Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

İnternetten bulununan koca sanal çıktı!


Travesti çetesi çökertildi

$
0
0
İzmir’de bir turizm firmasında çalışan iki arkadaş eğlence dönüşü birlikte olmak için anlaştıkları travestinin evine gitti. 17 yaşındaki E.K. isimli travesti kıyafetlerini çıkardıktan sonra yatakta bekleyen 42 yaşındaki Y.A.’nın boğazına bıçak dayarken, diğer travestiler de odaya bağlantılı diğer kapıdan girerek pantolonun cebindeki şirket parası olan 14 bin lirayı çaldı.


Gasp ve Ahlak Büro Amirliği ekiplerinin ortak operasyonuyla yakalanan 6 travestiden oluşan çete, yağma suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Olay, 14 Ekim Cumartesi günü Konak ilçesi Alsancak semti bornova Sokağı'nda gece saatlerinde meydana geldi. Bir turizm firmasında çalışan 42 yaşındaki Y.A. ile iş arkadaşı 25 yaşındaki arkadaşı K.E. bir barda eğlendikten sonra araçlarına doğru yürümeye başladı. Bornova Sokağı'nda ilerleyen iki kafadar aldıkları alkolün de etkisiyle yanlarına gelen 23 yaşındaki Burak T. isimli travestiyi kadın zannetti. Burak T. ile para karşılığı birlikte olmak için anlaşan iki arkadaş travesti ile birlikte bir apartman dairesine gitti. Cebindeki yüklü miktardaki parayı çıkarıp içinden anlaştıkları tutarı travesti Burak T.'ye veren iki arkadaş, iki farklı odaya girip kıyafetlerini çıkardıktan sonra beklemeye başladı. Bir süre sonra evdeki travestilerden 17 yaşındaki E.K., Y.A.'nın odasına girerek müştekinin boğazına bıçak dayadı.

BİRİ BIÇAK ÇEKTİ, DİĞERLERİ CEBİNİ BOŞALTTI

Y.A. boğazına bıçak dayanınca büyük bir panik yaşadı. Bu sırada Y.A.'nın bulunduğu odaya bağlantı sağlayan ikinci kapıdan içeri giren diğer travestiler 36 yaşındaki Umut Ç., 28 yaşındaki Ercan Ç., 22 yaşındaki Muhammet S. ile 22 yaşındaki Emre K. müştekinin cebini boşalttı. Travestiler Y.A.'nın cebindeki şirkete ait 14 bin lirayı çaldı. Y.A. ile K.E. isimli kafadarlar apar topar kıyafetlerini giyip dışarı çıktı. Travestiler tarafından evden kovulan iki kafadardan Y.A. cebini kontrol ettiğinde 14 bin lira paranın yerinde olmadığını gördü. Bunun üzerine iki arkadaş soluğu Alsancak Polis Merkezi'nde aldı. İki arkadaş kendilerine bıçak çekildiğini ve 14 bin lira paralarının çalındığını belirterek travestilerden şikayetçi oldu. Şikayet üzerine harekete geçen Asayiş Şube Müdürlüğü'ne bağlı Gasp ve Ahlak Büro Amirliği ekipleri tarafından ortaklaşa bir operasyon gerçekleştirildi. Travestilerin kimliklerini tespit eden polis ekipleri eve baskın düzenledi. Operasyonda 6 travesti gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin ardından yağma suçlamasıyla adliyeye sevk edilen travestiler tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Kaynak: Sabah

Roch Barbot Stars in Les Echos Week-end Magazine October 2017 Issue

Madam Marika: Eğer TRT cinsel kimliğimden dolayı Eurovision'da bana görev vermezse, bu TRT'nin ayıbı olur!

$
0
0

Madam Marika bir süredir İstanbul İstiklal Caddesi'nde, eşcinselliği topluma tanıtmak ve insanları bu konuda bilinçlendirmek amacıyla işin içine espiriler de katarak bir anlamda eşcinsel meddahlık sayılabilecek formda sokak sanatçılığı yapıyor.

Namı- diğer Madam Marika olan İngilizce öğretmeni Nedim Uzun, bir süre sonra Cross Dressing'likten sıyrılıp doğal haliyle de medya karşısına çıkmayı düşünüyor.

Madam Marika bu arada doğallıktan bahsetmişken, transseksüellerin hadım edilmiş homofobik kişiler olduğunu, eşcinselliğin doğal kalması gerektiğini ve eşcinsellerin bedenleriyle barışık olması gerektiğini hatırlatıyor. "Eşcinsel eşcinseldir; erkekten kadın olmaz, kadından erkek olmaz." diyor.

Madam Marika'nın en büyük hayali ise Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil etmek. "Eğer TRT cinsel kimliğimden dolayı bana görev vermezse, bu TRT'nin ayıbı olur." diyor.

"Yüz karası" travestiler!

$
0
0
Basında dile getirilmese bile travestilerin seks işçiliği başlığı altında ne haltlar yediğini bir bilseniz... En son bıçak zoruyla 14 bin liralık gaspçılıktan tutuklanarak hapse atılan 6 kişilik travesti çetesinin haberini okuduk. Bunlar hikaye değil, eşcinselliği kirleten gerçekler...
O yüzden lütfen eşcinsellikle diğer başlıklar altındaki sahte kimlikleri birbirine karıştırmayalım...
Eşcinsellik heteroseksülelik gibi bir cinsel yönelimdir ve eşcinsel kişiler kadın ruhu da barındırırlar, erkek ruhu da ve bu bir zenginliktir.
Eşcinseller cinsel kimlikleri üzerinden hayat sürmezler; bir canlının ne kadar cinsel ihtiyacı varsa, onların da o kadardır ve hayatlarının tamamını buna vakfetmezler DİĞERLERİ gibi.
Sağlıklı psikolojiye sahip bir eşcinsel eğitimini alır, çalışma hayatında yer alır, sosyal yaşam ve toplumsal hayata adaptasyonda zorluk çekmez ve toplumsal fayda anlamında da bir eksikliği yoktur genel bireylerden.
Homofobiye maruz kalmıyorlar mıdır; Tanrı aşkına homofobi dışında da mağduriyet yaşamayan kesim mi var?
Eğer homofobi canımızı daha çok yakıyorsa, bunda eşcinselliğin yanlış tanıtılmasının da etkisi var.
Elmalarla armutları, eşcinsellerle de transVestileri birbirine karıştırmayalım...
Eşcinsellik deformasyona uğramamış bedenle hemcinsine yönelimdir ve hayatın içinde doğallıklarıyla yer bulurlar.
En önemlisi MAĞDUR EDEBİYATI yapmazlar transVestiler gibi iş bulamıyoruz, seks işçiliğine mahkumuz gibi.
Halil Kandok ne oldu da değişti falan düşünmeyin; ben değişmedim, gerçekleri dile getirmeye başladım sadece.
Seks işçiliğini hiçbir zaman tasvip etmedim; bedenime saygısızlık edemem benim bu hayatta varoluşumu sağlayan. Çünkü benim bedenim mal değil ki satılık olsun.
Eğer homofobiyle mücadele ediyorsam, ideallerimle de çelişkiye düşmemem gerekir.
Transvestiler bir araya gelince Halil bize düşman diyorlarmış. Beni tarnıyan transvesti arkadaşlarım o kadar iyi biliyorlar ki ifadelerimin transfobiyle falan alakasının olmadığının. Düşüncelerim çıkarlarına ters düşüyor; o kadar.
Arkadaşlar benim transseksüellik anlayışım ne kadar heteroseksist transseksüellik anlayışıyla uyuşmasa da, ben psikolojisi ameliyatla rahatlayacak trans bireylerin trans geçiş sürecini desteklediğimi her zaman dile getiriyotum zaten.
Sadece art niyetli zihniyetler işlerine geldiği gibi anlıyorlar.
Yüz karası derken de herkes üzerine alınmasın; yarası olan gocunur!

Fiziksel özelliklerimiz, bizi biz yapan şeyler; Herkes kendisiyle barışık ve mutlu olmalı

$
0
0
Öykü Baştaş 'çirkin' yakıştırmalarından sonra ilk kez konuştu

19 yaşında, mimarlık eğitimi alıyor ve dünyada pek çok modaevinin defilesine çıkmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz ay Milano’da Gucci defilesine çıktığında sosyal medyada çatlak sesler yükseldi, fiziğiyle dalga geçildi. Öykü Baştaş gayet olgun: 'İnsanı güzel ya da çirkin diye tanımlamak çok yanlış. Herkes kendisiyle barışık olmalı' diyor.


Son günlerin en çok konuşulan mankeni Öykü Baştaş Sabah Gazetesi’nden İdil Demirel'e konuştu. İç mimarlık eğitimi alan Baştaş, keşfedilme hikayesini anlatıp, kendisine yapılan olumsuz yorumlara yanıt verdi.

Sosyal medyada yazılanları gördüm. Instagram ve Twitter'ım var. Ama şu sürece kadar Twitter'ı da aktif bir şekilde kullanmıyordum. Röportajı okuyan insanlar bir anda sosyal medyadan bana ulaşmaya başladı. Ancak bir kişinin fiziğime dair yorumunun ardından çok fazla mesaj ve yorum yağmaya başladı. Herkes istediği her şeyi yazabilir sosyal medyada. Herkes kafasına göre yazıyor sonuçta. Kızın yaptığı eleştiri de normal. Tam ne yazdığını da hatırlamıyorum, görünüşümü eleştiren bir şeyler yazabilir sonuçta herhangi biri.

Fiziksel görüntüye çok önem veren biri değilim ben. Bir insanı güzel ya da çirkin diyerek nitelendirmeyi çok yanlış buluyorum. Güzellik tamamen sübjektif bir şey. Kimine güzel gelen kimine gelmeyebilir. Ya da yüzünüz güzel olur, saçınız olmaz... Tek bir güzellik kavramı yok. Herkesin kendisine göre bir güzelliği olduğunu düşünüyorum. Ben kendi açımdan kimseyi güzel ya da çirkin diyerek kategorize etmem.

Herkesin kendi olduğu şekilde çok yeterli ve güzel olduğunu düşünüyorum. Herkes kendisiyle barışık ve mutlu olmalı bence. Fiziksel özelliklerimiz, bizi biz yapan şeyler arasında. Bu konuda kendimle barışık yaşıyorum ve herkese de aynı şeyi yapmasını tavsiye ediyorum. Estetik konusunda da çok fazla eleştiri yapmak istemiyorum. Demek ki o estetik operasyonlarla kendilerini daha rahat ve güvende hissediyorlar.

Şu an çalıştığım ajansla konuştum. Onlarla yüzyüze görüşmek için New York'a gittim. Bu sırada bir dil okuluna yazıldım. Orada yaklaşık 1.5 ay yalnız yaşadım.

http://www.hurriyet.com.tr/galeri-oyku-bastas-cirkin-yakistirmalarindan-sonra-ilk-kez-konustu-40618739?p=01

Burak Deniz: Eşcinsellik bizde sadece bir komedi unsuru olarak yer alıyor

$
0
0

- Eleştirinin anlamına dikkat etmek gerekiyor, eleştirmek ve kötülemek farklı şeyler. Sadece çıkış noktamız “Shameless”. “Shameless”ta sorunlu, alkolik bir baba var. Orada da durumlar trajikomik, çok arabesk değil. Burada da öyle. Bir aşk var yine. Türkiye’de belirli bir kültüre sahibiz. “Shameless”da eşcinsel bir rol var ama Türkiye’de nasıl olacak? Hazal bu konuda çok güzel bir röportaj vermiş. Eşcinsellik bizde sadece bir komedi unsuru olarak yer alıyor, bu çok rahatsız edici bir şey. Seyircinin yabancı dizi izlerkenki algısıyla Türk dizisi izlerkenki algısı farklı. Orada rahatsız olmuyor ama Türk dizisinde olsa rahatsız olacak. Eşcinsellik izlemeye seyirci olarak sen hazır değilken bizim böyle yapmamız yargılanmamalı diye düşünüyorum.

http://www.milliyet.com.tr/ailem-kendimi-buldugum-bir-durak-/cumartesi/haberdetay/21.10.2017/2540913/default.htm

"Trans kadın olduğumu erkeklerden saklamam yalancılık değil, kimlik savaşı!"

$
0
0
27 yaşındaki trans kadın Ela Özer: İçimdeki oğlan çocuğunu öldürdüm

Ela dün 16 yaşına kadar yaşadıklarını anlattı. Sıra +16’da… Yani şimdi, bedenindeki erkeği öldürerek Ela’yı nasıl doğurduğunu ve 16 yaşında bir trans bebek sahibi olan annesiyle birlikte Ela’yı nasıl büyüttüklerini anlatacak. Röportajın ilk bölümünün başlığı Simone de Beauvoir’dan bir alıntıydı: “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” Ela, kadın doğmadı ama kadın olarak ölecek. Hayatı, Beauvoir’ın fikirlerinin kanıtı sanki... Diğer translarınki gibi… 

* 16 yaşına geldin. “Ben bir kadınım” cümlesini yüksek sesle kendine ne zaman söyledin..?

- Anoreksiya başladı. Yemek yersem, erkeksi bir vücudum olacak diye yemek yemiyordum. O vücudu beslemek istemiyordum. İntihar etmeye çalışıyordum bilinçsizce fakat ölmek istemiyordum. Anneme “Bir psikoloğa gidelim mi lütfen?” dedim.

* “Ben bir kadınım” cümlesini ilk psikoloğuna mı söyledin?

- Evet, tir tir titriyor ve ağlıyordum. Pandora’nın kutusu açılmış gibiydi. Psikolog bana döndü ve “Sence bunu annene söylemeli miyiz? dedi. Annemi çağırdı...

* Annen ne dedi?

- Hiç konuşmadı. Eve gidince annem, “Önce okulunu bitir, mesleğine eline al sonra cinsiyetini değiştirirsin” dedi. Ama bu kariyer yapmak gibi bir şey değil ki... Her şeyi anlattım, annem ağladı. Şizofren olduğumu düşündü ve konuyu kapattı.

* Ne demek “kapattı”?

- Evde hayat normal seyrinde gitti, hiç konuşmamışız gibi... Sonra psikolog psikolog gezmeye başladık.

'DURUM VAHİM! OĞLANIN MEMELERİ VAR'

* Babanla ikili konuşmanız ne zaman oldu?

- Konuyu ben açtım: “Baba sen oğlunu çok severdin, beni çok sevemedin galiba” dedim. Bir gün tuvalete giderken kadınlar tuvaletinin kapısını açtı bana ama bu konuda konuşmadı. Zamanla beni anlayacak bir psikiyatr bulma umudumu kaybetmeye başladım. Eczaneden hormon ilacı alıp kullandım. Dışarıdan östrojen almalıyım diye düşünüyordum.

* Ama bu çok tehlikeli!

- Evet, bunu bilinçsizce yapmam tehlikeliydi ama başka çarem kalmamış gibiydi. Bir süre sonra göğüslerim büyüdü, kalçalarım çıktı, tenim yumuşadı. Bir gün alışveriş merkezine gittik. Annem beni zorla erkek bölümüne sokmak istedi, ben de isyanla kadın kıyafetlerini denemek istiyordum. Annem “şunları da dene” diye kıyafet uzatırken memelerimi görüp şok geçirdi.

* Ne yaptı?

- Psikiyatrı arayıp “Durum vahim, oğlanın memeleri var!” demiş. O da “O zaman sizi Çapa Devlet Hastanesi’nde Şahika Yüksel’e gönderelim” demiş.


'ŞİZOFREN DEĞİL TRANSSEKSÜEL'

- Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahika Yüksel yani… Evet, o bizim kurtarıcımız. Sorular sordu, “Nasıl hissediyorsun kendini?”, “Tuvaletini nasıl yapıyorsun?” gibi...

* Nasıl yapıyordun?

- Oturarak yapıyordum. Konuştuk ve “Sen çıkabilirsin, annen gelsin” dedi.

* Büyük an geldi sanırım...

- Evet. Anneme şizofren değil, transseksüel olduğumu anlatmış. Net olarak “Durumu kabule geçin” demiş. Annem odadan çıktığında o kadar çok ağladı ki içim parçalandı.

* Bu arada okul ne durumda?

- Ata Koleji’nde lise 2’deydim ve çok zordu. Farklı olduğum anlaşıldıktan sonra “Normlarımıza uymuyor” diyerek beni istemediler. Liseyi açıktan bitirdim.

* Annen ve baban dışında ailenin tepkilerini anlatır mısın biraz?

- Abim çok açık görüşlüdür, yadırgamadı. Anneannem, “O bir erkek Müslüman olarak ölecek” diye tepki verdi. Dedem ilk duyduğunda kalp krizi geçirme eşiğine geldi fakat daha sonra annemi arayıp “Çocuğunu kabul edeceğim” demiş.

* Annene dönelim...

- Annem adaklar adadı, yatırlara gitti ama zamanla kabule geçti ve kendi deyimi ile “erkek çocuğunu öldürdü ve 16 yaşında bir kız çocuğu dünyaya geldi.”

* Yani bir trans bebek sahibi oldu.

- Evet, bana her şeyi öğretti.Genç kızlığa adım atıyorum, baya değişiyorum, saçlarım uzadı, annem ilk sutyenimi aldı.

* Değişimi kaldıramayan olmadı mı?

- Zaten kıza benziyordum. Bu yüzden geçiş yumuşak oldu. Ama bir gün otobüste biri bana nefretle “Travesti!” diye bağırdı. Çok üzüldüm...

* Üniversite sınavlarına bir kadın öğrenci olarak mı girdin?

- Evet, Çapa’dan transseksüel olduğuma dair bir raporum vardı ve artık pembe kimlik sahibiydim. Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünü kazandım. Annem Bilgi’ye girmemi özellikle istiyordu çünkü bir üniversite içinde kurulan ilk LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, transgender) Derneği oradaydı. Annem dekana gidip, “Kızım transseksüel, ona destek olun” dedi.

* Arkadaşların anlayacak, duyacak diye korkuyor muydun?

- Hepsi benim biyolojik olarak kadın olduğumu sanıyordu. Duyacaklar diye paranoyak olmuştum. Kıyafet dolabımı değiştirdim, saçlarımı boyadım, etekler aldım. Dünyanın en mutlu insanıydım.

VE AŞIK OLDUM...

* Aşk?

- Hazırlıkta bir erkeğe aşık oldum ama bizim okuldan değildi. Çıkmaya başladık. Aşık olmuştum...

* Trans olduğunu...

- Bilmiyordu. O zaman LGBT haklarını savunan bir aktivist değildim. Evleneceğim, çoluk çocuğa karışacağım diye klasik kafadaydım.

* Çocuk doğuramazsın...

- Doğuramam ama evlat edinebilirim. Bir gün beraber televizyon izliyorduk. Gey bir şarkıcı çıktı. Sevgilim, “İbneye bak. Bunları asmak lazım” dedi. Ne diyeceğimi şaşırdım, “O da insan” falan dedim. Anladım ki bu çocuktan bana hayır yok. 6 ay çıktık ama seks yoktu, sadece ön sevişme vardı ve anlamadı.

* Peki, böyle bir bilgiyi saklamak ona haksızlık değil mi?

- Hayır. Ben kimseye yalan söylemiyorum. Ben kimliğim için savaşıyorum. Bunu söylemek zaman istiyordu. Söyledim.

* Nasıl?

- “Sana bir şey söylemem lazım, bir mektup yazıp yollayacağım” dedim. Saf, duygusal bir mektup yazdım. Bir tırtılın kelebeğe dönüşme hikâyesini anlattım. Ama cevabı “Ela sen kestirdin mi?” oldu.

* Çirkin bir tepki haklısın ama bir tepki vermesi doğal değil mi?

- Bir tepki belki... Ama bu tepki değil. Bu benim yaratılışım... Bununla kalmadı; bizim okuldan iki arkadaşına söylemiş, onlar da başkalarına. Böylece “Ela travesti” diye okulda yayıldı. Birçok arkadaşım beni Facebook’tan attı. Bir gün yanımda biri diğerine “Bülent Ersoy da kestirmiş” dedi. Utandım, yerin dibine girdim, hiç bir şey söyleyemedim.

* Öfke?

- Öfke zamanla geldi. Bilinçlenmem gerektiğini anladım. Mücadele bitmemişti... Mask İstanbul, KAOS GL gibi gruplara gittim, insanlarla tanıştım. Onlar bana, “Sen okuyacaksın, güçlü olacaksın” dediler. “Biz de varız ve anormal değiliz”i önce içselleştirdim sonra da davranışlarımla gösterdim.

* Okul çevresinde etkisi oldu mu?

- Benimle dalga geçen insanlar bir daha bana saldıramadılar. Arkadaşlarım da değişmeye, “Ela biz trans nedir bilmiyormuşuz, seninle öğrendik. Seninle gurur duyuyoruz, seninleyiz” demeye başladılar. İnsan önce kendiyle gurur duyacak ki diğerlerine “Ne diyorsun sen, ben senden farklı değilim. İnsanım” diyebilsin.


ORGAZM OLABİLİYORUM

* Ameliyattan sonra kimseyle seviştin mi?

- Evet.

* O biliyor muydu?

- Biliyordu.

* Artık hoşlandığın erkeklere trans kadın olduğunu doğrudan söylüyor musun?

- Nereye kadar saklayacağım.

* Seviştikten sonra kötü tepki veren oldu mu?

- İki kişi ile birlikte oldum.

* Sevişirken kendini nasıl hissediyorsun?

- İyi ve mutlu hissediyorum.

* Orgazm olabiliyor musun?

- Evet.

* Topuklu ayakkabıyla yürümek, etekle rahat etmek gibi kadınsal becerileri edinmen ne kadar sürdü?

- 2 yılımı almıştır.

* Sabah uyanınca trans olduğun aklına geliyor mu?

- Hatırlatan biri olmadığı sürece hayır.

'ELA ABLA DİYE BİRİ VARMIŞ' DESİNLER...

* Annenin sana ilk defa “Kızım” deyişini hatırlıyor musun?

- Hatırlıyorum. Oğlum, çocuğum, kuzum, kızım... Böyle böyle alıştı o.

* Çocukluk fotoğraflarına bakınca o oğlan çocuğuna karşı ne hissediyorsun?

- O çocuğu seviyorum. Mücadelesiyle gurur duyuyorum, onu içimde güzel hatırlıyorum. 16 yaşına kadar mücadele veren oydu, öldü ve beni yarattı.

* Ne istiyorsunuz?

- Herkes gibi sıradan olmak, sıradan bir eğitim, sıradan bir iş... CV’me “trans kadın” olduğumu yazdım. Ve işe bu şekilde kabul edildim! Bu önemli çünkü biz politik bir savaşveriyoruz. Görünür olma savaşı... “Bir transseksüel kadın olarak burada çalıştı” densin. Arkamdan gelecek çocuklar bilsinler ki: “Ela abla diye biri varmış, sıradan bir işte çalışmış, demek ki biz de yapabiliriz.” Biz yalnız değiliz, yanlış değiliz. Ağlıyoruz, gülüyoruz, kırılıyoruz, seviniyoruz. İnsanız işte!

RÖPORTAJ: IŞIL CİNMEN / POSTA

http://www.posta.com.tr/27-yasindaki-trans-kadin-ela-ozer-icimdeki-oglan-cocugunu-oldurdum-haberi-1344576

Eşcinsellik de sınıfsaldır

$
0
0
Okurlarına tarihin en kral eşcinsel âşıkları Mevlana ve Şems’i platonik iki âşık gibi sunmak için epey çaba harcayan, rivayete göre, cemaat istemiş ve o günlerde domates Türkiye coğrafyasında yokken iki tarihi kişiliğe domates soyduran Elif Şafak biseksüel olduğunu açıklamış. Kimse sormamıştı ama o açıklamış. Öyleyse bizim de bu ülkedeki eşcinsel kişilerin mücadelesini gözünün içine baka baka anlatmamız gerek. Bu arada pek çoğunuz kadınlar için pembe, erkekler gri kapaklı AŞK romanını kapış kapış aldınız. Ve bu platonik aşk pek bir hoşunuza gitti. Mevlana’nın Şems’e yazdığı üç mektubu okusaydınız, bu aşk platonik mi görürdünüz.
Bu ülkede eşcinsellik zor iştir. Eğer ünlü bir yazar, ünlü bir modacı ya da aileden zengin biri değilseniz, hayat sizin için eksiyle başlar. Özellikle de yoksulsanız ve törelerin, geleneklerin eşcinselliği adeta “veba” gibi aşağıladığı bir bölgede yaşıyorsanız, yaşam bazen çekilmez olur. Yıllar önce İç Anadolu’da, Sivas bölgesinde bir köye uğramıştım. Karların yolları kapadığı köyde, bir annenin hiç durmayan ağıdı bütün köyü kuşatmıştı. “Ömer’i intihar etmişti.” Anneye başsağlığına gittiğimde, onu oğlunun fotoğrafına sarılmış ağlarken bulmuştum. Ömer neden intihar etmişti? Anne bir an gözlerini silmiş, çevresindekilere tek tek bakmış ve şöyle demişti: “Aha bunlar neden olmuştur, Ömer’im bu yüzden kendini ipe salmıştır. Hiç durmadan alay ettiniz onunla, yürüyüşüyle alay ettiniz, ‘kız gel buraya, kız git buradan’ diyerek onu alaylı tükürüklerinizle boğdunuz.”
Kimseden ses çıkmamıştı, “kız Ömer intihar etmişti.”
Ömer öyle çok aşağılanmıştı ki, intiharı asla bağışlamayan dinsel inancına rağmen kendini öldürmüştü.
Bir başka hikâye, yıllar önce Diyarbakır’da önemli bir dava vardı. Eşcinsel olduğu için babası ve iki amcası tarafından 14 kurşunla öldürülen 17 yaşındaki Roşin Çiçek’in davası. Diyarbakırlı Roşin, gencecik bir çocuktu. Cinsel kimliğiyle yeni yeni tanışıyordu. Anlayamadığı, kavrayamadığı duygularla kendi başına mücadele ediyordu. Kimselere açılamıyordu, çünkü çevrede erkek bedeninden hoşlandığı duyulsa, hayatı kararırdı. Suskundu ama içgüdüleri zaman zaman onu ele veriyordu.
Aile durumunu sorgulamaya başlamıştı. Olacak şey miydi? Bir erkek, erkek gibi davranmalıydı, korkak tavuklar gibi değil. Neydi bu Roşin’in halleri, eline bir gün bile silah almamıştı. Düğünlerde, derneklerde silah patladığında kulağını kapatıp bir kuytuluğa sığınıyordu. O gün de babası ve amcasıyla atışmıştı. Babası sormuştu, “Yoksa sen ib… misin? Sen bizi rezil etmek için mi dünyaya geldin? Bizim ailede böyle biri çıkmaz, çıktı mı da yeri mezardır.” Azarlara, aşağılanmalara dayanamayan Roşin fırlayıp evden çıkmıştı. O çıktıktan sonra babası ve amcaları, iddialara göre, kararlarını vermişlerdi. Ve bir gün sonra Roşin’in ölüsü bir yolda atılmış olarak bulundu, 14 yerinden kurşunlanmıştı.
Davaya bakan Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, belki de bir ilke imza atarak sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet verdi. Neden bir ilk çünkü bu tür davalarda hâkimlerin “iyi hal” ve “töre ve gelenekler” gibi hafifletici sebepleri sıklıkla ele aldıklarına ve ceza yasasında mevcut cezaların sanıklar lehine düşürüldüğüne tanığız. Böylesi durumlarda sanıklar “aile namusunu korudum” cümlesine pek sık başvururlar. Ve bu gerçekten etkili oluyor. Çünkü bu ülkede hemen herkes “aile namusuyla” fazlasıyla ilgilidir. Aileyi kutsallaştıran bu tür geleneksel kodlar, pek çok kadın ve erkeğin yaşamını karartır. Ve bu en kutsal olan yaşam hakkına direkt bir tecavüzdür. Ve hayatın büyük sahnesinde, herkese yer var.
Not: Eşcinselliğin nasıl sınıfsal bir yapıya sahip olduğunu anlamak için Fransız filmi “Mavi En Güzel Renktir”i izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Mesele öyle, “Ben biseksüelim” demek kadar lay lay lom değil.

Işıl Özgentürk - Cumhuriyet

http://www.sanalbasin.com/escinsellik-de-sinifsaldir-21803272

En İyi 10 Transseksüel Kitap

$
0
0
Kendi ihtiraslı deneyimlerini yeni anı derlemesi tarzında okuyucuya yansıtan yazarlar, gün yüzüne çıkmamış hikâyeleri topluma anlatma kavgası veren yazarların arasında öncü konuma yükseliyor gibi görünüyor.


Transseksüel kimlikli yazarların yazdığı kitaplar geleneksel olarak iki kategoriye bölünüyor: Anı yazısı ve teorik. Anı yazısı kategorisinde aynı zamanda Danimarkalı Kız filminin konusu da olan ve  cinsiyet değiştirme operasyonlarının ilk kuşağında yer alan gözlemciliği ise ünlü seksolog Magnus Hirschfeld tarafından yapılan Lili Elbe’nin operasyonu başta geliyor.  Elbe, 1931 de geçirdiği operasyondan 2 yıl sonra hayatını kaybetti ama iki yıl geçtikten sonra Man Into Woman yayımlandı ve bu yazı aynı zamanda Elbe ve onun arkadaşlarının rumuz olarak kullandığı Ernst Ludwig Jacobson ismini mahlası olarak kullanan Niels Hoyer tarafından düzenlenen sıra dışı bir yazıydı. Aynı zamanda bu yazı, bireylerin cinsiyet değiştirmesini yöneten cinsiyet belirleme klinikleri ve transseksüellere yönelik ağır medya ilgisiyle paralel gelişen bir üslubu da açığa çıkardı. Britanya’daki en geniş çaplı okunma istatistiklerinde 1974’de Jan Morris tarafından yayımlanan Conundrum’un geleneğini sürdürüyor.

1980’lerin sonlarına kadar yazarlar, aslında bir bakıma kadın ve erkek arasındaki boşluğu nasıl isimlendireceklerini ya da isimlendiremeyeceklerini sorguluyorlardı. Aynı zamanda hem hizmetlerini kullanan bireylerin geçmişlerini gizlediğini söyleyen hem de transfobinin içinde ikinci dalga feministlik olduğunu söyleyen kimlik belirleme kliniklerinin aksine konuşuyorlardı. Aktrist ve bir aktivist olan Sandy Stone bu konuları ilk başlarda internet aleminde geniş bir yankı uyandıran The Empire States Back: A Post Transsexual Manifesto’da işlemiş ve aynı zamanda büyüleyici bazı ihtimallerin kapısını aralarken, trans yazarların henüz keşfedilmemiş olsa da üreticilik potansiyeli olan bütünleşmiş bir konunun muadili oldukları iddiasını vurgulamıştır.

Trans ve tek bir cinsiyete mensup olmayan bireylere yeni bir dil bulma konusunda yapılan bir dizi araştırmayı takiben bu dilin yaratılmasının empoze biçimiyle zor yoldan değil kendiliğinden gelişen bir şekilde açığa çıktığı saptandı. Bireyler, bir topluluk oluşturmayı ve tartışmalarını bu dil çevresinde genişletmeyi amaçladı ve bununla birlikte olaylara dışarıdan bakan çevreye hitaben yazılmış anı yazıları popülerliğini kaybetti. Ancak bu çalışmaların çoğu otobiyografi tarzındaki çalışmaların popüler olduğu dönemlerde kişisel deneyimler temelinde yazıldı, birçok yazarın kendi hayatlarını romanlarda açıkça anlatmasıyla, bu tarz çalışmaların transların politikasını yararlı bir şekilde servis edebilmesiyle, tarihi ve kültürel yoldan daha geniş ve ulaşılabilir bir çevre kazanıldı. Ben bu tarz bir işi Trans: A Memoir ile denedim ve bunlar da bu yolda bana ilham veren kitaplardan bazıları.


Cobra, Severo Sarduy (1972)

Trans karakterlerin edebi romanlarda küçük karakterlerle ortaya çıktığı noktada bu karakterler, yazarın toplumsal cinsiyet hakkındaki düşüncesi ya da senaryoyu daha egzotik bir kıvama çekme düşüncesine göre genelde önemsiz ve kıyıda köşede kalmış bir kimse olarak servis edildiler ama Kübalı yazar Severo Sarduy’un travestiliği aslen fiziksel değişim olarak önümüze koyan kitabı, bu geleneğe balyozunu vurdu. Radikal olmak yerine çarpık cinsiyetli yaşamdaki handikapları arada bir işaret etmesiyle, edebi dille esprili bir biçimde anlatılan deneyimleriyle Roland Barthes tarafından Pleasure of the Text’de övgü topladı ama yine de 20. yüzyılın ortalarında trans alt kültürüne uyum sağlayıp transseksüel kalıbına sığamadı.


Stone Butch Blues, Leslie Feinberg (1933)

İlk romanlarından birinde kahramanlarının cinsel kimliğinin ciddi bir biçimde  keşfedilmesiyle ve Trans Liberation and Transgender Warrior kitabının yazarı tarafından yazılmasıyla, Feinberg’in kitapları “stone butch” (eşcinsel ilişkideki maskülen taraf) tarzında. Jess Goldberg  Amerika’nın küçük bir şehri boyunca barlardaki ve fabrikalardaki cinsiyetçi şiddetle başa çıkma, polisten ve sağlık kurumlarından ayrımcılık görme çekincesiyle, öncesinde gerçekten temiz kalmaya ve bir erkek gibi yaşamaya kararlıydı. Trans erkek yaratılıştaki zorluklara içeriden bir gözle bakması, bütün bunları kendi deneyimleriyle birleştirme isteğini çok daha güçlendirmiş.


Gender Outlaw, Kate Bornstein (1994)

Bornstein’in heteroseksüel erkeklikten lezbiyen kadınlığa dönüşümünü, IBM satış elemanının oyun yazarı ve sahne sanatçısına dönüşmesi gibi tasvir edilmesiyle satılan Gender Outlaw, olaya dışarıdan bakan okuyucuların trans cinsiyet deneyimlerini anlamasında yeni bir yazı tarzı talebi isteğini cevapladı. Bu tarz anı yazısını yeni ve cesur bir yol ile politikleştirirken, otobiyografi kısmını da cinsel kimlik ve seksüelite, transfobi, geçmiş ve bugündeki trans sanatçılar tartışmaları içinde yakalıyor.


Man Enough to be a Woman,  Jayne County (1995)

Toplumsal cinsiyet konulu birçok anı yazısı,  bir cinsiyetten diğerine geçerken olan evrede cerrahi operasyonu bir eşik olarak işledi; County’nin konuya kattığı bir dizi kendi yorumu ise onun kararını Dallas’tan New York’a taşınan hayat hikâyesi içinde hiç de sırıttırmadı. Kitap, baş karakterin Amerika ve Londra’daki punk rock sahnelerinin ve Batı Berlin’in eşcinsel yeraltı dünyasının bir parçası olmadan önce Warhol’s Factory de ve Stonewall ayaklanmalarında nasıl bir rol aldığını anlatıyor. Olaylara kaybolmakta olan karşı-kültürün tam içerisinden bakan ve burjuvazi kalıplarına uymaya çalışan öykülere karşı zevkli bir alternatif oluşturan bir kitap.


Sex Changes: The Politics of Transgenderism, Patrick Califia (1997)

Geçmişte, gelecekte ve içinde bulunduğumuz dönemde, trans bireylerin sağlıkla, feminizmle, akademiyle ve aktivizmle olan ilişkilerini belirleyebilmek için yapılan kapsamlı bir çalışma ile yazılan kitap; savaşlar arası cinsel araştırmacılar tarafından oluşturulan kategorilerden başlayarak ilk transseksüel insanların anılarını motivasyonları ve eylemlerini açıklamak için nasıl kullandıklarına, ardından toplum ve kültürün feminist saldırılara karşı nasıl bir gelişme gösterdiklerini inceliyor. Kitap, Sandy Stone’un cinsellik ve toplumsal cinsiyet normlarının çok daha esnek olduğu bir dünyaya seslenmesini takip ederek toplumsal cinsiyet hakkındaki en kritik araştırmalardan bazılarını içeriyor.


Invisible Lives: The Erasure of Transsexual and Transgendered People, Viviane K Namaste (2000)

Invisible Lives, kendisini 90’larda yapılan çapraz cinsiyetli yaşamın gerçeklerinin temeline koyan teorik çalışmalara cevap niteliğinde. Toplumsal cinsiyet konusunda endişelenen Namaste, cinsiyet farklılığı taşıyan bireyler arasında örneklendirecek olursak trans kadının erkek hapishanesine koyulması gibi olaylara öncül olan ve trans bireylere de taşınan dil eksikliğinin sonuçlarını çizgi dışarısında bırakıyor. Cinsel şiddet bölümünde, geçmişte yaşanan şiddet vakaları kayıtlara homofobi olarak geçseydi aslında bunun cinsel kimlik ibrazında herhangi bir değişime yol açıp açmayacağının sorgulanması da büyük ölçüde önemli bir katkıydı.


Whipping Girl: A Transsexual Woman on Sexism and the Scapegoating of Femininity, Julia Serano (2007)

Serano’nun deneme yazısı koleksiyonları, ana akım medyadaki saldırıların feminist transfobiye karşı olan reflekslerin ve trans cinsiyetinin geçiş teorisinin toplanma noktasıydı. Ayrıcalığın ve ön yargının nasıl kesiştiğinin görülmesiyle Whipping Girls’te, trans ve queer politikasının birkaç öneriyle trans kadın düşmanlığının güçlü bir günah çıkartıcısı olmaya nasıl dönüşebileceğini keşfediyor.


Transgender History, Susan Stryker (2008)

Califia gibi Strayker da seksoloji, feminizm ve trans aktivizm üzerine yoğunlaşmış. Susan’ın kitabı anonimliğin yeni seviyelerini ve eninde sonunda ortaya çıkmış modern LGBTİ kimliklerini kabul etmiş endüstriyelleşmiş bir şehirle başlıyor ve bizlere 1920’deki Berlin’den savaş sonrasındaki Amerika’ya uzanan bir hat çiziyor. Kitapta Compton’s Cafeteria ve Stonewall ayaklanmaları, gey ve lezbiyen politikacılar arasındaki problematik ilişkileri aynı zamanda da 21. yüzyılın başlarındaki yeni bir özgüven seviyesini ele alıyor. Son  yıllardaki trans görünürlüğünün bu kadar açığa çıkmasının sebebinin arkasındaki yalanlar hakkında daha çok şey bilmek isteyenler için çok güçlü ve görünür bir başlangıç noktası.


Testo Junkie: Sex, Drugs and Biopolitics in the Pharmacopornographic Era, Beatriz/Paul Preciado (2008)

Bornstein, Feinberg, Serano ve diğerleri gibi Preciado da kişisel deneyimlerini teorik ve tarihsel bir yazın halinde sunuyor ama medikal teknolojinin insanların sosyal ve seksüel ihtiyaçlarını nasıl değiştirdiği yerine kimlik politikalarına yoğunlaşıyor. Testo Junkie, Preciado’nun testosteron kullanımının yüksek oktanlı hesapları ve ilişkiler fikriyle yazar Virginie Despantes’in Foucault’dan bir hayli etkilenmiş olduğu hormon tedavisi yöntemlerini ve bu yöntemlerin arkasında saklı olan ağır endüstrileşme arasında bir köprü görevi görüyor. Bu yoğun okuma, genel bağlamda ilgi çekici ve sıklıkla neşelendirici.


Redefining Realness, Janet Mock (2014)

Marie Clair için bir makalede transseksüel olarak ortaya çıktıktan sonra, Gazeteci Janet Mock trans bireyler için bir ihtiras avukatı oldu. Mock, Redefining Realness’da (Jennie Livingston’un Paris Yanıyor belgeselinden sonra isimlendirilmiştir) trans sağlığı, toplulukları ve kültürü hakkında öznel anlatım çerçevesinde hatırı sayılır derecede bilgi yakalamış. Bu, kendisinin cinsel kimliğini ne şekilde koruma altında tuttuğunu, geçirdiği cinsiyet değiştirme operasyonunu finanse etmek için nasıl seks işçiliği yaptığını ve izlediği bu yolun hikâyesini anlatmaya ne kadar mecbur hissettiğini açıklıyor.

Yazar: Juliet Jacques

Çevirmen: Oray Girgin

https://www.theguardian.com/books/2015/oct/21/top-10-transgender-books

Elif Şafak’ın açıklamasından sonra anladık ki... Elif Şafak hiç sevilmiyormuş.

$
0
0
Elif Şafak’ın açıklamasından sonra anladık ki...
◊ Bizim medya hâlâ doğru tanımı, yani “cinsel yönelim” demeyi öğrenememiş.
“Cinsel tercih” yazan o kadar fazlaydı ki...
◊ Ne siyasi görüşü ne kitapları ne de kendisi; Elif Şafak hiç sevilmiyormuş.
Kötü boşanan karı kocalar gibi, herkes eteğinde biriktirdiği ne kadar nefret tohumu varsa “Biseksüel” açıklaması vesilesiyle Şafak’ın üzerine yeniden saçtı.
◊ En çirkini de, “Zaten zamanında şu kadına da ilgi duyuyordu” imalarıydı.
◊ Belki de bu konudaki en iyi analizi internette bir gey aktivisti yazdı:
“Politik varoluşumuz özneye göre farklı konumlandığımız bir alan değil. Özneden bağımsız olarak ne istediğimizle tanımlanır. Cinsel yönelimini açıkça ifade etmek her insanın hakkı. O kişinin kim olduğu, neyi amaçladığı farklı tartışmaların konusu.
Hak herkes içindir. Bize göre bunu ‘hak edenler’ için değil”.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/onur-basturk/beni-anlamadiniz-ya-demet-hanim-ben-ona-yaniyorum-40618146

Ne kadar medeni bir ülkemiz var; Elif Şafak, biseksüel olduğunu açıkladığı için cehennem ateşine tutuldu

Elif Şafak ve biseksüellik

$
0
0
Bugüne kadar heteroseksüel ilişkilerini gözümüze sokan, gelin evlerini dantelle kurdeleyle süsleyen, gelinliğiyle Alaçatı sokaklarında fotoğraflarını paylaşanları kucaklayanlar biseksüel olduğunu açıklayan Elif Şafak’ı adeta linç etti. Biz aşkı değil, sapkınlığı kınıyoruz diyenlere aşk sadece toplumun dikte ettiği şekilde yaşanınca mı kabul ediliyor diye sormak lazım. Üstelik karşı cinsten sevgilisiyle ortak sosyal medya hesabı açıp her anını paylaşanlar cinsel tercihlerini teşhir etmekle suçlanmazken kendisiyle ilgili bir konuşma yapan ünlü bir yazar yine kendi hayatıyla ilgili bir tercihini açıklarken neden teşhircilikle suçlanıyor?

Siyah ve beyaz olarak olayları kategorize etmeyi seven toplumlar biseksüelliği anlamakta güçlük çekerler. Elif Şafak’ın açıklamasından sonra sosyal medyadaki tepkilere kısaca göz attığımda genelde Şafak’ı teşhircilikle, Türk örf, adet, inanç, namus ve aile olgusuna karşı davranmakla, sapık olmakla, dikkat çekmeye çalışmakla, hatta kendisiyle barışık olmayan dengesiz biri olmakla suçladılar. Biseksüelliği tanımayan, insan psikolojisini sürü psikolojinden genellemeler yaparak yorumlamaya çalışan nefret söylemcileri hiçbir aşağılamayı esirgemeden Türkiye’nin önde gelen yazarlarından birine nasıl vurup vuruşturmuşlar burada anlatmam imkansız. Acaba diyorum, Elif Şafak’ın biseksüelliğini sorgulayanların erkek şiddeti mağduru olan kadınları suçlayanlarla aynı bakış açısını taşıdıklarını kimse görmüyor mu?

DIŞA VURDUĞU İÇİN ÖNEMLİ

Açıkçası Elif Şafak’ın cinsel tercihleri (ve neden şu anda bunu kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı duyduğu) beni ilgilendirmiyor, tıpkı sosyal medyada sevgilisiyle fotoğraf paylaşan, hatta ortak isimle profil açıp bütün gün öpüşürken koklaşırken aşklarını sergileyen ama heteroseksüel olan diğer çiftlerin ilgilendirmediği gibi. Buna rağmen bu açıklamanın toplumumuza bir ayna tuttuğu ve içimizdeki homofobi / bifobiyi yansıtan nefret söylemini açık bir şekilde dışa vurduğu için önemli.

Homofobiye basitçe eşcinsel nefreti diyebiliriz. Yapılan bazı araştırmalar eşcinsellere karşı en fazla nefret sergileyenlerin aslında gizli olarak bazı eşcinsel eğilimler taşıdıklarını göstermekte. Trans kadın cinayetlerinin özellikle diğer cinayetlere göre daha cani olmalarının altında yatan sebeplerden biri de buymuş, erkeklerin kendi erkeklikleriyle yüzleşme korkuları. Yani bir eğilim birey kendisiyle yüzleşemeyince, özellikle de tek tip yaşamı dayatan ve bekleyen toplumlarda nefrete dönüyor.

Elif Şafak’ın biseksüel olduğuna dair açıklamaları ve sonrasında gördüğü tepkiler ülkemizdeki farklılıklara karşı ne kadar toleranssız olduğumuzu bize çok açık bir şekilde sergilemekte. Ülkemizdeki sığınmacılar, farklı din ve inançtan olanlar, farklı cinsel eğilimden olanlar, hatta eril sisteme karşı gelen kadınlar – hepsine karşı yaygın olan nefret söylemi kabul görmekteyken birisinin kendi tercihini paylaşmasının bu kadar tartışılması, analiz edilmesi ve sapıklıkla suçlanması çok acı. Bizim istediğimiz kılıfta gelmeyince ne çabuk harcıyoruz insanlarımızı, düşünürlerimizi, yazarlarımızı ve tabii ki kadınlarımızı...

http://www.haberturk.com/yazarlar/itir-bagdadi/1683336-elif-safak-ve-biseksuellik

Yaşlı adamın genç erkeklere yaklaşıp para karşılığında ilişki teklif ettiği iddia edildi

$
0
0
İstanbul'un göbeğinde takım elbiseli yaşlı bir adamın, 18-20 yaşlarındaki genç erkeklerin yanına yaklaşıp onlara iltifatlar ettikten sonra para karşılığında görüşme talep ettiği iddia edildi.

Birçok kez gençlerin yanına yaklaşarak onlarla konuşmaya çalışması kameralara yansıyan adamın konuştuğu bir genç ise adamın kendisine iltifat ederek para karşılığında görüşmek istediğini söylediğini ifade etti.

Taksim Meydanı’nda geçtiğimiz günlerde takım elbiseli yaşlı bir adamın tanımadığı gençlere yaklaşarak onlarla konuşması dikkat çekti. 18-20 yaşlarında genç erkeklerin yanına giderek önce cep telefonuyla konuşuyormuş gibi yaparak onlarla sohbet etmeye çalışan adamın, gençlere para karşılığında görüşme teklifi yaptığı iddia edildi. Gençlerden birinin yanına oturarak ona iltifat eden adamın sapık olduğundan şüpheleniliyor.

Adamın konuştuğu bir genç, “Bana saçma sapan şeyler söyledi. Çok yakışıklısın, tatlısın dedi. Bana her buluşmamızda sana 50-100 lira para veririm dedi. Bende ona karşıdan baktığın zaman ben öyle birine benzemiyorum dedim. Ondan sonra cep telefonumu istedi. Bende vermeyince kalktı gitti” dedi.

Polis ekipleri yaşlı adamı yakalamak için çalışma başlattı.

http://www.gazetevatan.com/yasli-adamin-sapiklik-yaptigi-iddiasi-ortaligi-karistirdi-1112653-yasam/

Dom Blanchard by Blake Ballard


"Caner makyaj malzemesi kullanıyor!"(MUŞ)

$
0
0
Evinde arama yapılmıştı... Caner Toygar çılgına döndü: Yuh sana

Mahkeme kararıyla arama yapılan evinden çıkan pompalı tüfek, depresyon ilaçları ve kadın makyaj malzemeleriyle ilgili tutulan tutanak Caner'i çılgına çevirdi. Eşyaların muhafaza altına alındığı sırada hakkında söylenen sözleri canlı yayına taşıyan Caner, ayrılık sürecinde olduğu eşi Berke'ye kameralar aracılığıyla seslendi.


Caner, boşanma aşamasındaki eşi Berke'nin hakkında öne sürdüğü suçlamaları para için yaptığını söyledi. "Berke beni hiçbir zaman sevmedi" diyen Caner, boşanmanın eşiğinde olduğu eşine seslenerek, "Yazıklar olsun" dedi. İşte Caner'in canlı yayındaki o açıklamaları:

İKİ KURUŞ PARA ALACAĞIM DİYE...

'Ben bu kadar kötü bir adamsam boşan! Düşmüşsün paranın peşine. '50 bin TL ver boşanayım' diyorsun. Biz mahkemelerde büyüdük. Annem, babama tazminat davası açıyordu. Aynısını bana yapıyorlar! İki kuruş para alacağım diye... Size yazıklar olsun! Yemin ediyorum cebimde param olsa 50 değil 100 bin lira vereceğim kurtulmak için...

NE DEMEK MAKYAJ MALZEMELERİNİ CANER KULLANIYOR

Cebimde para olsa bütün parasını vereceğim. Berke'nin babasına ulaşmaya çalışıyorum. Ne demek makyaj malzemelerini Caner kullanıyor. Kendisi kullandığı makyaj malzemelerinin reklamını yapıyor. Evde makyaj malzemeleri var. Böyle bir cümle kullanılır mı? Yazıklar olsun…


(Caner'in evinden çıkanlar şaşkına çevirdi...
Boşanmada son durum... Caner'in evinden çıkanlar şaşkına çevirdi...Eşi Berke Toygar ile boşanma davaları süren Caner Toygar’ın evinde, mahkeme kararıyla arama yapıldı. Polis ve avukatların imza altına aldığı tutanağa göre, evde çıkan pompalı tüfek, depresyon ilaçları ve kadın makyaj malzemeleri tutanakla muhafaza altına alındı.
Dinçer GÖKÇE / hurriyet.com.tr23.10.2017

Büyükçekmece Aile Mahkemesi’nde görülen davada, Berke Toygar, uzun süredir Caner Toygar’ın kullanımında olan evde arama yapılmasını istedi. BerkeBoşanmada son durum... Canerin evinden çıkanlar şaşkına çevirdi...
Toygar adına mahkemeye yapılan başvuruda, şahsi eşyalarının da kendisine teslim edilmesi istendi.

Mahkeme kararıyla Caner Toygar’ın kullanımında olan Esenyurt’taki dairede arama yapıldı. Eve giden polis ekipleri ve avukatlar, kapının kilidinin değiştirildiğini gördü. Eve çağrılan çilingir sayesinde girilen evde bulunan eşyalar tutanak altına alındı.

ADLİ EMANETE KONULDULAR

Tutanağa göre, evde bir adet pompalı tüfek, çok sayıda uyku hapı ve depresyon ilacıyla kadın makyaj malzemeleri bulundu. Söz konusu eşyalar muhafaza altına alınarak adli emanete konuldu.

Boşanmada son durum... Canerin evinden çıkanlar şaşkına çevirdi...

MAKYAJ MALZEMELERİ KİMİN?

Berke Toygar’ın avukatı Resul Özmen konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Böylelikle Berke mahkemeye bu iddialarını ispata ilişkin önündeki tüm engelleri resmî tutanakla aşmış oldu. Ayrıca evde bulunan kadın makyaj malzemelerinin herhangi bir kadına ait olup olmayacağı şüphesi üzerine müvekkilim Berke bunların başka bir kadına ait olmadığını bizzat Caner Toygar tarafından kullanıldığını ifade ediyor. Caner'e ait olan eşyaların başka bir kadına ait olabileceği ve Caner'in müşterek evlerinde bir başka kadınla yaşadığında şiar delil oluşturabilecek makyaj malzemeleri konusunda iftira aramayacağını bu malzemelerin eski eşi Caner'e ait olduğunu bildirdi” açıklaması yaptı.)

Defalarca ısrar etti psikoloğa gidelim diye. Gittik. İlaç verdi. Onlar duruyor evde... Evde kendi makyaj malzemeleri var. Onların reklamını yapıyor. Kendisi kullanıyor. Öyle bir cümle kulanılır mı? Evlenmeden önce öyle bir kavga ettik ki evin içinde; o zaman gitseydin polise. O zaman niye gitmedin? Ayakkabı giyme diyordum 'Tamam aşkım' diyordu; onu giyme 'tamam aşkım' bunu yapma 'tamam aşkım' diyordu. Evlendik, ertesi günü bunu yaptı. Evlenmeden önce söylediklerimi söyledim. Ne değişti? Çünkü o zaman tazminat alamayacaktı. Yuh sana ya! 50 milyar için...

'BENİ EVDE AÇ BIRAKIYOR'

Şunu seviyorum diyordu, 2'şer, 3'er tane alıyordum. Buzluğa koyuyordum. Bu nasıl bir şeydir ya? Ne acımasızmışım ben ya? Ocak mevzusunun biz burada şakasını yapıyorduk. Onu bile mahkemeye delil olarak sunmuş. Ocağı açmıyor, beni evde aç bırakıyor diye. Yazıklar olsun sana! Ne kötü adammışım ben! "Para için benimle evlendi" diyor. Tülin'le bize milyonlar verdiler ben yine evlenmedim! Para için kendimi satmam ben bunu tüm Türkiye iyi bilir. 'O reklamcıların verdiği parayı kabul etmeyeceğim dedim, 5 sene aç kaldım ben. Herkes çok iyi biliyor benim ne çektiğimi. Ben seni bu zamana kadar kötüledim mi? Bunları anlattım mı? Kalkmışsın 'Beni kötülüyor' diyorsun. Ben seni daha kötülemedim. Kötüleyecek olsam Türkiye'de dışarı çıkacak yüzün kalmaz!'

http://www.hurriyet.com.tr/evinde-arama-yapilmisti-caner-toygar-cilgana-dondu-yuh-sana-40620532

İlk biseksüel kahraman!

$
0
0
"Thor: Ragnarok" filmi yakında vizyona girecek. Filmde Marvel'ın ilk LGBTİ karakteri de yer alıyor.

3 Kasım’da vizyona girecek olan “Thor: Ragnarok” filminde Marvel sinematik evreninin ilk LGBTİ karakteri yer alıyor.

Thor: Ragnarok’ta “Valkyrie” karakterini canlandıran oyuncu Tessa Thompson, sosyal medya üzerinden ‘tipik bir maskulen Marvel kadın karakteri’ olduğuna dair yorumlar aldı. Thompson, resmi Twitter hesabı üzerinden “Valkyrie biseksüel. Ve evet, erkeklerin ne dediği onun neredeyse hiç umrunda değil. Bu karakteri oynamak büyük bir zevkti!” mesajını paylaştı.

Marvel’ın çizgi romanlarında, Valkyrie karakteri Thor’un gezegeni Asgard’ın, dayanıklılığı ve inanılmaz kuvveti ile tanınan bir yerlisi olarak betimleniyor.

http://www.turktime.com/haber/ilk-biseksuel-kahraman/449158

Elif Şafak, Zeki Müren’den daha yürekli çıktı

$
0
0
Peki neden hemcinsini seçiyor bu ünlü kadınlar?

Zeki Müren, halkın düşüncelerinden korkup birgün olsun ‘eşcinselim’ demedi . Ama yazar Elif Şafak ‘biseksüel‘ olduğunu çok şık bir üslupla açıkladı.


Sanat Güneşimiz mini etekli -20 santimli apartman topuklu çizmeler ile- sahneye çıktığı 70 li yıllarda bile ‘özel yaşamı’ ile ilgili tek kelime etmedi. Konu bu noktaya gelince, hemen zekasını kullanıp başka konulara kaçtı.
Hatta bazen medyadaki dostları sayesinde milletin aklını altüst edecek şaşırtmacalara baş vurdu. İlerde başına gelebilecekleri bildiği için özel yaşamına ait sırları saklamayı uygun gördü
Medya her zaman Zeki Müren’e destek oldu. Örneğin bir keresinde halkı aldatmak için sarı uzun saçlı bir sevgili bulundu. Güya Belgrat ormanında sevgili ile dolaşırken yakalandı. Bu fotograf Hürriyet Gazetesinde birinci sayfada yayınlandı. Bu haberi isteyen kişi de bizzat gazetenin sahibi Erol Simavi idi.
Rahmetli Müren hakkında eşcinsel iddiaları çok çıkınca, hatta bazı gazeteler bunu haber yapınca Simavi’ ye gidip rica etmiş. Emir demiri keser koskoca patronumuz Erol Simavi isteyecek de biz hayır mı diyeceğiz. Uzun sarı saçlı ama yüzü fotoğraf karelerinde hiç belli olmayacak hayali sevgiliyi bulmak zor olmamıştı.
Magazin dünyasının efsane isimlerinden Meftun Olgaç’ın eşi Çikita gönüllü konu mankeni oldu. Allahın işine bak ki, yakalayan paparazi görevi de Meftun Olgaç’ın en yakın arkadaşı Sayıl Eman’a verildi. Sayıl arkadaşının karısını, Zeki Müren’ nin gizli sevgili olarak ormanda ağaç dibinde fotografladı.
O günlerde Hürriyet de çalışanlar bu asparagas habere çok gülmüştük ama yüz binlerce vatandaş inanmıştı. O zamanlar TV ler filan yoktu, Hürriyet Pazar günleri 1 milyon adet satılıyordu. Her konudaki binlerce haber gibi…
Lafı fazla uzatmadan konuya gireyim. Zeki Müren bile ben eşcinselim, kadınla kızla işim yok diyemedi. Demedi daha doğrusu. Çünkü bu toplumun bunun bedelini nasıl ödeteceğini iyi biliyordu. İleriyi gören Zeki Müren her ortada bıraktı. Hep acaba dedirtti.
Kimi ‘Zeki Müren eşcinsel mi diye ısrar etti, kimi de "yok yaaa. Olamaz. Baksana Ajda Pekkan, Gönül Yazar gibi pek çok ünlü kadınla aşk yaşamış’ diye masallar anlattı. Gençliğinde kadınlarla da birlikte olduğu kesin de.. yaşlanınca en azından son 30 yılında bu görülmedi.

Zeki Müren gibi her konuda Türk tabularını yakıp, kendi kurallarını kabul ettirmiş bir sanatçı bile, özel yaşamında ‘açık’ olamazken, başka bir deyişle ketum kalırken, halkı sık sık şaşırtırken… kitapları pek çok dile çevrilip, dünyanın bilinen bütün kitapçılarında vitrinde baş köşede bulunan Elif Şafak’ın ‘biseksüel olduğunu süslü cümleler ile açıklaması gerçekten çok ilginç.
Entelektüel tarafı neyse de Fetö’cü olarak bilinen bir gazetecinin eşi olması çok şaşırttı. Bunu yeni kitabının satışa çıkmasına yakın bir zamanda yapması da ticari zekasını gösteriyor. Unutulan ismini hatırlattı.
Tüm bunlar yani biseksüel olup olmaması kendini ilgilendirir. Bizim diyecek sözümüz yok. Neden şimdi açıkladın? diye sormaya da hakkımızı yok. Ancak halka bu vesile ile bazı mesajları vermemiz gerekiyor. Kendimizi hala dürüst gazeteci olarak görüyorsak…
Elif Şafak hayranlarının üzülmemesi için, güzel bir kadının özel yaşamının ayaklar altına alınmamsı için özellikle kadınların bilmesi gereken bir gerçek var.
Ülkemizdeki ünlü sanatçıların büyük çoğunluğu biseksüeldir. Özelikle kadın starlar kadınlardan hoşlanır. Hatta çoğu zaman aynen Zeki Müren’ in yaptığı gibi şaşırmacaya başvururlar.
Küçük bir balerin kıza aşıktır, ama yakışıklı delikanlı ile gazetecilere poz verirler. Kim bunlar? diye sormayın.
O kadar çoklar ki. Bir başka gün detaylı anlatırım. Peki neden hemcinsini seçiyor bu ünlü kadınlar?
İşte bu soru çok önemli. Toplumsal bir sorunun getirdiği önemli konudur.
Şimdilik bu kadar bilgi yeter...

http://www.medyafaresi.com/kose-yazisi/elif-safak-zeki-murenden-daha-yurekli-cikti/845027

İnsanlar seks robotlarıyla evlenip çocuk sahibi olabilecek!

$
0
0
Dünyanın ilk seks robotunun mucidi İspanyol mühendis Sergi Santos, gelecekte insanlar ve robotların evlenerek çocuk sahibi olabileceklerini söyledi. Santos bu yöndeki denemesini, şimdilik bir erkek ve dişil bir robot üzerinde yürütüyor.


Bir insandan ve bir robottan alınan kişilik özelliklerinin harmanlanarak üçüncü bir yapay zeka geliştirileceğini belirten Santos, bunun da 3D yazıcılarla üretilen yeni bir robot bedene aktarılacağını açıkladı.

Dünyanın ilk seks robotunun yaratıcısı olan Sergi Santos, bu şekilde, yapay zekaya sahip robotlarla onların sahibi olan insanların çocukları olabileceğini duyurdu. Santos gelecekte, insanlar ile robotların evlenebileceği bir gelecek kurgularken, teknolojiyi üreme amaçlı kullanacaklarını belirtti.

SAMANTHA 16 YILDIR EVLİ

İspanyol mühendis, bu amacına ulaşmak için ‘Silikon Samantha’ adını verdiği seks robotunun üzerinde çalışmalarına başlamış. Çılgın mucit, Samantha’nın, tasarımcı arkadaşı Martisa Kissamitaki ile 16 yıldır sürdürdüğü ‘evliliğini’ geliştirdiğini belirtiyor.

Martisa ve Samantha ile Barcelona’da laboratuvar çalışmalarına uzun süredir devam eden Santos, her bir seks robotunun 3 bin euro’ya (13 bin lira) mâl olduğunu söylüyor.

DOĞUM YAPMAYACAKLAR

Doğum yapabilen robotlar icat etmektense, Santos, android’in kişiliğiyle insan partnerinin inanışları ve karakteristiğinin bir araya getirildiği bir yapay zeka geliştirmeye odaklanmış. Bu amaçla, üçüncü bir yapay zeka üretebilmek için bilgisayar yazılımlarından, üçüncü bir beden için ise 3D yazıcılardan faydalanılacak.

AHLAKİ DEĞERLERE VE İNSANİ KAVRAMLARA SAHİP

İngiliz The Sun gazetesine konuşan Santos şunları söyledi: “Beyni kullanarak bunu zaten başardım ve bunu genlerle programlayabilirim. Böylece ahlaki değerlere, güzellik ve adalet gibi insani kavramlara da sahip olabilirler. Bu robottan bir çocuk geliştirmek ise oldukça kolay.”

Santos sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun sonucunda benim de kişisel olarak inandığım kavramlardan bir algoritma oluşturulur ve bunlar insan partnerinki ile harmanlanarak 3D yazıcı ile yapılan bir bedene aktarılabilir. Robot ile benim ortak çocuğumuz 3D’den çıkar. İşte bu kadar basit.”

ORGAZM OLUYOR!

Silikon Samantha, koyu kahverengi saçları ve yeşil gözleriyle yapay zeka ürünü bir robot. Santos’un aktardığına göre, ‘duygusal yakınlık’ kurup karşılık da verebiliyor. Birçok sensörle donatılmış olan Samantha, insan dokunuşlarına tepki verebiliyor. Aile modu, romantik mod ve seksi mod gibi özelliklere sahip olan Samantha, tüm dokunuşları ayırt edebiliyor. Kalçalarında, omuzlarında, göğüslerinde, vajinasında ve ağzında sensörler bulunan Samantha’nın fonksiyonel bir de ‘G noktası’ bulunuyor. Amerikan aksanıyla İngilizce konuşabilen Samantha, seksi konuşmalar yapabildiği gibi doğru şekilde yaklaşıldığında orgazm da oluyor.

54. Antalya Film Festivali artık "Ulusal" bölümden yoksun

$
0
0
54. Antalya Film Festivali'nde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından kaldırıldığı açıklanan 'Ulusal Yarışma' kategorisiyle ilgili sinemacılardan açıklama geldi.

Düğün/ Lütfi Akad - 1973
54. Antalya Film Festivali'nde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından kaldırıldığı açıklanan 'Ulusal Yarışma' kategorisiyle ilgili sinemacılardan açıklama geldi.

“Antalya Altın Portakal Film Festivali, ulusal sinemamızın 53 yıllık geleneği, ocağı ve hafızasıdır. Başta Antalya halkı olmak üzere Türkiye'nin tamamı sinemamızın nabzını bu festivalle tutmuştur. Sinemamızın bütün yetenekleri filmlerini ilk önce bu festivalde halka sunmuştur. Yıldızlarımız bu festivalde parlamıştır.
53 yıllık emekle aşkla yoğrulmuş ve büyük fedakarlıklarla büyütülmüş en büyük ulusal film yarışmamız ‘Antalya markasını büyütmek için festivali uluslararası yapıyoruz’ gerekçesiyle sonlandırılıyor. Uluslararası bölümün büyütülmesine kimsenin itirazı olamaz. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin büyütülüp, uluslararası olmasının önündeki engel 53 yıldır bu geleneği yaşatanlar mıdır? Hayır. Yıllardır Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin uluslararası ayağının gelişmesi için birçok girişim yapıldı projeler sunuldu ve bir kısmı hayata geçti. Sayın Menderes Türel de bu festivalin büyümesi için değerli katkılar yapmış ve festivalin uluslararası ayağının güçlendirilmesi için büyük çabalar göstermiştir.
Festival ulusal sinemamıza daha çok katkı sağlayacak bir düzeye gelmişken böylesi ters bir karar sinema sektörünü hem şaşırtmış hem de rencide etmiştir.
Oysa,
1. Dağıtım ve gösterim imkanlarının azalmakta olduğu son yıllarda festivaller filmlerin gösterimi, tanıtımı, üreten insanların buluştukları önemli platformlar haline gelmişlerdir. Ulusal yarışmanın kaldırılmasıyla sinema endüstrimiz için önemli bir mecra ortadan kalkacaktır.
2. Festivalin basın toplantısında dile getirilen ‘ulusal ile uluslararası yarışma birleştirilmiştir’ yaklaşımı gerçekle bağdaşmamaktadır. Festivalin uluslararası yarışmasında bugüne kadar zaten yerli film gösterilmekteydi. Uzun lafın kısası 53 yıldır sürdürülen ulusal yarışma kaldırılmıştır.
3. Ulusal yarışmanın kaldırılmasıyla festivalin endüstri platformu Antalya Film Forum'da yer alan ve desteklenen projelerin festivalde seyirciyle buluşma şansı kalmayacaktır. Bu durum festivalin kendi politikasıyla açıkça çelişmektedir.
4. Dünyanın belli başlı tüm uluslararası festivallerin programlarında ulusal filmlere de mutlaka yer vermektedir. Zira uluslararası olduğunu iddia eden bir festivalin en önemli fonksiyonu ülkede üretilen filmleri uluslararası endüstriye sunmaktır.
5. Alınan bu karar, festivalin kendi web sayfasındaki yerli sinemayı destekleme misyonu ile, Mart 2017'de gerçekleştirilen ‘3. Millî Kültür Şûrası’ sonuç bildirgesinde yer alan ‘milli ve yerli kültür ürünlerimizin üretilmesini, sergilenmesini ve yaygınlaştırılmasını teşvik etme’ yolunda alınan kararına da zıt bir tutumdur.
İlki 1964'de yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivali, ulusal sinemamızın 53 yıllık belleğidir. Siyaset üstü bir anlayışla her renkten bütün sinemacılarımız Antalya Film Festivali ulusal yarışmasının kaldırılmasının yanlış bir karar olduğu konusunda ortak bir tavır ve tutumdadır. Binlerce üyesiyle, tüm sinema meslek örgütleri, en köklü ulusal yarışmamız olan ve tarihinde göz aydınlığı olan nice önemli sinemacının keşfedilmesine imkan sunan Altın Portakal ulusal film yarışmasının yok edilmesi kararına karşıdır. Bu tarihi hatadan ivedi olarak dönülmesi için gerekli adımların atılmasını talep etmekteyiz. Gerekli adımlar atılmadığı takdirde bu konudaki ortak sesimizi koruyarak ve yükselterek devam ettireceğimizin bilinmesini isteriz.”
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>