kendimi sorguluyordum. Sonra kendimle barışmaya karar verdim. Meselem aslında kadınlardan hoşlanmak değildi. Meselem, içinde doğduğum bedenle alakalıydı. 18 yaşımdayken transseksüelliğin ne demek olduğunu öğrendim ve evde dolaba girip saatlerce ağladım. Beynimi kadın yapma imkânım yoktu. Bunun için zorladılar da. Kadın gibi davranacaksın, makyaj yapacaksın ya da erkeklerle çıkacaksın. Çevreme durumumu açıkladığım zaman, bazılarıyla bağım koptu. Bazıları ise sen aileni hak etmiyorsun, sen günahkârsın cehenneme gideceksin dediler.

• LGBTİ+’lar ötekileştirmeye maruz kalıyor. Bu ötekileştirmeye karşı nasıl bir gelecek planlıyorsun?

Artık çekinmiyorum. Yalnız olmadığımı biliyorum. Herkese korkmadan transseksüel olduğumu söylüyorum. İçinde bulunduğum durumu anlatmak istiyorum. En çok da homofobiklere anlatmak istiyorum. Gücüm yettiğince.

• Çalışma hayatında kimliğinden dolayı karşılaştığın zorluklar oldu mu?

Çok yerde çalışmak istedim işe alınmadım. Biz rahatsız olmayız ama insanlar rahatsız olabilir gibi söylemlerle karşılaştım. İnsanlar sesimi duyunca garip tepkileriyle karşılaştığım oldu. Bu tür şeyler yaşamaya devam ettikçe de travma yaşamaya devam ediyorum. Bir an önce de ait olduğum bedene kavuşmak istiyorum.

AHSEN DEMİRCİOĞLU

https://www.birgun.net/haber-detay/ayni-gokkusaginin-altindayiz.html

Yeni Zelanda başkanı, eşcinsel karşıtlığı yüzünden kiliseden ayrılmış!

Denizli’de İranlıların bilinmeyen öyküsü: Üniversite mezunu ucuz işgücü ordusu

$
0
0
İranlı göçmenler için Türkiye bir transit ülke işlevi görürken, bu göçmenlerin yoğun yaşadığı illerden biri Denizli. Çoğu üniversite mezunu İranlı ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor


Birleşmiş Milletler’in (BM) 2017 verilerine göre Türkiye’de 32 bin İranlı sığınmacı ve mülteci mevcut. Türkiye, İranlı göçmenler için transit ülke işlevi görürken, rejim ve baskılar yüzünden ülkelerini terk eden göçmenlerin en yoğun yaşadığı illerden biri de Denizli. Denizli’de bugün 8 ila 10 bin arasında İranlı göçmenin yaşadığı ifade ediliyor.

Suriyeli göçmenler konusunda önemli araştırmalar mevcutken Denizli’de yaşamını sürdüren İranlıların hayatına dair kamuoyunda çok bilgi yok. BirGün’ün konuştuğu İranlılar hem Denizli’de neler yaşadıklarını hem de taleplerini paylaştı.

19 Yaşındaki Roxana H. 3 yıl önce annesi ile İran’dan göçmüş. ‘Hristiyan olduğumuz için İran rejiminde barınamadık’ diyen H., yaşadıkları sorunları şöyle anlattı: “Ben Denizli’de annemle birlikte yaşıyorum. Burada bir lisede öğrenciyim. Hristiyan olduğumuz için İran’da duramadık. BM’nin anlaşmaları gereği bir süre Denizli’de kalıp buradan Amerika’ya gidecektik. Ancak son dönem Amerika’ya gitmek de kolay olmadı. Şu an tam bir belirsizlik var. Burada haftada bir gün imza atmak zorundayız. Bu durumda il dışına bile çıkamıyoruz. Geçtiğimiz günlerde kimlik kartlarımız yenilenecekti. İnsanlar Göç İdaresi önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Sabah akşam orada beklemek zorunda kalıyoruz. Polisler geçtiğimiz günlerde Göç İdaresi önünde bekleyen arkadaşlardan birine gaz sıktı. Bunu durduk yere yaptı, sonra açığa alınmış.

MİLLİYETÇİLİK KÖTÜ BİR ŞEY
“Bazen sıkıntı yaşıyoruz. Bazı insanlar İranlı diye bizi ötekileştirebiliyorlar, mesafe koyuyorlar. Milliyetçilik kötü bir şey. İran’dan gelenlerin birçoğu ordaki rejime muhalif insanlar, eğitimli insanlar ama maalesef burada ucuza çalışıyor. İran’da iki evimiz, bir arabamız vardı. Annem burada tekstil işinde çalışıyor. Mesela Türklere günlüğü 100 tl çalıştırıyorlarsa bizleri 60 liraya çalıştırıyorlar. Burada ev tutmakta zorlanıyoruz, kolay kolay ev vermiyorlar. İranlı olduğunuzu anladıkları an geri adım atıyorlar. Bizlere verilen evlerin de kirası ortalamanın üzerinde. Evden çıktığında depozitosunu geri alamayan arkadaşlarımız var. Ben okulda da çok sorun yaşadım. Bana Hristiyan kız diyorlardı. Onlara benim bir adım var dedim. Sonra beni tanıdıkça bana olan yaklaşımları değişti. Sorunlarımızın bir an önce yetkililerce çözülmesini istiyoruz.

İMZA SORUNUMUZ ÇÖZÜLSÜN
2 yıl önce Tahran’dan gelen 39 yaşındaki Yashar T. ise İran’dan gelen göçmenlerin yüksek eğitimli oldukları halde, fabrikalarda ucuz iş gücü olarak çalıştıklarını belirtti. T., yaşadığı sıkıntıları şöyle özetledi: “Denizli’de Suriyeli ve Afgan mülteciler de var. Ancak onlar savaş ya da ekonomik sıkıntılarla göçmüş insanlar. Buradaki İranlıların durumu daha farklı. Ben İran’da yönetmenlik yapıyordum. Burada özel bir firma için internet üzerinden tasarımlar geliştiriyorum. Ancak haftada bir imza atma sorunumuz yüzünden il dışına çıkamıyorum. Bursa’da iş teklifi aldım, gidemiyorum. Amerika’ya ya da Kanada’ya geçmek için Türkiye’de birkaç yıl kalmamız gerekiyordu. Şimdi ne oraya gidebildik ne buraya uyum sağlayabildik ne de geri dönebiliyoruz. Geri dönsek bizi uçaktan iner inmez tutuklarlar. Çünkü biz İran’daki rejimde kendi düşüncemizi, inancımızı özgürce ifade edemediğimiz için sorun yaşadık. Hristiyanlar, sosyalistler, LGBTİ’ler vs insanlar olarak geldik. Açıkçası Denizli’de kalmayı kesinlikle istemiyorum. Burada da yoğun bir muhafazakârlaşma var. Bize yaklaşımlardan bunu görüyoruz. En azından gidene kadar daha nitelikli işler yapabilecekken, pek çok arkadaşımız ucuz ücretlerle tekstilde çalışmak zorunda kalıyor. En kötüsü de ne yapacağımıza dair belirsizlik. Umarım en kısa sürede yurtdışına gidebiliriz. Gidemeyeceksek de mesela imza sorununu çözsünler, rahatça para kazanabileceğimiz imkanları en azından kendimiz yaratalım.

***

İRANLILAR ARAFTA KALIYOR
Pamukkale Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi’nde Öğretim Görevlisi Dr. Nursel Durmaz ise İranlı göçmenlerin, yedek iş gücü olarak görüldüklerini, ücretlerinin düşük tutulduğunu ve sınır dışı edilme korkuları yüzünden olumsuz koşullara rıza gösterdiklerini belirtti.” Durmaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Denizli İranlılar için uydu kentlerden birisi. Neden Denizli dersek kısmen daha rahat, muhafazakârlığın biraz daha kırıldığı bir yer. Buraya gelenler içinde çok fazla LGBTİ+ birey var, onların kısmen rahat yaşayabilecekleri bir yer. Biz İranlılarla ilgili çalışmaya üç yıl önce başladık. O dönem Denizli’de kalma süreleri yine belirsizdi. Ama en sonunda Amerika’ya gidebiliyorlardı. Şimdi Batı için Ortadoğu’nun kapıları kapandı. Belirsizlik söz konusu, tam olarak arafta kalıyorlar. Bu insanların birçoğu üniversite mezunu, ama ucuz iş gücü olarak görülüyorlar. İşverenlerin de işine gelen bir durum tabi. Denizli kısmen rahat olsa da ilk yıllarda sayıları az olması nedeniyle İranlılara, Suriyelilere göre çok daha iyi gözle bakılıyordu. Son dönem söylemler değişmeye başladı, emlakçılar artık ev vermek istemiyor. Mesela İran’da kamusal alanda eğlence partisi veremiyorlardı, burada da o kültürleri devam ediyor.

Bu durumda onlara karşı baskılar oluşuyor. Birçokları İran’daki mevcut yönetimden kaçıp gelen insanlar ve burada da bir alt kültür oluşmuş durumda. Kente ilk gelenler yeni gelenlere ev bulma da iş bulmada yardımcı oluyor. Ama gelenler arasında da ekonomik ve eğitim olarak eşitsizlik var. Bu insanların geleceği tam bir muamma.”

MEHMET EMİN KURNAZ

https://www.birgun.net/haber-detay/denizlide-iranlilarin-bilinmeyen-oykusu-universite-mezunu-ucuz-isgucu-ordusu.html

LGBTQ+ dijital film festivali izleyiciyle buluşuyor

$
0
0
LGBTQ+ dijital film festivali, 31 Mart’a kadar ücretsiz olarak izleyici ile buluşuyor.

Beşinci kez düzenlenen LGBTQ+ dijital film festivali, beş kısa filmi online olarak ücretsiz izleme imkanı sunuyor.

British Council ve BFI Flare : Londra LGBTQ+ Film Festivali iş birliğiyle düzenlenen festival 31 Mart’a kadar sürecek.

BFI Flare festivaliyle aynı tarihlere denk gelen ve bu festivalde gösterilecek filmlerden seçilerek oluşturulan program, dünyanın her yanından kariyerlerinin başındaki yapımcıların filmlerini izleyiciyle buluşturuyor.

Gösterilen filmler

‘Crashing Waves’


Emma Gilbertson imzalı filmde işçi sınıfına mensup iki genç erkek, şehrin göbeğinde, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve daima yargılayan bir topluluğun gözleri önünde her şeyi riske atarak insan ilişkilerinin samimiyetini ve kırılganlığını hırçın bir dans eşliğinde keşfediyorlar.

‘Carlito Leaves Forever’


Yönetmen Quentin Lazzarotto’nun filmi Amazon ormanının kalbindeki bir yerli kasabasında yaşayan genç bir adam olan Carlito’nun, kasabayı terk etmeye karar verdikten sonra hayatının nasıl sonsuza kadar değiştiğini anlatıyor.

‘Ladies Day’


Abena Taylor-Smith’in yönetmenliğini üstlendiği film ise genç, siyahi bir lezbiyen olan Amma’nın, Karayipler kökenli bir kuaförde kahkaha, dedikodu, parıltı ve eğlenceyle dolu bir günde homofobiyle mücadelesine odaklanıyor.

‘I’


Vala Omarsdottir ve Hallfridur Thora Tryggvadottir’in filmi, izleyenleri küçük bir kasabada yaşayan genç bir transın kendi olma özgürlüğü ve arayışı içerisinde şehre yaptığı bir yolculuğa ortak ediyor.

‘A Normal Girl’


Aubree Bernier-Clarke’ın filmi interseks bir aktivist olan Pidgeon Pagonis’in hikayesi aracılığıyla intersekslerin bilinmeyen mücadelelerini gün ışığına çıkarıyor.

https://gazetekarinca.com/2019/03/lgbtq-dijital-film-festivali-izleyiciyle-bulusuyor/

Çin, ‘Bohemian Rhapsody’yi sansürledi

$
0
0
Çin, Britanyalı rock grubu Queen’in solisti Freddie Mercury’nin hayatını anlatan ‘Bohemian Rhapsody’ filminin iki dakikadan uzun sürelik bölümünü sansürledi.


Ülkede 22 Mart’ta vizyona giren filmdeki ‘LGBT içeriği’nin Çin kamuoyuna uygun olmadığı gerekçesiyle kaldırıldığı açıklandı. Yakın arkadaşı ve hayatının aşkı Mary’nin Mercury’ye “Bence sen eşcinselsin” dediği sahne dahil eşcinsel ifadesinin ve erkek erkeğe öpüşmenin geçtiği sahneler filmden çıkarıldı.

LGBTİ bireyler buna rağmen eşcinsel ilişkinin TV ve internet yayınlarında sansürlendiği Çin’de filmin gösterilmesini ‘zafer’ olarak nitelendirdi. Çinli belgesel yapımcısı ve LGBTİ aktivisti Fan Popo, “Batı yapımı filmin zor vizyona girdiği ülkede eşcinsel olduğu tüm dünya tarafından bilinen Mercury’nin yaşam öyküsünün gösterilmesi başarı” dedi.

Filmde, 1991 yılında, 45 yaşındayken AIDS’e yenik düşen Mercury’yi canlandıran Rami Malek, Oscar kazanmıştı.

http://www.diken.com.tr/cin-bohemian-rhapsodyyi-sansurledi/?fbclid=IwAR2METSdgDotCXElhWDR8GGyjnTk4XfByOsIf1LBlnw6ZFFlQpIUzMrY-8c

Yolcularına Cinsiyet Bağımsız Seçenekler Sunan İlk Havayolu

$
0
0
21. yüzyıla hoş geldiniz 🙂 Kadın – erkek eşitliği, eşit yaşam hakkı, cinsiyet eşitliği ve cinsiyet tercihi gibi konuların tartışıldığı, insanların kendilerini tanımlama şekillerinin eleştirildiği, farklılıklarımızı ve hayat tarzlarımızı konuşmaya devam ettiğimiz son yıl olması dileğiyle.


Geçtiğimiz günlerde paylaştıkları basın bülteninde belirttiklerine göre, United Airlines yolcuları bilet rezervasyonu yaparken kadın ya da erkek dışında bir cinsiyet seçeneği seçebilecekler. Son yıllarda birçok eyalette cinsiyetten bağımsız kimlik kartlar çıkarılmaya başlanması ve bu sayının giderek artmaya başlaması sonucu attıkları bu adım United Airlines’ı ikili olmayan cinsiyet seçenekleri sunan ilk havayolu yapıyor.

Uçuşlarınızda nasıl tanımlanacağınıza siz karar verin

United Airlines uçuşlarında beş farklı cinsiyet kimliği etiketi sunan ilk havayolu oldu. United Airlines mükemmel bir adım atarak uçuşlarında müşterilerine rezervasyon esnasında alışık olduğumuz kadın – erkek seçenekleri dışında cinsiyet seçenekleri sunan ilk havayolu şirketi oldu. United Airlines Müşteri Temsilcisi Toby Enqvist yaptığı açıklamada “Müşterilerimiz kendilerini kadın – erkek olarak ikili seçenekler arasından tanımlasın ya da tanımlamasın, biz United Airlines olarak onlara gösterdiğimiz özenin bir göstergesi olan uygulamayı başlattığımızı bununla birlikte gerek müşterilerimizi gerekse çalışanlarımızı daha iyi karşılayabilmek amacıyla çalışanlarımıza ilave eğitimler vermeye başladığımızı paylaşmaktan dolayı heyecan duyuyoruz” dedi.

LGBTQ organizasyonlarıyla çalışıldı

Havayolu, çalışanlarına yolculara nasıl daha iyi hitap edecekleri konusunda verdiği eğitimler kapsamında İnsan Hakları Kampanyası ve Trevor Projesi gibi çeşitli LGBTQ organizasyonlarıyla da birlikte çalıştı. İşyeri Eşitliği Programı’nın direktörü Beck Bailey, “Kullanıcı profillerinde ikili olmayan alternatifli biletleme seçenekleri sağlayan ve kullanıcı profillerinde farklı cinsiyet tanımlamalarını yücelten “Mx” kısaltmasını kullanmaya başlayan United Airlines bu konuda büyük bir adım atıyor” şeklinde yorum yaptı.

M, F, U, X ya da MX

Twitter hesabından duyuru paylaşa United Airlines kullanıcılarına cinsiyet bağımsız uçuş seçeneği sunuyor. Bundan sonra yolcular bir United Airlines uçuşuna rezervasyon yaptırmak istediklerinde kendilerini “M” (erkek), “F” (kadın), “U” (açıklanmayan), “X” (belirtilmemiş) veya cinsiyetten bağımsız “Mx” olarak tanımlayabilecekler.

Devamı gelecek

Associated Press’in geçen ay bildirdiğine göre Amerikan, Delta, Southwest, Alaska ve JetBlue dahil olmak üzere birçok büyük havayolu şirketi rezervasyon kanallarına ikili olmayan cinsiyet seçenekleri ekleme sürecindeler.

Bu insanlık için küçük, havayolları adına büyük sayılabilecek adım konusunda United Airlines’ı kutluyor, diğer tüm havayollarına örnek teşkil etmesini diliyoruz.

Şebnem Akyüz 

https://listelist.com/united-airlines-cinsiyet-bagimsizligi/?fbclid=IwAR0PdwC63Rgb_xBpRjG5aShClCOwbLllA4Th7CG2CJ7UEfTvKJp138XiFdU

Spice Gir üyelerinden ikisi lezbiyen ilişkiye girmiş!

$
0
0
Spice Girls grubunun cinsel ilişki itirafında yeni gelişmen

Spice Girls grubu solistlerinden Mel B’nin grup arkadaşı Geri Halliwell ile yıllar önce bir kez cinsel ilişkiye girdiklerini itiraf etmesinin ardından, konuyu irdeleyen İngiliz basını, ortaya Geri Halliwell yıllar önce verdiği röportajda isim vermeden ilişkiyi doğruladığını yazdı.


90’lı yılların popüler müzik grubu Spice Girls’ün üyelerinden Mel B’nin (sağdaki), gruptan arkadaşı Geri Halliwell ile 20 yıl önce bir kez cinsel ilişki yaşadıkları itirafının yankıları sürüyor.

Geri Halliwell’in (46) yıllar önce verdiği bir röportajda olayı isim vermeden açıkladığı ortaya çıktı. Geri Halliwell, o röportajda, bir kez yaşadığı cinsel ilişki sonrasında eşcinsel olmadığını anladığını açıklıyor.

Radyo söyleşisinde, Mel B (43) ile olduğunu açıklamadığı lezbiyen ilişkisi hakkında konuşan Halliwell, “Göğüsleri seviyorum ama diğer şeyler benim harcım değil” diyor.

Halliwell’in, “Lezbiyenlikle ilgili şeyleri sevmiyorum. Bir denemeydi. İçkiliydim” sözleri dikkat çekti.

Şimdi F1 milyoneri Christian Horner ile evli olan Geri Halliwell, 90’lı yıllarda verdiği röportajda, ilişki yaşadığı Mel B hakkında konuşurken, “Asla onun kim olduğunu söyleyemem. Onun da benim gibi lezbiyen olmadığını düşünüyorum. Sizin hayal gücünüze bırakıyorum” diyor.

Piers Morgan’sın televizyon programında konuşan Mel B, Geri Halliwell ile 20 yıl önce tek gecelik cinsel ilişki yaşadığını açıklayarak, “Biz çok iyi arkadaştık. Sadece oldu. Önemli bir şey değildi” demişti.

"Sadece gülüp geçtik hepsi bu. Yalnızca bir defa oldu, tekrar yaşanmadı" diyen Mel B, “Ben dürüst biriyim ve buna kitabımda yer vermeme sebebim, kitabımın bu tür şeylerle ilgisi olmaması” ifadesini kullanmıştı.

Mel B sözlerini şu şekilde sürdürmüştü: "Geri'ye konuyla ilgili soru sorulduğunda yalanlamayacağını umuyorum çünkü oldu ve bitti, önemli bir şey değildi. Sadece eğlenceliydi. Bana bir soru sordunuz ve yanıtladım.”

Mel B, "Bunun için benden nefret edecek çünkü köşkünde eşi ile beraber havalı bir hayat sürüyor. Fakat bu gerçek. O ve eşi beni öldürecek..." sözlerini de sarf etmişti.

https://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/spice-girls-grubunun-cinsel-iliski-itirafinda-yeni-gelisme,1kETkJAUHkOTero9JwnH3w/f5cSSOKQsUGv9K6LjrHM9w

Uzun ve dar bir koridordan: Queer sanat yolculuğu

$
0
0

‘Performance Corridor’ Türkiye’de ve dünyada görünür olmak adına LGBTİ+ sanatçıların önünü açmak ve daha fazla istihdam alanı yaratmak istiyor. Gaia Dergi olarak buna destek vermek adına haberimizi hazırladık. Performans Koridorundan ‘Tolga’ bizlerle.

Merhaba benim adım Tolga. Şu an performance corridor adına karşınızda bulunuyorum. Performance Corridor’dan kısaca bahsederek açılış yapmış olayım. Uluslararası bir sanat kolektifiyiz. Sanatın ulaşabildiği tüm dallardan insanların bulunduğu bir topluluğuz. Queer sanat üzerine araştırmalar yapıyor ve araştırma sonunda ortaya çıkan projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. Hali hazırda prova aşamasında olan, bir çok insanın hikayesinden derleyerek yazmış olduğumuz “Vals” adında bir tiyatro oyunu üzerinde çalışıyoruz.

Oyunumuz Türkiye’de yaşayan bir transeksüel kadının hikayesini anlatıyor. Tecavüze ve şiddete maruz kalan kadınların öykülerini birleştirdiğimiz ve anlatmaya, sesleri olmaya çalıştığımız bir proje. Amacımız sanatı bir araç olarak kullanıp farkındalık yaratmak. Dünyada ki ve Türkiye’deki transeksüel bireylerin mücadelesine destek olmanın yanında queer sanatın Türkiye’de mümkün olabileceğini göstermeyi hedefliyoruz. Belli bir aşamaya kadar projenin masraflarını kendi cebimizden kolektif olarak karşıladık, fakat işin bütçe boyutu bizi biraz aştı.

Projemiz için bulunduğumuz her yerde sponsor/destekçi aradık ancak, Tiyatro oyunumuzun konusu itibarıyla beklemediğimiz kadar ters tepkilerle yaklaştı görüştüğümüz insanlar. Bir çok mekana ve kuruma gittik. Projemizi anlattıktan sonra genel tavır olarak nefret başlığı altında Transfobi ile karşılaştık. Bu süreçte kovulduğumuz mekanlar dahi oldu. Gördüğümüz manzara aksi olarak daha da kamçıladı ve pozitif anlamda motive etti bizi. Ayrımcılığın ve nefretin olduğu her yerde sesimizi en gür şekilde çıkarmak için kendimize söz verdik. Oyun gelirlerinin ve toplanan bağışın bir kısmını İstanbul da bulunan Trans Misafirhanesine ve pompalı tüfekle katledilen Trans kadın Dilek İnce’nin anısına düzenlenen Dilek İnce giysi bankası kampanyasına bağışlamaya karar verdik.

Bu projenin hayata geçmesi için her ne olursa olsun elimizden geleni yapacağız. Bu noktada siz değerli bağışçılardan desteğinizi ve yardımınızı bekliyoruz. Her şeyi özgürce konuşabilmek, anlatabilmek ve iyi haberler dileğiyle hoşçakalın. Unutmayın , bağışlarınız sanata katkının yanında hayatta kurtaracak.

Tüm bunların ardından Performance Corridor olarak daha fazla insana ulaşmamız için bütçeye ihtiyacımız var. Yurt içi ve yurt dışında çalışmalarımız artık bir desteğe, fona ihtiyaç duyuyor. Projelerimiz için sponsor görüşmesi yaptığımız yerel kurumlardan herhangi bir destek alamadık. Sebebi ise “Vals” adlı tiyatro oyunumuzda işlediğimiz temalardı. Görüşme yaptığımız kurumlarda nefret başlığı altında transfobi ile karşılaştık. Bu durum bizi her ne kadar üzse de pozitif anlamda motive etti ve yaptığımız şeyin ne kadar doğru olduğunu, toplumsal olarak projelerimizin toplumumuzun ihtiyacı olduğunu bir kez daha anladık. Bize destek olup fon sağlamak ister misiniz?

İletişim:
Telefon: +9 0534 526 3282
E-mail: hanperformancecorridor@gmail.com
İnstagram: performancecorridor
Facebook: performancecorridor

Yazar Avni Onur Sevinç

https://gaiadergi.com/uzun-ve-dar-bir-koridordan-queer-sanat-yolculugu/?fbclid=IwAR0aqhCVT-h-sakOpr8qSM72X7us92ByNx6-RL2T9DHr-6S6KdG8kIw70Q8

2019 İstanbul Moda Haftası’nın Gökkuşağı Rengin

$
0
0
2019 İstanbul Moda Haftası’nın Gökkuşağı Rengindeki DB Berdan Defilesi ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri


Deniz Berdan ve Begüm Berdan geçtiğimiz günlerde Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul kapsamında 2019/ 2020 Sonbahar/ Kış kreasyonlarını tanıttılar. Defile moda haftasının en çok konuşulan anlarına tanıklık etti. Queer modelleri, tanınmış simaları ve en önemlisi her sene olduğu gibi verdiği sosyal mesajla dikkatleri üzerine çekti. Bu senenin mottosu “safe place” yani güvenli bölge . Toplumdan ayrıştırılmaya çalışan herkes için bir güvenli bölge yaratmaya çalıştıklarını söylüyor Deniz Berdan. Cinsiyet rollerine, sıkıştırılmış kalıplara baş kaldırıp; özgünlüğü ve benliğini sevmeyi esas alan bu koleksiyonu daha detaylı incelemek için okumaya devam edin.

DB Berdan yenilikçi, sokak modasından beslenen, cinsiyetsiz ve Londra tabanlı bir tasarım markası

Kendilerini “queer” ve desenleriyle hikaye anlatmayı seven bir marka olarak tanımlıyorlar. Markanın en büyük ilham kaynakları sokaklar, hip-hop kültürü ve sosyal hak mücadeleleri. Bunun dışında Begüm Berdan müzik zevkini tasarımlara sürekli olarak yansıttığını da belirtiyor.

Özge Özpınar

 https://listelist.com/db-berdan-2019-sonbahar-kis-defile/?fbclid=IwAR2jLAOSyy3Rsi_5skieXzG2rDqjq0pup_I6ThdnKgJETgd8nAcQuVDhs_c

Craft Tiyatro’da ‘Kalp’

$
0
0
1935 doğumlu Amerikalı oyun yazarı, romancı, senarist, kamu sağlığı ve LGBT hakları savaşçısı Larry Kramer’in 1985’te sahnelenen ünlü oyunu ‘The Normal Heart’, Aralık 2018’den beri ‘Kalp’ adıyla Craft Tiyatro’da


1980’lerde AIDS salgınını yaşayan, Yahudi ailesinin ‘istenmeyen eşcinsel çocuğu’ Kramer, AIDS’lilere destek vermeye devam eden GMHC’nin (Gay Men’s Health Crisis) kurucularından. Kavgacı eylemciliği GMHC ile ters düşünce yönetim kurulundan çıkarıldığında, kamuoyunu bilgilendirmekte müthiş etkili olacak protesto organizasyonu ACT UP’u kurarak (AIDS Coalition to Unleash Power) savaşmayı sürdürmüş.

Heteroseksüellerle kadınlarda da görüldüğü bilinirken, korkunun büyümemesi için sadece eşcinsellerde ortaya çıktığı iddia edilen hastalıkla mücadelede bürokrasinin isteksizliğinin, New York valisi Ed Koch’un eşcinsellere destek vermeyeceğini açıklamasının, bu olaylar karşısında eşcinsellerin bilinçsizliğinin yarattığı düş kırıklığıyla, yoğun otobiyografik öğeler içeren ‘The Normal Heart’ı yazmış.

‘The Normal Heart / Kalp’, 1980 başlarının New York’unda, tasasız ve kaygısız ‘gay’ topluluklarının, yaşamlarını keyif içinde sürdürürken,  yakınlarını,  sevdiklerini öldüren ne olduğu bilinmeyen hastalıkla ilk kez karşılaştıkları dönemde başlar. Bir yandan eşcinsel aktivist Yahudi yazar Ned’in adı konulmayan salgına kamuoyunun dikkatini çekecek bir örgüt kurma girişimlerini ve homofobik ağabeyi Ben’den beklediği desteği bulamayışını, diğer yandan, geçirmiş olduğu çocuk felcinin tekerlekli sandalyeye bağladığı Dr. Emma Brookner’in tedavi çabalarını anlatırken, Ned ile Felix’in bu ölüm kalım savaşı fonunda gelişen trajik aşklarına odaklanır.

Kramer, baskı gören, yalnızlığa itilen gençlerin, yaratılan korku ve ötekileştirme ortamına karşın dayanışmalarının öyküsünü, bir eylemci manifesto, bir isyan çığlığı olarak yazmış.

Hira Tekindor’un yalın ve akıcı bir Türkçeyle çevirdiği oyunu sahnelemeden önce İbrahim Çiçek, ciddi bir dramaturgi çalışması yapmış, metni bir miktar kısaltarak oyunun üç saatlik süresini, ara verilmeden oynan iki saate indirmiş. Bir sahne sürerken, dekorun başka bir bölümünde sonrakini başlatarak öyküyü iç içe anlatması, soluk soluğa izlenmeyi sağlayan müthiş akıcı bir tempo oluşturmuş. Kramer’in finalini bir kartvizit değişimine indirgeyerek oyunu müthiş etkileyici şekilde bitirmiş.

İbrahim Çiçek, henüz 25 yaşındayken usta bir olgunluk eseri gibi sahnelediği ‘Yutmak’la hepimizi şaşırtmış, müthiş etkileyici ‘Killology’siyle beklentilerimizi fazlasıyla aşmıştı. Didaktiğe kaçabilecek eylemci bir metni dört dörtlük bir tiyatro olayına dönüştürerek her sahnelemesinde bir öncekinden daha da heyecan verici işler çıkarmaya devam ediyor.

Salgın, bencillik, ötekileştirme, yalnızlık, mağduriyet ve çaresizlikle bağlantılı belgesel tadındaki bölümlerde AIDS’in ilk dönemlerinin altını çiziyor ama, ön oyundaki stroboskopik ışıkta danstan başlayarak, ‘Kalp’in sevmek, çok ama çok sevmek, sevdiğinin yok oluşunu çaresizce izlemek üzerine trajik bir oyun olduğunu da hatırlatıyor.

İbrahim’in sahnelemesinin asıl gücü duygusaldan kaçmayışında, belgeselle duygusal arasında müthiş bir denge oluşturmasında. Dokunaklı anları, edep sınırlarını zorlamaksızın, aşırılığa kaçmadan, çok gerçekçi bir tonlamayla veriyor. Ve bu inandırıcı tonlama izleyicinin içine akıyor, hislendiriyor, gözünü yaşartıyor.

Ned’le Felix, rahatlıkla, istekle sevişiyorlar sahnede. Çünkü aşk demek, sevmek demek, sevişmek demektir… Ama sadece sevişmek değildir aşk… Hastalığın son evresinde altına kaçıran sevgiliyi temizlemektir de… Altına bez bağlanmış sevgiliye sarılıp onu duşa sokmaktır da…

Kerem Çetinel’in, henüz oyun başlamadan kafese tıkılmışlığı çağrıştıran çok amaçlı işlevsel sahne ve ışık tasarımıyla, Nihal Kaplangı’nın kostümleri mekânını en ince ayrıntılarına kadar düşleyen İbrahim’in hayal ettiği 1980’leri başarıyla oluşturuyor. Ömer Sarıgedik’in müziği, Bahadır Efe’nin koreografisi, Göksun Büyükkahraman’ın hareket tasarımı oyunu organik olarak bütünlüyorlar.

Çoğunu ilk kez izlediğim gencecik ekibin performansı benzersiz takım oyunculuğu. Aras Aydın, müthiş bir Ned. Çok başarılı oyunculuğu kadar beden dilinden, minimal, belirli belirsiz ‘kırıklığından’ etkilendim. Cem Yiğit Uzunoğlu’nun Felix’i öyle inandırıcı ki, hepimizin içinden Emma’nın yaptığı gibi elini tutup, hatta sarılıp teselli etmek geliyor. Nilperi Şahinkaya, başarıyla başlardaki mesafeli hekimden sonlarda tüm hırsını bağıran aktiviste dönüşüyor. Beni ‘İvanov’da pek heyecanlandırmayan Kerem Arslanoğlu, olağanüstü bir Bruce olmuş. Sevgilisinin ölümünü anlattığı sahne müthiş dokunaklı. Diğer karakterleri canlandıran Burak Sarıkahya, Sinan Çatıkkaş, Nejdet Sert, Süleyman Kara ve Soner Kurt en azından metnin öne çıkardığı bu dörtlü kadar iyiler.

Ötekileştirmeye karşıysanız, her türlü ayırımcılığı eleştirmesiyle anlattığı dönemi aşan bu olağanüstü sahnelenmeyi çok seveceksiniz. Eşcinsellikten ve eşcinsellerden hazzetmiyorsanız da mutlaka izleyin. İ..elerin de sizin gibi, bizim gibi, sevmek, sevilmek isteyen, heyecan duyan, acı çekebilen, savaşabilen insan gibi insanlar olduklarını göreceksiniz..

Sezon sonuna kadar Craft Kadıköy’de. Yılın en önemli ve en zor yer bulunan oyunlarından. Mutlaka izleyin derim.

Furuğ Ferruhzad DasDas Tiyatro’da ‘Yaralarım Aşktandır’

Bir kadın kaç defa ölür?

Tiyatro kökenli ödüllü film ve dizi oyuncusu Nazan Kesal, aralıklı da olsa tiyatroyu ihmâl etmiyor. Bu kez 25 yıldır kalbinde taşıdığı bir hikâyeyi, Furuğ Ferruhzad’a can verdiği ‘Yaralarım Aşktandır’ oyunuyla seyircilerle paylaşıyor.

Ercan Kesal Sonsuz Günbatımı kitabını verdiğinden beri gönlünün bir köşesinde Furuğ’u yaşatan Nazan Kesal, artık sahneye taşıma zamanının geldiğini düşünerek Şebnem İşigüzel’den bir oyun yazmasını istemiş. Berfin Zenderlioğlu’nun yönetmen olarak ekibe katılmasıyla bu kadın elinden çıkma kadın oyunu gün ışığına çıkmış. Yönetmen yardımcısı Deniz Biber de kadın.

20. yüzyılın en önemli İranlı şairlerden, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam Furuğ Ferruhzad, 1935’te Tahran’da doğdu. Babası Albay Muhammed Ferruhzad, kütüphanesini kızına açan bir entelektüel ama mesafeli, kızına hiçbir zaman sevgi göstermemiş.

16 yaşındayken Perviz Şapur’a âşık olan Furuğ, ailesinin muhalefetine rağmen evlenmiş. Sevdiği adam babası gibi baskıcı çıkınca, karabasana dönüşen evliliğ 1954’te bitmiş. Boşanma, hem kurtuluş, hem İran kanunları kocasından ayrılan kadına çocuğunun velâyetini vermediği için, Furuğ’da derin yaralar açan bir olay. Perviz, oğulları Kamyar’ı görmesini engellediği için ölene kadar evlat hasreti çekmiş, çocuğunun büyümesini uzaktan izleyebilmiş. Ama hayata kapanmamış, yazmaya devam etmiş, resim ve sinemayla ilgilenmiş.

1962’de yazıp yönettiği ‘Ev Karadır’ adlı olağanüstü belgeselle festivallere katılmış, çok sayıda ödül almış Tebriz’deki cüzzamlıların yaşamını anlatan film ona yeni bir oğul da kazandırmış. Cüzzamlı kolonisindeki ölümcül hasta bir karı-kocanın isteğiyle çocukları Hüseyin’i evlat edinmiş.

Furuğ, 1963’te Tahran’a onunla bir röportaj yapmaya gelip, hakkında bir belgesel çekmeye karar veren Bernardo Bertolucci’ye, dünyaya duyurması için bir mektup vermiş. Mektubun dünyada uyandırdığı tepki, Şah’ın çok sayıda siyasi tutukluyu idam etmesini engellemiş.

Özgür ruhlu Furuğ’un, erkeğe hitap eden şiirler, Şah’ın baskı rejimine karşı hicivler yazması, erkeklerle rahatlıkla arkadaşlık etmesi, tüm göreceli modernliğine karşın alttan alta müthiş muhafazakâr İran toplumunda tepkiyle karşılanmış, Görüntü yönetmeni İbrahim Gülistan’la, ünlü şair Nadir Naderpur’la yakın dostlukları yasak ilişki olarak görülmüş.

Doğaya, çocuklara, kuşlara, yaşamaya, aşka âşık Furuğ, erkek egemen toplumda kadının sesi olarak kadına karşı ayırımcılığı eleştirmiş, kadınların daha iyi hak ve koşullara kavuşmasını savunmuş, çarşaf ve peçeden kurtularak, geleneksel aile sorunlarının dışına çıkmaya teşvik etmiş.

Ruhban sınıfın ‘kadın haliyle’ yazdığı şiirler yüzünden nefret ettiği Furuğ, 1967’de, kullandığı otomobil yoldan çıkıp şarampole yuvarlandığında 32 yaşındayken yaşama veda etmiş. Ona yaşamı boyunca saldırmış olan mollalar namazını kılmayı reddetmiş, cenazesinin toprağa verilmesi iki gün engellenmiş.

Ölüm anının ardında başlayan ‘Yaralarım Aşktandır’da, kendi ârafında toprağa emanet edilmeyi bekleyen Furuğ Ferruhzad, ömrünün şiirini Nazan Kesal’ın ağzından fısıldıyor.

Şebnem İşigüzel’in öyküyle, Hasim Hüsrevşahi ve Onat Kutlar’ın çevirilerinden seçilen şiirleri iç içe geçirerek yazdığı, yaşandığından yarım yüzyıl sonra sadece İran’da değil bizde de hâlâ geçerli metni çok başarılı. Berfin Zenderlioğlu, ‘Cambazın Cenazesi’nden beri daha da geliştirdiği modern meddah tarzı ve epey ekonomik olarak kullandığı ışık /gölge oyunlarıyla görselliği zenginleştirmekle yetinerek anlatıcısını öne çıkaran müthiş yalın bir yorum seçmiş.

Artık yaşamayan ama toprağa da verilememiş, var olamayan ama gidemeyen kadının öyküsünü Kesal, seyirciye interaktif bir tonlamayla, kimsenin yıkamadığı cenazesini kendi yıkayarak aktarıyor. Çağcıl bir meddah olarak, yaşamına giren kişikeri canlandırırken, mendil yerine kullandığı örtünün, çarşaftan başörtüsüne, örtüden bebek Kamyar’a dönüşmesini izlemek heyecan verici. Anlatıdan şiire, şiirden anlatıya fark ettirmeden, yumuşacık geçişleriyle, şiirleri metne bağlamanın ötesinde öyküyle bütünleşmelerini sağlıyor.

Çok iyi yazılmış, çok iyi sahnelenmiş nefes kesici bir yorum. 28 Mart, 4, 10, 18 Nisan DasDas Tiyatro ve sezon boyunca sahnelerimizde. Kaçırmayın. Hepinize iyi seyirler…

http://www.salom.com.tr/haber-110130-craft_tiyatroda_kalp.html

ODTÜ yönetimi, topluluk söyleşisine “gökkuşağı-LGBTİ+ ilişkisi” gerekçesiyle izin vermedi

$
0
0
ODTÜ yönetimi, ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu tarafından düzenlenen "Farklı Toplumsal Cinsiyet Perspektiflerinden Aile" etkinliğinin "gökkuşağı-LGBTİ+ ilişkisi" gerekçesiyle yapılamayacağını söyledi


ODTÜ yönetimi, topluluk söyleşisine “gökkuşağı-LGBTİ+ ilişkisi” gerekçesiyle izin vermedi

ODTÜ yönetimi, Ankara Valiliği’nin kent genelindeki LGBTİ+ etkinlikleri yasağını üniversite bünyesinde bulunan toplulukların yapacağı söyleşilere dahi uygulamaya devam ediyor.

ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu, bugün yapılacak olan “Farklı Toplumsal Cinsiyet Perspektiflerinden Aile” etkinliği için gerekli evrak ve onaylarla ODTÜ Kültür İşleri Müdürlüğü’ne başvurmuştu. Başvuru sırasında olumlu bir tablo varken dün, yani etkinlikten bir gün önce etkinliğin “gökkuşağı-LGBTİ+ ilişkisi” yüzünden yapılamayacağı sözlü olarak ifade edildi. Başvuruyu yapan öğrencilerin red cevabını yazılı olarak talep etmesi üzerine görevliler böyle bir uygulamalarının olmadığını söyledi.

Etkinliğin bugün aynı saatte gerçekleşeceğini duyuran LGBTİ+ Dayanışması, konuya ilişkin yayımladığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Yoğun bir emekle okuldaki kadın-LGBTİ+ eylemlilikleri neticesiyle elde edilmiş topluluk, kurulduğu günden bu yana giderek artmakta olan bir baskıya maruz kalmaktadır. Akademik alanda toplumsal cinsiyet çalışmaları yürüten, EGERA Toplumsal Cinsiyete Duyarlı İletişim Sözleşmesi’nin tarafı ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme ve Cinsel Tacizi Önleme Birimi Yönergesi’ne sahip bir okulda bahsi geçen etkinlik gibi etkinliklerin engellenmesi aynı zamanda akademik bir müdahale niteliğindedir. ODTÜ yönetiminin okul içerisinde akademik ve tarafı olduğu çalışmaların içeriğini koruyacağına dair sözlerini de yerine getirmediği görülmektedir. Etkinlik ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması’nın çağrısıyla yine aynı tarih ve saatte yapılacaktır. Bizler iyi hissetmenin elzem olduğu günlerde bir araya gelecek ve nefret değil, sevgi üretmeye devam edeceğiz.

http://sendika63.org/2019/03/odtu-yonetimi-topluluk-soylesisine-gokkusagi-lgbti-iliskisi-gerekcesiyle-izin-vermedi-539679/

Hande Kader’in anısına şarkı: Haykırsana biraz

$
0
0
Trans kadın Hande Kader'in cesedi yanmış bir halde bulunmuştu

Eskitilmiş Yaz grubu, ilk albümü Teğet’i yayınladı. 14 Mart’ta yayınlanan albümün üçüncü şarkısı “Haykırsana” nefret cinayeti ile hayatını kaybeden trans kadın in cesedi ’e ithaf edildi.

Albümün üçüncü şarkısı “Haykırsana”nın sözlerini grubun vokali Burak Savaş yazdı, Metehan Çelik besteledi. Şarkı daha önce Hande Kader anısına şiir olarak yayınlanmıştı.

Şarkının sözleri şöyle:

Pes edip gördüm,

İçimde inatla bıkmadan inandığım yalanları.

Dövündüm dizlerimde,

Şefkatimi alıkoydum.

Çığlıklarım susturdu.

İçimin bin dibinde köze dönüştüm.

Oradayken daha çocukluğum,

Denizi gönlümce soluyamadan üşüdüm.

Rüzgârından uzağa düştüm.

Döndüğüm düğüm,

Yarım kalanların usulca kaçtığı yerdi.

Ayrıyken biten yüzlerce gün,

Gözlerimin kaybolacağını bilir miydi?

Haykırsana!

Haykırsana biraz!

Haykırsana!

Biraz, biraz, biraz, biraz, biraz!

Dönüşecek misin?

Külden rengârenk kuşaklara göğsüm

Ve sessizleşen gecelerim,

Duyabilecek mi ıslıklarını yeniden?

Yeşil göğüm,

Yeşil göğüm,

Yeşil göğüm,

Son düğümüm.

Haykırsana az!

Haykırsana biraz!

Haykırsana!

Biraz, biraz, biraz, biraz, biraz!


Açıklamaları ve Yaptıklarıyla Cahiliye Devrine Göndermek İsteyeceğiniz Karanlık Zihinler

Human Belgeseli Eşcinsellik Bölümü

#BiWithTheT

$
0
0
Birleşik Krallık’ta aktivizm yapan Lois Shearing tarafından kaleme alınan #BiWithT dünya çapındaki Bi+’ların imzasını ve desteğini bekliyor. Transfobiye karşı yürütülen imza kampanyasının Türkçe çevirisi...


"Sevgili arkadaşlar,

Biseksüel ve trans toplulukları uzun ve derin bir müttefiklik ve dayanışma tarihine sahiptir. Biseksüel translar Stonewall’da, Pride’da ve dünya çapındaki örgüt ve yasama organlarının liderlik pozisyonlarında LGBTQIA+ hakları için mücadelede ön safhalarda yer almışlardır.

Bugün biseksüel, panseksüel, akışkan ve na-monoseksüel topluluğun trans, cis ve nonbinary temsilcileri olarak bu ilişkiyi tekrar doğrulamak ve trans toplulukla omuz omuza olduğumuzu göstermek için buradayız.

Trans topluluğa karşı zalimce söylemler ve nefret, medyada, internette hızla yayılıyor ve hakiki dünyanın translara karşı şiddetini artırıyor. Bunun daha fazla devam etmesine izin veremeyiz.

Stonewall UK’deki güncel istatistikler pek çok transın kamusal alanda var olmak konusunda taciz ya da şiddet korkusuyla rahat hissetmediğini doğruluyor. Bu hepimizin yaptığı bir suç duyurusudur. Transfobiyi ezip geçmek için hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız ve trans varoluşun radikal kabulü için çaba harcamalıyız.

Biseksüel translar LGBTQIA+ topluluğu içinde şiddete en açık gruplardan birisidir, özellikle cinsel şiddet oranları bakımından. Özellikle renkli trans ve nonbinary’ler tecavüz ve cinsel saldırıya karşı inanılmaz savunmasızdırlar. Transfobiye karşı kararlılığımız, transfobinin kesiştiği ırkçılık, sınıf ayrımcılığı, kadın düşmanlığı, sağlamcı yaklaşım gibi ötekileştirme biçimlerini dikkate almalı.

LGBTQIA + topluluğunun bazı kesimlerinin ve destekçilerinin cis olan gey, lezbiyen ve biseksüel insanlar ile trans ve nonbinary kardeşlerimiz arasında açmaya çalıştıkları yarıkları görüyoruz ve bunu başarmalarına izin vermeyi reddediyoruz.

Yakın zamana kadar biseksüeller gökkuşağı şemsiyesi altında hoş karşılanmazlardı. Bugün bile hem LGBTQIA+ topluluğunda hem de dışında ciddi bifobiyle karşılaşıyoruz. Fakat sessizleştirilmeyi reddediyoruz. Bifobikler yüzünden topluluğumuzun geriye düşmesine ve gökkuşağı aile üyesinden herhangi birinin dışlanmasına izin vermiyoruz. Transfobiklerin de aynısını yapmalarına geçit vermiyoruz.

Transfobi retoriği nefretle öne sürülür. Sadece trans ve nonbinary’lere yönelik bir nefret değildir bu, hepimize yöneliktir. Bu ayırıcı retoriği reddediyoruz, trans ve nonbinary kardeşlerimizle birlikte güçlüyüz. Biz aynı zamanda cis lezbiyen ve gey trans müttefiklerimizin de yanındayız.

İletişimimiz üzerinde egemenlik kurarak bizi ayırmaya çalışanları görüyoruz ve “yeter” diyoruz. Birlikteliğimiz gücümüzdür. Sindirilmeyeceğiz.

Translar değerlidir ve biseksüel topluluğunun değerli üyeleridirler. Nefret dolu olan insanların bizi ayırmasına izin vermeyeceğiz. Sesimizi çıkarmaya ve hayatımızın her adımında transları desteklemeye devam edeceğiz.

Trans bayrağı Monica Helms tarafından biseksüel bayrağının yaratıcısı Michael Page’den esinlenerek üretildi. Bayrakları birlikte dalgalandırmaktan daima onur duyacağız."

https://medium.com/@umuterdem/biwitht-biseks%C3%BCeller-translar%C4%B1n-yan%C4%B1nda-9a7dd2341c5a
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>