↧
Wimbledon Fitties Judy Murray’s favourite Feliciano Lopez
↧
Eşcinsel haftası konsolosluktan
Amerikalı ve Türk LGBTİ üniversite öğrencileri, ‘İstanbul 2014 LGBTİ Onur Haftası’ kapsamında Amerikan Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen panelde buluştu. Öğrenciler, hikayelerini ve yaşadıkları zorlukları paylaştı.
“İSTANBUL 2014 LGBTİ Onur Haftası” kapsamında, Amerikalı ve Türk LGBTİ (Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) üniversite öğrencileri panelde bir araya gelerek üniversite kampuslerinde ve yurtlarında yaşadıkları deneyimleri ve maruz kaldıkları homofobik davranışları aktardılar.
‘İSTANBUL’DA ELA OLDUM’
İstanbul’daki Amerikan Başkonsolosluğu tarafından Tophane’deki Studio X’te düzenlenen panelde, New York University’den Marvin Alfaro, Boğaziçi Üniversitesi’nden Öktem Usumi, İstanbul Üniversitesi’nden Tuğkan Gündoğdu ve Bilgi Üniversitesi’nden Ela Kaçar (Trans) deneyimlerini paylaştı. Kaçar, kendi hikayesini şöyle anlattı: “Samsun’da doğdum, ortaokulda çok kötü şeyler yaşadım, 16 yaşımda anneme açıldım. Daha sonra İstanbul’da Ela oldum. Üniversite hayatıma da Ela kimliğimle başladım, ilk yıllarda çok mutluydum çünkü orada gerçek kimliğimle yani kadın kimliğimle bulunabiliyordum. Ancak birkaç yıl sonra ameliyatla kadın olduğum ortaya çıktıktan sonra arkadaşlarımın bana karşı davranışları değişti. Okulda arkamdan ‘Dönme’ diye bağıranlar vardı. Büyük travma yaşadım. Daha sonra LGBT hareketine katılıp aktivist oldum.”
Amerikan Başkonsolosu Charles Hunter, panelin önemini vurgularken konuya ilişkin hassasiyetini ,“Kişisel bağlantım nedeniyle kendimi mecbur hissettim. Ben geyim ve bunu açıklamaktan çekinmiyorum” sözleriyle anlattı.
İpek YEZDANİ - Hürriyet
“İSTANBUL 2014 LGBTİ Onur Haftası” kapsamında, Amerikalı ve Türk LGBTİ (Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) üniversite öğrencileri panelde bir araya gelerek üniversite kampuslerinde ve yurtlarında yaşadıkları deneyimleri ve maruz kaldıkları homofobik davranışları aktardılar.
‘İSTANBUL’DA ELA OLDUM’
İstanbul’daki Amerikan Başkonsolosluğu tarafından Tophane’deki Studio X’te düzenlenen panelde, New York University’den Marvin Alfaro, Boğaziçi Üniversitesi’nden Öktem Usumi, İstanbul Üniversitesi’nden Tuğkan Gündoğdu ve Bilgi Üniversitesi’nden Ela Kaçar (Trans) deneyimlerini paylaştı. Kaçar, kendi hikayesini şöyle anlattı: “Samsun’da doğdum, ortaokulda çok kötü şeyler yaşadım, 16 yaşımda anneme açıldım. Daha sonra İstanbul’da Ela oldum. Üniversite hayatıma da Ela kimliğimle başladım, ilk yıllarda çok mutluydum çünkü orada gerçek kimliğimle yani kadın kimliğimle bulunabiliyordum. Ancak birkaç yıl sonra ameliyatla kadın olduğum ortaya çıktıktan sonra arkadaşlarımın bana karşı davranışları değişti. Okulda arkamdan ‘Dönme’ diye bağıranlar vardı. Büyük travma yaşadım. Daha sonra LGBT hareketine katılıp aktivist oldum.”
Amerikan Başkonsolosu Charles Hunter, panelin önemini vurgularken konuya ilişkin hassasiyetini ,“Kişisel bağlantım nedeniyle kendimi mecbur hissettim. Ben geyim ve bunu açıklamaktan çekinmiyorum” sözleriyle anlattı.
İpek YEZDANİ - Hürriyet
↧
↧
Rugby hunk Ben Foden poses in pants for classic ‘Attitude’
↧
facebook artık 70 cinsiyetli
Facebook ABD’nin ardından İngiltere’de de kullanıcılarına aralarında “aseksüel”, “travesti”, “biseksüel” ve “transseksüel”in de bulunduğu tam 70 farklı cinsiyet seçeneği sunmaya başladı.
Sosyal medya sitesi İngiltere’deki kullanıcıların bundan böyle Facebook’un onlara hitap ederken İngilizce’deki kadın zamirlerini mi yoksa erkek zamirlerini mi kullanacağına yoksa cinsiyetsiz zamirleri mi tercih edeceğine de kendilerinin karar vereceğini açıkladı.
Kendisi de transseksüel olan Facebook yazılım mühendisi Brielle Harrison “Bir çok kullanıcı için bu değişiklik hiç bir şey ifade etmeyecek. Ancak bazıları için bu çok ama çok önemli bir ilerleme” dedi.
Harrison sözlerine “Çoğu zaman benim gibi cinsiyet değiştirme sürecinde olan ya da cinsiyetlerini genel normların dışında tanımlayan insanlara sadece iki seçenek sunuluyor ve erkek mi kadın mı olduklarına karar vermeleri isteniyor. Bu çok moral bozucu çünkü bu seçeneklerin hiç biri bize kendimizi doğru şekilde tanımlama imkanı tanımıyor. Ancak artık bu tamamen değişiyor. Bundan böyle Facebook’ta kim olduğumu herkese doğru bir şekilde söyleyebileceğim” diyerek devam etti.
Her ay 1.23 milyar kişi tarafından aktif olarak kullanılan Facebook’ta kullanıcılar bundan önce kendilerini sadece kadın ya da erkek olarak tanımlayabiliyor; iki seçeneğe de dahil olmadıklarını hissedenler ise “diğer” kategorisini işaretliyor ya da bu alanı boş bırakıyordu.
Birce BORA / LONDRA
Hürriyet
Sosyal medya sitesi İngiltere’deki kullanıcıların bundan böyle Facebook’un onlara hitap ederken İngilizce’deki kadın zamirlerini mi yoksa erkek zamirlerini mi kullanacağına yoksa cinsiyetsiz zamirleri mi tercih edeceğine de kendilerinin karar vereceğini açıkladı.
Kendisi de transseksüel olan Facebook yazılım mühendisi Brielle Harrison “Bir çok kullanıcı için bu değişiklik hiç bir şey ifade etmeyecek. Ancak bazıları için bu çok ama çok önemli bir ilerleme” dedi.
Harrison sözlerine “Çoğu zaman benim gibi cinsiyet değiştirme sürecinde olan ya da cinsiyetlerini genel normların dışında tanımlayan insanlara sadece iki seçenek sunuluyor ve erkek mi kadın mı olduklarına karar vermeleri isteniyor. Bu çok moral bozucu çünkü bu seçeneklerin hiç biri bize kendimizi doğru şekilde tanımlama imkanı tanımıyor. Ancak artık bu tamamen değişiyor. Bundan böyle Facebook’ta kim olduğumu herkese doğru bir şekilde söyleyebileceğim” diyerek devam etti.
Her ay 1.23 milyar kişi tarafından aktif olarak kullanılan Facebook’ta kullanıcılar bundan önce kendilerini sadece kadın ya da erkek olarak tanımlayabiliyor; iki seçeneğe de dahil olmadıklarını hissedenler ise “diğer” kategorisini işaretliyor ya da bu alanı boş bırakıyordu.
Birce BORA / LONDRA
Hürriyet
↧
Wimbledon Fitties Italian Number One Fabio Fognini
↧
↧
Londra'da binlerce kişilik 'Onur Yürüyüşü'
İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, trans) Onur Yürüyüşü'ne yaklaşık 20 bin kişi katılıyor.
Güzergahta, Londra'nın en merkezi ve turistik bölgeleri olan Oxford Circus ve Trafalgar Meydanı da var.
Eurovision şarkı yarışmasını kazanan Avusturyalı trans Conchita Wurst de Londra'daki yürüyüşe katılıyor.
Bu yılki yürüyüşün teması "Kendin olma özgürlüğü".
Yürüyüş alanında bulunan BBC Türkçe'den Mahmut Hamsici, zaman zaman şiddetini artıran yağmura rağmen yürüyüşe katılımın yüksek olduğunu ve son derece canlı geçtiğini aktarıyor.
Hamsici, yürüyüşün Londra'daki göçmen toplulukların kendi pankartlarıyla katılması nedeniyle uluslararası bir Onur Yürüyüşü havasında geçtiğinin altını çiziyor.
Hamsici, yürüyüşe Türkiye ve Kuzey Kıbrıs kökenli bir grubun da kendi bayrak ve dövizleriyle katıldığını bildiriyor.
BBC Türkçe
↧
Paris'te "gay pride" yürüyüşü yapıldı
Fransa'nın başkenti başkenti Paris'te, "Gay Pride" adı altında lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüellerin (LGBT) katıldığı yürüyüş yapıldı.
Yaklaşık 90 dernek ve sivil toplum kuruluşunun destek verdiği yürüyüşün ardından Republique meydanında konser düzenlendi.
Paris'in yeni Sosyalist Belediye Başkanı Anne Hidalgo, yürüyüşüne katılan siyasetçiler arasındaydı. Başkentte gün boyu etkili olan aşırı sağanak yağmurun, gösteri yürüyüşüne katılanların sayısını olumsuz etkilediği bildirildi
Yürüyüşe katılanlar, taşıdıkları pankartlarla, eşcinsellerin haklarının daha fazla iyileştirilmesini isterken, kendilerine yönelik saldırıları protesto etti.
Son düzenlenen anketler, Fransa'da eşcinsellere yönelik saldırıların 2013 yılında bir önceki yıla oranla iki misli arttığını ortaya koyuyor.
Fransa parlamentosunun, eşcinsellere evlenme ve evlat edinme hakkı veren yasayı onaylamasının ardından, bu gruba yönelik saldırıların da arttığı belirtiliyor.
CNN Türk
Yaklaşık 90 dernek ve sivil toplum kuruluşunun destek verdiği yürüyüşün ardından Republique meydanında konser düzenlendi.
Paris'in yeni Sosyalist Belediye Başkanı Anne Hidalgo, yürüyüşüne katılan siyasetçiler arasındaydı. Başkentte gün boyu etkili olan aşırı sağanak yağmurun, gösteri yürüyüşüne katılanların sayısını olumsuz etkilediği bildirildi
Yürüyüşe katılanlar, taşıdıkları pankartlarla, eşcinsellerin haklarının daha fazla iyileştirilmesini isterken, kendilerine yönelik saldırıları protesto etti.
Son düzenlenen anketler, Fransa'da eşcinsellere yönelik saldırıların 2013 yılında bir önceki yıla oranla iki misli arttığını ortaya koyuyor.
Fransa parlamentosunun, eşcinsellere evlenme ve evlat edinme hakkı veren yasayı onaylamasının ardından, bu gruba yönelik saldırıların da arttığı belirtiliyor.
CNN Türk
↧
Onur Haftası'nda heteroseksizm paneli
22. Onur Haftası kapsamında Beyoğlu, Cezayir Apartmanı'nda "eğitimde heteroseksizm" konulu bir panel düzenlendi. Panele Ayşe Panuş (Eğitim Sen) Yasemin Şafak (Kaos GL) Esin Aksoy (Eğitim Sen) Emre Demir (Liseli LGBTİ) ve Irmak Keskin (Flu Baykuş) konuşmacı olarak katıldı.

PROPAGANDA ANASINIFINDA BAŞLIYOR
Eğitim Sen 3 Nolu Şube'den Ayşe Panuş, heteroseksist politikaların devletin tektipçi kafasından kaynaklandığının altını çizerken, insanların anasınıfından itibaren heteroseksüel propagandaya maruz kaldığını belirtti.
Kaos GL'den Yasemin Şafak ise eğitimcilerle iletişime geçerek bu hegemonyayı kırmak adına çaba gösteren biri. Şafak "Öğretmenler homofobiyi onaylıyorsa çocuk da buna meylediyor. Öğretmen çok önemli bir aktör, onu eğitmeliyiz" ifadelerini kullandı.
Emre Demir ve Irmak Keskin'in öğrenci olarak yaşadıkları deneyimleri aktardığı panel büyük ilgi gördü. (İstanbul/EVRENSEL)
www.evrensel.net
↧
Gerard Pique
↧
↧
Avusturyalı Conchita Wurst Onur Yürüyüşü'ne destek verdi
İstanbul'a selam gönderdi
Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da gerçekleştirilen 2014 Eurovision Şarkı Yarışması'nda Avusturya'yı Rise Like a Phoenix isimli şarkısıyla temsil eden Conchita Wurst'ten yarın, saat 17:00'de, Taksim'de yapılacak Onur Yürüyüşü'ne destek geldi.
12. LGBTİ İstanbul Onur Haftası Komitesi ile bir video paylaşan eşcinsel şarkıcı, "Hepinize mutlu bir Onur Yürüyüşü diliyorum. Aslına bakarsanız sizlerle beraber olamayacağım için kıskançlıktan çatlıyorum. Ne yazık ki orada olmam mümkün değil. Neyse, günün tadını çıkarın, çılgınca eğlenin. Kendinizle gurur duyun. Ne olduğunuzu biliyorsunuz. Biz durdurulamayız!" dedi.
Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks harekete destek veren herkes, "Tüm renklerimiz ve coşkumuzla buradayız, alışın, gitmiyoruz!" demek için 29 Haziran Pazar günü, İstanbul'da toplanacak. LGBTİ’lerin hak mücadelesinin ve taleplerinin gündeme taşındığı LGBTİ Onur Yürüyüşü, saat 17''de Taksim Meydanı'nda başlayıp Tünel'de son bulacak. Lambdaistanbul’un ev sahipliğinde organize edilen ve geçen yıl 50 binin üzerinde kişinin katıldığı yürüyüş ile ilgili bilgiler sosyal medya hesaplarından #senyoksancokeksigiz hashtagiyle duyurulacak.
Onur Haftası hakkında: 1969 yılında, New York’taki Stonewall Inn adlı barda baskıya ve şiddete dayanamayan eşcinseller ayaklanmış, kendileri üzerinde baskı kuran polisi bara hapsetmiş ve dört gün boyunca sokaklarda çatışılmış, eylemler yapmıştı. LGBTİ mücadelenin dönüm noktalarından biri olan bugün dünyanın her yerinde Onur Haftası olarak kutlanıyor. Türkiye'de ise Onur Haftası ilk defa "Cinsel Özgürlük Haftası" adı altında, 1993 yılında kutlanmak istendi. Ancak valiliğin izin vermemesi ve yurtdışından gelen konukların sınır dışı edilmesi sonucu etkinlikler gerçekleştirilemedi.
Hürriyet
Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da gerçekleştirilen 2014 Eurovision Şarkı Yarışması'nda Avusturya'yı Rise Like a Phoenix isimli şarkısıyla temsil eden Conchita Wurst'ten yarın, saat 17:00'de, Taksim'de yapılacak Onur Yürüyüşü'ne destek geldi.
12. LGBTİ İstanbul Onur Haftası Komitesi ile bir video paylaşan eşcinsel şarkıcı, "Hepinize mutlu bir Onur Yürüyüşü diliyorum. Aslına bakarsanız sizlerle beraber olamayacağım için kıskançlıktan çatlıyorum. Ne yazık ki orada olmam mümkün değil. Neyse, günün tadını çıkarın, çılgınca eğlenin. Kendinizle gurur duyun. Ne olduğunuzu biliyorsunuz. Biz durdurulamayız!" dedi.
Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks harekete destek veren herkes, "Tüm renklerimiz ve coşkumuzla buradayız, alışın, gitmiyoruz!" demek için 29 Haziran Pazar günü, İstanbul'da toplanacak. LGBTİ’lerin hak mücadelesinin ve taleplerinin gündeme taşındığı LGBTİ Onur Yürüyüşü, saat 17''de Taksim Meydanı'nda başlayıp Tünel'de son bulacak. Lambdaistanbul’un ev sahipliğinde organize edilen ve geçen yıl 50 binin üzerinde kişinin katıldığı yürüyüş ile ilgili bilgiler sosyal medya hesaplarından #senyoksancokeksigiz hashtagiyle duyurulacak.
Onur Haftası hakkında: 1969 yılında, New York’taki Stonewall Inn adlı barda baskıya ve şiddete dayanamayan eşcinseller ayaklanmış, kendileri üzerinde baskı kuran polisi bara hapsetmiş ve dört gün boyunca sokaklarda çatışılmış, eylemler yapmıştı. LGBTİ mücadelenin dönüm noktalarından biri olan bugün dünyanın her yerinde Onur Haftası olarak kutlanıyor. Türkiye'de ise Onur Haftası ilk defa "Cinsel Özgürlük Haftası" adı altında, 1993 yılında kutlanmak istendi. Ancak valiliğin izin vermemesi ve yurtdışından gelen konukların sınır dışı edilmesi sonucu etkinlikler gerçekleştirilemedi.
Hürriyet
↧
Türkiye edebiyatında eşcinselliğin serencamı
Şair Fırat Demir, Türkiye edebiyatında eşcinselliğin serencamını yazdı...
Şair Fırat Demir, Türkiye edebiyatında eşcinselliğin serencamını Agos'a yazdı. Demir’e göre; Ahmet Hâşim’den Sait Faik’e, Ece Ayhan’dan Leylâ Erbil’e, Murathan Mungan’dan Perihan Mağden’e, bazıları usulca, bazıları da borazanlarının sesleriyle gelen yazarlar, başlarının üzerindeki haleyi kimi zaman bir cendere olarak yaşadılar.
Fırat Demir'in Agos'taki "Meleksi bir hale ya da bir cendere" başlıklı yazısı şöyle:
Eşcinsel edebiyatçının başında hâle olur; bir modernlik hâlesi. Bu romantik insan, kendi kaderinin savaşında ışıkla parlar. Varlığı, kendini gösterebilmek için titrer ve renkler saçar.
Peki, Türkiye’de bu modernlik hâlesiyle gezmek mümkün müdür? Eğer edebiyatçı karşısına çıkacakları önceden kabullendiyse, pekala. Çünkü hâle, kutsal da olsa, bir çemberdir. Korur korumasına ama ayırır da. Eşcinsel edebiyatın ya da LGBTİ edebiyatın içinden yazanın kulesi böyle yükselir. Ayrışarak.
TEPELERE BAKMAK GEREK
Bu ayrışma yüzünden, edebiyatımızda LGBTİ temalara (belki de tüm cinsiyetler arasındaki aşka) eğilen yazarların, şairlerin, hep böyle ikili bir gerilimi vardır. Heteroseksüel ağlarının sağladığı onlarca ayrıcalıktan bile isteye feragat etmiş kişi, kendini çektiği noktada hem çok görünür, hem çok uzaktır. Modern bir hayat değildir onun hayatı, kendisi bir modernitedir; anlaşılması için insanlara ve insanlar arasındaki bağlara değil, zamana ya da zamansızlığa ihtiyacı vardır. Türkiye edebiyatında eşcinselliği görebilmek içinse, boynun ağrırcasına tepelere bakmak gerekir. İşte yine şu uzaklık-çekilme-ulaşılmazlık meselesi.
Gözümüzü göğe ilkin ne zaman diktik? Aklıma önce Ahmet Hâşim geliyor. Hâşim diyorum, çünkü Hâşim, eşcinsel edebiyatın sadece eşcinsel deneyimlerle alakalı olmadığının, yani yazarın/şairin kendi varlığı dışında da bir varlık alanı içerisinden desteklenebileceğinin kanıtıdır. Hâşim, Türkiye’de erkek dayanışmasının reddettiği bir erkektir. İçerik olarak değil ama kader olarak, Hâşim’i gökte görürüm.
Floransalı sanatçı Michelangelo, büyük aşkı Tomasso dei Cavalieri’ye ithaf edeceği 300’den fazla şiiri 1532’de yazmaya başladı.
IŞIKLI YALNIZLAR
Peki yere inince ne oluyor? Yere inince; bir yanda güzel rakı masaları, sohbetler, politik kimlikler, toplumsal kimlikler; bir yerde tüm ışıklarıyla bir yalnız. Bu yalnızlığı en çok Bilge Karasu’da anladım. Gergin bir homoerotik metin olan “Troya’da Ölüm Yokmuş”, dünyanın en önemli yayınevlerinden biri olan City Lights Books tarafından İngilizce basıldı. Kitabın arka kapağında ardı ardına cümleler; “zorlu bir coğrafyada erkek mahremiyeti”, “homoseksüel tutku”, “ana-oğul çatışmaları”… İçim sızladı. Şimdi kendi hafızamızı yoklayalım; biz kaç kere Karasu’yu böyle çırılçıplak okuyabildik?
Tabii bize kendilerini çırılçıplak okutacak bir dönem gelip ta 80’lerde kapıya dayanmıştı. Öncesiyse sadece dumansıydı. Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Nahid Sırrı Örik gibi. Daha doğrusu, geriye doğru gidiyoruz, biz onları açıyoruz ve bir şeyler buluyoruz.
Bu açılıp kapanmaların en sancılısıysa iki ayrı uca düşen Sait Faik Abasıyanık ve Ece Ayhan ile yaşanıyor. Bir melek Abasıyanık, melekler gibi korkuyor. Araftan çıkmış bir belirsiz Ayhan; aşksız aşk şiirleri yazıp âşıkların gözlerine okçuklar fırlatıyor. Abasıyanık’ın son kitabı “Alemdağ’da Var Bir Yılan”ı ve Ayhan’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara”sı; eşcinsel aşkın iki ucuna pat diye oturuveriyor.
KİMİ ŞEYTANİ KİMİ MELEKSİ
Edebiyatımız, bu iki ucun arasında gidip geliyor; Attilâ İlhan, Tezer Özlü, Ferit Edgü gibi yazarlar açılıp kapanan ama asla borazanların sesini yükseltmeyen “benzerine-aşk” öyküleri yazıyorlar. Kimi zaman şeytani; kimi zaman meleksi. Bu dönemin yine kaderle eşcinsel edebiyatına bağlanan en özel ismiyse Leylâ Erbil. Leylâ Erbil, topyekun erkek dayanışmasına karşı savaşıyor ve bu savaşta cinsiyetsizleşme, androjenleşme, uzaysılaşma gibi dünya edebiyatında LGBT temaların okumalarından sayılan pek çok edebi tavrı Türkiye edebiyatına kazandırıyor. Bir nevi katalizör işlevi görüyor. Özellikle çağdaşı Bilge Karasu ile birlikte okununca; gergin ve yıkıcı bir cinsel kuvvet olarak.
Aynı zamanlarda Batı edebiyatıysa, öncü modernist eşcinsel yazar şair ve sanatçılarla, Stonewall’larla ördüğü kazanımları bir anda AIDS denen bir kriz ile yeniden sınamak zorunda kalıyor. Christopher Isherwood, Jean Cocteau, Truman Capote, Gore Vidal gibi öncülerin devamı, Edmund White’ın başını çektiği bir jenerasyon, bir bir kırılıyor. İnsanı ölümün evine kilitleyen bu virüs, LGBTİ edebiyatını ve tabii ki hareketini bir anda yeni bir gerçekliğe taşıyor. Türkiye’de LGBTİ edebiyatı, en iyi ve en kötü zamanını 80’lerde yaşıyor. Başta Amerika ve Fransa olmak üzere, tüm sanat bu ölüm fırtınasına karşı durmaya çalışırken, Türkiye’de bu savaştan şöyle en azından kıyısından köşesinden bile bahsedilmiyor.
Bu sessizlik, aynı zamanda meşguliyetten de kaynaklanıyor. Edebiyatımızda birden bir cüret patlaması yaşanıyor. Murathan Mungan, küçük İskender, Ahmet Güntan, Selim İleri, Yıldırım Türker, Perihan Mağden, Ahmet Tulgar gibi isimler borazanların sesleriyle geliveriyorlar. Kendi mirasını tamamlayamamış Arkadaş Zekai Özger’in hatırına sanki; tüm o açılıp kapanmalar, yerini kişilik damgalarına bırakıyor.
Hale bu; bazen bir özgürlük oluyor. Bazen bir cendereye dönüşüyor; sıktıkça sıkıyor.Peki, şimdi ne oluyor? Hâlâ 80’lerdeki akışın üzerinde ilerleniyor. Belki de geriye doğru gidiliyor. “Eşcinsel yazarlık”, medyatikleşebilecek kadar ağızlardayken, kültür bilinci ve politik bilinçte yaprak kımıldamıyor. Bütünleşme, androjenleşme, cinsiyetler üstü bir edebiyat gibi hedeflere ulaşmak giderek zorlaşıyor. Eşcinsel edebiyatı, var olan politik gücünü mevcut kılmak konusunda yeni cüretler gereksiniyor.
* Fotoğraftaki şair Federico Garcia Lorca, 1936 yılında, İspanya İç Savaşı’nın hemen başında bir faşist militan tarafından öldürüldü. Katilin, cinayeti şairin siyasi kimliğinin yanı sıra cinsel yönelimini nedeniyle işlediği tahmin ediliyor.
http://www.demokrathaber.net/kultur-sanat/turkiye-edebiyatinda-escinselligin-serencami-h34691.html
Şair Fırat Demir, Türkiye edebiyatında eşcinselliğin serencamını Agos'a yazdı. Demir’e göre; Ahmet Hâşim’den Sait Faik’e, Ece Ayhan’dan Leylâ Erbil’e, Murathan Mungan’dan Perihan Mağden’e, bazıları usulca, bazıları da borazanlarının sesleriyle gelen yazarlar, başlarının üzerindeki haleyi kimi zaman bir cendere olarak yaşadılar.
Fırat Demir'in Agos'taki "Meleksi bir hale ya da bir cendere" başlıklı yazısı şöyle:
Eşcinsel edebiyatçının başında hâle olur; bir modernlik hâlesi. Bu romantik insan, kendi kaderinin savaşında ışıkla parlar. Varlığı, kendini gösterebilmek için titrer ve renkler saçar.
Peki, Türkiye’de bu modernlik hâlesiyle gezmek mümkün müdür? Eğer edebiyatçı karşısına çıkacakları önceden kabullendiyse, pekala. Çünkü hâle, kutsal da olsa, bir çemberdir. Korur korumasına ama ayırır da. Eşcinsel edebiyatın ya da LGBTİ edebiyatın içinden yazanın kulesi böyle yükselir. Ayrışarak.
TEPELERE BAKMAK GEREK
Bu ayrışma yüzünden, edebiyatımızda LGBTİ temalara (belki de tüm cinsiyetler arasındaki aşka) eğilen yazarların, şairlerin, hep böyle ikili bir gerilimi vardır. Heteroseksüel ağlarının sağladığı onlarca ayrıcalıktan bile isteye feragat etmiş kişi, kendini çektiği noktada hem çok görünür, hem çok uzaktır. Modern bir hayat değildir onun hayatı, kendisi bir modernitedir; anlaşılması için insanlara ve insanlar arasındaki bağlara değil, zamana ya da zamansızlığa ihtiyacı vardır. Türkiye edebiyatında eşcinselliği görebilmek içinse, boynun ağrırcasına tepelere bakmak gerekir. İşte yine şu uzaklık-çekilme-ulaşılmazlık meselesi.
Gözümüzü göğe ilkin ne zaman diktik? Aklıma önce Ahmet Hâşim geliyor. Hâşim diyorum, çünkü Hâşim, eşcinsel edebiyatın sadece eşcinsel deneyimlerle alakalı olmadığının, yani yazarın/şairin kendi varlığı dışında da bir varlık alanı içerisinden desteklenebileceğinin kanıtıdır. Hâşim, Türkiye’de erkek dayanışmasının reddettiği bir erkektir. İçerik olarak değil ama kader olarak, Hâşim’i gökte görürüm.
Floransalı sanatçı Michelangelo, büyük aşkı Tomasso dei Cavalieri’ye ithaf edeceği 300’den fazla şiiri 1532’de yazmaya başladı.
IŞIKLI YALNIZLAR
Peki yere inince ne oluyor? Yere inince; bir yanda güzel rakı masaları, sohbetler, politik kimlikler, toplumsal kimlikler; bir yerde tüm ışıklarıyla bir yalnız. Bu yalnızlığı en çok Bilge Karasu’da anladım. Gergin bir homoerotik metin olan “Troya’da Ölüm Yokmuş”, dünyanın en önemli yayınevlerinden biri olan City Lights Books tarafından İngilizce basıldı. Kitabın arka kapağında ardı ardına cümleler; “zorlu bir coğrafyada erkek mahremiyeti”, “homoseksüel tutku”, “ana-oğul çatışmaları”… İçim sızladı. Şimdi kendi hafızamızı yoklayalım; biz kaç kere Karasu’yu böyle çırılçıplak okuyabildik?
Tabii bize kendilerini çırılçıplak okutacak bir dönem gelip ta 80’lerde kapıya dayanmıştı. Öncesiyse sadece dumansıydı. Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Nahid Sırrı Örik gibi. Daha doğrusu, geriye doğru gidiyoruz, biz onları açıyoruz ve bir şeyler buluyoruz.
Bu açılıp kapanmaların en sancılısıysa iki ayrı uca düşen Sait Faik Abasıyanık ve Ece Ayhan ile yaşanıyor. Bir melek Abasıyanık, melekler gibi korkuyor. Araftan çıkmış bir belirsiz Ayhan; aşksız aşk şiirleri yazıp âşıkların gözlerine okçuklar fırlatıyor. Abasıyanık’ın son kitabı “Alemdağ’da Var Bir Yılan”ı ve Ayhan’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara”sı; eşcinsel aşkın iki ucuna pat diye oturuveriyor.
KİMİ ŞEYTANİ KİMİ MELEKSİ
Edebiyatımız, bu iki ucun arasında gidip geliyor; Attilâ İlhan, Tezer Özlü, Ferit Edgü gibi yazarlar açılıp kapanan ama asla borazanların sesini yükseltmeyen “benzerine-aşk” öyküleri yazıyorlar. Kimi zaman şeytani; kimi zaman meleksi. Bu dönemin yine kaderle eşcinsel edebiyatına bağlanan en özel ismiyse Leylâ Erbil. Leylâ Erbil, topyekun erkek dayanışmasına karşı savaşıyor ve bu savaşta cinsiyetsizleşme, androjenleşme, uzaysılaşma gibi dünya edebiyatında LGBT temaların okumalarından sayılan pek çok edebi tavrı Türkiye edebiyatına kazandırıyor. Bir nevi katalizör işlevi görüyor. Özellikle çağdaşı Bilge Karasu ile birlikte okununca; gergin ve yıkıcı bir cinsel kuvvet olarak.
Aynı zamanlarda Batı edebiyatıysa, öncü modernist eşcinsel yazar şair ve sanatçılarla, Stonewall’larla ördüğü kazanımları bir anda AIDS denen bir kriz ile yeniden sınamak zorunda kalıyor. Christopher Isherwood, Jean Cocteau, Truman Capote, Gore Vidal gibi öncülerin devamı, Edmund White’ın başını çektiği bir jenerasyon, bir bir kırılıyor. İnsanı ölümün evine kilitleyen bu virüs, LGBTİ edebiyatını ve tabii ki hareketini bir anda yeni bir gerçekliğe taşıyor. Türkiye’de LGBTİ edebiyatı, en iyi ve en kötü zamanını 80’lerde yaşıyor. Başta Amerika ve Fransa olmak üzere, tüm sanat bu ölüm fırtınasına karşı durmaya çalışırken, Türkiye’de bu savaştan şöyle en azından kıyısından köşesinden bile bahsedilmiyor.
Bu sessizlik, aynı zamanda meşguliyetten de kaynaklanıyor. Edebiyatımızda birden bir cüret patlaması yaşanıyor. Murathan Mungan, küçük İskender, Ahmet Güntan, Selim İleri, Yıldırım Türker, Perihan Mağden, Ahmet Tulgar gibi isimler borazanların sesleriyle geliveriyorlar. Kendi mirasını tamamlayamamış Arkadaş Zekai Özger’in hatırına sanki; tüm o açılıp kapanmalar, yerini kişilik damgalarına bırakıyor.
Hale bu; bazen bir özgürlük oluyor. Bazen bir cendereye dönüşüyor; sıktıkça sıkıyor.Peki, şimdi ne oluyor? Hâlâ 80’lerdeki akışın üzerinde ilerleniyor. Belki de geriye doğru gidiliyor. “Eşcinsel yazarlık”, medyatikleşebilecek kadar ağızlardayken, kültür bilinci ve politik bilinçte yaprak kımıldamıyor. Bütünleşme, androjenleşme, cinsiyetler üstü bir edebiyat gibi hedeflere ulaşmak giderek zorlaşıyor. Eşcinsel edebiyatı, var olan politik gücünü mevcut kılmak konusunda yeni cüretler gereksiniyor.
* Fotoğraftaki şair Federico Garcia Lorca, 1936 yılında, İspanya İç Savaşı’nın hemen başında bir faşist militan tarafından öldürüldü. Katilin, cinayeti şairin siyasi kimliğinin yanı sıra cinsel yönelimini nedeniyle işlediği tahmin ediliyor.
http://www.demokrathaber.net/kultur-sanat/turkiye-edebiyatinda-escinselligin-serencami-h34691.html
↧
Milli Gazete: Çirkin Yürüyüş
İnsan yaratılışına aykırı olan ve Allah tarafından şiddetle haram kılınan cinsel sapkınlıklar ve bunu meşrulaştırma gayretleri, gün geçtikçe daha fazla cüret kazanıyor.
Dursun Ali Bulut - Milli Gazete
Yıllardır dernekleşen ve başta Avrupa Birliği olmak üzere belirli çevrelerden destek gören eşcinseller Ramazan’da sokağa indi. Mübarek Ramazan’ın ikinci günü 22’ncisi düzenlenecek LGBTİ yürüyüşündeki hedef ise yüz bin kişi ile İstanbul’un en büyük partisini vermek! Deliler gibi çalıştıklarını ve çok hızlı yol aldıklarını söyleyen LGBTİ yürüyüşü düzenleme komitesi üyeleri “Bu yılki yürüyüşte tüm şehri içine katmak istiyoruz. İstanbul’da on iki yıldır yürüyüş yapıyoruz. On iki yıl önce yürüyüş yapıldığı zaman sadece elli kişi ile basın açıklaması yapıyorduk. Şimdi yüz binin üzerinde insanın katılacağı yürüyüş düzenliyoruz. Kocaman bir aileyiz ve durdurulamayız!” diyor.
Her Eve Girmek İstiyorlar
LGBTİ üyesi Görkem Ulumeriç “Biz her eve girmek istiyoruz, her insana dokunmak istiyoruz ve daha yapacak çok işimiz var” derken, bir diğer LGBTİ düzenleme komitesi üyesi Şevval Kılıç ise “LGBTİ’ler olarak deliler gibi çalışıyoruz, biz bugünlere sağımıza solumuza dokunarak geldik biraz. Kürtlerle, feministlerle, sosyalistlerle, antimilitaristlerle, çevrecilerle... Bunun altını çizmek istedik. Biz 20-30 bin kişi yürüyünce ‘Ne güzel, bu sene çok kalabalık olduk’ derken, birdenbire geçen sene 60-70 bin kişi yürüdük. İstiklal’e sığamadık. Bu yıl ise 100 bin kişi bekliyoruz” açıklamasında bulundu.
“On iki yıl önce elli kişiyle şimdi yüz bin kişi ile toplanıyoruz”
Yaptıkları rezaletin, İstanbul’un en büyük etkinliği olduğunu söyleyen Ulumeriç, “Birkaç gün önceden hazırlanmaya başlıyorlar, kostümlerini seçiyorlar. Sosyal medya sitelerinde fotoğraf paylaşıyorlar, tweet atıyorlar. Bu yıl hazırlıklarımızı 100 bin kişiye göre yapıyoruz. İstanbul çok büyük bir şehir bu yıl yürüyüşe 1 milyon kişiyi katmak istiyoruz. Bu bir bayram olmalı. Bir bayram günü ya da yılbaşında ne giyeceğine karar verirsin birkaç gün önceden, heyecan duymaya başlarsın, çok iyi vakit geçireceğini, arkadaşlarını, sevdiklerini göreceğini bilirsin” dedi.
Ülkeyi Kanser Gibi Sardılar
Ülkenin her yanını kanser gibi saran rezalet her geçen gün artarak devam ediyor. Anadolu’nun birçok yerinde faaliyetlerini sürdürdüklerini söyleyen LGBTİ’ler örgütlendikleri yerleri ise şöyle açıklıyor: “Birçok LGBTİ örgütlenme cesareti buldu. Hewi LGBTİ mesela, LGBTİ Kürt inisiyatifi gibi. Malatya’da dernek açıldı, Trabzon’da Mor Balık diye bir inisiyatif oluştu. Dersim LGBTİ kuruldu, Mersin örgütü, dernekleşti, Diyarbakır’daki Hebun oluşumu dernekleşti. Kars LGBTİ örgütü oluştu. Geçen sene İzmir ve Antalya’da Onur Yürüyüşü yapılmaya başlandı. Bu sene Malatya’da da olacak. 27 Haziran Cuma günü Anadolu yerel örgütler LGBTİ paneli var.”
Dursun Ali Bulut - Milli Gazete
Yıllardır dernekleşen ve başta Avrupa Birliği olmak üzere belirli çevrelerden destek gören eşcinseller Ramazan’da sokağa indi. Mübarek Ramazan’ın ikinci günü 22’ncisi düzenlenecek LGBTİ yürüyüşündeki hedef ise yüz bin kişi ile İstanbul’un en büyük partisini vermek! Deliler gibi çalıştıklarını ve çok hızlı yol aldıklarını söyleyen LGBTİ yürüyüşü düzenleme komitesi üyeleri “Bu yılki yürüyüşte tüm şehri içine katmak istiyoruz. İstanbul’da on iki yıldır yürüyüş yapıyoruz. On iki yıl önce yürüyüş yapıldığı zaman sadece elli kişi ile basın açıklaması yapıyorduk. Şimdi yüz binin üzerinde insanın katılacağı yürüyüş düzenliyoruz. Kocaman bir aileyiz ve durdurulamayız!” diyor.
Her Eve Girmek İstiyorlar
LGBTİ üyesi Görkem Ulumeriç “Biz her eve girmek istiyoruz, her insana dokunmak istiyoruz ve daha yapacak çok işimiz var” derken, bir diğer LGBTİ düzenleme komitesi üyesi Şevval Kılıç ise “LGBTİ’ler olarak deliler gibi çalışıyoruz, biz bugünlere sağımıza solumuza dokunarak geldik biraz. Kürtlerle, feministlerle, sosyalistlerle, antimilitaristlerle, çevrecilerle... Bunun altını çizmek istedik. Biz 20-30 bin kişi yürüyünce ‘Ne güzel, bu sene çok kalabalık olduk’ derken, birdenbire geçen sene 60-70 bin kişi yürüdük. İstiklal’e sığamadık. Bu yıl ise 100 bin kişi bekliyoruz” açıklamasında bulundu.
“On iki yıl önce elli kişiyle şimdi yüz bin kişi ile toplanıyoruz”
Yaptıkları rezaletin, İstanbul’un en büyük etkinliği olduğunu söyleyen Ulumeriç, “Birkaç gün önceden hazırlanmaya başlıyorlar, kostümlerini seçiyorlar. Sosyal medya sitelerinde fotoğraf paylaşıyorlar, tweet atıyorlar. Bu yıl hazırlıklarımızı 100 bin kişiye göre yapıyoruz. İstanbul çok büyük bir şehir bu yıl yürüyüşe 1 milyon kişiyi katmak istiyoruz. Bu bir bayram olmalı. Bir bayram günü ya da yılbaşında ne giyeceğine karar verirsin birkaç gün önceden, heyecan duymaya başlarsın, çok iyi vakit geçireceğini, arkadaşlarını, sevdiklerini göreceğini bilirsin” dedi.
Ülkeyi Kanser Gibi Sardılar
Ülkenin her yanını kanser gibi saran rezalet her geçen gün artarak devam ediyor. Anadolu’nun birçok yerinde faaliyetlerini sürdürdüklerini söyleyen LGBTİ’ler örgütlendikleri yerleri ise şöyle açıklıyor: “Birçok LGBTİ örgütlenme cesareti buldu. Hewi LGBTİ mesela, LGBTİ Kürt inisiyatifi gibi. Malatya’da dernek açıldı, Trabzon’da Mor Balık diye bir inisiyatif oluştu. Dersim LGBTİ kuruldu, Mersin örgütü, dernekleşti, Diyarbakır’daki Hebun oluşumu dernekleşti. Kars LGBTİ örgütü oluştu. Geçen sene İzmir ve Antalya’da Onur Yürüyüşü yapılmaya başlandı. Bu sene Malatya’da da olacak. 27 Haziran Cuma günü Anadolu yerel örgütler LGBTİ paneli var.”
↧
‘Transfobik geylerle karşılaştıkça sen de ayrışıyorsun'
Toplumsal cinsiyet rollerini ters yüz edenler için hareketli bir ayın içindeyiz. ABD’de Stonewall Direnişi dünyanın ilham verici toplumsal hareketler listesine ekleneli 45 yıl oldu ama LGBTİ hareketinin dimağında halen 1 Haziran günü kadar taze. İstanbul’da yapılan Trans Onur Yürüyüşü ve LGBTİ Onur Yürüyüşü arasında, trans bir kadın oyuncu ve LGBTİ aktivisti olan Seyhan Arman’la konuştuk.
GÖZDE KAZAZ - AGOS
Toplumsal cinsiyet rollerini ters yüz edenler için hareketli bir ayın içindeyiz. ABD’de Stonewall Direnişi dünyanın ilham verici toplumsal hareketler listesine ekleneli 45 yıl oldu ama LGBTİ hareketinin dimağında halen 1 Haziran günü kadar taze. İstanbul’da yapılan Trans Onur Yürüyüşü ve LGBTİ Onur Yürüyüşü arasında, trans bir kadın oyuncu ve LGBTİ aktivisti olan Seyhan Arman’la konuştuk.
Bir yıldır polis karargahı olarak kullanılan Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde bekliyoruz. Buluşmak için sözleştiğimiz Seyhan Arman, taksinin içinden çıkıyor. Birazdan yapılacak Trans Onur Yürüyüşü’ne kostümle katılmayacağını söylemişti ama işte orada; kocaman bir gökkuşağı bayrağını bedenine sarmış, kemerle tutturmuş, bir de saçına küçük kırmızı bir şapka takmış. Belli ki İstiklal Caddesi’nin bu en şenlikli gününde ‘sivil’ olmak içine sinmemiş.
‘Biz de yeni yeni tanışıyoruz’
1969 Haziranı’nda gerçekleşen Stonewall Direnişi’nin verdiği ilhamla her yıl dünyanın birçok ülkesinde yapılan onur yürüyüşlerinin İstanbul’da beş yıldır bir ‘ikizi’ var: İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği ve Hevî LGBTİ’nin düzenlediği Trans Onur Haftası. Trans bir kadın oyuncu olan ve yıllardır LGBTİ hakları mücadelesinde yer alan Seyhan Arman’la muhabbet de yürüyüşlerin çoğalmasından ve LGBTİ camiasının translara bakışından açılıyor: “LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne, ismi ‘Gay Pride’ olduğu dönemlerde de katılıyordum. Bir trans kadın olarak büyük problemler yaşadım. Bazı örgütler trans kimliğim üzerinden beni seks işçisi gibi kodlayıp, ‘Harbiye’de çarka çıkanı, yani seks işçisi olan travestileri yürüyüşte görmek istemiyoruz’ falan dediler. ‘Drag queen’ olarak katıldığımda kostümle gelmemi istemeyenler de oldu. 12-13 yıl önce Adana’dan İstanbul’a geldiğimde benim için geyler ve translar arasında bir fark yoktu. Fakat transfobik geylerle karşılaştıkça neden sana böyle davrandığını sorgulayıp ister istemez sen de ayrışıyorsun. Trans Onur Yürüyüşü biraz da buradan çıktı.”
‘Ötekinin ötekisi’ transların hem eril iktidar tarafından uğradığı şiddetin daha görünür olması, hem de bazı LGBTİ’lerin transları dışlaması ayrışmaya neden olmuşsa da ‘Pembe Hayat’ ve ‘İstanbul LGBT’ gibi örgütlerin trans politikalarına yer vermesi tanışmayı ve anlaşmayı sağlamışa benziyor: “Zaten benim için öteki kavramı tanışmamakla ilgili. Biz de yeni yeni tanışıyoruz aslında.”
Islak hortumla dövülmek
Trans hakları mücadelesinin bugününden bahsederken geçmişine geliyor konu. Arman, yaşanan tüm şiddete rağmen, geçmişte mücadele veren translar sayesinde artık daha rahat oldukları görüşünde: “34 yaşındayım, dünkü çocuk sayılıyorum. Bizden önceki neslin elini ayağını öpmek gerekiyor. Ben ortama girdiğim andan itibaren rahattım. Bir sürü şey yaşadık evet ama ‘Hortum Süleyman’ı (eski Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Ekipler Amiri), Doğan Karakaplan’ı (eski Ahlak Masası Şefi) görmedik. Demet Demir’i, Belgin Çelik’i, Ebru Kırağancı’yı ve ismini sayamadığım bir sürü insanı yok sayamayız. Onlar translar için büyük mücadeleler verdiler ve şu an bir sürü soruna rağmen kimliğimizi yaşayabiliyorsak, yani şurada birlikte oturabiliyorsak bu onların sayesindedir. Yani her babayiğidin harcı değil hortumun rengini seçtirip kendini ıslak ıslak dövdürmek.”
‘Küstürmeden dönüştürmek önemli’
Bu seneki Hormonlu Domates Ödülleri’nde, Levent Pişkin’e “ibne” tweet’i nedeniyle dava açan Başbakan Erdoğan, trans bir kadını kampüse almayan Yeditepe Üniversitesi, eşcinsel olduğu gerekçesiyle sorgulanan polis memurları nedeniyle İçişleri Bakanlığı gibi iddialı adaylar bulunuyor. Fakat özellikle bir aday çok tartışıldı. Dersim’de birahaneleri protesto gösterisi sırasında ‘kadın çalıştırdığı’ için bir birahaneye maddi zarar veren BDP Gençlik Örgütü tek adaylı ‘Genel Ahlaksız Özel Ödülü’ne layık görüldü. Gecenin sunuculuğunu ‘Matmazel Coco’ karakteriyle yapacak olan Seyhan Arman’a tartışmayı sormamak olmazdı: “BDP’ye ödül verilemez mi? Verilebilir. Ama özel ödül kategorisi ayrı bir şey. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset kategorisinde aday gösterilmesiyle ilgili de aynısını düşünüyorum. CHP’li olduğum için falan değil, ama açık kimlikli birçok arkadışımız oradan belediye meclis üyeliğine aday oldu. İnsanları küstürmememiz gerekiyor. Önemli olan dönüştürmek. Yürüyüşlerimizde, mecliste LGBTİ haklarını savunan bu kadar BDP’li var, onların hakkını yiyemeyiz.”
Bu yürüyüş, ‘sizin gibi insanız ‘ demek
Onur Haftası’nın bu yılki teması ‘temas’. LGBTİ hareketinin görünürlüğünün arttığı Gezi Direnişi’ne bir selam olan bu ‘temas’ durumu, aradan geçen bir yılda ne kadar devam edebildi?: “Gezi sürecinde oldu ama sonrasında oldu mu bilmiyorum. Ama kendi adıma, mesela geçen sene Onur Yürüyüşü’ne katılmayacaktım, Gezi’ye destek olan biri olarak katıldım. Çünkü, bana bazıları ahlakçı diyor ama, son zamanlarda yürüyüşün içinin boşaltıldığını düşünüyordum. Benim için yürüyüş, bizi gören o insanlara “Bakın biz de ‘normaliz’, öteki değiliz, sizin gibi insanız” demek. Kendimizi zaten var olan o kalıplara sokmak bana doğru gelmiyor. Seks düşkünü, fütursuz, ahlaksız... Böyle de olabiliriz, sorun yok. Ama hepimiz öyle değiliz ki. Bir gökkuşağından bahsediyoruz. CHP’li de, dindar da, solcu da var. Bunları görmezden geliyoruz bazen.”
‘Matmazel Coco’ya cinsiyet biçemiyorlar’
“Matmazel Coco, şizofren sayılabilecek, politik bir kadın aslında. 90-60-90 olduğunu düşünüyor ama bir yandan da öyle olmadığını biliyor. Bütün erkeklerin onun peşinde koştuğuna inanan, kamyoncu arayan, belki bir zamanlar seks işçiliği yapmış olan ama bakire olduğunu iddia eden bir karakter. Gündemde olan mevzuları konuşan bir kadın. Akla Huysuz Virjin gelse de kendine özgü. Ama küfür yok. Seyhan olarak Matmazel Coco’da şunu gördüm: Ona bir cinsiyet koyamıyorlar. Kadın mı, erkek mi, trans mı, drag queen mi? Çok ortada bir alanda duruyor.“
Trans Drag Queen olmak zor
“Drag Queen, abartılı kadın kılığına giren erkekler demek. Dünyada artık trans kadınlar da yapıyor. ‘Drag king’ler de var. Trans kimliğim nedeniyle drag queen camiasında da sorun yaşıyorum. Bir iş için beni seçme ihtimalleri olsa da ‘Seyhan travesti’ diyerek vazgeçip erkek olan bir drag’ı tercih edebiliyorlar.“
GÖZDE KAZAZ - AGOS
Toplumsal cinsiyet rollerini ters yüz edenler için hareketli bir ayın içindeyiz. ABD’de Stonewall Direnişi dünyanın ilham verici toplumsal hareketler listesine ekleneli 45 yıl oldu ama LGBTİ hareketinin dimağında halen 1 Haziran günü kadar taze. İstanbul’da yapılan Trans Onur Yürüyüşü ve LGBTİ Onur Yürüyüşü arasında, trans bir kadın oyuncu ve LGBTİ aktivisti olan Seyhan Arman’la konuştuk.
Bir yıldır polis karargahı olarak kullanılan Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde bekliyoruz. Buluşmak için sözleştiğimiz Seyhan Arman, taksinin içinden çıkıyor. Birazdan yapılacak Trans Onur Yürüyüşü’ne kostümle katılmayacağını söylemişti ama işte orada; kocaman bir gökkuşağı bayrağını bedenine sarmış, kemerle tutturmuş, bir de saçına küçük kırmızı bir şapka takmış. Belli ki İstiklal Caddesi’nin bu en şenlikli gününde ‘sivil’ olmak içine sinmemiş.
‘Biz de yeni yeni tanışıyoruz’
1969 Haziranı’nda gerçekleşen Stonewall Direnişi’nin verdiği ilhamla her yıl dünyanın birçok ülkesinde yapılan onur yürüyüşlerinin İstanbul’da beş yıldır bir ‘ikizi’ var: İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği ve Hevî LGBTİ’nin düzenlediği Trans Onur Haftası. Trans bir kadın oyuncu olan ve yıllardır LGBTİ hakları mücadelesinde yer alan Seyhan Arman’la muhabbet de yürüyüşlerin çoğalmasından ve LGBTİ camiasının translara bakışından açılıyor: “LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne, ismi ‘Gay Pride’ olduğu dönemlerde de katılıyordum. Bir trans kadın olarak büyük problemler yaşadım. Bazı örgütler trans kimliğim üzerinden beni seks işçisi gibi kodlayıp, ‘Harbiye’de çarka çıkanı, yani seks işçisi olan travestileri yürüyüşte görmek istemiyoruz’ falan dediler. ‘Drag queen’ olarak katıldığımda kostümle gelmemi istemeyenler de oldu. 12-13 yıl önce Adana’dan İstanbul’a geldiğimde benim için geyler ve translar arasında bir fark yoktu. Fakat transfobik geylerle karşılaştıkça neden sana böyle davrandığını sorgulayıp ister istemez sen de ayrışıyorsun. Trans Onur Yürüyüşü biraz da buradan çıktı.”
‘Ötekinin ötekisi’ transların hem eril iktidar tarafından uğradığı şiddetin daha görünür olması, hem de bazı LGBTİ’lerin transları dışlaması ayrışmaya neden olmuşsa da ‘Pembe Hayat’ ve ‘İstanbul LGBT’ gibi örgütlerin trans politikalarına yer vermesi tanışmayı ve anlaşmayı sağlamışa benziyor: “Zaten benim için öteki kavramı tanışmamakla ilgili. Biz de yeni yeni tanışıyoruz aslında.”
Islak hortumla dövülmek
Trans hakları mücadelesinin bugününden bahsederken geçmişine geliyor konu. Arman, yaşanan tüm şiddete rağmen, geçmişte mücadele veren translar sayesinde artık daha rahat oldukları görüşünde: “34 yaşındayım, dünkü çocuk sayılıyorum. Bizden önceki neslin elini ayağını öpmek gerekiyor. Ben ortama girdiğim andan itibaren rahattım. Bir sürü şey yaşadık evet ama ‘Hortum Süleyman’ı (eski Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Ekipler Amiri), Doğan Karakaplan’ı (eski Ahlak Masası Şefi) görmedik. Demet Demir’i, Belgin Çelik’i, Ebru Kırağancı’yı ve ismini sayamadığım bir sürü insanı yok sayamayız. Onlar translar için büyük mücadeleler verdiler ve şu an bir sürü soruna rağmen kimliğimizi yaşayabiliyorsak, yani şurada birlikte oturabiliyorsak bu onların sayesindedir. Yani her babayiğidin harcı değil hortumun rengini seçtirip kendini ıslak ıslak dövdürmek.”
‘Küstürmeden dönüştürmek önemli’
Bu seneki Hormonlu Domates Ödülleri’nde, Levent Pişkin’e “ibne” tweet’i nedeniyle dava açan Başbakan Erdoğan, trans bir kadını kampüse almayan Yeditepe Üniversitesi, eşcinsel olduğu gerekçesiyle sorgulanan polis memurları nedeniyle İçişleri Bakanlığı gibi iddialı adaylar bulunuyor. Fakat özellikle bir aday çok tartışıldı. Dersim’de birahaneleri protesto gösterisi sırasında ‘kadın çalıştırdığı’ için bir birahaneye maddi zarar veren BDP Gençlik Örgütü tek adaylı ‘Genel Ahlaksız Özel Ödülü’ne layık görüldü. Gecenin sunuculuğunu ‘Matmazel Coco’ karakteriyle yapacak olan Seyhan Arman’a tartışmayı sormamak olmazdı: “BDP’ye ödül verilemez mi? Verilebilir. Ama özel ödül kategorisi ayrı bir şey. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset kategorisinde aday gösterilmesiyle ilgili de aynısını düşünüyorum. CHP’li olduğum için falan değil, ama açık kimlikli birçok arkadışımız oradan belediye meclis üyeliğine aday oldu. İnsanları küstürmememiz gerekiyor. Önemli olan dönüştürmek. Yürüyüşlerimizde, mecliste LGBTİ haklarını savunan bu kadar BDP’li var, onların hakkını yiyemeyiz.”
Bu yürüyüş, ‘sizin gibi insanız ‘ demek
Onur Haftası’nın bu yılki teması ‘temas’. LGBTİ hareketinin görünürlüğünün arttığı Gezi Direnişi’ne bir selam olan bu ‘temas’ durumu, aradan geçen bir yılda ne kadar devam edebildi?: “Gezi sürecinde oldu ama sonrasında oldu mu bilmiyorum. Ama kendi adıma, mesela geçen sene Onur Yürüyüşü’ne katılmayacaktım, Gezi’ye destek olan biri olarak katıldım. Çünkü, bana bazıları ahlakçı diyor ama, son zamanlarda yürüyüşün içinin boşaltıldığını düşünüyordum. Benim için yürüyüş, bizi gören o insanlara “Bakın biz de ‘normaliz’, öteki değiliz, sizin gibi insanız” demek. Kendimizi zaten var olan o kalıplara sokmak bana doğru gelmiyor. Seks düşkünü, fütursuz, ahlaksız... Böyle de olabiliriz, sorun yok. Ama hepimiz öyle değiliz ki. Bir gökkuşağından bahsediyoruz. CHP’li de, dindar da, solcu da var. Bunları görmezden geliyoruz bazen.”
‘Matmazel Coco’ya cinsiyet biçemiyorlar’
“Matmazel Coco, şizofren sayılabilecek, politik bir kadın aslında. 90-60-90 olduğunu düşünüyor ama bir yandan da öyle olmadığını biliyor. Bütün erkeklerin onun peşinde koştuğuna inanan, kamyoncu arayan, belki bir zamanlar seks işçiliği yapmış olan ama bakire olduğunu iddia eden bir karakter. Gündemde olan mevzuları konuşan bir kadın. Akla Huysuz Virjin gelse de kendine özgü. Ama küfür yok. Seyhan olarak Matmazel Coco’da şunu gördüm: Ona bir cinsiyet koyamıyorlar. Kadın mı, erkek mi, trans mı, drag queen mi? Çok ortada bir alanda duruyor.“
Trans Drag Queen olmak zor
“Drag Queen, abartılı kadın kılığına giren erkekler demek. Dünyada artık trans kadınlar da yapıyor. ‘Drag king’ler de var. Trans kimliğim nedeniyle drag queen camiasında da sorun yaşıyorum. Bir iş için beni seçme ihtimalleri olsa da ‘Seyhan travesti’ diyerek vazgeçip erkek olan bir drag’ı tercih edebiliyorlar.“
↧
↧
22. Onur Yürüyüşü yarın
LGBTİ yarın saat 17'de Taksim'de 22. Onur Yürüyüşü gerçekleştirecek.
Binlerce kişinin katılımının beklendiği yürüyüşe terzi yamağı Barbaros Şansal da da 50 kişilik bir defile kortejiyle katılacak. Taksim'den başlayıp İstiklal Caddesi boyunca devam edecek Onur Yürüyüşü Tünel'de tamamlanacak.
LGBTİ yürüyüşle ilgili yaptığı açıklamada, "Varoluşumuzu kutlamak, haklarımızı geri almak, eşitlik, özgürlük ve aşk için "İstiklal Caddesi'ni gökkuşağına boyuyoruz. Susma, haykır; eşcinseller vardır. Buradayız, alışın gitmiyoruz" ifadeleri yer aldı.
LGBT bireylerinin geçen yıl yaptığı onur yürüyüşüne bazı eşcinsellerin aileleri de katılmıştı. Ailelerin bu yıl da yürüyüşe katılacağı belirtildi.
Öte yandan ABD Konsolosu Charles Hunter, "Eşcinselim ve LGBTİ'nin onur haftasında ben de varım" açıklamasında bulundu.
Gerçek Gündem
Binlerce kişinin katılımının beklendiği yürüyüşe terzi yamağı Barbaros Şansal da da 50 kişilik bir defile kortejiyle katılacak. Taksim'den başlayıp İstiklal Caddesi boyunca devam edecek Onur Yürüyüşü Tünel'de tamamlanacak.
LGBTİ yürüyüşle ilgili yaptığı açıklamada, "Varoluşumuzu kutlamak, haklarımızı geri almak, eşitlik, özgürlük ve aşk için "İstiklal Caddesi'ni gökkuşağına boyuyoruz. Susma, haykır; eşcinseller vardır. Buradayız, alışın gitmiyoruz" ifadeleri yer aldı.
LGBT bireylerinin geçen yıl yaptığı onur yürüyüşüne bazı eşcinsellerin aileleri de katılmıştı. Ailelerin bu yıl da yürüyüşe katılacağı belirtildi.
Öte yandan ABD Konsolosu Charles Hunter, "Eşcinselim ve LGBTİ'nin onur haftasında ben de varım" açıklamasında bulundu.
Gerçek Gündem
↧
Trans Kraliçe Yankı
ERKEKLER İSTEDİ DİYE KENDİMDEN VAZGEÇMEM
O, kadın olarak doğmadı ama kadın olmayı seçti. Bu yıl beşincisi gerçekleştirilen Trans Onur Haftası’nda Güzellik Kraliçesi seçilen 23 yaşındaki Yankı Bayramoğlu anlattı: “Heteroseksüellik Türkiye’de de dünyada da bitmiş bir kavram”
Kraliçe olmak hayaliniz miydi, yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz?
- Normalde yapmış olduğum meslek dansçılık, 17 yaşından beri dans ediyorum. Boru dansı ve ‘drag queen show business’ eğitimleri aldım. birçok gece kulübünde çalıştım. Ama bu aralar mesleğime bir süre ara vermek istedim. 17 yaşından beri birçok yürüyüşe, gay pride’a katıldım. LGBT’ye üyeyim. Birçok arkadaşım da yarışma konusunda beni destekleyince, katılmam iyi olur diye düşündüm. Şimdi kasım ayında Tayland’daki uluslararası yarışmada ülkemi temsil edeceğim, umarım dereceye kalabilirim.
Aile hayatınız nasıl?
-Her yerde Bursalı olduğum yazıldı ama değilim, İstanbullu bir ailenin kızıyım. Babam ve annem şu an çalışmıyor, devremülkleri var, hayatlarını oradan gelen gelirle idame ettiriyorlar. Çok saygın insanlardır. Dört kardeşiz, ablam, kız kardeşim, ben ve erkek kardeşim. Aile hayatım huzurluydu. Ama içten içe bir şeylerin farklı olduğunu biliyordum. Her zaman annemin, ablalarımın giysilerini giyip süslenmeyi severdim. Mahallede futbol filan oynamadım, hayatımda bir kere topa vurdum onda da komşunun camını kırdım. Makyajı ve elbise alışverişi yapmayı seviyorum. Ailem ilk başta normal olarak reaksiyon gösterdi, çocukluğum pedagoglarda, psikologlarda geçti. Ama asla ters tepki göstermediler. Her ne kadar “Beni anlamazlar” deseniz bile, bir anne doğurduğu çocuğunun ne olduğunu zaten bilir.
Okulda ve ailenize açılma sırasında neler yaşadınız?
- İlkokulda insan cinselliğiyle ilgili bir çıkarım yapamıyor, onun için sorun yaşamadım. Ama ortaokula gidince bazı şeylerin değişmesi gerektiğini fark ettim.16-17 yaşında açıldım aileme. LGBT’nin derneklerinden yardım alarak, kendimi izah ettim. Sonra da bana hep destek oldular. Türkiye gibi kadın olmanın hiç de kolay olmadığı bir yerde üstelik...
- Evet, kadınlık çok zor. Türkiye’de çok nefret cinayeti var her şeyin başında. Bir de kadınsınız, eksiksiniz çünkü Türkiye’yi erkeğin yönettiğini düşünüyor erkekler. Ama tam tersi. Dünyayı kadınlar yönetiyor. Sorunuza gelirsek, kararımdan bir gün bile pişman olmadım.Çünkü buna engel olamazsınız. Yaşadığınız duygularınız, bir hastalık değil. Geçiştirilebilecek bir şey değil. Ben çok güçlü bir kadınım. Erkekler istiyor diye ben kendimden vazgeçmem. Bir değil, binlerce kez tacize uğrasam bile, ben yine varım. Ben bir kadınım, çünkü bunu istiyorum ve bunu yaşıyorum.
Kaç operasyon geçirdiniz?
- İki tane: 20 yaşında biri göğüs, 21 yaşında da beden geçiş operasyonu. Öncesinde psikiyatrik tedavi gördüm, sonrasında doktor gözetiminde hormon kullanmaya başladım. Ve ameliyatları oldum. Artık fiziksel ve biyolojik olarak kadınım.
Çok basit ameliyatlar olmadığına göre, ağrılı sancılı mıydı?
- Hayır, basit şeylerdi bana göre. Operasyonları asla “Ay oram acıdı, buram acıdı” diye görmedim. Bunlar normal şeyler, bir şekilde yaşanması gerekirdi. Sadece önemli kararlar çünkü hayat boyu taşıyorsunuz sonuçlarını.
ERKEKLER İSTEDİ DİYE KENDİMDEN VAZGEÇMEM
Sonrasında da çok kolay bir yaşam beklemiyor sizi. Türkiye’de trans birey olmak nasıl bir şey?
- Türkiye’nin kapalı bir ortam olduğuna inanmıyorum, tersine çok açık. Sadece kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Birçok ünlü, önemli mevkilerde isim biliyorum, şov dünyasından da, Meclis’ten de, hem karılarıyla yaşayan hem de trans sevgilisi olan. Üçü birden oturanlar da var, eş değiştirenler de. Açık bir şekilde yaşamak istiyorsanız bu ayrı konu. Eşcinselseniz ya da LGBT üyesiyseniz bile, sosyal medyada pek çok hakaret alabiliyorsunuz. Yasaklar geliyor, RTÜK’ün medyada baskıları var. Ama aslına bakarsanız her yerdeyiz. Okulda, Meclis’te, her yerde... Kendisini bildiği halde sosyal hayatında baskı görmemek için gizli saklı yaşayan çok kişi tanıyorum. Bir arkadaşım var, kendisi trans, operasyonla kadın oldu ama karısı ve çocukları var. Farklı şehirde yaşıyorlar ama sonuçta evli ve çocuklu. Karısının haberi yok kadın olduğundan.
Özel hayatınız nasıl? Âşık mısınız mesela?
- Aşka inanmıyorum çünkü erkeklere güvenmiyorum. Hayatımda bir kere âşık oldum. İlk beden geçiş dönemimde, yani 18 yaşında. Ayrıldıktan sonra bir daha âşık olmadım. Evlilik konusunda neler düşünyorsunuz? - Bir gün aile kurmayı, sevdiğim adamdan da çocuk sahibi olmayı çok istiyorum. Biyolojik olarak doğum yapamıyorum ama taşıyıcı anne yoluyla çocuk sahibi olmak isterim. Çocukları çok seviyorum çünkü masumlar.
Peki o nasıl olacak?
- Sevmek başka bir şey. Ben aşka mesafeliyim çünkü erkeklere güvenmiyorum, aldatıyorlar. Bir kadın aldatılmaya mahkûm değildir. Ama erkeklerin yüzde 80’i aldatıyor. Kadınlar ise tekeşlidir, bir kere severler ve ömürlerini sevdiklerine adarlar. Ona çocuk doğururlar, koşulsuz severler ve sonrasında da aldatılırlar. Çünkü erkekler doyumsuz.
Kendinizi feminist olarak tanımlar mısınız?
Evet, feminist bir kadınımdır. Size ilgi gösteren ancak trans birey olduğunuzu fark edince sinirlenen biri oldu mu hayatınızda? - Asla. Bu yarışmayla zaten birçok kişi transseksüel olduğumu öğrendi. Onun dışında sosyal hayatımda da yakın çevrem biliyordu. Zaten benim için cinsiyetin de hiçbir önemi yok, ben insanı ‘insan’ olduğu için severim. Kadın ya da erkek hiç önemli değil. Evet, tatsız hikâyeler yaşayan binlerce hayat var ama neyse ki ben hiçbir zorluk yaşamadım.
Oyunculukla ilgili birkaç küçük deneyimim oldu, en son Küçük Ağa dizisinde küçük bir rolüm vardı. Umarım devamı gelir. Kösem Sultan dizisinde yer almayı isterim. Hem oyunculuk hem de fizik olarak Meryem Uzerli, Bergüzar Korel ve Beren Saat’i beğeniyorum. Onun dışında modellik birkaç kez yaptım, yine de yapmak isterim, mesela Cengiz Abazoğlu podyumuna çıkmak beni çok mutlu eder...
Aslı BARIŞ / Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN - Hürriyet
O, kadın olarak doğmadı ama kadın olmayı seçti. Bu yıl beşincisi gerçekleştirilen Trans Onur Haftası’nda Güzellik Kraliçesi seçilen 23 yaşındaki Yankı Bayramoğlu anlattı: “Heteroseksüellik Türkiye’de de dünyada da bitmiş bir kavram”
Kraliçe olmak hayaliniz miydi, yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz?
- Normalde yapmış olduğum meslek dansçılık, 17 yaşından beri dans ediyorum. Boru dansı ve ‘drag queen show business’ eğitimleri aldım. birçok gece kulübünde çalıştım. Ama bu aralar mesleğime bir süre ara vermek istedim. 17 yaşından beri birçok yürüyüşe, gay pride’a katıldım. LGBT’ye üyeyim. Birçok arkadaşım da yarışma konusunda beni destekleyince, katılmam iyi olur diye düşündüm. Şimdi kasım ayında Tayland’daki uluslararası yarışmada ülkemi temsil edeceğim, umarım dereceye kalabilirim.
Aile hayatınız nasıl?
-Her yerde Bursalı olduğum yazıldı ama değilim, İstanbullu bir ailenin kızıyım. Babam ve annem şu an çalışmıyor, devremülkleri var, hayatlarını oradan gelen gelirle idame ettiriyorlar. Çok saygın insanlardır. Dört kardeşiz, ablam, kız kardeşim, ben ve erkek kardeşim. Aile hayatım huzurluydu. Ama içten içe bir şeylerin farklı olduğunu biliyordum. Her zaman annemin, ablalarımın giysilerini giyip süslenmeyi severdim. Mahallede futbol filan oynamadım, hayatımda bir kere topa vurdum onda da komşunun camını kırdım. Makyajı ve elbise alışverişi yapmayı seviyorum. Ailem ilk başta normal olarak reaksiyon gösterdi, çocukluğum pedagoglarda, psikologlarda geçti. Ama asla ters tepki göstermediler. Her ne kadar “Beni anlamazlar” deseniz bile, bir anne doğurduğu çocuğunun ne olduğunu zaten bilir.
Okulda ve ailenize açılma sırasında neler yaşadınız?
- İlkokulda insan cinselliğiyle ilgili bir çıkarım yapamıyor, onun için sorun yaşamadım. Ama ortaokula gidince bazı şeylerin değişmesi gerektiğini fark ettim.16-17 yaşında açıldım aileme. LGBT’nin derneklerinden yardım alarak, kendimi izah ettim. Sonra da bana hep destek oldular. Türkiye gibi kadın olmanın hiç de kolay olmadığı bir yerde üstelik...
- Evet, kadınlık çok zor. Türkiye’de çok nefret cinayeti var her şeyin başında. Bir de kadınsınız, eksiksiniz çünkü Türkiye’yi erkeğin yönettiğini düşünüyor erkekler. Ama tam tersi. Dünyayı kadınlar yönetiyor. Sorunuza gelirsek, kararımdan bir gün bile pişman olmadım.Çünkü buna engel olamazsınız. Yaşadığınız duygularınız, bir hastalık değil. Geçiştirilebilecek bir şey değil. Ben çok güçlü bir kadınım. Erkekler istiyor diye ben kendimden vazgeçmem. Bir değil, binlerce kez tacize uğrasam bile, ben yine varım. Ben bir kadınım, çünkü bunu istiyorum ve bunu yaşıyorum.
Kaç operasyon geçirdiniz?
- İki tane: 20 yaşında biri göğüs, 21 yaşında da beden geçiş operasyonu. Öncesinde psikiyatrik tedavi gördüm, sonrasında doktor gözetiminde hormon kullanmaya başladım. Ve ameliyatları oldum. Artık fiziksel ve biyolojik olarak kadınım.
Çok basit ameliyatlar olmadığına göre, ağrılı sancılı mıydı?
- Hayır, basit şeylerdi bana göre. Operasyonları asla “Ay oram acıdı, buram acıdı” diye görmedim. Bunlar normal şeyler, bir şekilde yaşanması gerekirdi. Sadece önemli kararlar çünkü hayat boyu taşıyorsunuz sonuçlarını.
ERKEKLER İSTEDİ DİYE KENDİMDEN VAZGEÇMEM
Sonrasında da çok kolay bir yaşam beklemiyor sizi. Türkiye’de trans birey olmak nasıl bir şey?
- Türkiye’nin kapalı bir ortam olduğuna inanmıyorum, tersine çok açık. Sadece kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Birçok ünlü, önemli mevkilerde isim biliyorum, şov dünyasından da, Meclis’ten de, hem karılarıyla yaşayan hem de trans sevgilisi olan. Üçü birden oturanlar da var, eş değiştirenler de. Açık bir şekilde yaşamak istiyorsanız bu ayrı konu. Eşcinselseniz ya da LGBT üyesiyseniz bile, sosyal medyada pek çok hakaret alabiliyorsunuz. Yasaklar geliyor, RTÜK’ün medyada baskıları var. Ama aslına bakarsanız her yerdeyiz. Okulda, Meclis’te, her yerde... Kendisini bildiği halde sosyal hayatında baskı görmemek için gizli saklı yaşayan çok kişi tanıyorum. Bir arkadaşım var, kendisi trans, operasyonla kadın oldu ama karısı ve çocukları var. Farklı şehirde yaşıyorlar ama sonuçta evli ve çocuklu. Karısının haberi yok kadın olduğundan.
Özel hayatınız nasıl? Âşık mısınız mesela?
- Aşka inanmıyorum çünkü erkeklere güvenmiyorum. Hayatımda bir kere âşık oldum. İlk beden geçiş dönemimde, yani 18 yaşında. Ayrıldıktan sonra bir daha âşık olmadım. Evlilik konusunda neler düşünyorsunuz? - Bir gün aile kurmayı, sevdiğim adamdan da çocuk sahibi olmayı çok istiyorum. Biyolojik olarak doğum yapamıyorum ama taşıyıcı anne yoluyla çocuk sahibi olmak isterim. Çocukları çok seviyorum çünkü masumlar.
Peki o nasıl olacak?
- Sevmek başka bir şey. Ben aşka mesafeliyim çünkü erkeklere güvenmiyorum, aldatıyorlar. Bir kadın aldatılmaya mahkûm değildir. Ama erkeklerin yüzde 80’i aldatıyor. Kadınlar ise tekeşlidir, bir kere severler ve ömürlerini sevdiklerine adarlar. Ona çocuk doğururlar, koşulsuz severler ve sonrasında da aldatılırlar. Çünkü erkekler doyumsuz.
Kendinizi feminist olarak tanımlar mısınız?
Evet, feminist bir kadınımdır. Size ilgi gösteren ancak trans birey olduğunuzu fark edince sinirlenen biri oldu mu hayatınızda? - Asla. Bu yarışmayla zaten birçok kişi transseksüel olduğumu öğrendi. Onun dışında sosyal hayatımda da yakın çevrem biliyordu. Zaten benim için cinsiyetin de hiçbir önemi yok, ben insanı ‘insan’ olduğu için severim. Kadın ya da erkek hiç önemli değil. Evet, tatsız hikâyeler yaşayan binlerce hayat var ama neyse ki ben hiçbir zorluk yaşamadım.
Oyunculukla ilgili birkaç küçük deneyimim oldu, en son Küçük Ağa dizisinde küçük bir rolüm vardı. Umarım devamı gelir. Kösem Sultan dizisinde yer almayı isterim. Hem oyunculuk hem de fizik olarak Meryem Uzerli, Bergüzar Korel ve Beren Saat’i beğeniyorum. Onun dışında modellik birkaç kez yaptım, yine de yapmak isterim, mesela Cengiz Abazoğlu podyumuna çıkmak beni çok mutlu eder...
Aslı BARIŞ / Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN - Hürriyet
↧
İrem Derici'nin süper aşk hikayesi
İLK DEFA BİRİNE HAYRANIM
RIZA ÇOK DEĞİŞİK BİR HERİF
Sevgilin Rıza Esendemir'in adını bileğine dövme yaptırmışsın…
-Ulan ben hayatım boyunca sevgilisinin ismini vücuduna yazdıranlarla dalga geçtim. Yüzük takanlarla, facebook’da ilişkisi var diye durum etiketleyenlerle kafa bulan kadın sevgililer gününde kendimi dövmecide buldum. Hala da içimde ki İrem diyo ki kızım sen manyak mısın 3 gün sonra adam sana tekmeyi koyarsa ne yapacaksın, diğer irem de diyor ki çok seviyorum onun ismim kolumda dursun.
Tepkisi ne oldu?
-Yaptırdım iki üç gün söylemedim. Uzun kollu giyindim, sonra bir gün beni öpmek için kolumdan çekti, kolum acıdı. Ne var orda niye acıdı diye açtı ve fark etti. Ben yaptıracaktım, ben de yaptıracağım dedi ama kesinlikle karşı çıktım. Onun kolunda da İrem yazması fena olur. (Bu röportajdan bir gün sonra Rıza’da İrem’e sürpriz yaptırdı ve koluna İrem yazdırdı.) Ya Sibel ben bayaa aşığım bir anda kusasım geliyor, karnıma ağrı giriyor, yanındayken tuvalete kaçıyorum.
Neden bu adam seni çok etkiledi? Çok mu zeki, çok mu başarılı…
-Çok zeki. İlk defa birine hayranım hayatımda. Değişik bir herif. Ben kendimi olaylara değişik bakıyor zannederim, ilk defa biri benden daha değişik bakıyor. Benim düşünemediğimi düşünmesini çok kıskanıyorum. Sürekli bir kaybetme korkum var. Bir de beğeniyorum piçin tipini… O çekik gözleri, o kaşları falan…
Ne yapıyor?
-Radyocu. Best Fm’da 15 senedir “Arıza Şov” diye bir programı var.
Programına mı konuk oldun yoksa?
-Aynen. Gece programı yapıyor. Arıza TV diye bir internet tv’si var oradan da görüntülü yayınlanıyor. Gidene kadar hiç tanımıyordum, tipini cismini bilmiyordum. Ve resmen bir gudubet gibi gittim. Yayın başlamadan önce gider tuvalete bir allık sürerim demiştim. Stüdyodan içeri bir girdim mendebur bir herif oturuyor. Ayaklar bir tarafta kendi bir tarafta. Gözler şiş belli bir gece önce içilmiş. Saçlar dikilmiş öyle James Deen havalarında pezevenk. Basın danışmanı arkadayım İrem geldi Rıza dedi. Ben Allah oldum, adam bildiğin taş. Selam, ben bir lavaboya gidip geliyorum diye kaçtım. Ve 10 dakika önce içeri yaratık gibi giren ben 10 dakika sonra birden Angelina Jolie gibi tekrar girdim. Duruş, şekil, konuşma her şey değişti. 3 saatlik yayın 3,5 saate uzadı. Biz sürekli flörtleştik. Bir yerde kolumdaki dövmeyi sordu. 14 yaşında yaptırmıştım, ve en büyük pişmanlığımdır. Üzerinde latince şeytan dürttü yazıyor. Bu dövme yüzünden popçu değil de, Beşiktaş a yeni transfer olmuş topçu gibiyim. Anlattım böyle. Rıza döndü pişman olmamak için benim gibi dövme yaptırmalısın dedi kolunu gösterdi. Bir baktım kolunda Eceşan yazıyor. Kızım dedi. Dünya başıma yıkıldı. Evli galiba bir de adama kur yapıyorum allah benim belamı versin dedim. Çıkışta birkaç internet araştırmasından sonra boşanalı bayaa olduğunu gördüm baya rahatladım. Ertesi gün bir bahane yaratıp mesaj attım. Nazikçe cevapladı ama sürmedi muhabbet. Ertesi gün tekrar bir bahane buldum. Yine mesafeli bir yanıt aldım. İrem yeter küçülttün kendini yavşadın resmen adama dedim. Üçüncü gün o attı. “Kapanış yapıyoruz bir bu aksam konuk hande yener gelip hep birlikte eğlenelim” dedi. Gittik tabii. Program sonrası eğlenmeye çıktık. Orada artık tamam dedik bir şey var. Biz çok kısa bir süre içinde birlikte yaşamaya başladık. Çünkü olmuyor her gün birlikte uyumak istiyorduk. İki tarafta bir rahat hayat istiyor. Mülteci gibi yaşamak istemiyor.
FONDA SEZEN AKSU'DAN KUTLAMA ÇALARKEN EVLENMEK İSTİYORUM
Evlilik?
-Çok gaza geliyoruz bazen. Evlilik kurumundan da tiksinen ben ilk kez yaklaşıyorum bu fikre. Ama gerçek bir kutlama istiyorum. Hani serseri mayınlar filminin son sahnesi vardır ya arkada Sezen Aksu kutlama çalar. O gerçekten bir kutlamadır. Gösteriş değildir sadece dostlar vardır. Öyle aile büyükleri, ter kokan amcalar, kirli çoraplı halalar falan yoktur. Arkada o şarkı çalarken ben bu adama dostlarımın yanında “bok herif seni çok seviyorum ve ölene kadar seninle olmak istiyorum” demek istiyorum. Ama çocuk mu asla.
O niye?
-Yapamam.
Bal gibi de yaparsın?
Şu anda değil. En azından bir 10 senem var. Son kalan yumurtalarıma kadar saklayacağım onu…
Bu da bir travma di mi?
Evet. Rıza’nın 6 yaşındaki kızını üzmekten korkuyorum. Çünkü ben çok üzüldüm. Benim babamın ikinci karısı bir çocuğa neler yapılmaması gerekiyorsa hepsini yaptı bana. Onlara gittiğim zamanlarda benimle konuşmadı, babama surat yaptı, ya o ya ben dedi. Ben kendimi öldürürüm Ece Şan’ı üzmem ama işte travmam var. Ya kırılırsa diye ödüm patlıyor.
Sibel Arna - Hürriyet
RIZA ÇOK DEĞİŞİK BİR HERİF
-Ulan ben hayatım boyunca sevgilisinin ismini vücuduna yazdıranlarla dalga geçtim. Yüzük takanlarla, facebook’da ilişkisi var diye durum etiketleyenlerle kafa bulan kadın sevgililer gününde kendimi dövmecide buldum. Hala da içimde ki İrem diyo ki kızım sen manyak mısın 3 gün sonra adam sana tekmeyi koyarsa ne yapacaksın, diğer irem de diyor ki çok seviyorum onun ismim kolumda dursun.
Tepkisi ne oldu?
-Yaptırdım iki üç gün söylemedim. Uzun kollu giyindim, sonra bir gün beni öpmek için kolumdan çekti, kolum acıdı. Ne var orda niye acıdı diye açtı ve fark etti. Ben yaptıracaktım, ben de yaptıracağım dedi ama kesinlikle karşı çıktım. Onun kolunda da İrem yazması fena olur. (Bu röportajdan bir gün sonra Rıza’da İrem’e sürpriz yaptırdı ve koluna İrem yazdırdı.) Ya Sibel ben bayaa aşığım bir anda kusasım geliyor, karnıma ağrı giriyor, yanındayken tuvalete kaçıyorum.
Neden bu adam seni çok etkiledi? Çok mu zeki, çok mu başarılı…
-Çok zeki. İlk defa birine hayranım hayatımda. Değişik bir herif. Ben kendimi olaylara değişik bakıyor zannederim, ilk defa biri benden daha değişik bakıyor. Benim düşünemediğimi düşünmesini çok kıskanıyorum. Sürekli bir kaybetme korkum var. Bir de beğeniyorum piçin tipini… O çekik gözleri, o kaşları falan…
Ne yapıyor?
-Radyocu. Best Fm’da 15 senedir “Arıza Şov” diye bir programı var.
Programına mı konuk oldun yoksa?
Bu adama "biz" de aşık oluruz artık! |
FONDA SEZEN AKSU'DAN KUTLAMA ÇALARKEN EVLENMEK İSTİYORUM
Evlilik?
-Çok gaza geliyoruz bazen. Evlilik kurumundan da tiksinen ben ilk kez yaklaşıyorum bu fikre. Ama gerçek bir kutlama istiyorum. Hani serseri mayınlar filminin son sahnesi vardır ya arkada Sezen Aksu kutlama çalar. O gerçekten bir kutlamadır. Gösteriş değildir sadece dostlar vardır. Öyle aile büyükleri, ter kokan amcalar, kirli çoraplı halalar falan yoktur. Arkada o şarkı çalarken ben bu adama dostlarımın yanında “bok herif seni çok seviyorum ve ölene kadar seninle olmak istiyorum” demek istiyorum. Ama çocuk mu asla.
O niye?
-Yapamam.
Bal gibi de yaparsın?
Şu anda değil. En azından bir 10 senem var. Son kalan yumurtalarıma kadar saklayacağım onu…
Bu da bir travma di mi?
Evet. Rıza’nın 6 yaşındaki kızını üzmekten korkuyorum. Çünkü ben çok üzüldüm. Benim babamın ikinci karısı bir çocuğa neler yapılmaması gerekiyorsa hepsini yaptı bana. Onlara gittiğim zamanlarda benimle konuşmadı, babama surat yaptı, ya o ya ben dedi. Ben kendimi öldürürüm Ece Şan’ı üzmem ama işte travmam var. Ya kırılırsa diye ödüm patlıyor.
Sibel Arna - Hürriyet
↧
Zeki Müren’in kirpikleriyiz
Bizler, adına İstanbul dediğimiz kaotik ve baştan sona grinin tonlarına bulanmış bu çöplüğün kent olmasını sağlayan, onu baştan aşağı gökkuşağına boyayıp rengârenk yapanlar onbinleriz.
Bizi göremiyor musunuz? Ya da farkımızda değil misiniz? Ya da her zaman olduğu gibi gayet farkımızdasınız ama görmek, duymak, bilmek istemiyor musunuz?
O zaman öğreneceksiniz. Size biraz etrafınıza dikkatle bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü biz her yerdeyiz.
Evinizde en yakınınızdakiyiz. Oğlunuz, kızınız, kocanız, ananız ya da babanızız. İşyerinizde patronunuz, stajyeriniz, ömrünüzü çürüttüğünüz o çalışma masalarındaki dirsek temasında olduğunuz dostlarınızız. Okulda öğrenciniz, öğretmeniniz, sınıf arkadaşınızız. Aslında yanı başınızdayız ama anlamak istemediğiniz süre de kilometrelerce uzakta tutulanlarız. İnsanları birbirine uzaklaştıran şeyler yeryüzü üstündeki mesafeler değil kafalarınızın içine koyulan sınırlardır aslında. Bizler amacı bu mesafeleri kaldırmak olanlarız.
Bizler bundan 12 yıl önce 40 kişiden oluşan mütevazı bir kortejin utangaç adımlarıyla yürümeye başlayıp o sayıyı 50 binlere çıkaranlarız.
Bizler sadece sapkınlar değil aynı zamanda meydan okuyanlarız. Cüretkârız. Utanmazız. Genel ahlak sınavından sınıfta kalmayı gönüllü seçmiş olanlarız.
Bizler yaşam alanımız olan bir parkı korumak için günlerce gecelerce, nöbet tutanlarız. Gümüşsuyu’ndan yukarı çıkınca devrimi görebilmeniz için barikatlarda gaz yiyenlerin gözlerine sprey sıkanlarız.
Biz bu topraklarda, herkesi cinsiyetlerden, tabulardan, ırkçılıktan uzak dalgalanan rengârenk gökkuşağı bayrağının altına davet edenleriz.
Bizler sadece yılın bir gününde yürümek için biraraya gelen ahlaksızlar, şorololar, dönmeler, ablacılar değiliz.
Bizler sadece kendimiz değiliz çünkü.
Bizler Zeki Müren’in kirpikleri, Bülent Ersoy’un memeleri, Conchita’nın sakallarıyız.
Eşcinsel hakemin homofobiye gösterdiği kırmızı kartlarız.
Arkadaş Zekai Özger’in yarım kalan dizeleriyiz. Hayatı, trajik bir homoseksüel buluruz biz. Her homoseksüel bize göre biraz da adonisttir zaten.
17 yaşında ailesi tarafından öldürülen Roşin Çiçek’in doya doya katılamadığı partiler, öpüşemediği erkekler, yürüyemediği sokaklar ve geleceğe dair umutlarıyız.
Üsküdar’da bir sokak ortasında babası tarafından vurulan Ahmet Yıldız’ın o gece pastaneden alamadığı dondurmalar, sokağa akan kanıyız.
Albay babası tarafından sevgilisiyle yaşadığı evden kaçırılıp, bilinmeyen bir yere hapsedilen Umut’un penceresinden gökyüzüne baktığı zaman kurduğu hayalleriz.
Nefret cinayeti sonucu öldürülen binlerce kardeşimizden biri olan Çağla Joker’in kırmızı rujuyuz, takma tırnaklarıyız.
Cezaevinde uğradığı ayrımcılığı protesto etmek için tek başında açlık grevine başlayan Avşa’nın haykıramadığı sözler, sokakta savuramadığı saçlarıyız.
Askerlik raporu alabilmek için çözülen yüzlerce soruluk Minnesota testleri, efemine fotoğraf kareleriyiz.
Bu ülkenin küçücük bir şehrinde baskıyla, zorlamayla, tacizle yaşamaya çalışıp, kendi ayaklarının üstünde duracağı o büyük şehri hayal edenlerin İstanbul’uyuz biz.
Türkiye’nin en büyük ve önemli şehrinin sokaklarına dağılan yasemin çiçekleri, topuk tıkırtıları, dedikodu rüzgârları ve havaya savrulan öpücükleriz.
O kadar ama o kadar güzeliz ki barikatlar değil kuş koysunlar yolumuza.
Biz, pazar günü (yarın) saat 17:00’de Taksim Meydanı’nda buluşup yaşam haklarımızı elde etmek için sloganlarımız, çığlıklarımız ve en güzel kıyafetlerimizle bir kere daha buluşacağız.
Biz buradayız aşkım.
Peki ya sen nerdesin?
Yiğit Karaahmet - Taraf
Bizi göremiyor musunuz? Ya da farkımızda değil misiniz? Ya da her zaman olduğu gibi gayet farkımızdasınız ama görmek, duymak, bilmek istemiyor musunuz?
O zaman öğreneceksiniz. Size biraz etrafınıza dikkatle bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü biz her yerdeyiz.
Evinizde en yakınınızdakiyiz. Oğlunuz, kızınız, kocanız, ananız ya da babanızız. İşyerinizde patronunuz, stajyeriniz, ömrünüzü çürüttüğünüz o çalışma masalarındaki dirsek temasında olduğunuz dostlarınızız. Okulda öğrenciniz, öğretmeniniz, sınıf arkadaşınızız. Aslında yanı başınızdayız ama anlamak istemediğiniz süre de kilometrelerce uzakta tutulanlarız. İnsanları birbirine uzaklaştıran şeyler yeryüzü üstündeki mesafeler değil kafalarınızın içine koyulan sınırlardır aslında. Bizler amacı bu mesafeleri kaldırmak olanlarız.
Bizler bundan 12 yıl önce 40 kişiden oluşan mütevazı bir kortejin utangaç adımlarıyla yürümeye başlayıp o sayıyı 50 binlere çıkaranlarız.
Bizler sadece sapkınlar değil aynı zamanda meydan okuyanlarız. Cüretkârız. Utanmazız. Genel ahlak sınavından sınıfta kalmayı gönüllü seçmiş olanlarız.
Bizler yaşam alanımız olan bir parkı korumak için günlerce gecelerce, nöbet tutanlarız. Gümüşsuyu’ndan yukarı çıkınca devrimi görebilmeniz için barikatlarda gaz yiyenlerin gözlerine sprey sıkanlarız.
Biz bu topraklarda, herkesi cinsiyetlerden, tabulardan, ırkçılıktan uzak dalgalanan rengârenk gökkuşağı bayrağının altına davet edenleriz.
Bizler sadece yılın bir gününde yürümek için biraraya gelen ahlaksızlar, şorololar, dönmeler, ablacılar değiliz.
Bizler sadece kendimiz değiliz çünkü.
Bizler Zeki Müren’in kirpikleri, Bülent Ersoy’un memeleri, Conchita’nın sakallarıyız.
Eşcinsel hakemin homofobiye gösterdiği kırmızı kartlarız.
Arkadaş Zekai Özger’in yarım kalan dizeleriyiz. Hayatı, trajik bir homoseksüel buluruz biz. Her homoseksüel bize göre biraz da adonisttir zaten.
17 yaşında ailesi tarafından öldürülen Roşin Çiçek’in doya doya katılamadığı partiler, öpüşemediği erkekler, yürüyemediği sokaklar ve geleceğe dair umutlarıyız.
Üsküdar’da bir sokak ortasında babası tarafından vurulan Ahmet Yıldız’ın o gece pastaneden alamadığı dondurmalar, sokağa akan kanıyız.
Albay babası tarafından sevgilisiyle yaşadığı evden kaçırılıp, bilinmeyen bir yere hapsedilen Umut’un penceresinden gökyüzüne baktığı zaman kurduğu hayalleriz.
Nefret cinayeti sonucu öldürülen binlerce kardeşimizden biri olan Çağla Joker’in kırmızı rujuyuz, takma tırnaklarıyız.
Cezaevinde uğradığı ayrımcılığı protesto etmek için tek başında açlık grevine başlayan Avşa’nın haykıramadığı sözler, sokakta savuramadığı saçlarıyız.
Askerlik raporu alabilmek için çözülen yüzlerce soruluk Minnesota testleri, efemine fotoğraf kareleriyiz.
Bu ülkenin küçücük bir şehrinde baskıyla, zorlamayla, tacizle yaşamaya çalışıp, kendi ayaklarının üstünde duracağı o büyük şehri hayal edenlerin İstanbul’uyuz biz.
Türkiye’nin en büyük ve önemli şehrinin sokaklarına dağılan yasemin çiçekleri, topuk tıkırtıları, dedikodu rüzgârları ve havaya savrulan öpücükleriz.
O kadar ama o kadar güzeliz ki barikatlar değil kuş koysunlar yolumuza.
Biz, pazar günü (yarın) saat 17:00’de Taksim Meydanı’nda buluşup yaşam haklarımızı elde etmek için sloganlarımız, çığlıklarımız ve en güzel kıyafetlerimizle bir kere daha buluşacağız.
Biz buradayız aşkım.
Peki ya sen nerdesin?
Yiğit Karaahmet - Taraf
↧
↧
Arabistan usulü Rihanna
↧
Getirdiği kişilerle ilişkiye girerken kocam da pencereden izliyor
Erzurum'un merkez Palandöken İlçesi'nde 2 çocuk annesi olan eşi 33 yaşındaki R.B.'yi para karşılığı fuhuşa zorlayıp izlediği öne sürülen tutuksuz sanık Ş.A.'ya 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesi'nde 2.5 yıl hapis cezası verildi.
Olay, geçen yılın Ağustos ayında merkez Palandöken İlçesi'ndeki Mimar Sinan Caddesi'nde meydana geldi. 15 yılık evli R.B., polise giderek eşinin kendisini başkalarıyla para karşılığı ilişkiye zorladığını ve tehdit ettiğini iddia etti.
Eşinin 1.5 yıldan bu yana değişik tarihlerde erkek getirdiğini öne süren R.B., şöyle dedi:
"Kocam para karşılığı başkalarıyla birlikte olmam için zorluyor. Başka erkeklerle ilişkiye girmemden zevk aldığını söyledi. İlişkiye girmediğim zaman 'Evden çıkmama cezası' veriyor. Telefonla da görüntülü olarak arayıp evde olup olmadığımı kontrol ediyor. Getirdiği kişilerle ilişkiye girerken kendisi de pencereden izliyor. Ş.A. ile girdiğim ilişkilerden 150-200 lira aldığını, H.Y.'den de cep telefonu aldığını gördüm. Kocama, 'Namusumla çalışmak istiyorum' deyince, 'Çok çalışmak istiyorsan gel seni geneleve götüreyim' diyor. Polisi arayıp beni kurtarmalarını söyledim. Kocamdan şikayetçiyim."
Şikayet üzerine gözaltına alınan şoför N.B., tutuklanarak cezaevine gönderildi. 'Tehdit kullanarak eşini fuhuşa teşvik, fuhuş yaptırmak ve aracılık etmek' suçundan Erzurum 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesinde 6- 12 yıl hapis cezası istemi ile yargılanan N.B., suçlamaları kabul etmedi. N.B., yargılandığı davada şu iddialarda bulundu:
"Filiz isimli bir kadınla eşime yakalandım. Eşim bir gün beni arayarak iş arkadaşım Ş.A.'yı aradığını akşam grup seks yapacağımızı söyledi. Eşimin tatmin olması için bu teklifi kabul ettim. Eşimden seksi iç çamaşırları giymesini istedim. Fakat ben bu ilişkiyi sonradan kabul etmedim ve görüşme olmadı. İddia edildiği gibi evimde başkalarıyla ilişkisini izlemedim. Eşim sürekli benden boşanmak istediğini söylüyordu. Bu yüzden iftira attı. Karım lüks yaşamayı seven biri."
Yaklaşık 40 gün cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan N.B.'ye, 'Bir kimseyi fuhuşa teşvik etmek veya yaptırmak, aracılık etmek' suçundan 2.5 yıl hapis 100 TL adli para cezası verildi. Gerekçeli kararda, sanığın işi gereği sık şehir dışına çıktığı, bazı günler eve dönmediği, eşine fuhuş yapması için cebir veya tehdit kullanmasının mümkün olmadığı belirtildi. DHA
Olay, geçen yılın Ağustos ayında merkez Palandöken İlçesi'ndeki Mimar Sinan Caddesi'nde meydana geldi. 15 yılık evli R.B., polise giderek eşinin kendisini başkalarıyla para karşılığı ilişkiye zorladığını ve tehdit ettiğini iddia etti.
Eşinin 1.5 yıldan bu yana değişik tarihlerde erkek getirdiğini öne süren R.B., şöyle dedi:
"Kocam para karşılığı başkalarıyla birlikte olmam için zorluyor. Başka erkeklerle ilişkiye girmemden zevk aldığını söyledi. İlişkiye girmediğim zaman 'Evden çıkmama cezası' veriyor. Telefonla da görüntülü olarak arayıp evde olup olmadığımı kontrol ediyor. Getirdiği kişilerle ilişkiye girerken kendisi de pencereden izliyor. Ş.A. ile girdiğim ilişkilerden 150-200 lira aldığını, H.Y.'den de cep telefonu aldığını gördüm. Kocama, 'Namusumla çalışmak istiyorum' deyince, 'Çok çalışmak istiyorsan gel seni geneleve götüreyim' diyor. Polisi arayıp beni kurtarmalarını söyledim. Kocamdan şikayetçiyim."
Şikayet üzerine gözaltına alınan şoför N.B., tutuklanarak cezaevine gönderildi. 'Tehdit kullanarak eşini fuhuşa teşvik, fuhuş yaptırmak ve aracılık etmek' suçundan Erzurum 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesinde 6- 12 yıl hapis cezası istemi ile yargılanan N.B., suçlamaları kabul etmedi. N.B., yargılandığı davada şu iddialarda bulundu:
"Filiz isimli bir kadınla eşime yakalandım. Eşim bir gün beni arayarak iş arkadaşım Ş.A.'yı aradığını akşam grup seks yapacağımızı söyledi. Eşimin tatmin olması için bu teklifi kabul ettim. Eşimden seksi iç çamaşırları giymesini istedim. Fakat ben bu ilişkiyi sonradan kabul etmedim ve görüşme olmadı. İddia edildiği gibi evimde başkalarıyla ilişkisini izlemedim. Eşim sürekli benden boşanmak istediğini söylüyordu. Bu yüzden iftira attı. Karım lüks yaşamayı seven biri."
Yaklaşık 40 gün cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan N.B.'ye, 'Bir kimseyi fuhuşa teşvik etmek veya yaptırmak, aracılık etmek' suçundan 2.5 yıl hapis 100 TL adli para cezası verildi. Gerekçeli kararda, sanığın işi gereği sık şehir dışına çıktığı, bazı günler eve dönmediği, eşine fuhuş yapması için cebir veya tehdit kullanmasının mümkün olmadığı belirtildi. DHA
↧
Clauss Castro by Wong Sim
↧