Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Yeni Akit'ten homofobi: İBB'den cuma namazı saatinde zorunlu LGBT eğitimi

$
0
0

İBB personeli, zorunlu LGBT konulu “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” eğitimleri için SMS almaya başladı.

İBB çalışanlarına LGBT dersine katılın SMS'leri gönderiliyor.

Son dönemde Türkiye gündeminde tartışmalara neden olan LGBT bireyler için İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) harekete geçti.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun önderliğinde belediyede personele yeni bir eğitim hizmeti devreye alındı.

İBB İnsan Kaynakları ve Eğitim Daire Başkanlığı tarafından, LGBT konulu “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” eğitimi verilmeye başlanmıştı.

İBB'de zorunlu LGBT eğitimi: Dersler belli oldu

ZORUNLU EĞİTİM İÇİN SMS'LER GÖNDERİLİYOR

Söz konusu eğitim ise zorunlu kılındı.

Bu kapsamda İBB personeline SMS yoluyla eğitime katılımı teşvik için iletiler gönderiliyor.

Personele verilecek uzaktan eğitim için, SMS'lerle 'sanal sınıf' linkleri paylaşılıyor. Gönderilen SMS'lerde ise "Eğitime katılım zorunludur" ibaresi yer alıyor.

https://www.yenisafak.com/gundem/ibbden-cuma-namazi-saatinde-zorunlu-lgbt-egitimi-3615520


İşitme engelli genci döven cani, 'kendisine cinsel ilişki teklif ettiği' için saldırdığını iddia etti

$
0
0

İşitme engelli E.E.’yi eşcinsel olduğu gerekçesiyle döven ve kanlı görüntüleri sosyal medyada yayınlayan Fırat Kaya, 'kendisine cinsel ilişki teklif ettiği' için saldırdığını iddia etti.

Sözcü’den İsmail Saymaz’ın haberine göre İzmit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ ve ‘hakaret’ suçundan gözaltına alınan Fırat Kaya, dün emniyette ifade verdi. Kaya, işitme engelli olduğunu, body sporu yaptığını ve işinin bulunmadığını söyledi. Zanlı, vahşet dakikalarını şöyle anlattı:

– Kendimi kaybederek tekme ve tokatla yüzüne ve başına vurdum. Burnundan kan aktı. Telefonunu zorla alıp resimlerini çektim. Instagram ve Facebook hesaplarında paylaştırdım. Eşcinsel olmasının sonunun bu olduğuyla alakalı birkaç cümle yazdırarak, ders olsun diyerek paylaştırdım.

Kendisi gibi işitme engelli olan Murat Akdemir vesilesiyle E.E. ile tanıştığını iddia eden Kaya, şöyle devam etti:

KAYA: CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEK İSTEDİ

– E. E. ve Murat Akdemir İzmit Otogarı'nda tanışmış. E.E. anahtarlık ve oyuncakları satmak istediğini belirterek, İzmit'te kafelerin bulunduğu yere götürmesi için yardım istemiş. Murat, E.E.'yi alkol aldığım yere getirdi. Kafelerin bulunduğu yürüyüş yolunu E.E.'ye tarif ettik. Bu şahıs yanımızdan ayrılıp satış yapmaya gitti. Aramıza işitme engelli Emrah Mutlu da katıldı. Dört kişi eve gittik. E.E., benimle cinsel ilişkiye girmek istedi ve tacizde bulundu.

– Alkolün etkisiyle kendimi kaybederek, tekme ve tokat atarak yüzüne ve başına vurdum. E.E.'nin burnundan kan akmaya başladı. Emrah ve Murat vurmadı. E.E.'den telefonunu zorla aldım, resimlerini çektim. E.E.'nin Instagram ve Facebook hesaplarıyla LGBT grubuna resimleri zorla paylaştırdım. Resimlerin üzerine E.E.'nin eşcinsel olmasının sonunun bu olduğu ile alakalı birkaç cümle yazdırarak, ders olsun diyerek paylaştırdım. E.E.'yi benim darp ettiğim sırada resimleri Murat Akdemir çekti. E.E. zorlamamla resimleri sosyal medyada paylaştı.

AKDEMİR: HEPİMİZ YÜZÜNE TÜKÜRDÜK

Fırat Kaya, daha sonra E.E.'yi evden gönderdiğini söylerken, diğer şüpheli Murat Akdemir, “Fırat, E.E.’nin telefonunda cinsel içerikli görüntüler gördü. Bunları görünce çıldırdı. E.E.'yi yumrukla dövdü. Sonra hepimiz E.E.'nin yüzüne tükürdük”

Mağdur E.E. ise Fırat Kaya ile Aydın'dan tanıştıklarını söyledi. İzmit'te yaşayan Kaya'nın telefonda kendisine, “Burada hediyelik eşya satabilirsin” demesi üzerine işsiz olduğu için İzmit'e gittiğini belirtti. İzmit Otogarı'nda kendisini karşılayan iki erkekle Kaya'nın yanına gittiklerini kaydetti.

E.E.: HEPSİ VURMAYA BAŞLADI

Bir süre Kaya'nın gösterdiği yerde hediyelik eşya sattıktan sonra akşam dört kişi olarak dağ evine vardıklarını söyledi. Kaya'nın satıştan kazandığı 70 TL'yi vermediğini ve küfrettiğini savundu. Daha sonra eşcinselliği ile ilgili sözler sarf ettiğini anlatan E.E. şöyle devam etti: Biri arkadan kafama vurdu, ardından hepsi vurmaya başladı. Biri kemerle, Fırat eliyle vurdu.

E.E. kendisini arabaya bindirerek otogarda indirdiklerini ve parasını vermediklerini söyledi.

https://www.kocaelibarisgazetesi.com/haber/6816568/isitme-engelli-genci-doven-caniden-kan-donduran-ifade

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına ilişkin yazılı açıklama yaptı

$
0
0

 Açıklamada “İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır” ifadesi yer aldı.

İstanbul Sözleşmesi’nin taraflara Avrupa Konseyi’ne bildirimde bulunarak sözleşmeyi feshetme izni verdiği belirtilen açıklamada Türkiye’nin sözleşmenin ilk imzacısı olduğu kaydedildi. Açıklamada “Başlangıçta kadın haklarının güçlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır” denildi.

“İstanbul Sözleşmesi ile ilgili ciddi endişeleri olan tek ülke Türkiye değildir” denilen açıklamada AB üyesi Bulgaristan, Macaristan, Çekya, Letonya, Litvanya ve Slovakya’nın sözleşmeyi onaylamadığı belirtildi ve “Polonya da eşcinsel grupların toplumsal cinsiyet hakkındaki fikirlerini tüm topluma empoze etme girişimini gerekçe göstererek sözleşmeden çekilmek için adımlar atmıştır” denildi.

Sözleşmeden çekilme kararının “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘kadınları korumaktan taviz verdiği’ anlamına gelmediği” ileri sürülen açıklamada “Türkiye, sözleşmeden çekilse de aile içi şiddetle mücadeleden asla vazgeçmeyecektir” denildi.

https://haberulkesi.com.tr/istanbul-sozlesmesi-feshi-bahanesi-escinsellik/

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ olayları devam ediyor

$
0
0

Boğaziçi Üniversitesi'nde 12 öğrenci LGBTİ+ bayrağı taşıdıkları için gözaltına alındı

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs kapısında polis öğrencilere müdahale etti. Boğaziçi Dayanışması, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 12 öğrencinin gözaltına alındığını duyurdu.

Boğaziçi Üniversitesi'nde 12 öğrenci LGBTİ+ bayrağı taşıdıkları için gözaltına alındı

Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Dr. Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasının ardından başlayan protestolar sürüyor. Öğrenciler, okulda bir araya gelerek eylem yapıyor.

Dayanışmanın Twitter hesabından yapılan paylaşımda, dört öğrencinin LGBTİ+ bayrağı taşıdığı gerekçesiyle bugün gözaltına alındığı belirtildi.

Hisarüstü'nde 4 arkadaşımız LGBTİ+ bayrağı taşıdıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Kampüslerimizde ve mahallelerimizdeki sonu gelmeyen polis şiddetini teşhir ediyoruz. LGBTİ+ mücadelesi onurumuzdur! #BundanSonrasıHepimizde 

‘Boğaziçi Direnişi‘ adlı hesapta yapılan paylaşımda ise öğrencilerin Güney Kampüs’ten Kuzey Kampüs’e geçmeye çalışırken gözaltına alındığı ifade edildi.

Bunun üzerine öğrenciler, gözaltına alınanlar serbest bırakılana kadar eylem yapma kararı aldı.

Öğretim üyesi Can Candan, öğrencilerin kimlik tespiti için gözaltı aracına bindirildikleri yönünde bilgi aldıklarını belirtti.

Candan, bir sonraki paylaşımında “Öğrencilere müdahale gerekçesi olarak LGBTİ+ bayrağı taşımak diye bir şey duydum. Doğruysa hatırlatayım: LGBTİ+ bayrakları taşımak suç değildir!” diye yazdı.

Boğaziçi Dayanışması hesabından yapılan son paylaşıma göre gözaltı sayısı 12 oldu. Dayanışmanın hesabından yapılan paylaşımda, "Gözaltı sayısı 12'ye yükseldi! Kayyum rektörlere, polis ablukasına, lgbti+'lara insanca yaşam hakkı tanımayanlara karşı direnişimiz sürüyor. Kayyumlar gidecek, biz kalacağız! Alışın, her yerdeyiz" ifadeleri kullanıldı.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bogazici-universitesinde-9-ogrenci-lgbti-bayragi-tasidiklari-icin-gozaltina-alindi-1823210


Boğaziçi'nde gökkuşağı bayrağı taşıyan öğrencilere gözaltı

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki rektör protestolarında 12 öğrenci gözaltına alındı. Öğrenciler, arkadaşları serbest bırakılana dek Kuzey Kapı önünde olacaklarını belirtip nöbete başladı. Polis, öğrencilere müdahale etti.

Boğaziçi Üniversitesi'ne Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Ocak'ta rektör olarak atadığı Melih Bulu'ya yönelik protestolarda tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması talebiyle Güney Kampüs'te 22 Mart'tan bu yana dersleri boykot eden öğrencilerden dördü LGBTİ+ toplumunu temsil eden gökkuşağı bayrağını taşıdıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.

Rektör protestoları kapsamında 2 Şubat'ta Güney Kapı'nın üstüne çıkıp gökkuşağı bayrağı açan öğrenci N.D. hakkında başlatılan soruşturma nedeniyle arkadaşlarına destek olmak isteyen öğrenciler, disiplin soruşturması toplantısının yapılacağı Kuzey Kampüs Eğitim Fakültesi binasına yürümek istedi.

Öğrenciler Kuzey Kapı'da toplandı

Sivil polisler, gökkuşağı bayrağı açmanın yasak olduğunu söyleyip dört öğrenciyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan öğrencilerden birinin, Rektörlükçe hakkında soruşturma başlatılan N.D. olduğu öğrenildi. N.D.'nin annesi de Boğaziçililere destek vermek için Kuzey Kapı önüne geldi. Öğrenciler "N.D. onurumuzdur" sloganları attı.

N.D., dün bianet'e konuşmuş ve "Ne LGBTİ+ bayrağı açmak suçtur ne de okulun kapısına çıkmak. Keza savunmamı verirken de aynı şeyleri söyleyeceğim. Bu zamana kadar ev hapsi, soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramadı. Bugün İstanbul Sözleşmesi bile feshedilmişken, Taksim'de 20 kadın eylemcinin önüne polis barikatlarla dikilmişken nasıl haklarımızdan vazgeçmiyorsak üniversitemizin haklarını da aynı şekilde savunmaya devam edeceğiz" demişti.

ÇHD: 12 öğrenci gözaltında

Daha sonra polis sayısı arttı ve öğrencilerin "dağılması gerektiğine" ilişkin anons yapıldı. Kuzey Kapı önünde beklemeye başlayan öğrenciler de gözaltına alınan arkadaşları serbest bırakılana kadar nöbette olacaklarını belirtti. Polis, öğrencilere müdahale etti.

Boğaziçi Dayanışması, burada gözaltına alınanlarla birlikte 12 öğrencinin karakola götürülmek üzere polis aracına bindirildiğini duyurdu. Öğrenciler, Kuzey Kapı içinde nöbete devam ediyor. 

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesinden yapılan paylaşımda da "Gözaltına alınan öğrenci sayısının 12 olduğu, önce Haseki Hastanesi'ne sonra Vatan Emniyet'e götürülecekleri açıklandı" denildi.

https://bianet.org/bianet/egitim/241371-bogazici-nde-lgbti-bayragi-tasiyan-ogrencilere-gozalti


Boğaziçililer gözaltındaki arkadaşları için kampus nöbetine başladı

Atanmış rektör Melih Bulu'ya karşı protestoların sürdüğü Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenciler, polisin "LGBTİ bayrakları taşıdıkları" gerekçesiyle müdahale edip darp ederek gözaltına aldığı arkadaşlarına sahip çıkmak için Kuzey Kampus'te nöbete başladı. Öğrenciler yaptıkları açıklamada "Şarkılarımızla, türkülerimizle, halaylarımızla Kuzey Kampüs’te direnişimize devam ediyoruz. Arkadaşlarımız serbest bırakılana kadar hiçbir yere gitmiyoruz! Kayyumlar Gidecek, Biz Kalacağız!" dedi.

https://www.gazeteduvar.com.tr/bogazicililer-gozaltindaki-arkadaslari-icin-kampus-nobetine-basladi-haber-1517270


Boğaziçi akademisyenleri: Öğrencilerimiz serbest bırakılsın, polis şiddeti son bulsun

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri 60. nöbetlerinde atanmışların istifasını, öğrencilerin serbest bırakılmasını ve polis şiddetinin son bulmasını talep etti.

Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri 60. nöbetlerinde bir kez daha rektörülüğe sırtlarını döndü. Akademisyenler her hafta Cuma olduğu gibi bu haftada da düzenledikleri basın açıklamasında atanmış Rektör Melih Bulu’nun ve atanmışların istifasını istedi. Akademisyenler bu hafta, öğrencilerin serbest bırakılmasını ve polis şiddetinin son bulmasını da talep etti.

Akademisyenler, gökkuşağı bayrağı taşıdıkları gerekçesiyle gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması çağrısı yaptı, protesto için gökkuşağı renklerinde şemsiyeler açtı.

Akademisyenlerin açıklamasının tam metni şöyle:

“Bugün 26 Mart Cuma. Üniversitemiz ve öğrencilerimiz dün öğleden sonra dehşet verici bir polis saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Güney Kampüsten Kuzey Kampüse yürüyen öğrencilerimiz, sırf ellerinde LGBTİ+ bayrağı olduğu gerekçesiyle polis tarafından kuşatıldı, 4 öğrencimiz GBT kontrolü bahanesiyle alıkondu. Arkadaşlarının bırakılmasını isteyen öğrenciler zorla kampüs içine itildi, 12 öğrencimiz haksız ve hukuksuz şekilde göz altına alındı. Kampüs içindeki 200’e yakın öğrencimiz polis tarafından gözaltına alınmakla tehdit edildi. Açıkça görülüyor ki bu durum LGBTİ+’lara bizzat iktidar tarafından uygulanan sistematik ayrımcılığın, nefret dilinin ve şiddetin sonucudur. Üniversitenin atanmış rektörlük kurulunun görevi, iktidardan aldığı icazetle öğrencilerini polis şiddetinin ortasına atmak değil; onların haklarını korumak ve güvenliğini sağlamaktır. Üniversitemizde din, dil, ırk, etnik köken, fikir, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, bedensel engel ve benzeri özellikler nedeniyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden herkese adil ve eşitlikçi davranılması esastır. Atanmışları işgal ettikleri pozisyonların gereğini yapmaya, üniversitemizin etik ilkelerine uygun davranmaya çağırıyoruz. 

GECE YARISI KARARNAMELERİ DEĞİL; ÇOĞULCU, KATILIMCI MÜZAKERE SÜREÇLERİ

Tüm bu şiddet ortamına rağmen, demokratik toplum ve demokratik üniversite değerlerini pek çok farklı mecrada savunmaya devam ediyoruz, edeceğiz. Hukuksuz rektör atamasına karşı açtığımız davanın ardından; üniversitemizde kurulması öngörülen iki yeni fakülteye karşı Danıştay’a başvurduk. Daha önce defalarca dile getirdiğimiz üzere; bu karar üniversitemizin akademik kurullarının ve senatosunun hiçbir talebi ve hazırlığı olmadan alınmıştır; yasanın şart koştuğu şekilde YÖK tarafından herhangi bir planlamaya ve müzakereye de tabi tutulmamıştır. Siyasal sadakate değil meslekî liyakate dayalı bir akademik kadroya sahip olmaya devam etmek için hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz. Üniversitelerde bilimsel üretimin ve akademik öğretimin kalite ve verimliliğini belirleyecek kararlar, gece yarısı kararnameleriyle değil, çoğulcu, katılımcı müzakere süreçleri ile alınmalıdır.

Bu hususu, üniversitemizin atanmış Rektörlük Kuruluna da bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Rektörlük Kurulu, göreve geldiğinden beri antidemokratik uygulamalara, iyi niyetli olduğu şüphe götüren, acemice yöntemlerle devam ediyor. Seçilmiş dekan ve enstitü müdürlerimiz atanmazken rektör yardımcıları pek çok pozisyona aslen veya vekaleten getiriliyor, bir gün, yapılacak tüm seçimlerin askıya alındığı bildiriliyor; diğer gün “tercih belirleme” adı verilen ancak bir seçimle hangi noktada, ne şekilde ilgisi olabileceğini çözemediğimiz bir yöntem uygulanacağı duyuruluyor; ardından bu yöntemin de askıya alındığı açıklanıyor. Bu tutarsız, ilkesiz, mantık dışı süreçler; üniversitemizin kurumsal yapı ve işleyişini tahrip etmekte; akademik çalışmalarımıza zarar vermektedir.

Bütün bunların sorumlusu olan atanmış Melih Bulu, Gürkan Kumbaroğlu, Naci İnci, Fazıl Önder Sönmez ve bir gecede kurulan Hukuk Fakültesi’ne atanmış Selami Kuran’ın istifasını bir kez daha talep ediyoruz.

Son olarak; gözaltına alınan ve tutukluluğu devam eden öğrencilerimizin derhal serbest bırakılmasını ve üniversitemiz ve çevresinde sürmekte olan polis şiddetinin sonlandırılmasını talep ediyoruz.

Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz.”

https://www.evrensel.net/haber/429034/bogazici-akademisyenleri-ogrencilerimiz-serbest-birakilsin-polis-siddeti-son-bulsun


Gözaltındaki arkadaşları için toplanan öğrencilere gözaltı

Boğaziçi Üniversitesi'nde devam eden rektör protestolarında dün LGBTİ+ toplumunu temsil eden gökkuşağı bayrağını taşıdığı için gözaltına alınan öğrencilere destek olmak üzere Çağlayan Adliyesi'ne giden öğrenciler de gözaltına alındı. Boğaziçililer, Kuzey Kampüs'te nöbete başladı.

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs önünde LGBTİ+ toplumunu temsil eden gökkuşağı bayrağını taşıdıkları gerekçesiyle dün gözaltına alınan ve bugün adliyeye getirilmesi beklenen 24 öğrenciye destek olmak için İstanbul Çağlayan Adliyesi'ne giden ve basın açıklaması yapmak isteyen en az 51 öğrenci gözaltına alındı. 

Öğrenciler darp edildi 

Öğrencilerin, Boğaziçi eylemlerini aktarmak için kurduğu Boğaziçi Tv'nin Twitter hesabından yapılan paylaşımda, adliye önünde yayın yapan kişilerin tamamının gözaltına alındığı belirtildi. 

bianet'in ulaştığı öğrenciler, gözaltındaki arkadaşlarının avukatlarının, sağlık kontrollerine alınmadığını ve gözaltına alınırken kelepçe takılmamış öğrencilere de muayene sonra kelepçe takıldığını söyledi.

Gökkuşağı bayrağı taşıdığı için dün gözaltına alınan öğrenciler ise ifadeleri alındıktan sonra Çağlayan Adliyesi'ne sevk edildi. 

Gazeteciye de gözaltı

Artı Gerçek muhabiri Yağmur Kaya da haber takibi yapmak üzere bulunduğu adliyenin önünden gözaltına alındı. Kaya'nın, gözaltı aracından paylaştığı videoda, darp edilen ve kelepçe takılan öğrencilerin, "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganı attığı duyuluyor.

"Renklerimiz bizim"

Adliye önünde açıklama yapmaları engellenen öğrenciler, Kuzey Kampüs'te toplandı. 

Öğrenciler "İktidar okulumuzu işgal etti. Burası bizim okulumuz; okulumuzdaki binalara giremiyoruz, mahallemizde yürüyemiyoruz, kimliğimizi ve renklerimizi burada taşıyamıyoruz artık. Burası bizim, irademiz bizim, renklerimiz bizim" dedi ve yeniden nöbet başlattı.

https://bianet.org/bianet/egitim/241429-gozaltindaki-arkadaslari-icin-toplanan-ogrencilere-gozalti


LGBTİ+ bayrağı açtıkları için gözaltına alınan öğrenciler serbest bırakıldı

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü önünde LGBTİ+ bayrağı açtıkları için gözaltına alınan 12 öğrenci ve onlara destek amacıyla Bebek sahilinden kampüse yürürken gözaltına alınan 12 kişi Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü önünde LGBTİ bayrağı açtıkları için gözaltına alınan 12 öğrenci ve onlara destek amacıyla Bebek sahilinden kampüse yürürken gözaltına alınan 12 kişinin savcılıkta ifadeleri alınmasının ardından Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlamasıyla Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmişti.

Nöbetçi Sulh hakimliği de 24 öğrencinin ifadelerini aldıktan sonra imza şeklinde adli kontrol uygulanması koşuluyla serbest bıraktı.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/lgbti-bayragi-actiklari-icin-gozaltina-alinan-ogrenciler-serbest-birakildi-1823496


Boğaziçi'nde LGBTİ bayrağı açan 24 kişi serbest bırakıldı

Boğaziçi Üniversitesi'nde LGBTİ bayrağı açtıkları için gözaltına alınan 12 öğrenci ve onlara destek amacıyla Bebek sahilinden kampüse yürürken gözaltına alınan 12 kişi Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü önünde LGBTİ bayrağı açtıkları için gözaltına alınan 12 öğrenci ve onlara destek amacıyla Bebek sahilinden kampüse yürürken gözaltına alınan 12 kişinin savcılıkta ifadeleri alınmasının ardından Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlamasıyla Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmişti.

Nöbetçi Sulh hakimliği de 24 öğrencinin ifadelerini aldıktan sonra imza şeklinde adli kontrol uygulanması koşuluyla serbest bıraktı.

https://halktv.com.tr/gundem/kemal-ozkiraz-erdogan-mhpden-kopabilir-gelecek-partisine-geri-don-cagrisi-yapabil-451959h

Article 4

$
0
0

Las Tesis'ten İstanbul Sözleşmesi savunan kadınlara ve LGBTİ+'lara dayanışma mesajı

Dünya kadınlarının direniş dansı haline gelen Las Tesis, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararına karşı mücadele eden Türkiyeli kadınlara ve LGBTİ+'lara dayanışma mesajı gönderdi.

Las Tesis'ten Türkiyeli kadınlara gönderilen dayanışma mesajından ekran görüntüsü alınmıştır

Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulması talebiye Şili'den tüm dünyaya yayılan "Las Tesis" eylemini örgütleyen kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı Türkiye’de sokağa çıkan kadınlara sosyal medyadan paylaştıkları video ile destek verdi. LAs Tesis, “Türkiye’den tüm dostlarımıza, kocaman bir kız kardeşlikle sarılıyor ve büyük bir güç gönderiyoruz” dedi.

Kadınlar, desteklerini dile getirdikleri videoda şunları belirtti: 

“Merhabalar, biz Valparaíso’dan sanat ve performansı birleştiren disiplinler arası bir kolektif olan Las Tesis’iz. İnsan haklarında yaşanan gerilemelerden rahatsızlığımızı açıkça ortaya koymak için buradayız.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin Türkiye coğrafyasındaki kadınlara ve LGBTQIA+ topluluğuna yönelik çok ağır bir darbe olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca farkı coğrafyalarda sürmekte olan ataerkil yapısal şiddeti pekiştiren, oldukça şiddetli bir olay olduğunu düşünüyoruz.

Bu olay haklarımız için küresel düzeyde mücadele etmenin hala ne kadar etkili ve gerekli olduğunun da bir hatırlatıcısıdır. Ayrıca bu mücadele yalnızca henüz sahip olmadığımız haklarla sınırlı değildir, aynı zamanda şu anda sahip olduklarımızı da korumak içindir. Çünkü maalesef gördüğümüz gibi onları her an kaybedebiliriz. Bu anlamda, sınırları aşan ve kesişimsel bir feminist mücadeleye bağlılığımızın altını çizmek istiyoruz.

Şu anda haklarının ihlal edildiği bu korkunç durumla karşı karşıya olan Türkiye’den tüm dostlarımıza, kocaman bir kız kardeşlikle sarılıyor ve büyük bir güç gönderiyoruz.” (HABER MERKEZİ)

https://www.evrensel.net/haber/428954/las-tesisten-istanbul-sozlesmesi-savunan-kadinlara-ve-lgbti-lara-dayanisma-mesaji


Eşitlik için Kadın Platformu'ndan Avrupa Konseyi’ne İstanbul Sözleşmesi çağrısı

EŞİK, Avrupa Konseyi’ne bir mektup yazarak, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yasallığının ve uluslararası hukuk açısından etkilerinin incelemesi çağrısında bulundu.

https://www.evrensel.net/haber/428958/esitlik-icin-kadin-platformundan-avrupa-konseyine-istanbul-sozlesmesi-cagrisi


CİSST: İstanbul Sözleşmesi mahpus kadın ve LGBTİ+’ların güvencesi

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili açıklama yapan CİSST, cezaevlerinin mahpus kadın ve LGBTİ+’ların sıklıkla şiddete maruz kaldıkları kapalı alanlardan olduğunu vurgulayarak 

“İstanbul Sözleşmesi ayrımsız şekilde mahpus kadınları ve LGBTİ+’ların güvencesidir” dedi.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil toplum Derneği (CİSST), Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle ilgili açıklama yaptı.

‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekilmenin, mahpus kadın, kız çocukları ve LGBTİ+’ların maruz kaldığı hak ihlalleri ile ilgili çalışan bir dernek olarak kendilerini kaygılandırdığını belirten CİSST açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

İstanbul Sözleşmesi, kadınlar, kız çocukları ve LGTBTİ+’ların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği bağlamında maruz kaldıkları şiddeti önlemek ve ayrımcılığa karşı durmak üzere yazılmış bir Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir.

Hapishaneler de normatif yapıları sebebiyle özellikle mahpus kadın ve LGBTİ+’ların sıklıkla şiddete maruz kaldıkları kapalı alanlardır ve İstanbul Sözleşmesi ayrımsız şekilde mahpus kadınları ve LGBTİ+’ların güvencesidir.

İstanbul Sözleşmesi ayrımsız şekilde tüm kadınların, kız çocuklarının ve LGTBTİ+’ların maruz kaldığı şiddeti önlemek, failleri cezalandırmak, özneleri şiddetten korumak ve bunları yaparken de devletin bütüncül politikalar oluşturmasını sağlamak üzerine kuruludur.

Sözleşmenin koruması kapsamına cinsiyet temelli hapishane şiddetine maruz kalan mahpus LGBTİ+’lar, gördüğü erkek şiddeti sebebiyle kendi hayatlarını savunmak sorunda kalan mahpus kadınlar da girmektedir.

Ayrıca belirtmek isteriz ki; uluslararası bir insan hakları sözleşmesinden böylesine bir yöntem ile çekilinmesi de diğer insan hakları ve mahpus hakları sözleşmeleri bakımından da bir tehdit arz etmektedir.

İnsan haklarına saygılı ve demokratik bir ülkede yaşamanın gereği olarak mahpuslar da dahil olmak üzere ayrımsız şekilde herkesin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmak zorundadır.

Yetkili mercileri fesih fikrinden vazgeçmeye ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere insan haklarını korumayı temel alan tüm metinlerin gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

https://gazetekarinca.com/2021/03/cisst-istanbul-sozlesmesi-mahpus-kadin-ve-lgbtilarin-guvencesi/

İstanbul Sözleşmesi'nin iptaline tepkiler devam ediyor....

$
0
0

 Antalya’da kadınlar İstanbul Sözleşmesi için sokakta

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı ayrılmasına ilişkin tepkiler sürüyor. Bugün Antalya’da bir araya gelen kadınlar, İstanbul Sözleşmesi etkin uygulanmadığı için katledilenleri hatırlattı. LGBTİ+ çocuk istismarı metni okudu.

https://www.birgun.net/haber/antalya-da-kadinlar-istanbul-sozlesmesi-icin-sokakta-338865


Sokakta kazanılan sözleşme, sokakta savunulacak

İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesine karşı alanları terk etmeyen İzmirli kadınlar, “Sözleşmeyi sokakta kazandık, sokakta savunacağız” dedi.

https://ozgurmanset.net/sokakta-kazanilan-sozlesme-sokakta-savunulacak/


İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Erdoğan: Cumhurbaşkanlığı'nın attığı adım yasal

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, "Meclis'in alacağı bir karar değil bu. Cumhurbaşkanlığı'nın attığı adım tamamen yasaldır, bu adımla da yoluna devam edecektir. Gireriz, girdiğimiz gibi çıkarız. Kimse önünü arkasını karıştırmasın. Çıkma kararını verdik, kendilerine durumu bildirdik. Bu iş böylece bitmiştir" dedi.


https://bianet.org/kadin/yasam/241431-erdogan-cumhurbaskanligi-nin-attigi-adim-yasal

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise şunları söyledi:Kadınlar bir kez daha haykırdı: Laiklik için direneceğiz

Kadınlar, İstanbul Sözleşmesi kararına karşı Kadıköy bir araya geldi, "Laiklik için direnecegiz" diyen kadınlar "Kararı geri çek sözlesmeyi uygula" diyerek seslendi.

Kadınların yaşam hakkıyla dalga geçiyorlar diyorlar. Bir gece yarısı bir adamın kadarıyla İstanbul Sözleşmesi hayatımızdan çıkacak sanıyorlar. Hayır çıkmayacak. Biz kadınlar vicdan istemiyoruz. Batsın sizin vicdanınız batsın. Vicdan değil, hukuk devletinde o kağıt parçaları konuşur. İstanbul Sözleşmesi hâlâ yürürlüktedir. O karar yok hükmündedir. Cumhurbaşkanı'nın kağıt parçası dediği anayasada temel haklarımız güvence altına alınmıştır. Her gün LGBTİ'leri hedef göstererek siyasi irade olarak suç işliyorlar. O görüntüleri hepimiz izledik. İşte o görüntülerin sorumlusu istanbul Sözleşmesi'den çekilme kararı alanlardır.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kadinlar-bir-kez-daha-haykirdi-laiklik-icin-direnecegiz-1823506

Yei Akit'ten homofobiler: Akademisyenler kışkırtıyor, provokatörler taşkınlık çıkartıyor!

$
0
0

 İstanbul Sözleşmesi'nin feshinden sonra düğmeye bastılar: Türkiye genelinde ortak operasyon

İstanbul Sözleşmesi'nin feshinden sonra harekete geçen karanlık eller, Türkiye genelinde provokasyona soyundu. Önce, Fırat Kaya adlı bir psikopatın, eşcinsel olduğu iddia edilen kişiyi darp ettiği yaygarası kopartıldı. Sonra da Boğaziçi provokatörlerinin LGBTİ bayrağı taşımalarından dolayı göz altına alındığı haberleri yayıldı. Gün sonunda ise twitterda 'LGBTİ insan hakkıdır' başlığıyla hashtagh çalışması yürütüldü.

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesinden sonra, karanlık eller devreye girdi. Eşcinsel sapkınlığı topluma yaymayı amaçlayan aile düşmanları provokasyon üstüne provokasyon yaptı.

Bir psikopatın eylemi üzerinden 'sapkınlık' feryatları

Türkiye güne Kocaeli'de yaşanan darp olayının görüntüleri ile başladı. Sosyal medyada Fırat Delikanlı adını kullanan Fırat Kaya adlı şahsın, bir genci darp ettiği görüntüler hızla yayıldı. İddialara göre darp edilen kişi işitme engelli bir eşcinseldi. Emniyet güçleri gerekeni yaparak Fırat Kaya'yı gözaltına aldı. Avuç okşayan malum çevreler ise göz altına alınan psikopatın gerçekleştiği eylemi, 'eşcinsel gence saldırı' provokasyonuna çevirdi.

Boğaziçi provokatörleri de devreye girdi

Günün ilerleyen saatlerinde Boğaziçi provokatörleri sahneye çıktı. Önceki gün, üniversitenin Güney Kampüsü'nde 6 gün sürecek eylem düzenleyeceklerini duyuran provokatörler, bugün şu iddiayı ortaya atarak yaygara koparttı: "Eyleme LGBTİ bayrağı ile katılan arkadaşlarımız, ellerindeki bayraklar sebebi ile göz altına alındı."

Sosyal medyada Hashtagh çalışması

Eşcinsel sapkınlar, bütün gün boyunca yaşanan bu olaylarla birlikte twitterda 'LGBTİ insan hakkıdır' başlığı ile hashtagh çalışması başlattı. Sapkınlar ve sapkın seviciler tarafından, binlerce mesaj paylaşıldı.

Yüce Kur'an'da eşcinselliğin anlatıldığı bir Ayet-i Kerime:

Şuara Suresi 165-166: "Sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!"

https://www.yeniakit.com.tr/haber/istanbul-sozlesmesinin-feshinden-sonra-dugmeye-bastilar-turkiye-genelinde-ortak-operasyon-1523858.html


Akademisyenler kışkırtıyor, provokatörler taşkınlık çıkartıyor!

Boğaziçi Üniversitesi'nin bir grup azınlık akademisyeni, LGBTİ renklerinin olduğu şemsiyerle eylem yaptı. Öğrencileri kışkırtan açıklamaların sonucunda provokatörler, Çağlayan Adliyesi'nde taşkınlık çıkarttı.

Dün gün boyu yaşanan LGBTİ provokasyonundan birisi de Boğaziçi Üniversitesi'nde geçekleşmişti. Bir grup provokatörün Güney Kampüsü'nde devam ettiği eylemde taşkınlık çıkınca, emniyet güçleri bazı provokatörleri gözaltına aldı. Üç kişinin LGBTİ bayrağı taşıdıkları gerekçesi ile gözaltına alındığı yalanı ortaya atıldı. Bir süredir Boğaziçilileri kışkırtmaya devam eden bir grup azınlık akademisyen de LGTBİ renkli şemsiyelerle eylem yaptı.

Polis öğrencilere saldırdı yaygarası!

Sözde akademisyenler, Boğaziçili provokatörleri kışkırtmaya devam edince, bir grup provokatör de Çağlayan Adliyesi'ne gitti. Burada, gözaltında olan kişiler için eylem düzenlendi. Polisin birçok kez yaptığı dağılın uyarılarına aldırış etmeyen grup, taşkınlık çıkarttı. 'Dağılın'çağrıları karşılıksız kalınca, polis grubu dağıtmaya yönelik müdahalede bulundu. Malum medya ise polisin provokatörlere saldırdığı yalanını öne sürdü.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/akademisyenler-kiskirtiyor-provokatorler-taskinlik-cikartiyor-1524109.html

Boğaziçililer Çağlayan'da ‘Gökkuşağı gözaltıları'yla dayanışma için buluşuyor

$
0
0

Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektörlüğün LGBTİ+ bayrağı açan öğrenciye soruşturma açmasını protesto eyleminde polis yine LGBTİ+ bayrakları taşıyanları hedef aldı. Gözaltına alınan 24 öğrenci bugün savcılığa sevk edilecek. Boğaziçili öğrenciler saat 14.00’da Çağlayan Adliyesi önünde dayanışma için buluşacak.

AKP iktidarının Boğaziçi Üniversitesi’nde homofobik saldırıları devam ediyor. Boğaziçi Üniversite’sine Tayyip Erdoğan’ın Melih Bulu’yu kayyum rektör atamasının ardından başlayan protestolarda özellikle LGBTİ+ bireyler ve LGBTİ+ bayrakları, renkleri iktidarın hedefinde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Boğaziçi protestolarına ilişkin Twitter paylaşımlarında LGBTİ bireyler için “LGBT sapkınları” ifadesi kullanmıştı. Özellikle polis, protestolarda ellerinde LGBT+ bayrakları olanları hedef aldı. Çeşitli eylem ve basın açıklamalarında LGBTİ+ bayrakları yasaklandı. 

Son olarak dün, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nün, Boğaziçi protestoları sırasında okul kapısının üzerinde LGBTİ+ bayrağı açan öğrenciye soruşturma açmasını protesto eden öğrencilere polis saldırısı gerçekleşti. Bu saldırıda da polisin öncelikli hedefi LGBTİ+ bayrağı taşıyan öğrencilerdi. Okulu abluka altına polis, yaşananlara tepki gösteren öğrencilerin de aralarında bulunduğu 24 kişiyi gözaltına aldı.

Dün geceyi gözaltında geçiren 24 öğrencinin bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde savcı tarafından ifadeleri alınacak. Boğaziçi Dayanışma’nın çağrısıyla, öğrenciler, akademisyenler, gençler, LGBTİ+ bireyler bugün saat 14.00’sa Çağlayan Adliye’sinde buluşacak.

“#GökkuşağımaDokunma #Boğaziçi Direniyor hastagi ile sosyal medyada dayanışma çağrısı paylaşan Boğaziçi Dayanışma’nın mesajında, “Dün işkence ile gözaltına alınan ve bugün savcılığa sevk edilecek 24 arkadaşımız için saat 14.00’da Çağlayan Adliyesi önünde buluşuyoruz. 

Bir Arkadaşımızı daha vermemek için herkesi Çağlayan’a bekliyoruz!” ifadelerine yer verildi.”

https://siyasihaber6.org/bogazicililer-caglayanda-gokkusagi-gozaltilariyla-dayanisma-icin-bulusuyor


GELİNCİK TARLASI

$
0
0

Üniforma imtiyazı nereye kadar?

Güvenlik kuvvetlerinde görevli olduğu için cinsel yönelimini bilhassa gizlemeyi tercih eden Cristi eşcinselliği ortaya çıkınca allak bullak olur.

Murat Türker

Jandarma ekibinde görevli Cristi'nin etrafı birbirinden maço mesai arkadaşlarıyla çevrilidir; dolayısıyla eşcinselliğini onlarla paylaşması mevzubahis değildir.

Ne de olsa kahramanımız gayet erkeksi bir enerji saçıyordur; hayli soğuk ve ciddi, hatta asık suratlıdır; vücudu yeterince yapılı ve kaslıdır; efemine tavırlardan kesinlikle uzaktır.

Üzerine o azametli üniformayı giydiği zaman zaten karşısında kimsenin duramayacağı barizdir.

Sadece erkeklerden müteşekkil bütün cemiyetlerden bildiğimiz şekilde jandarmalar arasında da homoerotik espriler yapılmasına yapılıyordur ama, eşcinsellikte şakalardan ileriye gidilmesinin mümkün olmadığına dair sanki gizli bir mutabakat vardır!

Cristi'nin bir süredir romantik bir ilişki içinde olduğu Hadi, sevgilisiyle yalnızca yatak odasında değil, en azından hafta sonu çıkılacak kısa bir tatilde, "normal" insanlar gibi açık havada beraber vakit geçirmeyi çok istemektedir.

Fakat yüzünden aslında mutsuzluk akan Cristi kısır bir döngünün içine düşmüş gibidir: Ne ilişkisini doğru dürüst yaşayabilmektedir, ne de mesai arkadaşlarıyla samimi bir iletişim kurabilmiştir.

Derken kuir bir filmin gösterimi sırasında bir sinemayı fanatikler basınca Cristi'nin dahil olduğu jandarma ekibi ortalığı sakinleştirmek için olay yerine gider, kıyamet de orada kopar...

Romanya sinemasının genç yönetmenlerinden Eugen Jebeleanu'nun elinden çıkma Gelincik tarlası (Câmp de maci/Poppy field) başlıklı kurmaca, bizi Bükreş'in kasvetli ortamlarına sürüklüyor.

Tallin Siyah Geceler Film Festivalinde gösterilmiş olan 81 Torino film festivalinde Cristi'yi oynayan Conrad Mericoffer'e en iyi oyuncu ödülünü kazandıran yapım son zamanlarda rahatsız edici boyutlara gelen din ve milliyetçilik fanatizmine de dikkat çekiyor.

Film senaryosunun Romanya'da bir süre önce yaşanmış olaylara dayanması ayrıca endişe verici.

https://bianet.org/biamag/sinema/241072-uniforma-imtiyazi-nereye-kadar

Hedef göstermeyle şiddet giderek artıyor

$
0
0

 İKTİDARIN LGBTİ+ NEFRETİ

“Aşırı yağışlardan, fırtınalardan ve afetlerden sonra gökyüzünde yine gökkuşağını görüyoruz. Gökyüzünde engel olamadıklarına, yeryüzünde de engel olamayacaklar.”

Murat Beyaz

Türkiye'de LGBTİ+'ların görünürlükleri artarken nefret söylemi ve şiddeti de artış gösteriyor. Son dönemde Boğaziçi Üniversitesi protestolarıyla beraber hükümetin de hedefinde olan LGBTİ+'lar kendilerini güvende hissetmediklerini dile getiriyor.

Boğaziçi Üniversitesine atanan Melih Bulu ile beraber başlayan protestolara LGBTİ+ öğrencilerin de katılmasıyla, eşcinsellere yönelik nefret söylemi ve hedef göstermeler de devletin en üst kademesinden yükselmeye başladı.

Bu en üst kademeden yapılan açıklamalar, toplumda geniş yankı uyandırırken nefret saldırıları da artmaya başladı. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Miraş Güneş isimli trans kadın İzmir’de nefret cinayetine kurban giderken iki trans kadın da şiddete uğradı. Şiddete uğrayan trans kadınlardan 17 yaşındaki Asya, yüzüne kezzap atılması sonucu bir gözünde görme yetisini tamamen kaybetti.

Devlet yetkililerinin LGBTİ+'ları hedef göstermesi sonucu artan toplumsal şiddeti trans erkek Barış, trans kadın Esra Ece Kutlu, HEVİ LGBTİ Derneği, Genç LGBTİ+ Derneği ve Avukat Mahmut Şeren ile konuştuk.

Barış: “Nefret bilgisizlikten doğar”

Devlet yöneticilerinin nefret söylemi, herkes gibi beni de çok kötü hissettirdi ve üzdü diyen trans erkek Barış, "Son zamanlarda yaşananların, özellikle LGBTİ+ çocukları nasıl etkileyeceğini çok dert edip düşünüyorum. Küçükken böyle şeyler duymak kim olduğumla ilgili kendime ve çevreme rol yapmama neden oldu. Bu da beni hayata karşı daha güçlü olmaya itti" dedi.

Nefretin bilgisizlikten doğduğunu belirten Barış, "LGBTİ+ hakkında bilgisi olmayan kalmasın istiyorum. Hiç bilmeyen nefret eder, nefret bilgisizlikten doğar. Bir şeyden haberdar olmazsanız bilmeniz imkansız hale gelir. Bu zamana kadar neredeyse hiç anılmayan LGBTİ+'ların şimdi kötü dahi anılsa bile anılmasının bir başlangıç olduğunu düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

Kutlu: “Hedef göstermeler rutin hale geldi”

Devlet yetkililerinin, LGBTİ+’ları hedef göstermeyi rutin olarak yapmaya başladığını söyleyen Work'n Women’de yazar olan trans kadın gazeteci Esra Ece Kutlu, “Senede en az 4-5 sefer neredeyse yaşanan bir durum. Ya gündem “yokluğunda” ya da gündem değiştirme amaçlı hedef gösteriliyoruz.  Sanırım onlara göre biz LGBTİ+’lar en kolay saldırılan, ötelenen, hedef tahtasına konan azınlığız” şeklinde konuştu.

Ece Kutlu şöyle devam etti: “Sokakta olan seks işçisi trans kadınlar adına oldukça endişe uyandırıcı bir durum. Hepimizin malumu trans kadınlara karşı suçlar, bu tarz hedef gösterildiği süreçlerde daha da artmakta. Failler ya yakalanmıyor ya da hafifletici unsurlar devreye girerek serbest bırakılıyor."

“Konu LGBTİ+’lar olunca tüm ötekilerin, ötelenenlerin de nefretinin birincil odağıyız” diyen Ece Kutlu, “Bu tarz artan homofobik tavırlar ve hedef göstermeler toplum içindeki nefret dinamiklerini arttırıyor” dedi.

Hevi LGBTİ: “LGBTİ+’lar saldırıya daha fazla maruz kalıyor"

Türkiye’de 2015 yılındaki Onur Yürüyüşü’nün ve ardından 2016’da Ankara’daki LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanmasıyla beraber LGBTİ+ nefretinin arttığını söyleyen HEVİ LGBTİ Derneği, “Son olarak geçtiğimiz yaz aylarında Diyanet Başkanı’nın LGBTİ+’ları hedef gösteren Cuma hutbesi ve bu hutbe sonrası devletin en üst makamında yer alan Cumhurbaşkanının hutbeye sahip çıkarak LGBTİ+’ları hedef göstermesi takip etti. Çoğu zaman devlet tarafından yok sayılan LGBTİ+’ların bir anda bu kadar yüksek ses ile ötekileştirilmesi, nefrete maruz kalmalarından daha da güç alan yöneticiler, bu nefretin dozunu günümüzde daha da arttırıyor” açıklamasında bulundu.

“Ani ve ağır denetimlere maruz kaldık”

Boğaziçi protestolarıyla beraber eşcinsellere yönelik nefret söylemlerinin yanı sıra LGBTİ+ derneklerine de ağır bir denetim uygulandığına dikkat çeken HEVİ LGBTİ Derneği, “Yaşanan tüm bu sürece paralel olarak Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük seçimi ve Boğaziçi’nde başlayan tartışmalar, devlet tarafından LGBTİ+’ların marjinalleştirilmesi veya yalnızlaştırılması için bir araç olarak kullanıldı. Kurulduğu ilk günden bu yana zaten resmi bir onay alamamış BÜLGBTİ+ (Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+) öğrenci kulübü  son atanmış rektör ile kapatılmış oldu. Yaşanan tüm bu olaylar ile beraber benzer zamanlarda LGBTİ+ dernekleri olarak ani denetimlere maruz kaldık. Psikolojik ve sistematik olarak devam eden bu olaylar sebebi ile halihazırda bir girişimimiz maalesef olamadı. Bu süreçte LGBTİ+ dernek, oluşum ve öğrenci kulüplerinin ayakta durabilmesi, kurulabilecek ortak dayanışma ile sağlanabilir” ifadelerine yer verdi.

HEVİ LGBTİ Derneği, iktidarın son süreçteki söylemleri ile birlikte şiddete maruz kalan LGBTİ+’larda bir artış olduğunu belirterek açıklamasını şöyle sürdürdü: “Ücretsiz hem hukuki danışmanlık hem de psikolojik destek veriyoruz. Bu süreçte şiddete maruz kalmış LGBTİ+’larda bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Artan nefret ile daha da yalnızlaşan LGBTİ+lar kendini güvende hissetmiyorlar ve saldırıya daha fazla maruz kalıyorlar.”

“Şiddet körükleniyor”

Üst merciler tarafından açıkça hedef gösterilmesiyle beraber gün geçtikçe LGBTİ+’lara karşı artan şiddet ve nefretin devam ettiğini belirten HEVİ LGBTİ Derneği şöyle devam ediyor:

“Bizler; toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği alanında yaşanan bu hak ihlalleri son bulana dek bu nefrete karşı mücadele etmeye devem edeceğiz. Yaşanan bu süreçte tek bir LGBTİ+’nın zarar görmemesi en büyük temennimiz ve çalışmalarımızı da bu yönde sürdürmeye, toplumun her kesimiyle temas etmeye, bir araya gelmeye devam edeceğiz. Oluşturulan bu nefret politikalarına karşın eşitleneceğimiz o güne kadar çalışmalarımıza tek bir gün ara vermeden sürdüreceğimizin de bilinmesini istiyoruz.”

Genç LGBTİ+ Derneği: Cezasızlık politikalarından besleniyor

LGBTİ+’ların, açıkça düşmanlaştırma politikalarının hedefi haline geldiğini vurgulayan Genç LGBTİ+ Derneği, “Her gün dozu giderek artan bir şekilde her türlü şiddet ve baskıya maruz bırakılıyor. Bugün ise cüretini, iktidar tarafından üretilen bu homofobik, bifobik, transfobik nefret sarmalı ve hedef gösterme, şiddet ve cezasızlık politikalarından besleniyor. Bu süreç içerisinde danışmanlık verdiğimiz alanları yeniden gözlemlediğimizde dahi toplumsal şiddetin LGBTİ+’lar üzerindeki etkisini gözlemleyebiliyoruz” diyerek tepkisini dile getirdi.

Nefrete karşı çağrı

Şiddettin ve ayrımcılığın körüklendiği bu dönemde nefreti üretmemeye, karşı çıkmaya ve engellemek için harekete geçilmesi gerektiğini belirten Genç LGBTİ+ Derneği şu çağrıda bulundu: “Yaşanan nefret cinayetlerine ilişkin ana akım medyadaki haberlerde kullanılan transfobik dil fiziki ya da sanal, özel ya da kamusal her türlü alanda LGBTİ+’lara ve özel olarak trans kadınlara yönelik şiddeti varoluşlarını silerek, yok sayarak, kriminalize ederek meşrulaştırmaktadır. Ayrımcılığın ve şiddetin bu denli arttığı, bir arada yaşamın zorlaştırıldığı ülkede tüm medyayı ve sosyal medya kullanıcılarını bu nefreti üretmemeye, karşı çıkmaya ve engellemeye çağırıyoruz.”

Şeren: Yaşananlar hukuka aykırı

LGBTİ+ aktivisti Avukat Mahmut Şeren ise iktidarın LGBTİ+’lara nefret söyleminde bulunmasının hukuka aykırı olduğunun altını çizerek, “Son zamanlarda pek çok kişi LGBTİ+’lara yönelik nefret söyleminde bulundu. Bu ifadelerin nefret söylemi olduğu tespitini yapmak, ifade özgürlüğünün koruması altında olmadığını gösteriyor. Tartışacağımız şey yaşananların hukuka aykırılığı ise; evet hukuka aykırıdır. Evrensel hale gelen hukuk normlarının, Anayasa’nın ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin ihlalidir. Bu hukuki normlara sayısız örnek verilebilir, artık ezberledik hepsini. Cezai yaptırım ise kanunilik ilkesi nedeniyle ancak kanunla öngörülmesi halinde söz konusu olabilir” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de nefret söylemini cezalandırmayı öngören bir kanunun olmadığını söyleyen Şeren, “Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinin bu yönde düzenlendiği söylense de baktığımızda hem LGBTİ+’ları içermediğini görüyoruz hem de uygulamada bu maddenin dezavantajlı grupları korumayı bırakın, aksine cezalandırdığını ve egemenleri koruduğunu görüyoruz. Esasında bu meselenin çözümünü ve karşılığını düşünürken aklımıza ilk ceza hukuku geliyorsa bence yanlış yapıyoruz. Elbette, hukuken tanınmayı, korunmayı ve desteklenmeyi beklemek meşru bir talep. Ancak ilk bakacağımız yerin bu olmaması gerekiyor” dedi.

“Meselenin özü, sözü ve amacı politiktir”

“Geçtiğimiz cumartesi sabahı İstanbul Sözleşmesi’nin, Cumhurbaşkanı kararı ile feshedildiği haberiyle uyandık” diyen Şeren, bu usulün Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilebilir olduğunu söyledi. Buna ilişkin hukuki yolları denemek için bir avuç hukukçunun yeterli olduğunu belirten Şeren, “Meselenin kendisi, özü, sözü ve amacı politiktir.  Dolayısıyla bizim itirazımızın ve cevabımızın da öncelikle politik olması gerektiğini düşünüyorum. Nefret söylemiyle mücadeleyi sadece yargı kurumlarına havale edersek kazanım elde etmemiz tek bir pencereden oldukça zor olacaktır. Hak mücadelesinin doğasında olan pratikle, yani topluma hitap ederek, öznelerle dayanışarak, politik araçları kullanarak eyleme geçersek kazanımlarımız daha geniş olacak. Bunun adresi de belli, adres LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ örgütleridir. Bugün insan haklarını savunan, eşitliğe inanan ve toplumsal barış hayali olan herkes LGBTİ+’larla birlikte hareket etmek durumundadır” şeklinde konuştu.

“Her türlü müdahale, ifade özgürlüğüne müdahale”

6 Mart Cumartesi günü Kadıköy’de gerçekleşen Büyük Kadın Buluşması’nda en göze çarpan olaylardan birisi de kolluk kuvvetlerinin miting alanına gökkuşağı temalı herhangi bir şeyi almamak için müdahalede bulunmasıydı. Siyasi atmosferin gökkuşağı renklerine dahi karşı çıkmasına da değinen Avukat Şeren, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gökkuşağı bayrağı LGBTİ+ hareketinin sembollerinden biri ve toplumda en çok bilinenidir. Aslında kişilerin ve toplulukların kendini ifade etme aracı olarak görebiliriz. Dolayısıyla gökkuşağı bayrağına yönelik her türlü müdahale, ifade özgürlüğüne yapılan müdahaledir. Bunun sınırları ise Anayasa'da ve diğer hukuki düzenlemelerde çizilmiştir. Barışçıl bir ifade aracı olan gökkuşağı bayrağı elbette yasaklanamaz. Bununla ilgili yazılı bir karar gösteremiyorlar çünkü karara o ezberlediğimiz gerekçeleri yazarlarsa da komik olacak. Bu nedenle zorbalıkla LGBTİ+'ların görünürlüğünü azaltmaya çalışıyorlar. Hak savunucuları elbette hukuki ve politik düzlemde bu uygulamayla da mücadele edecektir. Son olarak şunu söylemek isterim. Siyasi iklim, coğrafi iklime benzer sonuçlara sahne olacaktır. Günümüzde siyaset gibi coğrafi iklimin de sertleştiğini biliyoruz. Aşırı yağışlardan, fırtınalardan ve afetlerden sonra gökyüzünde yine gökkuşağını görüyoruz. Gökyüzünde engel olamadıklarına, yeryüzünde de engel olamayacaklar.” (MB/AS)

https://m.bianet.org/biamag/lgbti/241417-hedef-gostermeyle-siddet-giderek-artiyor

Yeşiller Partisi'ne açış izni verilmiyor

$
0
0

Yeşiller hareketi, üç kez partileşmesine karşın, Türkiye siyasetinde varlık gösteremedi.

Eylül 2020'de kurulduğunu ilan eden Yeşiller Partisi, İçişleri Bakanlığı'nın ilgili birimlerine belgeleri teslim edilmesine rağmen, resmi olarak kurulabilmiş değil.

Gazete Oksijen'den Zeynep Miraç'ın haberine göre Yeşiller, Batı'da siyasetin yeni gücü ve bu güç gitgide yükseliyor.

Almanya, Fransa, İngiltere, İrlanda, Finlandiya gibi ülkelerde oylarını artıran Yeşiller'in Avrupa Parlamentosu'nda 74 sandalyesi bulunuyor. Almanya'da ikinci, Fransa'da ise 3. parti konumundalar.

''LGBTİ HAREKETİ AİLE DEĞERLERİYLE UYUŞMUYOR DİYE HEDEF GÖSTERİLİYOR''

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Emine Özkan, partinin İçişleri Bakanlığı'ndan onay almamasına ilişkin olarak, "Siyaset yapıp iktidarla tüm konularda aynı düşünmeyen her siyasi çizgi farklı şekillerde nasipleniyor bu süreçten. LGBTİ hareketi resmi açıklamalarda aile değerleriyle uyuşmuyor diye hedef gösteriliyor, sivil toplum kuruluşlarında örgütlenmek kanun değişiklikleri ile kısıtlanıyor, Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi bir insan hakları savunucusu abdest alırken apar topar gözaltına alınıyor. Tüm bu örneklere bakarak başımıza gelen bu aksaklığı, Türkiye’nin daralan demokratik siyaset ortamından bağımsız düşünemiyoruz" diyor.

https://www.arti49.com/yesiller-partisine-acis-izni-verilmiyor-2351377h.htm

Kadınlar 'kararı' parçaladı: İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz

Yasaklanamayan gökkuşağı ve dayanışmanın önemi

$
0
0

Ne feminist hareket ne öğrenci hareketi LGBTİ+ları “gözden çıkardı”. Bölemedikleri gibi mücadelemiz hiç olmadığı kadar kesişti ve büyüdü. Newroz’dan Boğaziçi prostetolarına, 8 Mart’tan İstanbul Sözleşmesi eylemlerine kadar her yerde gökkuşağı görmeye başladık.

Ne feminist hareket ne öğrenci hareketi LGBTİ+ları “gözden çıkardı”. Bölemedikleri gibi mücadelemiz hiç olmadığı kadar kesişti ve büyüdü. Newroz’dan Boğaziçi prostetolarına, 8 Mart’tan İstanbul Sözleşmesi eylemlerine kadar her yerde gökkuşağı görmeye başladık. 1 Şubat günü gerçekleşen protestolar sırasında da bir öğrenci Güney Kampüs’ün kapısına çıkarak LGBTİ+ bayrağı açtı, bu nedenle de hakkında disiplin soruşturması açıldı. Dayanışma amacıyla 25 Mart günü Kuzey Kampüs’e çağrı yapıldı; Kuzey Kampüs’e geçmek isteyen öğrenciler polis tarafından dururuldu ve dört öğrenci LGBTİ+ bayrakları nedeniyle gözaltına alındı. Bu durumu protesto eden öğrencilerden ise sekiz kişi daha gözaltına alındı. 

Öğlen ve akşam gerçekleşen bu olaylardan önce, sabah saatlerinde yine bir LGBTİ+fobi haberiyle uyanmıştık. Aydın’dan gelen haberde bir eşcinsel erkek işkenceye uğramış ve fail bunu sosyal medyada bile paylaşmıştı! Bu konuda sosyal medyada verilen tepki sonrasında fail yakalandı. 

İktidar özellikle İstanbul Sözleşmesi ve Boğaziçi protestoları üzerinden yüksek düzeyde bir LGBTİ+ları düşmanlaştırma ve kriminalize etme politikası yürütüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için yapılan resmi açıklamada ve öncesinde medyada iktidar tarafından feminist hareketten LGBTİ+ları dışlamaya çalışan ve feminist hareketi bölmeye yönelik tartışmalar başlatıldı. Boğaziçi protestolarında da ilk haftalarda bayrakların varlığı üzerinden yürüyen tartışmalar, daha sonra yargılanan bir eser, dava sırasında sorulan “lgbt üyesi misiniz?” soruları, 1 Şubat tarihli ablukanın sorumlusu olarak BÜLGBTİ+’nın (Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü) kapatılmasının gösterilmesi ve son olarak bayrak taşıyan öğrenciler gözaltına alınması… Burada da İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına benzer bir durum olduğuna inanıyorum ben. Nasıl feminist hareketin bölüneceğine inandıysalar burada da çokça kez öğrenci direnişini kırıp LGBTİ+ları dışlayabileceklerini sandılar. Ancak ne feminist hareket ne de öğrenciler buna izin vermediler. 

Tabii dayanışma ne kadar iyi hissettiriyorsa da üst üste gelen saldırılar da artmaya devam ediyor. Türkiye hiçbir zaman LGBTİ+fobinin olmadığı bir yer değildi, Boğaziçi de görece özgür ortamına rağmen fobilerden tamamen arınmış değildi. Ancak—en azından küçüklüğümden beri—bu kadar devlet destekli bir LGBTİ+ları düşmanlaştırmayla karşılaşmamıştım. Konuşulmazdı, tabuydu ancak Onur Yürüyüşü yapılırdı. Onur Yürüyüşü yasaklandığında devlet kademeleri çıkıp açık açık “LGBT sapkınlar” demezdi; en azından ben hatırlamıyorum. Hiçbir zaman kolay değildi, devlet yine karşımızdaydı ancak açık bir savaş ilan etmemişti, en fazla Onur Yürüyüşü “Ramazan” gibi bahanelerle yasaklanırdı. Açıkça bayrakların yasaklanması yeni bir şey. Şu an devlet bizleri hedef gösteriyor, böyle bir ortamda güvende hissetmek imkansız. Kadir Has Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada LGBTİ+lara yönelik “aykırılık” diyenlerin oranı 2020 yılında, daha önceki yıllarda hiç olmadığı kadar arttı. Yani toplumdaki LGBTİ+lara yönelik fobi uzun süredir düşmekteyken (ya da devletin düşmesi için uğraşması gerekirken) devlet desteğiyle hiç olmadığı kadar artıyor. Yapay bir fobi yaratmaya çalışılıyor ve bunu benim görebildiğim kadarıyla en net ve baskın şekilde Boğaziçi protestoları ve İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sırasında yaptılar. 

İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalarda, hem iktidar tarafı hem muhalif tarafta LGBTİ+lar bolca konuşuldu. Ben burada muhalif oluşumlara odaklanmak istiyorum. “Kadın cinayetleri konuşuluyor ancak program erkeklerle dolu!” isyanı gibi, konu LGBTİ+lar olduğunda hiçbir LGBTİ+ aktivisti programlara çağırılmıyor, hiçbir dernek süreçlere dahil edilmiyor. Muhalefetin bu tartışmalarda en büyük eksiği çıkıp açık açık LGBTİ+lardan bahsedemiyor oluşuydu bence. İstanbul Sözleşmesi’ni baştan beri özne olarak savunan bir hareketten hiç söz edilmiyor oluşu büyük bir hata. İstanbul Sözleşmesi’nin yanında sözleşmeyi denetleyen GREVIO raporları var bu raporlara Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı’nın sitesinden erişilebiliyor. Bu raporlarda açıkça devletin lezbiyen, biseksüel, Kürt ve trans kadınlar için yetersiz bilgi verdiği ve bu kadınları korumadığına değiniliyor. İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı dönemde bile bu raporların çıkması, bu raporlara bakanlık sitelerinden erişim olması büyük bir kazanımdı. Yani gerçekten LGBTİ+ların varlığının devlet tarafından tanınmasına sebep oluyordu. Sözleşmeyi “Eşcinselliğin propagandasını yapmıyor,” diyerek savunmak, devletin istediği gibi, LGBTİ+ları dışlayan bir feminist harekete kayabilecek tehlikeli bir söylem. 

Ben bu yazıyı yazdığım sırada gündem yine değişti tabi… 25 Mart’ta gerçekleşen 26 gözaltıyı protesto etmek için Çağlayan Adliyesi önünde toplanan öğrencilerden 52 kişi daha basın açıklaması bile yapılamadan gözaltına alındı. Gökkuşağı bayrağına açılan soruşturma ve bu soruşturmayı protesto edenlerin gözaltına alınması ile devam eden süreç, böylece bu haksız gözaltıların protestosu sırasında 52 kişinin daha gözaltına alınmasıyla sürdürüldü. Tüm bu gözaltılara karşı Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs’te öğrenciler toplandı ve kampüsten çıkan bir öğrenci sivil polisler tarafından ifadesi alınmak üzere “yakalandı”. Son durumda 26 kişi adli kontrolle serbest bırakıldı, 47 kişinin ifadeleri sonrasında serbest bırakılacağı söylendi ve altı kişinin 26 Mart gecesini nezarethanede geçireceğini öğrendik. 

Ancak yine de umutlu olduğumu belirtmek istiyorum. İktidarın iki denemesi de başarısız oldu. Ne feminist hareket ne öğrenci hareketi LGBTİ+ları “gözden çıkardı”. Bölemedikleri gibi mücadelemiz hiç olmadığı kadar kesişti ve büyüdü. Newroz’dan Boğaziçi prostetolarına, 8 Mart’tan İstanbul Sözleşmesi eylemlerine kadar her yerde gökkuşağı görmeye başladık. Gökkuşağını yasaklamaya çalıştıkça daha önce olmadığı kadar yaydılar. Sadece LGBTİ+ mücadelesi değil her mücadele birbiriyle kesiştikçe, karşılaştıkça büyüyor. Üzerimizdeki baskılar ne kadar artarsa biz de o kadar büyük bir direniş göstermek zorunda kalıyoruz; bir de bu direniş tek başına olmayınca büyük bir güç ve büyük bir umut veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin geri geleceği, kayyumların gideceği, hem Feminist Gece Yürüyüşü’nü hem Onur Yürüyüşü’nü İstiklal Caddesi’nde yapacağımız günler için pes etmemek gerekiyor. Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz! #KararıGeriÇek #GökkuşağıYasaklanamaz #ArkadaşlarımızaÖzgürlük

https://www.catlakzemin.com/yasaklanamayan-gokkusagi-ve-dayanismanin-onemi/

Boğaziçililer'den gözaltı tepkisi: Bundan sonrası hepimizde

$
0
0

Boğaziçi protestolarında LGBTİ+ bayrağı açtıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 52 arkadaşları için Kadıköy'de eylem düzenleyen Boğaziçili öğrenciler, "Bundan sonrası hepimizde, direnişimiz kazanacak" açıklamasında bulundu. Gözaltına alınıp serbest bırakılan öğrenciler ise kötü muameleye maruz bırakıldıklarını açıkladı.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Çağlayan Adliyesi önünde gözaltına alınan arkadaşlarına destek vermek amacıyla Kadıköy Rıhtım'da bir araya geldi. Saat 13.00'te başlayan eylem öncesi polis meydanda birçok noktayı bariyerlerle kapatarak geniş güvenlik önlemleri aldı

Eylemciler alana tek tek aranarak alınırken LGBTİ+ sembolü olan bayraklara ve üzerinde gökkuşağı bulunan pankartlara polisin el koyduğu görüldü. 

Alanda toplanan gençler, "Arkadaşlarımızı serbest bırakın"çağrısında bulunarak, "Kayyumlar gidecek biz kalacağız", "Her yer Boğaziçi her yer direniş", "Homofobik rektör istemiyoruz" sloganları attı.

HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu da öğrencilere destek verdi.

ÖĞRENCİLER: İŞKENCE İLE GÖZALTINA ALINDIK

Basın açıklaması öncesinde gözaltına alınan öğrencilere söz verildi. Öğrencilerden Ayşe Belizinci, Çağlayan'daki polis müdahalesinin orantısız şekilde yapıldığını ifade ederek, "Doktor kontrolünden sonra sürüklenerek, ters kelepçeyle işkence edilerek götürüldük" dedi.

Yaren Tuncer isimli öğrenci ise, "Bayrak yasaklarını tanımıyoruz dediğimiz, özgürlüğün, eşitliğin bayrağı olan LGBTİ+ bayrağını taşıdığımız için tekrar gözaltına alındık. Bugün buradayız çünkü korkuyorlar. Demokratik üniversite için kayyumlara karşı direniyoruz. Bayraklarımızla buradayız. Meşru olan biziz, gayrı meşru olan onlar" ifadelerini kullandı. 

YOLUMUZDAN DÖNMEYECEĞİZ

Beha Yılmaz da, "Direnişimiz başta Melih Bulu ve tüm kayyumlar istifa edene kadar devam edecektir.  Kelepçeyi reddediyorum dediğim için ters kelepçe işkencesine maruz bırakıldım. Bunu buradan teşhir ediyorum. Taksim Meydanı'nda tüm LGBTİ+ bayraklarını yaksalar da biz yolumuzdan dönmeyeceğiz"şeklinde konuştu.

Basın açıklamasında ise şunlar kaydedildi:

"Boğaziçi’de başlayan, onlarca üniversiteyi saran ve ülkenin dört bir yanında sokakları dolduran direnişimizin 83. Gününde Kadıköy’den sesleniyoruz.

Son günlerde, iktidarın kampüsümüze atadığı kayyumla başlayan direnişimize saldırılar keyfi gözaltılarla artarak devam ediyor. 25 Mart'ta, kampüsümüzün polis ablukası altında olduğu 1 Şubat günü LGBTİ+ bayrağı açtığı gerekçesiyle disiplin soruşturması açılan arkadaşımıza destek vermek için kuzey kampüse doğru yürüyen 4 arkadaşımız gözaltına alındı. Gerekçeleri ise sırtlarında gökkuşağı bayrağı asılı olmasıydı! Sonrasında bu keyfi gözaltına karşı çıkan ve arkadaşlarımızı serbest bırakın diyen onlarca arkadaşımız daha işkenceyle gözaltına alındı. Buradan bir kere daha haykırıyoruz: Biz 83 gündür yan yana gelmekten, haksızlığa ve ayrımcılığa karşı çıkmaktan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Biz biliyoruz ki; kendi meşruiyet krizini örtmek isteyen muktedirler, demokratik taleplerimizi gerçekleştirmek şöyle dursun, iktidarda bir gün daha kalabilmek uğruna eylemlerimize bütün baskı ve zor aygıtlarıyla saldırmaya devam edecek. Ama özgürlüğü onlar bize vermeyecek, biz alacağız! 

Keyfi bir şekilde gözaltına alınmadığımız, tacize, tecavüze uğramadığımız sokaklar istiyoruz. Vermeyecekler, alacağız! LGBTİ+’ların, kadınların eşit ve özgürce yaşadıkları bir ülke istiyoruz. Vermeyecekler, alacağız! Demokratik bir üniversite istiyoruz. Vermeyecekler, alacağız!

Hiçbir baskı ve zor aygıtı direnişimizi kırmaya yetmeyecek. Üniversitemize kayyum rektör atadınız, ilk günden itibaren gür bir sesle kayyumlarınızı tanımıyoruz, özgür ve demokratik üniversite istiyoruz dedik. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ kulübünü kapattınız; biz bulunduğumuz her alana gökkuşağının yedi rengini taşımaya devam ettik. Direnişimizi keyfi disiplin soruşturmaları, gözaltılar ve tutuklamalarla durdurabileceğinizi sandınız, biz her geçen gün daha kararlı bir şekilde taleplerimizi haykırdık, haykırıyoruz. 

Bizi sırf LGBTİ+ düşmanlarının, kadın düşmanlarının oylarını kaybetmemek uğruna verdiği sözlerden dönenlerle karıştırmayın. Biz her zaman sözümüzde durduk, GERİSİNİ ONLAR DÜŞÜNSÜN!

Sözlerimizi bitirirken, yola çıktığımız taleplerimizi bir kez daha tekrarlıyoruz:

 - Boğaziçi Direnişi sırasında gözaltına alınan, tutuklanan bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın

 - LGBTİ+lara ve diğer hedef gösterilen bütün gruplara yönelik itibarsızlaştırma kampanyaları sona ersin!- BULGBTİ+ kulübü yeniden açılsın.

-  Başta Melih Bulu olmak üzere tüm kayyumlar istifa etsin!

 - Üniversitelerde üniversitenin bütün bileşenlerinin katıldığı demokratik rektörlük seçimleri yapılsın!

- Okulumuzun içerisinde ve dışarısında süren polis ablukasına derhal son verilsin.

Bunları ve dahasını söylemeye yüreğimiz yetiyor! DİRENİŞİMİZ KAZANACAK! BUNDAN SONRASI HEPİMİZDE!"

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bogazicililerden-gozalti-tepkisi-bundan-sonrasi-hepimizde-1823638

Eşcinsellere şiddet eril tahakküme hürmet çağı

$
0
0

Kadınlara yönelik şiddetle mücadele de eril tahakkümün bitirilmesi şartına bağlı olduğu için ailede eril tahakkümün devamı anlamına gelen bu kararı alanların ‘şiddeti önleyeceğiz’ beyanları kof hamasetten ibaret. Danıştay’ın açılan davalara dair vereceği karar eşcinsellere şiddet, eril tahakküme hürmet çağına girip girmeyeceğimizi belirleyecek.

Ailede eril tahakkümü geleneksel aile değerlerimizin değiştirilemez parçası sayanlar, kendilerinden menkul bu değerlerin değiştirilmesini teklif eden İstanbul Sözleşmesi'ne itirazlarını, siyasi iradeye kabul ettirmeyi başardılar. İçinde aile geçen her cümlede, aile kelimesinin yerine eril tahakküm veya erkek konforu kelimelerini yerleştirerek okuduğumuzda anlamın çok net olarak ortaya çıktığı görülür. İstanbul Sözleşmesi hakkındaki karşıt görüşler, temelinde aile bireylerinin insan haklarına, eşit yurttaşlık haklarına itirazla ilişkili. Yıllardır çarpıtmalarla yüklü karalama kampanyaları yürütenlerin iddiaları bugün Erdoğan’ın siyasi hesaplarıyla örtüştüğü için kazanmış görünüyorlar. Cumhurbaşkanı, devlet dili açısından hiç münasip olmayan “önünü arkasını karıştırmayın” sözüyle oldubittiye getirmek istemesi partisinin tabanını bile ikna etmekten uzak.

Ailede eril tahakkümü savunanların alkışına ihtiyaç duyduğu için olsa gerek vesayetçi atanmış tahakkümü rolüne pek ısınmış görünen İletişim başkanı da üst perdeden konuşarak ucube sistemi işaret etmeye bayılıyor. Cumhurbaşkanı kararname ve kararlarını okumaktan Anayasa okumaya fırsatı kalmadığı için belki de insan haklarına ilişkin hükümlerin, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin dışında ele alınması gerektiğinin farkında değil. İstanbul Sözleşmesi, İnsan hakları hukukuna ilişkin bir metin olduğu için anılan kararnamede Cumhurbaşkanı kararı ile onay ya da feshedilecek ekonomik, ticari ve teknik anlaşmalar kapsamında ele alınamayacağını gözden kaçırıyor. Belki de Anayasa'ya aykırılık teşkil ettiğini toplum genelinin fark etmesini önlemek için bu kadar telaşla sosyal medya mesajlarıyla zincirler oluşturuyor.

Anılan sözde fesih kararı yok hükmündedir, çünkü dayanak gösterilen kararnamedeki anlaşma türlerinden birisi değil insan hakları hukuku ile ilişkilidir İstanbul Sözleşmesi. İktidarın sahipleri sözde fesih kararının yok hükmünde olduğunu ilan eden sözlerimize karşı çıkarken dayanak olarak Avrupa Konseyi Sekretaryası tarafından bürokratik işlemini göstermekteler. Avrupa Konseyi Sekretaryası, Türkiye’nin iç hukukunu denetlemekle yükümlü değil. Yapılan idari işlemin Türkiye’nin iç hukukuna ve anayasasına uygunluğunu denetlemek ve aykırılığa itiraz, muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlık bilincine sahip herkesin sorumluluğu.

Bu arada şüphesiz Avrupa Konseyi de aceleci işgüzarlığının nereden kaynaklandığı sorusunun cevabı istenerek eleştirilmeye açık. Sözde fesih kararı, yine bir gece yarısı operasyonuyla Resmi Gazete'de yayınlanmadan sadece saatler önce yani karar basıma gönderildiği sıralarda Erdoğan’ın Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi üst düzey yöneticileriyle arka arkaya gerçekleştirdiği çevrimiçi toplantılarda ne gibi tavizler verilerek bu karara uluslararası tepkinin yumuşak tutulması sağlandığı da ayrıca merak konusu. Kadınların yaşam hakkına ve Türkiye’nin geleceğine dair karar vermek anlamı taşıdığını hep söyleye geldik, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının. İnsan hakları sisteminde çıkan bir ülke mi olacak Türkiye, kadınların insan haklarını tanımayan bir ülke mi olacak? Kadınlara yönelik şiddeti insan hakları ihlali olarak görmekten vazgeçen bir ülke mi olacak? Eril şiddeti önlemek hususunda ayrımcılık yasağına itiraz edildiği için şiddetle mücadelede ayrımcılık yapmaktan kaçınmayan bir ülke mi olacak? Bunları olabilmek için ulusal çıkarlardan ne tür tavizler verdi, verecek?

Sorular çok ve sorulardan birisi de yine yargı bağımsızlığı ile ilişkili. Yürütmeyi durdurma istemli davalar açıldı, açılmaya devam ediyor. Danıştay hala idarenin uygulamalarını, bu ülkenin iç hukukuna uygunluğu yönünden denetliyorsa, bağımsız yargı organı olarak çalışıyorsa artık söz yargıda diyebiliriz. Avrupa Konseyi Sekretaryası'nın da ülkedeki hukuka uygunluğa dair sorgulamanın yapıldığı davaların sonucunu beklemek yönünde uyarılması gerekir. Ki EŞİK Platform, yazdığı bir mektupla Konsey'e durumu bildirdi. Ve Eşitlik İçin Kadın Platformu'nun her ay yayınladığı Meclis İzleme Raporlarının 6’ncısı da bu günlere denk geldi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü coşkunluğuyla, bazıları göstermelik de olsa, Meclis, bolca kadın, kadın hakları, kadın cinskırım boyutuna varan erkek şiddetiyle mücadele ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin kürsü konuşmalarına, önergelere sahne olmuştu. Rapor coşkuyla, heyecanla yazılırken sözde fesih kararı gündeme düşünce bu konuyu da eklemek gerektiği için yayınlanışı birkaç gün bekletildi ve bu iki sebeple şimdi öncekilere kıyasla çok daha uzun bir rapor var kaşınızda.

İddia edilenin aksine ‘girildiği gibi çıkıl(ma)dı’ğından, Meclis iradesinin gaspı anlamı taşıyan karar, başlığa taşındı bu raporda. “Meclis'in yasama görevi tamamen Cumhurbaşkanı'na devrediliyor, Sadece kadınlar için değil Türkiye için yaşamsal tehlike!” Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bu karar verilmeden kısa süre önce Meclis neler konuşmuştu, hatırlayalım. O günlerde Meclis'te bir komisyon kurulmuştu hatırlarsınız. Kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için kurulan Meclis araştırma komisyonu, şu günlerde üyelerini belirlemeye çalışıyor. İstanbul Sözleşmesi aleyhinde yürütülen kara propaganda ile yükselen şiddet arasında gözle görülür bir korelasyon vardı ve komisyon bunu tespit edecek mi merakı yükselmişti bende ama tabii hiç ümit beslemeden sadece merak. Şimdi İstanbul Sözleşmesi hakkındaki sözde fesih kararı yayınlandıktan sonraki on iki saat içinde altı kadın cinayeti işlendiğini gördük. Yani Sözleşme aleyhine yapılan her şeyin eril şiddet faillerini cesaretlendirdiği ve kararın Resmî Gazete'de yayınlanmasından sonra bu ülkede iki saatte bir kadın öldürüldüğü, gerçeğini dikkate alarak korelasyonun doğruluğunu daha kuvvetle iddia etmek mümkün. Özellikle bir LGBTİ+ bireyin kameralar önünde şiddete uğraması, içine düştüğümüz karanlık günleri anlatmaya yeter. “Eşcinselliği meşrulaştırıyor” yalanına teslim olup İstanbul Sözleşmesi'ni, istemezükçülerin önüne kelle atar gibi kaldırmaya girişenler, eşcinsellere yönelik şiddeti meşru görecek bir ayrımcılık politikasını ilan etmiş oluyorlar. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele de eril tahakkümün bitirilmesi şartına bağlı olduğu için ailede eril tahakkümün devamı anlamına gelen bu kararı alanların ‘şiddeti önleyeceğiz’ beyanları kof hamasetten ibaret. Danıştay’ın açılan davalara dair vereceği karar eşcinsellere şiddet, eril tahakküme hürmet çağına girip girmeyeceğimizi belirleyecek.

https://www.gazeteduvar.com.tr/escinsellere-siddet-eril-tahakkume-hurmet-cagi-makale-1517434


23 Haziran'da bu paranın üzerinde bu 'muamma'çocuğun resmi olacak

$
0
0

Kendini mahallenin ağır abisi sanan bir meczubun, “eşcinsel” diye işitme engelli bir çocuğu sokak ortasında dövüp, sonra bu görüntüleri göğsünü yumruklaya yumruklaya sosyal medyada paylaştığı gün...

Yani geçen cuma...

İşte tam o gün dünya başka bir konuyu konuşuyordu.

*

Bundan 3 ay sonra...

Tam tarihiyle 23 Haziran günü İngiliz Merkez Bankası 50 pound’luk yeni bir banknot çıkaracak.

Bunun bir tarafında İngiltere Kraliçesi’nin resmi olacak...

Öteki tarafında ise Alan Turing isimli birinin fotoğrafı...

Yanda çocukluk resmini gördüğünüz insanın 41 yaşındaki halinin bir fotoğrafı olacak...

Hikâyemiz işte bu Alan Turing üzerine...

*

Alan Turing bir matematikçi...

İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Savunma Bakanlığı tarafından göreve çağrılan bir bilim insanı.

Bakanlık Nazi ordusunun iç haberleşmesinde kullandığı şifrelerin kırılması için bir uzman ekip oluşturuyor.

Bu “şifre kırıcı” ekibe çalıştığı yer dolayısıyla “Bletchley Park Grubu” deniyor.

Alan Turing işte bu ekibin en önemli kişisi...

*

Enigma (Muamma) adını verdiği bir makine yapıyor... Bir tür bilgisayar yani...

23 Haziranda bu paranın üzerinde bu muamma çocuğun resmi olacak

Ve bununla Alman ordusunun en kuvvetli haberleşme şifresini kırıyor.

Böylece İngiliz ordusu Almanların yapacağı operasyonları önceden öğreniyor ve İkinci Dünya Savaşı’nın kazanılmasında onun kırdığı bu şifrenin çok önemli bir etkisi oluyor.

*

Ancak bakın savaştan sonra ne oluyor... İngiltere’de Kraliçe Victoria döneminden kalma bir kanun var.

Eşcinselliği suç sayıyor.

1952 yılında bazı muhbirler Alan Turing’in “eşcinsel” olduğunu ihbar ediyorlar.

Turing yargılanıyor ve önüne iki seçenek konuyor.

Ya hapse gidecektir... Ya da kimyasal kastrasyonu kabul edecektir.

Yani cinselliği öldürülecektir.

Hapse girmekten korkan Turing kastrasyonu kabul ediyor ve cinsel duyguları öldürülüyor.

*

Turing 2 yıl sonra öldü.

Henüz 41 yaşındaydı...

Öldüğünde başucunda ucu ısırılmış bir elma bulundu.

Bir iddiaya göre, üzerine zehir sürdüğü elmadan bir ısırık almış ve intihar etmişti...

Kırdığı şifre ile İkinci Dünya Savaşı’nın erken bitmesi ve dolayısıyla milyonlarca insanın hayatının kurtulmasına hizmet eden bir bilim insanının ölümü işte böyle oldu...

İngiltere, vatansever bir evladına yaptığı bu büyük vicdansızlığı ve vefasızlığı 2013 yılında, yani ölümünden 59 yıl sonra tamir edecektir.

Önce Kraliçe ondan İngiltere adına özür dileyecek...

2017 yılında ise onun adını taşıyan bir kanunla geçmişte bu nedenle mahkûm edilen insanların itibarlarını iade edecektir.

Ve son olarak, o Alan Turing’in resmi, 23 Haziran 2021 gününde çıkacak olan yeni 50 pound’luk banknotun üzerinde yer alacak...

*

Bu arada bir ayrıntı daha...

Bir iddiaya göre dünyanın en büyük teknoloji şirketi Apple’ın logosundaki bir parçası ısırılmış elma da Alan Turing’den esinlenmiş olabilir...

*

Tarih işte böyle bir şeydir...

Genellikle bugün, sokaklarda işitme özürlü insanları döven maganda bozuntuları tarafından değil, geleceğin vefalı insanları tarafından yazılır.

FİLMİ DE YAPILDI

-ALAN Turing’in hayatı, 2014 yılında gösterime giren “Imitation Game” adlı filmin de konusu oldu.

Filmde Turing rolünü ünlü İngiliz aktörü Benedict Cumberbatch oynadı.

Film Türkiye’de “Enigma” adı altında gösterildi.

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/23-haziranda-bu-paranin-uzerinde-bu-muamma-cocugun-resmi-olacak-41773640

Milli Gazete'nin hedef gösterdiği 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' dersine soruşturma

$
0
0

Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nin Ebelik bölümünde okutulan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' dersine soruşturma başlatıldı. Milli Gazete dersi "Fıtratı temelden reddeden ders" diyerek hedef göstermişti.

Milli Gazete'nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde (SBÜ) seçmeli olarak okutulan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' dersini hedef göstermesinden sonra dersle ilgili soruşturma başlatıldı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nden yapılan açıklamada, dersin başka üniversitelerde zorunlu olmasına karşın SBÜ müfredatında "seçmeli ders" olarak okutulduğu ifade edildi.

Gazetenin "Üniversitede fıtratı temelden reddeden ders" başlıklı haberi sonrası, Ebelik bölümünde okutulan derse soruşturma başlatan üniversite yönetiminden, "Aile yapımızı, toplumsal değerlerimizi hedef alan, örf, adet ve kadim geleneklerimize, dini ve milli değerlerimize zarar veren hiçbir ders içeriğini kabul etmemiz, izin vermemiz, hoş görmemiz veya onaylamamız asla mümkün değildir. Ders bahanesiyle de olsa milli ve mukaddes değerlerimizin tartışma konusu yapılmasını asla tasvip etmiyoruz. Gençlerimizi milli duygularla yetiştirmeyi ilke edinen üniversitemizin aynı hassasiyetleri taşıdığının ve çalışmalarını bu doğrultuda yürütmekte olduğunun bilinmesini arzu etmekteyiz" açıklaması geldi.

Milli Gazete derste "eşcinsellik öğretildiğini" ve "fıtratın reddedildiğini" savunurak bugünkü haberiyle bu kararı "Milli Gazete’den bir gazetecilik başarısı daha!" diye kutladı. Haberde, "Manevi ve toplumsal değerlerimizin erozyona uğratılmasına engel olmaya devam ediyor" ifadeleri yer aldı. (HABER MERKEZİ)

https://www.gazeteduvar.com.tr/milli-gazetenin-hedef-gosterdigi-toplumsal-cinsiyet-esitligi-dersine-sorusturma-haber-1517470

Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için meydanlardan yanıt verdi

Paul Gascaigne'nin oğlundan 'biseksüel' itirafı

$
0
0

İngilizlerin efsane futbolcusu Paul Gasgoigne'nin oğlu Regan Gascoigne, İtalya'da yayınlanan bir programa konuk oldu. Kendisi hakkında çıkan biseksüel söylentilere yanıt veren Reagn, iddiaları Geçmiş ilişkilerim sorulduğunda hem erkeklerle hem de kadınlarla ilişkilerim oldu. Biseksüelim" diyerek doğruladı.

İngilizlerin efsane futbolcusu Paul Gasgoigne'nin oğlu Regan Gascoigne, cinsel kimliğiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İtalyan televizyonu Canale 5'te yayınlanan bir programa konuk olan Regan, babasıyla ilişkileri hakkında, "Şimdi harika bir ilişkimiz var. Geçmişte bir takım sorunlar yaşadık. Onları geride bıraktık. İlerliyoruz ve her anın tadını çıkarmak istiyoruz. Her anın tadını çıkarmaya çalışıyoruz" dedi.

"Ben biseksüelim"

Hem dans ile ilgilenen hem de modellik yapan Regan Gascoigne cinsel kimliğiyle ilgili olarak da, "Geçmiş ilişkilerim sorulduğunda hem erkeklerle hem de kadınlarla ilişkilerim oldu. Biseksüelim. Bu durumu babamla konuştum. Bana her şeyden önce mutlu olmam gerektiğini söyledi. Bunun için minnettarım. Bunu sorunsuz bir şekilde kabul etti ve beni rahatlattı" ifadelerini kullandı.

https://www.fanatik.com.tr/paul-gascaignenin-oglundan-biseksuel-itirafi-2210390

Homofobik bir yazı: İstanbul Sözleşmesi ne diyor biliyor musunuz?

$
0
0

10 Ağustos 2020 tarihli yazımda ‘’ ’ İstanbul Sözleşmesi’ hiç masum değildir ve derhal, ivedilikle iptal edilmelidir.’’ Demiştim.

20 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı.

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmadan önce bu sözleşme üzerindeki iki cümlede geçen sadece üç kelimenin sözleşmeden çıkarılmasını talep etti.

Türkiye, özellikle ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ ve ‘Cinsel Yönelim’ kelimelerinin maksadını aştığını, bunların sözleşmeden çıkarılması durumunda sorun olmayacağını belirtti.

Ancak bu öneri kabul görmedi ve Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ‘İstanbul Sözleşmesi’nin amacının ne olduğunu halka tam olarak anlatılamadığını düşünüyorum.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan neden karşı çıktığını bilmiyor, savunan kesim de  İstanbul Sözleşmesi’nin sadece kadın haklarını savunduğunu düşünüyor.

Okumadan, araştırmadan karşı çıkanların yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan'da karşı diye sırf bu yüzden karşı olanlar da az değil maalesef...

Gerçekten ‘İstanbul Sözleşmesi’nin özü Türkiye’ye tam olarak anlatılsaydı keşke.

Siyasileştirilmeseydi keşke.

İstanbul Sözleşmesi’nin asıl amacı nedir, biliyor musunuz?

‘İstanbul Sözleşmesi’, kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin bir sözleşme gibi görülse de özünde eşcinsellerin yaşamda diğer insanlar gibi yaşama hakkı tanımayı hedefliyor.

‘’İstanbul Sözleşmesi’’nde ‘’Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’’ defalarca kullanılıyor.

 ‘’Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’’nden amaç şu;

‘’Kadının kadınla, erkeğin erkekle yaşayabilmesi ve bunu kanun önünde aile sayılması.’’

Bunun da anlamı şu;

Eşcinsellerin reşit olmayan çocuklarıyla birlikte aynı evde yaşayabilmesi demek,

Eşcinsellerin, iş ortamı içerisinde bulunabilmesi ve dışlanması durumunda her türlü hukuki hakkının olması demek,

Eşcinsellerin, sosyal yaşamda daha çok sosyalleşmesi ve kabul görmesi demek.

Ayrıca devletin toplumun beden, ruh, cinsiyet ve inanç sağlığını korumak gibi görevlerinin devre dışı bırakılması demek.

Hangi Avrupa ülkeleri ‘İstanbul Sözleşmesi’ne karşı?

Aile birliğini zayıflatan, cinsiyetsiz bir toplumu hedefleyen, eşcinselliği özendiren ‘İstanbul Sözleşmesi’ne başta İngiltere olmak üzere Ermenistan, Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna gibi Avrupa ülkeleri imza bile atmazken Türkiye’nin bu sözleşmeden ayrılması neden bu kadar tepki çekiyor?

Ayrıca bu sözleşmeye imza atan Polonya’nın Temmuz 2020'de sözleşmeden çekilebilmek için yasal süreç başlattığını da hatırlatmak isterim.

Tahsin Keskin

https://www.kocaelizirve.com/makale/6864247/tahsin-keskin/istanbul-sozlesmesi-ne-diyor-biliyor-musunuz

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>