Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Ece Erken ve Bircan Bali'ye 1 ay hapis

$
0
0

Ünlü modacı Hakan Akkaya, bir yıl önce Söylemezsem Olmaz programının sunucuları Ece Erken ve Bircan Bali'nin kişilik haklarına saldırdığı gerekçesiyle mahkemeden tedbir kararı çıkartmıştı.
Hakan Akkaya'nın avukatı Şeyda Yıldırım daha sonra mahkemeye verdiği dilekçede, Erken ve Bali'nin canlı yayınlarda açıkça ihtiyati tedbir kararına muhalefet ettiklerini, olayla ilgili yorum yaptıklarını ve müvekkilini alenen aşağılayarak hakaret ettiklerini belirtti.

1 AY HAPİS
Bugün, Beykoz 1.Asliye Hukuk Mahkemesi, Erken ve Bali'ye yayın yasağına uymadıkları gerekçesiyle bir ay disiplin hapsi cezası verdi.

Ece Erken ve Bircan Bali, 2 haftalık süre içinde itiraz etmedikleri takdirde cezaevine girecek.

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/ece-erken-ve-bircan-baliye-1-ay-hapis-41115770

Türkiye’ye ‘Eşcinsel Yasağını Kaldırın’ Çağrısı

$
0
0

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ankara Valiliği'ni LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) bireylere yönelik hak ihlallerine son vermeye çağırdı. Kurumun 14 Şubat 2019 tarihinde yayımladığı basın bildirisinde LGBTİ birey ve toplulukların etkinlik düzenleme özgürlüklerini kısıtlayan uygulamaların kaldırılması talep edildi.

HRW’in gündeme getirdiği yasak, 2017 yılının Kasım ayında Ankara valiliği tarafından süresiz bir şekilde yürürlüğe koyulmuş, kentteki tüm LGBTİ etkinlikleri toplumu ‘kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği’ gerekçesiyle, ‘genel sağlığın ve ahlakın’ korunması amacıyla yasaklanmıştı. OHAL’in devam ettiği dönemde uygulamaya koyulan ve 2018 yılında OHAL’in kalkmış olmasına rağmen kaldırılmayan yasağın içeriği, tiyatro, panel, söyleşi, film ve sergi gibi birçok sanatsal ve kültürel faaliyetleri de kapsıyor.

Açıklamada, LGBTİ konulu etkinliklerin ne tür bir tehdit oluşturduğuyla ilgiliyse ilgili yetkililerden henüz bir açıklama gelmediğine dikkat çekildi.

2018 yılının Temmuz ayında kaldırılan OHAL’in ardından 3 Ekim 2018 tarihinde Ankara Valiliği’nden yapılan açıklamada LGBTİ etkinliklerine yönelik yasağın devam ettiği ve ne zaman kaldırılacağının belli olmadığı belirtilmişti. O dönemde de hem LGBTİ toplulukları hem de aralarında HRW’nin de bulunduğu birçok insan hakları savunucusu kurum ve bireyden eleştiri alan uygulamayı HRW tekrar gündeme getirdi ve Ocak ayında Ankara Valiliği’ne yazılı olarak yasağın ne zaman kalkacağını sordu. HRW yetkililerinin belirttiğine göre valilikten henüz yanıt gelmedi.

Kurum yetkilileri, Türkiye hükümetinin OHAL boyunca insanların toplanma hakkına birçok kez kısıtlama ve yasak getirdiğini ancak LGBTİ bireylere yönelik süresiz yasağın diğer tüm kısıtlamalardan daha farklı olduğu görüşünde.

“Ankara’daki yetkililerin LGBTİ grupların haklarını koruma sorumluluğu var; bu tür keyfi yasakların getirilmesi LGBTİ bireylerin daha da fazla yaftalanması ve dışlanması için yapılan çok büyük bir çabadır” diyen HRW Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, yetkilileri bu yasağı bir an önce kaldırmaya çağırdı.

Williamson ayrıca, “Şiddet içermeyen eylemleri asılsız iddialarla yasaklamak ve bir grup vatandaşa toplumun geri kalanının gözünde suçlu muamelesi yapmak haklara saygı duyan bir devletin yapacağı bir şey değildi” ifadesini kullandı.

HRW’dan uzmanlar Çarşamba günü yayımladıkları çağrıda Ankara’daki hükümete uluslararası hukuk kapsamındaki sorumluluklarını ve bu tür yasakları hak ihlali olarak gösteren AİHM kararlarını hatırlattı. İlgili AİHM kararında LGBTİ bireylerin toplanma hakları ihlal edildiğinde ‘yetkililerin homofobiyi teşvik ettiği’ ve bu nedenle de ‘demokratik toplumların temel değerleri olan eşitlik, tolerans ve çoğulculukla bağdaşmadığı’ dile getirilmişti.

Beş Birleşmiş Milletler insan hakları uzmanı da 2018 yılı Eylül ayında Türk yetkililere bir mektup göndererek LGBTİ bireylere yönelik başkentte devam eden yasakla ilgili endişe ve eleştirilerini dile getirmişlerdi. Türk yetkililerse bu mektuba yanıtlarında sözkonusu yasağın ‘ulusal yasa ve uluslararası anlaşmalara uygun’ olduğunu iddia etti.

https://www.amerikaninsesi.com/a/hrw-dan-turkiye-ye-lgbti-etkinlikleri-yasagini-kaldirin/4787195.html

Endonezya: Instagram, eşcinsel paylaşım hesabını kaldırdı

$
0
0
Sosyal paylaşım platformu Instagram, dünyanın nüfus bakımından en büyük Müslüman ülkesi Endonezya'da eşcinsellerin sıkıntısını gösteren bir hesabı yayından kaldırdı.


Eşcinseller ile ilgili ironik ve mizahi paylaşımlar yaptığı belirtilen Alpatuni isimli hesabın, Endonezya İletişim Bakanlığı'nın talebi üzerine kaldırıldığı bildirildi.

Bakanlık, hesabın pornografik olduğunu ve bu durumun bilgi ve elektronik işlemler yasasını ihlal ettiğini dile getirdi.

Söz konusu hesabın eşcinsellerin Endonezya'da uğradıkları iddia edilen ayrımcılık ve istismar ile ilgili paylaşımlar yaptığı belirtildi.

LGBT toplumu, Asya ülkesinde ulus için bir tehdit olarak görülüyor.

Bu arada Instagram'ın kaldırdığı aynı isimdeki kullanıcıya Facebook'ta da erişim sağlanamaz oldu.

Endonezya İletişim Bakanlığı, halka, hesabı kendilerine bildirdiği ve sürecin hızlandırılmasına katkı sağladıkları için teşekkür etti. Kimi kullanıcılar da 'böylesi' hesapları kaldırttığı için bakanlığa teşekkür etti.

Endonezya medyası, Alpatuni isimli hesabı kaldırılmaması halinde bakanlığın Endonezya genelinde Instagram'ı engelleyeceğini yazdı.

https://tr.euronews.com/2019/02/13/endonezya-instagram-escinsel-paylasim-hesabini-kaldirdi

Milat Gazetesi'nden eşcinsellik karşıtı Asiye Türkan: Eş cinsellik tercihtir

$
0
0
Her birimizde seçtiğimiz hayatın figüranlığını yapmaktayız. Aksi takdirde başlangıcı ve sonucu belli olan bir senaryoyu oynamak zorunda olan bizlerin, ne sonu değiştirmeye ne de başka şekilde davranmaya gücümüz yetmeyecektir. Bu şekilde olunca da sorguya çekilmenin de anlamı kalmayacaktır.

Hak Teala bütün yarattıklarını ya 46 xx kromozomuyla kadın, ya da 46 xy kromozomuyla erkek yaratmıştır. Necm suresinin 45. 46. Ayetlerinde Rahman şu şekilde vahyetmiştir.

“(Sizi) Erkek ve dişi iki eş halinde ölçü konduğu zaman nutfeden yaratan O’dur”

Sükûnete ermeye muhtaç olan bir bedenin karşı cinse ihtiyacı vardır. Zinayı haram kılan bunu da fuhuş olarak niteleyen Rahman, kuvvetli bir akitle bir birine bağladığı kadını ve erkeği meveddet ve merhamet ile huzura kavuşturacağını vaat etmiştir.

Aksi takdire şehevi istekler insanı azgınlaştıracak, sapkınlıkta sınır tanıtmayacaktır. Sükûn bulmak ile ilgili ayet de Rum suresinin 21. Ayetindedir.

“Onda sükûn bulup durulmanız ve aranızda bir sevgi (meveddet) ve merhamet meydana getirmesi için sizin kendi nefislerinden eşler yaratması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”

Hayatın dengesi insanın kendisine saygısını ve güvenini yitirmemesi ile olur. Öz saygının yitirilmesi, güvenin sarsılması, kişinin yaşantısındaki kuralların kalkmasına, sınırların çiğnenmesine ve sorumlulukların ihlaline sebeptir.

Bu durum insanın kendine yapabileceği en büyük haksızlıktır. Kişinin kendi cinsinden olan birine karşı duygusal, romantik, cinsel ya da sevgiye dayalı duyduğu cinsel eğilimlere eşcinsellik denir.

Eşcinsellik bir hastalık değil, kötü bir tercihtir. Hastalık denilmesi bir mazerettir. Hastalık bazı ibadetleri erteleyecek kadar büyük bir etkendir. Hastalık olması olaya meşruiyet kazandırmaktadır.

Tercihini haktan yana yapmayan kaybetmeye mahkumdur. Zira hem bu günümüzün hem de yarınımızın yegane sahibi olan Hak Teala kulunu en iyi tanıyandır.

Lut kavminin helak haberleri de bu minval üzeredir. Olay Araf suresinde şu şekilde geçmektedir:

“Hani Lut kavmine şöyle demişti: 'Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? 'Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.”

Homosexuel yani eşcinsel olmak, kendi cinsinden olan kadın veya erkeklerin bir birlerine duygusal ve cinsel yönelimleri olması demektir. Gay; erkek eşcinsellere, lezbiyen kadın eş cinsellere, biseksüel de hem kendi cinsine hem de karşı cinse karşı duygusal, erotik ve cinsel yönelimleri içine alır.

Lut kavminde bu kadar çeşitlilik arz etmiştir tam belli değildir. Lakin günümüzdeki durum içler acısıdır. Bir de travestiler vardır ki kendi yaratılışı ile sorunu olan, karşı cinse benzemek için elinden geleni yapan kişilerdir.

Kimlik ve kişilik probleminin uzantısı olduğunu düşündüğüm bu durumlar, hem bu dünya da hem de bütün inançlara göre insana huzur verecek cinsten değildir. Araştırmalar da bu kanaatimi doğrular cinstendir. İntihar olayları, depresyon, davranış bozuklukları, madde kullanımları bu kişilerde oldukça çok görülmektedir.

Cinsel yönelimlerde elbette genetik, hormanal ve çevresel durumların etkisi de vardır. Bunun yanında acaba ailenin yetiştirme tarzı, toplumsal kaygılar, hayattan beklentilerin artması gibi sebepler cinsel tercihlerde etken midir?

Her ne durumda olursa olsun insan imtihan edilmektedir. Tercihlerin bu kadar kolay yapıldığı, hatasına ortak olanların çok olduğu bir ortamda insanın kendisini korumasının gerekliliği ortadadır.

Rabbine güvenen ve bir gün hesap vereceğini bilen, kendini baştan çıkaran kadın varsa Yusuf, erkek varsa Meryem olmayı seçmelidir.

Rabbinden gelen burhanı görüp, hem bu dünyasını hem de ahiretini karartmamalıdır. İkinci şansımızın olmadığı bilinmeli ve her an o titizlikle hareket edilmelidir.

Ves-Selam

https://www.milatgazetesi.com/asiye-turkan/hayat-secimlerden-ibarettir/haber-195581

Dinci basın gene şahlandı. MEB, çocukları lezbiyenliği öven yazara emanet edecek!

$
0
0
Lezbiyenliği normalleştiren ve öven kitabıyla dikkat çeken yazar ve sunucu Ece Vahapoğlu'nun Milli Eğitim Bakanlığı'ndan aldığı izinle okullarda çocuklara yoga eğitimi verecek olması kamuoyunun tepkisine neden oldu.


Lezbiyenliği ve eşcinselliği ön plana çıkardığı romanıyla tanınan yazar ve sunucu Ece Vahapoğlu'nun Milli Eğitim Bakanlığı'nın izniyle okullarda çocuklara 'Ece Vahapoğlu ile Çocuk Yogası' projesini hayata geçirecek olması endişelere ve tepkilere neden oldu,

LEZBİYENLİĞİN ÖN PLANA ÇIKARILDIĞI BİR ROMAN

Vahapoğlu, 'Öteki' adlı romanında iki farklı dünyadan evli kadının nasıl lezbiyen olduklarını farkettiğini anlatan ve buna güzellemelerde bulunuyor. Romanda türbanlı, son dönemde politik sebeplerle yükselişe geçen dindar bir iş adamının kızı ve borsacı kocasıyla bir aşk evliliği yapmış, spor salonlarından çıkmayan, emekli bir subayın kızı Esin adlı bir karakter var. Yurtdışında eğitim almış bu iki kadının hayatı bir şekilde keşişiyor ve lezbiyen ilişkiye giden noktaya varılıyor.

BAKANLIK TEPKİLERE NASIL CEVAP VERECEK?

Lezbiyenliği ve eşcinselliği ön plana çıkaran bir romanla gündeme gelen bir yazarın Milli Eğitim Bakanlığı'ndan onay alıp, ilkokullarda çocuklarda eğitim verecek olmasını kamuoyunda tepkilere neden oldu. Resmi hesaplarından 'Ece Vahapoğlu ile Çocuk Yogası' projesini hayata geçireceğini duyuran Vahapoğlu'na sosyal medyada da tepki gösterildi. Bakanlığın oluşan bu tepkilerin ardından nasıl bir hamle gerçekleştireceği merak konusu olmaya devam ediyor. Söz konusu İslami değerlerin eğitimi olunca kıyameti koparanlar, Budizm öğretisi olan Yoga'yı teşvik etmesi de dikkatlerden kaçmadı.

 Vahapoğlu ile Çocuk Yogası, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylandı!

https://www.habervakti.com/egitim/meb-cocuklari-lezbiyenligi-oven-yazara-emanet-edecek-h63995.html

"Yoga"ya izin, Siyer Sınavı'na engel!

Şanlıurfa'da Valilik tarafından "uygun!" görülmediği gerekçesiyle "O’nu oku, O’nu Yaşa Ödüllü Siyer Sınavı"na izin verilmezken kitaplarında lezbiyenliği teşvik eden bir yazarın yoga projesine izin verilmesi tepkilere neden oldu.

Peygamber Sevdalılar Vakfının Türkiye genelinde 17 Şubat'ta düzenleyeceği "O’nu oku, O’nu Yaşa Ödüllü Siyer Sınavı"na Peygamberler şehri Şanlıurfa'da izin verilmemesi tepkilere neden oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün Türkiye geneli okullarda yoga etkinliklerinin yapılmasına izin vermesi ise şaşkınlıkla karşılanırken projenin mimarı Ece Vahapoğlu'nun, kitaplarında lezbiyenliği teşvik ettiği ortaya çıktı.

Peygamber Sevdalıları Vakfı üyelerinden Şanlıurfa Genç Düşünce Akademisi Derneği, kent genelinde 17 Şubat'ta "O’nu oku, O’nu Yaşa Ödüllü Siyer Sınavı" düzenlemek için ilgili yerlere başvuruda bulundu.

Yapılan başvurunun ardından Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü de bir yazı yazarak Siyer Sınavının yapılmasına izin verilmediğini belirtti.

Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin adına, İl Milli Eğitim Müdür Vekili İbrahim Canbek imzasıyla 13 ilçenin Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderilen yazıda, "Şanlıurfa Genç Düşünce Akademisi Derneği tarafından; 17 Şubat 2019 Pazar günü saat 11.00'da yapılması planlanan O’nu oku, O’nu Yaşa temalı Siyer Sınavı Yarışmasının yapılması Valiliğimizce uygun görülmemiştir. Yazının ivedilikle okul müdürleri ve öğrencilere duyurulması, okullarda sınavın yapılmasına izin verilmemesi hususunda bilgi ve gereğini rica ederim." denildi.

Öte yandan kitaplarında lezbiyenliğe teşvik eden Ece Vahapoğlu adlı bir yazara ait firmanın yoga projesinin kabul edilmesi ise akıllarda soru işaretlerine neden oldu.

MEB yoga etkinliğini onayladı

Türkiye geneli resmî/özel tüm anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okul öğrencilerine yönelik yoga eğitimi için yapılan müracaatı değerlendiren Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü okullarda bu etkinliğin yapılmasına müsaade etti.

Söz konusu etkinlik hakkında Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından tüm okullara gönderilen yazıda, "Fit21 By Ece Vahapoğlu Firmasının; 2018-2019 eğitim öğretim yılında, Türkiye geneli resmî/özel tüm anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okul öğrencilerine yönelik, öğrencilere kendilerinin farkında olmalarını sağlamak, çocuklarda konsantrasyonu artırmak; arkadaşlığı, paylaşmayı ve sosyalliği artırmak, pedogojik oyun anlatımıyla yoga nefes egzersizleri yaptırmak amacıyla ekli bilgi ve belgeler doğrultusunda ücretsiz 'Ece Vahapoğlu ile Çocuk Yogası' etkinliği düzenleme talebine ilişkin ilgi yazı ve ekleri incelenmiştir. Duyurusuna http://yegitek.meb.gov.tr/www/sosyal-etkinlikler/kategori/19 linkinden ulaşılabilecek olan söz konusu etkinliğin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Millî Eğitim Temel Kanunu ile Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına uygun olarak, yürürlükte olan tüm düzenlemelerde belirtilen hüküm, esas ve amaçlara aykırılık teşkil etmeyecek şekilde, denetimleri ilgili okul, ilçe/il millî eğitim müdürlükleri tarafından gerçekleştirilmek üzere, derslerin aksatılmaması, gönüllülük esasına göre yapılması hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim." ifadelerine yer verildi.

Peygamberler şehri Urfa'da, Hazreti Muhammed'in hayatını konu alan böyle bir sınavın yapılmasına izin verilmemesi akıllarda soru işaretleri bırakırken MEB'in yazısıyla tüm okullarda yoga için etkinlik düzenlenecek olmasına izin verilmesi ise tepkiyle karşılandı.

Projenin mimarı kitaplarında lezbiyenliği teşvik ediyor

Projenin mimarı Ece Vahapoğlu'nun ise kitaplarında lezbiyenliği teşvik ettiği görüldü.

Vahapoğlu'nun, "Öteki" adlı kitabının tanıtım bölümünde yer alan ve yazmaktan haya ettiğimiz  ifadeler dahi ahlaksızlığa özendirirken kamuoyu, halkın inanç ve kültürleriyle bağdaşmayan, Hinduizm, Budizm gibi sapkın inançlarda yer alan yoganın okullarda uygulanmasına izin verilirken Müslümanların asli değeri olan Hazreti Muhammed'in hayatını konu alan Siyer Sınavına izin verilmemesi yanlışından bir an önce dönülmesini bekliyor.

Öte yandan, yoga projesine ilişkin duyurunun Şanlıurfa/Eyyübiye Selçuklu İlkokulu sitesinde de yayımlandığı, İLKHA muhabirinin konu hakkında Eyyübiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüyle görüşmesinin ardından söz konusu duyurunun kaldırıldığı görüldü. (Fırat Arslan- İLKHA)

Kaynak: https://ilkha.com/haber/91507/yogaya-izin-siyer-sinavina-engel 

Engin Ardıç; Feministlerde ablacı-lezbiyen oranı yüksektir!

$
0
0

Haybeden feminizm
Türkçe'de hayvanların "eşi" olur, muhabbet kuşları, kumrular vb.
Türk basınında kalem oynatan feminist vatandaşlar, yani birtakım hazımsız yarı-aydınlar, bunu insanlar için geçerli kıldılar. Artık insanların eşleri var, hayvanların neleri var bilmem.
Çünkü "karı" ve "koca" kelimeleri artık ayıp karşılanıyor.
Halk arasında çok sık, hemen her dakika kullanılıyor, kimse de gocunmuyor ama "entel çevrelerde"çok ayıp...
Feminist hanımlar (pardon, "hanım" demek de ayıp, öyle ya), evlendikleri zaman (eğer evlenebilirlerse) birisinin karısı olmaktan utanıyorlar. Hele bir kocalarının olması hepten korkunç.
Kendilerini aşağılanmış hissediyorlar.
"Eş" deyince eşitlik sağlanmış sayılıyor.
Bu eşitliği "yatakta" da sağlamaya çalışıp "ben üstte olacağım" diye tutturan ve karikatürlere konu olan manyaklar da yok değil. Bir adım sonrası zincir ve kırbaçtır.
Asıl dertleri "maalesef erkek olmamaktır"...
Çünkü içlerinde "ablacı" oranı da epey yüksektir.
Erkek düşmanlığı, kendine kadın hakları savunuculuğu kılıfını uydurmuştur.
Bunlar "babasız çocuk büyütmeyi" de marifet sayan insanlardır.
Erkeği "mekanik bir tohum sağlayıcı" olarak görürler. Ne aşk bilirler ne sevgi bilirler, ne birliktelik.
Bu hareket o kadar ayağa düşürülmüştür ki, birçok aklı başında hanım, bu konuyu tartışmaya başlarken kendini "ben feminist değilim" demek zorunda hissetmektedir.
Özellikle Amerikalı lezbiyenlerin başlattığı bu hareket de isim değiştirmek zorunda kalmıştır, artık "kız gücü" (girl power) olarak anılmaktadır. Girl power, "lezbiyen olmayan kadın hakları savunucusu" anlamına geliyor. Hanımlar, "bizi onlarla bir tutmayın" demeye getiriyorlar.
Bakın bu gayretkeşlik Türk basınını hangi zevzeklik noktasına kadar düşürdü...
Eskiden "bilim adamı" diye bir kavram, bir deyim vardı.
Buna itiraz ettiler: Ayırımcılık oluyordu, bilimle uğraşan herkes erkek miydi?
Haklıydılar. Hakları teslim edildi, kadınlara da "bilim kadını" denilmeye başlandı.
Fakat bununla da yetinilmedi. Bu da ayırımcılık oluyormuş! Kadına kadın, erkeğe erkek demek ayıp ya...
Bunun üzerine "bilim insanı"şeklinde bir ucube icat edildi.
(Kobaylara da "bilim hayvanı" mı diyeceksiniz?)
Fakat geçen gün bir muhalif gazeteyi açtım, tüylerim diken diken oldu:
"Türkiye kadın bilim insanlarında AB'yi geride bıraktı" yazıyordu...
Kadın bilim insanı!
Sakilliğin doruğu.
"Bilim kadını" demek yasak. Kadın bilim insanı... (Hani kadın denilmeyecekti?)
Peki eşcinsel bilimciye ne diyeceksiniz? Örneğin bilgisayarı icat eden Alan Turing'i nasıl anacaksınız?
"Şöyle böyle bilim insanı" herhalde!
Peki halkımızın televizyon programlarında dile getirdiği "kaynım bana..." cümlesi nasıl değiştirilecek?
"Eşimin kardeşi olan erkek insanı bana..."şeklinde mi?

***
Cihangir çocuklarına özel not:
Bu yazı feminizme karşı bir yazı değildir.
Aptallığa karşı bir yazıdır.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2019/02/14/haybeden-feminizm

Apartta iğrenç olay... Hürriyet eşcinsel düşmanlığı mı yapıyor?

$
0
0
Demirören Haber Ajansı’nın (DHA) 12 Şubat’ta yayımladığı “Karaman'da fuhuş operasyonu: 2 gözaltı” başlıklı haberi, Hürriyet gazetesi “Apart dairede iğrenç olay! Polis olduklarını söylemişler” başlığıyla servis etti.



DHA’dan Muammer Şen’in haberine göre Karaman’da eşcinsel olduğu iddia edilen iki kişi “fuhuş” yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor.

Haber gözaltına alınan kişilerin sorgudaki ifadelerine de yer veriyor.

Haberde polisten alınan bilgilere göre gözaltına alınan iki kişinin “para karşılığında” cinsel ilişkiye girdiklerini kabul ettikleri de yazıyor.

http://www.medyafaresi.com/haber/hurriyet-escinsel-dusmanligi-mi-yapiyor/900099


“Hürriyet eşcinselliği kriminalize ediyor”

Demirören Haber Ajansı’nın (DHA) 12 Şubat’ta yayımladığı “Karaman’da fuhuş operasyonu: 2 gözaltı” başlıklı haberi, Hürriyet gazetesi “Apart dairede iğrenç olay! Polis olduklarını söylemişler” başlığıyla servis etti.

DHA’dan Muammer Şen’in haberine göre Karaman’da eşcinsel olduğu iddia edilen iki kişi “fuhuş” yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Haber gözaltına alınan kişilerin sorgudaki ifadelerine de yer veriyor. Haberde polisten alınan bilgilere göre gözaltına alınan iki kişinin “para karşılığında” cinsel ilişkiye girdiklerini kabul ettikleri de yazıyor.

http://www.ekomonitor.com.tr/gundem/hurriyet-escinselligi-kriminalize-ediyor/

Okul formlarında anne ve baba bölümü kalkıyor, ebeveyn 1 ebeveyn 2 geliyor

$
0
0
Fransa meclisi, eşcinsel çiftlere kolaylık sağlamak için okullarda öğrencilerle ilgili formlarda yer alan “anne” ve “baba” bölümlerinin kaldırılması yolunda önemli bir adım attı.



Eğitim yaşamıyla ilgili hazırlanan yasa tasarısının görüşülmesi sırasında sunulan bir değişiklik önergesiyle, okul formlarında veli olarak “anne” ve “baba”nın imzalaması gereken yerler “ ebeveyn 1” ve “ebeveyn 2” olarak değiştirildi.

Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer, genel kuruldaki oylamada, kendisi gibi iktidar partisi üyesi olan Valerie Petit tarafından sunulan değişiklik önergesinin karşısında bir tavır aldı.

Meclis genel kurulunda yine aynı yasa tasarısını görüşmesi sırasında, dün gerçekleşen oylamada okul sınıflarında Fransız ve AB bayrağı ile milli marş metninin asılmasını zorunlu hale getirilmesini öngören bir değişiklik önergesi kabul edilmişti.

Tasarının yasalaşması için aynı metnin Senato da oylanması gerekiyor.

Fransa’da eşcinsellerin evliliği ve evlat edinebilmeleri 2013 yılında uzun tartışmaların ardından kabul edilmişti. Fransa'da eşcinseller uzun zamandır suni yollardan çocuk sahibi olmak için mücadele veriyor.

https://tr.euronews.com/2019/02/13/fransa-okul-formlarinda-anne-ve-baba-bolumu-kalkiyor-ebeveyn-1-ebeveyn-2-geliyor

Karaman'da yakalanan eşcinsellerde AIDS tespt edldi

$
0
0
Karaman'da geçtğmz günlerde düzenlenen operasyon le gözaltına alınan 2 eşcnsel şahısta HIV / AIDS vrüsüne rastlandı.


Ednlen blgye göre, Karaman Emnyet Müdürlüğü Asayş Şubesne bağlı Ahlak Büro ekpler, Karaman'da br apart darede kendlern pols olarak tanıtan M. Ç. le M. Ç. sosyal medya üzernden buldukları nsanlarla fuhuş yaptığını tespt ett.

Ekpler eşcnsel kly br süre takbe aldıktan sonra Tapduk Emre Mahalles'nde bulunan aparta operasyon düzenleyerek gözaltına aldı.

M. Ç. ve M. Ç., yapılan sorguda suçlarını kabul ett. Emnyettek şlemlernn ardından se sağlık raporu çn hastaneye sevk edldler.

https://www.karamandan.com/Asayis-Karamanda_yakalanan_escinsellerde_AIDS_tespit_edildi-h68443.html

Sabahattin Ali’nin kitaplarında eşcinsellik teması |

$
0
0

Türkiye edebiyatındaki önemi ve öldürülüşünün cevaplanamayan soruları ile son yıllarda; telif hakkı sorunu ile de son günlerde kendinden fazlaca söz ettiren yazar Sabahattin Ali’nin -üzerinde çok konuşulmamış – kitaplarında başka önsezileri olduğu ve toplumun sorunu olarak algıladığı kavramları irdelediği görülür. Bu bakış açısı ile de minnetle anılması, hatırasına ve emeğine saygı duyulması gerekmektedir. İçinde yaşadığı cemiyetin her sorununa neredeyse her bireyine böylesi bir duyarlılık gösteren yazarın tek emaneti kızı, Filiz Ali’nin çocukluktan son günlere değin yaşadığı tüm sorunları dile getirişine kulak vermek gerekmektedir. Yaşasaydı daha neler yazar ve nelerden konuşurdu, diye çalışmalarım sırasında hep düşünmüşümdür. Yaşadığı dönemin hep ötesinde bir algısı olduğu ise su götürmez bir gerçekliktir. Bu noktada incelemelerimde kendisinde neredeyse her eserinde gördüğüm  ve üzerinde çalıştığım  olgu gene bugünün Türkiye’sinin ve tüm dünyanın konuştuğu “ cinsel yönelimler ” kavramıdır. Yazarın tek parti döneminde yaşadığını ve hayatının her alanında baskılarla mücadele etmek zorunda bırakıldığını düşünür isek bu kavram üzerinde yazması fazlaca şaşırtıcıdır.

Sabahattın Ali eril toplumun beslediği “geleneksel kadınlık ve erkeklik”  dışında da kadınlıkların ve erkekliklerin  olduğunu göstermek ister. Yazar bu düşünceyi kavrayan kadınları ve erkekleri her şeyden önce birbirlerini gören, anlayan, eril toplulukların kültürle verdiği rollerini ve geleneksel yapıyı sonuna kadar sorgulayan; bunun için de yalnız ve cemiyetçe dışlanan karkterler olarak göstermiştir. Bu kadın ve erkek karakterler en çok romanlarında karşımıza çıkar. Ancak çalışma sırasında eserlerinde gördüğümüz, dışlananlar arasında bir de  “eşcinsellerin ” var olmasıdır. Bu çerçevede yazara ait Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna  romanlarını  ele almaya çalıştık.

Kuyucaklı Yusuf romanında “cinsel yönelimler” in olduğu birkaç bölüm vardır:

 “… Böyle gecelerde Şakir’in annesi ile Şahinde Hanım çok kere birbiri arkasına odadan çıkıyorlar ve uzun müddet görünmüyorlardı. Bir kere Şakir, babasına gözleriyle çıkanları gösterip manalı manalı gülerken Muazzez bu bakışı yakaladı fakat bir şey anlamadı. Şahinde ile bu kadın arasındaki bu münasebetin şekli hayrete düşürüyordu.”[1]

“Manalı manalı gülüşler, bu münasebetin şekli hayrete düşürüyordu.” Bu alıntılar ile iki kadının lezbiyen ilişkisinin imasına şahit oluruz. Romanın bir bölümünde daha bu ilişki, “hudutları tamamıyla çizilmesi güç olan bir dostluk” şeklinde tanımlanır.[2]  Burada şunu da hatırlatmak yararlı olacaktır. Hegemonik toplumsal cinsiyet söyleminde ‘eşcinsel’ sözü bile edilmemesi gereken varlıklardır. Cinsiyet olarak kabul görmezler. Cinsel yönelimi ile öne çıkan Şakir’in annesi olarak tanıdığımız karakterin Hilmi Bey’in yanında varlığı olmadığı gibi adı dahi yoktur. Kitapta diğer tanımları ile şişman, her yanı incili, elmaslı bir hanım ya da Hilmi Bey’in hanımı olarak geçer.[3] Şakir’ in “Anam da hep malın gözünü bulur ama bize göstermez!”[4] demesi ile bu kadının cinsel arzusunu ailesinden gizlemeden ilginç bir doğallıkta yaşadığını, eşinin ve oğlunun cinsel yönelimini fark edip bununla adeta dalga geçtiklerini görüyoruz. Şakir’in annesinin küçük kız çocuğu Kübra’yı, tecavüz edileceğini bile bile bağa göndermesi ile bu ailenin garip bir  iş birliği içinde olduğunu zaten hissederiz.

Bu noktada erkek karakterlerde ise Kuyucaklı Yusuf romanının en sorunlu erkek karakteri Şakir ve İhsan’ın Hacı Ethem aracılığı ile yaşadıklarını görürüz. Şakir’i romanda ilk şu sözlerle tanırız: “Yaşının on sekizden fazla olmamasına rağmen, kasabada herkese yaka silktirmiş bir çocuktu. Ayyaş hovarda, ahlaksız bir seydi. Babasının kazandığı parayı Rum orospular veya İzmirli oğlanlarla yiyor, etmediği rezalet bırakmıyordu. ”[5] Ancak yirmi dört yaşında olan kurnaz biri olarak tanıtılan Hacı Ethem ise hali vakti yerinde olmamasına rağmen fiyakalıdır ve itibar görmektedir. Bu boluğun kaynağı İhsan ve Şakir gibi arkadaştan kaynaklandığı ve bunlara eğlencelerine “her iki cinsten mahluklar” tedarik getirmesine bağlanır.[6] Şakir’in babası Hilmi Bey oğlunun hareketlerini düzeltmez. Hatta oğluna karşı çekingen bir hali ve aralarında vardır. Her şeyi gizli münakaşalarla birlikte yaparlar:[7] “…İzmirli, Midillili veya yerli Rum çocukları ile yazın Cennetayağı, kışın hamam alemleri tertip eder, avuç avuç para saçardı… Oğul ile baba arasında bazı gizli meseleler mevcut olduğu ve ikisinin birbirine bazı sırlarla bağlı bulunduğu da şehirde dolaşan laflardandı”[8].

Yazar, cinsel yönelimi alışılmışın dışında olan insanların, farklılığa tahamülü olmayan geleneksel toplumda karşılaştığı zorlukların da bu kişilerin “çifte cinsel ahlak standardı” nın da neresinde olduklarının farkındadır. Bu nedenle homoseksüelliğe dair birkaç kesiti Kürk Mantolu Madonna romanlarında görürüz. İncelediğimiz romanda Raif Almanya’da gezinirken kadın gibi giyinmiş erkekler gördüğünü söyler. Yazar Almanya’ da gördüğü travestileri şöyle tasvir eder: “Ayaklarına kırmızı çizmeler giyip kadınlar gibi yüzlerini boyayarak dolaşan birtakım delikanlılar gelip geçenlere davet eden gözlerle bakıyorlardı.” [9] Raif’in gördüğü travestilerdir. Buna karşın Kürk Mantolu Madonna romanında erkeklerin yersiz gururlarına kızan Maria, bu tür erkeklere âşık olmaktansa lezbiyen bir ilişki tercih ettiğini gizlemeye gerek görmeden şöyle dillendirir: “Kendimde hiçbir gayritabiî temayül bulunmadığını bildiğim halde, bir kadına âşık olmayı tercih ederim… Korkmayın zannettiğiniz gibi değil. Ama keşke öyle olabilsem…  Muhakkak ki insan ruhunu daha az alçaltan bir şey yapmış olurum…”[10]  Yazar Maria’ya “Ama keşke öyle olabilsem” dedirtir.

Sabahattin Ali’nin romanlarında gösterdiği eril toplumun, cinsiyet belirsizliğine ve homoseksüelliğe zerre tahammülü yoktur. “Eşcinsellik”  olgusunun toplumlar için kabulü çoğu kez zor olmuştur. Hatta bu insanlar, cinsiyete dair yapılan kadın ve erkek tanımında her  zaman yok sayılmıştırlar. Sanıyoruz ki yazar, cemiyetinin cinsiyet algısını irdelemesi, cinsiyet sorunlarını açıkça -üzerinde adilce düşünülmesi için- ortaya atması sebebi ile bugün çokça ve herkesce okunuyor.

Rahime Sarıçelik

http://www.edebiyathaber.net/sabahattin-ali-kitaplarinda-escinsellik-temasi-rahime-saricelik/

"Savunmalar bile ayrımcılık içeriyor"

$
0
0
2018’de en az dört trans kadının da öldürüldüğünü görüyoruz. Nasıl değerlendiriyorsunuz?


LGBTİ’ler ve trans kadınlar, en dezavantajlı gruplardır. Cinsel kimlik ve Cinsiyet kimliği farkındalığı yerleşmedi. Bu tür bireylerin cinsel yönelimlerini “hastalık” olarak gören bir bakış açısı ne yazık ki yaygın. Cinsel kimlik ve cinsiyet kimliğini tanımadıkları çok olumsuz görüşler ve bakış açıları yaygın. Devletin bu kişilere “hastalıklı” gözüyle bakması, transla yönelik suçları işleyenlerin savunmasına da yansıyor. Savunmalar bile ayrımcılık içeriyor.

Örneğin “Biz kadın sandık erkek çıktı”, “Namusum için yaptım” gibi. Bu savunmaları yapmamaları için ceza yasasında düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini düzenleyen 82. maddede öldürme eyleminin “Töre saikiyle “İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” fıkrası eklenmesi aşaması insan hakları ve kadınını insan hakları alanının uzun yıllara varan mücadelesi ile olmuştu.

Kadınlara yönelik namus adına ve -veya cinsel yönelim, cinsel kimlik ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle öldürme suçunun cezalandırılmasının da TCK 82. maddeye eklenerek nitelikli öldürme suçu olarak kabul edilmesi için yıllardır mücadele veriyoruz.

Bu konuda zihinsel dönüşüm bir türlü gerçekleşmiyor ya da tam tersi olumsuz yönde gerçekleşiyor. Bu olayı hastalık olarak gören bir bakış açısı yaşamın bütün alanlarını etkiliyor

Tüm kurumlarda zihinsel dönüşümün sağlanması devletin yükümlülüğüdür. Bu nedenle tüm şiddet olaylarından Devletin sorumlu olduğunu düşünüyorum.

http://bianet.org/kadin/toplumsal-cinsiyet/205466-erkek-siddetinin-kaynagi-ekonomik-guc-iliskileri

OHAL gitti, yasak kaldı: Ankara’da LGBTİ etkinlikleri hala yasak

$
0
0
İnsan Hakları İzleme Örgütü: LGBTİ etkinliklerine getirilen yasak kaldırılsın.


Ankara’da LGBT etkinliklerine yönelik yasak, olağanüstü hal kalkmasına rağmen devam ediyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yaptığı yazılı açıklamada, Ankara’da LGBTİ meselelerine odaklanan kamuoyuna açık kitlesel etkinliklere getirilen yasağın kaldırılması gerektiğini vurguladı.

HRW açıklamasında, LGBTİ’lere karşı ayrımcılık yapıldığını ve temel haklarının ihlal edildiğini, yasağın derhal kaldırılması gerektiğini de belirtti. Açıklamada, “Ankara’da uygulanan yasak Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan kanun önünde eşitlik hakkına saygı gösterme ve bu hakkı koruma yükümlülüğünün ihlali anlamına geliyor. Bu hak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın da koruması altında. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin taraflarından olan Türkiye, barışçıl toplantıların yapılabilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlü” denildi.

Yasak ilk olarak 2017 kasımında, olağanüstü hal (OHAL) koşullarında, süresiz olarak ilan edilmişti, ancak OHAL’in 2018 temmuzunda kaldırılmış olmasına rağmen, Ankara Valiliği yasağı sonlandırmamıştı. (HABER MERKEZİ)

https://www.evrensel.net/haber/373617/ohal-gitti-yasak-kaldi-ankarada-lgbti-etkinlikleri-hala-yasak

Tunus'ta cinsel saldırıya maruz kalan eşcinsel genç tutuklandı

$
0
0
Tunus’ta tecavüze uğradığı için karakola şikayete giden bir genç, eşcinsel olduğu öğrenilince 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.


Tunus’ta iki kişi tarafından tecavüz edildiği iddiasıyla karakola şikayete giden bir genç, eşcinsel olduğu öğrenilince 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

LGBTİ+ hakları savunucusu Shams derneğinin yaptığı açıklamaya göre, 26 yaşındaki genç erkek, sosyal medya aracılığıyla tanıştığı biriyle görüşmek için gittiği mekanda 2 kişinin cinsel saldırısına uğradı.

Euronews’ten Hüseyin Koyuncu’nun haberine göre ismi açıklanmayan kişi, başından geçenleri Tunus polisine anlattıktan sonra iki kişi hakkında şikayette bulunmak istedi. Ancak savcılık cinsel saldırıya uğrayan gencin “Eşcinsel olup olmadığını” öğrenmek için “muayene testi” istedi. Eşcinsel olduğu öğrenilen genç, 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Tunus’ta eşcinselliğin yasal koruması olmadığı gibi ceza kanununun 230’ncu maddesinde eşcinsel ilişkiler için 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. (DIŞ HABERLER)

https://www.evrensel.net/haber/373623/tunusta-cinsel-saldiriya-maruz-kalan-escinsel-genc-tutuklandi

Sosyalist Kadın Meclisleri'nden 14 Şubat açıklaması; 14 Şubat eşcinsel aşkları yok sayma günüdür!

$
0
0
Sosyalist Kadın Meclisleri’nden yapılan 14 Şubat açıklamasında “Sevgililer Günü” değil, ancak “ikiyüzlü erkek egemenliği günü” denildi. Sosyalist Kadın Meclisleri’nden 14 Şubat Sevgililer Günü için bir açıklamada bulunuldu.  


İşte madde madde özetlenen o açıklama:
14 Şubat, kadına her gün hayatı zindan eden erkek egemenliğinin meşrulaştırılması günüdür.
14 Şubat sadece ve sadece kadın-erkek aşkını yüceltme, LGBTİ+ların aşklarını yok sayma, heteroseksist nefreti yüceltme günüdür.
14 Şubat, her günü mesaisi belli olmadan evlere hapsedilen kadınlara ev ve mutfak eşyası hediye etme günüdür.
14 Şubat, kapitalizmin kaç kırmızı gül satıldığı, kaç milyonluk hediyelik satışı yapıldığı üzerinden aşkı pazarlama günüdür.

Kadınlara eşitsizlik hüküm sürdüğü ve özgürlüğün olmadığı, her gün kadınların tacize tecavüze uğradığı, şiddet gördüğü, katledildiği, yoksulluk ve işsizlikle sindirilmeye çalışıldığı, emeğinin yok sayıldığı erkek egemen heteroseksist sistemde ‘aşk’ adı altında pazarlaması yapılan günün adı “Sevgililer Günü” değil, ancak “ikiyüzlü erkek egemenliği günü” olabilir.

Erkek şiddetinin güllerle, ekonomik krizin hediyelerle maskelenmesine izin vermeyeceğiz. Aşkı ve sevgiyi nasıl yaşamamız gerektiğini sizin 14 Şubat’larınızdan öğrenmeyeceğiz. Erkek egemenliğine ve heteroseksizme karşı gerçek aşkları/aşksızlıkları yaratana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz!

https://www.a24.com.tr/sosyalist-kadin-meclislerinden-14-subat-aciklamasi-haberi-40146018h.html?h=51

Eşcinseli önce öldürdüler, kanıyla da duvara ibne yazdılar!

$
0
0
Cezayir’de nefret cinayeti: Kanıyla duvara “gey” yazdılar

Cezayir’de kimliği belirsiz iki kişi tarafından kaldığı yurt odasında saldırıya uğrayan 21 yaşındaki tıp öğrencisi Assil Belalta, boğazı kesilerek öldürüldü. Katiller, kurbanın kanıyla duvara “gey” yazdı.

Huffington Post’un yerel kaynaklara dayandırdığı haberine göre, geçen pazar günü işlenen cinayetin ardından yüzlerce öğrenci fakülte kampüsünde toplanarak Belalta için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. Olayın ardından bölgeye giden Cezayir Yükseköğretim Bakanı ise öfkeli öğrencilerin tepkisiyle karşılaştı.

Assil Belalta

Öte yandan Üniversite Yurtları (Cite Universitaire) Direktörü Zoubi Abid, olay sırasında bölgede bulunan güvenlik görevlilerinin gördüklerini aktardı ve saldırganların kurbanın arkadaşları olduğu bilgisini verdi: “Güvenlik görevlileri, kurbanın arkadaşlarının, Assil’in arabasını alarak yerleşkeyi hızla terk ettiğini gördü. Polise olayın hırsızlık olduğu sanılarak haber verildi ancak Assil’in odasına çıktığımızda yerde yatan cansız bedeniyle karşılaştık ve dehşete düştük.” Cinayetin aydınlatılması için Ulusal Jandarma tarafından başlatılan soruşturma sürüyor.

Sosyal medyada Belalta’nın homofobik bir saldırıya kurban gittiği yorumları yapılırken, yetkililer cinayetin sebebinin henüz bilinmediğini belirtiyor.

Eşcinsel ilişki, şeriat kanunlarına göre Cezayir’de 1966 yılından bu yana yasak. Eşcinsel ilişkide bulunduğu anlaşılan kişiler 500-2000 Cezayir dinarı değerinde para cezası ya da 2 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyor. Kişilerden birinin reşit olmaması halinde, yaşı büyük olan kişiye verilecek ceza 3 yıla çıkarılabiliyor.

Defne Sarıöz

https://medyascope.tv/2019/02/13/cezayirde-nefret-cinayeti-kaniyla-duvara-gay-yazdilar/

Mokgadi Caster Semenya kadın mı erkek mi? Açıklama geldi...

$
0
0

O dönemde henüz 18 yaşında olan ve kadın rakipleri arasında fiziğiyle hemen fark edilen Semenya için, kamuoyunda ‘Kadın mı Erkek mi?’ tartışması günlerce devam etmişti.

7 Ocak 1991 doğumlu orta mesafe koşu sporcusu Güney Afrikalı atlet Mokgadi Caster Semenya 2012 Londra ve 2016 Rio de Janeiro Yaz Olimpiyatları'nda kadınlar 800 metre koşusunda altın madalyanın sahibi olmuştu.

2009'da Berlin'de düzenlenen Dünya Şampiyonası'nda kadınlar 800 metre koşusunda altın madalya kazanan Mokgadi Caster Semenya'nın başarısı kısa süre sonra cinsiyet tartışmalarının gölgesinde kalmıştı.

Sporcunun cinsiyet testine tabi tutulacağı duyurulmuş ve 6 Temmuz 2010 tarihine kadar tüm yarışmalardan men edilmişti.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'nin de onayıyla sporcu tekrar yarış sahalarına geri dönmüştü.

Mokgadi Caster Semenya'nın biyolojik cinsiyeti bugün bile atletizm camiasında tartışma konusu.

Bir atletizm şefinin, Mokgadi Caster Semenya'nın biyolojik olarak erkek sayılması için Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'ne başvuracağı haberleri uluslararası basında yer aldı.

Haberlerde başvurunun önümüzdeki hafta Spor Tahkim Mahkemesi'nde görüleceği belirtildi.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği, konu hakkında açıklama yaptı ve atletin biyolojik olarak erkek kabul edileceği haberlerine sert çıktı.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği, cinsel farklılaşma bozukluğu olan herhangi bir atleti erkek olarak sınıflandırmayacak."

"Aksine biz bu bireylerin yasal cinsiyetini şartsız olarak kabul ediyor ve onların kadınlar kategorisinde yarışmasına izin veriyoruz."

"Cinsel farklılaşma bozukluğu olan atletin testlerinde bir erkek kadar testosteron varlığı, ergenliğe girişte erkeklerde görülen hemoglobin seviyesinde artış, kemik ve kasların büyümesi ve güçlenmesi gibi erkeklere kadınlara oranla üstünlük sağlayan performansı vermesi anlamına gelir."

"Bu sebeple cinsel farklılaşma bozukluğu olan atletlerin kadınlar kategorisinde adil olarak yarışabilmesi için uluslararası seviyedeki yarışlardan önce testosteron seviyelerini baskılamaları ve kadınlardaki normal seviyeye indirgemesi gerekmektedir."

Mokgadi Caster Semenya son altı aydır Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'nin cinsel farklılaşma bozukluğu olan atletler için koyduğu kıstaslara uyum sağlamak için mücadele veriyor.

Bu tür suçlamalarla karşı karşıya kalan tek kişi Mokgadi Caster Semenya değil.

Rio Olimpiyatları'nda gümüş ve bronz madalya alan Burundili atlet Francine Niyansaba ve Kenyalı atlet Margaret Wambui'ye de benzer incelemelere maruz kaldı.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'nin avukatı olan Jonathan Taylor, çalıştığı kurumun aksine konu hakkında farklı görüşe sahip.

Taylor, normal testosteron seviyesine sahip kadınların cinsel farklılaşma bozukluğu olan atletlere karşı kazanma şansının olmadığını savunuyor.

Hürriyet

Endonezya'daki 'eşcinsel Müslüman' karikatürleri neden Instagram'dan kayboldu?

$
0
0

Endonezya'da kendilerini eşcinsel Müslümanlar olarak tanımlayanların yaşadığı zorlukları karikatürlerle anlatan bir Instagram hesabı, sosyal medya sitesinden kaldırıldı.

Endonezya İletişim Bakanı "pornografik içerik" taşıdığı gerekçesiyle kendilerinin Instagram'a hesabın kaldırılması için başvuruda bulunduklarını iddia etti.

Instagram bu iddiaları yalanladı ve hesabı kaldırmadığını açıkladı.

Ne olmuştu?
Instagram'da 6 bin takipçili @Alpantuni hesabı Müslüman eşcinsel erkeklerin Endonezya'da günlük hayatta yaşadıkları ayrımcılık ve tacizi konu edinen karikatürler paylaşıyordu.

Karikatürlerden birinde eşcinsel bir karaktere "cehennemde yan" denip üstüne dışkı atılıyordu.

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47253382

Eşcinsel çift, sahalarda birbirlerine rakip: Alisha Lehmann ve Ramona Bachmann

$
0
0
İngiltere, eşcinsel ilişki yaşayan iki kadın futbolcuyu konuşuyor. West Ham United'ın golcüsü Alisha Lehmann ile Chelsea'nin santrforu Ramona Bachmann'ın hayatını BBC'de belgesel olarak yayınlandı.

Ada basını, şu sıralar eşcinsel ilişki yaşayan ve sahalarda birbirlerine rakip olan iki kadın futbolcuyu konuşuyor.


İkiliden yaşça büyük olan Ramona Bachmann (28), Chelsea'de santrfor mevkiinde oynarken partneri Alisha Lehmann (20) ise West Ham United'ın golcüsü.

Bachmann ile Lehmann'ın yaşadığı ilişki, Ada'nın saygın yayın kuruluşu BBC tarafından da belgesel olarak yayınlandı.

20 yaşındaki Lehmann, sevgilisiyle ilgili olarak "Futbola başladığımda idolüm Ramona'ydı. Çok teknik, hızlı ve iyi bir futbolcu. Ama bize gol attığında kötü hissediyorum." ifadelerini kullandı.

Yunus DİLBER / Fanatik Dış Haberler

https://www.fanatik.com.tr/escinsel-cift-sahalarda-birbirlerine-rakip-alisha-lehmann-ve-ramona-bachmann-2044648

Japonya'da 13 eşcinsel çift evlenebilmek için Sevgililer Günü'nde mahkemeye başvurdu

$
0
0
Dünyanın en gelişmiş ekonomilerine sahip ülkelerin oluşturduğu G7 grubunda eşcinsel evliliğin yasal olmadığı tek ülke Japonya. Ülkede 13 eşcinsel çift, Sevgililer Günü'nde mahkemeye başvurup evlenmelerine izin verilmesini istedi.


Geçen ay bir sabah evliliklerini kaydettirmek için Tokyo'nun batısında Nakano Evlendirme Dairesi'ne gittiler. Herkes gibi sıra beklemelerine rağmen diğer çiftlerin işlemleri birer birer bitirilirken Oe ve Ogawa'ya sıra gelmedi. Herkes gittikten sonra bir görevli yanlarına yaklaşıp "Üzgünüm ama evlenme isteğinize olumlu yanıt veremeyeceğiz" dedi.

Chizuka Oe ve Yoko Ogawa tam 25 yıldır beraberler.

Oe ve Ogawa gibi 5 lezbiyen ve 8 gay, toplam 13 çift, evlilik konusunda kendilerine uygulanan ayrımcılığın anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle 14 Şubat Sevgililer Günü'nde mahkemeye başvurdu.

Japonya'da eşcinsel çiftler ne kadar uzun süredir birlikte yaşıyor olsalar da, hükümet onlar arasında herhangi bir resmi bağı yok saymakta ısrar ediyor.

Ocak ayında yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, ülkede 20-59 yaş arasındakilerin yüzde 80'e yakını eşcinsellerin evlenmesine olumlu bakıyor.

Ancak kamuoyundaki bu olumlu algıya karşın Japonya'da hükümet ve destekçileri, Japonya Anayasası'nın bir maddesini bahane ederek gereken adımları atmaktan kaçınıyor.

Hükümet kanadında çoğu 70'li yaşlarını süren ama hala yönetimde söz sahibi muhafazakar politikacılar, Anayasa'nın, "Her iki cinsin rızası olmadan evlilik akdi yapılamaz"şeklindeki maddesinde yer alan "her iki cins" ibaresinin kadın ve erkek anlamına geldiğini, eşcinsellerin evliliğini kapsamadığını söylüyor.

Buna karşın eşcinsellere destek veren çevreler ise 1950'lerde yazılan anayasanın ve ilgili maddenin, o günlerin toplumunda geçerli olan, genç kızların kendilerine sorulmadan anne-babaları tarafından evlendirilmesi durumunu ortadan kaldırmaya yönelik olarak "rıza" zorunluluğu getirmek için konulduğunu belirtiyorlar.

Günümüz Japonyası'nda artık kimse zorla evlendirilmediği için eşcinsel hakları savunucuları yasadaki "her iki cins" ibaresinin "her iki taraf"şeklinde cinsten bağımsız bir şekle dönüştürülmesi gerektiğini vurguluyorlar.

'Her şeyin yeri ve zamanı bir gün elbet gelecek'

Konuyla ilgili dün yapılan bir basın toplantısında konuşan Panasonic'in avukatı ve Japonya Şirket Avukatları Derneği Başkanı Miki Sakakibara, Japonya'da faaliyet gösteren Avustralya, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda ve Amerika'nın ticaret odalarının eşcinsel evliliğini desteklerini hatırlatıp bunların Japon şirketlere ve onların baskısıyla hükümete de örnek olacağını belirtti.

Sakakibara, "Her şeyin yeri ve zamanı bir gün elbet gelecek" diyor.

Bugün sadece başkent Tokyo'nun merkezindeki Şibuya bölgesinin evlendirme dairesi 2015 yılından beri eşcinsel çiftlere, o da tamamen sembolik evlilik sertifikası veriyor. Ancak bu sertifika, evlilik cüzdanı yerine geçmiyor ve taraflara yasal olarak hiçbir hak sağlamıyor.

Evlenemeyen çiftler medeni kanundan da yaralanamadıkları için çocuk sahibi olamıyor, ev kiralayamıyor, eşlerden biri vefat ederse miras paylaşımı da yapamıyorlar.

Japon toplumunun bazı kesimlerinin eşcinsellikle ilgili kafalarının karışık olduğu, bazılarının ise düpedüz ayrımcılık yaptığı da bir gerçek.

'Herhangi bir heteroseksüel çiftten farkımız olmadığını anlatmak acı veriyordu'

Japan Times'a konuşan Ogawa, örneğin geçen sene annesi vefat ettiğinde geleneksel Japon cenazelerinde normalde kocanın ilgilenmesi gereken "taziye parası" işini partneri Oe'nin üzerine alması üzerine Ogawa'nın yakınlarının cenazeyi bırakıp kendisini Oe hakkında sorgulamaya başladıklarını anlatıyor.

Ogawa, "Çok bitkindim ve üzgündüm. Öyle uygunsuz bir ortamda lezbiyen bir çift olduğumuzu, herhangi heteroseksüel bir çiftten farkımız olmadığını anlatmak acı veriyordu" diyor.

Japon reklam şirketi Dentsu'nun 2017'de yaptığı araştırmaya göre ülkede 20-59 yaş aralığındaki her 11 kişiden biri kendini eşcinsel veya türevi olarak (trans, biseksüel, belirsiz gibi) tanımlıyor.

Hatta yüzyıllar öncesinden gelen Japon geleneksel sanatlarından "ukiyoe" (tahta baskı) eserlerinin bazılarında eşcinsel sahnelerin tasvir edildiği bilinen bir gerçek.

Eşcinsel evliliğe izin vermesi durumunda ise Japonya, bu hakkı tanıyan ilk Asya ülkesi olarak tarihe geçebilir.

Ancak zaman Japonya'nın aleyhine işliyor. Gerçek şu ki hızla yaşlanan ülkede evlenme ve çocuk doğurma oranları da sürekli düşüşte. Bu konuda politika üretemeyen, oldukça endişeli olan siyasiler eşcinsellik konusunda gaf üstüne gaf yapıyorlar.

Nitekim geçen yıl Ağustos ayında iktidardaki Liberal Demokratik Parti'nin kadın milletvekili Mio Sugita bir dergi için kaleme aldığı yazıda halkin vergilerinden eşcinsel evliliklerini desteklemek için para harcanmasını eleştirmiş, "Eşcinseller çocuk yapamıyorlar. Diğer bir deyişle verimsizler, dolayısıyla ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmuyorlar" diyerek tepki çekmişti.

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47253584

Eliaçık: Diyanet'e gerek yok çünkü giderek bir Engizisyon'a dönüşüyor

$
0
0
Nasıl ki TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) sınırları koruyor, Diyanet de vatandaşların vicdanlarını, zihinlerini kontrol ederek, devlet için tehlikesiz hale getirerek, toplumu manevi olarak kontrol etmektetir.


İlahiyatçı İhsan Eliaçık, AhvalPod’da yayınlanan Gülten Sarı’nın ‘Konuşa Konuşa’ podcastine dini ve toplumsal hayata müdahaleleri nedeniyle eleştiri oklarının hedefi haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ve faaliyetlerini değerlendirdi.

Eliaçık'ın açıklamalarının satırbaşları şöyle.

Türkiye, din devlet ilişkileri bakımından Bizantist bir ülkedir. Bizans İmparatorluğu dönemindeki din-devlet ilişkilerini esas alan bir devlettir. Sanıldığının aksine laik bir ülke değildir.

Türkiye laik değildir, Bizantist bir ülkedir. Bizantizm, din-devlet ilişkilerinde devletin dine egemen olduğu ilişki biçimidir. Bu Roma İmparatorluğu döneminden kalma bir devlet ilişkisidir.

İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilince, İstanbul'da bu Bizantist din-devlet ilişkisini hazır buldu. Tüm kiliseler camiye dönüştürüldü. Aziz türbeleri, şeyh ve sahabe türbelerine dönüştürüldü.

Eyüp Sultan, Yuşa Tepesi Hıristiyan azizlerin türbeleriydi.

Bu yapıların tamamı daha önce Bizans İmparatorluğu'nun da dini merkezleriydi. Osmanlıda'da devam ettirildi bu ilişki.

Türkiye Cumhuriyeti'nde bu ilişki yeniden kurgulandı.

Dini hayatı kontrol etme amacıyla kuruldu Diyanet. İnsanları aydınlatmak gibi bir görevi fiiliyatta yoktur Diyanet'in.

Nasıl ki TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) sınırları koruyor, Diyanet de vatandaşların vicdanlarını, zihinlerini kontrol ederek, devlet için tehlikesiz hale getirerek, toplumu manevi olarak kontrol etmektir.

Amacı devleti korumaktır, dini, İslamı anlatmak değildir.

Diyanet'e gerek yoktur, İslam'ın Diyanet'e ihtiyacı yoktur.

Diyanet'e gerek yok, çünkü, giderek bir Engizisyon kurumuna dönüşüyor. İslamı kontrol etme amacı vardır.

Ben Kur'an-ı Kerim meali ve tefsiri yazdım. Diyanet aldığı bir kararla sadece Kur'an-ı Kerim'in Arapçasının değil Türkçe meallerinin de kontrol edilmesi uygulaması başlattı. Bu tefsirleri toplatma kararı da alabilecek ki bunun adı dini engizisyondur.

Diyanet, devletin dini dışındaki din yorumları tamamen sapkındır diyor ve bu Engizisyon Mahkemesi'nin yaptığı şeydir.

Diyanet dini tahakkümün uzantısı haline gelmiş durumda. Diyanet'in sakıncalı din adamları listesi var.

İslam'da kilise kurumu yok. Fransız Devrimi'nde yapılanı Hz. Muhammed 1400 yıl önce Medine'de yapmıştır. Burada adalet, barış, savunma, ortak iyi kavramları geçiyor. Medine'de kurmaya çalıştığı toplumu demokratik, konfederal bir anlayış üzerine kurulmuştu. O zaman laiklik değil, adalet tabiri kullanılıyordu. Adalet devleti tesis etti.

Bir devlet zulmetmiyorsa, herkesin hakkını veriyorsa o devlet zaten İslam devletidir.

Dini yaymaya çalışmasına, ibadetleri teşvik etmesine gerek yoktur devletin.
Kur'an devletten sadece adaletli olmasını ister.

Devletin, 100 bin müezzine camide ezan okunsun diye para vermesine gerek yok. Vatandaşlar bunları kendi kendilerine yapar.

Diyanet'in amacı İslam'ı kontrol etmektir.

Dini bir kurum değildir, İslami kurum da değildir. Bir devlet kurumudur. Amacı dini hayatı devlet için tehlikesiz kılmaktır.

Tehlikeli dini yorumları sapkın ilan etmektir.

Devletler, toplumların değişim taleplerinin karşısına çıkar ve statükoyu temsil eder.
Şu an Diyanet'in savunduğu tüm fikirler statükocu fikirlerdir.

Geçmişte hilafeti, saltanatı koruyan, Emevi, Abbasi, Osmanlı sultanlarını koruma amacıyla üretilmiş dini kelama dayanmaktadır. Biz buna sorgulanmamış eski İslam kültürü diyoruz.

Dini hayatı da gericileştiriyor Diyanet. Dinin güncelleştirilmesi ve insanlık temel değerleri çerçevesinde yeniden yorumlanması karşısında gerici bir misyon üstlenmiş durumda.

Dinin milli kimliği oluşturduğu ve kültürü, medeniyeti var ettiği bizim gibi ülkelerde din statükolaşırsa her şey donar.

Dini yenilenme, güncellenme, dini canlılık diğer tüm alanlara da yansırsa, ülkenin ileri doğru atılım yapmasına olanak verir.

Yenilik dini alandan başlamalıdır. Önce orası yenilenecek sonra diğerlerine otomatik olarak sirayet ettiğini göreceksiniz.

Muhammed İkbal, 'İslam dünyası 590 yıldır donmuş vaziyettedir' der. Daha önceki dinlerin başına gelen İslam'ın başına da geldi. Bir şey üretememektedir. Tarihin gerisinde kalmış durumundadır. İnsanlıkla beraber ilerleyememektedir.

Yeryüzünde bir milyar aç insan var, İslamiyet buna ne diyor?

Zengin-yoksul eşitsizliği var. Acaba İslamiyet buna nasıl bir çözüm bulmayı düşünüyor?

Irkçılık, savaş, sınır sorunları, asimilasyona uğrayan halklar, göçe zorlanan insanlar var. İnsan bunlara cevap bulursa yaşar İslam.

Diyanet'in içine sızan aşırıcı gruplar, gerici bir anlayışı ve fikirleri Avrupa'daki camilerde yaymaya çalışıyor.

Diyanet'in içini, AKP'nin gölgesi altındaki gruplar dolduruyor.

Diyanet'in kaldırılmasının sonu iyi olacaktır. Devlet hiçbir görüş ve dini yorumun tarafını tutmayacaktır. Camiler bağımsız halk merkezlerine dönüşecektir. Aleviler de kendi cemevlerinde, camilerle eşit statüde istediklerini icra edecektir.

https://www.politez.com/detail/politez-/9352/ihsan-eliacik-diyanete-gerek-yok-cunku-giderek-bir-engizisyona-donusuyor#.XGgAXqIzaHt
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live