Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Ataşehir Belediyesi’nden “GAY” plakasına yanıt: Velev ki eşcinseliz!

$
0
0
İstanbul’da Ataşehir Belediyesi, zabıta aracı plakasına sosyal medyadan gelen yoruma “Velev ki eşcinseliz!” şeklinde yanıt verdi. Belediye, LGBT’ler için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını beyan etti.

CHP’ye bağlı Ataşehir Belediyesi, zabıta aracı plakasının “GAY” harflerinden oluşmasına Twitter üzerinden gelen yoruma homofobi tuzağına düşmeden yanıt verdi.

GAY plakasına yanıt: Bizim için sorun değil

“#Ataşehir Belediyesi’ne bu plakayı emniyetten bilinçli çakmış olma ihtimalleri çok” tweet’ine belediyenin resmî hesabından gelen yanıt şöyle oldu:

“Öyleyse bile bizim için hiçbir sorun teşkil etmediğini bilmeleri gerekirdi... Velev ki eşcinseliz? :)”

Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, yanıtla birlikte “Belediye olarak vatandaşlarımıza hiçbir ayrım yapmadan hizmet veriyor olmanın gururunu yaşıyoruz” ifadelerini paylaştı.

Kadıköy Belediyesi de Lambda İstanbul’u etiketleyerek “Her türlü dışlama ve ötekileştirmeye karşı ‘alışın her yerdeyiz’” dedi.

LGBT mücadelesinden gurur duyuyoruz, desteğe hazırız

Ataşehir Belediyesi, kaosGL.org’un belediyenin LGBT’lere yönelik herhangi bir çalışması olup olmadığı yönündeki sorusunu yanıtlayarak LGBT’ler için verilecek her türlü desteğe hazır olduklarını söyledi:

2009 yılında kurulan ve başkanlığını Battal İLGEZDİ’nin yaptığı Ataşehir Belediyesi toplumun tüm kesimlerine hiçbir ayrım yapmadan “İnsan haklarına, insanların yaşama hakkına” saygı duyarak yerel hizmet vermektedir. İlçe genelinde verdiğimiz hizmetlerde hiçbir ayrım gözetmediğimiz gibi, ülke genelinde de her türlü ayrımcılığa karşı verilen mücadeleleri yasalar kapsamında destekliyoruz.

Bu bağlamda verdiğimiz ve vereceğimiz tüm hizmetlerde toplumu oluşturan tüm kesimlerle görüş alış verişi yapıyor, karşılıklı fikirlerimizi projelerimizi paylaşıyor, belediyemiz ilgili birimlerine iletilen projeleri de değerlendiriyoruz. Çalışmalarımızdaki tek kıstas “insan haklarına insanların özgürce yaşam” haklarına saygı ve sevgidir.

LGBT bireylerin, verdikleri haklı mücadele ile ülkemizin demokrasi, insan hakları ve özgürlük anlayışına müthiş etkide bulunduklarını düşünüyor ve gurur duyuyoruz. LGBT hareketi yalnızca kendi içerisinde değil, toplumdaki her birey için anlamlı ve pratikte de karşılığı olan önemli bir hareket. Özel olarak bir projemiz bu zamana dek olmadıysa da, verilebilecek her türlü destek için hazırız.

Ömer Akpınar - Kaos GL

Alexandre Kasproviez by Kris Schmitz

HDP’den “Yeni Yaşam için LGBTİ Çalıştayı”

$
0
0
HDP, LGBTİ politikalarını konuşmak üzere 21 Şubat’ta Alkoçlar Otel’de “Yeni Yaşam için LGBTİ Çalıştayı” düzenliyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) 21 Şubat Cumartesi günü 1 Şubat’ta Alkoçlar Otel’de “Yeni Yaşam için LGBTİ Çalıştayı” düzenliyor.
Türkiye’de ilk kez bir siyasî partinin düzenlediği LGBTİ çalıştayı olma özelliği taşıyan “Yeni Yaşam için LGBTİ Çalıştayı”na HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ da katılacak.
Çalıştay katılımcıları arasında eş başkan yardımcıları ve MYK üyelerinin yanı sıra Mersin Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı Yüksel Mutlu da yer alıyor.
HDP MYK Üyesi Cihan Erdal’ın açılış konuşmasıyla başlayacak çalıştayda üç ana başlıkta sunumlar yer alacak, tartışma yürütülecek.
“Eşit Yurttaşlık Nasıl Mümkün?” başlıklı ilk oturumda SPoD LGBTİ Yönetim Kurulu Başkanı Volkan Yılmaz’ın moderatörlüğünde HDP PM üyesi Mehmet Tarhan sunum yapacak. HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Av. Meral Danış Beştaş ise tartışmacı olarak yer alacak.
İlk oturumun ardından HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ partisinin LGBTİ politikası ve “Yeni Yaşam”a ilişkin bir konuşma yapacak. Ardından başlayacak oturumda ise HDP İstanbul İl Başkanı Ayşe Erdem’in moderasyonuyla Kaos GL’den Gazeteci ve HDK LGBTİ Komisyonu Üyesi Yıldız Tar ve HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Yurdusev Özsökmenler sosyal politikaları tartışacak.
Çalıştayın son oturumunda ise Bianet’ten Gazeteci Çiçek Tahaoğlu’nun moderasyonuyla “Yeni Yaşamda LGBTİ’ler” tartışılacak. Bu oturumda HDK LGBTİ Komisyonu’ndan Ahmet Yılmaz ve Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı Yüksel Mutlu yer alacak.
Program:
10.30 – Açılış Konuşması: Cihan Erdal (HDP MYK Üyesi)
11.00 – 12.30  Oturum I: Eşit Yurttaşlık Nasıl Mümkün?
Moderatör: Volkan Yılmaz (SPoD Yönetim Kurulu Başkanı)
Sunum: Mehmet Tarhan (HDP PM Üyesi)
Tartışmacı: Meral Danış Beştaş (HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, Avukat)
13.15 – HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın Konuşması
13.30 – 15.15  Oturum II: Sosyal Politikalar
Moderatör:  Ayşe Erdem (HDP İstanbul İl Eş Başkanı)
Sunum: Yıldız Tar (HDK LGBTİ Komisyonu Üyesi, Gazeteci, Kaos GL)
Tartışmacı: Yurdusev Özsökmenler (HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı)
15.30 – 17.15 Oturum III: Yeni Yaşamda LGBTİ’ler
Moderatör: Çiçek Tahaoğlu (Gazeteci, Bianet)
Sunum: Ahmet Yılmaz (HDK LGBTİ Komisyonu Üyesi)
Tartışmacı: Yüksel Mutlu (Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı)

Kaos GL

!F'TEN ÜÇ İLGİ ÇEKİCİ FİLM

$
0
0
12-22 Şubat 2015 tarihleri arasında düzenlenen 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında Türkiye prömiyeri yapan üç filmi değerlendirdim. Bunların tamamı da isyankar ruhlarıyla, cinsel içerikleriyle veya fark yaratma arzularıyla etkinliğin ruhuna uygun sinema deneyimleri sundular.

"Bizdeki Koku": Larry Clark geri döndü!

"Kids" (1995), "Bully" (2001) ve "Ken Park" (2003) gibi ergenleri ele alan cesaretli filmleriyle kimsenin tahmin edemeyeceği kadar uç noktalara giden iddialı bir yönetmen... Fotoğrafçı Larry Clark, Harmony Korine'le ortaklık kursun veya kurmasın genelde gençlerin seks hayatına odaklandı. Elini korkak alıştırmamasıyla sürekli kendini tartışmaların ortasında buldu. Üçlü ilişki sahnesi, mastürbasyon sahnesi, ağız işi sahnesi derken NC-17 alan filmler, yapımcılarla başının belaya girmesini sağladı.
Yönetmen, genelde 'gençlik istismar filmi' alanına dahil edilip küçümsendi. Cinsel özgürlük konusunda yol açtığı devrim görmezden gelindi. Ucuz işler yapmakla suçlandı. Ortada tabu falan bırakmayan "Ken Park" (2002) cinsel iletişim ve birleşme adına bu konudaki doruk noktasıydı. Elbette 'softcore porno mu, sanat mı?' tartışmalarına yol açtı. Ama zirveyi görmek düşüşün de başlangıcıydı. Dijitalle çekilmiş "Wassup Rockers" (2005), hem görsel açıdan zayıf hem de cinsel açıdan korkak bir işti. Uluslararası arenada adı sanı duyulmayan 2012 tarihli "Marfa Girl", onun 'kaykaycı alt kültürü'ne odaklanma eğilimini sürdürdü.
"Bizdeki Koku" ("The Smell of Us", 2014), yönetmenin gerçeklik ile cinsellik arasındaki çizgideki yorumlarına bir yenisini ekliyor. Bu sefer Fransa'dan bir grup kaykaycı gencin arasına, kısıtlı bir zaman diliminde giriliyor. Ama bu gözlemcilik Linklater'da olduğu gibi 'sadece diyalog yoğunluğu' ile donatılmıyor. Aksine fazlasıyla cüretkar anlar karşımıza çıkıyor.

Heteroseksüel ve eşcinsel seks sahnelerinin gürle gittiği "Bizdeki Koku", farklı cinsel eğilimleri olabilen gençlerin tensel uyumuna ve uyumsuzluğuna bakış atıyor. Buna mukabil eşcinsellere jigololuk hizmeti veren 15-20 yaşlarındaki bir bireyin yaşadığı varoluş sorunlarına da odaklanıyor. Onun eline aldığı kamera, başka bir katmanda da ayrı görüntüler akmasını sağlıyor. Patlamayla gelen finalin ise belirgin bir 'sarsılma' yarattığı muhakkak...
"Bizdeki Korku", bir "Kids", bir "Bully", bir "Ken Park" değil. Ama Clark'ın, 12 yaşındaki bir kızın cinsel ilişkisini, azgın gençlerin suç eylemini ve yaş farkını, tek eşliliği umursamadan olabilecek en uç cinsel deneyimleri yansıttıktan sonraki hedefi farklı. Fransa'da prodüksiyon bulmak, 'eşcinsellik'i devreye sokmuş. Çıplaklığı anlamlandırıp ten kullanımına anlam yükleyen bir Larry Clark filmi bu sayede canlanıyor.
Gerçekçilik-cinsellik arasındaki çizgiden açılan yol yine çekici. Fransız şirketten gelen sermaye, 12 senedir ilk kez yönetmenin rahat çalışmasını sağlamış. Zinde günlerine geri dönmesine alan açmış. Böylece ABD'deki 'porno' tartışmalarından uzak bir iş canlanmış. Filmin Christophe Honoré'nin "Banyodaki Adam"ının ("L'Homme Au Bain", 2010) kardeşi izlenimi bıraktığını da ekleyelim.
FİLMİN NOTU: 6.5

"Şahane Alice Cooper": Böyle sahte belgesele can kurban!

Şiddet ve seks içerikli bir 'shockumentary'e doğru yolculuktan bahsedilerek açılır celse... Önce grubun ardından bu lafı eden haylaz Vincent Furnier'nin ismine dönüşen 'Alice Cooper', bir trans birey adını andırıyor. Bu durum, glam metal ve hard rock ile bağ kurarken, melezliği, isyankarlığı, olağandışılığı, çok eşliliği ve özgürlükçülüğü öne çıkarıyor.
"Şahane Alice Cooper" ("Super Duper Alice Cooper", 2014), "Metal: A Headbanger's Journey" (2006) ile dikkat çeken Sam Dunn-Scott MacFadyen ikilisine Reginald Harkema'nın eklenmesiyle ortaya çıkmış. Arka planda siyah-beyaz ve sessiz çekilmiş ara yazılarla yürüyen eskitilmiş bir 'Dr. Jekyll ve Bay Hyde'öyküsü canlanıyor. Robert Louis Stevenson'ın kısa romanı, sanki "Hedwig ve Kızgın Çıkıntısı"nın ("Hedwig and the Angry Inch", 2001) 'kızgın çıkıntı' meselesinin paralelinde bir şekle sokuluyor. Kimlik bunalımı ve sahne hayatı ile özel hayatın farklarıyla cinsel tercihler eşleştiriliyor. Bu eylem çoğu zaman güldürüyor. Uçarı iç benlik filmi canlandırıyor.
Sahte belgesel 1975'e kadar grubun aktif yıllarını perdeye yansıtıyor. Şok Rock'ın babası olarak anılan Alice Cooper, çocukken kiliseye gitmesinden itibaren manidar bir portre sunuyor. Aslında her şeyin ortada kalması, kısıtlı bir sürece odaklanılması, karakterin biyografisinden öte değerlenen ana mesele burada. Alice Cooper adıyla bilinen grup, o yıllardaki hippi kültüründen Woodstock meselesine uzanırken, Iggy Pop ve daha fazlasıyla bir müzik sahnesi temsili sunuyor. Arşiv görüntüleri bir kimlik bunalımının ortasına sokuluyor.
Yönetmenler karakterlerin kartonlarını kullanıp bir bakıma el işi bir canlandırma metoduyla ilerlerken ironik anlatıcı sesinden de dinamizm katkısı alıyor. Araya girip siyah-beyaz-renkli ve sessiz-sesli ayrımına malzeme olan 'Jekyll ve Hyde' meselesinin altı dolduruluyor. !f'te keşfetmeye alışık olduğumuz "Tarnation" (2003) gibi belgesel kalıplarıyla oynayıp ters köşe yapan şaşırtıcı belgesel tanımlarından bir yenisi daha canlanıyor. Arada kalmış bir bireyin biyografik temsili her anında merak uyandırıyor. Metal ve rock kültürü yıllarca hatırlanacak bir miras kazanıyor.
FİLMİN NOTU: 7.6

"Sevgili Beyaz Irk": 'Okul Yılları', 'Günaydın Vietnam'la buluşuyor

Ivy League'de okuyan siyahi öğrencilerin arasına sızan "Sevgili Beyaz Irk" ("Dear White People"), Justin Simiens önderliğinde diyaloglu bir komedi geleneğine doğru ilerliyor. Filmin bu temelden beslenirken 'politik açıdan doğru' durma çabası takdire şayan. Siyahi arkadaş sayısının ikiye çıkarıldığı söyleyerek açılışı yapan, sözünü sakınmayan radyo programcısı Sam'in izini sürüyor Simiens. Onun sesiyle başlayıp, grupların isimlerini de söyleyen çoktan seçmeli bir yapı kuruyor. Epizodik ayrıştırma, sinematografi-kurgu birlikteliğiyle bir sinema dilinin sözünü veriyor.
Renk ayrımı yapmadan birbiriyle ilişkiye girebilen öğrencilerin samimiyeti bir yana siyahları eşcinsel olarak ayrıştırırken, geveze beyazları da barındıran çok yönlü, kişiye göre değişiklik gösteren bir gençlik düzeni ortaya çıkıyor. "Günaydın Vietnam"da ("Good Morning, Vietnam", 1987) Robin Williams'ın askerleri Vietnam Savaşı'nda rahatlatırken dikkat çeken ağzı bozuk tiplemesi, burada kadın benliğinde Obama sonrası dönemdeki ırkçılığa dikkat çekiyor. Ayakları üzerinde duran melez ve siyahi karakterler galerisi sunuyor.

Bunun devamında kameranın yukarıda boşluk bırakarak veya öne bir obje koyarak diyalogları aldığı, simetrik bir görsel yapı kuruluyor. Bazı grupların durmasından imalı bölüm adlarının işlevine uzanan bir özen var. Rejinin görüntü yönetmeninden aldıkları iyi sonuçlar veriyor. Ama 108 dakikaya kayıp konuşmaları daha da fazlalaştırmak meselenin değerini azaltıyor. Spike Lee'den Oprah Winfrey'ye kayan diyaloglar iğneleyici duruyor. Afro-Amerikalıların popüler kültürle ilişkisine eleştirel bakış bir 'doğruculuk' getiriyor. Böylece siyasi dönem taşlaması radyo programcılığı mesleğinin gözlemiyle yansıyor perdeye. Kafası çalışan üniversite öğrencilerinin üzerine siyah ile beyazı birleştiren kahverengi bir renk paletiyle giden film, 1.85:1'de ayakta duruyor. Seks sahnelerindeki sömürüye kaymayan kareler bile bu detaycılığı anlatmaya yetiyor.
Sanki 1965'te Vietnam'da geçen radyo filmi "Günaydın Vietnam" ile Spike Lee imzalı siyahi gençlik filmi "Okul Yılları" ("School Daze", 1988) arasında köprü kurarak felsefi ve politik katmanlar açılıyor. Dalga geçtiği Tyler Perry popülizmine yaklaşmıyor "Sevgili Beyaz Irk". Irk ayrımının halen devreye girdiği bir üniversite portresi eşliğinde Obama sonrası dönemden diyaloglarla bezeli bir temsil çıkarıyor. Irkçılık üzerine metinsel açıdan iyi planlanmış benzersiz bir Obama sonrası taşlamasına dönüşüyor.

Kerem Akça - HaberTürk

Yılın Albümü: Öykü Gürman / Rüya Bitti

Jou Bellini by Carlos Khu

Zayıflamanın formülü

$
0
0

İnsanlar diyetle kilo verse bile yüzde 85'i bir yıl geçmeden geri alıyor.

22.00'de uyuyunca devreye giren melatonin hormonu da zayıflamaya yardımcı olan bir diğer etken.

Kahvaltıyı atlamak ya da sağlam bir kahvaltı yapmak kilo vermede bir değişiklik yaratmıyor. Sabahları çok fazla yeme isteği duymuyorsanız yemeyebilirsiniz.

5 öğün ve günde 2 öğün yiyen kadınlar karşılaştırıldığında harcadıkları kalorinin tamamen aynı olduğu görüldü.

Yağ konusunda son yıllarda yapılan araştırmalar uzmanların uzun zamandır yağ konusundaki görüşlerini zaten çürütmüştü. Yağın her şeyden önce hücreyi koruyarak hastalıklara, virüslere karşı savaştığı gerçeğinin yanı sıra karbonhidratların "simit"şeklinde göbekten daha fazla sorumlu olduğu ortaya çıktı.

30'lu yaşlarımızda kaslarımızın yaklaşık yüzdze 5'ini kaybederiz. Bu da yaşlandıkça kilo vermenin zorlaşmasının nedenlerinden biridir. Ama egzersizler bu açığı kapatmak mümkün. Ayrıca eğer açık havada egzersiz yaparsanız, D vitamini de almış olursunuz, ki bu da kilo vermeye yardımcı bir başka etkendir.

Hürriyet

Nihat Doğan'dan şok Tarkan tweeti!

$
0
0
Özgecan'la ilgili sosyal medyadan attığı mini etek tweet'i tepki çeken Nihat Doğan'ın, son olarak Tarkan'la ilgili tweeti yine "Yok artık" dedirtti.
500 bini aşkın yurttaş sansüre karşı birleşiyor! Beğen takip et

Attığı tweetlerle bu hafta dikkatleri üzerine çeken Nihat Doğan, Tarkan'la ilgili tweeti yine tepki çekti.

Özgecan'la ilgili sosyal medyadan attığı mini etek tweet'i tepki çekince Survivor'dan çıkarılan, menajerinin çalışmayı bıraktığı, hakkında GS Kulübü'ne üyelikten ihracı için başvuruda bulunulan ve hakkında suç duyurusu yapılan Nihat Doğan, bir takipçinin attığı tweet'e Tarkan hayranlarını kızdıracak bir yanıt verdi.

Bir topu seven...

Nihat Doğan "Mesela bir Tarkan hayranı asla Nihat Doğan'ı sevmez, kendi de nedenini iyi bilir" tweet'ini okuyup şöyle bir cevap verdi: "Tabii ki biliyorum. Bi topu seven benim gibi delikanlıyı asla sevmez"

Şarkıcının bu tavrı büyük tepki çekti!

Güneş'in haberine göre; Türk sanat müziği sanatçısı Onur Akay, Nihat Doğan’ın attığı bu tweeti Facebook adresinden paylaştı. Akay, 'O kelimeyi kullandığın kişi dünyaca tanınmış bir sanatçı. Sen dünya gündemine 2. sıradan, #NihatVarsaSurvivorBoykot tag'ı ile giren bir Twitter balonusun.' yazdı

Kaynak: Güneş

'Futbol homoseksüellerin oynadığı bir spor değil'

$
0
0
Rusya Milli Takımı'nı çalıştıran İtalyan teknik direktör Fabio Capello'dan çok tartışılacak sözler...

Dünyaca ünlü teknik direktör Fabio Capello, Atletico Madrid'in sert futbol oynadığı eleştirilerine karşı çıkarak, "Futbol homoseksüellerin oynadığı bir oyun değil erkek oyunudur" dedi.

İspanya'da yayınlanan bir spor programına bağlanan tecrübeli hoca, Atletico Madrid'in, Real Madrid ve Barcelona gibi ekstra değerlere sahip bir takım olmadığının altını çizerek " Bu futbolcular galip gelebilmek takım olabilmek için büyük çaba sarf ediyorlar, futbol bir fizik oyunudur ve hep böyle olmuştur" ifadelerini kullandı.  

Real Madrid'in kadrosunun Barcelona'dan daha üstün olduğunuda savunan Capello, buna rağmen iki takım arasındaki en büyük farkın Katalan ekibinin daha iyi takım oyunu oynaması olduğunu söyledi. Bir dönem Real Madrid'i de çalıştıran İtalyan teknik direktör, "Real, dünyanın en iyi forvet oyuncularını transfer ederek takım olmaya çalışıyor. Buna kişilik ve kalite eklemediğiniz zaman transfer fiyaskoyla sonuçlanır"şeklinde konuştu.

Radikal



Kemal Doğulu: Marjinal değil, imam hatipliyim

$
0
0
Çocukluktan beri içgüdüsel olarak bir kuaförlük isteği vardı. Mersin’de, halamın oğlunun kuaför salonu vardı. Onun yanında çalışmak istiyordum. Ama o izin vermiyordu...

Biz zengin bir aile değildik. Hatta fakir bir aileydik. Bayağı fakirlik sınırındaydık. Dolayısıyla benim şımarıklık yapacak lüksüm yoktu hiçbir zaman. Babam yoktu zaten, gemilerde çalışıyordu. 10 yıl boyunca evde değildi. Evde bir erkek yok. Oradan gönderebildiği kadar para gönderiyor. O yeterli değil. Beş kardeşiz. Çocuksun ve en basiti, kola içmek istiyorsun ama kola alacak parası yok annenin. Ne yapacağım? “Bana para ver” diyecek küstahlıkta bir çocuk olmadım.

Bakkalda çalıştım, bisiklet tamircisinde çalıştım, terzide, tatlıcıda, tüpçüde her yerde çalıştım... Hep kuaför olmak isterdim ama olana kadar hepsinde çalıştım. Bir yandan da ilkokuldan mezun oldum. Benim amcalarım çok dindar insanlar. Başta baba yok. Tam benim ilkokuldan mezun olduğum dönem, bir amcam Almanya’dan yaz tatiline geldi. “Bu çocuğu İmam Hatip'e yazdıracağım” dedi. Ben altı yaşında ilkokula başladım. 11 yaşında çocuk. İmam Hatip ne bilmiyorum zaten. Babama telefonla ulaşıp; “Ben bütün masraflarını karşılayıp İmam Hatip'e yazdıracağım bu çocuğu” dedi. Babam da kabul etti. Ortaokulu İmam Hatip'te okudum. İlk defa söylüyorum bunu burada.

İmam Hatip'te okumanın kötü bir katkısı olmadı bana. Kur'an'ı Kerim’i okumuş, hatmetmiş oldum. Bütün duaları ezbere biliyorum. Arapça öğrendim. Zaten bizim ailede babaannem, halalarımla Arapça konuşur. Allah’a inancım hep vardı. Elhamdülillah Müslüman bir insanım ve daha da iletişimimi sağlamlaştırdı Allah ile. Başka bir şey kattı bana. Hiçbir zaman bununla ilgili sıkıntım olmadı.

Radikal

Beauty by Milan Vukmirovic HQ images

İspanya'da eşcinsellik ve cinsel ayrımcılığa karşı futbol eylemi

$
0
0
İspanya'daki bazı futbol kulüpleri, eşcinsellik korkusu ve cinsel ayrımcılığa karşı dikkati çekmek için futbolcularının, bu hafta oynayacakları maçlarda kramponlarında gökkuşağı renkli bağcıklar kullanacağını açıkladı.

İspanya'daki eşcinsel derneği FELGTB'nin çağrısına olumlu cevap veren İspanya Birinci Futbol Ligi (La Liga) takımlarından Rayo Vallecano, bu pazar deplasmanda Athletic Bilbao'ya karşı oynayacakları maçta futbolcularının gökkuşağı renkli bağcıklar kullanacağını bildirdi.

Atletico Madridli futbolculardan Saul ve Raul Jimenez'in de bu kampanyaya destek verecekleri belirtildi. Bir maçlık kampanyaya, İspanya 2. ve 3. lig takımlarından Racing, Leganes, Cadiz, Murcia, Hercules'in de katılacakları açıklandı.

Kampanyada görev yapan FELGTB üyesi Ruben Lopez, İspanya'daki Profesyonel Futbol Ligi (LFP) kurumundan "Bu tip kampanyalarda sınırlayıcı bir politikamız var" yanıtı aldıklarını belirterek, "Eşcinsellik futbolda halen bir tabu. Avrupa'daki binlerce futbolcudan nasıl olup da bir kişi bile çıkıp eşcinsel olduğunu açıklayamıyor? Bu tip kampanyalarla gerek futbolcular gerekse taraftarlar arasındaki bu korkuyu kırmak istiyoruz" yorumunu yaptı.

REAL MADRID VE BARCELONA'DAN CEVAP GELMEDİ

İspanya'nın iki büyük kulübü Real Madrid ve Barcelona'dan çağrılarına ilişkin henüz bir cevap alamadıklarını söyleyen Lopez, bazı futbolcuların kampanyaya destek vermek istemelerine karşın kulüpleri tarafından engellendiklerini öne sürdü.

Eşcinsellik korkusuna karşı ilk kampanya, geçen sezon İtalya Birinci Futbol Ligi'nde (Seria A)'da yapılmıştı. İtalya'daki eşcinsel derneği Arcigay'in 500 futbolcuya gönderdiği mesaja karşılık veren tek isim Cagliarili orta saha oyuncusu Daniele Dessena, 25. haftada oynanan karşılaşmada sahaya gökkuşağı renkli krampon bağcıklarıyla çıkmıştı.

Bu sezon İngiltere Premier Lig'in 4. haftasında oynanan Arsenal-Manchester City maçında sahaya çıkan futbolcular da gökkuşağı renkli çoraplar giymişti. Daha sonra internette başlatılan kampanyayla 100 binden fazla gökkuşağı renkli çorap satıldığı bilgisi verilmişti.

Cumhuriyet

Joao Chiaffitelli by Johnny Lopera

TAYLAND’TA ÜÇLÜ EŞCİNSEL EVLİLİK

$
0
0
Tayland’ta, Sevgililer Günü’nde evlenen 3 erkeğin düğün öncesi fotoğrafları Facebook’ta tıklanma ve yorum rekoru kırdı. Bir gazetenin Facebook hesabında yayınlanan bu fotoğraflar, birkaç saat içinde 50.000 beğeni ve 1.000 yorum aldı.

İsimlerinin Joke, Bell ve Art olduğu söylenen bu üç erkeğin, 15 Şubat gece yarısında yapılan törenle evlendiği ve balayı için Uthai Thani’ye gittikleri öne sürüldü.

Üçlü’den Art “Aşk koşulsuz olarak gerçekleşir ve iki insanla sınırlı değildir. Aşk dünyaya barış getirir” diyerek Facebook üzerinden yorum yaptı.

Eşcinsel evlilikler Tayland’ta henüz yasal olmadığından yapılan bu tören sembolik olarak gerçekleşti.

GAY STAR NEWS

O elmayı ısıran adam Alan Turing


Tyson Ballou

CİNSİYETÇİLİKLE DRAMLAŞAN ‘YAPAY OYUN’…

$
0
0
Kadına yönelik şiddet nasıl ki, ABD Başkanı Obama’nın dahi mesajlarına girecek derecede, sınır tanımaz bir yaygınlık gösteriyorsa insanların cinsel tercihlerinden dolayı cezalandırılma vahşeti de aynı oranda global bir sorun. Bu acı hakikatin beyazperdedeki yansımaları yerlisinden yabancına türlü konularla ele alınmakta.

!f İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve gösterim sonrası yönetmenleri M.Caner Alper ile Mehmet Binay’ın “Kadına yönelik şiddetin kökeninde, binlerce yıldır kendi evimizde baş tacı ettirilen erkeklik olgusu ve iktidara saygı geleneği var. Evdeki kralın tacını çıkaramazsak, sessizliğimizi bozmazsak, cinsler ve cinsiyet yönelimleri arasındaki barışı da sağlayamayız” şeklindeki mesajcılıklarıyla tanıtılan ‘Çekmeceler’, +18’lik bir film olarak, genç kız ve kadın cinselliğini şiirsel bir dille beyazperdeye aktarırken vizyondaki ‘The Imitation Game (Yapay Oyun) Enigma’ da bilgisayar biliminin babası sayılan Alan Turing’in İngiltere’deki yaşamından önemli bir kesiti işleyip onun maruz kaldığı ‘eşcinsellik cezası’ üstüne düşündürmekte.

Aslında ‘The Imitation Game’ filmini ele alırken, genel itibariyle bir ‘İtibar iadesi’ de diyebiliriz. Zira bu film hem ‘Enigma’yı Amerikalıların çözdüğünü iddia eden tarzda filmler üreten Hollywood’a, 2. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirmedeki asıl onurun kendilerine ait olduğunu göstermek isteyen İngiltere’nin bir cevabı… Hem de büyük başarısına karşılık homoseksüelliğinden dolayı aşağılanıp ölüme yollanan ve ancak 2013 yılında itibarı iade edilen Alan Turing’e İngiltere’nin bir onurlandırma borcu!

Andrew Hodges tarafından yazılan ‘Alan Turing: The Enigma’ adlı biyografiden uyarlanarak sinemaya aktarılan ve En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen de dâhil olmak üzere 8 dalda Oscar adaylığı olan yapımda Alan’ın hikâyesini izlenir kılan ise Sherlock Holmes olarak tanıyıp sevdiğimiz başarılı oyuncu Benedict Cumberbatch…



GAY’LİĞİ DÜNYAYI KURTARMASININ ÖNÜNE GEÇEN DEHA

Her gün kullandığımız pek çok teknoloji ürününün kimlerin eseri olduğunu hiç aklımıza getirir miyiz? Günümüzde sosyal medya kullanımıyla herkesin vazgeçilmezine dönüşen bilgisayar mesela… Kaçımız bunun öncüsünü araştırmıştır? Ya da medyanın ve tarih kitaplarının yazdığı toplumsal olayların-savaşların derinliğinden, perde arkasındaki gerçek etkenlerden haberimizin olması ne derece mümkün?

Şimdiye dek bu sorulara olumlu cevap verebilmek pek imkân dâhilinde değildi. Ama neyse ki, genellikle magazinsel yansımalara olanak tanıyan ve içerikleriyle değil de oyuncularıyla akıllarda yer eden kurgu dünyası bu tarz konulara el attı, gerçek kişilerin hayatlarından yola çıkarak yaşanmışlıkları beyazperdeye taşımaya başladı da… Bizler de yıllar boyu saklanan gizemli isimlerin başardıklarını ve karşılaşmak zorunda kaldıkları haksızlıkları öğrenir olduk.

Şimdilerde 13 Nisan’da New York’ta açık artırmaya çıkacak olan ve Enigma kodlarını çözerken kullandığı sanılan 56 sayfalık not defteriyle de adı anılan Alan Mathison Turing de, bu sinemasal yönelimin son kahramanlarından. Kendisi ‘deha’ olduğunu kabul etmese dahi gerek bilgisayar bilimine, gerekse 2. Dünya Savaşı’nın Müttefiklerin lehine gelişmesine ve kazanılmasına büyük katkısı olmuş biri…

159 milyon Enigma ayarında şifre çözmenin 20 milyon yıl süreceği gerçeğinde olasılıkları denemek isteyen insan beyninin yetersizliğine karşın, geliştirdiği Turing testi ile makinelerin düşünme yetisine sahip olabilecekleri kriterini öne sürerek arayışa geçen Alan Turing’in matematik dehası ve insani yönü ‘The Imitation Game’ filminde buluşmakta.

Matematiğin özgür dünyasına sonuna dek sadık kalan ve bu sırada ‘kare bulmaca’ çözmenin önemini bir kez daha hatırlatan Alan Turing’in bilimsel çabasıyla kişisel acısını gözler önüne seren ‘The Imitation Game’, bu anlamda önemli bir yapım.

1966’dan bu yana, anısına bilgisayar biliminin Nobel’i sayılan Turing Ödülü de verilen ve Nazi Almanya’sının gücüne güç katan ‘Enigma’ denilen şifre makinesinin karşısına çare olarak kendi buluşu ‘Christopher’ını yaratan Alan Turing’in parlak yılları, Bletchley Park – İngiltere’de toplanan şifre çözücü ekiple birlikte olduğu savaş dönemine rastlamakta…

Hırsızın gazabına uğramış, laboratuar benzeri ev ortamının dağınık görüntüleri… Komşu ihbarıyla gelen polise evinden bir şeyin kaybolmadığını söyleyen bir profesörün reddeici umursamazlığı… Ve tüm bu tablo karşısında Manchester polisinin şüpheci tavrıyla gelişen hazin bir son!

Bilinmeyenleri bildiğini söyleyen bir adamın sözlerinde, trajik sonun başlangıcını hissettiren bir açılışla karşımıza gelip 1939 Londra’sının tren garına uzanarak Almanya’yla resmen savaşa girilen günlere götüren ‘The Imitation Game’, telsiz imalatının yapıldığı hükümet merkezindeki gizli çalışmaların sürecini izletirken tek bir zaman dilimine bağlı kalmayıp yıllar arasında geçişlerle Alan Turing’in özelini ve çalışma temposunu bizlere göstermekte.

Yapay zekânın babasının cinsel tercihindeki inceliği, itilip kakıldığı despotik okul yıllarına uzatarak bizi, tek arkadaşı-aşkı Christopher ile tanıştıran akış, ara ara savaşın hazin yüzünü de yansıtmayı ihmal etmiyor bu tempoda.

Ancak filmdeki hazinlikler arasında en beter olanı casusluğundan şüphe duyulan Alan Turing’in eşcinselliğinin, ‘Hırsız suratınıza tokat atsa onu yine bulamazsınız’ diyerek aşağılayıp gaza getirdiği, müfettiş tarafından deşifre edilmesi!

Cambridge Üniversitesi’nin 1948’e dek kadınlara diploma vermediği gerçeğinde İngiltere’nin yakın tarihlere dek sürdürdüğü ‘cinsiyetçilik’ merakını; kadınların çalışma hayatında ancak ‘sekreter’ görevine layık görülmesi, bilimin ‘erkek işi’ sayılması… Kadınların, erkeklerle aynı yerde kalmalarının hoş karşılanmaması ve aile baskıcılığı gibi detaylarla veren ‘The Imitation Game’de açığa çıkan bir diğer hazin durum, eşcinselliğin hapis veya kimyasal hadım yoluyla cezalandırılan bir suç oluşu…

Milyonlarca kişinin hayatını borçlu olduğu, belki de Almanya’nın galip çıkacağı 2. Dünya Savaşı’nın ‘yapay zekâ’ kahramanı Alan Turing’in dünyasını karartan da İngiltere’nin gay’liğe karşı 1967 yılına dek sürdürdüğü bu katı tavır işte!

Böylece İngiltere yasaları sayesinde, bilime ve insanlığa inanılmaz katkıda bulunan bir dehanın ‘gay’liği, icadının da dünyayı kurtarmasının da önüne geçiyor.

İnsan izlerken inanamıyor doğrusu… Özgürlükler, haklar konusunda mangalda kül bırakmayanların kısa süre öncesine kadar bu denli bağnaz, ayrımcı ve kıyımcı olduğu gerçeği ‘The Imitation Game’de bir tokat gibi çarpıyor yüzünüze.



APPLE’IN ELMASI ALAN TURİNG’İN TRAJEDİSİNDEN Mİ?

Christopher ismini takarak adeta ilk aşkını unutamadığını ve eşcinselliğini haykıran Alan Turing’in, Almanların şifrelerini çözmek için Almanca bilmeye gerek olmadığını ispatlayarak, kahramanlaştığı savaş yıllarının sonrasında gelişen öyküsüne gelince… Tam bir gizem.

Yenilikçi Başbakan Churchill tarafından tam yetkili kılınarak Christopher’ini yaratmaya koyulan ve bu esnada bilim kadınlığını sürdürmesi için Joan Clarke ile nişanlanan Alan Turing, bu gizemli süreçte nelerle karşılaştı, nasıl öldü tam olarak net değil.

Savaşın bitmesiyle kendisinden şifre çözücü makinesi Christopher’i yok etmesi ve suskun kalması istenen Alan Turing, makinelerin de beyinleri olabileceğine, düşünebileceğine inanarak çalışmalarını yürütürken patlak veren ‘eşcinsellik’ skandalı da bu gizemin parçalarından zaten. Kendi itirafıyla eşcinsellik suçlamasından mahkûm olan ve kimyasal hadım yöntemi olarak kullanılan hormon ilaçlarını almaya başlayan Turing’in evinde yeniden yaptığı makinesinin elinden alınmasından korktuğunu, yalnızlıktan ürktüğünü görüyoruz.

2009’da İngiliz hükümetinin resmen özür dilediği, heykellerini diktiği ve 2013’te Kraliçe’nin verilen eşcinsellik cezasını affederek itibarını iade ettiği Alan Turing, 1954’te zehirlenerek ölmüş. Ancak filmde de işaret edildiği gibi, Alan Turing yere dökülen toz siyanürü toplarken dahi hayli dikkatli davranıyor! Buna rağmen polis kayıtları, siyanürü, elmayla birlikte alıp intihar ettiği yönünde.

Kısacası, gay’liği bahane edilerek öyle veya böyle 41 yaşında ölüme yollanan Alan Turing’in sonu tam bir trajedi… Onun bu ‘siyanürlü elma’ trajedisinden arta kalan ise her ne kadar reddedilse de, gay sembolü olan gökkuşağının renklerini taşıyan Apple’ın ilk logosuna ilham olma ihtimali!

Nihayetinde; Cinsiyetçilikle dramlaşan ‘Yapay Oyun’ sinema ve insanlığı hissetmek adına başarılı bir çalışma.

Hiçbir şeyi akıl edilemeyeceği sanılan insanların hiç kimsenin akıl edemeyeceği şeyleri yapabileceğini ispatlayan… Bulmaca çözmenin matematik dehası adına iyi bir şey olduğunun altını çizen… Ve insanların şiddeti ‘tatmin olma’ duygusu yarattığı için sevdiklerini, onları mutlu eden bu tatmini ortadan kaldırırsanız sevmekten vazgeçeceklerini savunan… Bu arada ince İngiliz mizahından da örnekler veren… Bilgisayarın babası Alan Turing’in öyküsü, İngiltere’nin bulduğu ama kaymağını Amerika’nın yediği bir buluşa imza atan matematik dehasının insan şiddetinden korunmayı başaramadığını gözlemlemek için izlenmesi gereken bilgilendirici ve düşündürücü bir yapım.

Anibal GÜLEROĞLU - Milliyet

The Imitation Game: Enigma 7

$
0
0
Neredeyse tek başına İkinci Dünya Savaşı’nı iki yıl daha erken bitirmesini ve on milyonlarca yaşamı kurtarmasını bir kenara bırakın, İngiliz dahi Alan Turing’in modern teknoloji üzerindeki müthiş etkisi tartışılamaz. Eğer şu anda eleştirimi bir bilgisayarı kullanarak yazabiliyorsam, sizde başka bir bilgisayar aracılığıyla okuyabiliyorsanız, bir zamanlar ‘Turing Makinası’ adı konulan bilgisayarların varlığı için ilk başta Turing’e teşekkür etmemiz lazım.

Belki de bizim teşekkür etmemiz lazım, çünkü İngiliz hükümeti eşcinsel olduğunun farkına vardığı Turing’in ülkesine ve milyonlara verdiği fedakarlıklar için onu zorla kimyasal yollarla hadım ederek, bu yüzden büyük ihtimalle kısa süre sonraki intiharına sebep olarak ‘teşekkür’ ettiler. İngiltere ta 2013’te Turing’in ‘eşcinsellik suçları’nı affetti. Turing’i haklı olarak kahramanlarından biri olarak kabul eden İngiliz LGBT cemiyeti bu haksızlığa özür dilenmesi için altmış yıldan fazla bekledi.

Belki de Turing’in ne kadar dahiyane, karmaşık ve hayret uyandıran bir figür olduğunu, modern teknolojiye neler kattığını her zaman akılda tuttuğum için The Imitation Game: Enigma gibi türün klişelerini peş peşe sıralayan gayet ortalama bir biyografik dramadan daha yaratıcı bir iş ümit ettim. Yine de Turing hakkında fazla bilgisi olmayan (Ve sonradan üzerine daha çok araştırma yapabilecek, çünkü film bir sürü detayın ya üzerinden atlıyor, ya da atıp tutuyor), Turing rolünde Benedict Cumberbatch’in tutkulu performansı ile ayakta duran tipik bir Hollywood biyografisi isteyen seyircinin dikkatini çekebilir.

Fakat bu ilginç kişiliği incelikle ve derinden inceleyen, yaratıcı ve orjinal bir drama çıkarmak zor bu filmden. Hollywood’da ‘Oscar Yemi’ diye bir terim vardır, Akademi’nin ilgisini çekebilmek için belli bazı elementleri içine zorla sokuşturan filmler için kullanılır. The Imitation Game işte tam bu terime uyan filmlerden, bu yüzden de bu kadar Oscar adaylığı almasına şaşırmamak lazım.

Filmin hikaye tasarımı adımı adımına biyografi türünün bilindik numaralarını takip ediyor. Çoğunluğu İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen hikayeye tabi ki 1950'li yıllarda giriyoruz, ki hemen Turing’in çocukluğuna, oradan da çabucak Enigma kodunu kırmak için atanmasına zıplayalım. Her tipik biyografik filmin baştacı olan, yapmaca olayları gerçek görüntüler ile karıştıran montaj sekanslarından da geçilmiyor ne yazık ki. Bu kadar karmaşık ve ilgi çekici bir hikayenin aktarılırken seyircisine bu kadar tenezzül eden bir yaklaşım kullanılması harcanmış bir fırsatı gösteriyor.

The Imitation Game, Turing’in eşcinselliğinin ve savaş sonrası trajik hayatının basitçe ve çabukça üzerinden geçerken amacının bir karakter irdelemesi yerine prosedürel bir gerilim yaratmak olduğunu çabucak gösteriyor. Almanların kırılamaz denilen Enigma kodunu kırmak amacıyla pahalı bir makine yaratmak isteyen Turing’in üstleri ile girdiği kavgalar ile karakterin gerçek kimliğini gizlediği iç çatışması yerine daha alışılagelmiş dış çatışmalara odaklanıyoruz. Sizce ilk başta Turing’e karşı çıkan üstleri makinenin çalıştığını görünce gayet bayat duygusal bir sahne ile onu kutlayacaklar mıdır hikayenin üçüncü perdesine gelmeden önce?

Biyografik filmlerin dramayı güçlendirmek için bazı detayları es geçmesi veya sil baştan yaratması gayet normal, fakat ortada bir denge olmalı. The Imitation Game’in ileri geri zıpladığı üç zaman diliminden biri, çocuk Turing’in (Alex Lawther) en iyi arkadaşı ile zor kodları çözmesini gösteriyor. Bu gereksiz sahnelerin amacı belli ki hem Turing’in kod çözme dehasını seyircinin kafasına iyice sokuşturmak, hem de tutucu seyirciden fazla tepki almadan, fiziksel bağlantılardan uzak bir eşcinsellik tablosu yaratmak.

Filmin bu sekansları hem ucuz karakter yapılandırma yöntemleri, hem de tamamen yapmaca (Turing’in geçmişinde onu kod çözmeye iten böyle bir çocuk yok) olması yüzünden biraz sırıtıyor. Peki ya sırf hikayenin İkinci Dünya Savaşı bölümüne flashback yapabilmesi için Turing’in rastgele bir polis memuruna inanılmaz hassas devlet sırları ile dolu hikayesini anlatmasına ne demeli?

Cumberbatch’in derin kişisel bir bağlantı hissettiğini söylediği Turing’i canlandırmak için elinden geleni yaptığı ortada. Hatta Turing’i tanıyanlar Cumberbatch’in diyalektinden ve tavırlarından gayet etkilenmişler. Fakat filmin yazarı Graham Moore ve yapımcıları gayet yüzeysel bir karakter yaratarak Cumberbatch’e pek yardımcı olamıyorlar. The Imitation Game’in Turing’i, durmadan mantığın önemini tekrar etmesi ile Mr. Spock’u, antisosyal davranışları ile Hollywood-Yağmur Adam tarzı bir otistik klişesini, metaforları anlayamaması ile de Guardians of the Galaxy’nin Drax the Destroyer’ını birleştiren bir karikatür oluyor.
Filmin yönetmeni Morten Tyldum, Norveç gerilimleri ile tanınan bir yönetmen. Son filmi Kafa Avcıları, pek akılda kalmayan ama başarılı bir gerilimdi. Biyografi türünde deneyimsiz olan Tyldum’un ‘Biyografi Filmi Nasıl Çekilir?’ gibi bir kitap okuyup da The Imitation Game’i yönettiği hissine kapılmadan edemiyor insan. Yine de filmin sekiz Oscar adaylığını fazla ciddiye almazsanız teknik yaklaşımı ve başarılı performansları ile aşağı yukarı tatmin eden bir biyografi olmadığını söylemek de haksızlık olur.

Oktay Ege Kozak -  Beyazperde

Apple eşcinsellerin yanında

$
0
0
Apple'ın San Fransisco’daki yıllık gay pride yürüyüşüne destek olmasının ardından firma, geçmişinde anti-homoseksüel aktivitelerde bulunduğu ortaya çıkan Jay Love’ın işine son verdi.

Eşcinsel bir CEO tarafından yönetilen Apple, şimdiye kadar LGBTT’lerin hakları için epey bir çalışma yürüttü ve bu çalışmalarından ötürü pek çok övgü topladı. Geçtiğimiz senelerde firma, Arizona’daki homofobik yasaya karşı gelmiş ve San Fransisco’daki yıllık gay pride yürüyüşüne destek olmuştu.
Tüm bunların ışığında firma, bu attığı adımla birlikte eşcinsellerin yanı sıra; eşitlik ve çeşitlilik isteyenleri de sevindirecek. Cupertinolu, geçmişinde anti-homoseksüel aktivitelerde bulunduğu ortaya çıkan Jay Love’ın işine derhal son verdi. Eski politikacı, Apple‘ın Alabama’da siyasi açıdan elinin güçlü olması için firmaya katılmıştı.
Alabama Ethics Commision’ındaki kayıtlara göre Love, eşcinsel evliliklere karşı olduğunu açıkça göstermişti. Bunun, Tim Cook’un eşcinsel olmaktan gurur duyduğunu söylediği açıklaması ile ne kadar tezat oluşturduğu zaten ortada. Apple CEO’sunun kendisinin de Alabama’lı olması ise, işleri başka bir boyuta taşıyan uak bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.
Apple‘ın Love’ın işine son vermesi, eşcinsellere verdiği desteğin sadece lafta olmadığının da bir göstergesi aslına bakacak olursanız. Bu hareket, firmanın San Fransisco’da gerçekleştirilmiş olan gay pride ardından yayınladığı videoyu daha bir anlamlı hâle getirdi diyebiliriz.

http://www.medyaloji.net/son-haber/apple-escinsellerin-yaninda_23634297.html

Cole Monahan for Charlie by Matthew Zink

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>