Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Alper Taş'tan Saadet'e 'Çağlar Cilara' tepkisi: Çocuğun ekmeğiyle oynadınız!

$
0
0
CHP'nin 'eşcinsel sevici' Beyoğlu adayı Alper Taş, LGBT’li sapkınları övdüğü Saadet Partisi'nin kanalı TV5'teki programın moderatörü Çağlar Cilara'nın kanal yönetimi tarafından kovulmasını eleştirdi.


İslam’ın hakikatlerine dayanamayıp İmam Hatip’ten kaçarak karanlık sosyalist düşüncenin müptelası olan CHP'nin Beyoğlu adayı Alper Taş, ittifak halinde oldukları Saadet Partisi’nin kanalı TV5’de eşcinsel sapkınları savunan sözlerinin ardından kovulan programın moderatörü Çağlar Cilara'ya sahip çıktı.

"Çocuğun günahı ne, ekmeğini kazanıyor"
Cilara’nın kovulmasıyla ilgili konuşan Taş, partisinin ittifak kurduğu Saadet’in kanalı TV5’e tepki göstererek "TV5'in yaptığı ayıp. Programı yayından kaldırabilirsin, gazetecinin işine neden son veriyorsun. Çocuğun günahı ne, ekmeğini kazanıyor. Bu anlaşılır bir şey değil." dedi.

Erbakan’ın kanalında LGBT propagandası yaptı!
Beyoğlu'nda LGBT meclisi kurmayı vaat eden CHP’nin adayı Alper Taş, Saadet Partisi'nin kanalı TV5'te Çağlar Cilara’nın sunduğu "Gündemdekiler" programına konuk olmuş ve programda LGBT'li eşcinsel sapkınlar hakkında skandal  sözler sarf etmişti.

Taş "Biz LGBT konusunda onların kendi meclislerinde aldıkları kararları ve sorunlarının takipçisi olacağım. Biz LGBT için söylediklerimizin her zaman arkasındayız. Dün da böyle düşünüyorduk. Bugün de böyle düşünüyoruz. Biz onların insanca yaşamalarını sağlayacağız." derken programın sunucusu Cilara’nın onaylaması dikkatlerden kaçmamıştı.

Alper Taş'ın infial uyandıran bu skandal sözlerinin ardından tepkilere daha fazla dayanamayan TV5 yönetimi açıklama yayınlayarak Çağlar Cilara’nın işine son verildiğini duyurmuştu.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/alper-tastan-saadete-caglar-cilara-tepkisi-cocugun-ekmegiyle-oynadiniz-647095.html

Erkekler, kadın ayakkabılarıyla futbol oynadı!

$
0
0

Konya’da Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlara yönelik şiddete farkındalık oluşturmak isteyen bir grup erkek, giydikleri topuklu ve babet ayakkabılarla halı sahada kadın futbol takımıyla maç yaptı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir araya gelen bir grup erkek kadına şiddete farkındalık oluşturabilmek amacıyla değişik bir yöntem izledi.

Sosyal medyada eğlenceli içerikler üreten Serdar Bingöl ve arkadaşları, Kadınlar 3. Lig’de mücadele eden Konya İdman Yurdu takımı futbolcularıyla, kadın çorapları ve ayakkabıları giyerek halı sahada maç yaptı.

6 kişiden oluşan erkek takımı soyunma odasında maç hazırlıklarını yaptıktan sonra kadın çorapları ve ayakkabılarını giydi. Takım kaptanı Serdar Bingöl giydiği topuklu ayakkabıdan sonra yürümekte zorluk çekti.

Takımın diğer oyuncuları ise, kendilerine kalıpları küçük gelen babet ayakkabılarla maç yapmaya çalıştıkları esnada sahada renkli görüntüler oluştu. Karşılaşma erkeklerin kadın futbolculara gül takdim etmesiyle başladı.

Kadın futbolcular, kadın ayakkabıları giyerek kendilerine karşı mücadele eden erkek takımını 9-7 mağlup ederken, maç sonunda ayakkabıların erkeklerin ayaklarına küçük gelmesi sonucu ufak yaralar oluştu.

Erkeklerin maç esnasında yedikleri goller sonrası ayaklarındaki ayakkabıları bahane ederek isyan etmeleri ise komik görüntüler oluşturdu.

“Doğumdan ölüme kadar her anımızda kadınlarla birlikteyiz” Dünya Kadınlar Günü olması sebebiyle, kadınların günlük hayatta topuklu ayakkabılarla ne kadar zorluklar yaşadıklarını bildiklerini belirten Serdar Bingöl, “Biz de bir farkındalık oluşturalım dedik ve Türkiye futbol liginde profesyonel olarak futbol oynayan, 3. Ligde futbol oynayan kardeşlerimizle bugün bayanların giydiği ayakkabılarla maç yapmak istedik.

Çünkü hayatımızın başından sonuna kadar, doğumdan ölüme kadar her anımızda kadınlarla birlikteyiz ve onları bizim toplumumuzun çok büyük değerleri olarak görüyoruz. Kadına şiddete hayır diyoruz. Buradan da tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz canı gönülden” dedi. 

Konya İdman Yurdu futbolcularından Pınar Gezer ise, “Öncelikle her şey için teşekkür ederiz. Çok eğlenceli bir şey oldu. Bizi de böyle bir ortamda karşıladıkları için teşekkür ederiz. Çevremizde insanlar genelde kadınları aşağıda tutuyor, ayrımcılık yapılıyor. Ama ben futbol konusunda şöyle bir şey söyleyebilirim, erkeklerden daha iyi kadın futbolcular var ve kadınlar da her şeyi yapabilirler diye düşünüyorum.

Biz 3. Lig’de futbol oynuyoruz. Gayet iyi bir takımız. Kadınlar Günü’nü tekrar kutluyorum, böyle bir platformda bizi bulundurdukları için teşekkür ederiz” şeklinde konuştu. Bu maç sayesinde stres attıklarını ve gayet keyifli bir maç olduğunu belirten Konya İdman Yurdu Kalecisi Esra Kokay da, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.

Annelerimizin, gelecek anne adaylarının Kadınlar Günü’nü kutlarım. Biz futbol oynuyoruz. Bunun sadece erkek işi olduğunu söylüyorlar. Ama sadece erkek işi değil yani kadınların da yapabildiği bir dönemde yaşıyoruz şuan da.

Erkeklerden çok daha iyi oynayan kadınlarımız, kadın futbolcularımız, antrenörlerimiz var. Yani kadınları aşağılamasınlar” ifadelerini kullandı.









Milliyet

Ayta Sözeri: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz

$
0
0
BU ülkenin en iyi oyuncularından biri. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk trans oyuncusu ve insan hakları aktivisti. Hepimizin kalbinde taht kuran tatlı kadın. Samimi, mütevazı, gerçek, ‘mış’ gibi yapmayan... Zeki, yetenekli, cesur... Ve savaşçı... Pek çok diziden tanıyoruz onu. ‘Kayıp Şehir’den, ‘Paramparça’dan, ‘Ulan İstanbul’dan... En son ‘Aile Arasında’nın Behiye’siydi ve 50. SİYAD Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Sezen’in ‘Büklüm Büklüm’ şarkısına getirdiği yorumla, herkesi kendine hayran bıraktı. Geçen hafta da Rahşan Gülşan’ın Duygu Asena anısına yaptığı klipte oynadı.


Ayta Sözeri hayatını anlatırsa, röportaj değil kitap olur! Öyle renkli ve mücadele dolu bir hayatı var. Almanya’da doğuyor, küçük yaşlarda Türkiye’ye taşınıyor. Ortaokulda bir erkekten hoşlandığını fark ediyor ve kendini sorgulamaya başlıyor. Duygularına anlam veremiyor, annesine danışıyor, yardım istiyor, psikiyatriste gidiyor. Sonunda bir doktor, “Bu bir hastalık değil. Aklı başında bir çocuk, ileride belki trans birey olacak!” diyor. İşte o zaman, hissettiklerinin kötü şeyler olmadığını düşünüyor, bir daha da psikiyatra gitmiyor. Ama babası tarafından da ‘kibarca’ evden kovuluyor. Fakat o hep mücadeleci, hep savaşçı. Ataerkil bir ailede büyümesine, babasının evden ayrılmasını istemesine rağmen, kendi yolunu çiziyor ve Ege Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazanıyor ve bitiriyor. Üniversitede okurken, bir doğum günü partisinde çok güzel dans ettiği keşfediliyor ve ‘zenne’ oluyor. Böylece sahnelere ilk adımını atıyor.
Yeteneği, cesareti ve azmi sayesinde kariyer merdivenlerini birer birer çıkıyor. Yirmili yaşlarında çok cesur bir karar daha alıyor, ameliyatla ‘trans birey’ oluyor. Sonra İstanbul’da bir restoranda sahne alırken bir yönetmen tarafından keşfediliyor ve oyunculuk dünyasına adımını atıyor... Ve maceranın gerisi geliyor. Bugün o, artık Ayta Sözeri...

Ayta Sözeri: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz

- Sen sadece çok iyi bir oyuncu ve şarkıcı değil, bir LGBTİ aktivistisin. Çok meşakkatli bir yoldan geliyorsun. Çok mücadele verdin. Pek çok LGBTİ derneğinin kurucusu ve yöneticisi oldun. Şimdi de hepsinin onur üyesisin. Bütün hayatın boyunca LGBTİ’lerin “görünür” olması için uğraştın. Şu geldiğin noktada kendini nasıl hissediyorsun? “Başardım!” diyor musun?

Kısmen. “Tamamen başardım” diyebiliyor muyum? Tabii ki hayır! Kendimi şu slogandaki gibi hissediyorum: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Bütün hak ihlalleri ortadan kalkıncaya kadar başarmış sayılmam ki! Herkes, her yerde, her koşulda, her zaman eşit olana kadar... Şimdilik başardığım daha görünür ve daha duyulur olmak. Bu bile önemli bir adım...

- İnsanlar sana saygı duyuyor ama diğer LGBTİ’ler için durum böyle değil. Burada bir “ikiyüzlülük” yok mu?

Olmaz mı? Var tabii. Ama bana saygı duyanlarda bu ikiyüzlülüğün olduğunu hiç sanmıyorum. Bana saygı duyuyorlarsa, başka LGBTİ’lere de saygı duyuyorlar eminim. Algı değişti, ezber bozuldu sanki. Sosyal medyadan çok mesaj alıyorum. Daha hiç “Sen diğerleri gibi değilsin!” türü bir mesaj almadım mesela. “Sen diğerleri gibi değilsin!” de bu arada en sevmediğimiz cümlelerin başında gelir...

- Sen hiçbir zaman seks işçiliği yapmadığını ama seks işçiliğinden gelen parayı yediğini söyledin...

Evet. Zorunlu seks işçiliği yapan arkadaşlarım sağ olsunlar bana hayatımın çeşitli dönemlerinde destek oldular. Çok parasızdım, kiramı ödediler, geçimimi sağladılar. Onlara her fırsatta teşekkür ediyorum.

- Peki sen seks işçiliği yaptığını söylesen, yine aynı saygıyı görür müydün?

Zor bir soru. Ben de zaman zaman kendime bunu sorup yanıt arıyorum. Ama önceden zorunlu seks işçiliği yapmış ama şu anda “normal” diye adlandırılan işlerde çalışan arkadaşlarımı düşünüyorum da, hepsi saygı görüyor çevresinde. Ama biri tüm ülkede tanınana kadar bu sorunun cevabı net değil. Yine de ben hep iyimserim, bence o saygıyı kazanırlar...

- Seninle diğer LGBTİ’ler için bir kapı açıldı. Ve o kapıdan başka trans bireyler yürüdü. Artık trans birey cerrahlar, eczacılar ve daha pek çok meslek sahibi kadınlar var. Bu seni ne kadar mutlu ediyor?

Çooook. İnanılmaz mutlu oluyorum.

- Verdiğin mücadelenin meyvesini görmek gibi bir şey mi?

Aynen öyle! Düşünsene, senden güç alıp arzu ettikleri, eğitimini aldıkları meslekleri yapmak için çaba gösteriyorlar. Ve yapıyorlar sonunda. Tarifsiz bir tatmin ruhum için. Başarıdan söz ediyorsak, gerçek başarı bu işte!

TRANSFOBİ VE HOMOFOBİ TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN HASTALIKLAR

- Hâlâ trans kadın olarak zorluk çekiyor musun?

Transfobi ve homofobi tedavi edilmesi gereken hastalıklar. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bu hastalıklar tedavi edilmediği, önleyici yasalar çıkmadığı sürece, her trans kadın risk altında ve zorluk içerisinde. Ben genel olarak bir zorluk çekmiyorum ama diğer trans arkadaşlarım çekiyor ve o zorluk, benim de ruhumda, kalbimde yaralar açıyor...

- Trans olduğu halde asla LGBTİ hareketinin içinde yer almayan ünlüler için ne diyeceksin? Kızıyor musun onlara?

Hayır, tabii ki kızmıyorum. Hareketin içinde olmayabilirler, trans olmak, görünür olmak bile yeterli bence. Varsın tek cümle bile kurmasınlar! Tek istediğim, belki tek ricam, transfobi ve homofobi üretmesinler! Onun dışında var olsunlar yeter...

TRANS KADININ İKİ KERE ADI YOK!

- 8 Mart trans kadınlar için ne ifade ediyor?

Bütün kadınlar için ne ifade ediyorsa bizim için de onu ifade ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hepimize kutlu olsun. Evet, bu ülkede kadınlara uygulanan hak ihlalleri ve bitmez tükenmez bir şiddet var. Kadın hareketi olarak tüm kadın cinayetlerinin çetelesini biz de tutuyoruz. Trans kadın, na-trans kadın ayırt etmeksizin. Ve yine ayırmaksızın cevap vermek isterim: Sonuçta trans da olsan, kadınsın. Erkek egemen bir toplumda, sana doğuştan verilmiş rütbelerini, bile isteye söküp atıyorsun. Zayıf olanı, adı olmayanı seçiyorsun. Tabii ki trans kadının adı yok. Hatta çok yakın yıllara kadar, ötekinin de ötekisi olduğu için trans kadınların iki kere adı yoktu!

DUYGU ASENA BİR ZEYTİN AĞACI GİBİ UZUN ÖMÜRLÜ

“Duygu Asena’yı anan klipte oynamaktan onur duydum. Bir zeytin ağacı gibi Duygu Asena. Hem barışı hem verimliliği hem direnci temsil ediyor. Mücadelesi, zorluklara katlanışı ve yazdıklarıyla yıllarca okunacak olmasıyla zeytin ağacının uzun ömrünü hatırlatıyor bana...”

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/ayta-sozeri-kurtulus-yok-tek-basina-ya-hep-beraber-ya-hicbirimiz-41145763

İzmirli kadınlardan 8 Mart yürüyüşü: Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz!

$
0
0

İzmir Kadın Platformu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında yürüyüş ve miting düzenledi. İzmir’deki kadın örgütlenmelerini bir araya getiren İzmir Kadın Platformu’ndan kadınlar, dün öğle saatlerinde önce Cumhuriyet Meydanı’nda toplandı. Alsancak Gündoğdu Meydanı’na doğru yürüyüşe geçen yüzlerce kadın burada miting düzenledi.

Platform tarafından yapılan açıklamada, kadınların, ‘Krize, şiddete, savaşa karşı; eşit özgür bir yaşam için’ toplantıkları ifade edildi. Kadınlar, “Sendika haklarını talep eden, eşit işe eşit ücret talebiyle direnişlerini kazanımla sonuçlandıran Flormar işçisi kadınlara, toprağına, suyuna, doğasına sahip çıkan, köy meydanını jeotermal yapmak isteyenlere dar eden Kızılcaköylüsü kadınlara, “HES yapma boşuna yıkacağız başına” diyen Salihlili kadınlara, İzmir’den selam gönderiyoruz” dedi. Kazanılan hakların kadın düşmanı yasalarla gasp edildiğini kaydeden kadınlar, emeklerinin görünmediğine dikkat çekti.

Platform şu açıklamalarda bulundu: “Kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet, taciz, tecavüzü önleyici yasalar beklerken; geçtiğimiz yıl tecavüzü aklayan, çocuk istismarının önünü açan tecavüze af yasası niteliğinde bir tasarıyla karşı karşıya kaldık. Biz kadınların ve toplumun duyarlı tüm kesimlerinin tepki ve direnişi sonunda yasa geri çekildi. Kadınların mücadelesi sonucunda rafa kaldırılan bu yasa tasarısı yerel seçimler öncesi seçim vaadi olarak sunulmaya çalışıyor. Bununla da kalmayan iktidar, çocukların erken yaşta evlendirilmesinin yasal kılıfı olarak müftülere nikah kıyma yetkisini tüm itirazlarımıza rağmen yasallaştırdı. Kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze karşı, çocukların yetişkin erkeklerle evlendirilmesine mecliste alkış tutanlara karşı bir aradayız, ses çıkarmaya devam edeceğiz.” BirGün İzmir

https://www.birgun.net/haber-detay/izmirli-kadinlardan-8-mart-yuruyusu-haklarimizdan-vazgecmeyecegiz.html

Yeni CHP'den LGBT'li sapkınlara yeni destek!

$
0
0
Çankaya İlçe Belediyesinde 'toplumsal cinsiyet eşitliği' sergisi açıldı. CHP'li Çankaya İlçe Belediyesi, 'toplumsal cinsiyet eşitlliği' projesi ile toplum ahlakımızı zehirlemek isteyenlere bir sergi salonu tahsis etti.

 AFSAD tarafından açılan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Şiddet' adlı skandal sergide, LGBT'li sapkınları meşrulaştırmanın propogandası yapılıyor. Ankara Çankaya İlçe Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen sergi, CHP'nin sapkınlara olan yakınlığını bir kez daha gözler önüne serdi.

CHP'li Çankaya ilçe belediyesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından uygulamadan kaldırılan 'toplumsal cinsiyet eşitliği' projesinin anlatıldığı sergiye ev sahipliği yapıyor. Ankara Kızılay'da bulunan Çankaya İlçe Belediyesi'nin sergi salonunda 'toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet' adında bir fotoğraf sergisi açıldı.

AFSAD: LGBT özgürleştirilmeli

Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) tarafından 7 Mart günü ziyarete açılan ve Çankaya İlçe Belediyesi tarafından desteklenen skandal serginin tanıtım açıklamasında; LGBT'li bireylerin yaşam biçimleri meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Atölye Eğitmeni Mehmet Özer'in imzasını taşıyan tanıtım metninde; "Toplumda kadınlara ve LGBTI (lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks) bireylere yönelik uygulanan her tür sistematik baskı ve şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kanunlar ve toplum nezdinde devam ettirildiğinin göstergesidir. Bu nedenle fotoğraflarımız, eşitlik mücadelesine katkıda bulunan her tür özgürleşme eyleminin görsel metinleri olmayı hedeflemektedir" ifadeleri ile sapkın LGBT'lilere destek propagandası yapılıyor.

CHP'den sapkınlara tam destek!

Skandal sergiye, Alper Taşdelen'in başkanlığındaki CHP'li Çankaya İlçe Belediyesi'nin sergi salonunu tahsis ederek destek vermesi, CHP'nin sapkınlara olan yakın duruşunu bir kez daha gözler önüne serdi. Toplum ahlakımızı zehirlemeyi hedefleyen sapkın projeye ise vatandaşların tepkisi devam ediyor.

 Taha Emre ÖZDEMİR / ANKARA

https://www.yeniakit.com.tr/haber/chpden-lgbtli-sapkinlara-yeni-destek-652612.html

ABD'de Nefret Suçlarında Önemli Artış

$
0
0
Amerika’da nefret suçları ve azınlık gruplara yönelik suçlarda son yıllarda önemli artış var. Amerikalı bir dizi oyuncusunun ırkçı saldırıya uğradığını iddia etmesi, ancak daha sonra yalan ihbarda bulunduğunun ortaya çıkması, gerçek kurbanların şüpheyle karşılanmasından ya da polise gidememelerine neden olmasından kaygı duyuluyor. Derin kutuplaşmalar yaşanan Amerika’da nefret suçu sahtekarlığının etkileri kaygıyla izleniyor.

Herkes hoşgörülü olamıyor. Bağırmak yasal bir eylem. Ancak önyargıların nefret suçuna dönüşmesi an meselesi. Bir suç, kişinin ırkı, dini, etnik kökeni, Lezbiyen, gey, biseksüel ya da trans birey olması gibi cinsel yönelimiyle ilgiliyse buna nefret suçu deniliyor.

Eşcinsel hakları savunucusu bir grubun başkan yardımcılığını yapan vokalist John Becker, nefretin ne demek olduğunu biliyor.

Becker, ‘‘Bu LGBT üyelerinin her gün yaşadıkları bir korku,” diyor.

Şimdiyse Becker başka bir şeyden korkuyor.

Eşcinselliğini açıkça yaşayan siyah bir isim olan aktör Jussie Smollett bir nefret suçu uydurmakla suçlanıyor. Smollett geçtiğimiz günlerde saldırıya uğradığını öne sürmüştü: ‘‘İkinci bir kişi sırtımı tekmeliyordu. Sonra baktım ve boynuma bir ip geçirdiklerini gördüm.’’

Chicago polisi Smollett’in iki kişiyi bu iş için kiraladığını ve suçu tezgahladığını çünkü çalıştığı dizideki maaşından memnun olmadığını ve kariyerinde ilerlemek için bu oyunu oynadığını söylüyor.

Chicago Emniyet Müdürü Eddie Johnson, ‘‘Benim kaygım bundan sonra nefret suçlarına daha önce olmadığı şekilde şüpheyle yaklaşılması,’’ diyor.

FBI’ın istatistikleri 2017’de nefret suçlarının yüzde 17 arttığını ve bunun da günde 20 olay anlamına geldiğini gösteriyor.

California Eyalet Üniversitesi’nin araştırması, 7 bin 100 kayıtlı olayın 23’ünün sahte olduğunu gösteriyor.

California Üniversitesi'nden Kevin Grisham, ‘‘Yanlış ihbarların sayısı, en azından bizim bağımsız olarak doğrulayabildiklerimiz gerçek rakamların yanında son derece az kalıyor,’’ şeklinde konuşuyor.

Ancak Becker’a göre tek bir sahte ihbar bile çoğu zaman ortaya çıkmaya çekinen kurbanlar üzerinde şok etkisi yaratmaya yetiyor. Bu ihbarlar nefret suçlarının varolduğuna inanmayanların da ekmeğine yağ sürüyor.

John Becker, ‘‘Bizimle konuşun ve size tehdidin ne kadar gerçek olduğunu anlatalım,’’ diyor.

Grisham geçen yılın ilk rakamlarının nefret suçlarında yine artış gösterdiğini, sahte ihbarlardaysa düşüş olduğunu söylüyor.

https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-de-nefret-su%C3%A7lar%C4%B1nda-%C3%B6nemli-art%C4%B1%C5%9F-/4815591.html

Erdoğan, Polisi Islıklayan Kadınlar İçin “Ezanı Islıkladılar” Dedi

$
0
0
Erdoğan, “Ezana ıslıklarla sloganlarla terbiyesizlik ettiler” dedi. Akşam saatlerinde İstanbul Taksim'de Mis Sokak'ta tekbir sesleriyle eylem yapıldı.


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Taksim’de gerçekleştirilmek istenen 17. Feminist Gece Yürüyüşü’nde kadınların ezanı ıslıkladığını iddia etti.

Polisin İstiklal Caddesi girişindeki Fransız Kültür Merkezi’nden Tünel yönüne yürüyüşe izin vermemesi nedeniyle, polis saldırısı gerçekleşene kadar gece boyunca ıslıklarla polisi protesto eden kadınları “ezanı ıslıklamak” ile itham eden Erdoğan, Adana'daki mitinginde şunları söyledi:

“Ülkemizde bayrağa tahammülü olmayanlarla ezana tahammülü olmayanların ittifakıyla girdiğimiz bir seçim süreci yaşıyoruz.

“Önceki gün CHP ve HDP öncülüğünde Taksim'de güya kadınlar günü için bir araya gelen bir grup ezana ıslaklarla sloganlarla terbiyesizlik ettiler.

“Taksim'deki görüntü bu seçimlerin aslında ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından nasıl bir karar seçimi olacağını gösteriyor.

“Ezana sahip çıkmayan bu ülkeye de sahip çıkmaz. Bayrağa da hürmet etmez. Ezana sahip çıkmayan düşman kapımıza dayandığında onları alkışlar.

“Bazı değerler var ki bunlara saldıranlara saygı duymamız mümkün değil. Bu ezan ve bayrak düşmanlarıyla sonuna kadar mücadele edeceğiz.”

http://bianet.org/kadin/siyaset/206302-erdogan-polisi-isliklayan-kadinlar-icin-ezani-islikladilar-dedi

Ben,Sen, O! Gittikleri Tatilde Aynı Erkeğe Aşık Olup Üçlü İlişki Yaşamaya Başlayan Eşcinsel Çift

$
0
0

Thomas ve Jonny çifti, gittikleri bir tatilde Anthony ile karşılamışlar ve ona aşık olmuşlar. Poliamori olarak geçen çok-aşklı bir ilişki yaşamaya başlamışlar ve gayet de mutlulular. Bu üçlünün hikayesi ve daha fazlasını içeriğimizde bulabilirsiniz.

Thomas ve Jonny çifti gittikleri bir tatilde Anthony ile tanışmışlar ve onu ilişkilerine dahil etmeye karar vermişler.

Thomas (solda, 28) ve Jonny (ortada, 32) uzun bir süredir birlikteler ve mutlu bir ilişki yaşıyorlar. Batı Avustralya'nın Perth şehrinde bir tatil yapmaya karar veren çift, orada Anthony (sağda, 28) ile tanışıp ona aşık oluyorlar.

Thomas şöyle diyor; "Jonny ve ben daha önce poliamori ilişki yaşamayı düşündük hatta bununla ilgili birkaç belgesel izledik. Ama bizlik olmadığını düşünmüştük" diyor.

Thomas yaşadıklarını şöyle özetliyor; "Planladığımız bir şey değildi, Perth'e tatile gitmiştik ve birden 28 yaşındaki o muhteşem adam ile tanıştık. Asansörde Anthony ile karşılaştık. Aynı otelde kalıyormuşuz. Onu belki bölgede kullanılan eşcinsel flört sitesinden bulabiliriz diye düşündük ve bulduk. Sonra onunla tanıştık; başta sadece fiziksel olduğunu düşünmüştük fakat sonra işler ciddileşti."

2018 yılının Temmuz ayında Anthony'yi ilişkilerine dahil eden çift şimdi üç kişilik "çok-aşklı" bir ilişki yaşıyor.

Poliamori yani çok-aşklılık, Latince'de çok anlamına gelen "poly" ve aşk anlamına gelen "amori" sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor ve aynı anda birden fazla kişiye aşık olabilme anlamına geliyor. Bir süre fiziksel bir şekilde Anthony ile ilişkiye devam eden Thomas ve Jonny, oturup konuştuklarında Anthony'ye aşık olduklarını anlamışlar ve onu ilişkilerine davet etmişler. Ağustos ayından beri de birlikte mutlu bir ilişki yaşamaya başlamışlar.

Anthony ise şöyle söylüyor; "İlk başlarda sadece fizikseldi ve beni ilişkilerine davet etmelerine çok şaşırdım. Zor olacağını düşünmedim desem yalan olur ama aksine çok mutluyuz."

Üçlü, kimsenin kendini dışlanmış hissetmemesi için ilişkilerinde bazı kurallar koymuşlar. Hatta birbirlerine o kadar alışmışlar ki "Eğer Anthony bizi terk ederse ne yaparız bilmiyoruz, tek-eşlilliğe dönmek doğru hissettirmiyor" diyen çift onunla daha yakın olabilmek için Sydney'e taşınmayı planlıyorlar. Kurallardan en önemlisi ise birbirlerini asla birbirlerinden kıskanmıyorlar.

Eğer üçlüden ikisi birbiri ile tartışırsa, diğeri müdahale ediyor ve olayı bu şekilde kolayca çözüyorlar.

"Thomas'la iniş çıkışlarımız çok oldu, ama poliamori sayesinde şimdi tam olmuşuz ve büyümüşüz gibi hissediyoruz" diyen Jonny şöyle de ekliyor; "Biz birbirimiz tamamlıyoruz, heyecan verici olan da bu."

Eşcinsel evliliğin Avustralya'da yeni yasallaşmaya başlaması ile üçlü bir gün poliamori bir evlilik yapabileceklerini umuyorlar.

Çok mutlu olsalar da, Thomas ve Jonny, ilişkileri yeni olan ya da sağlam olduğunu düşünmeyen insanlara poliamoriyi önermiyorlar; "Biz çok şanslıydık ve her şey güzel gitti. Şimdi hayatımızın bir sonraki bölümünde ne olacağını merak ediyoruz."

https://onedio.com/haber/ben-sen-o-gittikleri-tatilde-ayni-erkege-asik-olup-uclu-iliski-yasamaya-baslayan-escinsel-cift-864707

Pentagon'dan "transseksüel askerler direktifi"

$
0
0
Pentagon, transseksüellerin orduda görev almasını yasaklayan Başkanlık Kararnamesi'nin uygulanması için kuvvet komutanlıklarına direktif yolladı. Direktife göre, söz konusu uygulama 30 gün içerisinde yürürlüğe girecek ve transseksüel askerler ancak doğdukları cinsiyetle görevlerine devam edebilecek. Kuvvet komutanlığı genel sekreterleri, bazı bireysel muafiyetler tanıyabilecek


ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon),ABD Başkanı Donald Trump'ın, transseksüellerin orduya alımını yasaklayan Başkanlık Kararnamesi'nin uygulanmasına yönelik, kuvvet komutanlıklarına direktif verdi.

Savunma Bakanlığı Müsteşarı David Norquist tarafından imzalanan direktif, ABD Yüksek Mahkemesinin, geçen haftalarda alt mahkemelerin Trump'ın kararnamesini durduran kararlarını bozmasından sonra geldi.

AA'nın haberine göre; söz konusu uygulama 30 gün içerisinde yürürlüğe girecek ve transseksüel askerler, ancak doğdukları cinsiyetle görevlerine devam edebilecek. Öte yandan kuvvet komutanlığı genel sekreterleri, bireysel bazı muafiyetler tanıyabilecek.

Transseksüeller, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın bu konudaki yasakları kaldırmasının ardından Haziran 2016'dan bu yana ABD ordusuna alınıyordu.

Trump göreve geldikten sonra transseksüellerin orduda işlerinin olmadığını, buna izin vermeyeceğini ifade etmişti. Trump'ın bu konudaki kararnamesine 4 dava açılmış ve uygulama durdurulmuştu.

https://www.haberturk.com/pentagon-dan-transseksuel-askerler-direktifi-2401363

Homofobikler, "sözde aile yıkan yasalar"ın kaldırılması için imza kampanyası başlattı!

$
0
0
Türkiye Aile Meclisi, "Aile yıkan yasalar kalksın" ve "İstanbul Sözleşmesi iptal olsun" sloganıyla bir imza kampanyası başlattı.


11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan ve 12 Mart 2012'de onaylanarak Türkiye'de yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesinin iptal olması için Türkiye Aile Meclisi tarafından imza kampanyası başlatıldı. Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul şubesinde gerçekleştirilen basın toplantısıyla başlatılan imza kampanyasına Türkiye genelinde 957 STK'nın destek verdiği belirtildi.

Türkiye Aile Meclisi adına basın açıklamasını Dünya Çocuk Hakları Derneği Başkanı Adem Çevik okudu.

Türkiye'nin 2011 yılında imzaladığı İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmenin güdümünde topluma dayatılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesinin insanlık ve geleceğimize düşmanlık ettiği için reddettiklerini belirten Dünya Çocuk Hakları Derneği Başkanı Adem Çevik, devletin adil hakemliğinde, kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir mesele olan kadına yönelik şiddet meselesinden, yeni bir tür kadın sömürüsü icat edildiğini söyledi.

Çevik, "Kadını ve kadına yönelik şiddeti sömürerek, şiddeti erkeğe, çocuğa, aileye hatta tüm topluma yönelten İstanbul Sözleşmesi, 'kadınlara eşitlik' sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmiyor. Kurgulanmış lezbiyenlik, gaylik, biseksüellik ve translık gibi ahlaken sapkın eğilimleri, 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' adı altında meşrulaştıran, bu sapkınlıkları yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi dayatan projeleri, TV programlarını, medya yönlendirmelerini, eğitim faaliyetlerini ret ve protesto ediyoruz." dedi.

"İstanbul Sözleşmesini 'Ailesiz Toplum Projesi' olarak görüyoruz"

"İstanbul Sözleşmesi ve uygulamaları; erkek olmayı, aileyi ve çocuk merkezli beraberliği patolojik, hastalıklı bir hal olarak gören ve erkeğe karşı ayrımcılığın, ayrımcılık olarak değerlendirilmeyeceğini açıkça ilan eden bir sözleşmedir." diyen Çevik, şunları söyledi:

"Bu minvalde İstanbul Sözleşmesi'ni; erkeğe zulmederek kadından uzak durmaya, erkek kadın arasında rekabet ilişkisi yaratarak aile içi huzursuzluğu ve boşanmaları körüklemeye, toplumları sapkın ve çocuksuz ilişki modellerine yönlendirip nihai olarak bir nüfus kontrol mekanizması inşa etmeye çalışan emperyalist bir 'Ailesiz Toplum Projesi' olarak görüyoruz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi'nin; evlilik, aile kurma, çocuk yapma niyeti ile kadına yaklaşan erkekleri çok ağır cezalara çarptırarak evlilikten uzak durmaya zorlamasını reddediyor ve kınıyoruz."şeklinde konuştu.

6284 sayılı Kanun'un şiddete ve şiddet tehdidine karşı kadının, aile bireylerinin korunması için yasalaştığını fakat uygulamada aileyi zor durumda bırakan bir yasaya dönüştüğünü ifade eden Uluslararası Hukukçular Birliği Genel Başkanı Av. Necati Ceylan ise "Sözlü bir ifadeden dahi delil aranmadan erkeğe 1 ile 6 ay arasında uzaklaşma veriliyor. 6 ay ailesinden uzaklaşan kişi evini çocuklarını göremiyor. Daha sonra da maalesef kadınlara karşı cinayetlerin arttığını görüyoruz." dedi.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği olayının vahim değerler taşıdığını söyleyen Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen, "Amerika'da 1955 yılında yürürlüğe giren Kinsey Skalası saptırmasına dayanılan, evlilik dışı evliliği meşru gören, erkek erkeğe, kadın kadına ilişkiyi meşru gören ve bunu da süreç içerisinde kanunlaştıran bir süreçtir. Bu süreç AB birliğine yansıyor ve AB değerleri haline geliyor. Bu değerlerin anlayışı daha fazla haz daha fazla refah şeklindedir. Oysa bizim sabitelerimiz var." diye konuştu.

"Aile yıkılırsa toplum çöker"

Toplumun yapı taşı olan aileyi maddenin en küçük hali olan atoma benzeten Türkiye Ulaş-İş Sendikası Başkanı Abdürrahim Barın, "Toplumun temeli ailedir. Aile yıkılırsa toplum çöker. Bu sözleşmenin AB tarafından İstanbul'da yapılması düşünülmelidir. AB'nin Bulgaristan, Rusya, Hırvatistan ve bazı ülkelerin uygulamalarını görür görmez değişiklik yaptıklarını gördük. Maddenin en küçük hali atomdur. Bu kadar küçük olan atom parçalandığı zaman 15 kilotonluk bir bomba Hiroşima ve Nagazaki'deki gibi bir anda 200 bin kişiyi öldürebilecek kadar etkili hale geliyor. Aile de böyledir. Eğer aileyi üzerinde bu yasalarla olduğu şekliyle uygularsak toplumumuz kaçınılmaz olarak çökecektir." dedi. (Nizamettin Aşkın- İLKHA)

https://ilkha.com/haber/93053/aile-yikan-yasalarin-kaldirilmasi-icin-imza-kampanyasi-baslatildi 

İhraç edilen polis: "Özel hayatım olamayacaksa niye yaşıyorum?"

$
0
0
Van'da bir polis memuru, eşcinsel ilişkiye girdiği için ihraç edildi. DW'ye yaşadıklarını anlatan 12 yıllık polis, özel hayatı kapsamındaki seçimleri nedeniyle ayrımcılığa uğradığını ve iş bulamadığını belirtiyor.


Ankara merkezli Kaos GL Derneği ve Kadir Has Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan "Türkiye'de Kamu Çalışanı LGBTİ'lerin Durumu - 2018 Yılı Araştırması" başlıklı rapor, Olağanüstü Hâl (OHAL) döneminde artan baskılar nedeniyle kamu sektöründe çalışan LGBTİ'lerin (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) çalışma koşullarının zorlaştığına ve hedef olma korkusu yaşadıklarına işaret ediyor. Kolluk kuvvetlerinde görev yapan LGBTİ'ler ise siyasi ortamdan bağımsız olarak her zaman diken üstünde yaşıyor. Kanunda yer alan bir madde nedeniyle meslekten ihraç edilmeleri onlar için an meselesi. O anı yaşayan ve eşcinsel ilişki nedeniyle işinden olan polis memuru Metin, onlardan biri.

"Olay duyulduğunda içimden, 'Meslek gitti' dedim"

Güvenlik sebebiyle ismini değiştirdiğimiz Metin, Van'da görev yapan bir polis memuruydu. Tanışıp hoşlandığı bir erkekle iki sene önce işinden izin alarak bir otel odasında beraber zaman geçirdi ve cinsel ilişki yaşadı. Cinsel yönelimi çevresinde bilinmiyordu. Arkadaşıyla polisevine çay içmeye gittikleri bir gün komiseri arayınca yarım saatliğine mekandan ayrılmak durumunda kaldı. Döndüğünde, arkadaşının kimlik sordukları için panikleyerek kendisini polis olarak tanıtması ve doğru söylemediğinin ortaya çıkması üzerine karakola götürülmek üzere olduğunu gördü.

Metin'in "Arkadaşım" demesine rağmen karakola götürülen adam ifadesinde Metin için, "Benimle zorla beraber oldu" diyerek şikâyetçi oldu. Sonrasında korktuğu için bu ifadeyi verdiğini dile getirecek olmasına karşın Metin, "nitelikli cinsel saldırı" suçundan tutuklandı. O günü şöyle hatırlıyor:

"Olay duyulduğunda içimden, 'Meslek gitti' dedim. O an çok üzülüyorsun ama üzüntüden çok düşünüyorsun: Ne yapacağım şimdi? İhraç korkusundan çok, müdürlerime ne diyeceğimi düşünüyordum. Aşağılanmaktan korkmuştum.

Gerekçe: "Bir kimseyle gayri tabii mukarenette bulunmak"

Van'dan ayrılan arkadaşı, Metin'in tutuklandığını yaşadığı şehre döndüğü için henüz bilmiyordu. Bunu öğrendikten sonra şikâyetini geri çekmesi üzerine sekiz gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Metin için o zaman, her şey yeni başlıyordu. Açığa alındı ancak birkaç ay sonra tutuklanmasına neden olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar çıkmasıyla görevine iade edildi fakat tayini Zonguldak'a çıktı. Van'dan ayrılırken iş arkadaşları kendisiyle konuşmadı.

Zonguldak'ta bir buçuk sene polis memuru olarak görevine devam etti. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla, Kasım 2017'de "Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkındaki Kanun"da meslekten çıkarma cezasını gerektiren fiilleri düzenleyen maddede yer alan, "Bir kimseyle gayri tabii mukarenette bulunmak yahut bu fiili kendisine rızasıyla yaptırmak" gerekçe gösterilerek ihraç edildi.

Metin kendisinden istenen yazılı savunmada, ihraç edilmek istemediğini, sicilinin temiz olduğunu söyledi. Başta Danıştay kararları olmak üzere cinsel yönelim hakkında açılan davalarda verilen kararları tek tek incelemişti.

İhraç edilen polis memuru, şu an işsiz. İstanbul'da bir evi var, onu satmayı planlıyor. Çok iş başvurusu yapmasına rağmen hiçbirinden cevap alamamış. İhraç edilme sebebi canını sıkıyor:

"Ben bunu müdürümün yüzüne de söyledim: Bu benim özel hayatım, işimle ilgili bir sıkıntı yoktu ortada. Özel hayatımı da yaşamayacaksam niye yaşıyorum? Başkası özel hayatıma karar verecekse ben neden yaşıyorum?"

"Cinsel yönelim özel hayatın önemli bir unsuru"

Metin, avukatı Fırat Söyle aracılığıyla Zonguldak İdare Mahkemesi'nde yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için dava açtı. Avukat Söyle, müvekkilinin işten çıkarılmasına gerekçe gösterilen maddenin hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu söylüyor. Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına dikkat çeken Söyle, "AYM'ye göre, özel hayat kavramı, 'kişinin cinsel yönelimi, cinsel yaşamı' gibi unsurları koruyarak, herhangi bir dış müdahaleye maruz kalmadan kendi hayatını arzuladığı şekilde sürdürmesini güvence altına alıyor. İster heteroseksüel ister homoseksüel olsun cinsel yönelim özel hayatın önemli bir unsurudur" diyor.

Söyle'ye göre, davaya konu olan "bir kimseyle gayri tabii mukarenette bulunmak yahut bu fiili kendisine rızasıyla yaptırmak" maddesi Anayasa'nın eşitliği düzenleyen 10. maddesine aykırı. Söz konusu madde ile eşcinsel cinsel yönelime sahip olan kamu personelinin ayrımcı yasal düzenlemeye tabi olmasının izah edilecek bir durum olmadığına dikkat çeken avukat Söyle, "Bu yasal düzenleme farklı bir cinsel yönelime sahip polis memurlarının devlet aygıtından ayıklanacağı anlamına geliyor" diyor.

Karşı cins ile cinsel eylemlere "onay veren" algının, eşcinsel ilişkileri "doğal olmayan ilişki" olarak tanımlamasının ve bu ilişkilerin cezalandırılmasının ayrımcılık olduğunu vurgulayan avukata göre devlet bu kararlarıyla ayrımcılık yapıyor.

"Türkiye'nin sabıkası giderek kötüleşiyor"

İstanbul merkezli Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) Genel Koordinatörü Mustafa Sarıyılmaz da, demokratik ülkelerde kişilerin cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimleri temelinde ayrımcılığın yasak olduğunu hatırlatıyor.

"Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler belgelerinin pek çoğunda bu durum açıkça belirtiliyor" diyen Sarıyılmaz, kişilerin gerek kamu kurumlarında gerekse özel sektörde cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılığa karşı korunmasının devletin yükümlülüklerinden birisi olduğunu ekliyor.

SPoD Genel Koordinatörü, "Ancak maalesef son dönem uygulamalar ve politikacıların beyanları dikkate alındığında halihazırda Türkiye'nin temiz olmayan sabıkasının giderek kötüleştiğini görmekteyiz" diye konuşuyor.

Burcu Karakaş

©Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/ihra%C3%A7-edilen-polis-%C3%B6zel-hayat%C4%B1m-olamayacaksa-niye-ya%C5%9F%C4%B1yorum/a-47883571

Erosçular Taksim'de (Homofobik bir yazı)

$
0
0
Kur’an, fesadı esas alanların gücü ele geçirdiklerinde ekini ve nesli helak etmek için çabaladıklarını anlatır. Yani Allah’a iman etmeyenler yetkiyi ele geçirerek muktedir olduklarında insanların ahlakını, toplumun istikrarını, düzeni bozdukları gibi tabiatı/nebatatı/ekini de yok ederler. Bu yok ediş tamamen ortadan kaldırma olarak değil, aslını bozma olarak da anlaşılmalıdır. Dolayısıyla “ekinin bozulması” ifadesinden onun talan edilmesinden tutun, onun genetiğini bozmaya kadar dönemsel anlamlar çıkarmak mümkündür.

Bugün küreselcilerin yeni bir insan türü istediklerini saklamıyorlar. Yeni insan türü, yeni inanç/din ve bu inanca sahip insan türüne dilediğini yaptır/t/ma hedefindeki küresel güçler çok önceden cinsiyet üzerinden bu planı devreye soktular. İnsan olmadan önce “beşer” olan benu Ademi tekrar akl etmeyen, sorgulamayan, kutsal tanımayan beşere dönüştürmek isteyen küreselcilerin bu hedefe varmaları için nasıl çabaladıklarını biliyoruz.

Dünya erkek-kadın eşitliği üzerinden cinsiyetsiz bir topluma doğru ilerliyor. Güney Kore Akımı dedikleri cinsiyetsiz gençlik projesi tutarsa hedeflerine varmada fazla zorlanmayacaklar. Zaten feminizm ile erkeksizlik yolunda epeyce mesafe alan küreselciler, erkekleri kadın(sı)laştırarak yeni bir insan nesli (beşer) hedefine doğru emin adımlarla yürümektedir.

Bu projenin önündeki en büyük engel dinlerdir. Kimilerinin II. Dünya Savaşı ile ilgili yorumlarında Yahudilerin bu savaşta katledilmelerinin bir sebebinin de onların Müslümanlarla birlikte bu projeye karşı çıkmaları olduğunu söylüyorlar. Zira Yahudilikte dinin anneden evlada geçtiğine inanılır. Bu sebeple Musevilerin “nesli bozma” projesine karşı çıkacağı öngörüsünden hareketle söz konusu savaşta katliam yapılmıştır deniyor.

İslam dini erkeklerin kadına, kadınların erkeğe benzemelerini bile yasakladığına göre neslin tamamen bozulmasına hay hay karşı çıkar. Bu sebeple dinimiz kendilerine gay, homoseksüel, transseksüel, lezbiyen adını verenlerin cinsel tercihlerine saygı duymaz.

Kimse İslam’dan “cinsel tercih özgürlüğü” beklemesin. Kimsenin yatak odasını araştırmayan İslam, casus tutup kimin kimlerle ve nasıl seks yaptığını da araştırmaz, lakin toplumun gözü önünde cereyan eden (fahşa) ve sapkınlık olarak gördüğü cinsel sapmalara da zinhar izin vermez.

Yeni bir inanç, yeni bir insan türünü hedefleyen küresel güçler İslam’ın cinsellikle ilgili koyduğu bu tahdidi ortadan kaldırmak istiyor. Türkiye’de İslam’ın hassas olduğu bu konuyu sürekli gündeme getirenler bu tepkilerini son yıllarda bir meydan okumaya dönüştürdüler. Gezi eylemlerinde en çok konuşulan bir konu da “Beden benim” edebiyatı değil miydi? Şimdilerde ise ezanın okunduğu sırada, “Va..nam kumbara” diyerek ahlaka, toplumumuzun binlerce yıllık değerlerine saldırıyorlar.

Bunu cinsel tercihe özgürlük olarak okumamız halinde asıl meseleyi ıskalamış oluruz. Bu ülkede kimse kimsenin yorganını kaldırıp kim nece seks yapıyor diye bakmadı. Kimse kimsenin fantezilerini irdelemedi, lakin kimse kusura bakmasın, bu ülkede kimse bu milletin binlerce yıllık değerleri ile oynayamaz, oynatmayız.

Bir millet değerleri ile vardır ve bu değerleri ile varlığını sürdürebilir. Bir milletle dertleri olanlar önce o milletin değerlerinin içini boşaltır, sonra o milleti teslim almak kolaylaşır.

Ülkemizde son haftalarda ezan üzerinden, cinsel sapkınlık üzerinden milletin değerlerine yönelik savaş yeniden alevlendi. Bununla bir yandan toplumu germeyi hedefleyen güçler, bir yandan da “azar azar ve alıştıra alıştıra” yöntemine başvuruyorlar.

Bu güçler geçtiğimiz hafta Taksim’de cinsellik dışında kutsal tanımayanlar üzerinden topluma bir operasyon çektiler.

Lakin o olayla ilgili dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus daha vardı: Taksim’de düdüklü eylem yapanların ezan okunurken ezanı protesto ettiklerine dair haberler yapıldı. Bu grup o hadsizliği yapar mı yapar, lakin işin aslının ne olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

O aşağılık eylem sırasında düdüklerin çalınması, sloganların atılması ezan okunmadan önce mi sonra mı başladığı önemlidir. Bu cinsellik tapıcılarının ezana, dine Allah’a bir saygılarının olmadığını hatta bunların bu değerlere ve Yüce Yaradan’a düşmanlık yapacak kadar zıvanadan çıkan bir güruh olduklarını biliyoruz. Ancak yine de haber servis edilirken bu hadsiz güruhun direkt ezanı protesto etmeleri ile ezan okunurken protestolarının şiddetini arttırmaları farklı şeylerdir.

Küreselcilerin cinsellik üzerinden bir planı daha var: Toplumu birbirine kırdırmak, unutmayın, unutursak toz duman oluruz.

https://www.milatgazetesi.com/ahmet-ay/eroscular-taksimde/haber-198462

Dindar algıda EŞcinsellik terörü(!)

$
0
0

Yalana, sahtekarlığa sığınarak kendilerini gizledikleri takdirde eşcinsellik olgusundan rahatsız olmayacak muhtemelen çoğunluk. Bilakis tarih boyunca görüldüğü üzere biseksüel/lezbiyen davranışlarını, kuytu köşelerde yaşamayı tercih edecek pek çok insan bugün sureta eşcinsel düşmanı geçinerek insan hakları kavramının dini söylemi olan kul hakkına giriyor.

Sahne tozu yutmayı andırıyor hak savunuculuğu. Tiyatrocunun özel yaşamına dair fırtınalar, acı-tatlı gelişmeler oyunu durdurmaz ya. “Show must go on” ruhuyla takip ediliyor gündem. Veya daha yerinde bir ifadeyle değişen gündeme inat, hak ihlallerini teşhir etme işi, savunucunun değişmeyen gündemi. Biraz “takıntılı kişilik” görüntüsüyle biraz kendini tekrar eden yazılarla inadına yaşamak hali sanırım. Bizde malzeme bol oysa değişen gündemde her an yeni ihlaller var. Ancak takıntı bu ya bir konuyu bitirmeden diğerine geçemiyorum. Hatırlanacağı üzere 8 Mart feminist gece yürüyüşüne yönelik saldırılar nedeniyle araya giren Islık ezan ve İslamî feminizme saldırı başlıklı zorunlu yazıdan önce takip ettiğim, sizlerle dertleşircesine yazdığım bir konu vardı. Camilerde kadın düşmanı dua eylemi… Belki biraz lafı fazla uzattığım için belki bir dokun bin ah işit misali çok dertli olduğum için iki yazıda tamamlayamadığım.

Bugün o eylem afişindeki sloganın ikinci kısmıyla aslında sona sakladığım meselenin bam teliyle aynı konuya devam etmek istiyorum. “Eşcinsellik terörü” ifadesi dindarlar arasında sihirli sözcük etkisine sahip çünkü. Açıkça konuşulmayan bazı “cıss” konulardan birisi. Kadın düşmanı olmayanların hatta kadın erkek eşitliğine inananların da dilini ısırırcasına toplumsal cinsiyet rejjmini destekler pozisyon alışına sebep eşcinsellik. Hatta feminizm karşıtlığının gerekçesi olarak sunulan da feministler ile eşcinsel örgütlerin iç içeliği.

Dinbaz tanımının içine yerleştiremediğim pek çok dindar kadın ve erkek var toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çıkan. Kadın düşmanı aile kutsayıcılarının 8 Mart dua eylemini desteklemediği halde kampanya afişindeki “toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşcinsellik terörü” ifadesini açıkça reddetmeyen dindarlardan söz ediyorum. Oysa lafa gelince sık tekrarlanır, insanın tenden ibaret olmadığı. Tendeki canda eşitliği kabule yanaşmaları beklenir. Zira toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı, biyolojik varlığın ötesindeki insani vasıflardan söz ediyor. Afişte yer alan sloganın ikinci kısmı eşcinselliği, terör ve insanlık suçu ilan ediyordu. Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve eşcinsellik olgusunu terör ve insanlık suçu ilan eden zihniyet, İslam’ın yaptığı en önemli devrimi, insanların eşitliği anlayışını suç sayarken İslamcıların sessizce destek vermesi affedilir gibi değil. Batıla bulanmış bu din anlayışına prim verenlere yüksek sesle itiraz şart. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının eşcinselliğin yaygınlaşmasına, meşrulaşmasına hizmet ettiği iddiasıysa ataerkil ve batıl din yorumlarının uydurma iddiası.

Akademinin toplumsal cinsiyet kavramsallaştırmasından önceki binlerce yıllık eşcinsel varlığını yok sayarak yeni icat edilmiş gibi davranmaları, nasıl isimlendirilir bilmiyorum. Bir yanda “bütün dinlerde günah” derken diğer yanda bütün dinlerin andığı bir olgunun modernitenin icadı sayılması akıl alır gibi değil. İnsana ve inanca dair pek çok konuda “hiç kimse sınanmadığının günahkarı değildir” veya “kimse sınanmadığı günahın masumu değildir” retorikleriyle avunulurken diğer yanda aynı kaldırımda yürümeyecek kadar LGBTİ+ düşmanlığı, inandığı gibi yaşamadığını gösteriyor, dindarın. Hadi düşmanlık ağır kaçtıysa yok sayma diyelim ama o da aynı derecede kusurlu hareket. Sınanmadığı günahın masumu olmadığını idrak etme olgunluğuna erişenlerden eşcinseller için de sosyal hayatta eşitlik talep etmesi beklenir. Şimdi burada sıkça tekrar ettiğim günah inancı da LGBTİ+ bireylerin itirazlarıyla karşılanacak kuşkusuz. Fakat bu da benim inancım ve kimse inanmak zorunda olmadığı gibi ben de inancımı değiştirmek zorunda değilim.. Dindarın eşcinsellikle imtihanı pek çok açıdan nazik konu malum görmezden gelmek ve düşmanlık gibi seçilen kelimeler de ayrı ayrı sorunlar yaratıyor.

LGBTİ bir bireyin kolundaki dövmede “eşitlik” yazıyor…

Dindarlarca bu nazik konu hep üstü kapalı geçilerek ret kolaycılığına saplanılır. Üstelik tarihte ve günümüzde biseksüellerin çokluğu bilinirken LGBTİ+ bireyleri yok saymanın altında da sadece sahtekarlık beklentisinin yattığı söylenebilir. Her gerçek, her yerde söylenmez minvali ilkeler geliştirildiğinden Müslüman kitleler, açık yüreklilikle düşüncelerini ifade etmekten kaçınırlar. Allâh’a kulluk bağının, yeryüzünde bireyin özgür iradesini sınırladığına dair kuvvetli inanışlar vardır. Üstelik ümmet kavramını, tüm Müslümanları içine alan sanal bir siyasal birlik algısına, İslamcılığın kızıl elmasına dönüştürdükleri için bireysel özgürleri inkara yönelme anlayışı çok yaygın. Kısacası hangi siyasal eğilimden olursa olsun günümüz dindarlarının büyük kısmı insanın, günah işleme özgürlüğüyle yaratılarak yeryüzüne gönderildiğini kabule yanaşmaz. İlla ki nizam verme görevini kendi üstüne alacak. Allâh’ın kuluna tanıdığı özgürlüğü, kendi din yorumunun tekeline alarak tek tip Müslüman inşa etmekle vazifeli sayar kendisini. Peygamberlerin dahi sadece cennetle müjdeleyici ve azaptan haberdar edici olduğu ayetlerle açıkça bildirilmiştir. Hal böyleyken peygamberimize verilmeyen yetkinin kendi uhdesinde olduğuna inanmak, günümüz dindarlığının sorunlarından. Böylesine ağır inanç sorunu içeriyor mevcut yaklaşım. Kadınlar gibi eşcinselleri de eril şiddetten, ataerki cinayetlerinden koruma görevini devlete yükleyen İstanbul Sözleşmesine ve 6284 sayılı kanununa itiraz eden kitle karşısında bilinçli dindarların çoğunlukla sessiz kalışı en çok bu açıdan üzücü.

Ezcümle kusurları kendilerini gizlemeyişleri, birçoklarına göre. Seçtikleri hayat tarzını kimlik tanımı olarak sunmak yerine tarih boyunca yapıldığı gibi alenen dile getirmeden yaşasalar, çok kişi itiraz etmeyecek. Sorun olarak görülen kişilerin hissettiği gibi olmak, olduğu gibi görünmek, göründüğü haliyle toplumca kabul edilmek istemeleri. Feminizmin, LGBTİ+ örgütleri içermesi de feminizm karşıtlığının gerekçelerinden. Ataerkinin kurduğu, eşitsiz toplumsal cinsiyet rejimiyle ezilmek istenenlerin biraradalığı şaşırtıcı değil oysa. Elbette eşitlik mücadelesi ataerkiye karşı verilirken ortak politika üretilecek, başka bir ihtimal yok. Feministlerle eşcinseller arasındaki iş birliği ve yakınlık, ortak örgütlenme ve ortaklaşarak politika üretme pratikleri özellikle dindar kadınların eşitlik mücadelesine itiraz edilirken sopa niyetine kullanılıyor.

Eşitlikçi dindar kadınların çoğu kendisini böyle tanımlamasa da açıkça söylemek gerekiyor ki Müslüman feministlere karşı koza dönüşen LGBTİ+ ortak eylemselliği, benzemezlerin birlikteliği olarak isimlendiriliyor. Kafası karışık kadınlar tabiriyle açıklanıyor, yüzeysel bakışla. Ama gerçek öyle değil. Derinde inanılmaz benzerlikler var. Başörtülü kadının özgürlük mücadelesiyle LGBTİ+ haklarının gerekçeleri neredeyse tıpa tıp aynı. Yukarıda yazmıştım tekrar edeyim: Hissettiği gibi olmak, olduğu gibi görünmek, göründüğü haliyle toplumsal kabule erişmek, her iki mücadelenin de duygusal arka planını oluşturuyor. Başörtülü kadınların kamusal alanda özgürlük isterken hissettikleri de böyleydi. Tekrar edeyim hissettiği gibi olmak, olduğu gibi görünmek, göründüğü şekilde toplumsal kabul yaşamak bizim de derdimizdi. Belki bu nedenle seküler feminist örgütlerden bile önce LGBTİ+ aktivistleri desteklemişti, başörtülü kadınların mücadelesini. İnsana ve dünyaya, evrene dair ne var ki birbiriyle alakasız olsun zaten. Feminizm neden eşcinsel örgütleri içeriyor, sorusuyla feminizme ve toplumsal cinsiyet eşitliğine itiraz edenlerin kulağına da küpe olsun. 28 Şubat ve devamında özgürlük mücadelemize, tecrübeyle sabit bu LGBTİ+ desteği. Gerçi “onlar varsa biz imzamızı çekiyoruz” diyen dindar insan hakları savunucuları da hatırlar bu desteği ama yok sayarlar. Özellikle hak savunusunda anlık pozisyon alışların çok derininde içsel bir benzerliğin varlığı pek dile getirilmediği için söylemeden geçmek olmazdı. Ayrıca eşcinselliğin günah kabul edilişine delil olarak sunulan Lût kıssasında lanetlenen, eşcinsellik miydi, zorbalık ve hakim zümrenin güç kullanarak topluma, eşcinselliği dayatması mıydı tartışılır.

Yalana, sahtekarlığa sığınarak kendilerini gizledikleri takdirde eşcinsellik olgusundan rahatsız olmayacak muhtemelen çoğunluk. Bilakis tarih boyunca görüldüğü üzere biseksüel/lezbiyen davranışlarını, kuytu köşelerde yaşamayı tercih edecek pek çok insan bugün sureta eşcinsel düşmanı geçinerek insan hakları kavramının dini söylemi olan kul hakkına giriyor.

Berrin Sönmez kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/03/14/dindar-algida-escinsellik-teroru/

Kadın hakları, “Sabahlara kadar cinsel ilişki, limitsiz içki, aile ve ev karşıtlığı, transseksüel serbestlik” gibi bir dibe toslayışıydı (Homofobik bir yazı)

$
0
0

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Taksim'de yaşanan olaylar kötü olduğu kadar düşündürücüydü de. Ezan okunurken yükselen düdük, davul, ıslık sesleri, haber sitelerinden duyurulmaya başlandığı andan itibaren herkesten derin bir teessür ve itiraz yükseldi. Akşam haberlerden tüylerim ürpererek seyrettiğim bu hırslı ve kendinden geçmiş topluluk sanki bir cahiliye karnavalını tekrar ediyordu...

Ertesi gün, yürüyüşü tertip eden kadın dernekleri, ezanı yuhalamadıklarını, kendilerini alanda sıkıştıran polisi protesto ettiklerini söylediler... Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama bu tashih bile durumdan rahatsız olduklarının ifadesidir. Keşke yapmasalardı.

Öte yandan hiçbir kin, hiçbir nefret, hiçbir yasak, ‘ezan’a dokunamaz. O, Müslümanların olduğu her yerde, İslam beldelerinde, Müslümanların hür olduğu her diyarda ilahi çağrısını yapar. Kıyamete kadar da dinmeyecek, sönmeyecek bir çağrı olarak, okunmaya devam edecek inşallah. Ezan'ı sahibi korur. O, kadiri mutlak olan Allah'tır.

***

Kadın hak ve hürriyetleri konusunda 30 yılı aşkın bir şekilde çeşitli inisiyatifler içinde yer almış bir yazar olarak beni asıl sarsan durum; kadın hakları mevzuunun, “sabahlara kadar cinsel ilişki, limitsiz içki, aile ve ev karşıtlığı, transseksüel serbestlik” gibi bir dibe toslayışıydı.

Nermin Abadan Unat, Necla Arat, Fatmagül Berktay, Nükhet Sirmen, Serpil Çakır, Hidayet Tuksal gibi kadın hakları meselesine düşünsel anlamda ve pratikte çok emek vermiş kadınlar geldi geçti zihnimden. Farklı ideolojik yerlerde olsak, zaman zaman çatışsak da, istifade de ettiğimiz bu kadınlar fihristinin, feminizm hakkında binbir emekle oluşturdukları kavramsal birikimi de mahvettiler.Taksim'deki kadınlar, kadın hakları mevzunu, ürkütücü bir şekilde marjinalleştirdiklerini farkındalar mı... Başının üstüne koyduğu, ‘or...’ pankartıyla meşrulaştırmak istedikleri neydi mesela... Kadınların ‘or..’ olması, feminizmin mücadele ettiği bir mevzu iken, o karnavalın içinde adeta feminist hedeflerden birisi haline getirildi...

Pankartlardan birisinde ‘namus mu kirletmeden duramam’ yazıyordu. Bu pankartın altında zil zurna dans eden kadınlara bakınca insan sormadan edemiyor, şayet bunu bir erkek taşıyor olsaydı ne derdik? Bütün dünya ayağa kalkardı, ne sapıklığı, ne tecavüzcülüğü kalırdı, ne derhal idamı...

Ya her yere cinsel organ çizmeler, her pankarta meme resimleri... Kadın bedeni cinsel meta değildir demiyor muyduk yıllardır. Ne zamandan beri kadın vücudu ideolojik meta haline geldi... Kapitalist sömürüye son derken, kadın bedenini kamuya ifşa etmek, boca etmek nereden çıktı... ‘Fahişeyim, feministim’ pankartı neyi neye eşitliyor. Hani feminizm, ‘özne-ben’ ilişkisini kuracaktı, oysa burada ‘beden-varlık’ ilişkisi var. Ne zaman geçildi ‘bedenimi satarım’a... Bu nasıl bir eşyalaşma, bu nasıl bir pornografi, nasıl bir düşüş... Kadının cinsel anlamda nesneleşmesini yeniden ürettiğinizi farkında mısınız...

***

Bir de ‘ezan yuhalanmadı’ derken, tüm bu rezaleti kamufle etmeye çalışan mütedeyyin yazarlar vardı. Ben buna daha çok üzüldüm. Asıl metalaşmayı bizler yaşıyoruz. Üç beş alkış için hakkı söylemekten imtina ediyoruz. ‘Ezan provokatörlerin eline düşmemeli’ diye yazmış bir ablamız. Ezanın yasaklandığı günleri unutmuşa benziyor. 15 Temmuz selalarını da.

Sibel ERASLAN

https://www.star.com.tr/yazar/ezani-yuhalamadilarsa-sorun-yok-yazi-1439367/

Emre Sayg: Ayhan Taş’la atak sahnemiz uzun bir geceydi!

$
0
0
Emre Saygı’nın hazırlayıp sunduğu, interaktif talk show programı 'Hadi Be'ye, 'Döndüm Ben' adlı filmiyle seyirciyle buluşan oyuncu Burak Satıbol konuk oldu.


"O görüntüler ortaya çıkarsa fena şeyler olur"

Burak Satıbol, filmin en çok konuşulan sahnesi olan Ayhan Taş’la birlikte yatağa girdiği sahneye ilişkin, "Ayhan'la kaynaştık bu filmde. Ayhan bana kerkindi. Çok verimli bir sahne oldu. İşte o sahnenin kamera arkası görüntüleri var, o görüntülerin Ömer'de emniyette olduğuna inanıyorum. Çünkü o görüntüler yarın, öbür gün ortaya çıkarsa fena şeyler olur, hakikaten kamera arkasında acayip şeyler oldu. Uzun bir geceydi o. Bizim Ayhan Taş'la olan yatak sahnemiz çok uzun bir geceydi" dedi.

http://www.milliyet.com.tr/yatak-sahnemiz-uzun-bir-geceydi--magazin-2842403/

Ünlü şarkıcı: Biri karım biri metresim!

İzmir’in Büyükşehir adayından ilginç ‘LGBTİ’ vaadi!

$
0
0
Demokrat Parti’nin (DP) İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Tarcan Ülük, CHP adayı Tunç Soyer’i hedef aldı. Ülük, LGBTİ bireyler ile ilgili olarak yaptığı açıklama ise dikkat çekti.
EGEDESONSÖZ- DP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Tarcan Ülük, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada CHP Büyükşehir Adayı Tunç Soyer’i hedef aldı.


Soyer’in “çok sesliliği savunduğunu” kendilerinin ise tersini savunduğunu söyleyen Ülük, “Sayın Soyer’in ima ettiği Türklüğü inkâr eden PKK paçavralarında ki renkleri değil, Türk bayrağındaki Kırmızı-Beyazı İzmir’de hâkim kılacağız” dedi.

TEDAVİ EDECEĞİZ
İzmir’de yaşayan LGBTİ bireyler için önlem alacaklarını da belirten aday Ülük, “İzmir’de gay, lezbiyen, transseksüel vb bize göre birer ruh ve beden sağlığı problemi olan cinsel tercihi olanların, bizim kabulümüzde bu rahatsızlıklarını bayraklaştırarak genele yaymalarını ve gençliği olumsuz etkilemelerinin önüne geçecek bilimsel, tıbbi tedbirleri “kamu yararına” Belediye olarak, zabıta tedbirleri ile birlikte, yargı kararları da alarak kararlılıkla ile uygulayacağız” dedi.

http://mobil.egedesonsoz.com/haber/Izmir-in-Buyuksehir-adayindan-ilginc-LGBTI-vaadi/1004369

Shell Petrol'den eşcinsellere destek!

$
0
0

SHELL'DE LGBT ÇALIŞANLARIMIZA VERİLEN DESTEK

Shell'de farklı deneyimlere sahip göze çarpan kişilere destek oluyor ve işyerinde LGBT kapsayıcılığının öncüsü olmak için mücadele ediyoruz.

Shell'de çalışanlarımızın çeşitliliğine özen gösteriyoruz çünkü kapsayıcı bir işyerinin çalışanlarımızın kendini geliştirmesine ve bu sayede işimizin gelişmesine olanak sağladığına inanıyoruz.

Çalışanlarımız mükemmelleştikçe biz de mükemmellik kazanıyoruz. Bu nedenle lezbiyen, gay, biseksüel ve trans (LGBT) personelimize destek olmaktan, cinsel yönelimine veya cinsiyet kimliğine bakmaksızın çalışanlarımızın eşitliğini öne çıkarmaktan gurur duyuyoruz.


"Shell'in LGBT çalışanlarına ve onların yaşadığı sorunlara karşı ilgili olması iyi hissettiriyor. Her zaman çeşitliliğe değer veren bir şirkette çalışmak istemişimdir."
Filipe Henriques Martins

Dış dünya değiştikçe LGBT sorunlarına yönelik toplumsal yaklaşımın da tüm dünyada değişiklik gösterdiğinin farkındayız.

Bizim yaklaşımımız, bireysel inançları değiştirmek yerine çalışanlarımıza yönelik saygıyı güçlendirmek ve bu konudaki farkındalığı arttırmak. Çalışma Kurallarımız, tüm çalışanlarımıza, çalıştıkları yerden bağımsız olarak cinsel yönelimlerine veya cinsel kimliklerine bakmaksızın fırsat eşitliği sunmamızı öngörüyor.

Shell'de LGBT Ağları

Shell LGBT Ağları, LGBT çalışanların işyerinde kendileri gibi olmaktan çekinmemeleri için destekleyici bir alan olarak kurulmuştur. Bu ağ, LGBT çalışanların karşılaştıkları zorluklar konusunda farkındalığı arttırmayı amaçlıyor ve Shell'in kapsayıcı bir işyeri olmasını güvence altına almak için kurumun her seviyesindeki insanlarla birlikte çalışıyor.

Shell'deki ilk LGBT Ağı, 1997'de ABD'de kurulmuş ve bunu kısa sürede aralarında Birleşik Krallık, Hollanda, Kanada, Hindistan ve 2015'ten itibaren Güney Afrika'nın da olduğu dünya genelindeki diğer ağlar izlemiştir.

Bu ağlar, şirket genelinde - LGBT-olmayan kişiler de dahil olmak üzere - insanları bir araya getiriyor ve engelleri ortadan kaldırarak, örneğin farkındalık ve destek oturumları yaparak ve yerel etkinliklere katılarak farkındalığı artırıyorlar.

Desteğimizi belli etmek


LGBT eşitliğine olan desteğimiz şunları içeriyor:
İşyerinde Onur – Shell, Amsterdam'da yerleşik olup kâr amacı gütmeyen, LGBT çalışanların işyerinde ve toplumda daha fazla kabul görmesini amaçlayan şemsiye bir vakıf olan İşyerinde Onur'un üyesidir. LGBT çalışanlara yönelik kapsayıcı bir çalışma ortamı yaratmak için 2012 yılında Amsterdam İşyerinde Onur Beyannamesi'nin eş-imzacısı olduk.
İnsan Hakları Kampanyası – Shell, LGBT Amerikalılara eşitlik sağlamak için çalışan en büyük sivil toplum örgütü olan İnsan Hakları Kampanyası'nın (HRC) kurumsal ortağıdır.
İşbirliği programları – Shell, üst düzey liderleri Shell'de LGBT olmanın zorlukları hakkında daha bilinçli hale getirmenin yanı sıra liderlere çeşitli ağların çalışmalarını aktif biçimde desteklemeye teşvik eden birtakım işbirliği programlarına katıldı.
Onur bayrağını dalgalandırmak - Kurumsal olarak sosyal desteğin bir işareti olarak Shell, Onur haftaları ve Uluslararası ”Coming Out” Günü sırasında birçok ofisinin dışında Onur bayrağını dalgalandırdı.
Farkındalık eğitimi – D&I (Çeşitlilik ve Kapsayıcılık) Öğrenim Portfolyomuz kapsamında cinsel yönelim konusunda farkındalık eğitimi verilmesini sağlıyoruz. LGBT olmanın yasalarla kısıtlandığı ülkeler de dahil olmak üzere dünya genelinde Shell'in operasonunun olduğu her yerdeki bütün D&I eğitimlerine LGBT çalışanların katılımını sağlıyoruz.

Kendin ol, güçlü ol
Filipe gibi profesyoneller Shell'deki diğer kişilerle birlikte çalışmaktan ve başkalarına ilham vermekten gurur duyuyorlar; biz de ellerinden geleni yapmaları için onları cezbeden ve motive eden bir ortam sunmaya çalışıyoruz.


"İnsanlarla arkadaşça, saygılı ve yapıcı bir biçimde diyaloğa girmeliyiz. Kendim gibi olmak, Gelişebilmenin temelinde kendim gibi olmak yatıyor ve mutlu, tatmin edici bir yaşam ve kariyer için büyük önem taşıyor."
Filipe Henriques Martins

Shell Güney Afrika'da LGBT Ağı oluşturan ilk şirket oldu. Güney Afrika Afrika'da LGBT hakları açısından çok ilerici bir ülke olsa da bu yine de oldukça önemli bir andı.

Global Fonksiyonlar Organizasyonel Verimlilik Müdürü Mark Emdin şunları söyledi: “LGBT olmanın zor hatta yasadışı olduğu ülkelerdeki çalışanlar için Shell'de kendileri gibi olabilmeleri aydınlatıcı bir ışık işlevi görmeli.”

Shell Güney Afrika Ülke Başkanı Bonang Mohale, “Çalışanlarımız kendilerini kapsayıcılık ve katılım içinde hissettiklerinde fikir, geçmiş ve perspektif zenginliğini ortaya çıkararak iş değeri yaratırlar” diye ekliyor.

Bunları biliyor muydunuz?:
Shell'in son zamanlarda İşyerinde Onur Vakfı tarafından dünyada LGBT-kapsayıcı işverenler sıralamasında 4’üncü sıraya nasıl konulduğunu keşfedin.
Amerika’daki işyerlerini LGBT eşitliği açısından puanlayan HRC Kurumsal Eşitlik Endeksinde Shell'in nasıl % 95 puan aldığını keşfedin.

https://www.shell.com.tr/careers/diversity-inclusion/lgbt-talent-at-shell.html

Mehmet Gök şahsından saçma sapan (homofobi) bir yazı, okumayabilirsiniz!; Kavimler Göçü

$
0
0
Kavim aynı soydan gelen, töre, dil, ve kültürleri bir olan insan topluluğudur. Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğudur. Yani Kavim halk, topluluk ve ırk demektir. Kavimden farklı olan Sosyal bir olay olan göç ise, bir topluluğun farklı nedenlerle kendi yurdunu terk ederek başka bir yere gitmesi veya yer değiştirmesidir. Bu yüzden göç eden topluluklar gittikleri yerlerdeki kavim veya topluluklara karşı hâkimiyet mücadelesi vermek zorundadır. Göç eden topluluğun, göç ettiği coğrafyadaki halkı ya hâkimiyeti altına alması ya da onu başka bir yere sürmesi gerekir. Bilindiği gibi Kavimler Göçü ile birlikte Avrupa Kıtası’nda büyük bir kargaşa yaşandı. Günümüz Avrupa milletlerinin temelleri atıldı. Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Avrupa’da feodalite güç kazandı ve skolastik düşünce gelişti. İşte bu skolastik düşünde şu an Türkiye’de yaşanıyor. Hani bu geçen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Taksim'de bir araya gelen feminist gruplar, yürüyüş yaptı ya işte buna da bir skolastik düşünce anlayışıdır diyebiliriz. Nedir bu Skolastik Düşünce? Orta Çağ Avrupa’sına egemen olan siyasi, ekonomik, sosyal ve dini sistemdir. Katolik kilisesinin bağnazlığından doğan, baskıcı, karanlık düşüncedir. Araştırma, incelme ve bilimsel faaliyetler yasaktır. Skolastik düşünce dogmalara sıkı sıkıya bağlıdır ve dogmaları açıklamayı öngörür . İşte bu ortaçağ yani cahiliye dönemine dönmek isteyen belli kavimler var. (Feminist, lezbiyen vb.) Adı ne olursa olsun fark etmez uygulamaları tam bir cehalet anlayışı içeriyor. Hepimiz canlı olarak izledik; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Taksim'de bir araya gelen feminist gruplar, yürüyüş düzenledi. Yürüyüş esnasında yatsı ezanını duyan grup, tüm güçleriyle ıslık çalıp ezanın sesini bastırmaya çalışarak, büyük bir ahlaksızlığa imza attı. İslam'ın mukaddesatına, İslam'ın son başkenti Payitaht İstanbul'da küstahça saldıranlara ciddi bir tepki verilmedi. Niye bir ciddi tepki verilmez onu da anlamış değilim. Yürüyüşlerine izin verilen bu marjinal gruplar, her sene daha da cesaretlendirilip, İslam’a hakaret noktasında çıtayı yükseltmeye devam ediyor. 8 Mart'ı İslam'a saldırı saldırı gününe çevirenlerin bu ahlaksızlığı sadece sosyal medyada da büyük tepki topladı. Bu tür eylemler İslami değerlerimizle birlikte, toplumsal ve kültürel ahlakımıza aykırı bir durumdur. Bu tür düşüncede olanların Gayr-i Müslimlere veya batı kültürüne benzeme ve onların nefsânî hayat tarzlarını taklit etme hastalığı gün geçtikçe artmaktadır. Fikrî ve ahlâkî yozlaşmaların birçoğu, bu tür taklitlerle başlar. Taklit, zamanla alışkanlık ve huy hâline gelir. Sonrasında ise şeklî beraberlik, zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik ise zamanla kalbî beraberliğe kadar gider. Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte: “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” buyrulmuştur. Onlar kime benzemek istiyor acaba? Yoksa lut kavmine mi benzemek istiyorlar? Hani Hz. Lut, kavmine demişti: "Alemlerde, sizden önce hiç kimsenin yapmadığı 'fahşayı' (hayasızlığı) mı yapıyorsunuz? Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz, 'müsrif'(haddi aşan) bir kavimsiniz." Yine Hz. Lut, kavmine demişti ki: Bilakis, cahil bir kavimsiniz." Bu cahil kavmi Allah yerin dibine geçirdi ve Örten, (Lut kavmini) örttü-kapladı. Bu zihniyette olan varlıklar Allahın böyle bir azap etmesini mi istiyor yoksa? Kim olursanız olun, hangi kavimde veya toplulukta olursanız olun fark etmez bu ezanlar susmaz ve susturulmaz. İslam Şairi Mehmet Akif ERSOY’un dile getirdiği gibi; bu ezanlar, ki şahadetlerin dinin temeli, ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli. Siz isteseniz de istemeseniz de bu ezanlar bu topraklarda okunacaktır. Çünkü bu topraklar bizim toprağımızdır.

http://www.sehrivangazetesi.com/kavimler-gocu-makale,1118.html

Şehrivan Gazetesi

MATTY CARRINGTON

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>