Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Milat Gazetesi'nden yeni bir yobazlık iörneği ve homofobi: Ahlaki çöküş(MÜŞ!)

$
0
0
Efendimizin (sav) bir hadisi şerifi ile başlamak istiyorum teberrüken: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Peygamberlerin serdarı ve sonuncusu olan Allah’ın Habib’i; ahlakın yücelmesi, güzelleşmesi ve İslamlaşması için gönderildiğini beyan etmektedirler. Hz. Aişe validemize Efendimizin ahlakını sorduklarında: “Onun ahlakı Kur’an’dır” buyurmuştur. Diğer bir hadisi şerifte ise: “Nerede olursanız olun Allah’tan korkun, şayet bir kötülük yapmışsanız arkasından hemen bir iyilik yapın ki o kötülüğü silsin ve insanlarla GÜZEL BİR AHLAK ile muamele edin” buyurarak bu konunun ehemmiyetini vurgulamıştır. Cenabı Hak ise Kur’an-ı Kerim’de, “Muhakkak iyilikler kötülükleri giderir” buyurarak yol göstermiş ve bizlere rehberlik etmiştir.

Ahlak, huy ve karakter demektir. Kişinin huyu, karakteri toplumu ilgilendirir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için etkileşim, iletişim kaçınılmazdır. Komşular arası diyalog olsun, akraba arası münasebetler olsun, iş ortamı veya aile içi ortam olsun etkileşim kaçınılmazdır. Ahlak her açıdan aileyi, toplumu, cemiyet ve devletleri olumlu veya olumsuz etkiler. Bireylerin güzel huylu olması, toplumu oluşturan bu bireylerin çoğunun örnek bir ahlaka sahip olması demek, toplumun, milletin ve devletin de erdemli olması anlamına gelir. Ahlak,  bireyde tefessüh edip bozulursa, edep, haya, ar ve namus… çökerse, bu çöküntüyü durduracak birileri de çıkmazsa, bu ahlaksızlık belası bütün toplumu hızla kuşatır, işgal edip yerle bir eder. Bu yüzden aile çok önemlidir diyoruz, toplumun temel taşıdır. Ailesiz toplum olmaz. Arkasından okul ve örgün eğitim hayatı, yaygın eğitim, her türlü iletişim araçları, görsel ve yazılı medya, sosyal medya… hepsi birbirinden önemli fonksiyonlar icra eder. Bireyi oluşturmada bütün bunların payı büyüktür.

Ahlak o kadar önemli bir konudur ki, toplumların bekası, dünya ve ahiret saadeti buna bağlıdır. Her dönemde, bütün dini ve felsefi akımlarda AHLAK konusu en önemli mesele olarak ele alınmış ve uzun uzun üzerinde durulmuştur. Ahlak çökerse her şey çöker, ne toplum kalır ne de millet. Tarihteki toplumların helaki bu yüzden olmuştur. Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği Eyke halkı ticaretlerinde ahlaki normlara dikkat etmeyip ölçü  ve tartıda halkı kandırdıkları için, Lut (as)’ın kavmi (af edersiniz) eşcinsel oldukları için helak olmuşlardır. RabbülAlemin bu milletleri yerle yeksan etmiş ve tarih sahnesinden silip süpürmüştür. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Cahiliye Arap toplumunda da, tarihin başka dönemlerinde de pek çok ahlaksızlık örnekleri sayılabilir.

Bu ahlaki çöküntü maalesef çok yönlü olarak günümüzde de zirve yapmıştır. Aileler çatırdamaya başlamış, evlilikler azalmış ve zorlaştırılmış, boşanmalar artmıştır. Giyim kuşam berbat bir hal almıştır. “Giyinik çıplaklar” şeklinde Kur’an’ın bu ifadesi tam da günümüz insanını tanımlamaktadır. Ahlaki yozlaşma çok artmış; Edep, haya, ar ve namus çok hasar görmüştür. Evlilik suç sayılır hale gelmiş, eş tecavüzcü suçlamasıyla hapishanelere atılmış çocukları babasız bırakılmış, nikahsız birliktelikler ve zina ise suç olmaktan çıkarılmıştır. Eşcinseller, lezbiyen ve her türlü ahlaksızlar, feministler… meydanlarda cirit atıp teşkilatlanmakta ve yasaların, sözleşmelerin çıkarılmasında pay sahibi olmuşlardır... Aile yıkan yasaların, projelerin hayata geçmesi ile şiddet olayları ve boşanmalar hızla artmış, istismarlar, sınırsız nafaka ve çocuk haczi gibi pek çok zülüm ve haksızlıklar ve dramatik olaylar meydana gelmiştir. Kadını herkesin ortak malı yapmak, metinlerde  “partner” ifadesiyle eşcinsellik teşvik edilmiş, biyolojik cinsiyet yerine Toplumsal Cinsiyet eşitliği getirilmiş, Allah’ın koymuş olduğu kurallarla, fıtratla savaş başlatılmıştır.


Halbuki yakın tarihlere kadar bu bozulma ve dejenerasyonlar çok azdı, edep ve haya vardı. Kadınlarımızın, eş ve bacılarımızın bir saç telini bile kimse göremezdi, vücut hatlarını belli eden elbiseler giyilmezdi. Yolda yürürken bile na mahreme bakmamak için ayaklarının ucuna bakarak yürürlerdi büyüklerimiz, insanımız. Bu durum  “Nazar ber kadem” diye ifade edilmiştir. Ahlaki yozlaşmayı, kadının iffet ve hayasını azaltarak, kimi kesimlerde  yok ederek aile yapımızı iç ve dış mihraklar  büyük ölçüde tahrip etmişlerdir.

Son dönemlerde ise bu bozulma sürecinin hızlandığını görüyoruz. İçerden ve dışardan bu ifsad ve bozulmayı bilinçli ve planlı bir şekilde destekleyerek, tetikleyenler vardır. En önemli hedefleri ise ailedir. Esas amaçları,  toplumu ayakta tutan AİLE’yi bitirmek, bu müesseseyi ortan kaldırmaktır.

Ahlaki yozlaşmanın önüne geçilmezse, geleceğimiz maalesef felaket olacaktır. Bu tehlikenin farkında bile değil pek çoğumuz. Başta aileyi, eğitimimizi ve büyüklerimizi hedef seçip saldıranlar var. Hem içerden hem dışardan organize olmuş bu şer odaklarını tanımadan, tuzak ve tezgahlarını bilmeden onlarla baş etmek mümkün değil. Çok yönlü saldırı devam etmektedir.

https://www.milligazete.com.tr/makale/2489743/abdurrahman-sevgili/ahlaki-cokus

Zenci ve kadın olduğu için ötekileştirildiğini unutan sarhoş kadının eşcinsele saldırması!

$
0
0
Sarhoş Kadın, Eşcinsel Olduğunu İddia Ettiği Adama Saldırdı!

İngiltere homofobik kadını konuşuyor. Londra metrosuna sarhoş halde binen kadın önce etrafa laf attı ardından eşcinsel bir erkeğe saldırdı. Bu anları metroda olan bir kişi telefon kamerasıyla kaydetti.


Londra’da sabaha karşı 5:30’da meydana gelen olayın görüntüleri sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.

Metro’da yer alan habere göre, sabaha karşı metroya binen sarhoş kadın önce sesli halde etrafındakilere bağırmaya başladı. Bir süre sonra eşcinsel olduğunu iddia ettiği adama “Sen eşcinselsin, seni daha da rahatsız edeceğim” ifadelerini kullandı.

Bunun üzerine çevredekiler kadına “Sus artık” şeklinde tepki gösterdi. Homofobik kadın bir süre daha adama hakaret ettikten sonra ona tükürdü ve metrodan inmek istedi ancak başka bir kadın yolcu saçlarından tutarak “O adamı tanıyor musun da böyle konuşuyorsun?” sorusunu yöneltti. Kadın ise “Neden bana bunu yapıyorsun? Sarhoş oldum, arkadaşlarım beni yalnız bırakmamalıydı” ifadelerini kullandı.

Eşcinsel olduğu iddia edilen adam ise kadın ne yaparsa yapsın sakinliğini korudu ve ona cevap vermedi.

Polis ekipleri de video ile ilgili soruşturma başlattığını ifade ederek “Kadını tanıyan ya da görenlerin en yakın polis merkezine gitmesi rica olunur” açıklamasını yaptı.

https://www.neoldu.com/escinsel-adam-sarhos-kadin-saldiri-metro-35694h.htm

Eşcinseller yobazların geleceğini tehdit ediyormuş!

$
0
0
Yeni akit'ten homofobik ve yobaz Harun Sekmen: Sapkınlar şimdi de çocuklarımıza el uzattı

Müslümanların en kutsal zaman dilimi Ramazan-ı Şerif ayında ‘onur yürüyüşü’ düzenleyecek kadar aymazlaşan eşcinsel ahlaksızlar, iğrençlikte seviye atladı. LGBTİ’li homolar şimdi de çocuklarımıza kanca attı. Bianet tarafından bastırılan çocuklara yönelik el kitabında evlatlarımızı eşcinselliğe teşvik edici ifadelerin yer aldığı belirlendi.

Alman Vakıfları’ndan, Soros’çu kuruluşlardan ve AB ülkelerinden aldıkları destekle Türkiye’de ahlaki dezenformasyon gerçekleştiren LGBTİ’li homolar, şimdi de evlatlarımıza el uzattı. Ahlaksızlıkta ve iğrençlikte sınır tanımayan eşcinsel sapkınların, hiçbir aidiyeti oluşmamış çocuklarımızı sapkınlığın kurbanı haline getirmek için kitap bastırdığı ortaya çıktı. Türkiye’deki sapkınların çatı kuruluşu Bianet tarafından çıkartılan çocuklara yönelik el kitabında, evlatlarımızı eşcinsel bataklığa sürükleyecek ifadeler saptandı. Umay Aktaş Salman imzasıyla çıkan ahlaksız kitabın birçok sayfasında, eşcinselliği övücü ve özendirici cümlelerin yer aldığı bildirildi.

Sapkınlar geleceğimizi tehdit ediyor
Kendilerinden olmayanı ‘homofobik’ yaftasıyla yıldırmaya çalışan, sapkınlıklarının meşru olmadığını haykıran bilim adamlarını iftiralarla susturan, gayri milli medyanın da desteğini arkalarına alarak, devasa ifsad faaliyetlerine imza atan sapkınların son kurbanı çocuklarımız olmak üzere. Artık bir milli güvenlik sorunu haline gelen homolar, ahlakımızı ve içtimai dengemizi bozacak terör faaliyetlerine imza atıyor. Türkiye’deki özgürlük ortamından faydalanarak dernekleşen sapkınlar, kirli emellerini bir bir gerçekleştiriyor. Bunun son örneği ise Bianet tarafından bastırılan ‘Çocuk Odaklı Habercilik El Kitabı’ oldu. Umay Aktaş Salman tarafından yazılan paçavrada, LGBTİ sapkınlığı çocuklar üzerinden göklere çıkarıldı. Söz konusu sapkın kitabın 39. sayfasında “LGBTİ çocukların yaşadığı sorunları onlarla görüşerek haberleştirin. Ancak bunu ayrımcılığı yeniden üreterek yapmayın. Onları hedef haline getirmeyin” ifadeleri yer alıyor. Çocuklar nezdinde sapkınlığın doğal karşılanmasını isteyen kitaptaki skandallar bu kadarla da kalmıyor.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/sapkinlar-simdi-de-cocuklarimiza-el-uzatti-739662.html

"Homofobikler, bakınız biz eşcinselce öpüşüyoruz!"

$
0
0
Sosyal aktivistlerden LGBTİ karşıtı aşığı sağcı İtalyan siyasetçiye: Bak öpüşüyoruz, sen de karedesin

"Bir öpücük gibi ufak ve doğal bir hareket bile bir siyasi tartışma başlatabilir"


İki İtalyan sosyal aktivist İslamofobik ve homofobik söylemleriyle tanınan aşırı sağcı İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini'yi bir fotoğraf ile protesto etti. Gaia Parisi ve Matilde Rizzo isimli iki sosyal aktivist, Salvini ile fotoğraf çektirmek isteyip, fotoğraf çekilirken siyasetçinin homofobik söylemlerini protesto etmek için öpüştüler.

CNN International'a konuşan Parisi, "Bizim mesajımız Matteo Salvini gibi siyasetçilerin nefret dolu söylemleri ve tavırlarına karşılık sevgi ve tolerans mesajı vermekti. Aynı zamanda yaptığımız şeyin başka bir amacı insanları ayrımcılığa ve haksızlığa karşı protesto etmeye devam etmelerine teşvik etmekti. Çünkü bir öpücük gibi ufak ve doğal bir hareket bile bir siyasi tartışma başlatabilir" dedi.

Salvini ve Rizzo, Caltanissetta'da Salvini'nin de konuşma yaptığı bir protesto eylemine katıldılar. Konuşmadan sonra Salvini ile 'selfie'çektirmek için sıraya giren sosyal akvistler, aşırı sağcı siyasetçi kadraja girince öpüşmeye başladı. Güvenlik görevlileri ikiliyi ayırmaya çalıştı. Bu sırada Salvini saçını okşadı ve "umarım erkek çocuklarınız" olur dedi. Parisi'nin İnstagram üzerinden paylaştığı resim binlerce beğeni aldı.

https://t24.com.tr/haber/sosyal-aktivistlerden-lgbti-karsiti-asigi-sagci-italyan-siyasetciye-bak-opusuyoruz-sen-de-karedesin,819636

Anadolu turuncuya boyanır mı, eşcinseller haklarına kavuşur mu?

$
0
0
Anadolu turuncuya boyanır mı

İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, tuttuğunu koparan bir karaktere sahip. Girdiği her işte, her organizasyonda, her atılımda sonuç odaklı çalışır ve amaca ulaşıncaya kadar da peşini bırakmaz. Kestelli, şimdi de kurduğu “Turuncu Dernek” ile yeni bir yola çıktı ve o yolu giderek genişletmeye, büyütmeye başladı.

Önce kısaca yakın geçmişe bir gidelim. Birleşmiş Milletler 2016 yılında, turuncuyu toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve şiddetle mücadelenin rengi olarak benimsemişti. ‘Orange the World’ (Dünyayı Turuncuya Boya) adlı 16 günlük aktivizm etkinliğine destek sağlamak amacıyla, küresel kampanyalar düzenlemişti. Ki, o kampanyalar zaman zaman hala devam ediyor. Bunu gören Kestelli, aynı organizasyonu İzmir’de de hayata geçirdi. Onun öncülüğünde  “İzmir’i Turuncuya Boya” başlığı ile kentte büyük bir kampanya başlattı. 16 gün boyunca İzmir’deki tarihi yapıları, sembolik binaları, evleri ve işyerlerini turuncuya boyadı. Aktivizm kampanyasının son gününde ise “Turuncu Yürüyüş’ü” gerçekleştirerek, yaklaşık 2 bin kişinin katılımıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddetin her bir türüne karşı olduklarına dikkat çekti.

TURUNCU KONUŞMALAR

Kampanya etkili olunca ve iyi ses getirince, Kestelli ikinci adıma geçti. Geçen sene, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsiyete dayalı şiddet ile ilgili çalışmalar yürütmek üzere “Turuncu Dernek” kuruldu. Derneğe, şiddetten arınmış umutlu bir geleceği temsil ettiği düşünüldüğü için “Turuncu” adı verildi. Dernek kurulur kurulmaz eşitlik, şiddet, taciz, pedofili, ensest, erkeklik, mülteci sorunları konularında konuşmaların yer aldığı “Turuncu Konuşmalar” etkinliği başlattı. Dilde şiddet, mülteciler, medyada toplumsal cinsiyet eşitliği, çocukların cinsiyet ayrımı olmadan, eşit yetiştirilmesinin önemi, erkeklik ve ensest konularında alanında öncü isimlerin yaptığı konuşmalar dizisi büyük ilgi gördü.
Ancak, Kestelli’nin yolu daha yeni başladı. Şimdiki hedefi ise, “Turuncu Konuşmalar”ı Anadolu’ya ve ülkenin her köşesine yaymak. Buradaki amaç da belli. Yerleşik tabuları yıkmak ve farkındalık oluşturmak, konuşulmayanı konuşmak, önemli toplumsal sorunu farklı bir açıdan ele almak.. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi İzmir’de de cinsiyet ayrımcılığı konusunda çok eksikler olduğunu söyleyen Işınsu Kestelli, bunun dışında derneğin çocuk istismarı ve mültecilerin sorunlarıyla da ilgilendiğini belirtiyor. Gelişmiş bir toplum olmak için hem kendimizi hem de çevremizi kalkındırmamız gerektiğini vurgulayan Kestelli, “Turuncu Dernek” ile herkese el uzatmayı hedeflediklerini anlatıyor.

MÜLTECİ SORUNLARI İŞLENECEK

Başta da dedim ya, Kestelli nereye el atarsa orasını parlatır, büyütür, amacına ulaştırır. Belli ki “Turuncu Dernek” ile de iddialı koşusuna devam edecek. Çok yakında başta Anadolu olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde “Turuncu Dernek” adı gündeme girecek. “Turuncu Konuşmalar” ile cinsiyet eşitliği, şiddet, taciz, pedofili, ensest, aile içi demokrasi, erkeklik, mülteci sorunları konuları işlenecek. Ayrıca, LGBTİ bireyler ve toplumdaki bütün dezavantajlı grupların sosyoekonomik statülerinin gelişmesi için çalışmalar ve projeler yürütülmeye devam edilecek. Böyle özverili çalışmalar  yaptıkları, topluma yararlı olma gayretini sürdürdükleri için, başta İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli olmak üzere, bu uğurda emek veren herkesi yürekten tebrik ediyorum. Yaptıkları çalışmaların, gösterdikleri çabaların hakkı ödenmez.

https://www.haberturk.com/yazarlar/osman-gencer/2450896-anadolu-turuncuya-boyanir-mi

Bir dönem bitiyor; AIDS'in sonuna doğru!

$
0
0
HIV virüsünün yol açtığı ölümcül AIDS hastalığının tedavisinde elde edilen yeni bulgular bilim çevrelerini heyecanlandırdı.


İngiltere’de University College London uzmanları, geliştirilen “antiretroviral ilaçlarla” (ART) enfeksiyonun tam olarak bastırıldığı hastaların korunmasız cinsel ilişkide partnerlerine bu hastalığı bulaştırma riski olmadığı açıklandı. Avrupa genelinde partnerlerinden biri ART tedavisi gören yaklaşık bin eşcinsel erkek çift üzerinde 8 yıl boyunca araştırma yapıldı.

Tedavi görmeyenlerden 15’i AIDS oldu. Ancak DNA araştırmaları bu kişilerin hepsinin ART terapisi uygulanmayan başka kişilerle ilişkileri sonucu HIV virüsünü kaptığını ortaya koydu. Araştırmayı kaleme alanlardan Prof. Alison Rodger, “Bulgularımız eşcinsel erkekler için bastırıcı ART terapisi ile HIV’in bulaşma riskinin sıfıra inmesine dair inandırıcı kanıt sağlıyor” dedi. Çalışma ünlü tıp dergisi Lancet’ta da yayımlandı. 2017 yılı verilerine göre dünya genelinde 40 milyon kişi HIV virüsüyle yaşıyor. Bu kişilerden 21.7 milyonu ART terapisi görüyor. AIDS, HIV virüsü yüzünden insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık olarak tanımlanıyor.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/aidse-karsi-umut-isigi-41202906

Laurin David by Alex Evans

Yeni Akit gazetesi Ramazan ayı üzerinden homofobi pompalıyor: Kanal D’de eşcinsel sapkınlara yarışma programı

$
0
0
Mübarek Ramazan Ayı ile eş zamanlı başlatıyorlar! Kanal D’de eşcinsel sapkınlara yarışma programı


Yurt dışından devşirilerek Türkiye'ye uyarlanacak olan 'Benimle Söyle' adlı şarkı yarışmasına Yazar Sema Maraşlı'dan tepki geldi. Twitter hesabından yarışmaya tepki gösteren Maraşlı, "Eşcinsellerin bol olduğu şarkı yarışmamız da geliyor. Milleti daha nelere alıştırmaya çalışıyorlar. Tepkilerimizi göstermediğimiz sürece daha çok pislik yuttururlar." dedi.

Yurtdışında yayınlanan popüler şarkı yarışmalarından 'All Together Now', Türkiye’de 'Benimle Söyle' adıyla Kanal D'de yayınlanacak. Şu anda ön elemeleri yapılan şarkı yarışmasına dikkat çeken Yazar Sema Maraşlı, tepkisini Twitter hesabından dile getirdi.

Yarışmada jüri görevi üstlenen eşcinsel sapkınlardan LGBT'li Ayta Sözeri ile Nuri Harun Ateş gibi isimlerin programda yer almasını eleştiren Sema Maraşlı, "Eşcinsellerin bol olduğu şarkı yarışmamız da geliyor. Milleti daha nelere alıştırmaya çalışıyorlar. Favori şarkı "Bunu da yutturduk Müslüman memlekette" olsun. Tepkilerimizi göstermediğimiz sürece daha çok pislik yuttururlar." ifadelerini kullandı.

‘Program Ramazan ayı ile eş zamanlı başlıyor’
Maraşlı'nın attığı tweet sonrasında Kanal D'nin 212 478 00 88 numaralı santral telefonu gelen şikayetlerle kilitlendi. Programın on bir ayın sultanı Ramazan ile eş zamanlı başlaması da ayrıca dikkat çekti.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/mubarek-ramazan-ayi-ile-es-zamanli-baslatiyorlar-kanal-dde-escinsel-sapkinlara-yarisma-programi-739904.html


Brunei, eşcinsel ilişkiye getirdiği recm cezasını erteledi

$
0
0
Brunei, eşcinsel ilişkiye girenlerin taşlanarak öldürülmesine’ yönelik cezayı erteledi. İnsan hakları örgütleri cezanın ertelenmesinin yeterli olmadığına, tamamen kaldırılmadıkça her an yeniden gündeme getirilebileceğine dikkat çekerek uluslararası topluma baskıyı sürdürme çağrısı yaptı.


Güney Asya ülkesi Brunei, geçen ay gündeme gelen ve dünya çapında tepki çeken ‘eşcinsel ilişkiye girenlerin taşlanarak öldürülmesine (recm)’ yönelik cezadan kısmen geri adım attı. Uluslararası toplum ve insan hakları örgütlerinden gelen tepkinin ardından, cezanın uygulanması ertelendi. Brunei Sultanı Hasan el Bulkiye, yaklaşık 20 senedir ertelenen ‘eşcinsel ilişkilere ölüm cezası’ kanunun uygulamasının yeniden uzatıldığını duyurdu.

‘YANLIŞ ANLAMALARIN FARKINDAYIM’

Sultan, ramazan ayı nedeniyle yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, “Bu yasa ile ilgili birçok soru ve yanlış anlamaların olduğunun farkındayım. Ancak netleştirildikten sonra değeri daha net olarak ortaya çıkacak” dedi Erteleme kararı alınmasında insan hakları örgütlerinin, LGBTİ derneklerinin, dünyaca ünlü yıldızların da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi ve kurumdan gelen sert eleştirilerin etkili olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte, insan hakları örgütleri cezanın ertelenmesinin yeterli olmadığına, tamamen kaldırılmadıkça her an yeniden gündeme getirilebileceğine dikkat çekerek uluslararası topluma baskıyı sürdürme çağrısı yaptı.

Bir süredir gündemde olan ancak 3 Nisan’da yürürlüğe giren yasa, ‘eşcinsel ilişki, zina ve tecavüzden suçlu bulunanların taşlanarak idam edilmesini’ öngörüyordu. Kanun uluslararası toplum ve örgütler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Brunei’de bundan beş yıl önce şeriat anayasal düzen olarak kabul edilmiş, İslam Ceza Hukuku Yasası’nın ilk üç aşaması 2014 yılında yürürlüğe girmişti. Ülkede, şeri hükümler kademeli olarak hayata geçiriliyor. Ancak kanunda bulunsa da katı şekilde uygulanmıyor. (Sputnik)

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/05/06/brunei-escinsel-iliskiye-getirdigi-recm-cezasini-erteledi/

7 Gün dergisi sadece bir değil, bir dönemin nabzıydı adeta!

$
0
0

Erol Simavi'nin sahibi olduğu Hürriyet grubunun çıkarttığı, 1975 ve 1992 yılları arasında yayınlanan TV ve müzik dergisidir. 1975 yılının başlarında çıkmaya başladığında adı "TV'de 7 Gün"dü. Altı yıl bu adla çıktı, ancak TV'de 7 Gün adı, yine 1970'li yılların ve yine Hürriyet grubunun çıkarttığı aynı adı taşıyan popüler bir başka derginin de adıydı ve isim hakkını sonradan satın almış kişinin yıllar sonra açtığı dava sonucunda 1981 yılının Şubat ayından sonra derginin adı "TV'de 7" oldu. 3 yıl kadar da bu isimle yayın hayatına devam eden dergi, reklâm gelirlerinin azalması nedeniyle 19 Mart 1984'te aynı kulvarda 1979'dan beri yayın yapan "Gong" dergisiyle birleşti ve adı bu kez "TV'de 7 Gong" oldu. 24 Ekim 1992 tarihli 43. Sayısıyla yayın hayatı sona erdi. Fransa'da "Télé 7 Jours" adlı 71 yıldır çıkan bir TV dergisi vardır (eskiden radyo dergisiymiş). Tirajı ortalama 1,2 milyon olan bu haftalık derginin logosu "TV'de 7 Gong"un son dönem logosuyla birebir aynıdır. Dergi 1988 yılına ait 10. sayıya kadar büyük ebatta basıldı. Bu sayıdan itibaren küçük dergi formatında (~ A4) çıkmaya başladı.

Türkiye: Yasaklanan Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin verilmeli

$
0
0
ODTÜ yönetimi, Onur Yürüyüşü etkinliklerini yasaklamak yerine buna benzer yürüyüşleri desteklemeli ve koruma altına almalıdır.


Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencilerinin gerçekleştirmeyi planladığı Onur Yürüyüşünün üniversitenin rektörü Prof. Mustafa Verşan Kök tarafından iptal edilmesi üzerine bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü Kampanyalar Direktörü Fotis Filippou şunları söyledi.

“Bu üniversitenin öğrencileri son sekiz yıl boyunca LGBTİ+ haklarını desteklemek için kampüste yürüyüş gerçekleştirdi. Aşkın kutlandığı Onur Yürüyüşü, Türkiye’de ve diğer yerlerde korku iklimine karşı koymak ve temel hakları korumak için mücadele eden herkese umut dolu bir mesaj iletiyor.”

“ODTÜ yönetimi, Onur Yürüyüşü etkinliklerini yasaklamak yerine buna benzer yürüyüşleri desteklemeli ve koruma altına almalıdır. Öğrencilerin herhangi bir gözdağı veya şiddet endişesi duymaksızın yürümesine izin verilmeli, Türkiye’deki homofobi ve transfobiye karşı mücadele edilmelidir” diyen Filippou, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“#MeToo hareketini duymuşsunuzdur. İşte bu da #ODTÜ hareketi ve umarım bu hareket rektörü kararından vazgeçirir ve aşkın kazanmasına izin vermesini sağlar.”

Arka Plan

Türkiye yetkilileri lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseksler (LGBTİ+) ile dostlarının gözdağı veya şiddet endişesi duymaksızın ifade ve toplanma özgürlüğü haklarından faydalanabilmelerini güvence altına almalıdır.

İçişleri Bakanlığı’nın 14 Mart 2019’da LGBTİ+ hakları örgütü KAOS-GL’nin avukatı tarafından iletilen resmi bilgi talebine verdiği yanıta göre, Ankara’da LGBTİ+ etkinliklerine genel yasak uygulanmıyor ve her etkinlik başvurusu tek başına değerlendiriliyor. Ankara Valiliği tarafından olağanüstü hal döneminde uygulanan genel yasak 21 Şubat 2019’da mahkeme kararıyla kaldırılmıştı.

https://amnesty.org.tr/icerik/turkiye-yasaklanan-onur-yuruyusunun-gerceklestirilmesine-izin-verilmeli

Kadir Coşkun'dan Kerimcan Durmaz'a: Ahlaksız tekerlek!

ODTÜ LGBTİ+ dayanışma açıklaması

Yeni akit'ten homofobi: Türk ailesinin yeni krizi: eşcinsel çocuklar…

$
0
0
Değerli okurlar… Evet İstanbul seçimlerinin yenilenmesi ile ilgili bir karar alındı. Şu an hararetle bu konu konuşuluyor fakat ben sizlere bugün, daha hayati olduğundan şüphe duymadığım başka bir olaydan bahsetmek istiyorum. 
Öyle bir olay ki, bu köşede ısrarla yazdığımız konuların hayata adapte edilmiş hali gibi.
Hangi konular diyorsanız, önce olayı anlatalım.
Anadolu’nun şirin bir ilçesinde birkaç kuşaktır ikamet eden çekirdek bir aile düşünün…
Anne eğitimli bir ev hanımı, baba eğitimli ve esnaflık yapıyor.
Bu ailenin küçük oğlu, gittiği Anadolu lisesinde yeni bir arkadaş ortamına giriyor.
“Bu zamanda ferace giyilir mi? Bu nasıl bir geri kafalılık!” diyerek çocuğun annesini, ailesini, aile değerlerini eleştirmeye başlıyorlar. Delikanlımız da bu eleştirilerin akıntısına kapılıyor…
Aynı eleştirileri annesine ve ailesine yapmaya başlıyor.
Yaşanan bu kırılmayı popüler kültür etkisi büyük, kapanmaz bir yarığa dönüştürüyor zamanla. Çünkü delikanlımız akranları gibi iflah olmaz bir popüler kültür bağımlısı…
Gay tiplerin sunduğu yemek programları, gençlik dizisi adı altında şehvet düşkünlüğü pompalayan düşük zekalı diziler izleniyor; on kelimeden mürekkep popüler şarkılar dinleniyor…
Bu arada kaşlar alınmaya başlanarak kişisel bakım meselesi başka bir boyuta taşınıyor.
Durumdan kaygılanan aile genç adamla birlikte bir psikiyatra gidiyorlar ve psikiyatrdan bu belirtilerin gayet normal olduğunu, çocuğa kesinlikle bir baskı uygulanmaması gerektiğiyle ilgili telkin alıyorlar.
Anne ve baba bir gün, genç adamın odasında, fondöten, rimel gibi makyaj malzemelerine rastlıyor… Anne gördükleri karşısında büyük bir şok yaşıyor. Makyaj malzemeleri toplanarak çöpe atılıyor…
Makyaj malzemelerinin olmadığını fark eden genç adam anne ve babasını ilçenin çarşısında yakalayarak rezalet çıkarıyor. Kendini yerlere atıyor ve “Bunlar bana işkence ediyorlar” diye bağırıyor. Aile rezil olmakla kalmıyor genç adamın şikayeti üzerine savcılığın yolunu tutuyorlar.
Savcı “Bu çocuğa kötü davranmanıza izin vermeyeceğim, onun yaşam tarzına karışamazsınız, kılına bile dokunamazsınız” diyerek aileye bir şok daha yaşatıyor: Baba denetimli serbestlik kararıyla ancak salıveriliyor…

****

Değerli okurlar şimdi bu tabloya dikkatle bakalım.
Bir ülke düşünün ki eğitim sistemi, popüler kültürü, halkın değerlerini yozlaştırsın…
Böyle bir kültürde büyüyen çocukların ebeveynlerini anlamasını, onlarla ortak noktalara sahip olmasını beklemek boşunadır. 
Bu genç adamın başına gelen de böyle bir şey…
Şehvet ve eğlence dışında hiçbir değeri olmayan bir popüler kültür iklimi içinde yetişirken annesinin feracesinin, babasının mazbutluğunun bu dünyada hiçbir karşılığı olmadığını; anne ve babasının popüler kültür değerleri içinde bir “yabancı” olduklarını görüyor.
Feraceye de, mazbutluğa da onları doğuran kültüre de nefretle bakar hale geliyor. Hem köklü ahlaki değerleri hem de popüler kültür değerlerini benimsemesi eğer dürüstse mümkün değil zaten.
Gittiği devlet okulunda aldığı dejenere eğitimle aile değerlerine düşman haline geliyor.
Yargı sistemi hiçbir cebir kullanılmasa bile aileyi adeta geleneksel değerlerinden dolayı mahkum ederek çocukları üzerindeki tedip hakkını ellerinden alıyor…
Çocuğu adım adım kendisinden koparılan, elinden çocuğuna karşı kullanabileceği bütün hakları alınan bu gibi aileler sizce ne yapmalılar?
Bu tür durumları geçmişte Almanya’da ikamet eden Türk işçi aileler yaşar, çocuklarını o gün için kabul edilmez bulunan Alman kültürüne kaptırmamak için çabalarlardı.
Şimdi aynı süreç kendi ülkemizde yaşanıyor.
Popüler kültür, zehirliyor; eğitim sistemi, çözüyor; yasalar, parçalıyor…

****

Eğitim sistemi, yasalar ve popüler kültür organize bir şekilde bu çocuğu ailenin elinden almaya çalışıyor. Eğer iyi niyeti bir kenara bırakırsak görürüz ki sadece onu değil, bu ülkenin tüm çocuklarını almak; dönüştürmek, yeni bir kimlik vermek istiyorlar.
Bunun için organize olmuş durumdalar.
Popüler kültür bu noktada çok önemli bir role sahip. RTÜK büyük ölçüde işlevsiz. Eşcinseller, özellikle kadınların izlediği gündüz kuşağı programlarına ve romantik dizilere yerleştirilerek, eşcinselliği kadınların zihninde kabul edilebilir hale getirmeye çalışıyorlar. Çünkü kadınlar bu durumu bir kez kabul ettiler mi artık toplumun kabul etmesi sadece bir zaman meselesine dönüşür… Bir erkek yorumcu bu çelişki ile ilgili şöyle yazmıştı: “Kerimcan’ı çok severek takip eden annem, benim eşcinsel olduğumu bilse ne tepki verirdi acaba?”
Eşcinsel eğilimlerin, üniseks kimliklerin giderek çoğalmasının arkasında büyük ve planlı bir medya gücü mevcut.  Bu medyanın moda değeri erkek kimliğini silikleştirmek, değersizleştirmek. Erkeği, kendi bedeni içinde erkekliğinden iğrenir hale getirmek. Şiddetle, magandalıkla, tecavüzle, istismarla eş anlamlı hale getirerek erkekler için bile erkek kimliğini düşmanlaştırmak… Bu düşman kimliğin alternatifi ne peki? Tahmin edebileceğiniz gibi, törpülenmiş, popüler siparişlere göre dizayn edilmiş, rötuşlanmış yeni sürüm “Erkek tipi.”

****

Aile, Kültür ve Gençlik bakanlıklarının ekranlarda baş gösteren yeni sürüm erkek tipine karşı hiçbir itirazları yok anladığım kadarıyla. Ben bu bakanlıkların ekranlarda olup bitenler hakkında konuştuklarını, siyasal irade koymalarını geçtim, kişisel tepkilerini gösterdiklerini bile görmedim, duymadım. Popüler kültür tehlikesi ile ilgili yüzlerce yazı kaleme aldık; bir tek telefon açılmadı, en ufak bir tepki bile almadık… Bu işler bu kadar körlüğü, gafleti kaldırmaz. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz. Sadece ve sadece siyaseti ana gündem yapmanın sonucudur bu. Bu ülkenin delikanlıları eşcinsel orduların saflarına katılıyor ve sizin eğitim sisteminiz, kültürünüz, yargınız bunun zeminini hazırlıyorsa siyaset buna bigane kalamaz. Bazı şeylerin ihmali, bahanesi, özrü olmaz. Olsa bile kabul olmaz. Gençlerini kaybeden geleceğini, varsa iddiasını da kaybeder… “Def'-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır.” Hiçbir şey yapamıyorsanız bari baştan çıkarmayı engelleyecek yasal mekanizmaları harekete geçirin ve ekran denetimini, eğitimde medya okur yazarlığını aktif hale getirin…
Bu minvalde medyanın, popüler bir youtuber’ın pornografik paylaşımını ana haber bültenlerinde rahatlıkla haber haline getirmesi büyük bir utançtır. Hem ülkemiz, hem de medya için büyük bir ahlaki düşüştür. Böyle bir medya düzeni, bu kadar kontrolden çıkmış bir popüler kültür mekanizması olamaz. Eğer olursa bu kesinlikle toplumun temel dinamikleri aleyhine bir fonksiyon icra eder. Tıpkı biz de olduğu gibi…
Ortalama bir Türk ailesinin başına gelenleri kabaca anlatmaya çalıştığım yukarıdaki tabloda, kültürel bir çözülmeye tabi tutulan toplumumuzun hikayesi gizli bana kalırsa. Çocuğunun ellerinden kayışını izleyen o mazbut ve çaresiz aile bu toplumun ta kendisidir. Biliyorum değerli okur, “İstanbul seçimleri ne olacak?” tartışmasının arasında bu ailenin dramı karambole gidecek ama, sen yine de şu ihtimali aklının bir kenarında sıkıca tut bence: “O ailenin başına gelen, pekala senin ailenin de başına gelebilir… Bu mesele ne kadar o ailenin meselesi ise, o kadar da senin meselendir.”

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-osman-aydin/turk-ailesinin-yeni-krizi-escinsel-cocuklar-28398.html

İrlanda'da eşcinsel penguenler ortaya çıktı!

$
0
0
İrlandalı bir akvaryumdaki penguenlerin yarısından fazlası aynı cinsiyetten ilişki içerisinde olduğu ortaya çıktı. İrlanda'daki bir akvaryumda eşcinsel ve lezbiyen penguenler bir de şu anda yavru penguen yetiştiriyor.


Dingle Oceanworld Aquarium'daki 14 penguenden sekizi aynı cinsiyetten çiftler halinde hayatlarına devam ediyor. Bekçiler son yıllarda eşcinsel ya da lezbiyen çiftlerin sayısının arttığını belirtirken aynı cinsiyetten penguen çiftlerinin birlikte seçtikleri yavru penguenleri yetiştirdiği de bilinenler arasında yer alıyor.

Dingle Oceanworld Aquarium'un muhafazasındaki 14 penguenden sekizinin eşcinsel veya lezbiyen bir ilişkisi var.

Tuhaf bir tesadüfle, Kerry Akvaryumu'ndaki bekçiler, aynı cinsiyetten çiftlerin sayısının İrlanda'nın 2015'te eşcinsel evliliğini yasallaştırmasından bu yana artış gösterdiğini öne sürüyor.

Irish Mirror'a verilen röportaja göre penguenlerin geçici bir erkek eşle ya da dişi eşle birlikte olup bir tane yavru ürettikten sonra eşcinsel eşiyle bir yavru yetiştirdikleri bile biliniyor.

Müdür Louise Overy açıklamalarında şunlaarı da söyledi: 'İki eşcinsel çiftimiz ve iki lezbiyenimiz var. Bir erkek penguene ya da bir kadın pengune cinsiyetleri bizler tarafından söylenemez, bu tamamen onlardan kaynaklanan bir durum ve biz bu durumu onları çiftleşirken ya da yavru üretmediğimiz zamanlar da gözlemlerken anladık.”

"Akvaryumda 5 yıl önce bir tane olan eşcinsel çift sayısı şimdi dörde çıktı." diyen akvaryum müdürü açıklamasını noktaladı.

https://www.mynet.com/irlanda-da-escinsel-penguenler-ortaya-cikti-190101154901

“Bir oyundan fazlası …” “Mesele eşcinsellik ya da AIDS değil!”

$
0
0
Bu sezonun en çok konuşulan oyunlarından biriydi Craft’ın sahnelediği; “Kalp”…


Salgın, ötekileştirme, bencillik, yalnızlık ve çaresizliğin bir insanın hayatında neye dönüştüğüne ve dönüştürdüğüne tanık olduğumuz oyunun yazarı Larry Kramer. Mevzu 80’li yıllarda geçiyor ama bugüne yansımasını gelin “Kalp” oyuncularından dinleyelim…

Hikayeyi biliyoruz zaten, üşenmez de hatırlarsak niyetine mevzuyu arz edip, sonrasında bağlamak istediğim konuya geleceğim… Hazırsanız başlıyoruz! Aralarında Fransız ressam Marcel Duchamp’in de (1887-1968) bulunduğu, dönemin kalıplarından bunalan bir grup sanatçı 1917’de, “Bağımsız Sanatçılar” adıyla bir dernek kuruyor. Dernek, kuruluşunun ardından, “jüri yok, ödül yok” mottosuyla geniş çaplı bir sergi düzenliyor. Sergiye; 1.235 sanatçı tarafından 2.125 sanat eseri gönderiliyor ve içlerinden sadece bir tanesi reddediliyor: “Fountain”.

Duchamp’in tuvalet malzemeleri satan bir dükkandan satın aldığı ve adını da “Foun-tain (çeşme)” koyarak imzasını attığı bu eser, beyaz renkte porselen bir pisuvar. Sergi komitesi “Fountain”in bir sanat eseri olmadığını ve sergilenemeyeceğini belirterek geri çeviriyor. Bu olay, zamanın Dadaistleri arasında bir curcunaya sebep oluyor ve Duchamp, Bağımsız Sanatçılar Derneği'nin yönetim kurulundaki görevinden istifa ediyor. Aslında bu mevzu Duchamp’in ‘ortalığı karıştıran’ ilk eseri de değil: Bu olaydan önce de sanat dünyasında doğru olarak kabul edilen pek çok şeyi defalarca sorgulayarak “sanat nedir?” sorusunu cevaplamak için sanat dünyasına meydan okumuş biri o.

“Retinal” (sadece göz hazzına odaklanan) sanatı reddeden Duchamp, bunun yerine, sanatı zihne hizmet eden bir araç olarak kullanmak istiyor. Bir röportajında pisuvarı seçmesini şöyle anlatıyor: “Amacım, güzelliği veya çirkinliğiyle herhangi bir şekilde ilgimi çekmeyen bir obje seçmekti. Yani, baktığımda bir ilgisizlik noktası bulmak…” “Fountain”, Duchamp’in ölümünden 36 yıl sonra, 2004’te, 500 sanatçı ve tarihçi tarafından yapılan oylamada “20. yüzyılın en etkili sanat eseri” seçildi. Listede ikinci sırada Picasso'nun 1907'de resmettiği Les Demoiselles d'Avignon (Avignon'lu Kadınlar) adlı tablosu yer alıyordu.

“Sanat nedir, ne ve kimin için yapılır, neye sanat denir?” gibi yüzyılın soruları, ki cevabı pek çok akla-akıma göre değişiyor olmasına rağmen, günün sonundaki Z Raporu: sanatın, takipçisini her şekilde iyi ve güzel ettiği! Bugünlerde, gündeminizde hafif bir karıncalanma yahut kayma oluyorsa, Duchamp’in eserlerine yeniden göz gezdirmenizde fayda olabilir, belki kaymalar düzelir ve fikriniz değişir, kimbilir! Gelelim yazımızın sadedine…

ABD’li ödüllü oyun yazarı, yazar, film yapımcısı, halk sağlığı savunucusu ve LGBT hakları aktivisti (1935) Larry Kramer’in; “Tarih çoğunlukla heteroseksüel insanlar tarafından yazıldı. Eşcinsel insanların tarihin en başından beri yer edindikleri hiçbir kitap yok. Oysa bizlerin en başından beri tarihte yer almadığımızı düşünmek çok saçma…” bu cümleleriydi, bana Duchamp’i yeniden hatırlatan!

Craft Tiyatro’nun son oyunlarından biri olan “Kalp”in yazarı Larry Kramer. Hikayeyi film olarak “The Normal Heart”tan hatırlayanlarınız olacaktır. Kramer’in Tony Ödülü kazanmış 1985 yapımı, aynı adlı oyununun uyarlaması olan filmin yapımcılarından biri ve yönetmeni ise Nip / Tuck, American Horror Story, Glee gibi yapımların da arkasında olan bir isim; Ryan Murphy. Craft’ta, Hira Tekindor’un çevirmenliği ve İbrahim Çiçek’in yönetmenliğinde sahnede endam eden oyunun; müziklerini Ömer Sarıgedik, dekor ve ışık tasarımını Kerem Çetiner, kostüm tasarımını Nihal Kaplangı, afiş tasarımını ise Zerrin Tekindor üstleniyor.


Oyuna hayat verenlerse; Aras Aydın, Nilperi Şahinkaya, Cem Yiğit Üzümoğlu, Kerem Arslanoğlu, Burak Sarıkahya, Sinan Çatıkkaş, Nejdet Sert, Süleyman Kara ve Soner Kurt. Bizde, kapalı gişe sahnelenen oyunun oyuncularından Aras Aydın, Nilperi Şahinkaya ve Cem Y. Üzümoğlu’na merak ettiklerimizi sorduk…

“Seks dünyada hâlâ bir tabu”

• Oyunun yazarı Kramer’in; “Tarih çoğunlukla heteroseksüel insanlar tarafından yazıldı…” diye başlayan bir cümlesi var. Bu hikayeye hayat verenler olarak sizin düşünceniz nedir?

Aras Aydın: Kramer da aktivist bir gay, tıpkı oyundaki oynadığım karakter Ned gibi. Zaten başından beri, tüm ekip olarak; Ned’i yazarken, Kramer’in kendinden yola çıktığına eminiz. Tarih boyunca eşcinsellerin toplumsal değeri hep farklılaştırılmış ve ötekileştirilmiş, azınlık olmaktan öteye gidilemeyen hayatlar yaşamışlar. Kramer’in buna kayıtsız kalmayarak bu oyunu hayata geçirmesi kaçınılmaz bir takdir gerektiriyor. “Kalp” oyunu da tüm bu yaşananları bütün gerçekliğiyle aktardığı için aslında bir oyundan fazlası; bir belge niteliğinde.

Cem Y. Üzümoğlu: Homoseksüellik insanlık tarihi boyunca var. Sadece insanlar değil, hayvanlarda da homoseksüellik var. Bunu göz ardı etmek ya da bir hastalık gibi görmek doğaya karşı çıkmak olur.

Nilperi Şahinkaya: Tarih boyunca eşcinselliğin var olduğunu biliyoruz. Üstü kapalı olarak da olsa tarih kitaplarında da yerini almış. Özellikle, Antik Yunan, Fransız Krallığı ya da Osmanlı Dönemi’nde bunun örnekleri var. Edebiyat alanında da mesela Oscar Wilde’ın sevdiği erkeğe yazdığı çok güzel aşk mektupları var ya da Murathan Mungan’ın şiirleri. Eşcinsellik, toplumsal görevimiz olarak dayatılan “üremeyi” desteklemediği için, tarihte hep bir “şehvet” ürünü olarak görülmüş. Ve “şehvet” günah sayıldığı için eşcinsellik gizli tutulmuş. Bana kalırsa; günümüzde hâlâ eşcinsellere zorluk çıkarılmasının sebebi, tarihteki bu basit damgalamalar yüzünden. Homofobikler, eşcinselleri seks düşkünü olarak algılıyor. Ve seks dünyada hâlâ bir tabu, çünkü ahlak kurallarına göre seks; üremek için gerçekleşmeli! Bence, eşcinseller üreyebilseydi, homofobi olmazdı.

• Metinle ilk buluşmanızda ve sonrasında sahnelediğinizde nasıl bir hissiyattaydınız? Bu süreçte, gündelik hayattaki algınızı tariflemenizi istesem; yaşamınıza nasıl tezahür etti?

Cem Y. Üzümoğlu: Herhangi bir metni ilk okuduğum zaman ister istemez aklımda her karaktere dair çıplak bir bütünlük oluşuyor. Hiçbir kimliğe bürünmemiş çıplak bir varlık. İnsan değil hâlâ ama insani bütün özelliklere sahip. Yürüyüşünü, oturuşunu, görünüşünü görüyorum ama onu tanımıyor ve düşünce yapısını anlayamıyorum. Sonra zihnimdeki o varlık, prova süresi boyunca yavaş yavaş benim adımlarım ve bakışlarımla birleşiyor. Dönem araştırmasını doğru bir şekilde yaparak -bundan kastım sadece tarihsel ve enformasyon araştırma değil, aynı zamanda bu bilgilerin içindeki bana çarpanı araştırmak- bir düşünce yapısı beliriyor ve böylece bir karakter oluşuyor.

Nilperi Şahinkaya: Metni okuyunca, devletin AIDS’i bir “gay hastalığı” olarak görüp, maddi manevi hiç bir katkıda bulunmadığını, ayrıca domuzların ve birçok eşcinselin köpeği olduğu için köpeklerin spermini incelemeyi tavsiye eden doktorların olduğunu öğrendim. Bu kan dondurucu bir gerçek ve tüm bunlar 1980’lerde, Amerika’da gerçekleşiyor. Prova sürecinde, hastalanmış eşcinselleri “tedavi amaçlı” karantinaya alıp, ölüme terk ettiklerini öğrendim. 1930’ların Nazi döneminden hiç bir farkı yok! Burada Hitler ya da Amerikan hükümeti gibi tüm gücü eline almış insanlardan ya da eğitim görmüş olarak bildiğimiz doktorlardan bahsediyoruz. Hastalıklı algılara prim verildiğini, kocaman toplumların sürü psikolojisiyle korkunç düşünce biçimlerini benimsediğini gördükçe adeta kanım donuyor.

Aras Aydın: Metin ilk elime geçtiğinde, tamamen yabancı olduğum bir durumla karşı karşıya olduğumun farkındaydım. Başka bir kimliği tanımlamak, yaklaşmak, hissetmek, araştırmak benim için bambaşka bir deneyim olacaktı. Oyundaki bütün karakterler nakış gibi işlenmiş ve herkesin gerçekten bir derdi var. Gizli gay’lik, ölmekten korkmak, siyasi yapıda aşağılanmak vs… Dört aylık prova sürecinde müthiş keyifli zamanlar geçirdik. Gururla çıktığım yolda, yeni dostluklar biriktirerek, birlikte çok güzel şeyler başardık, başarmaya da devam edeceğiz.

“Mesele eşcinsellik ya da AIDS değil!”


• 1980’lerde geçen bir hikayenin, bugünün jargonunda ve kadrajında günümüze yansımasını nasıl yorumluyorsunuz?

Aras Aydın: Maalesef, bugün de değişen bir şey yok; bu sorun dünyanın her ülkesinde yaşanıyor. Mesele eşcinsellik ya da AIDS değil; mesele toplumun dil, din, ırk, renk, cinsel kimlik gibi özellikleri yüzünden belli grupları ötekileştirip, yok sayması!

Cem Y. Üzümoğlu: Bu konuya ne kadar geri kalındığının bir göstergesi olarak yorumluyorum. Anadolu’da insanlar daha bu hastalığın varlığını bilmezken, bir anda ölümle burun buruna geliyorlar. Evet, tıp o döneme göre küresel olarak ilerledi ama iki örnek dışında gerçekten olumlu bir tedavi yok. Hastalığı yok etmek bugün ne kadar mümkün bilmiyorum ama hastalığı önlemek ve bu hastalıkla yaşamak mümkün. Bizler bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Ama tabii ki amacımız bu kadar basit değil!

Nilperi Şahinkaya: 2019’da bu oyunu sahnelemek bana şunu düşündürdü: Acaba günümüz Türkiye’sinde sadece eşcinsellerin yakalandığı bir hastalık çıksaydı, ne olurdu? Aynı şeyler yaşanır mıydı, yoksa kanla başla tedavisi araştırılır mıydı? Cevabını bu röportajı okuyanlara bırakıyorum. Bunun dışında, oyunumuzda bu virüsün getirdiği yıkımı bir eşcinsel çiftin aşkı üzerinden izliyoruz. Aşkın tarih boyunca var olmadığı hiç bir zaman olmamış. Aşk hep var, hep de olacak! Bu bakımdan da oyunumuz zamansız.

• Önceki yıllara nazaran LGBTİ kadrajında derdini anlatan hikayelerin sahnede yer bulup, seyirci tarafından daha da iştahla takip ediliyor olmasını neye bağlıyorsunuz? Bir de, bu kadar alkış ve full seyirci kapasiteli izlencelerden ortaya çıkan fotoğraf; anlaşılıyor olması mı yoksa popüler sistemden bu dertler, sorunlar da nasibini sadece görsel-imajlar dünyası olarak alıp, akıştaki yerini mi buluyor?

Cem Y. Üzümoğlu: Artık insanlar bilinçlenmeye başlıyor ve insanlar, insan oldukları için kabul ediliyorlar. Herhangi bir kimliğe veya yönelime bağlı kalmadan, bir normalleşme gerçekleşiyor. Belki çok küçük oranda ama en azından bir oranda... Açıkçası seyircinin oyundan ne alımladığını bilmiyorum, orası beni aşan bir durum. Ama tiyatro bir deneyimdir ve en kapalı kalpleri bile kırabilecek naif bir güce sahiptir. Değişim kaçınılmazdır.

Aras Aydın: Bence, oyun LGBTİ dertlerini anlatmıyor. Eşcinsel erkekler üzerinden toplumların ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Dışlanmış, hor görülen, umursanmayan ve aşka değer veren her birey, kendinden bir parça bulabiliyor bu oyunda.

Nilperi Şahinkaya: Eşcinsellik dünyada bir merak konusu. İnsanlar merak ediyor, anlayamayanlar anlamaya çalışıyor. Youtube’da eşcinsellere sorular sorulduğu videolar gördüm ve hepsinin izlenme oranı çok yüksek. Toplumda konuşulamayan her şey çok çekici… Bence, dünya çapında iyiye gidiyoruz. İnsanlar dışlamaktan bıktı, artık bunun cehalet olduğunu biliyorlar; artık anlamak, öğrenmek, dinlemek istiyorlar. Onlara bunu da en iyi sanatçılar anlatabilir.

“Bu yarışa şahit olmak istemez misiniz?”


• Oyunun yönetmeni Çiçek, bir söyleşisinde; “Ben gerçeğin peşinde koşan ve sahnede yalan söylemeyen oyuncular izlemek isteyen bir yönetmen / seyirciyim. Aşk ve sevgi ortak duygular olduğu için onun peşinden koştuk.” diyor. Sizler ne söylemek istersiniz?

Nilperi Şahinkaya: İbrahim de kalbiyle bakan ve yöneten biri; prova sürecinde, bizden sadece kalpten oynamamızı istedi. “Hissettiğiniz kadarını oynayın, zaten en iyisi o olacaktır” dedi.

Aras Aydın: İbrahim benim tanıdığım, bu yaşta başarıya sahip olmuş, en acayip adam. Bir rolü çalışırken, insanın kaynağına, yaralarına, acılarına, mutluluklarına kısacası; insanın biyolojik ve ruhsal tüm fonksiyonlarına hitap edebilen birisi. Onun tecrübelerinden yararlanabildiğim için mutluyum. Prova sürecinde bana söylediği bir cümle vardı: “Ben, senin sahnede hiçbir şey yapmadan, birçok şeyi anlatabilmeni seviyorum, karşındakini dinleyebilmeyi çok iyi başarıyorsun.” İnanın bana, tek kaynağım ve motivasyonum buydu. Aşk yaşanılan en yüce duygu, bunu en yetenekli partnerlerle paylaşmak da ayrıcalıklı benim için.

• Oyunu daha dikize yatmamış seyirciler için bir cümle ile tariflemek gerekirse ne söylerdiniz?

Aras Aydın: Aşka, sevgiye dair açlığı, ihtiyacı çok fazla olan bir adam zamanla yarışıyor. Bu yarışa şahit olmak istemez misiniz?

Cem Y. Üzümoğlu: Ne olursan ol, yine gel.

• Hikaye, içerik bakımında ağır ve derdini derinden anlatan bir mevzu, hazırlık aşamasında ne gibi çalışmalara başvurdunuz? Bu süreçte mesleki olarak sizlerde ne gibi algı değişiklikleri oldu?

Aras Aydın: Ben kalbiyle oynamayı seçen, tüm dertleri sahnede empati ile iletmeye çalışan bir oyuncuyum. Dolayısıyla dertleri benimsemek, içselleştirmek bir hayli yoruyor diyebiliriz. Hâlâ oyundaki bazı arkadaşlarımız oyun bitiminde, kendini toparlayamıyorlar, fazla dinlemek bitkin düşürebiliyor.

Cem Y. Üzümoğlu: Prova dönemi keyifli olduğu kadar, zor bir süreçti de. “Bittik ama iyi oldu” dediğimiz, onlarca prova hatırlıyorum. Hep daha üstüne ve daha derine inmek için çalıştık ve bu adanmışlık oyun süresi boyunca en büyük amacımız oldu. Her oyun yeni bir dünya... Bildiğimiz, çalıştığımız, hazır olduğumuz dünyanın alışık olmadığımız nüanslarıyla ilgilenmeye, birbirimize kalbimizi açmaya ve orada olmaya çalıştık ve çalışıyoruz. Bazen sürecin içinde bulunmak ağır gelse de bildiğimiz bir şey var ki hep daha üstüne çıkıyoruz.

“Aşk cinsiyetsiz bir duygu durumudur”

• Şimdi oyunda can verdiğiniz karakterler bu masada olsalar ya da üst komşunuz olsa; ona ne söylemek isterdiniz?

Aras Aydın: Ned Weeks masamda olsa; “Ne olur, biraz sus!” derdim. Ama yine de haklı olduğu davada kendisini savunmak için elimden gelen desteği verirdim.

Cem Y. Üzümoğlu: Nasıl hâlâ gülümsemeyi başarabiliyorsun?”

Nilperi Şahinkaya: Emma’ya; “Hırsının gücünü çalmasına izin verme” derdim. Hırs müthiş bir enerji ve yaratım kaynağı ama sabretmek gerektiği yerde auto-sabotage’a (oto-sabotaj) dönüşüyor. Virajlarda yumuşamak lazım!

• Theodoros Terzopoulos; “Yaşadığımız dönemde evrensel olarak politik, sosyal ve kültürel görünüm dönüşüme uğramış bulunuyor. Türdeşleşen tiyatro, 20. yüzyılın büyük ekollerinin etkisinden ve kendisine özgü özelliklerinden mahrum bırakıldı. Tiyatronun giderek artan oranda ticarileşmesi fikri ile birlikte farklı ekollerin bireyselliği ve oyun yazarlarının ayırt edilebilirliği ortadan kalktı. Artık tiyatronun sabit bir referans noktası, kökleri ya da ulusal kimliği yoktur…” diyor. Siz genç oyuncuların söylemek istediği bir şey var mı?

Nilperi Şahinkaya: Çağımızda ekollerin ve kuralların yıkılmadığı hiç bir sanat dalı yok. Aslında başarılı yeni ekoller sınırları yıkarak oluştu. Hiçbir düşünce ve doğurduğu sonuçlar sabit kalamaz. Kültürler ve bu kültürleri yansıtan sanat dalları, evrilmek için “yerinden oynatılmak”, “akışkan” olmak zorundadır. Tabii ki her madalyonun öbür yüzü de var: Sınırları yok etmek daha iyi eserler doğururken, diğer taraftan da deformasyon kurbanı ürünler ortaya çıkıyor. Her şeyin daha iyisine ve aynı zamanda daha kötüsüne gidilecektir. Seçimi her zaman seyirci yapacak.

Cem Y. Üzümoğlu: Terzopoulos’u çok beğenmekle beraber çok da katılıyorum. Yılda 10 - 15 arasında dişe dokunur oyun yazılıyor, ama sadece İstanbul’da, 200’den fazla yeni oyun prömiyer yapıyor. Bunların aşağı yukarı 190 tanesi yabancı oyun. Kimisi eski, kimisi yeni ve onların içinde evrensel hikayeyi bulmak her zaman olası olmuyor. Bu kadar çok tiyatro oyunu çevirileriyle uğraşacağımız yere, bu coğrafyanın hikayesiyle yeni oyunlar yazsak, Terzopoulos’un söylediği şeyi ortadan kaldırabiliriz. Belki de küreselleşme tiyatroyu değişime uğratacak, zamanla başka bir tiyatro doğacak. Ama böyle bir durumda bile biz kendi tiyatromuzun eksikliğini çekiyor olacağız.

• Son olarak oyuna yahut hayata dair söylemek istediğiniz, ‘bu da var’ dediğiniz bir mevzu varsa paylaşmak isteriz…

Cem Y. Üzümoğlu: Biz gerçek bir aile olduk, birbirimizi görmesek özlüyoruz, beraber ısınmasak tam ısınmamış gibi hissediyoruz. Biri ağlasa, diğerleri onu güldürüyor. Ben, “Kalp” ailesiyle sahip olabileceğim her şeye sahibim. İyi ki varlar.

Aras Aydın: İbrahim’in prömiyerde bir sözü vardı söylediği: “Kimse lütfen bu oyuna cesur bir oyun demesin...” Aşk cinsiyetsiz ve tarifsiz bir duygu durumudur. Gelin, yetenekli arkadaşlarımı, çaresizliği, umudu, çabayı, sevmeyi, sevilmeyi, 80’leri ve “Kalp” ekibini bilmem kaç bpm ile izleyin!

Betül Memiş / Cnnturk.com

https://www.cnnturk.com/kultur-sanat/bir-oyundan-fazlasi

Oryantal Şerife: Yetenekli gerçek kadın şarkıcı olmayınca, sahneleri eşcinseller ve transseksüeller doldurmuş!

$
0
0
Oryantal Şerife... ARTIK SADECE "SHERRY ŞENİZ"!..

Uzun yıllar gazino sahnelerinde oryantal olarak fırtına gibi esen Şerife, artık Sherry Şeniz ismiyle şarkıcı olarak sahnelerde boy gösteriyor.


Oryantal Şerife olarak tanıyıp sevdiğimiz bugünlerde Sherry Deniz olarak sahnelerde boy gösteren sanatçı sahnelere iddialı bir biçimde döndüğünü söylüyor..

"Aslen  dört nesil İstanbul'luyum, İstanbul Türkçesi ile yani diksiyonuma önem vererek konuşurum.Tenimin rengini ve gökkuşağı karekterimi sanırım Kırım, Arnavut ve Bulgar geçmişinden almışım. Dans hayatıma Maksim Gazinosu'nda dansözlükle başladım.

Uzun yıllardır dansözlüğe devam ettim. Şimdilerde ise ruhsal ve kişisel eğitimler alıp veriyorum ve artık sahnede şarkıcı kimliğimle, Sherry Deniz ismiyle yer alıyorum.

Ben Türkiye’de hem dans hem şarkıcılık anlamında yeteneğini bir arada barındıran bir şarkıcı göremediğim için bu boşluğun benim tarafımdan doldurulabileceğine inanıyorum.

Fizik, dans, iyi konuşmak ve ses, bunların hepsi bende mevcut. Artık sahneler cesur olmayan kadın şarkıcılarla dolu olduğundan, bu iş üçüncü cins olarak adlandırılan kişilerin eline geçmiş, Bayan şarkıcılar evde oturuyor. Ben sahnem ve insanlığımla sahnelerde rol model olacağım.Bizler görsel sanat yapıyoruz ve cesur olmak zorundayız.

Kostümlerimle, sahne performansımla her zaman dikkat çekici olmayı hedefliyorum. Eskilerin popüler dansözü şimdilerin yeni şarkıcısı Sherry Deniz olarak cesur kıyafetimle yer aldığım ödül gecesinde basının bir hayli dikkatini çektim sanırım. .

Gay ve transeksüell şarkıcılar çok cesur ve ağızları laf yaptığından dolayı  mekanlar bunları tercih eder olmuş.Kadın şarkıcılar evde oturuyor artık insanlar tam bir kadın izleyecek sahnede" diyerek iddiasını bir kez daha dile getiriyor.

https://www.magazinkolik.com/oryantal-serife-artik-sadece-sherry-seniz-68249h.htm

ODTÜ Rektörlüğü'nden LGBTİ+ etkinliğine yasak

$
0
0
ODTÜ Rektörlüğü, cuma günü yapılacak LGBTİ+ etkinliğini mahkemenin geçersiz dediği kararını gerekçe göstererek yasakladı.


ODTÜ Rektörlüğü, 10 Mayıs’ta ODTÜ’de yapılması planlanan LGBTİ+ yürüyüşüne ve aynı kapsamda yapılacak etkinliklere izin verilmeyeceğini açıkladı. “Ankara Valiliği’nin 03.10.2018 tarihli yasaklama kararının halen yürürlükte olması nedeniyle 10 Mayıs 2019 Cuma günü saat 17.00’de Üniversitemizde LGBTİ+ etkinliği adı altında çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenmesi planlanan bu yürüyüşe izin verilmeyecektir” denilen açıklamada, 9-10 Mayıs 2019 tarihlerinde üniversite kampüsüne ODTÜ personeli ve ODTÜ öğrencileri dışında hiçbir kişinin alınmayacağını açıkladı. Duvar'dan Nurettin Öztatar'ın haberine göre, ODTÜ Rektörlüğü gerekli güvenlik önlemlerinin alınması için Ankara Emniyet Müdürlüğü birimleri ile görüşmelerin devam ettiğini de duyurdu.

ODTÜ Rektörlüğü geçtiğimiz yıl da etkinlikleri yasaklamış ancak binlerce öğrenci, cinsiyetçiliğe, homofobiye, transfobiye karşı yürümüştü.

ODTÜ Rektörlüğünün duyurusu şöyle:

“Değerli Mensuplarımız,

10 Mayıs 2019 Cuma günü saat 17.00’de Üniversitemiz Kampüsü’nde LGBTİ+ etkinliği adı altında çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından bir yürüyüş düzenlenmesi planlanmakta olup yurt içi ve dışı kaynaklar tarafından bu yürüyüşe izin verilmesi talep edilmektedir.

Ülke genelinde uygulanmakta olan Olağanüstü Hal’in 18.07.2018 tarihinde kaldırılmasını takiben Ankara Valiliği, 03.10.2018 tarihinde almış olduğu LGBTT ile LGBTİ adıyla çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından ilimizde muhtelif etkinlikler gerçekleştirileceği bilgisi üzerine, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunun 11/C, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. maddesi uyarınca “LGBTT-LGBTİ vb. konular ile ilgili olarak çeşitli kurum/kuruluş, sivil toplum örgütü ya da gerçek kişiler tarafından, ilimizin muhtelif yerlerinde/salonlarında düzenlenecek etkinlikleri yasaklamış ve uymayanlar hakkında yasal işlem yapılacağını karara bağlamıştır.

Ankara Valiliği’nin 03.10.2018 tarihli bu kararına karşı iptal istemiyle dava açılmış, ancak mahkeme “davacı dernek açısından hukuki sonuç doğurmadığı, hak ve menfaatlerini ihlal edici nitelikte olmadığı” gerekçesi ile davayı esasa girmeden reddetmiştir. Davacı dernek bu karara karşı Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurmuş olup, süreç halen devam etmektedir.

Bu bağlamda Ankara Valiliği’nin 03.10.2018 tarihli yasaklama kararının halen yürürlükte olması nedeniyle 10 Mayıs 2019 Cuma günü saat 17.00’de Üniversitemizde LGBTİ+ etkinliği adı altında çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenmesi planlanan bu yürüyüşe izin verilmeyecektir.

Bu nedenle yürüyüşün planlandığı gün ve öncesinde (9-10 Mayıs 2019) Üniversitemiz Kampüsü’ne personelimiz ve öğrencilerimiz dışında hiçbir kişi alınmayacaktır. Kampüs girişlerimizde tüm personelimizin (Akademik / İdari) araçlarında kimlik kontrolleri yapılacağından, personelimizin gereken hassasiyet ve duyarlılığı göstermesi gerekmektedir. Öte yandan, belirtilen günlerde Üniversitemiz Kampüsünde gerekli güvenlik önlemlerinin alınması için Ankara Emniyet Müdürlüğü birimleri ile görüşmelerimiz devam etmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederiz.

Saygılarımızla.

Rektörlük”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1380397/ODTU_Rektorlugu_nden_LGBTi__etkinligine_yasak.html

ODTÜ'deki Onur Yürüyüşü Yasağı Yargıya Taşınıyor

$
0
0
ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması'ndan Özgür Gür, rektörlüğün karara gerekçe olarak gösterdiği Ankara Valiliği'nin eylem etklik yasak kararının sona erdiğini hatırlattı ve ekledi: "Rektörlük bu kararıyla Ankara Valiliği'ni de zan altında bırakıyor."


"ODTÜ Rektörlüğü'nün iddia ettiğinin aksine Ankara ilinde geçerli bir etkinlik yasağı yoktur. Rektörlük açıklama yazısı ile Ankara Valiliğini de zan altında bırakmaktadır."

Bu sözleri, ODTÜ LGBT+ Dayanışması'ndan Özgür Gür, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörülüğü'nün 7-12 Mayıs tarihlerinde üniversite yerleşkesinde düzenlenecek olan tüm LGBTİ+ etkinliklerini yasaklaması kararı üzerine söylüyor.

Rektörlük yasak gerekçesini Ankara Valiliği’nin 18 Kasım 2017 tarihli şehirdeki tüm LGBTİ+ etkinlerini yasaklayan kararını gösteriyor.

Peki durum, rektörlüğün ifade ettiği gibi mi?

ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması: Ankara Valiliği zan altında kalıyor

ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması'ndan Özgür Gür, bianet'e yaptığı açıklamada, eposta ile öğrencilere duyurulan kararın hukuki olmadığını ve gerçeği yansıtmadığını belirtiyor. Gür, yasak kararını önümüzdeki günlerde yargıya taşıyacaklarını söylüyor. Kaos GL'nin avukatı Kerem Dikmen'den aldıkları bilgileri paylaşan Gür şunları açıklıyor:

"ODTÜ Rektörlüğü'nün eloktronik postası içeriği yasa ve hukuka aykırıdır. Öncelikle atıf yapılan ve istinaf incelemesi devam eden mahkeme kararı yasağın dayanağı Valilik işlemini hukuka uygun bulan değil, işlemin idari işlem hükmünde olmadığını kayıt altına alan bir karardır, yani Valilik aleyhinedir. ODTÜ Rektörlüğü'nün çıkarımının geçerli olması için kararın hem ortada bir idari işlemin varlığını teyit eden, hem de bu işlemin hukuka uygunluğunu tespit eden bir karar olması gerekir oysa böyle bir durum yoktur.

"Bununla birlikte Valilik, kendi aleyhine olan bu kararı istinaf etmemiştir. Ankara Valiliginin kararı istinaf etmemesi üzerine durumun açığa çıkartılması için Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi kanalıyla 11.03.2019 tarihinde Valilik Makamına bilgi edinme başvurusu yapılmıştır.

"Başvuruda, Ankara Valiliği tarafından, il sınırları içerisinde LGBTT-LGBTİ haklarına ilişkin sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi basın açıklaması, toplantı, gösteri yürüyüşü v.b. eylem/etkinliklerin yasak olup olmadığı, yasaksa bu yasaklama kararının tarih ve sayısı sorulmuştur.

'Etkinlik yasağı yok'
"Bilgi edinme başvurusu, Valilik'in amiri konumundaki İçişleri Bakanlığı Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü tarafından 13.03.2019 tarihinde yanıtlanmıştır

Yanıt şu şekildedir: '11.03.2019 tarihli e-posta başvurusunda belirtilen konu ile ilgili olarak yapılan incelemede; Her başvuru kendi içinde değerlendirilmektedir. Bilgilerinize arz/rica ederim.'

Görüleceği üzere ODTÜ Rektörlüğü'nün iddia ettiğinin aksine Ankara'da geçerli bir etkinlik yasağı yoktur. Rektörlük açıklama yazısı ile Ankara Valiliği'ni de zan altında bırakmaktadır."

Geçen yıl yüzlerce öğrenci katılmıştı

Öte yandan, 19 Nisan 2019'da  Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Mahkemesi, Kaos GL Derneği'nin istinaf başvurusu üzerine Ankara Valiliği'nin Kasım 2017'de ilan ettiği süresiz LGBTİ+ etkinlik yasağı kararını incelemişti. Mahkeme, yasağın kaldırılmasına karar vermişti. Mahkeme, kararında,  "Yasak süresiz, sınırlama ve belirlilik yok, yasak yerine etkinliklerin güvenliği sağlanmalı" demişti.

Rektörlük, önceki yıl da, LGBTİ+ etkinlikleri yasaklamıştı ancak yüzlerce öğrenci Onur Yürüyüşü'ne katılmıştı. (EMK)

Evrim Kepenek
İstanbul - BİA Haber Merkezi

http://bianet.org/kadin/lgbti/208189-odtu-deki-onur-yuruyusu-yasagi-yargiya-tasiniyor

LGBTİ’lilere 2 yıl sonra beraat kararı

$
0
0
İstanbul'un Beyoğlu ilçesi İstiklal Caddesi’nde 25. LGBTİ+Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet suçundan yargılanan 25 sanık beraat etti


İstanbul'un Beyoğlu ilçesi İstiklal Caddesi’nde 25. LGBTİ+Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet suçundan yargılanan 25 sanık beraat etti. Mahkeme kararında suçun unsurlarının oluşmadığını belirtti.

DAVA AÇILDI

Serdar Kulaksız'ın haberine göre, İstanbul Beyoğlu’nda Haziran 2017 yılında LGBTİ+Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları gerekçesiyle 25 sanık hakkında dava açıldı. Sanıklar hakkında "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanuna Muhalefet" suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis talep edildi. Mahkeme, yapılan yargılama ile ilgili olarak kararını açıkladı. Mahkeme, "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet" suçunun unsurlarının oluşmadığını belirterek sanıkların beraatına karar verdi.
Evrim Kepenek

İstanbul - BİA Haber Merkezi

https://www.haberturk.com/lgbtililere-2-yil-sonra-beraat-karari-2454661
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>