↧
Fenerbaçe ilk maçını kazandı
↧
Ali’den Lilith’e: Pakistan’dan Almanya’ya uzanan bir kimlik mücadelesi
Lilith, Köln’de yaşayan Pakistanlı bir trans kadın. Dünyaya "Ali" olarak geldi. Ancak yıllardır gerçekte olmak istediği kişi için mücadele veriyor.
Lilith'e göre aslında durumun açıklaması oldukça basit: "Yapım aşamasında bir hata... Doğa aslında hep kadın olan birinden bir erkek meydana getirmeye çalıştı."
Koltuğa oturup eski fotoğraflara bakıyor Lilith. Bunlar, ülkesi Pakistan'da çekilmiş eski vesikalık fotoğraflar. Bu karelerden birinde ciddi bir ifadeyle kameraya gözünü dikmiş bir genç görülüyor. Başka bir fotoğrafta 20'li yaşlarının başındaki aynı genç, yine aynı ciddi tavırla poz veriyor.
Lilith'e göre bu karelerde kadraja yansıyan, mutsuz bir gencin ifadesi... Sahiden de o zamanlar, yani kendi deyimiyle yanlış bir bedende, yanlış bir hayat yaşarken mutsuz olduğunu söylüyor. "Ancak artık fotoğraflardaki bu gence bakmak beni üzmüyor. Geçmişimi değiştiremem, bu yüzden de bence onu olduğu gibi kabullenmek önemli. Geçmişe takılıp kalsaydım asla huzur bulamazdım" diyor Lilith.
Lilith'in "Ali" olduğu dönemlerde çektirdiği fotoğraflar arasında yüzünün güldüğü bir kareye rastlayamıyorsunuz
Şiddetten kaçış
Lilith uzun bir süre kendi deyimiyle bu "imalat hatası" ile yaşamış. Cinsel yönelimini hiç kimseye açıklayamadan. Pakistan oldukça muhafazakâr, ataerkillikten beslenen bir ülke. Toplumun çoğunluğu Müslüman, kısmen de oldukça dindar. Cinsellik ve eşcinsellik gibi konular ise hâlâ tabu.
Bu nedenle geçen Mart ayında Pakistan'ın ilk trans kadın televizyon spikeri tüm dünyada oldukça konuşulmuştu. Ancak ülkede bu istisnai bir örneğin ötesine geçmiyor. Trans bireylerin çoğu toplumdan izole bir hayata mahkûm ediliyor. Düğünlerde dans etmek dışında neredeyse hiç iş bulamıyorlar. Aileleri trans kimliklerinden haberdar olanlar da, çoğunlukla kendi aileleri tarafından reddediliyor.
Lilith de ailesine utanç kaynağı olma korkusuyla uzunca bir süre gizlemiş kimliğini. Bu suskunlukta elbette hayatından endişe etmesinin de payı olmuş. Zira Pakistan'da trans bireylere karşı şiddet oldukça yaygın. Bu şiddetin sınırları hakaretten, dayağa, tecavüz ve hatta cinayete kadar uzanıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün verilerine göre ülkede yalnızca bu yıl içinde dört trans kadın öldürüldü. Son üç yıl içindeyse yaklaşık 60 trans kadın cinayete kurban gitti.
Lilith hiç tehdit edilmese de, ülkeden ayrılmayı aklına koyduğunu anlatıyor. Cinselliğini sonunda açıkça yaşama umudu onu Almanya'ya kadar getirmiş. Köln Üniversitesi'nde Çevre Bilimleri yüksek lisansına kaydını yaptırmış ve Ekim 2012'de öğrenci vizesiyle Almanya'ya gelmiş. Tüm bu süreçte büyük rol oynayan annesine ise derin bir minnet duyuyor. Annesinin yeni hayatına başlayabilmesi için kendisine 8 bin euro verdiğini ve bir de küçük bir arsasını sattığını anlatıyor. Annesi, onun hayatının başrolünde adeta.
Pakistan'ın ilk trans kadın televizyon spikeri Marvia Malik
Önce Aliye sonra Lilith
Omuzlarını açıkta bırakan bir elbise giyiyor Lilith. Kulağında da sallantılı küpeler… Makyajı ve saçları da özenli. Feminen bir vücut dili olan Lilith'in hemen her tavrı dış görünüşünden ne kadar gurur duyduğunu gösteriyor.Son iki yılda görüşünde gerçekleşen bu değişimde ise aldığı hormon ilaçları etkili olmuş. Ancak hâlâ çıkan sakallarıyla mücadele ettiğini söylüyor. Çaresizce omuzlarını kaldırarak; bunun kolay olmadığını da ekliyor. Bunun dışında aynaya baktığında görünüşünden oldukça memnun olduğunu vurguluyor.
"Şimdiden anneme benzedim” diyor gülerek ve annesinin bir fotoğrafını gösteriyor. Gerçekten de benzerlik hemen göze çarpıyor.
Sonra da Pakistan pasaportunu gösteriyor. Burada ismi hâlâ Ali Rıza. Ancak Almanya'da sigorta kartından banka kartına ya da ikametgâh belgesine kadar yeni ismi Lilith'i kullanıyor. Uzunca bir süre kullandığı Aliye ismini ise artık istemediğini söylüyor ve ekliyor: "Yeni bir şey olsun istedim; benim kişiliğimle de bağdaşan yeni bir isim…”
Neden Lilith ismini seçtiğini ise şöyle anlatıyor: "Lilith, Adem'in Havva'dan önce Tanrı tarafından yaratılan ilk eşiydi. Yani, o Adem'e boyun eğmek istemedi.” Lilith için, İncil ve Talmud'da da bahsi geçen, ismini aldığı bu kadın adeta bir kahraman: ”Benim için Lilith dünyanın ilk feministi. O çok güçlü bir kadındı ve cinsiyet eşitliği için mücadele verdi. Bu yüzden bu ismi seviyorum.”
Lilith'in hormon ilaçları kullanmaya başladıktan sonra çekilen fotoğrafı solda
Son adım için heyecanlı bekleyiş
Lilith hedefine neredeyse ulaşmış. Şimdi Essen'deki üniversite hastanesinde gerçekleştirilecek olan cinsiyet değiştirme operasyonunu bekliyor. Sigorta şirketi ile hâlâ netleştirilmesi gereken noktalar var. Almanya'da sağlık sigortaları, transeksüellik teşhisine ilişkin gerekli raporlar sunulduğunda cinsiyet değişim sürecinin masraflarını üstlenmekle yükümlü. Bu masraflara hormon tedavisi ve sakal epilasyonu da dâhil.
Ameliyat genelde iki aşamalı oluyor, ilk operasyonun ardından birkaç ay bekleniyor. Bu nedenle Lilith için bu yıl içinde başka bir operasyon öngörülmüyor. O bu bekleme sürecini psikolojik açıdan yıpratıcı olarak nitelendiriyor. Vücudunda olmaması gereken bir şeyin varlığını hissetmenin onu huzursuz ettiğini söylüyor: "Her seferinde cinsel organımı gördüğümde iğreniyorum ve onun korkunç olduğunu düşünüyorum. Sonra kendi kendime sabret diyorum, az kaldı. 2019'da ameliyat olacağımı ve o şeyin artık orada olmayacağını hatırlatıyorum kendime. Bunun epey yardımı oluyor.”
Her ne kadar elinde henüz somut bir tarih olmasa da ameliyat için gün saydığını söylüyor Lilith. Ancak sabırsızlığına korku da eşlik ediyor. Bunun bir nedeni hastanede geçireceği zaman, bir diğeri de kafasını daha fazlasıyla meşgul eden başka bir korku: "(Ameliyattan) sonra her şeyin mümkün olduğunca doğal gözükmesini istiyorum. Ameliyat sonrası kendime baktığımda hayal ettiğim gibi olmamasından korkuyorum. Bir de bir daha orgazm olamamaktan korkuyorum." Bu endişeyi hep içinde taşıdığını ve bu korku yüzünden ameliyat olamayan trans kadınlar olduğunu anlatıyor. Ancak ameliyat olmamak Lilith için bir seçenek değil.
Alia Raza Transsexuelle aus Pakistan
Yeni bir ülke yeni bir başlangıç
Lilith, Almanya'ya geldiğinden bu yana hayatında pek çok değişim olmuş. 2017 yazında Çevre Bilimleri yüksek lisansını tamamlamış; şimdilerde ise Almanya Lezbiyen ve Gay Derneği'nde (LSVD) sevdiği bir işi var. Geçen Kasım ayından bu yana burada Almanya çapında yürütülen bir proje için çalışıyor. Hükümetin uyum sorumlularınca desteklenen "Queer Refugees Deutschland”; lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) mültecilere yönelik bir proje.
Şimdilik bir yıl ile sınırlı olan proje, 2018'in sonuna kadar devam edecek. Ancak Lilith, projenin uzatılmasını umut ediyor. Zira, kendi oturumu da bu projeye bağlı. Köln Belediyesi'nin düzenlediği oturum belgesinde "istisnai durum” ibaresi bulunuyor ve projenin sonuna kadar çalışma izninin olduğu belirtiliyor. Lilith sonrasında ne olacağını ise henüz kestiremiyor.
"Ben buyum diyebilmek kolay değil”
Ancak Lilith için şu anda öncelikli olan danışmanlığını yaptığı mülteciler. Yani, kendisininkine benzer şeyler yaşamış insanlar. Çoğu cinselliğini özgürce yaşayamadığı ülkelerden gelen ve buralardan kaçış yolunda; hatta Almanya'daki kamplarda ayrımcılık ve fiziksel şiddetle mücadele etmek zorunda kalanlar…
Lilith işte bu insanlara kulak veriyor ve elinden geldiğince onlara yardım eli uzatmaya çalışıyor. Şimdiye dek tam 125 hikâye biriktirmiş, bu hikâyelerin her biri de kendine özgü. Ancak bu tecrübeleri yaşayanların açılmasının kolay olmadığının altını çiziyor: "Birçoğu bu konu hakkında açık bir biçimde konuşmakta zorlanıyor. Bir düşünün, LGBTİ bireyler konusunun tabu olduğu bir ülkeden geliyorsunuz. Hayatı boyunca böyle bir ortamda kendini saklamış bir insanın yabancı bir ülkeye gelir gelmez kimliğini açıklamasını bekleyebilir misiniz? Bu epey zorlu bir süreç."
Alia Raza Transsexuelle aus Pakistan
Geçmişin korkuları
Lilith büyük bir sırrın ağırlığı ile yaşamanın ne olduğunu çok iyi biliyor. Yaklaşık altı yıl önce Almanya'ya geldiğinde isminin Ali olduğunu söylüyor. Ve o zamanlar onun aslında Ali olmayabileceğini kimsenin bilmediğini anlatıyor. Buna, hayatındaki en yakın iki insan olan annesi ve kız kardeşi de dâhil. "Onlara açıklamaktan deli gibi korkuyordum. Çünkü ailemi asla kaybetmek istemiyordum."
Henüz bir çocukken bir kez annesine aslında bir oğlan değil, kız çocuğu olduğunu söylemeye çalışmış. Ancak annesi onun bu „açıklamasını" ciddiye almamış, bunun geçici bir evre olduğunu düşünmüş. "Ama ben bunun geçici bir dönem olmadığını içten içe hep biliyordum" diyor Lilith. 2015'te sonunda cesaretini toplayıp annesine açılmış. "Öyle şanslıydım ki" diyor Lilith, "Annem ve kız kardeşim, ‘Bizim için sorun değil, biz seni olduğun gibi kabul ediyoruz‘ dediler."
Türkiye'de yeniden kavuşma umudu
Bu tepkinin bir kaide olmadığının ise bilincinde. Zira kendi ailesinde de herkes durumuna anlayışla yaklaşmamış. Bugün dahi trans kimliğini bir utanç kaynağı olarak gören amcasından korkuyor. 2015'ten bu yana annesini ve kız kardeşini görememiş, çünkü Pakistan'a giderse hapse atılacağından endişe ediyor.
Lilith'in ülkesi Pakistan'da Hz. Muhammed'e ve Kuran'a hakarete ağır cezalar öngören tartışmalı bir yasa var. Yasayı eleştirenler kimi Pakistanlıların söz konusu kanunu birilerini karalamak için kullanarak yetkilileri yanılttığını söylüyor. Lilith'in korkusu da bu: "Pakistan'a ayak basar basmaz (amcamın) beni şikâyet edeceğinden adım gibi eminim. Yurt dışında olduğum sürece bir şey yapamaz, ama oraya gittiğim anda Pakistan yasaları geçerli olacak.”
Lilith'in hâlâ Pakistan vatandaşlığı bulunuyor. Ancak Almanya'da vatandaşlık için gerekli şartları sağlar sağlamaz Alman vatandaşlığına başvurmak istiyor.
Önümüzdeki yıl da annesi ve kız kardeşi ile Türkiye'de buluşmayı planladıklarını söylüyor. "Üçümüz için de Türkiye'den vize almak daha kolay” diyor. Annesi ve kız kardeşinden bahsederken birden sesi titremeye başlıyor Lilith'in. 2019 yılında, yani hayatında yepyeni bir sayfa açtığında, yaşamının merkezindeki iki kadınla "Lilith olarak" buluşmanın kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor sesindeki titreme ile…
Esther Felden
© Deutsche Welle Türkçe
Koltuğa oturup eski fotoğraflara bakıyor Lilith. Bunlar, ülkesi Pakistan'da çekilmiş eski vesikalık fotoğraflar. Bu karelerden birinde ciddi bir ifadeyle kameraya gözünü dikmiş bir genç görülüyor. Başka bir fotoğrafta 20'li yaşlarının başındaki aynı genç, yine aynı ciddi tavırla poz veriyor.
Lilith'e göre bu karelerde kadraja yansıyan, mutsuz bir gencin ifadesi... Sahiden de o zamanlar, yani kendi deyimiyle yanlış bir bedende, yanlış bir hayat yaşarken mutsuz olduğunu söylüyor. "Ancak artık fotoğraflardaki bu gence bakmak beni üzmüyor. Geçmişimi değiştiremem, bu yüzden de bence onu olduğu gibi kabullenmek önemli. Geçmişe takılıp kalsaydım asla huzur bulamazdım" diyor Lilith.
Lilith'in "Ali" olduğu dönemlerde çektirdiği fotoğraflar arasında yüzünün güldüğü bir kareye rastlayamıyorsunuz
Şiddetten kaçış
Lilith uzun bir süre kendi deyimiyle bu "imalat hatası" ile yaşamış. Cinsel yönelimini hiç kimseye açıklayamadan. Pakistan oldukça muhafazakâr, ataerkillikten beslenen bir ülke. Toplumun çoğunluğu Müslüman, kısmen de oldukça dindar. Cinsellik ve eşcinsellik gibi konular ise hâlâ tabu.
Bu nedenle geçen Mart ayında Pakistan'ın ilk trans kadın televizyon spikeri tüm dünyada oldukça konuşulmuştu. Ancak ülkede bu istisnai bir örneğin ötesine geçmiyor. Trans bireylerin çoğu toplumdan izole bir hayata mahkûm ediliyor. Düğünlerde dans etmek dışında neredeyse hiç iş bulamıyorlar. Aileleri trans kimliklerinden haberdar olanlar da, çoğunlukla kendi aileleri tarafından reddediliyor.
Lilith de ailesine utanç kaynağı olma korkusuyla uzunca bir süre gizlemiş kimliğini. Bu suskunlukta elbette hayatından endişe etmesinin de payı olmuş. Zira Pakistan'da trans bireylere karşı şiddet oldukça yaygın. Bu şiddetin sınırları hakaretten, dayağa, tecavüz ve hatta cinayete kadar uzanıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün verilerine göre ülkede yalnızca bu yıl içinde dört trans kadın öldürüldü. Son üç yıl içindeyse yaklaşık 60 trans kadın cinayete kurban gitti.
Lilith hiç tehdit edilmese de, ülkeden ayrılmayı aklına koyduğunu anlatıyor. Cinselliğini sonunda açıkça yaşama umudu onu Almanya'ya kadar getirmiş. Köln Üniversitesi'nde Çevre Bilimleri yüksek lisansına kaydını yaptırmış ve Ekim 2012'de öğrenci vizesiyle Almanya'ya gelmiş. Tüm bu süreçte büyük rol oynayan annesine ise derin bir minnet duyuyor. Annesinin yeni hayatına başlayabilmesi için kendisine 8 bin euro verdiğini ve bir de küçük bir arsasını sattığını anlatıyor. Annesi, onun hayatının başrolünde adeta.
Pakistan'ın ilk trans kadın televizyon spikeri Marvia Malik
Önce Aliye sonra Lilith
Omuzlarını açıkta bırakan bir elbise giyiyor Lilith. Kulağında da sallantılı küpeler… Makyajı ve saçları da özenli. Feminen bir vücut dili olan Lilith'in hemen her tavrı dış görünüşünden ne kadar gurur duyduğunu gösteriyor.Son iki yılda görüşünde gerçekleşen bu değişimde ise aldığı hormon ilaçları etkili olmuş. Ancak hâlâ çıkan sakallarıyla mücadele ettiğini söylüyor. Çaresizce omuzlarını kaldırarak; bunun kolay olmadığını da ekliyor. Bunun dışında aynaya baktığında görünüşünden oldukça memnun olduğunu vurguluyor.
"Şimdiden anneme benzedim” diyor gülerek ve annesinin bir fotoğrafını gösteriyor. Gerçekten de benzerlik hemen göze çarpıyor.
Sonra da Pakistan pasaportunu gösteriyor. Burada ismi hâlâ Ali Rıza. Ancak Almanya'da sigorta kartından banka kartına ya da ikametgâh belgesine kadar yeni ismi Lilith'i kullanıyor. Uzunca bir süre kullandığı Aliye ismini ise artık istemediğini söylüyor ve ekliyor: "Yeni bir şey olsun istedim; benim kişiliğimle de bağdaşan yeni bir isim…”
Neden Lilith ismini seçtiğini ise şöyle anlatıyor: "Lilith, Adem'in Havva'dan önce Tanrı tarafından yaratılan ilk eşiydi. Yani, o Adem'e boyun eğmek istemedi.” Lilith için, İncil ve Talmud'da da bahsi geçen, ismini aldığı bu kadın adeta bir kahraman: ”Benim için Lilith dünyanın ilk feministi. O çok güçlü bir kadındı ve cinsiyet eşitliği için mücadele verdi. Bu yüzden bu ismi seviyorum.”
Lilith'in hormon ilaçları kullanmaya başladıktan sonra çekilen fotoğrafı solda
Son adım için heyecanlı bekleyiş
Lilith hedefine neredeyse ulaşmış. Şimdi Essen'deki üniversite hastanesinde gerçekleştirilecek olan cinsiyet değiştirme operasyonunu bekliyor. Sigorta şirketi ile hâlâ netleştirilmesi gereken noktalar var. Almanya'da sağlık sigortaları, transeksüellik teşhisine ilişkin gerekli raporlar sunulduğunda cinsiyet değişim sürecinin masraflarını üstlenmekle yükümlü. Bu masraflara hormon tedavisi ve sakal epilasyonu da dâhil.
Ameliyat genelde iki aşamalı oluyor, ilk operasyonun ardından birkaç ay bekleniyor. Bu nedenle Lilith için bu yıl içinde başka bir operasyon öngörülmüyor. O bu bekleme sürecini psikolojik açıdan yıpratıcı olarak nitelendiriyor. Vücudunda olmaması gereken bir şeyin varlığını hissetmenin onu huzursuz ettiğini söylüyor: "Her seferinde cinsel organımı gördüğümde iğreniyorum ve onun korkunç olduğunu düşünüyorum. Sonra kendi kendime sabret diyorum, az kaldı. 2019'da ameliyat olacağımı ve o şeyin artık orada olmayacağını hatırlatıyorum kendime. Bunun epey yardımı oluyor.”
Her ne kadar elinde henüz somut bir tarih olmasa da ameliyat için gün saydığını söylüyor Lilith. Ancak sabırsızlığına korku da eşlik ediyor. Bunun bir nedeni hastanede geçireceği zaman, bir diğeri de kafasını daha fazlasıyla meşgul eden başka bir korku: "(Ameliyattan) sonra her şeyin mümkün olduğunca doğal gözükmesini istiyorum. Ameliyat sonrası kendime baktığımda hayal ettiğim gibi olmamasından korkuyorum. Bir de bir daha orgazm olamamaktan korkuyorum." Bu endişeyi hep içinde taşıdığını ve bu korku yüzünden ameliyat olamayan trans kadınlar olduğunu anlatıyor. Ancak ameliyat olmamak Lilith için bir seçenek değil.
Alia Raza Transsexuelle aus Pakistan
Yeni bir ülke yeni bir başlangıç
Lilith, Almanya'ya geldiğinden bu yana hayatında pek çok değişim olmuş. 2017 yazında Çevre Bilimleri yüksek lisansını tamamlamış; şimdilerde ise Almanya Lezbiyen ve Gay Derneği'nde (LSVD) sevdiği bir işi var. Geçen Kasım ayından bu yana burada Almanya çapında yürütülen bir proje için çalışıyor. Hükümetin uyum sorumlularınca desteklenen "Queer Refugees Deutschland”; lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) mültecilere yönelik bir proje.
Şimdilik bir yıl ile sınırlı olan proje, 2018'in sonuna kadar devam edecek. Ancak Lilith, projenin uzatılmasını umut ediyor. Zira, kendi oturumu da bu projeye bağlı. Köln Belediyesi'nin düzenlediği oturum belgesinde "istisnai durum” ibaresi bulunuyor ve projenin sonuna kadar çalışma izninin olduğu belirtiliyor. Lilith sonrasında ne olacağını ise henüz kestiremiyor.
"Ben buyum diyebilmek kolay değil”
Ancak Lilith için şu anda öncelikli olan danışmanlığını yaptığı mülteciler. Yani, kendisininkine benzer şeyler yaşamış insanlar. Çoğu cinselliğini özgürce yaşayamadığı ülkelerden gelen ve buralardan kaçış yolunda; hatta Almanya'daki kamplarda ayrımcılık ve fiziksel şiddetle mücadele etmek zorunda kalanlar…
Lilith işte bu insanlara kulak veriyor ve elinden geldiğince onlara yardım eli uzatmaya çalışıyor. Şimdiye dek tam 125 hikâye biriktirmiş, bu hikâyelerin her biri de kendine özgü. Ancak bu tecrübeleri yaşayanların açılmasının kolay olmadığının altını çiziyor: "Birçoğu bu konu hakkında açık bir biçimde konuşmakta zorlanıyor. Bir düşünün, LGBTİ bireyler konusunun tabu olduğu bir ülkeden geliyorsunuz. Hayatı boyunca böyle bir ortamda kendini saklamış bir insanın yabancı bir ülkeye gelir gelmez kimliğini açıklamasını bekleyebilir misiniz? Bu epey zorlu bir süreç."
Alia Raza Transsexuelle aus Pakistan
Geçmişin korkuları
Lilith büyük bir sırrın ağırlığı ile yaşamanın ne olduğunu çok iyi biliyor. Yaklaşık altı yıl önce Almanya'ya geldiğinde isminin Ali olduğunu söylüyor. Ve o zamanlar onun aslında Ali olmayabileceğini kimsenin bilmediğini anlatıyor. Buna, hayatındaki en yakın iki insan olan annesi ve kız kardeşi de dâhil. "Onlara açıklamaktan deli gibi korkuyordum. Çünkü ailemi asla kaybetmek istemiyordum."
Henüz bir çocukken bir kez annesine aslında bir oğlan değil, kız çocuğu olduğunu söylemeye çalışmış. Ancak annesi onun bu „açıklamasını" ciddiye almamış, bunun geçici bir evre olduğunu düşünmüş. "Ama ben bunun geçici bir dönem olmadığını içten içe hep biliyordum" diyor Lilith. 2015'te sonunda cesaretini toplayıp annesine açılmış. "Öyle şanslıydım ki" diyor Lilith, "Annem ve kız kardeşim, ‘Bizim için sorun değil, biz seni olduğun gibi kabul ediyoruz‘ dediler."
Türkiye'de yeniden kavuşma umudu
Bu tepkinin bir kaide olmadığının ise bilincinde. Zira kendi ailesinde de herkes durumuna anlayışla yaklaşmamış. Bugün dahi trans kimliğini bir utanç kaynağı olarak gören amcasından korkuyor. 2015'ten bu yana annesini ve kız kardeşini görememiş, çünkü Pakistan'a giderse hapse atılacağından endişe ediyor.
Lilith'in ülkesi Pakistan'da Hz. Muhammed'e ve Kuran'a hakarete ağır cezalar öngören tartışmalı bir yasa var. Yasayı eleştirenler kimi Pakistanlıların söz konusu kanunu birilerini karalamak için kullanarak yetkilileri yanılttığını söylüyor. Lilith'in korkusu da bu: "Pakistan'a ayak basar basmaz (amcamın) beni şikâyet edeceğinden adım gibi eminim. Yurt dışında olduğum sürece bir şey yapamaz, ama oraya gittiğim anda Pakistan yasaları geçerli olacak.”
Lilith'in hâlâ Pakistan vatandaşlığı bulunuyor. Ancak Almanya'da vatandaşlık için gerekli şartları sağlar sağlamaz Alman vatandaşlığına başvurmak istiyor.
Önümüzdeki yıl da annesi ve kız kardeşi ile Türkiye'de buluşmayı planladıklarını söylüyor. "Üçümüz için de Türkiye'den vize almak daha kolay” diyor. Annesi ve kız kardeşinden bahsederken birden sesi titremeye başlıyor Lilith'in. 2019 yılında, yani hayatında yepyeni bir sayfa açtığında, yaşamının merkezindeki iki kadınla "Lilith olarak" buluşmanın kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor sesindeki titreme ile…
Esther Felden
© Deutsche Welle Türkçe
↧
↧
Disney’in ilk ‘gay’ karakteri tartışılıyor
Başrollerini Dwayne “The Rock” Johnson ve Emily Blunt’ın üstleneceği “Jungle Cruise” Ekim 2019’da izleyiciyle buluşacak.
“ Jungle Cruise ” adlı filmde Disney’in ilk ‘ gay ’ karakterini canlandıracak olan Jack Whitehall şu günlerde hararetli bir tartışmanın göbeğinde buldu kendisini. 2019’da gösterime girecek filmde eşcinselliği gizlenmeyen ilk Disney karakterini canlandıracak olan Whitehall bu role seçilmekten dolayı onur duyduğunu açıkladı ama ona ve daha da önemlisi yapımcı stüdyo Disney’e eleştiriler yağmur gibi yağdı. Sosyal medyada günlerdir tartışılan konu Jack Whitehall’un eşcinsel olmadığı ve bu karakteri gerçekten eşcinsel olan bir oyuncunun üstlenmesi gerektiği yönünde. Öte yandan oyunculuğun böyle bir şey olduğunu ve eşcinseli oynamak için illa eşcinsel olmak gerekmediğini, dahası eşcinsel aktörlerin sadece eşcinsel karakterleri canlandırmalarının onların kariyerlerinde daralma yaratacağını savunanlar da az değil.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/1055742/Disney_in_ilk__gay__karakteri_tartisiliyor.html
“ Jungle Cruise ” adlı filmde Disney’in ilk ‘ gay ’ karakterini canlandıracak olan Jack Whitehall şu günlerde hararetli bir tartışmanın göbeğinde buldu kendisini. 2019’da gösterime girecek filmde eşcinselliği gizlenmeyen ilk Disney karakterini canlandıracak olan Whitehall bu role seçilmekten dolayı onur duyduğunu açıkladı ama ona ve daha da önemlisi yapımcı stüdyo Disney’e eleştiriler yağmur gibi yağdı. Sosyal medyada günlerdir tartışılan konu Jack Whitehall’un eşcinsel olmadığı ve bu karakteri gerçekten eşcinsel olan bir oyuncunun üstlenmesi gerektiği yönünde. Öte yandan oyunculuğun böyle bir şey olduğunu ve eşcinseli oynamak için illa eşcinsel olmak gerekmediğini, dahası eşcinsel aktörlerin sadece eşcinsel karakterleri canlandırmalarının onların kariyerlerinde daralma yaratacağını savunanlar da az değil.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/1055742/Disney_in_ilk__gay__karakteri_tartisiliyor.html
↧
Çocuğa cinsel istismarda bulunmak isterken yakalanıp, dövüldü
Konya'da 12 yaşındaki erkek çocuğa ıssız arazide cinsel istismarda bulunmak istediği iddia edilen M.Ş., mahalleliler tarafından fark edilip dövüldü. Polise teslim edilen M.Ş., çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Olay, geçen pazar günü merkez Selçuklu ilçesi Tatköy Mahallesi'nde meydana geldi. M.Ş., iddiaya göre, daha önce tanığı bir erkek çocuğu, kamyonetine bindirip eskiden köy statüsünde olan Tatköy Mahallesi'ndeki ıssız alana götürdü. M.Ş., burada iç çamaşırını çıkardığı çocuğa cinsel istismarda bulunmak isterken, mahalleli durumu fark etti. Olay yerine koşan mahalleli, M.Ş.'yi tekme tokat dövdü, çocuğa zarar verip vermediğini sordu. M.Ş. çocuğa zarar vermediğini ileri sürüp, pişman olduğunu söyledi. Şüphelinin yakalanıp dövüldüğü anlar, çevredekiler tarafından cep telefonuyla görüntülenip, sosyal medyada paylaşıldı.
Polise teslim edilen M.Ş., gözaltına alındı. Şüpheli, sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece 'çocuğa cinsel istismar' suçundan tutuklandı.
http://www.gazetevatan.com/cocuga-cinsel-istismarda-bulunmak-isterken-yakalanip-dovuldu-1190794-yasam/
Olay, geçen pazar günü merkez Selçuklu ilçesi Tatköy Mahallesi'nde meydana geldi. M.Ş., iddiaya göre, daha önce tanığı bir erkek çocuğu, kamyonetine bindirip eskiden köy statüsünde olan Tatköy Mahallesi'ndeki ıssız alana götürdü. M.Ş., burada iç çamaşırını çıkardığı çocuğa cinsel istismarda bulunmak isterken, mahalleli durumu fark etti. Olay yerine koşan mahalleli, M.Ş.'yi tekme tokat dövdü, çocuğa zarar verip vermediğini sordu. M.Ş. çocuğa zarar vermediğini ileri sürüp, pişman olduğunu söyledi. Şüphelinin yakalanıp dövüldüğü anlar, çevredekiler tarafından cep telefonuyla görüntülenip, sosyal medyada paylaşıldı.
Polise teslim edilen M.Ş., gözaltına alındı. Şüpheli, sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece 'çocuğa cinsel istismar' suçundan tutuklandı.
http://www.gazetevatan.com/cocuga-cinsel-istismarda-bulunmak-isterken-yakalanip-dovuldu-1190794-yasam/
↧
Almanya’da üçüncü cinsiyet opsiyonuna onay
Almanya’da hükümet interseks bebekler için doğum belgelerinde üçüncü bir cinsiyet opsiyonunu mümkün kılan yasa tasarısını onayladı.
Ebeveynler Almanya'da interseks bebeklerin cinsiyetlerini "çeşitli" ibaresi altında kaydettirebilecek
Almanya'da koalisyon hükümetinin kabul ettiği yasa tasarısına göre hem erkek hem de kadın organlarıyla doğan interseks bebeklerin cinsiyeti artık "çeşitli" ibaresi altında kaydedilebilecek.
Ülkede 2013 yılından beri iki cinsiyetin de özelliklerini taşıyan bebeklerin doğum belgelerinde cinsiyet ibaresinin boş bırakılmasına imkân tanıyan bir düzenleme bulunuyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi geçen yıl Kasım ayında cinsel kimliğin anayasada temel bir hak olarak güvence altına alındığını belirterek medeni durumdaki düzenlemelerin interseks bireylere karşı "ayrımcı” olduğuna hükmetmişti. Anayasa Mahkemesi söz konusu kanunda değişikliğe gidilmesi için hükümete 2018 yılının sonuna kadar süre tanımıştı.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Adalet Bakanı Katarina Barley, tasarının kabul edilmesini önemli bir adım olarak nitelendirerek, "Kimse cinsel kimliği temelinde ayrımcılığa uğramamalı” diye konuştu. Barley, cinsel kimlik tanımında öngörülen üçüncü kategorinin interseks bireylere "onur ve pozitif bir kimlik” algısı sağlayacağını söyledi.
Aile Bakanı Franziska Giffey ise Almanya'da bir sonraki adımın transseksüel bireylerin yasal hakları ile ilgili düzenlemeler olduğunu söyledi. Giffey, bireylerin biyolojik cinsiyetlerini belirleyen tıbbi muayenelerin önüne geçmenin de düzenleme kapsamına alınacağını açıkladı.
Danimarka, İrlanda, Malta, Norveç ve İsveç'in ardından geçen ay Portekiz, transseksüel kimliğin kişilerin kendi inisiyatifinde bir hak olduğunu yasal güvence altına alan altıncı Avrupa ülkesi oldu. Söz konusu düzenleme ile interseks bebeklerin hayatlarının ileri evrelerinde kendi cinsiyetlerini kendileri seçebilmeleri adına bebeklikte yapılan cerrahi müdahaleler de yasaklandı.
İnterseks nedir?
"İnterseks" kadın ve erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özelliklerine haiz bireyleri ifade eden bir kavram. İnterseks bireylerin genelde kromozomlar, genital ve/veya üreme organları gibi her iki cinsin cinsiyet özelliklerinin bir karışımına sahip oldukları düşünülse de tek tip bir interseksten bahsetmek mümkün değil. Bir bireyin interseks olduğu doğuştan belli olabildiği gibi, ergenlikte de ortaya çıkabiliyor.
Buna karşın "transseksüel” biyolojik olarak bir cinsiyetin özelliklerini taşıdıkları halde kendilerini diğer cinsiyete ait hisseden bireyleri tanımlamak için kullanılan bir kavram ve bu özelliği ile interseksten ayrılıyor.
Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, interseks bireyler dünya nüfusunun 0.05 ila 1.7'sini oluşturuyor. Almanya Lezbiyen ve Gay Derneği'ne göre ülkede yaklaşık 100 bin interseks birey bulunuyor.
AFP, KNA / SÖ, BK
https://www.dw.com/tr/almanyada-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-cinsiyet-opsiyonuna-onay/a-45096296
Ebeveynler Almanya'da interseks bebeklerin cinsiyetlerini "çeşitli" ibaresi altında kaydettirebilecek
Almanya'da koalisyon hükümetinin kabul ettiği yasa tasarısına göre hem erkek hem de kadın organlarıyla doğan interseks bebeklerin cinsiyeti artık "çeşitli" ibaresi altında kaydedilebilecek.
Ülkede 2013 yılından beri iki cinsiyetin de özelliklerini taşıyan bebeklerin doğum belgelerinde cinsiyet ibaresinin boş bırakılmasına imkân tanıyan bir düzenleme bulunuyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi geçen yıl Kasım ayında cinsel kimliğin anayasada temel bir hak olarak güvence altına alındığını belirterek medeni durumdaki düzenlemelerin interseks bireylere karşı "ayrımcı” olduğuna hükmetmişti. Anayasa Mahkemesi söz konusu kanunda değişikliğe gidilmesi için hükümete 2018 yılının sonuna kadar süre tanımıştı.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Adalet Bakanı Katarina Barley, tasarının kabul edilmesini önemli bir adım olarak nitelendirerek, "Kimse cinsel kimliği temelinde ayrımcılığa uğramamalı” diye konuştu. Barley, cinsel kimlik tanımında öngörülen üçüncü kategorinin interseks bireylere "onur ve pozitif bir kimlik” algısı sağlayacağını söyledi.
Aile Bakanı Franziska Giffey ise Almanya'da bir sonraki adımın transseksüel bireylerin yasal hakları ile ilgili düzenlemeler olduğunu söyledi. Giffey, bireylerin biyolojik cinsiyetlerini belirleyen tıbbi muayenelerin önüne geçmenin de düzenleme kapsamına alınacağını açıkladı.
Danimarka, İrlanda, Malta, Norveç ve İsveç'in ardından geçen ay Portekiz, transseksüel kimliğin kişilerin kendi inisiyatifinde bir hak olduğunu yasal güvence altına alan altıncı Avrupa ülkesi oldu. Söz konusu düzenleme ile interseks bebeklerin hayatlarının ileri evrelerinde kendi cinsiyetlerini kendileri seçebilmeleri adına bebeklikte yapılan cerrahi müdahaleler de yasaklandı.
İnterseks nedir?
"İnterseks" kadın ve erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özelliklerine haiz bireyleri ifade eden bir kavram. İnterseks bireylerin genelde kromozomlar, genital ve/veya üreme organları gibi her iki cinsin cinsiyet özelliklerinin bir karışımına sahip oldukları düşünülse de tek tip bir interseksten bahsetmek mümkün değil. Bir bireyin interseks olduğu doğuştan belli olabildiği gibi, ergenlikte de ortaya çıkabiliyor.
Buna karşın "transseksüel” biyolojik olarak bir cinsiyetin özelliklerini taşıdıkları halde kendilerini diğer cinsiyete ait hisseden bireyleri tanımlamak için kullanılan bir kavram ve bu özelliği ile interseksten ayrılıyor.
Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, interseks bireyler dünya nüfusunun 0.05 ila 1.7'sini oluşturuyor. Almanya Lezbiyen ve Gay Derneği'ne göre ülkede yaklaşık 100 bin interseks birey bulunuyor.
AFP, KNA / SÖ, BK
https://www.dw.com/tr/almanyada-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-cinsiyet-opsiyonuna-onay/a-45096296
↧
↧
Soul Kraliçesi Aretha Franklin veda etti
↧
Rusya'da eşcinsellere yedi kişilik köyde "gay prade" izni verildi dendi, yalanlandı!
Açıklama her ne kadar Moskova'daki eşcinsel toplumu sözcülerinden gelse de başvurunun yapıldığı yerin Moskova değil, Ulyanovsk Vilayeti'ndeki Novoulyanovsk şehri olduğu açıklandı.
Şehir yönetiminin yürüyüş için gösterdiği yer ise nüfusu sadece 7 kişiden ibaret olan Yablonevıy Köyü olarak duyuruldu.
Organizatörler, yürüyüşün 26 Ağustos 2018 tarihinde saat 12:00 ile 14:00 arasında gerçekleşeceğini açıkladı.
Açıklamada, "Şehir yönetimi yürüyüşe sadece 300 kişinin katılmasına izin veriyor. Şu anda katılımcı listesini hazırlamakla meşgulüz" denildi.
Ancak öğleden sonra ilgili yerel yönetimden medyaya açıklama geldi: "Yalan! Biz hiçbir eşcinsel yürüyüşüne izin vermedik."
Türkiye dahil dünyanın hemen her ülkesinde serbestçe düzenlenen "gay parade"lara Rusya'da birkaç yıldır eşcinsellik propagandasını yasayaklayan "Çocukların Sağlığına ve Gelişimine Zarar Veren Bilgilerin Engellenmesi" yasası gerekçe gösterilerek izin verilmiyor.
http://www.turkrus.com/663724-rusyada-escinsellere-yedi-kisilik-koyde-gay-parade-izni-verildi-dendi-yalanlandi-xh.aspx
↧
Madonna'ya benzemeye çalışan erkek eşcinsel midir; herıld yani!
ABD'nin Los Angelas eyaletinde yaşayan 33 yaşındaki Adam Guerra, en iyi Madonna taklitçilerinden biri olarak biliniyordu. Amerika'nın çok izlenen şov programı olan Ru Paul's Drag Race'de de yer alıyordu.
18 ameliyat geçirdi
Ama zevk için ünlüler gibi giyinen diğer taklitçilerin aksine, Adam bir adım daha ileri gitti. Ona benzemek için 14 yıl boyunca, yanak, çene impantları, popo, burun ameliyatı ve daha bir çok ameliyat dahil olmak üzere tam 18 estetik ameliyat geçirip yaklaşık 1 milyon 115 bin TL harcadı.
Adam neredeyse tüm hayatını, tüm cüzdanını ve sahip olduğu tüm parayı bugün 60'ında olan Madonna'ya benzemek için harcadığını itiraf ediyor. “Yanaklarımı implante ettim, çenemi birkaç kez yaptım ve kaş kaldırma ile dolgu yaptırdım” diyen Guerra, "Ama buna değer çünkü lanet olsun Madonna'ya benziyorum.” diye konuştu.
Madonna taklitçiliğine başlayıp Amerika'da şovlar yapan Adam'ın şov sergilediği program, şov işine girmeden önce Adam'ın fakir bir hayat yaşadığını fakat şimdi hayatının değiştiğini söyledi.
Parasını Madonna kıyafetlerine harcıyor
Adam şuanda instagramda 13 bin takipçiye sahip ve Hollywood ve Palm Springs'te gösterişli kulüplerde sahne alıyor. Şimdi şovlar yaparak bir yılda binlerce para kazanan Adam, kazandığı parasını ise ikonik Madonna kıyafetlerini satın almak için harcıyor.
Ayrıca Madonna sevgisi sayesinde zor zamanları aştığını ve 15 yaşından beri ona takıntılı olduğunu söylüyor.
Annesi pişman!
"Yaptığı her şeye takıntılıydım, sanki doğrudan benimle konuşuyormuş gibi hissediyordum. O şarkı söylediğinde içimde hissediyordum ve tüm istediğim onun gibi olmaktı." diye konuşan Adam'ın annesi küçüklüğünde ona Madonna'yı tanıttıkları için ve o CD'leri aldıkları için pişman olduğunu söylüyor.
“İlk önce Madonna'ya bu kadar takıntılı olduğunu inkar ettim, buna inanmak istemedim” diyen anne Annette Guerra, bu durumu gerçekten sevmediğini çünkü ona bir dine bağlanır gibi çok yüksek saygıyla bağlandığını anlattı.
Madonna'ya kalpten bağlı olan adam ise “Kimse Madonna'ya olan sevgimi anlamıyor, anlayacağını bile sanmıyorum." diye konuştu.
http://www.hurriyet.com.tr/galeri-madonnaya-benzemek-icin-1-milyon-tl-harcadi-40931071?p=13
18 ameliyat geçirdi
Ama zevk için ünlüler gibi giyinen diğer taklitçilerin aksine, Adam bir adım daha ileri gitti. Ona benzemek için 14 yıl boyunca, yanak, çene impantları, popo, burun ameliyatı ve daha bir çok ameliyat dahil olmak üzere tam 18 estetik ameliyat geçirip yaklaşık 1 milyon 115 bin TL harcadı.
Adam neredeyse tüm hayatını, tüm cüzdanını ve sahip olduğu tüm parayı bugün 60'ında olan Madonna'ya benzemek için harcadığını itiraf ediyor. “Yanaklarımı implante ettim, çenemi birkaç kez yaptım ve kaş kaldırma ile dolgu yaptırdım” diyen Guerra, "Ama buna değer çünkü lanet olsun Madonna'ya benziyorum.” diye konuştu.
Madonna taklitçiliğine başlayıp Amerika'da şovlar yapan Adam'ın şov sergilediği program, şov işine girmeden önce Adam'ın fakir bir hayat yaşadığını fakat şimdi hayatının değiştiğini söyledi.
Parasını Madonna kıyafetlerine harcıyor
Adam şuanda instagramda 13 bin takipçiye sahip ve Hollywood ve Palm Springs'te gösterişli kulüplerde sahne alıyor. Şimdi şovlar yaparak bir yılda binlerce para kazanan Adam, kazandığı parasını ise ikonik Madonna kıyafetlerini satın almak için harcıyor.
Ayrıca Madonna sevgisi sayesinde zor zamanları aştığını ve 15 yaşından beri ona takıntılı olduğunu söylüyor.
Annesi pişman!
"Yaptığı her şeye takıntılıydım, sanki doğrudan benimle konuşuyormuş gibi hissediyordum. O şarkı söylediğinde içimde hissediyordum ve tüm istediğim onun gibi olmaktı." diye konuşan Adam'ın annesi küçüklüğünde ona Madonna'yı tanıttıkları için ve o CD'leri aldıkları için pişman olduğunu söylüyor.
“İlk önce Madonna'ya bu kadar takıntılı olduğunu inkar ettim, buna inanmak istemedim” diyen anne Annette Guerra, bu durumu gerçekten sevmediğini çünkü ona bir dine bağlanır gibi çok yüksek saygıyla bağlandığını anlattı.
Madonna'ya kalpten bağlı olan adam ise “Kimse Madonna'ya olan sevgimi anlamıyor, anlayacağını bile sanmıyorum." diye konuştu.
http://www.hurriyet.com.tr/galeri-madonnaya-benzemek-icin-1-milyon-tl-harcadi-40931071?p=13
↧
İltica talebini 'yeterince eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddedildi!
Bir Avusturya göçmen memuru, eşcinsel olduğunu belirten bir Afgan gencin iltica talebini 'yeterince eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddetti.
'YÜRÜYÜŞÜNÜZ EŞCİNSEL OLDUĞUNUZU GÖSTERMİYOR'
Afganistan'da eşcinselliğin yasa dışı olmasından ötürü Avusturya'ya giden 18 yaşındaki gencin iltica talebi, göçmen memuru tarafından 'eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddedildi. AFP'de yer alan habere göre memur talebi reddettiğinde, "Yürüyüşünüz, hareketiniz veya giyinişiniz, ufacık bile olsa eşcinsel olabileceğinizi göstermiyor" dedi.
İNFAZ EDİLME KORKUSU TEMELSİZMİŞ
Haftalık Avusturya dergisi Der Falter'in aktarımına göre Aşağı Avusturya'daki yetkili, dava dosyasına bakarak bahsi geçen gencin cinsel yönelimi dolayısıyla infaz edileceğine dönük korkunun temelsiz olduğunu belirtti.
AFP raporuna göre ise iltica başvurusunu yürüten yetkili, eşcinsel insanlar hakkında 'reddedilmeyi haklı gösterecek bir klişeye' dayanıyordu.
Eşcinsel Gencin İltica Talebi 'Yetersiz' Bulundu
İnfaz edileceğinden korktuğu için iltica etmek isteyen gencin talebi 'yeterince eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddedildi.
https://ilerihaber.org/icerik/escinsel-gencin-iltica-talebi-yetersiz-bulundu-88802.html
'YÜRÜYÜŞÜNÜZ EŞCİNSEL OLDUĞUNUZU GÖSTERMİYOR'
Afganistan'da eşcinselliğin yasa dışı olmasından ötürü Avusturya'ya giden 18 yaşındaki gencin iltica talebi, göçmen memuru tarafından 'eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddedildi. AFP'de yer alan habere göre memur talebi reddettiğinde, "Yürüyüşünüz, hareketiniz veya giyinişiniz, ufacık bile olsa eşcinsel olabileceğinizi göstermiyor" dedi.
İNFAZ EDİLME KORKUSU TEMELSİZMİŞ
Haftalık Avusturya dergisi Der Falter'in aktarımına göre Aşağı Avusturya'daki yetkili, dava dosyasına bakarak bahsi geçen gencin cinsel yönelimi dolayısıyla infaz edileceğine dönük korkunun temelsiz olduğunu belirtti.
AFP raporuna göre ise iltica başvurusunu yürüten yetkili, eşcinsel insanlar hakkında 'reddedilmeyi haklı gösterecek bir klişeye' dayanıyordu.
Eşcinsel Gencin İltica Talebi 'Yetersiz' Bulundu
İnfaz edileceğinden korktuğu için iltica etmek isteyen gencin talebi 'yeterince eşcinsel davranış sergilemediği' gerekçesiyle reddedildi.
https://ilerihaber.org/icerik/escinsel-gencin-iltica-talebi-yetersiz-bulundu-88802.html
↧
↧
‘Türkiye’de Eşcinsel Hareketi Şirketleşmeye Başladı’
Kendini “feminist biseksüel” olarak tanımlayan trans kadın Ece Devrim Almanya’da doğup 15 yaşına kadar yaşamını Almanya’da sürdürmüş. Transseksüel olduğunu babasına açıkladığında 16 yaşında olan Ece Devrim, babasının tepkisi üzerine Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmış.
16 yaşından beri Türkiye’de örgütlü mücadelenin içinde olan Ece Devrim ile Türkiye’de LGBTİ+ hareketi, feminizm ve örgütlü mücadeleyi anlatan bu keyifli röportaj ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
‘8 YIL SEKS İŞÇİLİĞİ YAPMAK ZORUNDA BIRAKILDIM’
16 yaşında Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldığını belirten Devrim, aile baskısı nedeniyle 23 yaşında ameliyat olduğunu belirterek, “Türkiye’ye ilk geldiğimde burada yaşayan insanlar tarafından bu kadar baskı göreceğimi hiç düşünmemiştim. Avrupa daha rahat bir ülke çünkü” dedi.
Türkiye’ye geldiğinde bir süre sokakta da yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Devrim, Türkiye’de 8 yıl seks işçiliği yaptığını ancak seks işçiliğini kesinlikle savunmadığını; “Seks işçiliği sektörü devletin trans bireyleri hapsetmeye çalıştığı bir alan. Kimsenin, hiçbir trans bireyin mecbur kalmadıkça seks işçiliği yapacağını düşünmüyorum.“ belirtti.
Seks işçiliği tanımlamasını da doğru bulmadığını söyleyen Devrim, bu tanımın yerine en doğru olanın “parayla cinsel ilişkiye zorlanan insanlar” olduğunu söylüyor.
‘BENDE TOPLUMUN BİR BİREYİYİM’
Devletin asli görevinin toplumu eğitmek olduğunun altını çizen Devrim şöyle devam etti; “Trans bireyler de toplumun bir bireyi ve insanlar bizim sadece seks işçiliği yapabileceğimizi sanıyorlar, ben bir sağlıkçıydım. Üniversite okudum ve kendi işimi yapmak istiyordum. Ancak devlet bizim çalışmamıza engel oluyor ve bizi seks işçiliği yapmak zorunda bırakıyor. “
Aynı zaman da EHP(Emekçi Hareket Partisi)’de örgütlü bir mücadelenin içinde de yer alan Devrim, Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin küçük küçük LGBTİ+ örgütleri ve bu örgütlerin şirketleşmesinden dolayı gerilediğini belirterek, “Türkiye’de LGBTİ+ hareketi kendi içinde bile küçük küçük parçalara ayrıldı. Küçük küçük dernekler ile ve dışarıdan fonlanmalar ile hareket özünden uzaklaştırıldı. Sadece proje yapayım ve parama bakayım şekline hareket etmeye başladı. Hareketin siyasallaşamaması ve sınıf mücadelesinin dışında yer almaya başlaması da hareketi yavaşlatan diğer nedenler” şeklinde konuştu.
‘LGBTİ+ HAREKETİ DEVLETİ RAHATSIZ EDİYOR’
LGBTİ+ hareketinin bir zamanlar kadın hakları, işçi cinayetleri, trans hakları gibi konularla da ilgilenmelerinin devleti rahatsız ettiğini söyleyen Devrim bu nedenle de devletin hareketi parçalamak ve küçültmek adına dernekler kurmasına ve fonlarla ve sadece projelerle oyalanmasına destek verdiğini vurgulayarak, “LGBTİ+ bir zamanlar sol hareketle bütünleşik bir hareketti. Trans haklarını savunuyordu, kadın haklarını savunuyordu. Ancak devlet bu durumdan rahatsız oldu ve bu hareketi sınıf hareketinden koparmak için projeleri devreye soktu” dedi.
‘TOPLUMUN DAYATTIĞI BİR KADIN DEĞİLİM’
Devrim cinselliğin bir karmaşa ve toplumun dayatmış olduğu cinsel rollerin insanların kafasını karıştırdığını ve cinsellik konusunda hissettikleri gibi yaşayamadıklarını belirtmesinin ardından sözlerine şu şekilde devam etti: “Cinselliğin bir karmaşa olduğunu düşünüyorum. Ne zaman kime aşık olacağımız hiç belli olmaz. Heteroseksüel baskılar yüzünden insanlar kendilerinden korkarlar, hislerinden korkarlar. Ben toplumun dayattığı bir kadın değilim. Ben toplumsal cinsiyet rollerine göre hareket eden bir kadın değilim. Toplumun bana biçtiği kadın rolünü de kesinlikle kabul etmiyorum. Heteroseksist toplumlarda kadınlara ve erkeklere biçilen roller bellidir. Kadınlar narin olur, kırılgan ve duygusal olur; görünüm olarak da yine belli kriterler vardır ve bunlara uymaları beklenir. Ben ise hayatım boyunca bu rolleri kabul etmedim, edemedim. Kendimi bu kalıpların için de var edemedim.
‘HAYATLA SAVAŞMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİM’
2014 geçirdiği trafik kazası nedeniyle tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Devrim Şişli ve Taksim’de seyyar satıcılık yapıyor ancak zabıtalar yüzünden çalışmakta zorlandığını belirten Devrim son olarak, “Şu zamana kadar hep mücadele ettim ve hiç pes etmedim, ne olursa olsun hayatla savaşmaktan da vazgeçmeyeceğim” diyor.
http://www.sarkpostasi.com/2018/08/15/turkiyede-lgbti-hareketi-sirketlesmeye-basladi/
16 yaşından beri Türkiye’de örgütlü mücadelenin içinde olan Ece Devrim ile Türkiye’de LGBTİ+ hareketi, feminizm ve örgütlü mücadeleyi anlatan bu keyifli röportaj ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
‘8 YIL SEKS İŞÇİLİĞİ YAPMAK ZORUNDA BIRAKILDIM’
16 yaşında Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldığını belirten Devrim, aile baskısı nedeniyle 23 yaşında ameliyat olduğunu belirterek, “Türkiye’ye ilk geldiğimde burada yaşayan insanlar tarafından bu kadar baskı göreceğimi hiç düşünmemiştim. Avrupa daha rahat bir ülke çünkü” dedi.
Türkiye’ye geldiğinde bir süre sokakta da yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Devrim, Türkiye’de 8 yıl seks işçiliği yaptığını ancak seks işçiliğini kesinlikle savunmadığını; “Seks işçiliği sektörü devletin trans bireyleri hapsetmeye çalıştığı bir alan. Kimsenin, hiçbir trans bireyin mecbur kalmadıkça seks işçiliği yapacağını düşünmüyorum.“ belirtti.
Seks işçiliği tanımlamasını da doğru bulmadığını söyleyen Devrim, bu tanımın yerine en doğru olanın “parayla cinsel ilişkiye zorlanan insanlar” olduğunu söylüyor.
‘BENDE TOPLUMUN BİR BİREYİYİM’
Devletin asli görevinin toplumu eğitmek olduğunun altını çizen Devrim şöyle devam etti; “Trans bireyler de toplumun bir bireyi ve insanlar bizim sadece seks işçiliği yapabileceğimizi sanıyorlar, ben bir sağlıkçıydım. Üniversite okudum ve kendi işimi yapmak istiyordum. Ancak devlet bizim çalışmamıza engel oluyor ve bizi seks işçiliği yapmak zorunda bırakıyor. “
Aynı zaman da EHP(Emekçi Hareket Partisi)’de örgütlü bir mücadelenin içinde de yer alan Devrim, Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin küçük küçük LGBTİ+ örgütleri ve bu örgütlerin şirketleşmesinden dolayı gerilediğini belirterek, “Türkiye’de LGBTİ+ hareketi kendi içinde bile küçük küçük parçalara ayrıldı. Küçük küçük dernekler ile ve dışarıdan fonlanmalar ile hareket özünden uzaklaştırıldı. Sadece proje yapayım ve parama bakayım şekline hareket etmeye başladı. Hareketin siyasallaşamaması ve sınıf mücadelesinin dışında yer almaya başlaması da hareketi yavaşlatan diğer nedenler” şeklinde konuştu.
‘LGBTİ+ HAREKETİ DEVLETİ RAHATSIZ EDİYOR’
LGBTİ+ hareketinin bir zamanlar kadın hakları, işçi cinayetleri, trans hakları gibi konularla da ilgilenmelerinin devleti rahatsız ettiğini söyleyen Devrim bu nedenle de devletin hareketi parçalamak ve küçültmek adına dernekler kurmasına ve fonlarla ve sadece projelerle oyalanmasına destek verdiğini vurgulayarak, “LGBTİ+ bir zamanlar sol hareketle bütünleşik bir hareketti. Trans haklarını savunuyordu, kadın haklarını savunuyordu. Ancak devlet bu durumdan rahatsız oldu ve bu hareketi sınıf hareketinden koparmak için projeleri devreye soktu” dedi.
‘TOPLUMUN DAYATTIĞI BİR KADIN DEĞİLİM’
Devrim cinselliğin bir karmaşa ve toplumun dayatmış olduğu cinsel rollerin insanların kafasını karıştırdığını ve cinsellik konusunda hissettikleri gibi yaşayamadıklarını belirtmesinin ardından sözlerine şu şekilde devam etti: “Cinselliğin bir karmaşa olduğunu düşünüyorum. Ne zaman kime aşık olacağımız hiç belli olmaz. Heteroseksüel baskılar yüzünden insanlar kendilerinden korkarlar, hislerinden korkarlar. Ben toplumun dayattığı bir kadın değilim. Ben toplumsal cinsiyet rollerine göre hareket eden bir kadın değilim. Toplumun bana biçtiği kadın rolünü de kesinlikle kabul etmiyorum. Heteroseksist toplumlarda kadınlara ve erkeklere biçilen roller bellidir. Kadınlar narin olur, kırılgan ve duygusal olur; görünüm olarak da yine belli kriterler vardır ve bunlara uymaları beklenir. Ben ise hayatım boyunca bu rolleri kabul etmedim, edemedim. Kendimi bu kalıpların için de var edemedim.
‘HAYATLA SAVAŞMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİM’
2014 geçirdiği trafik kazası nedeniyle tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Devrim Şişli ve Taksim’de seyyar satıcılık yapıyor ancak zabıtalar yüzünden çalışmakta zorlandığını belirten Devrim son olarak, “Şu zamana kadar hep mücadele ettim ve hiç pes etmedim, ne olursa olsun hayatla savaşmaktan da vazgeçmeyeceğim” diyor.
http://www.sarkpostasi.com/2018/08/15/turkiyede-lgbti-hareketi-sirketlesmeye-basladi/
↧
Sapkınlık hastalık! (Dikkat, homofobi!)
LGBTİ’li sapkınların, “Eşcinsellik genetiktir ve bir hastalık değildir” propagandasını bilim adamları çürüttü. Prof. Robert Spitzer’in dernek üzerinde yaptığı araştırmalar eşcinselliğin bir hastalık olduğunu kanıtladı. Dr. Neil Whitehead de, “Kimse eşcinsel olarak doğmaz” dedi. Prof. Dr. Sefa Saygılı ise, “Eşcinsellik geni diye bir şey kesinlikle yok” ifadelerini kullandı.
LGBTİ sapkınların ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için yaymaya çalıştıkları “Eşcinsellik genetiktir ve hastalık değildir” propagandasının yalan olduğu ortaya çıktı. Bir dönem Kolombiya Üniversitesi Psikiyatri Profesörlüğü yapan Robert Spitzer, 200 denekle yaptığı araştırma sonrasında, psikolojik tedavi gören eşcinsellerin sapkınlıklardan kurtulduğunu saptadı. Uzun yıllar boyunca eşcinseller üzerine çalışmalar yapan ve birçok makale yayınlayan Dr. Neil Whitehead, “Kimse eşcinsel olarak doğmaz” dedi ve tüm genom tarama testlerinde eşcinsellik geni diye bir gene rastlanmadığını kaydetti. Prof. Dr. Sefa Saygılı da, “Eşcinsellik geni diye bir şey kesinlikle yok” şeklinde konuştu.
HASTALIK TEDAVİ EDİLDİ
Müslüman Türk milletinin baş belası sapkın homoların, ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için dillerine pelesenk ettiği yalanlar bilimsel araştırmalarla tek tek çürütüldü. Her ortamda ve fırsatta, “eşcinsellik genetik bir durumdur ve hastalık değildir” propagandasını yapan LGBTİ’li sapkınların söylemleri bilim otoriteleri tarafından yalanlandı.
Kolombiya Üniversitesi’inde Psikiyatri Profesörlüğü yapmış olan ve geçtiğimiz yıllarda ölen Robert Spitzer’in 200 eşcinsel denek üzerinde yaptığı araştırmalar, eşcinselliğin bir hastalık olduğunu kanıtladı. 200 eşcinsel sapkın üzerinde terapi yöntemleri uygulayan Spitzer’in eşcinsellerin büyük çoğunluğunun, sapkın fiilden uzaklaşarak normal bir yönelime girdiğini saptadı.
BİLİM ADAMLARI ÇÜRÜTTÜ
Eşcinsel sapkınlığın genetik olup olmadığı üzerine 20 yıldır araştırma yürüten Dr. Neil Whitehead “Kimse eşcinsel doğmaz” dedi. Eşcinsellik geni diye bir genin asla olmadığını da kaydeden Whitehead, uzun yıllar boyunca yaptıkları genom taramalarında asla öyle bir gene rastlamadıklarının altını çizdi.
Mesleki yaşantısının büyük bir bölümünü eşcinseller üzerine araştırma yapmakla geçiren Dr. Whitehead eşcinsel sapkınların birçok tezini de çürüttü. Bu alanda dünyanın en yetkin isimleri arasında gösterilen Whitehead, bu alanda yaptığı çalışmalarla ses getirdi.
EŞCİNSELLİK GENİ KESİNLİKLE YOK
Türkiye’nin önde gelen Psikiyatri otoritelerinden olan Prof. Dr. Sefa Saygılı da, “Eşcinsellik geni diye bir şey asla yoktur” şeklinde konuştu. Normal insanlar ile eşcinseller arasında gen olarak hiçbir fark bulunmadığını kaydeden Saygılı, “Erkek eşcinsellerin geni olsun, hormonları olsun ve diğer bedensel bulguları eşcinsel olmayan erkeklerle aynı. Normal tercihli insanlara göre hiçbir fark yok” şeklinde konuştu.
https://www.yeniakit.com.tr/haber/sapkinlik-hastalik-507085.html
LGBTİ sapkınların ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için yaymaya çalıştıkları “Eşcinsellik genetiktir ve hastalık değildir” propagandasının yalan olduğu ortaya çıktı. Bir dönem Kolombiya Üniversitesi Psikiyatri Profesörlüğü yapan Robert Spitzer, 200 denekle yaptığı araştırma sonrasında, psikolojik tedavi gören eşcinsellerin sapkınlıklardan kurtulduğunu saptadı. Uzun yıllar boyunca eşcinseller üzerine çalışmalar yapan ve birçok makale yayınlayan Dr. Neil Whitehead, “Kimse eşcinsel olarak doğmaz” dedi ve tüm genom tarama testlerinde eşcinsellik geni diye bir gene rastlanmadığını kaydetti. Prof. Dr. Sefa Saygılı da, “Eşcinsellik geni diye bir şey kesinlikle yok” şeklinde konuştu.
HASTALIK TEDAVİ EDİLDİ
Müslüman Türk milletinin baş belası sapkın homoların, ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için dillerine pelesenk ettiği yalanlar bilimsel araştırmalarla tek tek çürütüldü. Her ortamda ve fırsatta, “eşcinsellik genetik bir durumdur ve hastalık değildir” propagandasını yapan LGBTİ’li sapkınların söylemleri bilim otoriteleri tarafından yalanlandı.
Kolombiya Üniversitesi’inde Psikiyatri Profesörlüğü yapmış olan ve geçtiğimiz yıllarda ölen Robert Spitzer’in 200 eşcinsel denek üzerinde yaptığı araştırmalar, eşcinselliğin bir hastalık olduğunu kanıtladı. 200 eşcinsel sapkın üzerinde terapi yöntemleri uygulayan Spitzer’in eşcinsellerin büyük çoğunluğunun, sapkın fiilden uzaklaşarak normal bir yönelime girdiğini saptadı.
BİLİM ADAMLARI ÇÜRÜTTÜ
Eşcinsel sapkınlığın genetik olup olmadığı üzerine 20 yıldır araştırma yürüten Dr. Neil Whitehead “Kimse eşcinsel doğmaz” dedi. Eşcinsellik geni diye bir genin asla olmadığını da kaydeden Whitehead, uzun yıllar boyunca yaptıkları genom taramalarında asla öyle bir gene rastlamadıklarının altını çizdi.
Mesleki yaşantısının büyük bir bölümünü eşcinseller üzerine araştırma yapmakla geçiren Dr. Whitehead eşcinsel sapkınların birçok tezini de çürüttü. Bu alanda dünyanın en yetkin isimleri arasında gösterilen Whitehead, bu alanda yaptığı çalışmalarla ses getirdi.
EŞCİNSELLİK GENİ KESİNLİKLE YOK
Türkiye’nin önde gelen Psikiyatri otoritelerinden olan Prof. Dr. Sefa Saygılı da, “Eşcinsellik geni diye bir şey asla yoktur” şeklinde konuştu. Normal insanlar ile eşcinseller arasında gen olarak hiçbir fark bulunmadığını kaydeden Saygılı, “Erkek eşcinsellerin geni olsun, hormonları olsun ve diğer bedensel bulguları eşcinsel olmayan erkeklerle aynı. Normal tercihli insanlara göre hiçbir fark yok” şeklinde konuştu.
https://www.yeniakit.com.tr/haber/sapkinlik-hastalik-507085.html
↧
Cinsiyetlere özgürlük
Bir kadın ve erkeğin sevgili olması dediğimde bunda herhangi bir sorun ya da anormallik göremiyorsunuz değil mi? Ya da bir kadın ve erkeğin evlenmesi dediğimde? Bunlar herkesçe kabul edilmiş, gayet normal karşılanan durumlardı. Peki ya size, iki kadının ya da iki erkeğin sevgili olması, evlenmesi desem yine aynı şekilde normal bir durum muş gibi karşılar mısınız bunu? Anormallik görmemezlik yapabilir misiniz?
Hepimiz bu hayata Allah tarafından düşünmemizi, fikirlerimizin olmasını ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilmemiz için beynimizle dünyaya geldik. Bazı düşünceler oldu, destekledik, arkasında durduk, bazı düşünceler oldu karşı çıktık, karşısında durmasını da bildik. Sonuçta her bir birey yaşı kaç olursa olsun düşüncesinde özgürdür ve istediği şekilde düşünüp, karar verebilmektedir. Kişinin bir konu hakkındaki düşüncesi isterse başkaları tarafından yanlış karşılansın isterse kimse tarafından destek görmesin kendisi için doğru olduğu müddetçe bir sorun teşkil etmezdi ve bizler karşımızda ki insanın düşüncesi ne olursa olsun, isterse bize çok zıt isterse tam bizim düşüncemizle aynı olsun saygı duymak zorundaydık.
Birçok düşüncenin hâkim olduğu dünya da en çok tepkiyi gören, destekçisi olduğu kadar karşıtında bir o kadar hatta karşıtının daha fazla olduğu bir düşünce var, LGBT. LGBT, "lezbiyen", "gey", "biseksüel" ve "transgender" kelimelerinin baş harfleridir. 1900'lerden itibaren kullanılmaya başlayan "LGBT", eşcinsel hakları mücadelesinde kullanılan çatı kelimedir. Yani LGBT aslında tek bir düşünce değil, dört farklı düşüncedir ve her birinin ayrı bir anlamı vardır. Genel olarak eşcinsellik olarak bildiğimiz LGBT; cinsel ve duygusal olarak kendi cinsinden olanları tercih eden, hemcinsine ilgi duyan kişilere denir. Bunun erkekler arasında olanına gey, kadınlar arasında olanına lezbiyen, kadınlarla veya erkeklerle, her iki cinsle de birlikte olmayı tercih eden ve her iki cinse de ilgi duyabilen kişilere ise biseksüel diyoruz. Eşcinsellik, bir cinsel tercih durumudur. Karşı cinsi değil, kendi cinsini veya her iki cinsi birden tercih etmektir.
Bu durum bazen kişinin kendi iradesi ile aldığı bir karar olabiliyorken bazen de tamamen doğuştan gelen bir durum sebebi ile öyle olmak zorunda kalabiliyor... Buna interseks adı verilmekte, yani bu üçüncü cinsiyet oluyor. Bilmeyenler için interseks, kadın ve erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özelliklere sahip bireyleri anlatan bir kavram. İnterseks olan kişiler genelde kromozomlar, genital ve/veya üreme organları gibi her iki cinsin cinsiyet özelliklerinin bir karışımına sahip oldukları düşünülse de tek tip bir interseksten bahsetmek mümkün değil. Almanya'da hükümet bir yasa ile erkek veya kadın olduğuna karar veremeyenlere yardımcı olmak, onları anlayışla karşılamak maksadıyla interseks adında bu yeni cinsiyet türünü onayladı.
Peki, böyle şeyleri biz neden yapmıyoruz yani neden normal olarak karşılamıyoruz? Neden insanların birbirini sevmesine karışıyoruz? Acaba LGBT bireylerinden bize zarar gelecek diye mi korkuyoruz? Eğer öyle bir kokunuz varsa çok yersiz çünkü ortada sevgi varken bundan korkulur mu hiç? Size iki kadının birbirini sevmesinden ya da iki erkeğin sevgili olmasından ne gibi bir zarar gelebilir?
Hatta günümüz koşullarında iki kızın sevgili olmasını yani lezbiyenliği olumlu karşılamalı, destek olmamız gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta bebeğe bile şehvet duyabilecek kadar pislikler ile dolu bir yerde, bence iki kadının birbirini sevmesi en güvenilir şey onlar için. Ama gelin görün ki bunu başkalarına anlatmak pek de mümkün olmuyor. Hemen bir itiraz, ikaz ediş başlıyor. Ahkâm kesmeler, ahlak bekçiliğine geçişler başlıyor. Ne kadar üzücü bir şey bu. Bunun ne kadar kırıcı bir durum olduğu hiç aklınıza gelmiyor bu düşünceye sahip bireyleri yargılarken. Size göre doğru olmayabilir, tamam, düşüncenize saygı duyuyorum fakat siz niye saygı göster miyorsunuz? Hala birbirinin düşüncesine saygı duyan medeniyet seviyesine gelemedik mi yoksa?
Gelin biz en iyisi hiç karışmayalım onlara. Sevgilerinin gücüne saygı duyalım, anlayış gösterelim. Öyle bireyler gördüğümüz de onlara öcü gibi bakmayalım, yargılamayalım, ithamlarda bulunmayalım, aşklarını yaşamalarına müsaade edelim. Çünkü onlardan bize zarar gelmez, inanın. Aksine, onlar insanların kendilerine zarar vermelerinden korkuyorlar. Aşklarını özgürce yaşayamıyorlar. Gelin aşklarını yaşasınlar diledikleri gibi. Görün, bakın ne iyi hale gelecek dünya. LGBT bayrağı gibi rengârenk olacak, içimiz sevgiyle dolacak ve işte o zaman her şey daha güzel olacak.
Mert Kaya
https://hthayat.haberturk.com/blog/haber/1064848-cinsiyetlere-ozgurluk
Hepimiz bu hayata Allah tarafından düşünmemizi, fikirlerimizin olmasını ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilmemiz için beynimizle dünyaya geldik. Bazı düşünceler oldu, destekledik, arkasında durduk, bazı düşünceler oldu karşı çıktık, karşısında durmasını da bildik. Sonuçta her bir birey yaşı kaç olursa olsun düşüncesinde özgürdür ve istediği şekilde düşünüp, karar verebilmektedir. Kişinin bir konu hakkındaki düşüncesi isterse başkaları tarafından yanlış karşılansın isterse kimse tarafından destek görmesin kendisi için doğru olduğu müddetçe bir sorun teşkil etmezdi ve bizler karşımızda ki insanın düşüncesi ne olursa olsun, isterse bize çok zıt isterse tam bizim düşüncemizle aynı olsun saygı duymak zorundaydık.
Birçok düşüncenin hâkim olduğu dünya da en çok tepkiyi gören, destekçisi olduğu kadar karşıtında bir o kadar hatta karşıtının daha fazla olduğu bir düşünce var, LGBT. LGBT, "lezbiyen", "gey", "biseksüel" ve "transgender" kelimelerinin baş harfleridir. 1900'lerden itibaren kullanılmaya başlayan "LGBT", eşcinsel hakları mücadelesinde kullanılan çatı kelimedir. Yani LGBT aslında tek bir düşünce değil, dört farklı düşüncedir ve her birinin ayrı bir anlamı vardır. Genel olarak eşcinsellik olarak bildiğimiz LGBT; cinsel ve duygusal olarak kendi cinsinden olanları tercih eden, hemcinsine ilgi duyan kişilere denir. Bunun erkekler arasında olanına gey, kadınlar arasında olanına lezbiyen, kadınlarla veya erkeklerle, her iki cinsle de birlikte olmayı tercih eden ve her iki cinse de ilgi duyabilen kişilere ise biseksüel diyoruz. Eşcinsellik, bir cinsel tercih durumudur. Karşı cinsi değil, kendi cinsini veya her iki cinsi birden tercih etmektir.
Bu durum bazen kişinin kendi iradesi ile aldığı bir karar olabiliyorken bazen de tamamen doğuştan gelen bir durum sebebi ile öyle olmak zorunda kalabiliyor... Buna interseks adı verilmekte, yani bu üçüncü cinsiyet oluyor. Bilmeyenler için interseks, kadın ve erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özelliklere sahip bireyleri anlatan bir kavram. İnterseks olan kişiler genelde kromozomlar, genital ve/veya üreme organları gibi her iki cinsin cinsiyet özelliklerinin bir karışımına sahip oldukları düşünülse de tek tip bir interseksten bahsetmek mümkün değil. Almanya'da hükümet bir yasa ile erkek veya kadın olduğuna karar veremeyenlere yardımcı olmak, onları anlayışla karşılamak maksadıyla interseks adında bu yeni cinsiyet türünü onayladı.
Peki, böyle şeyleri biz neden yapmıyoruz yani neden normal olarak karşılamıyoruz? Neden insanların birbirini sevmesine karışıyoruz? Acaba LGBT bireylerinden bize zarar gelecek diye mi korkuyoruz? Eğer öyle bir kokunuz varsa çok yersiz çünkü ortada sevgi varken bundan korkulur mu hiç? Size iki kadının birbirini sevmesinden ya da iki erkeğin sevgili olmasından ne gibi bir zarar gelebilir?
Hatta günümüz koşullarında iki kızın sevgili olmasını yani lezbiyenliği olumlu karşılamalı, destek olmamız gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta bebeğe bile şehvet duyabilecek kadar pislikler ile dolu bir yerde, bence iki kadının birbirini sevmesi en güvenilir şey onlar için. Ama gelin görün ki bunu başkalarına anlatmak pek de mümkün olmuyor. Hemen bir itiraz, ikaz ediş başlıyor. Ahkâm kesmeler, ahlak bekçiliğine geçişler başlıyor. Ne kadar üzücü bir şey bu. Bunun ne kadar kırıcı bir durum olduğu hiç aklınıza gelmiyor bu düşünceye sahip bireyleri yargılarken. Size göre doğru olmayabilir, tamam, düşüncenize saygı duyuyorum fakat siz niye saygı göster miyorsunuz? Hala birbirinin düşüncesine saygı duyan medeniyet seviyesine gelemedik mi yoksa?
Gelin biz en iyisi hiç karışmayalım onlara. Sevgilerinin gücüne saygı duyalım, anlayış gösterelim. Öyle bireyler gördüğümüz de onlara öcü gibi bakmayalım, yargılamayalım, ithamlarda bulunmayalım, aşklarını yaşamalarına müsaade edelim. Çünkü onlardan bize zarar gelmez, inanın. Aksine, onlar insanların kendilerine zarar vermelerinden korkuyorlar. Aşklarını özgürce yaşayamıyorlar. Gelin aşklarını yaşasınlar diledikleri gibi. Görün, bakın ne iyi hale gelecek dünya. LGBT bayrağı gibi rengârenk olacak, içimiz sevgiyle dolacak ve işte o zaman her şey daha güzel olacak.
Mert Kaya
https://hthayat.haberturk.com/blog/haber/1064848-cinsiyetlere-ozgurluk
↧
Pentagon, Trump’a rağmen transseksüelleri orduya alacak
Pentagon’dan yapılan yazılı açıklamada, "Son zamanlarda federal bölge mahkemelerince alınan kararlar gereği Savunma Bakanlığı, 1 Ocak 2018'den itibaren transseksüel bireylerin askerlik hizmeti için yapacakları başvuruları işleme almaya başlayacak. Adalet Bakanlığı söz konusu mahkeme kararlarını temyize götürürken bu uygulama yürürlüğe girecek." ifadelerine yer verildi.
Washington DC federal bölge mahkemesinin Pentagon’a 1 Ocak’ta alım işlemlerinin başlatılması talimatı verdiği belirtilen açıklamada, Adalet Bakanlığının mahkemeden söz konusu uygulamayı gözden geçirmek üzere mart ayının sonuna kadar süre tanınmasını talep ettiği kaydedildi.
- Obama döneminde karar alınmıştı
Önceki ABD Başkanı Barack Obama, Haziran 2016’da Pentagon’un transseksüel personel istihdam etmesi ve bu anlamda eğilimi olan personelin tıbbi masraflarının karşılanmasına karar vermiş ve uygulamaya geçilmesi için Pentagon’a bir yıl süre tanımıştı. Ancak sürenin dolması üzerine Trump, transseksüellerin orduya alınmasına karşı olduğunu ifade etmiş ve söz konusu uygulamaya geçişi durdurmuştu.
Washington Bölge Mahkemesi ise Trump’ın transseksüellerin Amerikan ordusuna alınmasını engelleyen kararını kasım ayında iptal etme kararı almıştı.
http://www.belge.com.tr/ajans/haber-pentagon_trumpa_ragmen_transseksuelleri_orduya_alacak-717568
↧
↧
Gökkuşağının tüm renklerine açık şehir: Stockholm
Kilise, polis, parlamento, sosyal güvenlik ağı temsilcileriyle konuştuk, eşitliğin nasıl mümkün olabileceğini sorduk
Bu yıl Avrupa Onur Haftası’na ev sahipliği yapan Stockholm’de düzenlenen Onur Yürüyüşü’ne yaklaşık 60 bin kişi katıldı. En önde yürüyenler arasında Başbakan Stefan Löfven başta olmak üzere siyasi parti temsilcileri vardı. O gün şehrin tüm sokaklarına, kaldırımlarına coşku, neşe ve gökkuşağı renkleri hâkimdi. Yürüyüş rotasındaki tüm mekânlar tıklım tıklımdı. İnsanlar önlerinden geçen korteji görmek için sandalyelerinin üzerine çıkıyor, el sallıyor, gökkuşağı bayraklarını dalgalandırıyordu. Bu iklimin nasıl mümkün olabildiğini, konunun taraflarıyla konuştuk...
Türkiye’de LGBTİ bireylerin yüzde 78’i çalışma hayatında kendini gizleme ihtiyacı hissediyor. Yüzde 29.5’i cinsel yönelimlerini saklamadan yaşayabilmek için ancak şehrin belirli bölgelerinde oturmak zorunda bırakıldıklarını düşünüyor. Yüzde 62’si yaşlılıklarıyla ilgili kendini güvende hissetmiyor. Türkiye’de eşcinsel komşu istemeyenlerin oranı ise yüzde 51.9. Bu arada Dünya Ekonomi Forumu’nun 2017 Cinsiyet Eşitliği Uçurumu raporuna göre Türkiye, 144 ülke arasında 131. sırada.
2011 yılında 10 bin kişiye ulaşarak Güneydoğu Avrupa’da ve Türkiye’de düzenlenen en büyük onur yürüyüşü olan İstanbul Onur Yürüyüşü, 2015’ten bu yana engellemeler ile karşılaşıyor. Başkent Ankara’da da durum farklı değil; LGBTİ etkinlikleri ‘toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar’ gerekçesiyle yasaklanıyor. TRT Genel Müdürü, Türkiye’nin Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmayışını, 2014’ün birincisi Conchita Wurst’un cinsel yönelimiyle açıklıyor: “‘Aynı anda hem erkeğim hem kadınım’ diyen birini, çocukların seyrettiği bir zamanda ben canlı yayımlayamam...” 2015 Onur Yürüyüşü’nde polis şiddetine karşı direndiği anlarla akıllara kazınan trans kadın Hande Kader’in yakılarak öldürülmesinin üzerinden iki yıl geçti. Ancak bir iddianame dahi hazırlanmadı.
Ülkede LGBTİ haklarında gerileme yaşanırken, cinsiyet eşitliğinde 5. sırada bulunan İsveç hükümetinin davetiyle Stockholm’e gidiyorum. Davetin sebebi, bu yıl Stockholm ve Göteborg’un ev sahipliğinde yapılacak onur haftası etkinlikleri. Ekipte benim dışımda Arnavut, Kosovalı, Pakistanlı, Litvanyalı, Rus, Ukraynalı, Ürdünlü ve Romanyalı gazeteciler var. Konu LGBTİ hakları olduğunda, benzer tecrübeler yaşayan ülkelerden geliyoruz hepimiz.
İsveç’te cinsiyet eşitliği, üzerinde düşünülen, çaba harcanan, gelişmesi teşvik edilen bir devlet politikası. Bunun ilk işaretini ülkeye adım attığınız anda, havalimanında alıyorsunuz. Bizde annelere özgü bulunan bebek bezi değiştirme odaları, İsveç’te erkekler tuvaletine de konuyor. Doğum iznine anneler gibi babalar da çıkabiliyor. Hatta giderek daha fazla gün erkekler için zorunlu hale getiriliyor. Otellere, restoranlara gay dostu mekân olmaları için eğitimler veriliyor.
Pasaport kontrolünden geçerken, Vikinglerin torunu olduğu her halinden belli polis memuru, ülkeye neden geldiğimi soruyor. “Onur Haftası’na katılmak için” dedikten sonra yüzünde yargılayıcı bir işaret arıyorum ama hiçbir şey yok. Hatta biraz daha sempatik bir sesle “Hoş geldiniz” deyip pasaportumu geri veriyor.
Stockholm bu yıl Göteborg’la birlikte EuroPride’a da ev sahipliği yapıyor. 1992’den beri düzenlenen, Avrupalı LGBTİ bireylerin Onur Haftası’na... Bu yılın teması ‘Birleşik bir Avrupa için İki Şehir Bir Festival’. Göteborg’da bugün sona erecek etkinlik, gelecek yıl Selanik’te yapılacak.
Hafta boyunca şehirde ve özel olarak kurulan ‘Onur Parkı’nda paneller, bilgilendirici toplantılar, partiler, konserler, film gösterimleri düzenleniyor. Finalde ise festival havasında geçen onur yürüyüşü yapılıyor. Yürüyüşe bu yıl sadece Stockholm’de 60 bin kişi katıldı, 600 bin kişi izledi ve destek verdi. Belediye binası önünden başlayan yürüyüş kortejinin en önünde Başbakan Stefan Löven ve mecliste koltuğu bulunan yedi partinin temsilcileri vardı. İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı, polis teşkilatı, silahlı kuvvetler, sivil toplum örgütleri, belediyeler, akademisyenler, özel şirketler, bazı ülkelerin temsilcileri, göçmenler... Aklınıza bir toplumu var eden hangi kesimler gelirse hemen hepsi yürüyüşe kendi kortejleriyle katıldı. Aşırı sağcılar ve Neo-Naziler hariç. İsveç LGBTİ Hakları Federasyonu üyeleri, ağızlarına yapıştırdıkları siyah bantlarla ‘Kendi Ülkelerinde Yürüyemeyenler İçin’ yürüdü. Onur Parkı’nda sona eren 4.5 km.’lik yürüyüş yaklaşık dört saat sürdü. O gün şehrin tüm sokaklarına, kaldırımlarına coşku, neşe ve gökkuşağı renkleri hâkimdi. Yürüyüş rotasındaki tüm mekânlar tıklım tıklım doluydu. İnsanlar önlerinden geçen korteji görmek için sandalyelerinin üzerine çıkıyor, el sallıyor, gökkuşağı bayraklarını dalgalandırıyordu. Bu iklimin nasıl mümkün olabildiğini, konunun taraflarıyla konuştuk.
..
İsveç Kilisesi pastörleri Kristina Ljunggren ve Johan Lindby:Hepimiz Tanrı’nın çocuklarıyız
Bugüne kadar pek çok eşcinsel nikâh kıydık. İncil’i gerçekten okur ve verdiği mesaja bakarsanız, sevgi, aşk hakkında olduğunu görürsünüz. Aşk, anahtar kelimedir. Aşk, Tanrı’dan gelir. Biz kimiz ki, iki insan arasındaki aşkın yanlış olduğunu söyleyelim. Elbette iki yetişkin arasındaki aşktan bahsediyoruz.İki tarafın da rızası varsa, bizim için evlenmelerinde sorun yoktur. Ama elbette az sayıda da olsa, eşcinsel çiftleri evlendirmeyi reddeden rahipler var. Hıristiyan ya da Müslüman fark etmez, tanrı inancı tektir. Nefes alan her şey Tanrı tarafından yaratılmıştır. Eşcinsel veya trans birey olduğu için birinin tanrı tarafından yaratıldığını inkâr edebilir miyiz? O da hepimiz gibi nefes almıyor mu, içine üflenmiş bir ruh yok mu? Biz eşcinsel çiftleri evlendirmeye başlamadan çok önce toplum buna hazırdı zaten.
Parlamenter Prof. Barbro Westerholm:Âşık insanlar hastalıklı sayılamaz
Barbro Westerholm, İsveç’teki LGBTİ toplumu için bir efsane. 1979’da eşcinselliği akıl hastalığı kategorisinden çıkartmayı başaran isim o. Hayatını kadın ve LGBTİ haklarının gelişmesine adamış. “Karşı cinsten veya hemcinsi fark etmez, âşık insanlar ‘hastalıklı’ sayılamaz” diyor. Aşırı sağın yükselişi, İsveç’te de endişe konusu, eylüldeki seçimlerde meclise girmeleri bekleniyor. Westerholm’e dünyanın dört bir yanında popülizm yükselirken LGBTİ haklarının geleceği konusunda endişeli olup olmadığını soruyorum: “Şu an bu konu üzerine konuşmak, gerekli yasaları meclisten geçirmek, onur yürüyüşlerinin devam etmesi her zamankinden daha önemli. Biliyorum bunu yapmak her zaman kolay değil, çünkü kim daha fazla oyu alırsa, politikalarınızı o belirler” diyor.
*İsveçli efsane parlamenter ve aktivist Barbro Westerholm basın grubuyla beraber
LGBTİ yaşlılar evi kurucusu Christer Fallman:Yaşlanınca güvenlik daha önemli
2009’da açılan Regnbagen Yaşlılar Evi, LGBTİ bireylere özel. İçinde 28 daire, kuaför, restoran, spor salonu, klinik var. Burada yaşamak isteyenlerin en az 55 yaşında olması ve 70 Euro ödeyerek listeye girmesi gerekiyor. Sıranın size gelmesini beklerken her yıl 30 Euro üyelik ücreti ödüyorsunuz. Toplanan para kurumun işleyişi, masrafları için kullanılıyor. Christer Fallman, “Ülkemi ve şehrimi böyle bir projeyle temsil etmekten büyük onur duyuyorum” diyor. Söylediğine göre sıranın ne kadar zamanda geleceği, kişinin talep ettiği dairenin büyüklüğüne bağlı. Kiralar, düşük gelire sahip olanların da karşılayabileceği düzeyde tutuluyor. Sırada bekleyenlerden Jane Johnsson “Yaşlılığımda iyi komşularla, güven içinde yaşamak istiyorum. Burada önyargılar ile uğraşmadan sağlık hizmetine de kavuşabilirim” diyor.
Eşcinsel Polisler Birliği kurucularından Göran Stanton:Teşkilatta eşcinseller bulunduğunu açıklamak nefret suçlarıyla mücadelede önemli
Göran Stanton, İngiliz trans polis Bee Bailey ile...
1978’de ben polis akademisindeyken, eşcinsel olduğunu meslektaşlarına açıklamak olacak şey değildi. 90’ların ortasında cinsel yönelimimi açıkladım. 1998’de Stockholm’de ilk EuroPride yapıldı. Orada diğer eşcinsel polis memurlarıyla tanıştım. Neler yapabiliriz diye düşünmeye başladık ve birliği kurduk. Polis teşkilatında da eşcinseller bulunduğunu açıklamanın bir önemi de nefret suçlarıyla mücadele edebilmek. Pek çok kişi cinsel yönelimi yüzünden saldırıya uğradığında polise gidemiyordu. Ama teşkilatta da eşcinsel polisler bulunduğunu bilince başvuru yapıyorlar. Birkaç yıl evvel birliği lağvettik çünkü artık herkes kendini cinsel yönelimi konusunda özgür hissediyordu ve üye sayımız düşmeye başlamıştı.
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/gokkusaginin-tum-renklerine-acik-sehir-stockholm-40932254
Bu yıl Avrupa Onur Haftası’na ev sahipliği yapan Stockholm’de düzenlenen Onur Yürüyüşü’ne yaklaşık 60 bin kişi katıldı. En önde yürüyenler arasında Başbakan Stefan Löfven başta olmak üzere siyasi parti temsilcileri vardı. O gün şehrin tüm sokaklarına, kaldırımlarına coşku, neşe ve gökkuşağı renkleri hâkimdi. Yürüyüş rotasındaki tüm mekânlar tıklım tıklımdı. İnsanlar önlerinden geçen korteji görmek için sandalyelerinin üzerine çıkıyor, el sallıyor, gökkuşağı bayraklarını dalgalandırıyordu. Bu iklimin nasıl mümkün olabildiğini, konunun taraflarıyla konuştuk...
Türkiye’de LGBTİ bireylerin yüzde 78’i çalışma hayatında kendini gizleme ihtiyacı hissediyor. Yüzde 29.5’i cinsel yönelimlerini saklamadan yaşayabilmek için ancak şehrin belirli bölgelerinde oturmak zorunda bırakıldıklarını düşünüyor. Yüzde 62’si yaşlılıklarıyla ilgili kendini güvende hissetmiyor. Türkiye’de eşcinsel komşu istemeyenlerin oranı ise yüzde 51.9. Bu arada Dünya Ekonomi Forumu’nun 2017 Cinsiyet Eşitliği Uçurumu raporuna göre Türkiye, 144 ülke arasında 131. sırada.
2011 yılında 10 bin kişiye ulaşarak Güneydoğu Avrupa’da ve Türkiye’de düzenlenen en büyük onur yürüyüşü olan İstanbul Onur Yürüyüşü, 2015’ten bu yana engellemeler ile karşılaşıyor. Başkent Ankara’da da durum farklı değil; LGBTİ etkinlikleri ‘toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar’ gerekçesiyle yasaklanıyor. TRT Genel Müdürü, Türkiye’nin Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmayışını, 2014’ün birincisi Conchita Wurst’un cinsel yönelimiyle açıklıyor: “‘Aynı anda hem erkeğim hem kadınım’ diyen birini, çocukların seyrettiği bir zamanda ben canlı yayımlayamam...” 2015 Onur Yürüyüşü’nde polis şiddetine karşı direndiği anlarla akıllara kazınan trans kadın Hande Kader’in yakılarak öldürülmesinin üzerinden iki yıl geçti. Ancak bir iddianame dahi hazırlanmadı.
Ülkede LGBTİ haklarında gerileme yaşanırken, cinsiyet eşitliğinde 5. sırada bulunan İsveç hükümetinin davetiyle Stockholm’e gidiyorum. Davetin sebebi, bu yıl Stockholm ve Göteborg’un ev sahipliğinde yapılacak onur haftası etkinlikleri. Ekipte benim dışımda Arnavut, Kosovalı, Pakistanlı, Litvanyalı, Rus, Ukraynalı, Ürdünlü ve Romanyalı gazeteciler var. Konu LGBTİ hakları olduğunda, benzer tecrübeler yaşayan ülkelerden geliyoruz hepimiz.
İsveç’te cinsiyet eşitliği, üzerinde düşünülen, çaba harcanan, gelişmesi teşvik edilen bir devlet politikası. Bunun ilk işaretini ülkeye adım attığınız anda, havalimanında alıyorsunuz. Bizde annelere özgü bulunan bebek bezi değiştirme odaları, İsveç’te erkekler tuvaletine de konuyor. Doğum iznine anneler gibi babalar da çıkabiliyor. Hatta giderek daha fazla gün erkekler için zorunlu hale getiriliyor. Otellere, restoranlara gay dostu mekân olmaları için eğitimler veriliyor.
Pasaport kontrolünden geçerken, Vikinglerin torunu olduğu her halinden belli polis memuru, ülkeye neden geldiğimi soruyor. “Onur Haftası’na katılmak için” dedikten sonra yüzünde yargılayıcı bir işaret arıyorum ama hiçbir şey yok. Hatta biraz daha sempatik bir sesle “Hoş geldiniz” deyip pasaportumu geri veriyor.
Stockholm bu yıl Göteborg’la birlikte EuroPride’a da ev sahipliği yapıyor. 1992’den beri düzenlenen, Avrupalı LGBTİ bireylerin Onur Haftası’na... Bu yılın teması ‘Birleşik bir Avrupa için İki Şehir Bir Festival’. Göteborg’da bugün sona erecek etkinlik, gelecek yıl Selanik’te yapılacak.
Hafta boyunca şehirde ve özel olarak kurulan ‘Onur Parkı’nda paneller, bilgilendirici toplantılar, partiler, konserler, film gösterimleri düzenleniyor. Finalde ise festival havasında geçen onur yürüyüşü yapılıyor. Yürüyüşe bu yıl sadece Stockholm’de 60 bin kişi katıldı, 600 bin kişi izledi ve destek verdi. Belediye binası önünden başlayan yürüyüş kortejinin en önünde Başbakan Stefan Löven ve mecliste koltuğu bulunan yedi partinin temsilcileri vardı. İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı, polis teşkilatı, silahlı kuvvetler, sivil toplum örgütleri, belediyeler, akademisyenler, özel şirketler, bazı ülkelerin temsilcileri, göçmenler... Aklınıza bir toplumu var eden hangi kesimler gelirse hemen hepsi yürüyüşe kendi kortejleriyle katıldı. Aşırı sağcılar ve Neo-Naziler hariç. İsveç LGBTİ Hakları Federasyonu üyeleri, ağızlarına yapıştırdıkları siyah bantlarla ‘Kendi Ülkelerinde Yürüyemeyenler İçin’ yürüdü. Onur Parkı’nda sona eren 4.5 km.’lik yürüyüş yaklaşık dört saat sürdü. O gün şehrin tüm sokaklarına, kaldırımlarına coşku, neşe ve gökkuşağı renkleri hâkimdi. Yürüyüş rotasındaki tüm mekânlar tıklım tıklım doluydu. İnsanlar önlerinden geçen korteji görmek için sandalyelerinin üzerine çıkıyor, el sallıyor, gökkuşağı bayraklarını dalgalandırıyordu. Bu iklimin nasıl mümkün olabildiğini, konunun taraflarıyla konuştuk.
..
Bugüne kadar pek çok eşcinsel nikâh kıydık. İncil’i gerçekten okur ve verdiği mesaja bakarsanız, sevgi, aşk hakkında olduğunu görürsünüz. Aşk, anahtar kelimedir. Aşk, Tanrı’dan gelir. Biz kimiz ki, iki insan arasındaki aşkın yanlış olduğunu söyleyelim. Elbette iki yetişkin arasındaki aşktan bahsediyoruz.İki tarafın da rızası varsa, bizim için evlenmelerinde sorun yoktur. Ama elbette az sayıda da olsa, eşcinsel çiftleri evlendirmeyi reddeden rahipler var. Hıristiyan ya da Müslüman fark etmez, tanrı inancı tektir. Nefes alan her şey Tanrı tarafından yaratılmıştır. Eşcinsel veya trans birey olduğu için birinin tanrı tarafından yaratıldığını inkâr edebilir miyiz? O da hepimiz gibi nefes almıyor mu, içine üflenmiş bir ruh yok mu? Biz eşcinsel çiftleri evlendirmeye başlamadan çok önce toplum buna hazırdı zaten.
Parlamenter Prof. Barbro Westerholm:Âşık insanlar hastalıklı sayılamaz
Barbro Westerholm, İsveç’teki LGBTİ toplumu için bir efsane. 1979’da eşcinselliği akıl hastalığı kategorisinden çıkartmayı başaran isim o. Hayatını kadın ve LGBTİ haklarının gelişmesine adamış. “Karşı cinsten veya hemcinsi fark etmez, âşık insanlar ‘hastalıklı’ sayılamaz” diyor. Aşırı sağın yükselişi, İsveç’te de endişe konusu, eylüldeki seçimlerde meclise girmeleri bekleniyor. Westerholm’e dünyanın dört bir yanında popülizm yükselirken LGBTİ haklarının geleceği konusunda endişeli olup olmadığını soruyorum: “Şu an bu konu üzerine konuşmak, gerekli yasaları meclisten geçirmek, onur yürüyüşlerinin devam etmesi her zamankinden daha önemli. Biliyorum bunu yapmak her zaman kolay değil, çünkü kim daha fazla oyu alırsa, politikalarınızı o belirler” diyor.
*İsveçli efsane parlamenter ve aktivist Barbro Westerholm basın grubuyla beraber
LGBTİ yaşlılar evi kurucusu Christer Fallman:Yaşlanınca güvenlik daha önemli
2009’da açılan Regnbagen Yaşlılar Evi, LGBTİ bireylere özel. İçinde 28 daire, kuaför, restoran, spor salonu, klinik var. Burada yaşamak isteyenlerin en az 55 yaşında olması ve 70 Euro ödeyerek listeye girmesi gerekiyor. Sıranın size gelmesini beklerken her yıl 30 Euro üyelik ücreti ödüyorsunuz. Toplanan para kurumun işleyişi, masrafları için kullanılıyor. Christer Fallman, “Ülkemi ve şehrimi böyle bir projeyle temsil etmekten büyük onur duyuyorum” diyor. Söylediğine göre sıranın ne kadar zamanda geleceği, kişinin talep ettiği dairenin büyüklüğüne bağlı. Kiralar, düşük gelire sahip olanların da karşılayabileceği düzeyde tutuluyor. Sırada bekleyenlerden Jane Johnsson “Yaşlılığımda iyi komşularla, güven içinde yaşamak istiyorum. Burada önyargılar ile uğraşmadan sağlık hizmetine de kavuşabilirim” diyor.
Eşcinsel Polisler Birliği kurucularından Göran Stanton:Teşkilatta eşcinseller bulunduğunu açıklamak nefret suçlarıyla mücadelede önemli
Göran Stanton, İngiliz trans polis Bee Bailey ile...
1978’de ben polis akademisindeyken, eşcinsel olduğunu meslektaşlarına açıklamak olacak şey değildi. 90’ların ortasında cinsel yönelimimi açıkladım. 1998’de Stockholm’de ilk EuroPride yapıldı. Orada diğer eşcinsel polis memurlarıyla tanıştım. Neler yapabiliriz diye düşünmeye başladık ve birliği kurduk. Polis teşkilatında da eşcinseller bulunduğunu açıklamanın bir önemi de nefret suçlarıyla mücadele edebilmek. Pek çok kişi cinsel yönelimi yüzünden saldırıya uğradığında polise gidemiyordu. Ama teşkilatta da eşcinsel polisler bulunduğunu bilince başvuru yapıyorlar. Birkaç yıl evvel birliği lağvettik çünkü artık herkes kendini cinsel yönelimi konusunda özgür hissediyordu ve üye sayımız düşmeye başlamıştı.
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/gokkusaginin-tum-renklerine-acik-sehir-stockholm-40932254
↧
Eşcinsel ve antifaşist bir şair: Federico Garcia Lorca
Şiirlerinde ‘Endülüs ruhu’nu arayan, eşcinsel ve antifaşist bir şair: Federico Garcia Lorca
İspanyol şair Federico Garcia Lorca, Franco döneminde 18 ya da 19 Ağustos 1936’da faşistler tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü. Gerekçe ise şiirleri, faşizme karşı duruşu ve eşcinsel oluşuydu. Lorca, İspanyol şiirinin yerleşik biçimlerini çağdaş bir duyarlıkla yoğurarak zenginleştirdi ve çarpıcı imgelerle dolu, lirik özelliğini hiç yitirmeyen, son derece etkili bir şiir yaratmayı başardı. Şiirlerinde hep ‘Endülüs ruhunu’ aradı. Bu ruhu en kusursuz biçimde Çingenelerin temsil ettiğini söylüyordu Lorca. “Çingene Romansları”nı yazdı, soneler ve kasideler kaleme aldı. Öldürülüşünün 82’nci yılında size kısa bir Lorca portresi sunuyoruz.
Hazırlayan: Lokman Sazan
can bağışlama olmasın!
ölüm fışkırıyor gözlerinizden
ve külrengi çiçekler topluyor çirkefin kıyılarına
can bağışlama olmasın!
dikkat!
şaşkınlar, temiz yürekliler
eskiler, ünlüler, yalvaranlar
kapatsın yüzünüze eğlence kapılarını
5 Temmuz 1898’de Endülüs bölgesinde, Granada yakınlarındaki Fuente Vaqueros köyünde dünyaya gelen Federico Garcia Lorca, İspanyol edebiyat tarihinin en iyi şairlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Geçirdiği bir hastalıktan dolayı dört yaşına kadar yürüyemeyen Lorca’nın edebiyata olan ilgisi ailesinin 1910 yılında Granada’ya taşınmasıyla başlar.
Küçükken dadısından dinlediği İspanyol baladları ve Çingene öyküleriyle büyüyen Lorca, sıradağlar, çeşmeler, türlü çiçekler, Arap mimarisiyle donanmış kentin sakinleri arasında Çingeneler, Mağribiler ve 15. yüzyılda zorla Katolikliği kabul etmiş Yahudilerin olduğu kentteki Cizvit okulunda eğitimine devam eder.
Lorca’nın Granada’da gençlik yılları Çingeneler arasında şiir yazarak ve şarkı söyleyerek geçer.
1918 yılında Granada Üniversitesi’nin düzenlediği İspanya gezisi sonunda düz yazılardan oluşan Impresiones y Paisajes (İzlenimler ve Manzaralar) adında ilk kitabı yayımlanır.
Madrid yılları ve ‘27 kuşağı
Paris’te müzik eğitimi görmek istemesine rağmen babasının engellemelerinden dolayı Madrid’de hukuk fakültesine yazılır Lorca.
Bu dönemde Luis Bunuel, Salvador Dali, Jose Moreno Villa, Rafael Alberti ve Emilio Prados gibi bir çok İspanyol entelektüeliyle tanışır.
Üniversite yıllarında da zamanının önemli bir kısmını sanat ve edebiyat çalışmalarıyla harcayan Lorca, ilk oyunu El Malefico de la Malipose (Kelebeğin Uğursuz Büyüsü) 1920’de Madrid’de oynanır ve ilk şiir kitabı Libros de Poemas 1921’de yayınlanır.
1927 yılında Lorca’nın da dahil olduğu bir grup İspanyol şair, Sevilla’da şair Luis de Gongora’yu ölümünün üçyüzüncü yıl dönümünde anmak için bir araya gelir. Bir araya gelen bu grup kısa süre içerisinde “27 Kuşağı” olarak anılmaya başlar.
Endülüs şiiri Jüan Ramon Jimenez ile uyanmaya başlasa da bu şiirin asıl ayağa kalkışı, 1927 kuşağının en parlak temsilcisi Federico Garcia Lorca ile olur. Jimenez Endülüs bahçelerini anlatırken, Lorca şiirinin kökleri Endülüs toprağının derinliklerine uzanır.
“Eski türkülerini ortaya çıkarmakla Endülüs ruhunu bulmaya çalıyoruz” der Lorca. Ve ona göre bu ruhu en kusursuz biçimde çingeneler temsil ediyodur.
Lorca, 1928 yılında yayınlanan Romancero Gitano (Çingene Romansları) adlı kitabıyla üne kavuşur. 1933 yılında ise edebiyat çevresinde Lorca’yı oyun yazarı olarak kabul ettiren “Kanlı Düğün” oyun kitabı yayınlanır.
Granada’ya dönüş
1931’de İspanya’da Cumhuriyet ilan edildikten sadece beş yıl sonra, iç savaşın başlamasına üç gün kala Lorca, Madrid’den Granada’ya taşınır.
İç savaş başladıktan kısa bir süre sonra Granada faşistlerin eline geçen ilk kent olur. Ancak Lorca, şiirlerini ve oyunlarını yazmaya devam eder.
Lorca, yazdığı “Yerma” ve “Bernarda Alba’nın Evi” isimli oyunlarında Katolik kilisesi ve yükselen Nazizm ve milliyetçilik akımlarına karşı olan tutumunu yansıtır.
Giyim kuşamında ve evinin dekorasyonunda ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi tercih eden şair, burjuva tarzı zevkler ve milliyetçilik ile çatışan çalışmalar yapar ve Francocular’ı masumiyeti katletmekle suçlar.
“Kalemi silahtan daha güçlü”
Granada faşistlerin eline geçmesiyle beraber hayatının tehlike altında olduğunu düşünen Lorca, şair Luis Rosales’in evinde saklanmasına rağmen ihbar sonucunda “Rus casusu” olma iddiasıyla tutuklanır ve iddiaya göre polislerden birinin Lorca’yı “Başkalarının silahla verdiği zarardan daha büyüğünü kalemle yapmakla” suçlar.
Lorca, bir öğretmen ve iki anarşistle birlikte 18 ya da 19 Ağustos 1936’da gece yarısından sonra tutuklu bulunduğu polis merkezinden çıkarılıp Sierra eteğinde bir köyde Falanjistler tarafından kurşuna dizilerek infaz edilir ve zeytinliklerde kazılan bir hendeğe gömülür.
İspanya faşist diktatörü Franco, o dönemde cinayetin askeri yetkililer tarafından işlendiği iddiasının propaganda olduğunu, yazarın asilerle işbirliği yaparken öldüğünü öne sürmesine rağmen, 1965’te polis tarafından yazılan bir belgeye göre Lorca “itiraf ettikten” sonra kurşuna dizilmiş fakat belgede hangi konuda itiraf ettiği yazılmamıştır.
Yine belgede “Elhambra locasına üye mason ve sosyalist” diye fişlenen Lorca, “eşcinsel ve sapkın” olarak suçlanmıştır. Öyle ki infazın sırasında kalçasına da iki kurşun sıkılmıştır.
Bu bölgede yüzlerce kişi faşistler tarafından öldürüldüğü için Lorca’nın mezarının yeri hala tam olarak bilinmiyor.
Lorca’nın gömülü olarak düşünüldüğü mezarı 2007 yılında “Toplumsal Bellek Yasası”ndan iki yıl sonra ilk kez 2009 yılında açılmış fakat kemiklerine ulaşılamamıştır.
Lorca, öldürüldüğünde sadece 38 yaşındaydı ve şiirleri Franco’nun öldüğü 1975’e kadar ülkesinde yasaklandı. Ancak şimdi o, İspanyol şiiri denilince akla gelen ilk isim.
http://gazetekarinca.com/2018/08/siirlerinde-endulus-ruhunu-arayan-escinsel-ve-antifasist-bir-sair-federico-garcia-lorca/
İspanyol şair Federico Garcia Lorca, Franco döneminde 18 ya da 19 Ağustos 1936’da faşistler tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü. Gerekçe ise şiirleri, faşizme karşı duruşu ve eşcinsel oluşuydu. Lorca, İspanyol şiirinin yerleşik biçimlerini çağdaş bir duyarlıkla yoğurarak zenginleştirdi ve çarpıcı imgelerle dolu, lirik özelliğini hiç yitirmeyen, son derece etkili bir şiir yaratmayı başardı. Şiirlerinde hep ‘Endülüs ruhunu’ aradı. Bu ruhu en kusursuz biçimde Çingenelerin temsil ettiğini söylüyordu Lorca. “Çingene Romansları”nı yazdı, soneler ve kasideler kaleme aldı. Öldürülüşünün 82’nci yılında size kısa bir Lorca portresi sunuyoruz.
Hazırlayan: Lokman Sazan
can bağışlama olmasın!
ölüm fışkırıyor gözlerinizden
ve külrengi çiçekler topluyor çirkefin kıyılarına
can bağışlama olmasın!
dikkat!
şaşkınlar, temiz yürekliler
eskiler, ünlüler, yalvaranlar
kapatsın yüzünüze eğlence kapılarını
5 Temmuz 1898’de Endülüs bölgesinde, Granada yakınlarındaki Fuente Vaqueros köyünde dünyaya gelen Federico Garcia Lorca, İspanyol edebiyat tarihinin en iyi şairlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Geçirdiği bir hastalıktan dolayı dört yaşına kadar yürüyemeyen Lorca’nın edebiyata olan ilgisi ailesinin 1910 yılında Granada’ya taşınmasıyla başlar.
Küçükken dadısından dinlediği İspanyol baladları ve Çingene öyküleriyle büyüyen Lorca, sıradağlar, çeşmeler, türlü çiçekler, Arap mimarisiyle donanmış kentin sakinleri arasında Çingeneler, Mağribiler ve 15. yüzyılda zorla Katolikliği kabul etmiş Yahudilerin olduğu kentteki Cizvit okulunda eğitimine devam eder.
Lorca’nın Granada’da gençlik yılları Çingeneler arasında şiir yazarak ve şarkı söyleyerek geçer.
1918 yılında Granada Üniversitesi’nin düzenlediği İspanya gezisi sonunda düz yazılardan oluşan Impresiones y Paisajes (İzlenimler ve Manzaralar) adında ilk kitabı yayımlanır.
Madrid yılları ve ‘27 kuşağı
Paris’te müzik eğitimi görmek istemesine rağmen babasının engellemelerinden dolayı Madrid’de hukuk fakültesine yazılır Lorca.
Bu dönemde Luis Bunuel, Salvador Dali, Jose Moreno Villa, Rafael Alberti ve Emilio Prados gibi bir çok İspanyol entelektüeliyle tanışır.
Üniversite yıllarında da zamanının önemli bir kısmını sanat ve edebiyat çalışmalarıyla harcayan Lorca, ilk oyunu El Malefico de la Malipose (Kelebeğin Uğursuz Büyüsü) 1920’de Madrid’de oynanır ve ilk şiir kitabı Libros de Poemas 1921’de yayınlanır.
1927 yılında Lorca’nın da dahil olduğu bir grup İspanyol şair, Sevilla’da şair Luis de Gongora’yu ölümünün üçyüzüncü yıl dönümünde anmak için bir araya gelir. Bir araya gelen bu grup kısa süre içerisinde “27 Kuşağı” olarak anılmaya başlar.
Endülüs şiiri Jüan Ramon Jimenez ile uyanmaya başlasa da bu şiirin asıl ayağa kalkışı, 1927 kuşağının en parlak temsilcisi Federico Garcia Lorca ile olur. Jimenez Endülüs bahçelerini anlatırken, Lorca şiirinin kökleri Endülüs toprağının derinliklerine uzanır.
“Eski türkülerini ortaya çıkarmakla Endülüs ruhunu bulmaya çalıyoruz” der Lorca. Ve ona göre bu ruhu en kusursuz biçimde çingeneler temsil ediyodur.
Lorca, 1928 yılında yayınlanan Romancero Gitano (Çingene Romansları) adlı kitabıyla üne kavuşur. 1933 yılında ise edebiyat çevresinde Lorca’yı oyun yazarı olarak kabul ettiren “Kanlı Düğün” oyun kitabı yayınlanır.
Granada’ya dönüş
1931’de İspanya’da Cumhuriyet ilan edildikten sadece beş yıl sonra, iç savaşın başlamasına üç gün kala Lorca, Madrid’den Granada’ya taşınır.
İç savaş başladıktan kısa bir süre sonra Granada faşistlerin eline geçen ilk kent olur. Ancak Lorca, şiirlerini ve oyunlarını yazmaya devam eder.
Lorca, yazdığı “Yerma” ve “Bernarda Alba’nın Evi” isimli oyunlarında Katolik kilisesi ve yükselen Nazizm ve milliyetçilik akımlarına karşı olan tutumunu yansıtır.
Giyim kuşamında ve evinin dekorasyonunda ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi tercih eden şair, burjuva tarzı zevkler ve milliyetçilik ile çatışan çalışmalar yapar ve Francocular’ı masumiyeti katletmekle suçlar.
“Kalemi silahtan daha güçlü”
Granada faşistlerin eline geçmesiyle beraber hayatının tehlike altında olduğunu düşünen Lorca, şair Luis Rosales’in evinde saklanmasına rağmen ihbar sonucunda “Rus casusu” olma iddiasıyla tutuklanır ve iddiaya göre polislerden birinin Lorca’yı “Başkalarının silahla verdiği zarardan daha büyüğünü kalemle yapmakla” suçlar.
Lorca, bir öğretmen ve iki anarşistle birlikte 18 ya da 19 Ağustos 1936’da gece yarısından sonra tutuklu bulunduğu polis merkezinden çıkarılıp Sierra eteğinde bir köyde Falanjistler tarafından kurşuna dizilerek infaz edilir ve zeytinliklerde kazılan bir hendeğe gömülür.
İspanya faşist diktatörü Franco, o dönemde cinayetin askeri yetkililer tarafından işlendiği iddiasının propaganda olduğunu, yazarın asilerle işbirliği yaparken öldüğünü öne sürmesine rağmen, 1965’te polis tarafından yazılan bir belgeye göre Lorca “itiraf ettikten” sonra kurşuna dizilmiş fakat belgede hangi konuda itiraf ettiği yazılmamıştır.
Yine belgede “Elhambra locasına üye mason ve sosyalist” diye fişlenen Lorca, “eşcinsel ve sapkın” olarak suçlanmıştır. Öyle ki infazın sırasında kalçasına da iki kurşun sıkılmıştır.
Bu bölgede yüzlerce kişi faşistler tarafından öldürüldüğü için Lorca’nın mezarının yeri hala tam olarak bilinmiyor.
Lorca’nın gömülü olarak düşünüldüğü mezarı 2007 yılında “Toplumsal Bellek Yasası”ndan iki yıl sonra ilk kez 2009 yılında açılmış fakat kemiklerine ulaşılamamıştır.
Lorca, öldürüldüğünde sadece 38 yaşındaydı ve şiirleri Franco’nun öldüğü 1975’e kadar ülkesinde yasaklandı. Ancak şimdi o, İspanyol şiiri denilince akla gelen ilk isim.
http://gazetekarinca.com/2018/08/siirlerinde-endulus-ruhunu-arayan-escinsel-ve-antifasist-bir-sair-federico-garcia-lorca/
↧
Çeşme Mavisi Bülent Ersoy
↧
Haftanın 3 Stili: Emel Müftüoğlu, Şevval Sam, Yıldız Tilbe
↧
↧
2018 MTV Video Müzik Ödülleri'nde kazananlar belli oldu
YILIN VİDEOSU
Camila Cabello – Havana (ft. Young Thug)
YILIN SANATÇISI
Camila Cabello
YILIN ŞARKISI
Post Malone – Rockstar (ft. 21 Savage)
EN İYİ YENİ SANATÇI
Cardi B
EN İYİ İŞ BİRLİĞİ
Jennifer Lopez – “Dinero” [ft. DJ Khaled & Cardi B)
EN İYİ POP
Ariana Grande – No Tears Left to Cry
EN İYİ HIP HOP
Nicki Minaj – Chun-Li
EN İYİ DANS
Avicii – Lonely Together (ft. Rita Ora)
EN İYİ LATİN
J Balvin – Mi Gente (ft. Willy William)
EN İYİ ROCK
Imagine Dragons – Whatever It Takes
MESAJ İÇERİKLİ EN İYİ VİDEO
Childish Gambino – This Is America
EN İYİ SİNEMATOGRAFİ
The Carters – APES**T
EN İYİ YÖNETMEN
Childish Gambino – This Is America
EN İYİ SANAT YÖNETMENİ
The Carters – APES**T
EN İYİ GÖRSEL EFEKT
Kendrick Lamar & SZA – All The Stars
EN İYİ KOREOGRAFİ
Childish Gambino – This Is America
EN İYİ KURGU
N.E.R.D – Lemon (ft. Rihanna)
EN İYİ YAZ ŞARKISI
https://www.haberturk.com/2018-mtv-video-muzik-odulleri-nde-kazananlar-belli-oldu-2112832
Cardi B, Bad Bunny & J Balvin – I Like It
↧
Rafet El Roman'ın olaylı makyajı
Renkli anların yaşandığı programın bayram özel bölümüne, Rafet El Roman’ın makyajı damga vurdu. Şarkıcının makyajı abartılınca ortaya ilginç görüntüler çıktı.
http://www.gazetevatan.com/bu-halini-unutun-yaptigi-makyaj-olay-oldu-1192925-magazin/
↧
Berk Oktay göz hapsinde!
↧