Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Takvim'den homofobi: LGBT'ye destek veren CHP, İP ve HDP'ye tokat gibi cevap: #AilemizHerŞeyimiz

$
0
0
Bu yıl 27. kez düzenlenen sözde onur yürüyüşüne tepkiler büyüyor. CHP, HDP ve İyi Partili belediyeler resmi sosyal medya üzerinden toplumda eşcinselliği yaymak isteyen LGBT'nin yürüyüşüne destek verirken, skandala karşı sosyal medyadan #AilemizHerŞeyimiz etiketiyle başlayan tepki hareketi çığ gibi büyüyor. Daha önce marjinal sol örgütler, DHKP-C ve PKK'ya verdiği destekle gündeme gelen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun başlattığı LGBT'ye destek kampanyasına HDP, CHP ve İyi Partili belediyeler sosyal medyadan destek vermişti. Aileyi tehdit eden bu gelişmenin ardından AK Partili ve MHP'li belediyeler #AilemizHerŞeyimiz etiketiyle sosyal medyadan yeni bir kampanya başlattı. Kampanyaya tüm Türkiye'den destek yağıyor. İşte CHP, İP ve HDP'li belediyelerin eşcinsellik propagandası yapan paylaşımlarına sosyal medyada verilen tokat gibi cevaplar...



CHP, İP ve HDP'li belediyeler sosyal medyadan eşcinsellik propagandası yapmak için birbirleriyle yarıştılar. CHP, İP ve HDP'li belediyelerin bu skandal hareketine cevap yine sosyal medyadan geldi. Özellikle AK Parti ve MHP'li belediyeler, aile kavramının önemini vurgulayan paylaşımlar yaparken vatandaşlar da harekete destek verdi.

https://www.takvim.com.tr/galeri/guncel/lgbtye-destek-veren-chp-ip-ve-hdpye-tokat-gibi-cevap-ailemizherseyimiz

Milat gazetesi -Tayyar Tercan'den homofobi: 'İstanbul sözleşmesi' iptal edilsin

$
0
0
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanmak için PKK’nın desteğini almakta hiçbir sakınca görmeyen CHP, şimdi de, eşcinsellere onur vTayyar Tercanerme yarışında. CHP’li belediyeler LGBT etkinliklerine kucak açma yarışına girdi.

ASKERLERİMİZİN cephelerde savaştığı ve ülkemizin siyasi ekonomik ve askeri olarak dört bir taraftan kuşatılmaya çalışıldığı bir zamanda gündemimizi işgal eden mesele ne?

CHP sayesinde eşcinsellere onur (!) verme (!) yarışı !..

Parti kararıyla, neredeyse her CHP’li belediye, cumartesi ve Pazar günü “LBGT+ eşcinsellik onur yürüyüşü” denilen sapıklığı yayma projesine destek verdi.  Öyle ki, İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun hürriyeti sapıklıkla eş tutan “hür doğup hür yaşayanlara selam” diye mesaj yazabildi!

CHP zihniyeti değişmiyor

CHP bu topraklarda Anadolu insanının ruhuna düşmanlık eden, inancını yok edip geleneklerini yıkmak için faaliyet gösteren bir müessesedir. Sadece parti olarak demiyoruz, zihniyetten bahsediyoruz.  Bizim derdimiz de mücadelemizde zihniyetlerle. CHP’nin kuruluşundan itibaren yaptıklarına bakarsanız bunu görürsünüz.

Hep köstek oldular

Bugün ülkenin geri kalmışlığından dem vuranlar aslında bunu bizzat yapanlardı. Uçak fabrikasını kapatan, silah fabrikasını içindekileriyle havaya uçurup yok eden, roket-füze çalışmalarını yangınla buharlaştıran, araba imalini balta vurup engelleyen hep bu zihniyetti.  Bunlar maddi olan atılımlardan sadece birkaç tanesi ve engelleyip bizi Batıya bağımlı hale getiren CHP zihniyetidir.

Maneviyat düşmanlığı

Maddi olarak ülkenin altını oyan bu zihniyetin milletimize asıl vurduğu darbe maneviyatımızı yok etme hamleleriydi. Müslüman bir ülkede, yüz yıllarca İslam Sancağını liyakatle taşımış bir milletin çocuklarını bedenen ve ruhen iğdiş etme projesinin yürütücüsüdür bu zihniyet.

Çağdaşlık bunlarda!

Bütün bu terakkiye mani tavırların yanında “çağdaş, ilerici, bilim ışığında yürüyen aydın ve medeni ülke” klişelerini de hiç kimseye kaptırmayan da yine bunlar.

İstanbul Sözleşmesi

Burada sıkıntı, bu sapkın anlayışa yol veren ve aile kurumunu dinamitleyen “İstanbul Sözleşmesini” kabul edip buna göre yasal düzenleme yapanlardır. İktidar bu zihniyetin yolunu açan sözleşmeyi kabul etmiş ve yasal düzenlemeleri maalesef yapmıştır.

Rusya yasakladı

“Rusya’da Moskova Yüksek Mahkemesi 2012'de eşcinsel onur yürüyüşünü ve eşcinsel yayınları, nesillerin korunması ve Soros destekli vakıfların kullanması sebebiyle önümüzdeki 100 yıl süresince Rusya’nın başkentinde yapılmasını yasakladı.”

Soros vakıflarının etkisi

Bizde bu sapkınlığı destekleyen vakıf vs yapılar da Soros desteklidir! Çünkü Soros ve benzer emperyalist tetikçiler bir ülkede STK veya benzer oluşumlar adıyla yaptıkları faaliyetleri, o ülkenin genetiğini, inancını, neslini ve tohumunu bozmak için yürütüyorlar.

İktidar neden suskun!

İstanbul Sözleşmesi niye hâlâ yürürlükte? İktidar bu konuda neden adım atmıyor? Aileyi yıkan, gençleri evlenmekten korkar hale getiren, kadın hakları diyerek birçok ailenin yıkılmasına yola açan yasalar hep bu sözleşme baz alınarak yapılıyor. Böyle giderse yarın yine bu sözleşmeye uygun olarak eşcinsel evliliğe onay verecektir!

İstanbul Sözleşmesi hemen iptal edilmeli

Avukat Muharrem Balcı, eşcinselliğin maalesef güvence altına alındığını söyledi. “Eşcinsellik, Anayasa’nın da üstünde yer alan uluslararası sözleşmelerle yasal güvence (m.90) altına alındı. İstanbul Sözleşmesi'nin 4. maddesi, cinsel yönelimi yasal güvence altına alır. (Madde 4. Bireylerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş ya da farklı görüşe sahip olma, ulusal ya da sosyal menşe, … cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, … başta olmak üzere, işbu Sözleşme hükümlerinin, Taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.”) 6284 Sayılı Kanun'un 2. maddesi, bu kanunun, İstanbul Sözleşmesi'ni esas aldığını belirtir. Anayasadan bile üstte karar ile eşcinselliği koruyan, aile kurumunu yıkan, kadın hakları diyerek kadınların heder edilmesini sağlayan bu sözleşme acilen iptal edilmelidir.

https://www.milatgazetesi.com/tayyar-tercan/istanbul-sozlesmesi-ile-iptal-edilsin/haber-210047

Star!dan homofobi: 'Paylaşımlar inanç ve değerlere saldırıdır'

$
0
0
CHP’li belediyelerin kurumsal hesaplarından sapkınların sözde onur yürüyüşüne verdikleri desteğe tepki yağdı: Ayıp, sorumsuzluk ve edepsizce. Paylaşımlar, toplumun inanç ve değerlerine saldırıdır.



CHP’li belediyelerin eşcinsellerin “onur yürüyüşü”ne verdiği kurumsal desteğe toplumun her kesiminden tepki yağdı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, “Aile, dünümüz, bugünümüz, yarınımız” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Bireylerin milli ve manevi değerlerle kimliklerini oluşturduğu aile, toplumları yarına taşıyan en güçlü yapıdır” diye konuştu.Yerel seçimlerden sonra CHP’li belediyelerin ilk ortak ve kurumsal icraatı sapkın fikir ve yaşam tarzlarına destek oldu. CHP’li onlarca belediyenin kurumsal sitelerinde “LGBTİ Onur Yürüyüşü”ne tam destek verildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yürüyüşün yasaklanmasına ilişkin bir soruya “Her türlü gösteri ya da haklarını arama, mücadele etme noktasındaki özgürlüklerine saygı duyan bir belediye başkanı  olacağız” dedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise  “birlikte yürümek dileğiyle” mesajını paylaştı. CHP’li belediyelere toplumun her kesiminden tepki geldi:

AİLE GELECEĞİN TEMİNATIDIR

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk: Aile, dünümüz, bugünümüz ve yarınımız. Toplumumuzun yapısını korumak ancak milli ve manevi değerlerimizi bizden sonraki nesillere aktarmak ile mümkün.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş: Bireylerin milli ve manevi değerlerle kimliklerini oluşturduğu aile, toplumları yarına taşıyan en güçlü yapıdır. Nesli korumak, aileyi korumakla mümkündür. Ailemiz, geleceğimizin teminatıdır.

UTANÇ VERİCİ PAYLAŞIM

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan: Çanakkalemizin; böyle bir konuyla gündeme gelmesi son derece üzüntü vericidir. Bunun belediyenin kurumsal hesabından yapılıyor olması utanç vericidir. Belediyeler toplumları zedeleyen böylesi bir konuyu pazarlamaya çalışamazlar. Bu bir ayıptır. Bu sorumsuz ve edepsiz yaklaşımı Çanakkale’nin evlatlarına havale ediyoruz.

NESLİN DEVAMINA SALDIRI

KADEM: Sosyal medyada, CHP belediyeleri tarafından eşcinselliği öven ve meşrulaştıran mesajlar yayınlanmaya başlandı. Tek bir elden hazırlandığı ve planlı bir işaretle başlatıldığı fark edilen bu eylemler kabul edilemez. Eşcinsellik övgüsü, varoluş gerçekleği dışındaki sapkın yönelimlerin meşrulaştırılması demektir. Dolayısıyla söz konusu paylaşımlar, neslin devamına, toplumun inanç ve değerlerine saldırmaktır.

https://www.star.com.tr/guncel/paylasimlar-inanc-vedegerlere-saldiridir-haber-1464712/

Milli Gazete'den homofobi: Yıkım Projesi: İstanbul Sözleşmesi

$
0
0
Aile ve kadın konusundaki araştırma ve kitaplarıyla tanınan Sema Maraşlı, İstanbul seçiminin sonuçlanmasından sonra şu paylaşımı yaptı: “Allah’ın tokadı olabilir mi seçim sonucu AK Parti’ye? AK Parti lânetli İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladığı gün, İstanbul Bizans’a geçmişti; şimdi sadece el değiştirdi. Eşcinselliği meşrulaştıran, kadını putlaştıran, binlerce aileyi dağıtan bu sözleşme acilen iptal edilmeli.”

Avrupa Konseyi, Türkiye aile yapımızı kökünden yıkmayı hedefleyen bir “sözleşme” dayattı. Hem de şehirler dilberi, Osmanlı’nın hilâfet merkezi bir mega şehir “İstanbul” adıyla. Türkiye’ye bundan büyük kötülük düşünülebilir mi?

İstanbul Sözleşmesi yapılmadan önce konu niçin kamuoyunda gündem yapılmadı, niçin tartışmaya açılmadı? Türkiye’nin geleceğini doğrudan ilgilendiren, toplumun manevî yönünü dinamitleyen bu kadar önemli bir konu nasıl oldubittiye getirilerek alelacele imzalanabilir? AKP, bu tavrıyla ne yapmak istiyor?

Sömürgeci güçler Türkiye’de oyunun büyüğünü, dünyanın imrendiği sağlam aile yapımız üzerinden oynuyorlar. Başlangıçta pembe diziler aracığıyla aile yapımız bombardıman edildi. Çarpık ve hastalıklı ilişkiler “dizi” ismiyle gösterildi. Hastalıklı bir hayatı sunduğumuzda toplum tepki göstermesin, diye insanımız narkozlandı. Bünyemize aykırı bir hayat tarzına alıştırıldı.

AB Uyum Yasaları diyerek aile yapımızda Avrupa tarzı düzenlemelere girişildi. Kimliğimizle bağdaşmayan bir aile anlayışı dayatıldı. Kadın ve erkeği birbirine düşürecek toplum anlayışı oluşmasının yolu açıldı. Buna nasıl cesaret edilebilirdi?

NE DEMEK OLUYOR BU?
Hükümet, halkı bilgilendirmeden, “Ben yaptım oldu” mantığıyla 1 Ağustos 2014’te İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koydu. Pek çok ülke Avrupa Konseyi’nin bu rezil dayatmasına tepki gösterdi. Avrupa ülkeleri içinden bile şerh koyanlar oldu. Hükümetin olayın üzerine balıklama atlaması düşündürücü.

Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra aile yapımızı çökertmeye yönelik uygulamalar başladı. Hükümet eşcinselliğin yolunu açan düzenlemeler yaptı. LGBTİ Derneği’nin kurulmasına izin verdi. Bu çarpık zihniyet yürüyüşler düzenleyerek Türkiye toplumunun bünyesine aykırı, dıştan dayatılan sapıklığı yaymaya girişti. “Devlet bizden korksun” benzeri pankartlarla Türkiye’ye meydan okudular.

Hükümetin bu sapık zihniyete sınırsız hoşgörü tanımasının mantığını anlamak mümkün değil. Türkiye toplum yapısını tehdit eden dayatmaya gözü kapalı kabullenmek de neyin nesi? “Devlet bizden korksun” pankartını eşcinsellerden başkası taşıdığında, onların başlarına gelecekleri düşünebiliyor musunuz?

Sözleşme sonrası, 10 ilde, lise düzeyinde pilot uygulama başlatıldı. “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi” (ETCEP) başlığıyla seminerler verildi. Türk Tabipler Birliği (TTB) kanalıyla konferanslar düzenlendi. Toplum etkinliklere büyük tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Haziran 2019’daki Millî İrade Platformu’nda havayı yumuşatmak için, “İstanbul Sözleşmesi nas değil. Bizim için ölçü değildir” sözünü etti.

Yöneticiler, “İstanbul’a ihanet ettik” diyor, bir adım atmıyorlar. “Zina Yasası’yla hata ettik” diyorlar, yasayı düzeltmiyorlar. Sapıklık projesi iptal edilmedikçe, “İstanbul Sözleşmesi nas değil” sözünün ne hükmü olabilir?

CİNSİYET AYRIMI OLMAZ
Türkiye bağımsız bir ülkedir. Avrupa Konseyi’nin toplum yapımıza müdahalesi asla kabul edilemez. Türkiye, kendi problemlerini çözebilecek dirayettedir. Aile gibi hassas bir konu dış müdahaleyi kaldırmaz. Avrupa kendi problemleriyle uğraşsın. Türkiye’nin işlerine burnunu sokmasın. Yöneticilerimiz de Türkiye’nin hassas olduğu konuları anlamaya çalışsınlar.

Avrupa Konseyi, sözleşmeyi, “Kadına yönelik şiddet; ev içi şiddetin önlenmesi” üzerine kurmuş. Avrupa, başkasına akıl vermeyi bırakmalı, cinsiyet ayrımı yapmanın yanlışlığını öğrenmelidir. “Şiddet”e uğramak hukuku ilgilendirir. Hukuk ayrım yapmaz. Kadın erkek herkese eşit davranır. Olaya, “kadın hakları” üzerinden değil; “insan hakları” boyutuyla yaklaşır. Şiddet kime karşı uygulanırsa uygulansın yanlıştır; önlenmelidir.

Avrupa “kadın”ı kullanarak toplumu ifsat etmeye çalışmaktadır. Bu, kadın istismarıdır; haksızlıktır. Cinsiyet ayrımı yapmak yaratılışa başkaldırmaktır. Bu hastalıklı bakış açısı Avrupa’da “Feminizm”i doğurmuştur. Feminizm, kadın ve erkeği birbirinin rakibi, hatta düşmanı haline getirme girişimidir. Kadınların erkekler üzerinde egemenlik kurma hastalığıdır. “Dostluk, sevgi” dururken, “düşmanlık” da ne oluyor?

İstanbul Sözleşmesi Türkiye’nin bekasına yönelmiş en büyük tehdittir. Sema Maraşlı’nın, “İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı gün İstanbul Bizans’a geçmiştir” sözü her şeyi anlatmaya yetiyor. Varılacak sonucun bugünden görülmesidir bu. Yöneticilerimiz ve Türkiye aydını bu vahim yanlışlığa kafa yormalı; İstanbul Sözleşmesi vakit geçirilmeden yürürlükten kaldırılmalıdır.

Kuzu kurda teslim edilemez. Türkiye’nin geleceği Avrupa Konseyi’nin insafına bırakılamaz. Bu millet İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayanları asla affetmez.
Yıkım Projesi: İstanbul Sözleşmesi

İlk Kurşun haber'den homofobi: EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA

$
0
0
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in eşcinselliği toplumsal ve ideolojik açıdan inceleyen araştırması 3-4-5-6 Şubat 1999 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yazı dizi olarak yayınlanmıştı. Medyanın eşcinselliği sıklıkla gündeme getirdiği şu günlerde Doğu Perinçek’in araştırmasını tekrar dikkatinize sunuyoruz.

Eşcinsellik cinsler arası eşitsizlik ürünü

Tezlerin sınırı: Toplumsal ve ideolojik kökenli eşcinsellik: Biyolojik nedenlerle eşcinselliğe eğilimli olarak doğanların varlığından da söz ediliyor. Ancak okuduklarıma göre, bunlar, eşcinseller içinde çok çok küçük bir oranda. Kaldı ki, biyoloji, fizyoloji ve genbilimi benim bilgi alanım dışında kalıyor. Altını çizerek belirtelim: Bu yazıda öne sürülen tezler, biyolojik özellikleri nedeniyle eşcinsel eğilimli olduğu söylenen o çok küçük azınlığı kapsamıyor. Tartışmaya sunacağımız görüşler, toplumsal ve ideolojik nedenlerle eşcinsel olanlarla sınırlıdır. Aslında ideoloji de toplumsal, daha doğrusu sınıfsaldır. Ancak eşcinsellikte ideolojik boyutun önemine vurgu yapmak için, ”toplumsal ve ideolojik nedenlerden” söz ediyoruz.

Eşitsizliklerin ve yabancılaşmanın ürünü: Konuya girerken eşcinselliğin toplumsal ve ideolojik kaynağıyla ilgili başlıca tezlerimizi sıralayalım:

1- Eşcinsellik, uzlaşmaz sınıfsal çelişmelerin aşırıya varmasının, dolayısıyla meta ekonomisinin olağanüstü derinleşmesinin ürünüdür. Başka deyişle, özel çıkar ve bireysel mülkiyet sistemi ile insan ve doğa arasındaki çelişmenin çok keskinleştiği toplumlarda ve hâkim sınıflar içinde ortaya çıkar ve yaygınlaşır.
2- Eşcinsellik, cinsler arası eşitsizliğin ürünüdür.
3- Meta ekonomisinin artık insanı ve doğayı yıkıma uğrattığı çürüyen kapitalist sistem, bir yandan milyonlarca insanı şiddet kullanarak eşcinselliği dayatırken bir yandan da ideolojik araçlarını seferber ederek bu durumu topluma ”özgür cinsel tercih” olarak kabul ettirmektedir.
4- Eşcinsellik, özel çıkar sisteminin aşırıya vararak bunalıma girdiği kaos ve çöküş dönemlerinde patlama yapar.
5- Eşcinsellik, bir yabancılaşma olayı ve belirtisidir.
6- Eşcinsellik, sınıfsal ve cinsel eşitsizliklerle, yabancılaşmayla, toplumsal kaos ve çürümeyle doğru orantılı olmasından da anlaşılacağı üzere insan özgürlüğünü boğan ilişkilerin ürünüdür. Bu nedenle eşcinsellik, özgür bir tercih değil fakat toplumsal bir dayatmadır ve mutsuzluk kaynağıdır.
7- Sınıfsal ve cinsel tahakkümün son bulduğu, yabancılaşmanın kaynaklarının kurutulduğu sınıfsız toplumda, insan ile insan, kadın ile erkek, insan ile doğa arasındaki denge ve uyum oluşacak, cinsel aşk prangalarından kurtulacak ve eşcinselliği besleyen zemin de büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.

1. SINIFSAL EŞİTSİZLİK VE EŞCİNSELLİK

Eşitlikçi ilkel toplumda: Orta Asya toplumlarındaki gözlemlerini anlatan seyyahlar, göreli eşitlikçi kabile toplumunda eşcinselliğe hiç rastlamadıklarını belirtirler. Değerli mitoloji uzmanı Arif Acaloğlu’ nun belirttiği üzere fahişelik, eşcinsel ilişkiler vb., eski Türkler arasında kıyamet belirtisi olarak kabul ediliyor (1). Sınıflara bölünmemiş toplumda, cinsler arasında da eşitlik geçerlidir. Sınıfsal cinsel eşitliğin bozulmaya başladığı dönemin toplumunu yansıtan Dede Korkut Hikâyeleri, bir yandan arkada kalan kabile eşitliğini, öte yandan filizlenen farklılaşmaları yansıtır. Bamsı Beyrek ile Banû Çiçek arasındaki aşk, eşitler arası bir cinsel iletişimin izlerini taşır. Birbirleriyle güreş tutarlar. Bamsı Beyrek, ancak Banû Çiçek’in sırtını yere vurduğu zaman gönlünü de fetheder. Göreli eşit ilişkilerin var olduğu böyle bir toplumda eşcinselliğe de rastlanmıyor. Bu olgu, Orta Asya Türk toplumlarına özgü değil kuşkusuz. Meta ekonomisinin pek gelişmediği, sınıflara ayrışmanın derinleşmediği bütün toplumlarda, eşcinsel ilişkiler ya görülmüyor veya çok seyrek görülüyor.
Sınıflı toplumda:

Peki eşcinsel ilişkilere hangi sınıfların içinde rastlanmaktadır:
• Eski Yunan toplumunda köle sahibi soylular sınıfı içinde.
• Yine köleci Roma toplumunda soylu sınıfı içinde ve zengin konaklarında.
• Bizans, İran, Emevi, Abbasi, Osmanlı sarayında.
• Japonya’da Samuray denen savaş ağaları zümresinde, vb.

Özetlersek:

• Eşcinsellik, meta ekonomisinin gelişmesi sonucu insanın da alınır satılır mal haline geldiği köleci toplumlarda görülüyor.
• Köleci toplumda eşcinsel ilişkilere girenler, köle sahibi soylular sınıfıdır. Genç köleler ise onların malı olduğu için bu ilişkilere mecbur bırakılmaktadır.

Köleci Yunan toplumunda:

Eşcinselliğin propagandasını yapanlar, Eski Yunan filozofları Sokrates, Platon ve Aristotales ‘in eşcinsel olduklarını sürekli yineliyorlar. Tarihsel gerçektir, her üçü de eşcinseldir. Dahası, Yunan köle sahibi soyluları sınıf olarak eşcinseldir. Bu gerçek, eşcinselliğin kölelik sistemiyle ve cinsler arasındaki eşitsizlikle bağını ortaya koyar. Platon’un ideal devletinde köleler dışlanmıştır. Çünkü köle, yurttaş değil, fakat maldır. Hayvanlar gibi alınan satılan kölelerin devletin uyruğu olmaması, sistemin gereğidir. Platon’un ideal devletinde kadın da dışlanmıştır; kadın da kölenin konumunu paylaşır; siyasal bir varlık olarak kabul edilmez. Çünkü kadın da bir üretim aracıdır, insan üretiminde kullanılır. Soylular sınıfı, maddi üretimde köle emeği kullanırken insan üretiminde de kadın emeğini kullanmaktadır. Kadına yer verilmeyen Platon’un Devlet’i erkek erkeğedir. Bu durumda cinsel aşkın da erkek erkeğe olması sistemin felsefesinde mevcuttur. Sistemin efendisi olan köleci soylular, kendi hayatlarını meşrulaştıran ideolojiyi de filozofları aracılığıyla üretmişlerdir. Platon, Devlet adlı eserinde kutsal aşkın ancak erkekler arasında olacağını savunur. Sistem, eşcinsel ilişkiyi ”devlet büyüğü” olmanın şartı olarak kabul etmektedir. Aristophanes şöyle der: ”Yalnızca beden ve ruhuyla kendini erkeklerin aşkına veren genç delikanlılar ileride devlet büyükleri olabilirler.”

Aynı Yunan toplumu, kölecilik öncesi dönemde, eşcinsel ilişkileri yaşamıyordu. Eşcinsellik, sınıflara bölünmenin derinleşmesi ve köle emeğinin sömürüsüne dayanan sistemle birlikte ortaya çıktı. Nitekim yeryüzündeki efendilerin düşünsel planda Olimpos Dağı’nın tepesine taşınmasıyla yaratılan Yunan tanrıları da eşcinsel ilişkilerde bulunurlar. Efendi-kul ilişkisinin doğuşu ile tanrıların doğuşu ve eşcinselliğin doğuşu aynı dönemde oluyor. Ancak eşcinselliğin köleci soylular içinde yaygınlaşması, sistemin çöküş dönemine rastlamaktadır. Tüccarlar sınıfı ile köleci soylular arasındaki hâkimiyet mücadelesinin sertleştiği dönemde, gericiliği temsil eden köleci soyluların filozofu olan Sokrates, zamanın ilerici sınıfı tüccarlara karşı darbe girişimine katıldığı için yargılanmıştır. Öğrencisi Platon da, gerici köle sahiplerinin filozofudur. Bu sınıfın eşcinselliği, kölelik sistemiyle ve sistemin çöküş dönemiyle bağlantılıdır. İlginçtir, Yunan uygarlığının yükseliş döneminin önderi Perikles , çöküş dönemi filozofları gibi oğlancı değildir, kadınlarla cinsel beraberlik yaşamaktadır.

Köleci sistem, kadının cinsel köleliği yanında erkeğin cinsel köleliğini, yani oğlan kullanmayı da doğuruyor. Bunun ikinci önemli örneği Roma’dır. Roma’da eşcinsellik, imparator saraylarının ve zengin konaklarının ilişkisidir. Sezar ‘dan dönemin yazıları, ” Kleopatra ‘nın kocası ve bütün Romalıların karısı” diye söz eder. Kleopatra’nın diğer kocası, İmparator Antonuis da eşcinseldir. Roma İmparatorluğu çöküşe gittikçe, imparatorların cinsel hayatları da ”renklenir”. MS 47 yılında tahta çıkan Caligula, kızkardeşinin ırzına geçer, diğer üç kızkardeşini ise fahişe yapar. Kızkardeşi Agrippina ‘yı metres tutar. Bu Agrippina’nın oğlu daha sonra imparator olacaktır: Hepimizin tanıdığı Neron . Roma’yı ateşe veren Neron, kendisine koca olarak kölesini seçmiştir. Bütün bunları, ”cinsel tercih özgürlüğü” diye anlatanlar bulunmaktadır. Hem de yazılarını Bilim ve Ütopya gibi saygın bilim dergilerinde yayımlatabiliyorlar (2). Oysa Roma İmparator Sarayı’ndaki bu cinsel hayatın ”cinsel tercih özgürlüğü” yle en küçük ilgisi yoktur. Caligula’dan Sezer ve Neron’a kadar hepsinin cinsel hayatı, tıpkı Yunan köle sahiplerininki gibi toplumsal ve ideolojiktir. Roma imparatorları, eşcinselliği özgürce seçmemişlerdir. Onların bu ”tercihlerini”, efendisi oldukları sistem belirlemiştir. Gerçi onlar, köle sahipleri sınıfının imparatorudur ama cinsel hayatlarıyla efendisi oldukları sistemin kölesidirler. İnsanı alınır satılır mal haline getiren sistem, köleyle birlikte kadını da aşağılara iterken köleci soylular sınıfını da eşcinselliğe mahkûm etmiştir.

Köleci toplumsal sistem, erkeklerden oluşan köleci sınıfı, kendi arasında cinsel ilişkiye ve köleleriyle cinsel ilişkiye hapsetmiştir. Sistemin ideologları ise bu hayatı meşrulaştırmışlardır. ”Cinsel tercih özgürlüğü” nden eski Yunan ve Roma’da kölelerin paylarına düşen de unutulmamalıdır. Köle, çocukluk yıllarından itibaren, efendisinin aynı zamanda cinsel kölesidir. Çürüyen kapitalizmin ideologlarına göre bu da ”özgürlük” oluyor. Ortadoğu’nun kulluk sisteminde: Eşcinselliğin sınıfsal ve ideolojik karakterini, Ortadoğu’nun kulluk sistemlerinde de görüyoruz. Oğlancılık, İslamiyetin yasaklarına rağmen Emevi, Abbasi ve Osmanlı Sarayı’nın ”mutluluk kaynağı” dır. Osmanlı Saray şairleri, en muhteşem gazellerini erkekler için yazmışlardır. Yalçın Küçük ‘ün ”Aydın Üzerine Tezler” kitabında örnekler uzun uzun verilmiştir. Osmanlı hâkim sınıfını, eşcinsellikten kurtaran, 19. yüzyılda başlayan demokratik devrimdir; Yeni Osmanlı-Jöntürk-Kemalist devrim hareketidir. Bir ilkçağ ve ortaçağ özeti çıkaralım: Eşcinsellik, aşırı sınıflaşma, kölecilik, saray ve zenginlikle bağlantılıdır; köle ve kul sistemlerinin ürünüdür. Bu sistemler, kadını meta haline getirirken insan statüsünü bir tek erkeğe bırakmıştır. Cinsel aşk ise insanlar arasında olacağına göre erkekler arasındadır. Bu sistemlerin çöküş dönemleri ideolojisi, cinsel aşkın tahtına, erkek erkeğe ilişkiyi oturtmuştur.

(1) Arif Acaloğlu ‘nun aydınlatıcı yazısı için bkz. ”Türk mitolojisinde eskatoloji, toplum ve etik değerler” , Papirüs, sayı 23, Ocak 1999, s. 20 vd.
(2) Bkz. Ayhan Korkmaz , ”Eşcinsellik âdetleri” , Bilim ve Ütopya, sayı 42, Aralık 1997, s. 53 vd.

Sokak çocuğunun cinsel tercih özgürlüğü

Eşcinselliğin insanların özgür seçimleriyle yaygınlaşmayıp sistem tarafından zorla dayatılmasını, en çarpıcı biçimde toplumumuz yaşamıştır. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nun geçen yıl hazırladığı bir raporda, 2000 yılında Türkiye’de bir milyon çocuğun sokakta yatacağı belirtildi. 2000’e geldik. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 31’i 14 yaş ve altındaki çocuklardan oluşuyor. Demek ki, 20 milyon çocuğun 1 milyonu sokaklarda yatmaktadır. Sokak Çocukları Vakfı’nın kurucu üyelerinden, sinema eleştirmeni Tunca Arslan , sokağa düşen ”her çocuğun”, içlerinde farklılık olmaması için, aralarına katıldığı grubun üyelerinin cinsel tecavüzüne uğradığını belirtmektedir (3). Sistem, acımasız ekonomik ve toplumsal koşullarıyla sokağa attığı her erkek
çocuğa duvar diplerinde tecavüz etmekte, onu şiddet yoluyla eşcinselliğe zorlamakta ve arkasından da, o çocuğa, ”Bu senin cinsel tercih özgürlüğündür” demektedir. Bir milyon çocuk, büyük şehirlerin sokaklarında. Ve o bir milyon çocuk, daha ergenlik çağına gelmeden kendi cinsinin tecavüzüne uğruyor. Bu eşcinsel ilişkiler, birçoğu için, daha sonra da devam ediyor. Hatta bazıları için eşcinsel ilişki, bir ”ekmek kapısı” haline geliyor. Bütün bunlar zorla, şiddetle olmaktadır. Sistem sanatçısının ve yazarının işlevi: Ancak, daha vahimi, birtakım ideologların, romancıların, sinemacıların, şairlerin, magazin basını ve yazarlarının şiddet yoluyla dayatılan eşcinselliği, ”yükselen değerler” kategorisi içine alarak parlatmalarıdır. Yıkıntıların içindeki tecavüz, ideolojik tecavüzle birleşmekte ve sürmektedir. Sokağa düşen çocuğun ırzına geçilmesi ile bu tecavüzü ”cinsel tercih özgürlüğü” olarak topluma takdim eden sanatçının faaliyeti, aynı mekanizmanın farklı işlevleridir. Sistem, tecavüz ettiği çocuğa, bu durumu ”özgürlük” olarak kabul ettirmektedir. Son aylarda televizyonda iki film seyrettim. Biri ”Ağır Roman”, diğeri ”Hamam” filmleriydi. Gazetelerdeki olağanüstü övgüler nedeniyle bu filmleri merak ettim. Her ikisinin de, çürüyen sistemin ürünü olan insanlık facialarını, eşcinselliği, fahişeliği, uyuşturucu bağımlılığını, çakallığı, özetle üretimle hiçbir bağı olmayan toplumsal tortuyu, şirin ve güzel göstermek için çevrildiğini gördüm. Sistemin bu durumlara ittiği zavallı insanlarımıza, bu düşkünlükleriyle gurur duymaları telkin edilmekte, her an bu hallere düşebilecek olanlar ise çukura itilmektedir. Emperyalizme bağımlı sistemin yarattığı yabancılaşma, sanata da yansımış ve sistemin sanatçısını da anaforun içine çekmiştir. Tecavüze uğrayan, yalnız sokağa düşen çocuk değildir. Bütün toplum, sistemin çürüyen kültür ve sanatının tecavüzü altındadır. Son dönemlerde, ödüller verilen, göklere çıkarılan filmlere bakınız, hemen hepsi eşcinselliği yüceltmektedir. Sistem, bir milyon çocuğu sokağa atıyor. Sokağa atılan erkek çocuk, daha önce sokağa atılmış ağabeyinin tecavüzüne uğruyor. Sistemin sanatçısı, o çocuğun tecavüze uğrama ”özgürlüğünü” savunuyor. Mekanizmanın işleyişi budur.

(3) Tunca Arslan , ”Sistemin sövdüğü ve sevdiği çocuğu: Eşcinsellik” , Papirüs, sayı 23, Ocak 1999, s. 9.

II. CİNSLER ARASI EŞİTSİZLİK VE EŞCİNSELLİK

Kadın köleleştirilince ve aşağılanınca: Birtakım feministlerin, eşcinselliği bir ”özgürlük” gibi yansıtmaları, tarihin acı bir cilvesi oluyor. Çünkü eşcinsellik, aynı zamanda cinsler arasındaki eşitsizliğin, kadının aşağılanması ve köleleştirilmesinin bir ürünüdür. Toplumun, meta ekonomisinin yaygınlaşmasıyla birlikte sınıflara bölünmesi, kadın-erkek ayrımını da derinleştirdi. Sınıflara bölünme ve cinsler arası eşitsizliğin büyümesi birlikte yaşandı. Eşcinsellik ise yukarıda kanıtlarıyla ortaya konduğu gibi, bu iki farklılaşmanın günah çocuğudur. Platon ‘un ideal Devleti’nde kadının yeri yok. Çünkü sınıflara bölünmüş toplumda kadın aşağı cinstir. Aşağı bir cins ise Devlet gibi kutsal örgütlenmeye giremez. Kadın zihinsel üretimin dışında tutulunca: Kadın yalnız, Devlet’in mi dışındadır. Kadın zihinsel faaliyetin, sanatın, hâkim sınıfların ayrıcalığı olan her faaliyetin dışındadır. Eski Yunan’da bir tane kadın filozof gösterebilir misiniz? Bir tane kadın Romalı şaire rastladınız mı? Hz. Muhammed ‘in hadislerine göre, 124 bin nebi bulunuyor. İçlerinde kadın var mıdır? Aynı soruları, İran, Emevi, Abbasi ve Osmanlı için de sorabiliriz. Özeti şudur: Kölelik ve kulluk sistemlerinin ideolojisini inşa edenler arasında kadın bulunmaz. Yani kadın olmak ve aydın olmak bir araya gelemez. Kadın, zihinsel yaratıcılığın dışına sürülmüştür. Bu durumda, kadınla derin duygusal iletişim de olanaksız kılınmıştır. Zihinsel ve duygusal derinliği olmayan kadınla ancak insan soyunu üretmek için ilişki kurulur. Aşk ise yalnız insan türünü üretme eylemi değildir; zihinsel ve duygusal boyutları olan bir ilişkidir. Bu durumda Platon ne yapsın? Kadını niçin Devlet’ine alsın? Kadınla hangi derin cinsel arkadaşlığı tadabilir ki? Platon’un Devlet’inde ”kutsal aşkın erkekler arasında olması”, kadının zihinsel faaliyet alanının dışına atılmasının olağan bir sonucudur. Duygusal ilişki, erkekle olmaktadır. Eski Yunan’da erkekle duygusallık boyutu olmayan ilişkiye ”pis oğlancılık” denmektedir. Oğlancılığın ”hası” duygusal oluyor. ”Kutsal aşklar”, köleci ve feodal soylular sınıfı içinde erkekler arasında yaşanıyor. Büyük İskender ‘in büyük aşkı, filozof Aristotales ‘tir. Mevlana, Şemsi Tebrizi ve Hüsamettin Çelebi ‘ye büyük bir tutkuyla bağlıdır. Anadolu’da ”davul dengi dengine” denir. Cinsel aşk, eşitler arasında derindir; denkler arasında derindir. Kölelik ve kulluk toplumlarının filozofları, düşünürleri, şairleri, kadınlar arasında kendi denklerini bulamayacakları için, derin zihinsel ve duygusal beraberliklerini kendileri gibi entelektüel erkeklerde aramışlardır. Peki saray kadınları, soyluların kadınları ne yaptılar, gerçek sevgi ve şefkati nerede buldular? Erkeğin erkeğe yöneldiği bu toplumlarda, aşağılanmış ve gururunu yitirmiş olan kadın, aşkı kendi eşitinde aramıştır. Lezbiyenlik bir bakıma bir aşağılanmanın ve bir hüznün paylaşılmasıdır. Erkek eşcinselliğinin yaygın olduğu her toplumda, kadınlar da eşcinselliğe itilmiştir. Oğlancılık ile sevicilik aynı toplumsal ilişkilerin ürünüdür; bir madalyonun iki yüzüdür. Erkek ve kadın, zihinsel ve duygusal derinliği olan beraberliği, sınıfsal karşıtlıklar yüzünden karşı cinsle kuramayınca bu kez, kendi cinsini tersine çevirmeye zorlanmaktadır. Toplumsal sistem ve ideoloji, erkek ve kadın biyolojisini zorluyor.

3. ÇÜRÜYEN KAPİTALİZM VE EŞCİNSELLİK

Günümüzün Roma’sı: Eşcinsellik, kapitalizmin çürüme döneminde, emperyalizm çağında doruğa çıktı. Hitler ‘leri, Mussolini ‘leri ve en son ABD saldırganlığını yaratan emperyalizm, yalnız şiddet alanında değil, eşcinsellikte de Neron ‘ların köleci imparatorluklarıyla karşılaştırılamayacak rekorlar kırmıştır. ABD’li araştırmacı Kinsey , kırk yıl önce ABD’deki eşcinsellerin oranını yüzde 37 olarak saptıyordu. Yaptığı anketler sonucu yazdığı rapora göre, üç ABD’liden biri eşcinsel veya eşcinsel duyumlu idi. Aradan geçen kırk yıl içinde eşcinselliğin çok daha yaygın hale geldiği ve sistemin propaganda araçlarınca yüceltildiği söyleniyor. ABD, her alanda günümüzün Roma’sı oldu. Kinsey raporunun açıkladığı oranlar abartmalı olabilir, bunu tartışmıyoruz. Önemli olan şudur: Kapitalizmin liberal çağında eşcinsellik eğiliminin bugüne göre çok çok küçük oranda olduğudur. Yine aynı yasayı keşfediyoruz: Atina ve Roma’da olduğu gibi, sınıf tahakkümünün ağırlaşması, cinsler arası eşitsizliklerin büyümesi ve sistemin çürümesi ile eşcinsellik arasında koşutluğu kapitalizm de kanıtlamıştır. Özel çıkar ve bireysel kâr sistemi, bugün doğa ve insanı yıkıma uğratan bir nitelik kazandı. Artık sistem, aşkı da doğadan koparmaktır. Çürüyen kapitalizm, doğayla birlikte insan doğasını da zorluyor. İngiltere parlamentosunun kudretini anlatmak için, ”Kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında her şeyi yapabilir” denir. Çürüyen kapitalizm, İngiliz parlamentosunu da geçerek erkeği kadın ve kadını erkek yapacak ölçülerde doğayı zorlamaktadır. 20. yüzyılın sonlarında özel çıkarcılık, dizginlerinden boşandı. Buna bağlı olarak bireycileşme, yalnızlaşma, cemaatini yitirme, tüketim humması ve can sıkıntısı yanında ve onlarla ilişkili olarak eşcinsellik de yayılmaktadır. Burada eşcinsellik, sistemin insana dayattığı acılardan ve yırtıcılıktan kaçmak için, uyuşturucu gibi, içki, kumar, iskambil oyunları, falcılık, büyücülük, loto-toto, piyango, ganyan gibi, bir yabancılaşma ve çürüme olayıdır. 12 Eylül patlaması: Türkiye’nin eşcinsellik olayını, 12 Eylül’den sonra yoğun ve yaygın olarak yaşaması da anlamlıdır. 24 Ocak kararları ve 12 Eylül cuntası, sınıf farklarını Türkiye tarihinin görmediği oranda derinleştirmiş, toplam 650 bin insanın gözaltı ve hapishaneden geçtiği bir şiddet uygulamış, emekçi hareketini ezmiş, Türk-İslam Sentezi’ni resmi ideoloji olarak kabul etmiştir. Bütün bunlara bağlı olarak, eşcinsellikte de patlama yaşanmıştır. Türkiye insanı, homoseksüel, travesti, heteroseksüel, lezbiyen, gay gibi kavramlarla hep 12 Eylül döneminde tanıştı. Eskiden Türkiye toplumunda olağandışı ve iyi gözle görülmeyen, en azından bir davranış bozukluğu sayılan eşcinsellik, 12 Eylül’den sonra büyük ideolojik atağını yapmıştır. İstanbul, İzmir ve Ankara’nın belli çevrelerinde, eşcinsel olmayan entellerin utandığı ve entelden sayılmadığı bir hava estirilmiştir. Sendikalı işçi sayısı azalırken, işçi hakları bastırılırken, tarımın çökertildiği bir ortamda köylünün yaşama hakkı tehdit altına girerken ”cinsel tercih özgürlüğü”, insan hakları listesinin en başına kurulmuştur. Emperyalist sistemin merkezlerinde imal edilen ”Yeni Sol”, bu dönemde Türkiye’ye ihraç edilmiş ve bunlar aracılığıyla sınıf mücadelesi aşağılanarak eşcinsel, travesti, fahişe, lumpenlik gibi sınıf dışı unsurların hak ve özgürlükleri için mücadele örgütleri ve partisi devreye sokulmuştur. Eşcinselliğin bir emperyalist ihraç malı olduğunu, 12 Eylül döneminde kendi ülkemizde de gördük.

III. EMPERYALİZMLE GELEN EŞCİNSELLİK

4. Toplumsal çöküş ve eşcinsellik

Eşcinselliğin sınıflar ve cinsler arasındaki farklılaşmaların aşırıya varmasıyla olağanlaştığını saptadık. Bu farklılaşmaların olağanüstü derinleşmesi, sınıflı toplum sistemlerinde tıkanmalara, çöküş ve dağılmalara neden olmaktadır. Bu dönemlerde eşcinselliğin de patlamalar yaptığı görülüyor. İlginçtir, Türk mitolojisi binlerce yıl önce eşcinselliği kaos ve kıyamet dönemlerinin belirtisi sayıyor. Eski Türkler, eşcinselliği dünyanın sonunun geldiğini gösteren bir alamet olarak görüyorlar (4). Toplumların devrimci yükseliş dönemlerinde yaşanan iyimserlik ve geleceğe duyulan umut, cinsel aşka da canlılık kazandırırken çöküş ve dağılma koşulları eşcinsellik eğilimini güçlendirmektedir. Bu olay, sınıfsal çelişmelerin keskinleşmesi yanında, bunalım dönemlerinin ruh halinde yarattığı karamsarlıklar, dengesizlikler ve karmaşayla da ilgilidir. Nitekim eşcinsellik, eski Yunan’da, Roma’da, Ortadoğu imparatorluklarında ve emperyalist-kapitalist toplumda, derin bunalım ve çöküş dönemlerinde yayılmış ve toplumu sarmıştır. Bunalım dönemlerinin hercümerci, belirsizlikleri, güvensiz ortamı, yırtıcılığı, karmaşa ve gürültüsü, eşcinsellik eğilimine yol açıyor. Fareler üzerinde yapılan bir deney de bu saptamayı doğrulamıştır. Bilim adamları, gürültülü bir ortamda bırakılan farelerin bir süre sonra eşcinsel ilişkilere girdiklerini gözlemliyorlar.

Emperyalist-kapitalist sistem, bunalım dönemlerinde yarattığı kargaşalık ve güvensizlikle insanları serseme çevirmekte ve gürültü altında kalan farenin durumuna itmektedir. Gürültüde kalan fare durumunu, son yıllarda Rusya halkı büyük acılarla yaşadı. 1996 yılı Ağustos ayındaki Rusya gezimde görüştüğüm Şeniyin, Tulkin, Ligaçev, Gruçkov, Zufanov gibi günümüzün Komünist Parti liderleri, bana şu çarpıcı gerçeği anlattılar: Rus toplumu, eşcinselliği yaygın olarak emperyalizmin kültürel saldırısıyla öğrendi. Belki seyrek olarak eskiden de vardı. Ama kenarda, köşedeydi, toplum bilmezdi. Hele övülmesi,yayılması, reklam edilebilmesi, düşünülemezdi bile. Ancak çürüyen emperyalist kültür, bizim toplumsal değerlerimizi bozguna uğratınca, eşcinsellik artık sıradanlaştı, dahası bir süre sonra yozlaşmış aydınlar arasında bir itibar kaynağı haline geldi. Eşcinsellik ile toplumsal çöküş ve çürüme arasındaki ilişkiyi, biz kendi tecrübemizle öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz. Ve 18 Ocak 1999 günkü gazetelerde çıkan bir haber, Kızılordu askerlerinin fahişelik yaparak geçimlerini sağladıklarını yazıyordu. Eşcinsellik bir kez daha toplumsal ve ekonomik iflasın acı meyvası olarak karşımıza çıkıyordu.

5. Biyolojik eşe yabancılaşma

Yabancılaşma: Yabancılaşma uzlaşmaz sınıf çelişmelerinin ürünüdür. Kabile toplumunun sınıflara bölünmesiyle birlikte insanın yabancılaşması süreci de başlamıştır. Para ekonomisinin doruğu olan kapitalizm, yabancılaşma sürecinin de doruğudur. Kapitalist meta sistemi, hele emperyalizm çağında, her şeyi meta ekonomisinin içine çekmiş, her şeyi alınır satılır hale getirmiştir. Kapitalizmin piyasa ekonomisini tahlil eden Marx, insanın bu ilişkiler içinde

• Üretime,
• Ürettiği ürüne,
• Topluma,
• Ve İnsanın kendi türünün üretimine yabancılaşması.

Eşcinsellik de bu yabancılaşma olayının bir görüntüsü ve belirtisidir. Kapitalizm, insanı maddi üretime yabancılaştırdığı gibi, kendi türünün üretimine de yabancılaştırmaktadır. Kendisini üretmeye yabancılaşan insan, doğadaki biyolojik eşine, yani karşı cinse de yabancılaşıyor. Başka deyişle cinsel aşka yabancılaşıyor. Marx, kapitalizmin çürüme döneminde yaşamadı, eşcinselliğin bu denli yaygınlaştığını ve sistem tarafından dayatıldığını ve yüceltildiğini görmedi. İnsanlığın 20. yüzyılın sonlarında yaşadığı deneyim göstermektedir ki, yabancılaşma; insanın yalnız üretime, ürüne, topluma ve kendisine yabancılaşması değil, aynı zamanda insanın biyolojik eşine ve cinsel aşka da yabancılaşmasıdır. Cinsel aşk ve doğa: Cinsel aşkı tanımlamaya kalkacak kadar cesur değiliz. Ancak aşkın iki unsurunu belirleyebiliriz: Birincisi, aşk insanın kendi cinsini üretmesiyle ilgilidir. Denebilir ki, insanın üreme içgüdüsü, cinsel arzu ve aşkla pekişmiş ve güvenceye kavuşmuştur. Kuşkusuz bu olay, doğaüstü bir iradenin ürünü değildir. Kökleri canlıların insan öncesi evrim hikâyesine kadar uzanıyor. Üreme için cinsel ilişki eyleminin, canlıların biyolojik varlıklarında, belli kimyasal ve fiziksel süreçlere yol açtığı ve bu süreçlerin canlıların evrim tarihi içinde belli değişimlerden geçtiği açıktır. Bu evrimin doruğunda insan türü bulunuyor. Bilimsel verilere göre, cinsel aşk, insan beyninde ve vücudunda belli faaliyet ve dönüşümlerle bağlantılı olarak yaşanıyor. Cinsel aşkın beynin belli bölgelerinde özel bir faaliyete yol açtığı, kandaki ve insan vücudundaki belli hormonları harekete geçirdiği; solunum sistemini, kalp atışlarını, kan basıncını vb. etkilediği biliniyor. Yalnız bilim adamları değil, her insan, cinsel aşk ile insanın fiziksel varlığı arasındaki ilişkiyi kendi tecrübeleriyle saptamıştır. Cinsel ilişkinin, beş duyuyla gerçekleştiği açıktır. Dokunma, görme, koklama, duyma ve tat alma duygularının insan vücudundaki belli maddi oluşum ve değişimleri harekete geçirdiği belirlenmiştir. Konuyu uzmanlarına bırakıyoruz. Ancak bu yazı kapsamı içinde vurgulamak istediğimiz olgular şunlardır:

• Cinsel aşkın kökeninde ve temelinde insanın kendi türünü üretmesi vardır.
• Bu üreme faaliyetiyle bağlantılı olan arzu ve duygular, canlıların milyarlarca yıllık ve insan türünün milyonlarca yıllık evrimi sonunda oluşan fizyolojik süreçlerdir.

Bu fizyolojik süreçleri ve duyguları, insan; kadın ve erkek cinsi özellikleriyle yaşar. Özetle: Karşı cinse beslenen cinsel duyguların üreme ile bağlantısı, insanın evrimiyle sınırlarsak, en azından birkaç milyon yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Ve bu evrim sonucu, insan fizyolojisinde belli oluşum ve süreçler oluşmuştur. Aşk ile üreme arasındaki bu bağa, aşk ile insan doğası veya aşk ile cinslerin doğası arasındaki bağ olarak da bakabiliriz. Üreme ile cinsel duygular arasındaki bu bağ fizyolojik olduğu için, toplumsal ve ideolojik nedenlerle zorlandığı zaman kriz doğmaktadır. Eşcinsellik, bu krizin belirimlerinden biridir.

(4) Arif Acaloğlu , ”Türk mitolojisinde eskatoloji, toplum ve etik değerler” , Papirüs, sayı 23, Ocak 1999, s. 20 vd.

IV. CİNSEL AŞKIN ZİHİNSEL VE DUYGUSAL CEPHESİ

Cinsel aşk, türün üremesiyle bağlantılı kuşkusuz, ancak bundan ibaret değil. Kendi türünü üretmek için fiziksel ilişki, hayvanlarda da var. Ancak biz insanlar, hayvanlardaki bu ilişkiyi ”cinsel aşk” olarak görmüyoruz.

İnsanlara göre, cinsel aşkta, hayvanlardan farklı ve fazla olarak fiziksel ilişkinin ötesinde, zihinsel ve duygusal bir alışveriş var. Cinsel aşkın ikinci unsuru, bu zihinsel ve duygusal iletişimdir. En önemlisi, bu iletişim, büyük bir mutluluk kaynağı. Ancak insanlar arasındaki zihinsel ve duygusal alışveriş, cinsel aşkla sınırlı değildir.

Cinsel aşkı diğer duygusal ve zihinsel iletişim türlerinden ayıran, karşı cinsler arasındaki üreme faaliyetiyle bağlantısıdır. Üreme faaliyeti temeli oluşturuyor. Ancak insanın zihinsel ve duygusal varlığı geliştikçe cinsel aşkın da derinleştiği ve çok daha zengin bir mutluluk kaynağı haline geldiği kesindir. Şöyle de ifade edebiliriz: Hititler döneminde bundan üç-dört bin yıl önce yaşayan çobanlar veya tarımcılar arasındaki cinsel aşka göre, 20. yüzyıl aydını veya sanatçısının aşkında yaşanan duygu derinliği ve zenginliği arasında büyük fark vardır. Bu nedenle derin bir düşünür ve yaratıcı, aynı zamanda duygulu ve tutkulu bir âşıktır. Beynindeki gelişmişlik ile aşk arasında doğru bir orantı bulunur. Aşkın zihinsel ve duygusal boyutu, kuşkusuz toplumsaldır. İnsanın sınıfı, kültürü, tecrübeleri, zihinsel birikimi ve duygusal gelişimiyle belirlenmiştir. Masallar ve pastoral öyküler ne derse desin, zihinsel birikimi zengin olan bir insanın, aşkı da derin ve zengin duygularla yaşama olanağı fazladır.
İnsanın zihinsel varlığının biyolojik varlığından kopmaya zorlanması: Eşcinsellik, cinsel aşkın iki unsur arasındaki bağı koparmaktadır. Eşcinsellikte, insan fizyolojisi ile zihin ve duygu iletişimi arasındaki bağlantı, milyonlarca yıllık geçmişinden kopmaya zorlanmaktadır. Oysa cinsel duygularla beyin, hormonlar, kan dolaşımı arasındaki ilişki, insan evrimi açısından milyonlarca yıllık bir geçmişin ürünüdür. Bu açıdan bakınca, eşcinsellik, milyonlarca yıllık biyolojik evrimin inkârı oluyor. Belli toplumsal süreçlerde oluşan belli bir ideolojik konumlanma veya belli toplumsal durumların dayattığı bir insanlık hali, kişiyi insanın biyolojik tarihinden kopmaya zorlamıştır.

İnsanın, milyonlarca yıllık fiziksel evriminden, belli toplumsal ve zihinsel dayatmalarla kopması, fiziğin zorlanmasıdır; fizik ötesi, metafizik bir olaydır. Oysa insan, doğanın bir parçasıdır. Ve insan, doğada bir cins olarak, kadın veya erkek olarak var olur. Ve insanın kadınlığı ya da erkekliği, tek tek her insanın hayatıyla belirlenmemiştir; insan türünün hayatıyla belirlidir. Tek tek insanların cinsel varlıkları ve duyguları, beyinleri, solunum ve kan dolaşım sistemleri, o insanın bireysel tecrübesiyle kendi türünün genel özelliklerinden ayrılamaz. Ayrılmaya zorlanırsa, insanın fizyolojik, zihinsel ve duygusal varlığının bunalıma girmesi kaçınılmazdır. Eşcinsellikte, kişinin yaşadığı toplumsal tecrübe, insan türünün milyonlarca yıllık doğal evrimiyle karşı karşıya gelmektedir. Milyonlarca yıldır erkek olan bir fizyolojik sistem, diyelim sekiz-on yıllık bir tecrübe sonunda, toplumsal veya ideolojik nedenlerle kadın olmaya zorlanmaktadır. Veya milyonlarca yıllık kadın fizyolojisi ve duygusal varlığı, belli toplumsal etkilerle erkek olmaya zorlanmaktadır. Eşcinsellik, ideolojinin doğayı zorlaması oluyor. Temele inersek eşcinsellik, bir toplumsal durumun doğayı zorlaması oluyor. Oysa karşı cinse duyulan aşk ile doğaya duyulan sevgi arasında çok köklü bir bağlantı vardır. İnsanın aşkını, eskiden beri çiçeklerle, akarsularla, çağlayanlarla, yağmurla, rüzgârla veya fırtınayla anlatması, doğa ile aşk arasındaki bağlantının ne kadar yerleşik ve sağlam olduğunu gösterir. Cinsel aşk, kadınlık ve erkeklik olarak da beliren insan doğasından koparıldığı zaman, aslında insan ile doğa arasındaki ilişki zorlanmaktadır. Somut olarak hormonlar zorlanmaktadır. Kan basıncı tersine çevrilmek istenmektedir. Beyindeki milyonlarca yıllık faaliyet ve kurumlaşma zorlanmaktadır. Beş duyu sisteminin milyonlarca yıllık yerleşik yapısı zorlanmaktadır. Bu fizyolojik zorlamanın temelinde, toplumsal zorlamalar vardır. Milyonlarca yıl sınıfsız olarak yaşamış olan insan, sınıflara bölününce, tahakküm ve boyun eğme ilişkisine zorlanmıştır. Bu, insan varlığını derinden etkilemiş ve yabancılaşma dediğimiz sürece yol açmıştır. Eşit olmayan insanlar arasındaki aşk ise ezmek, boyun eğmek, teslim almak, burnunu sürtmek, kapris, naz, aldatmak gibi eylemlerle iç içe geçmiştir.

6. EŞCİNSELLİK MUTSUZLUK KAYNAĞI

Özgürlüğe yıkım: Eşcinselliğe hayat:

• Sınıfsal eşitsizlik, baskı ve sömürü.
• Cinsler arası eşitsizlik, kadının köleleşmesi ve aşağılanması.
• İnsanın kendine ve biyolojik eşine yabancılaşması.
• Toplumsal çöküntü ve kaos dönemlerinde insanın sersemlemesi ve dengesini yitirmesi.

Eşcinselliğin toplumsal kaynakları bunlar. İnsanlığın ezeli özlemlerine yapılan saldırılar, eşcinselliğin de yolunu açıyor. Bunca fenalık ve mutsuzlukla birlikte boy veren eşcinsellik, nasıl oluyor da mutluluk kaynağı olarak gösterilebiliyor? İnsanın özgürlük mücadelesi, sınıfsal ve cinsel eşitsizlikleri ortadan kaldırma ve doğa ile insan arasındaki uyumu sağlama mücadelesidir. Özgürlüğe yıkım getiren her şey, eşcinselliğe hayat veriyor. O zaman nasıl olur da eşcinselliğin bir özgürlük olduğu ileri sürülebilir? Cinsel kölenin ‘mutluluğu’: Yunan soylularının kucaklarına atılan genç kölelerin, Roma imparatorlarının koyunlarına sokulan köle oğlanların, padişahların eğlencesi olan oğlanların, kuytularda zorla ırzlarına geçilen sokak çocuklarının ”özgürlüğünden” söz etmek kadar korkunç bir aldatma ve ikiyüzlülük var mıdır? Ezen ve çöken sistemin efendileri bu eşcinsel ilişkilere girerken acaba özgürler mi? Onlar da tahakküm, baskı ve şiddet uygulayacak, insanlıktan çıkan zavallılar değiller mi aslında? Sistem, onlar da eşcinselliğe yuvarlanmış değil midir? ”Fantezi” olduğu söylenen bütün bu davranışlar, korkunç bir yabancılaşmanın pençesindeki insanların bozgun içinde itildikleri bir insanlık hali değil midir?

Tarihin tanıklığı bir yana, herkesin örneklerine bakarak yaptığı gözlemler de, eşcinselliğin büyük acıların ve mutsuzlukların kaynağı olduğunu göstermiyor mu? Bulunamayan iç barış: Görülen odur ki, eşcinseller, toplumumuzdaki yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı, bireycileşmeyi, yırtıcılığı, gerginlikleri, huzursuzlukları, herkesten birkaç kat daha ağır yaşamaktadırlar. Bu ıstırapları, yalnız toplumdan dışlanma ve aşağılanmayla açıklamak çok aldatıcıdır.

Bir yabancılaşma ve kişisel bozgun durumu olan eşcinselliğin yarattığı gerginlikleri, kendilerine çok güvenen kimi sanatçılar ve entelektüeller dahi aşabilmiş değillerdir. Toplumsal barış yanında insanın iç barışı ve dinginliği, mutluluk için olmazsa olmaz koşuludur. Eşcinsel, kendisinden hoşnut ve huzurlu değildir. İntiharların, eşcinseller arasında yaygın olması anlamlıdır. Bu açıdan eşcinsel, toplumun yaşadığı büyük bunalımları en aşırı yaşayan bir toplumsal kurbandır. Onlar, toplumsal eşitsizliklerin ve yabancılaşmanın yükünü şu veya bu nedenle en çok çeken ve bu ağırlığın altında en çok ezilen insanlardır. Hal böyle olunca, sistemin ideolog ve sanatçılarının eşcinselliği özendiren ideolojik faaliyetleri de yerli yerine oturuyor.

SONUÇ: YABANCILAŞMADAN KURTULMUŞ EŞİTLERİN AŞKI

Eşcinsellik, eşitliğe aykırı süreçlerin ürünüdür. Yine eşcinsellik, yukarıda kanıtlarıyla gösterildiği gibi, özgürlüğe aykırı süreçlerin ürünüdür. Oysa cinsel aşk, ancak eşit ve özgürler arasında bütün zihinsel derinliği ve duygu zenginliğiyle yaşanabilir. İmparator Neron ile kölesi arasında derin bir aşk olamaz. İlk eşcinsellik deneyimini düştüğü sokakta tecavüze uğrayarak yaşamış insan da yaralanmıştır; incinmiştir. Bütün deneyimler, en sonunda o ilk deneyimin tekrarıdır. İnsanlığın üç büyük davası vardır: Eşitlik, özgürlük ve barış. Sınıflara bölünmüş ve cinsler arası eşitsizliğin hüküm sürdüğü toplum, ancak sınıflar ve cinsler arası eşitlikle yabancılaşmadan kurtulur ve barışa da kavuşur. Bu barış, hem toplum içindeki barıştır hem de insanın iç dünyasındaki barıştır, kendinden hoşnut olmaktır. Toplum içindeki farklılıkların yarattığı kavga, eşcinselin iç dünyasına daha da şiddetle yansımaktadır. Sınıfsız toplum, eşitlik ve özgürlüğün zeminini yaratmak yanında, insan ile doğa arasında bozulan dengeyi kurmak yoluyla da, gerçek cinsel aşkın ortamını getirecektir. İnsanoğlu, özel çıkar ve bireysel kâr sistemini ortadan kaldırarak insanın biyolojik varlığı ile zihinsel-duygusal varlığı arasındaki milyonlarca yıllık dengeyi, bu kez çok daha üst düzeyde yeniden kuracaktır. Bu, boş bir hayal değildir. İnsanlık tarihine ve günümüz toplumuna bakarsak, en derin ve en güzel aşkların, bireysel çıkardan arınmış derin düşünceli ve eşitler arasında yaşandığını görürüz. Sınıfsız bir dünya özlemi ve her tür eşitliği özümlemek, uçsuz bucaksız duygu zenginliğinin de koşuludur. Herkes, sınıfsız toplum insanını daha bugünden kendi kişiliğinde yaratarak büyük sevdaların ve eşsiz mutlulukların insanı olabilir.

http://ilkkursun.site/escinsellik-ve-yabancilasma

Srar - Fadime Özkan'dan homofobi: CHP eliyle eşcinsel dayatma

$
0
0
CHP’li belediyeler eşcinsellerin "onur" (!) gösterisine bu yıl her zamankinden daha büyük bir coşkuyla destek verdi. Sanki birileri bir düğmeye basmış gibi CHP’li belediyelerin kurumsal hesaplarından art arda içerikler paylaşıldı. İzmir Belediye Başkanının “birlikte yürüme vaadi” dikkat çekici; Çanakkale Belediyesi’nin paylaşımı sarsıcıydı, “Çanakkale çoktan geçilmiş” yorumları yapıldı.

CHP bu konuda daha önce sahip olmadığı bir özgüven içinden konuşuyor. 23 Haziran’da İstanbul’da aldığı oyun yanılsamasıyla kendini ilk kez Türkiye partisi sanıyor.

İyi Partili ülkücülerin, HDP’li Kürtlerin, Saadet Partili hacıların, küskün yahut hesapçı AKePe’lilerin oyuyla seçim kazanmış olmanın meşruiyetiyle eşcinsellere destek çıkıyor CHP.

Benzer bir ikiyüzlülük 2015’te yaşandı. 7 Haziran’a giderken Türkiye partisi olduğunu iddia eden HDP, seçim beyannamesinde “LGBT’lilerin eşit, özgür ve onurlu yaşam hakkı” başlığıyla ele aldığı vaatlerini dindar Kürtlere hiç anlatmadı. Neden diye sorulduğunda hep agresifleşti.

HDP’nin yarım kalan siyasi hedeflerini tamamlamakta CHP’nin dikkate değer bir gayreti var bugün.

***

Eşcinsellik insanlık tarihi kadar eski ve biyolojik, psikolojik, sosyal, siyasi, dini pek çok boyutu var. Siyasi partiler mevzuya girdiğinde kimlikler, hak ve özgürlükler giriyor devreye ve CHP’nin son propagandasına baktığımızda “Farklılığı kabul” vurgusu hemen fark ediliyor.

Ama aynı CHP’nin “başörtülü hakim mi, asla” görüşüne de “Suriyeliler defolsun” nefretine de eş zamanlı olarak şahit oluyoruz. Yeni CHP’nin farklılığa tahammül sınırını da, sosyal hedefini de anlayabiliyoruz böylece.

***

Avrupa ülkelerinde de konu eşcinsellerin hak ve özgürlüklerine kilitlenmiş vaziyette. Talep net; eşcinsel evlilik ve evlat edinme yasal olsun. Türkiye’deki eşcinsellerin “anayasal güvence” talebi de bu.

Dünyada 17 ülke izin vermiş eşcinsel evliliğe. 11’i Avrupa ülkesi ve sağ radikalizmin, ırkçılığın yükselmesinde bunun da payı var. Zira LGBT haklarının özgürce ifade edildiği ama itiraz edenlerin susturulduğu bir durum var Avrupa’da.

***

Türkiye’de de resim yavaş yavaş buna dönecek belli. Siyasi karşıtlıklardan beslenip “sevgi kazansın” diyerek ve 23 Haziran sonuçlarını manivela olarak kullanarak eşcinsellere bir alan açılmak isteniyor.

Sanki insanların cinsel tercihleri ya da yatak odası deneyimleri konu ediliyormuş, eşcinsellere şiddet isteniyormuş gibi bir ezberle ön almayı deniyorlar. Bu böyle giderse çoluk çocuğunu korunmak isteyen herkes “homofobik” olmakla suçlanacak.

Oysa Türkiye’de toplum bu konuyu aileye saldırı olarak görüyor. Kimsenin cinsel tercihini ya da yatak odası kimliğini bilmek, görmek, onaylamak istemiyor. “Biz başörtüsüne evet dedik, siz de eşcinsel haklarına evet deyin” türünden çarpık dayatmalara maruz kalmak hiç istemiyor.

İnsanlar çocuklarının sağlıklı şekilde yetişmesini istiyor, ister. Ortalarda gezdirilen ve sanki meşruymuş, makulmüş, herkes için mümkünmüş gibi sunulan sapmalardan oğlunu kızını sakınmak ister. Devletten ve toplumdan önce insanlar istemez neslin bozulmasını.

***

Üç semavi din için de günahtır eşcinsellik, hastalık değil. Dinlerin günah dediğinin hastalık olarak görülmesi modernleşmeyle başlıyor ve 40-50 yıldır da siyaset alanına dönüşüyor.

Aslında bir dayatmadır gidiyor. Eşcinseller ısrarla yatak odalarını topluma açmak, kamusal alana taşımak istiyorlar. İstiyorlar ki yatak odası kimliklerini herkes bilsin ve onaylasın.

Üstelik başımızı öte tarafa çevirmek de yetmiyor artık. Seçim beyannamelerine çoktan girdi, CHP belediyeleri bu işi yerelde sahiplendi neticede. Üstelik 90’lardan bu yana hemen her dönem en az bir TV kanalında en az bir eşcinsel yayında.

TV’lerdekiler anneleri buna hazırlarken, gençlerin rağbet ettiği yeni mecralar ya cinsiyetsizliği ya kendi cinsine yönelimi özendirerek yayıyor. Gidişata el koymak içinse daha fazla geç kalmamak gerekiyor.

https://www.star.com.tr/yazar/chp-eliyle-escinsel-dayatma-yazi-1464694/

Rusya'da eşcinsel içerikli film sansürlendi

$
0
0
Elton John'un hayatının anlatıldığı filmin Rusya'da sansürlenmesini savunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "Elton John gerçek bir müzik dahisi ama film eşcinsel propagandası yapıyor" dedi.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dünyaca ünlü İngiliz müzisyen Elton John’un müziğine hayran olduğunu söylerken, ünlü şarkıcının hayatını anlatan Rocketman filminin Rusya’da sansürlenmesini savundu.

ELEŞTİRİLERE YANIT VERDİ
Japonya’daki G-20 Zirvesi'nin ardından konuşan Putin, Rocketman filminde yer alan eşcinsel sevişme ve öpüşme sahnelerinin filmden çıkarılması sonrası, Elton John’un eleştirisine yanıt verdi.

"ÇOCUKLARI RAHAT BIRAKALIM"
Associated Press’e konuşan Putin, bu eleştiri üzerine, “Kendisine büyük saygım var, o bir müzik dahisi ve performanslarını hepimiz seviyoruz ama yanıldığını düşünüyorum.” dedi. Rusya lideri, filmin 'çocuklar için eşcinsel propaganda' yaptığı gerekçesiyle sansürlenmesini savunarak, “Bireyin bir seçim yapmadan önce büyümesine izin verelim. Çocukları rahat bırakalım.” ifadesini kullandı.

Putin, “LGBT topluluğuna karşı tavrımız önyargısız. Topluluğun bir tarafı, saldırganca diğerlerinin fikirlerini değiştirmeye zorluyor.” dedi.

INSTAGRAM'DAN TEPKİ GÖSTERMİŞTİ
Elton John, kendisi ve eşi David Furnish ile iki oğullarının aile fotoğrafını Instagram’da paylaşarak, “Sansürlendi” mesajını yazmıştı.

FİLMİN İÇERİĞİ
Rocketman, Elton John'un Royal Müzik Akademisi'nden bir dahi olarak çıkıp, süperstarlık basamaklarını tırmanması ve söz yazarı Bernie Taupin ile olan iş birliği sürecini konu alıyor. Dexter Fletcher'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrolünü, Taron Egerton üstleniyor.

https://www.ensonhaber.com/rusyada-escinsel-icerikli-film-sansurlendi.html

Akşam - Markar Esayan'dan homofobi: Mesele eşcinsellik değil...

$
0
0
Son günlerde gündeme getirilen eşcinsellik meselesini hangi kesitte ve hangi amaçla tartışıyoruz, buna dikkat etmek gerekir. O yüzden mevzuyu doğru zeminde tutmanın sıfır veya eksi toplamlı bir sonuç elde etmemek için elzem olduğunu düşünüyorum.

***

Eşcinsel olmak şüphesiz insan haklarından, düşünce ve ifade özgürlüğünden muaf/mahrum olmak demek değildir. Bir insanın eşcinsel olduğu için uğradığı şiddet, ayrımcılık gibi her türlü suça karşı duyarlı olmak devletin ve sivil toplumun görevidir.

***

C-HDP tarafından gündeme sokulan eşcinsellik tartışmasına dini, tıbbi ve psikolojik zeminden girmenin de bir tuzak olduğunu düşünüyorum. C-HDP’nin bu işi kışkırtmasının nedeni İstanbul seçiminden sonra “gerginliğin azalma” tehlikesine karşı, seküler ve dindarları birkaç hat üzerinden karşı karşıya getirmektir. İkinci hat ise İYİ Parti’nin başını çektiği Suriyeliler meselesinin kaşınmasıdır. Burada eşcinseller de, mülteciler de araçsallaştırılmakta, toplumun önüne atılmaktadır.

***

Bir de hepimizi içine alan bir büyük hikaye vardır: Modern bireyin özgürlüğü meselesi neredeyse boş bir anlatıdan ibarettir. Simülasyon içinde yaşayan bir Batı toplumu söz konusu. Sözde bu özgür bireyler, ruhsal, cinsel, maddi, kültürel olarak affedersiniz inek gibi sağılıyor ve mesela iki erkek evlenebildiği için özgürlüğün gerçekten varolduğunu zannediyorlar. Eşcinseller toplumda daha kolay fark edildikleri için “özgürlük sayaçları” olarak kullanılıyorlar.

***

Eşcinsellik, en az eşcinsellerle ilgili bir meseledir artık. Sekülerleşmeye dayanıklılık gösteren geleneksel toplumları teslim almak için bir koçbaşı olarak kullanılmaktadır. Amaç artık onların uğradığı haksızlıklar değil, eşcinselliğin, aseksüelliğin, ensestin, pedofilinin norm haline getirilmesidir.

***

Kimin ne olduğu ve nasıl yaşadığı benim hiç umurumda değil. Yargılamak da öyle. Ama bana bir norm dayatılıyorsa, buna karşı çıkmak da benim hakkımdır.

Eşcinsel evlilik, eşcinsellerin evlat edinmesi, çocukların cinsiyetsiz yetiştirilmesi, ensest ve pedofiliye sonuna kadar karşıyım. Eşcinseller bu tartışmalarda belli kesimler tarafından pohpohlanmanın keyfine aldanmamalı, araçsallaştırılmaya karşı dikkatli olmalılar.

Mesele eşcinsellik değil çünkü.

https://www.aksam.com.tr/markar-esayan/yazarlar/mesele-escinsellik-degil-c2/haber-985649

Yeni Akit'ten homofobi: Atanı da al git Oray! Habertürk’ün homosu yol gösterdi

$
0
0
Eşcinsel sapkınların sözde “Onur Yürüyüşü”ne başta CHP ve HDP olmak üzere homosever yoğun destek gelirken, eşcinsel sapkınların toplum ahlakına aykırı propaganda niteliği taşıyan etkinliklerine valilikler tarafından izin verilmemesi homocuları üzdü. Habertürk’ün homo yazarı Oray Eğin, bugünkü köşesinde kendisi gibi eşcinsel sapkınlara ahlaksızlık mücadelesinde yol yordam gösterdi.


 Yusuf Kenan Çakır  yeniakit.com.tr  Eşcinsel sapkınların ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için verilen destekler Lut kavminin çocuklarını iyice azgınlaştırdı. Başta BM olmak üzere Siyonist lobilerin bütün dünyada yaygınlaştırmaya çalıştığı eşcinsel sapkınlık, içeriden verilen siyasi destekle aile yapısını doğrudan tehdit eder boyutlara ulaştı. Habertürk’ün eşcinsel yazarı Oray Eğin, ahlaksızlık organizasyonları için kendisi gibi eşcinsel olan LGBT sapkınlarına önerilerde bulundu, yol gösterdi.

Cinsel kimlikler siyasi saldırı altındaymış

Eşcinsel Oray Eğin Habertürk’teki bugünkü makalesinde, eşcinsel sapkınlığın sözde tarihi mücadelesine atıf yaparak, Türkiye’deki eşcinsel sapkınlara şu ifadelerle seslendi:

“Bu yazıyı yattığım yerden yazıyorum, New York’taki “Pride” yürüyüşünden yeni geldim ve saatlerdir ayakta olduğum için hareket edecek halim yok. Epeydir bu şehirde yaşamama rağmen onur yürüyüşü bana başka bir kuşağın alışkanlığıymış gibi gelirdi. Atalarımız bizim için mücadele verdi, birçoğu hayatını feda etti ama onların açtığı yoldan kısa sürede epey hak kazandık. Epeydir de pride bir hak arama mücadelesi değil, halkın her kesimi için felekten bir gün çalmak, eğlenmek, partilemek için bir bayrama dönüştü.

Ana akım olan her şeye olan itiraz ettiğim gibi pride’a da muhalefet etmeye başlamıştım.

Derken New York Times’da pride’ın tarihçesi hakkında Andrew Solomon’ın yazısını okudum. Pride’ın her zaman tüyler, kostümler, abartılı makyajlar, saç modelleri olmadığını, ilk çıkışının çaresiz bir cesaretin eseri olduğunu anlatıyor ve herkesi sokağa çağırıyordu. Haklar kazanıldı ama insanların yaşantıları, cinsel kimlikleri hala siyasi saldırı altında.”

Trump bile homoluğa karşı çıkıyor

Oray Eğin, yazısını şu ifadelerle sürdürdü:

“Başkan Trump ordudan trans bireyleri kovmaya çalışıyor; iktidar dini değerler adına kimi işletmelerin eşcinsel müşterilere hizmet vermemesini normal karşılayabiliyor; Amerikan büyükelçiliklerinde gökkuşağı bayrağının göndere çekilmemesi talimatı veriliyor. Amerikan Başkan Yardımcısı ise Trump’ın deyimiyle eşcinselleri asmak isteyen biri. Sadece Amerika’da değil, Iran gibi ülkeler ya da İŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde eşcinsellerin uğradığı zulüm de Solomon’a göre onur yürüyüşünün diriltilmesini zorunlu kılıyor.

O yüzden bu sene ilk kez o da yürüyüşe katılmaya karar vermiş, ben de onu okuyunca tembelliği bırakıp sokağa attım kendimi.

Keşke bu yürüyüşe İstanbul’da katılabilseydim ama. Ne yazık ki daha birkaç sene öncesine kadar bizde de güle oynaya her çeşit insanın katıldığı bir şenliğe dönüşen onur yürüyüşü bu sene de valilik engeliyle yapılamadı.”

Papa bile yargılamıyorsa Türkiye de “Bana ne” diyebilmeli

Oray Eğin, “atalarımız” olarak bahsettiği eşcinsel sapkınların barlarda başlattıkları sözde onur mücadelesini örnek almak gerektiğine işaret ederek, şöyle devam etti:

“Ancak bu durum Türkiye’deki onur yürüyüşü için yolların tıkalı olduğu anlamına gelmemeli. Aksine belki de 50 sene önce Stonewall isimli mafyanın işlettiği ve kaçak içki satan ama eşcinsellerin güvenli bir şekilde eğlendikleri bardaki atalarımız gibi işe sıfırdan başlamak gerekiyor. Kostümleri ve makyajı bırakıp, artık var olmayan New York ahlak polisinin bastığı barda direnenler gibi bir kutlama değil de bir hak arama olarak yeniden yorumlamalıyız onur yürüyüşünü.

Stonewall’ın 50 yıllık hikayesindeki aşılan en önemli eşik geniş kitleleri eşcinsellere hak vermenin kimseye zararı dokunmayacağına ikna eğitmek oldu. Birinin haklarına kavuşmasının bir başkasının haklarının çiğnemesi anlamına gelmediğini gördükçe muhafazakar insanlar bile bunu mesele etmemeye başladı, LGBT+ hakları bu sayede geldi.

Bizde de toplumun geneli eşcinselliği mesele etmemeye, umursamamaya, ilgilenmemeye, “Bana ne, ne yaparlarsa yapsınlar” noktasına gelince engeller aşılacak. Papa bile yargılamıyorsa Türk halkı ve devleti de bunu becerir, eminim.”

Homolara “müttefik kuvvetler” tavsiyesi

Siyasi olarak eşcinsellere destek verenlerden bahseden Oray Eğin, eşcinsel sapkınlığın yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılması için gereken yöntemleri de şu cümlelerle anlattı:

“Bu süreçteki en kritik dönemeç bütün sosyal hareketlerde olduğu gibi ittifaklar kurmaktan geçiyor. Türk eşcinsel hareketinin de hızla kendisine yoldaş bulması, bu işe sanki sıfırdan başlıyormuş gibi sarılması gerekiyor. LGBTQIA+ gibi uzun harfler dizisinde A harfi “ally” yani “müttefik” kelimesini temsil ediyor. Hareketin dostları payesi LGBT+ bireylerin hayatını kolaylaştıran, onlar için mücadele eden insanlara veriliyor. Önemi sanıldığından daha da büyük bu müttefiklerin.

Türkiye’de bu hak hareketinin epey müttefiki var aslında.

Parti programında LGBT+ hakları olan HDP daha fazla konuşmaya zorlanabilir; Ertuğrul Kürkçü bir kere Meclis kürsüsünden konuşma yapmıştı ama devamı gelmedi. AK Parti’nin eski aile bakanı Fatma Şahin ilk kez LGBT+ derneklerinden bir temsilciyi toplantıya davet etmişti mesela. İktidar milletvekillerinin de kapısı çalınmalı, muhalefette ise eşcinsel haklarını adeta dava edinen eski milletvekilleri Melda Onur ve Mehmet Sevigen gibi isimlerin yerine gelenlere bu beklenti hatırlatılmalı. Ben arkadaşım Utku Çakırözer’e sesleneyim mesela buradan…

Medyaya da bu konuda tam saha pres uygulanabilir, köşe yazarlarından televizyon programcılarına teker teker kapılarını çalarak dava ve hakların gerekleri anlatılabilir. Eşcinsellerin başka sektörlere kıyasla nispeten yine en rahat iş bulabildikleri alanlardan biri medya, hatta muhafazakar medyada bile görev alıyorlar: Sabah’ın Washington temsilcisi kimliğini gizlemeyen bir gazeteciydi mesela. Medya yöneticilerinin LGBT+ çalışanlarının haklarını sağlaması konusunda bir bilinç oluşturmak o kadar da zor değil aslında.

Benzer şekilde iş dünyasından da açık açık destek almak için patronların çalınmalı. Bülent Eczacıbaşı’ndan Ferit Şahenk’e, Ömer Koç’tan Hüsnü Özyeğin’e iş dünyanın liderleri hak arayışına destek çıkmalı.

Bomonti’nin gökkuşağı şişesi gibi küçük jestlerin bile büyük önemi var. Kanyon binasına gökkuşağı renkli bayrak asmak ne büyük bir jest olur mesela, ya da yeni yapılacak İstanbul Modern’e. Eczacıbaşı ailesinin hiçbir itirazı olacağını zannetmiyorum. Fibabanka sadece bu aya özel gökkuşağı desenli kredi kartı çıkarsaydı ya da…

Böyle böyle bir normalleşme, alışma mümkün olacak, bireylerden gruplara, gruplardan topluma yayılacak ve tabandan yukarıya hak arayışına karşılık bulacak.”

https://www.yeniakit.com.tr/haber/atani-da-al-git-oray-haberturkun-homosu-yol-gosterdi-823841.html

Homofobik bir haber ve homofobik bir PDR’cinin isyanı: Linç yiyebilirim ama, 1970’li yıllara kadar hastalık olarak kabul edilen eşcinsellik neden sonradan normalleştirilmiş?

$
0
0


Sosyal medyadaki LGBT tartışmaları sürüyor.

LGBT’nin liberal bir toplum mühendisliği olduğuna vurgu yapılırken, eşcinsellerin yakın zamana kadar Avrupa’da değer görmediği, tamamen kapitalizmin aileyi ortadan kaldırmak için tutunduğu bir dal olarak gündemleştiğine değiniliyor.

Konu ile ilgili bir PDR’cinin attığı tweet ise sosyal medyada gündem oldu.

‘Ruhsar’ isimli kullanıcı ‘Bir pdrci olarak linç yiyebilirim ama 1970’li yıllara kadar hastalık olarak kabul edilen eşcinselliğin uzun zamandır normalleştirilmeye çalışılmasının tamamen toplumların yapısını bozmaya yönelik bir adım olduğunu düşünüyorum’ ifadelerini paylaştı.

Bunun üzerine Psikolog Mücahit Gültekin de bu paylaşıma destek vererek ‘Bu yorumdaki kritik cümle "linç yiyebilirim" cümlesidir. Paylaşımı yapan arkadaşımız, bunu göze alarak düşüncesini paylaşıyor. Peki ama, bizi soru sormaktan, itiraz etmekten, sorgulamaktan alıkoyan bu korkuyu kim var ediyor? Tartışmaya açık ve kapalı konuları kim belirliyor?’ dedi.

http://www.islamianaliz.com/h/73435/bir-pdrcinin-isyani-linc-yiyebilirim-ama-1970li-yillara-kadar-hastalik-olarak-kabul-edilen-escinsellik-neden-sonradan-normallestirilmis

Apple, Facebook ve Google LGBTQ ayrımcılığını sona erdirmek istiyor!

$
0
0

Apple, Facebook ve Google LGBTQ ayrımcılığını sona erdirmek istiyor!

Apple, Facebook ve Google LGBTQ ayrımcılığını sona erdirmek için yargıtaya çağrıda bulundu. Peki, bu üç teknoloji devi nasıl bir yol izleyecek?

Apple, Facebook, Google ve Amazon gibi teknoloji devleri, LGBTQ topluluğunun üyelerini işyerindeki ayrımcılığa karşı korumaya teşvik etmek için bir araya geliyor. Yargıtay’dan 1964 tarihli Sivil Haklar Yasası’nın VII. Maddesinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği içerdiğini kabul etmesini isteyen bir yasa için 200’den fazla şirket bir araya geldi.

LGBTQ üyeleri için devler birleşti
Teknoloji devlerinin başvurusundan sonra Anayasa Mahkemesi, LGBTQ üyelerinin işyeri ayrımcılığına ilişkin durumlarını incelemek için girişimde bulundu. Mahkemeye sunulan raporda “Çeşitlilik, ABD işletmelerinin modern küresel ekonomide rekabet edebilme ve başarılı olmasında önemli bir rol oynuyor.” ifadeleri yer alıyor.

Çin turistlerin telefonuna zararlı yazılım yüklüyor!
Türkiye’de de oldukça fazla olan LGBT üyelerini korumak için henüz ülkemizde bir girişim bulunmadığı gibi, LGBT üyeleri kimlikleri ortaya çıktığında işinden olabiliyor. Umarız bu tip olaylar ilerleyen yıllarda karşılaşmayız ve LGBT üyeleri toplumdan ayrıştırılmaz.

https://donanimgunlugu.com/apple-facebook-ve-google-lgbtq-ayrimciligini-sona-erdirmek-istiyor-214500

Biga Belediyesi'ndan eşcinselliğe kınama!

$
0
0
Çanakkale Belediyesi’nin eşcinsellik övgüsü ve sapkın yönelimlerin meşrulaştırılması adına yaptığı paylaşımını kınıyoruz. Bu davranış tarihimize, şehrimize ve bu topraklarda şehit düşen kahramanlarımıza saygısızlıktır, vefasızlıktır. ?? bit.ly/2XHR4p0
#AilemizHerŞeyimiz

https://www.trendsmap.com/twitter/tweet/1145702066125463553

Eşcinsel olduğunu açıklamış futbolcuların neden çoğu kadın?

$
0
0
Outsports sitesine göre, 2019 Kadınlar Dünya Kupası'nda mücadele eden takımlarda, eşcinsel olduklarını açıklamış futbolcuların sayısı 38. Geçen yılki Erkekler Dünya Kupası'nda mücadele eden takımlarda bu sayı sıfırdı.


Çeyrek final maçında iki gol atarak takımını 2019 FIFA Kadınlar Dünya Kupası'nda yarı finale taşıyan ABD Milli Takımı kaptanı Megan Rapinoe'e "Onur Haftası"nda gösterdiği yüksek performans hakkındaki fikirleri soruldu.

Rapinoe, ev sahibi Fransa karşısında 2-1 kazandıkları maç sonrası sorulan soruya, "Aferin gaylere! Bu şampiyonayı, takımınızda gayler olmadan kazanamazsınız. Bu hep böyle olmuştur. Bu bilimsel bir durum" cevabını verdi.

Amerikalı yıldız oyuncunun cevabı ile ilgili uzun bir bilimsel tartışma yapılabilir ancak tartışmasız olan şey, onun kamuoyu önünde bu çıkışı yaparkenki rahatlığıydı.


Görünür ve Gururlu
LGBT bireylerin spor alanındaki haberlerine odaklanan Outsports sitesi, ABD'li futbolcu Rapinoe dahil turnuvada 38 eşcinsel futbolcu olduğunu yazdı.

Bu sayı, turnuvadaki toplam 552 oyuncunun yüzde 6,9'una denk geliyor.

Outsports sitesine göre, 38 açık eşcinsel oyuncu, FIFA turnuvaları tarihinde bir rekora işaret ediyor.

2015 yılında Kanada'da yapılan Kadınlar Dünya Kupası'nda bu sayı 23'tü.

Peki 2018'de Rusya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda eşcinsel olduğunu açıklamış kaç erkek yer aldı?

Cevap: Sıfır.

Doğrusu, yüksek düzey erkek futbocular arasında, eşcinsel kimliğini açıklamış bir örnek bulunmuyor.

En çok bilinen örnek, 2014 yılında futboldan emekli olduktan sonra eşcinsel olduğunu açıklayan Alman Milli Takımı oyuncusu Thomas Hitzlsperger'di.

Alaycılık
Chelsea'nin yıldızı Olivier Giroud, 2018 yılında Le Figaro gazetesine verdiği röportajda, soyunma odalarının "yüksek erkeklik hormonu, alaycılık ve ortak duşlardan oluştuğunu" söylemişti.

32 yaşındaki Fransız yıldız "Hassas bir durum evet, ama durum bu"şeklinde konuşmuştu.

LGBT haklarını savunmak için, futbol ayakkabısına gökkuşağı renklerinde bağcık takan Giroud, "Erkekler için eşcinsel olduklarını açıklamanın zorluğunu anlıyorum" diyerek sektör hakkındaki düşüncülerini de paylaştı.

Ancak bu durum sadece futbola özgü değil.

Yine Outsport dergisine göre, 10 bin erkek ve kadın sporcunun yer aldığı Rio Olimpiyatları'nda 28 dalda, eşcinsel olduğunu açıklamış 56 atlet yarıştı.

Taraftarların tacizi
Ama futbol atmosferindeki tutarsızlıklar, diğer tüm popüler sporlara göre çok daha fazla.

İngiltere'de Durham Üniversitesi'nden akademisyen Stacey Pope, kadın futbolcuların eşcinsel kimliklerini açıklamak konusundaki cesaretlerine dikkat çekiyor.

BBC'ye konuşan Pope, "Erkeklerin durumunda ise, futbol tarihsel olarak 'erilliğin kalesi' olarak görülmüş durumda ve geçmiş örnekler de olumsuz algıyı ortaya koyuyor" diyor.

Stacey Pope'un atıf yaptığı Justin Fashanu, 1990 yılında, üst düzey İngiliz futbolunda eşcinsel olduğunu açıklayan ilk kişi olmuş, bu kimliği nedeniyle taraftar tacizine maruz kalmıştı.

Aslında kadın futbolcular da topa ilk vurmaya başladıklarından bu yana önyargılarla karşılaşıyor.

Futbol oynayan kadının eşcinsel olduğu algısı onlardan biri. Ancak Durham Üniversitesi'nden akademisyen Stacey Pope'a göre bunun, eşcinsel oyuncuların kimliklerini açıklamasında rolü olabilir:

"Futbol oynayan kadınlar kariyerleri süresince, etiketlenmek de dahil çok fazla engeli aşmak durumunda kalıyor. Kadın futbolundaki kucaklayıcı kültür de kimliklerin açıklanmasını kolaylaştırıyor."

'Erkeklerin hoşgörüsüzlüğü'
Bunun yanında erkek futbolundaki basmakalıp düşünceler kimliklerin açıklanması anlamında olumsuz bir ortam yaratıyor.

Buffalo Üniversitesi'nden akademisyen Susan Cahn, bu konudaki değerlendirmesini şöyle anlatıyor:

"Erkek futbolu, eşcinsellerin bu sporun gerektirdiğinden daha az erkek oldukları düşüncesi nedeniyle çok daha hoşgörüsüz.

"Ancak kadınlar diğer sporlar da dahil, daha fazla şekilde kimliklerini açıklamaya başladılar ki bu da durumu alışıldık hale getiriyor. Bu onların da tacize uğramadığı anlamına gelmiyor fakat oluşan bu dalga sayesinde, kadınlar açık bir şekilde cinsel kimliklerini ortaya koymaya başladılar."

LGBT hakları savuncuları, futbol sektörünün homofobiyle mücadele etmekte eksik kaldığı görüşünde.

Kick It Out isimli vakfa göre, 2018 yılında İngiltere'deki stadyumlarda eşcinsellere karşı tacizler bir önceki yıla oranla yüzde 9 arttı.

Fifa'nın, Meksika gibi homofobik tezahuratlar yapan ulusal takım taraftarlarını geçmişte cezalandırdı. Ancak FIFA'nın disiplin yönetmeliğinde ırkçılık, din ve köken gibi tanımlar açıkça yer almakla birlikte homofobi açıkça belirtilmiyor.

Farkındalık
Peki kadın futbolu bu kültürü değiştirebilir mi?

LGBT hakları savunucusu olan Stonewall grubundan Robbie de Santos bu soruya, "Kadınların, öne çıkarak LGBT'lerin görünür olmasında öncü rol oynaması fantastik bir şey. Desteklendiklerinde taraftara neler başarabildiklerini gösteriyorlar" yanıtını veriyor.

'Pasif kalmamamız çok önemli'
De Santos, "Pasif kalmamamız çok önemli. Her seviyeden birçok atletin halen kimliklerini açıklayamadıklarını biliyoruz" diyor.

Bunun bir örneği, Kadınlar Dünya Kupası'nı düzenleyen Fransa'nın ne erkeklerde ne de kadınlarda eşcinsel olduğunu açıklamış bir oyuncusu bulunması olabilir.

Akademisyen Susan Cahn, Kadınlar Dünya Kupası'nın kimliklerin açıklanmasındaki cesaretlendirici etkisinin çok olumlu olduğu görüşünü dile getiriyor.

DO NOT DELETE - DIGIHUB TRACKER FOR [48825130]

https://www.haberler.com/escinsel-oldugunu-aciklamis-futbolcularin-neden-12205131-haberi/

LGBT Ve Siyaset

$
0
0

LGBT diye bir kısaltmamız var uzun zamandır. Eşcinsel tercihin kısaca tarifi. Lezbiyenler, Gaylar, Biseksüeller, Transeksüeller. Kimine göre tedavi edilebilir hormonal bir hastalık, kimine göre de sadece cinsel tercih. Bu durumda olanlara göre ise de bir hayat biçimi. Onlar hasta olduklarını ya da sadece cinsellik adına bu şekilde yaşadıklarını düşünmüyorlar. Onlar için normal olan durum bu.

Kendilerine bir hafta belirlemişler, kendilerince kent meydanlarında eğlenmek istiyorlar. Durum, toplumun büyük çoğunluğu için iğrenç boyutta, kabul edilemez ve olmamalı. Böyle düşünüyor halkın önemli bir kesimi.

Oysa ki; dünyanın inkâr edilemez bir gerçeğinden bahsediyoruz. Yeni bir akım değil bu durum. Hep vardılar, yine varlar ve hep olacaklar. Toplum tabularını yıkamadıkça da onların varlığı hep rahatsızlık verecek. Yokmuşlar gibi davranmak istiyor Türk toplumu, varlıklarından hiçbir zaman haberdar olmak istemiyor. Bu yüzden de, belirledikleri hafta göze battı. Özellikle de Çanakkale Belediyesi’nin bir sosyal medya paylaşımı ile sanki bütün LGBT’liler CHP’li oldu. CHP ile onları, onlar ile de CHP’yi vurmak marifet oldu.

Toplum onlarla ilişkiye girmekten çekinmiyor, birçok erkek aslında para karşılığı dışladıkları ile birlikte oluyor. Yani düpedüz ilişkiye giriyor. Kendisi bu ilişkide etken rol oynuyor ya, sanıyor ki kendisi eşcinsel değil. Yahu ilişkiye girmişsin, sen de artık o tarz bir yaşam içindesin. Bunu ister kabul et, ister kabul etme ama gerçek bu.

Özellikle Arap toplumunda ortaya çıkan bir durumdur bu. Livata derler. Zenne, köçek, oğlan… Nedir bu kavramlar? Bademleme sözcüğünü duydunuz mu hiç? Murat Bardakçı’ya kulak verin biraz, araştırmaları var bu konuda hatta OSMANLI’DA SEKS isimli kitabını bir okuyun bakalım.

CHP savunucusu değilim, LGBT’lilerinhormonal bir dengesizlik sebebiyle hemcinslerine ilgi duyduklarına inanıyorum. Ancak onların varlığından da rahatsız olmuyorum. Onların toplum içinde yer edinmelerini, çalışma hayatında özgürce yol almalarını istiyorum ki; onlara karşı olup da onlarla para karşılığı birlikte olanların yolu kesilsin. Hayatlarına devam etmek adına vücutlarını satmasınlar. Toplumun asıl iğrenç kesimine hayat mezesi olup bir de din istismarı çerçevesinde dışlanmasınlar.

İçimizde o kadar ahlaksız var ki; o denli fazla katil var ki; onlara imkân sağlamanın önünü LGBT’lilere tepki göstererek vermeyelim. Bırakalım onlar da yaşasınlar, bırakalım bu vatanda beraber yaşayalım. CHP’yi vurmak için onları kullanmayalım. Siyasete karıştırmayalım onları. Sanki hatıralarımda kalmış, mesela bu kesimin bir zamanlar lideri konumunda olan bir SİSİ vardı, sanırım transseksüeldi. Hatırlıyorum da, Ak Partiye oy istiyordu sosyal medya üzerinden. Ben o dönemde Ak Partiye bu sebeple vurulduğunu hiç hatırlamıyorum.

Birbirimize fikirlerimizi kabul ettirmek için saçma sapan baskılar kurmaktan vaz geçmeliyiz. Bunu yaptığımızda fikrimizin güçsüzlüğünü kanıtlamaktan başka bir şey yapmamış oluruz.

https://www.canakkalekalem.com/lgbt-ve-siyaset/

Homofobik Ali Öztürk: CHP, LGBTİ’Yİ NEDEN SEVİYOR?

$
0
0

Trabzon’un kanaat önderlerinden Mustafa Çolak’tan bir mesaj aldık. Çolak, mesajında güncel bir tartışmayı yorumladı. “Aynen yer veriyoruz. CHP anlayışının İstanbul yüzü sizi aldatmasın. CHP’nin en büyük sorununun İslamla olduğunu her fırsatta göreceksiniz. Fırsat buldukları her zeminde İslam karşıtı anlayışın etrafında toplanırlar. Eşcinsel alçaklığına destek veren CHP’li belediyeler, CHP’nin gerçek yüzüdür. İzmir, Mersin, Eskişehir, Çanakkale, Edirne, Şişli, Kadıköy, Ataköy, Avcılar gibi 33 belediye Lüt Kavminin helakine neden olan eşcinselliği destekliyor. Resmi sosyal medya hesaplarından eşcinsel sapıklığının fotoğraflarını yayınlayıp destek yağdırıyorlar. Aile kavramını yıkmak, yerine ‘çağdaş Lüt Kavmi’ oluşturmak istiyorlar.

CHP, son olarak ne diyerek geri döndü? Yani geri dönen CHP’nin yeni kodları neler? Ötekileştiren değil, birleştiren siyaset... Ötekileştirmeye kimler için karşı çıktıklarını şimdi anlayabiliyor musunuz? LGBTİ’liler için...

Dikkat ederseniz yukarıdaki belediyeler CHP’nin gerçek kaleleri. İstanbul-Ankara gibi yerler ise İYİ Parti ile ittifak yapıp aldıkları yerler. CHP’li belediyelerin bu tavrı çok şaşırtıcı değil. Merak ettiğimiz şey, bunlara destek veren İYİ Parti’liler acaba ne düşünüyorlar? İYİ Parti LGBTİ sapıklığı karşısında ne düşünüyor?

İstanbul ve Ankara’da farklı, diğer illerde farklı CHP izlemeye hazır olun... Ne CHP, ne anlayışı değişmedi. Değişenler, CHP’yi iktidara taşıyanlar...”

http://www.gunebakis.com.tr/ergenekon-davasi-ve-chpnin-lgbti-aski-makale,10010.html

Yeni Akit'ten homofobi: Toplumda yer bulamayan azgınlar gemide buluştu

$
0
0
Avrupa Birliği ve içimizdeki ibne sevicilerin desteği ile her yıl 'Onur' Yürüyüşü yapmak için direten eşcinsel sapkınların; Almanya'da düzenledikleri bir gemi partisinin görüntüleri Lut Kavmi'nin torunlarının istediği özgürlüğü bir kez daha gözler önüne serdi.

Avrupa Birliği, CHP, HDP ve bazı çevrelerin desteğini alan eşcinsel sapkınlar, Almanya'da düzenlenen bir gemi partisinde buluştu. Ahlak dışı yaşam tarzları ile Türk toplumunda yer bulamayan Lut Kavmi'nin torunlarının Almanya'daki dostları, partilerindeki insanlık dışı görüntüleri ile istedikleri 'özgürlük' anlayışlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

İnsanlıkla bağdaşmayan görüntüler
Toplum ahlak yapısını tehdit eden eşcinsel sapkınların Türkiye'deki yürüyüşlerine uzun zamandır izin verilmiyor. Sapkınlar; yurtdışındaki aile ve ahlak düşmanları ile birlikte CHP, HDP ve bazı 'özgürlükçü' kesimlerin de desteği ile yürüyüşte diretseler de emniyet engeli ile karşılaşıyor.

İbne sevici çevreler tarafından her yıl aynı günlerde koparılan 'LGBTİ'lilere polis müdahalesi' yaygarası ile birlikte sapkınlar; ülkemizde de Almanya'da gemiye binerken sergiledikleri ahlak dışı, insanlıkla bağdaşmayan ve Türk toplumunda yeri olmayan benzer görüntüleri yansıtıyorlar.

Taha Emre Özdemir  yeniakit.com.tr

https://www.yeniakit.com.tr/haber/toplumda-yer-bulamayan-azginlar-gemide-bulustu-825224.html

Yeni Akit'ten homofobi: “Zeki Müren’in Askerleri” misiniz?

$
0
0
Biz, sizi CHP’liler olarak ne olsa hemencecik dillendirdiğiniz “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarından tanıyoruz.

Fakat geçen gün gördük ki İzmir, Eskişehir, Mersin, İstanbul, Hopa, Çanakkale, Edirne, Kartal, Şişli, Marmaris, Didim’in CHP’li belediyeleri, yani sizin belediyeleriniz, alenen LGBT’nin “Onur(!) yürüyüşü”ne destek veriyorlar. Sosyal medya hesaplarından LGBT’ye selam gönderiyor, “Sizinleyiz!” güzellemeleri yapıyor, “Hakkınızı yedirmeyeceğiz!” gibi sloganlar atıyorlar.

Hatta LGBT’lilerin yürüyüşüne katılmak için bekleyen ve İmamoğlunun reklamlarda kullandığı kalp işaretini yapan bazı CHP’lilerin ellerinde, “Zeki Müren’in askerleriyiz” yazılı pankart bile gördük.

Şaşırdık mı ?

Hayır tabii… 

Anlaşılan şu an bazı CHP’liler, kimin askeri olduklarını şaşırmış durumdalar.

Geçmişte “Mustafa Kemal’in askerleri” idiler. Gezi sürecinde “Mustafa Keser’in askerleri”ne dönüştüler. Şimdi ise “Zeki Müren’in askerleri” haline geldiler.

CHP’nin gelecek planını kestirmek inanın çok zor.

Meşakkatli iktidar yolculuğu CHP’yi daha kimlerin askeri yapacak, hep birlikte göreceğiz…

TOPLUMSAL KUŞATMANIN SONUNA GELDİK

Erkek- kadın,

evli-bekar,

zengin-fakir,

güçlü-güçsüz,

başarılı-başarısız,

mutlu- mutsuz,

iyi-kötü,

doğru- yanlış…

Takriben otuz yıl önce başlayan ama yoğunluk ve şiddetini geçtiğimiz on beş sene içinde iyice artıran kültür endüstrisinin Türk toplumu kuşatması büyük ölçüde tamamlandı. Bunun bir sonucu olarak yukarıda saydığımız kavramların zihinlerdeki otantik karşılıkları dönüştürüldü. Ne olacak peki dönüştürülünce?

Hazır hale gelecek efendim…

İçini dolduracakları o yeni, kirli ve hastalıklı içeriğe hazır olacak…

Artık toplum her türlü yeniliğe sadece hazır değil, o yeniliğe bağlı-bağımlı da...

Artık hiçbir tuhaflığın, sıra dışılığın şaşırtmadığı, sapkınlıklara müptela bir seyirci profili oluşmuş durumda. 

İşte bu vasatta, dizi filmleri, magazin programlarını, popüler müziği ve reklam filmlerini kullanarak LGBT’li karakterleri, aile dizilerinin içinde, şirin mi şirin rollerle topluma bir güzel sevdirdiler. Şu an bir çırpıda birkaç LGBT’li ünlü sayamayacak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var mıdır merak ediyorum?

Bunun anormal olduğunu idrak edemeyecek kadar “normalleştirildi” zihinlerimiz. Normalleştirilmiş zihinlerden de yeni bir toplum kuruldu.

Bu “toplumun” yetiştirdiği gençlerin önümüzdeki yirmi yılda ülkeyi nereye götüreceğini ömrümüz olursa göreceğiz. 

 **** 

Emin olun bu toplumun sahibi yok!

Yani görünürde var, kağıt üzerinde var, lafta var, resmiyette var ama pratikte yok!

Kimse alınmasın ya da alınan alınsın!

LGBT yürüyüşüne destek veren sekülerleri de dahil ediyorum bu toplama, seçim döneminde iktidara destek için tam sayfa ilan veren anlı şanlı cemaatleri de…

Hiçbir kesimin şu LGBT konusundaki feveranına inanmıyorum.

Eğer bu toplumun sahipleri olsaydı, ekranlardan yarışma, dizi, magazin ve haber adı altında ona saldırılırken kesinlikle karşı çıkılır, sivil bir tepki gösterilirdi diye düşünüyorum.

Gey fenomenlerin cinsel kimlikleriyle sosyal medya yıldızı olmaları ve her ay mütevazı bir servet kazanmaları bu kadar kolay olmazdı.

Ama bu gayri ciddileşmiş toplumda seviye o kadar düşük ki, gey bir sosyal medya fenomenin pornografik videosu ana haberde gündem bile olabiliyor.

Medya bunu normalleştirme misyonunu ifa ediyor.

Diğer yandan evladı eşcinsel olduğu için kahrolan anne ve babalardan telefonlar alıyorum.

Felç edici bir çaresizlik yaşıyorlar.

Ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Söz konusu virüs gençlere popüler kültürden ve örnek aldıkları ünlülerden bulaşıyor, aynı virüs arkadaş ortamında gelişip serpiliyor ve evlere adeta bir meteor gibi düşüp aileleri darmadağın ediyor.

Yaşayan biliyor ancak…

Siyasi ayağı LGBT desteğiyle açığa çıkan birileri, popüler kültürle bütün toplumu teslim alarak bu virüsü yaymaya çalışıyor. Ama bırakın sekülerleri başörtülü teyzeler bile gey ünlülere evin çocuğu muamelesi yapıyorlar.       

****

Meseleye kültür ithal ederek başlayan ve günün sonunda işi “Zeki Müren’in askerleri” olmaya vardıran bazı Kemalistlerin bu duruma dur demeleri mümkün görünmüyor. Onlar ve onlara destek veren ünlüler bırakın toplumsal yıkıma karşı çıkmayı, onu hızlandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar ki zaten ekmek paralarını da bundan kazanıyorlar…

“Sen insanları ayırıyor musun?” diye soranlara diyorum ki bence siz de LGBT’cileri bağrına basanlarla, basmayanlar olarak insanları ayırın, toplum adına faydalı bir şey yapmış olursunuz.

Ve kültür endüstrisinin kuşatmasından rahatsız olanlara diyorum ki…

Hiçbir şey yapamıyorsanız kişisel protestonuzu ortaya koyun!

Sokakta, meydanda değil, cesaretiniz varsa evinizde…

Kendi dünyanıza, çocuklarınızın dünyasına, ailenizin içine bu ahlaksızları yaklaştırmayın. İzlemeyin, izlettirmeyin…

Vuracağınız en büyük darbe bu!

SOYER, KİMLE YÜRÜDÜĞÜNE DİKKAT ET!

CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer LGBT ile ilgili bir tweet attı. Tweette aynen şöyle yazıyordu: “Önümüzdeki senelerde birlikte yürümek dileğiyle LGBT Onur Haftası kutlu olsun.”

Tunç Soyer’in eşi 15 Temmuz’da sokaklara çıkanlarla ilgili suçlayıcı bir sülupla Cumhurbaşkanına hitaben şöyle bir paylaşımda bulunmuştu: “Böyle bir günde de halkı sokağa döktün…”

Anladığım kadarıyla Soyer ailesine göre, lezbiyenlerin, geylerin, transeksüellerin hakları için yürümek iyi bir şeydir.  Ama vatan için, eli silahlı darbecilere karşı koymak için sokaklara “dökülmek”, yürümek kötü bir şeydir.


“Hakim LGBT’li olabilir ama başörtülü asla…”

“LGBT’cilerle yürürüz ama vatanseverlerle asla” diye düşünüyor olmalılar.

Toplumun köklü değerlerinin parçası olan CHP’lilerin bu söylenenler hakkında neler düşündüklerini merak ediyorum…

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-osman-aydin/zeki-murenin-askerleri-misiniz-28999.html

Yeni Akit'ten homofobi: Eşcinselliği “yaşam biçimi” olarak niteledi

$
0
0
İmamoğlu homoluğu yaşam biçimi olarak görüyor! “Yasin suresini okumuştu ya, devamını da okusun”


Seçimlerden önce dindar seçmene oynamak için Yasin suresini okuyan CHP’li İmamoğlu, Sözcü’ye verdiği röportajda eşcinselliği yaşam biçimi olarak ifade etti. Yeni Akit Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Karahasanoğlu, İmamoğlu’na Kur’an-ı Kerim’in devamını da okumasını söyledi ve eşcinselliğin yasaklandığı ayetleri hatırlattı.

Akit TV’de Fatin Dağıstanlı’nın sunumu ve Yeni Akit Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yorumlarıyla ekranlarınıza gelen Manşetlerin Dili’nde, İmamoğlu’nun Sözcü’ye verdiği röportaj masaya yatırıldı.

CHP’li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sözcü’den Özlem Gürses’e verdiği röportajda, CHP’li diğer belediyeler gibi sapkın eşcinsellere destek çıktı. İmamoğlu, kendisine sorulan, “LGBTİ bireyin sorunu?” şeklindeki soruya şu cevabı verdi:

“Gayet tabii, o da çözülsün. Tüm tercihlere, yaşam biçimlerine ön yargısız bakabilmek önemli. abii ki bireysel alanımda kişisel kırmızı çizgilerim de var.”

“Yasin’in devamını da oku” diyen Karahasanoğlu: Kendisinin de hakkını yemeyelim...
Karahasanoğlu, İmamoğlu’nun sapkınlara verdiği destekle ilgili şu ifadeleri kullandı:

https://www.yeniakit.com.tr/haber/imamoglu-homolugu-yasam-bicimi-olarak-goruyor-yasin-suresini-okumustu-ya-devamini-da-okusun-825149.html

Homofobik Ufuk Coşkun: LGBT tehdidinin arka plânı

$
0
0
Kahir ekseriyeti Müslüman olan Türkiye’deki CHP’li belediyeler, renkli ve pek hevesli cümlelerle LGBT’nin (lezbiyen, gay, biseksüel, transgender) reklâmını yaparak bu durumu teşvik ededursun. Moskova Yüksek Mahkemesi 2012'de eşcinsel onur yürüyüşünün önümüzdeki 100 yıl süresince Rusya’nın başkentinde yapılmasını yasakladı bile.

Yasak kararında “eşcinselliğin nesil bozukluğuna neden olması” gösterildi. Buna dair Rusya’daki tüm siteler kapatıldı. Çünkü insanlık onuru bunu gerektirir.

Türkiye’de ise bir ara muhafazakâr, dindar yazarlarımızdan bile LGBT’nin onur yürüyüşüne destek gelmişti.

Şimdi asıl meseleye gelelim. Bu köşeyi takip edenler bilir. Kimileri komplo teorisi diyerek burun kıvırsa da, epeydir, “Tek Dünya Devleti Projesi, New World Order (Yeni Dünya Düzeni)” dedikleri proje kapsamında, vatandaşları devletlerinden, ailesinden kopartarak, devletleri de etkisizleştirmek suretiyle karma yeni bir tür oluşturmak istendiğini dillendiriyoruz.

Küresel emperyalist sistem, 21.yy'da dünya tarihine, uygarlık tarihine, medeniyet tarihine, dinler tarihine hatta bizzat insan nesline format atma peşinde.

Distribütör CHP’dir

Türkiye'de ise maalesef bu büyük projenin bütününü gören insan neredeyse yok gibi! Oysa kurumsal anlamda LGBT üzerinden yürüyen nötr cinsiyet projesinin Türkiye’deki distribütörü CHP’dir.

21.yy dünyasının kurgucuları çocuk ile aile, devlet ile vatandaş, insan ile toprak,  insan ile ruhu arasındaki bağı kopartıp tüm geçmiş tarihi ve kültürel birikimi de dejenere ederek, zihinlere yeni bir format atarak, yeni kavramlarla dünyayı/evreni gerçekliği açıklama ve algılatma peşindeler.

Anlaşılan o ki; son yıllarda hız kazanan yapay zekâlarla ve dijital para birimleriyle, nötr cinsiyet projeleriyle insanlık arka planda yeni bir medeniyete ve devlet şekline doğru sürükleniyor.

Aile değerlerinin yıkıma uğratılacağı, geçmiş tarihi ve kültürel mirasın tamamen hafızadan silineceği, İslam’ın tasfiye edilip yerine ortak bir insanlık dininin temellerinin atılacağı yepyeni mekanik, teknik, dijital bir dünyaya doğru yol alıyoruz.

Bilindiği gibi ABD’nin Georgia eyaletinde bulunan ve adına “Rehbertaşı” denilen anıt üzerine yazdıkları 10 emirden biri de insan nüfusunun 500 milyona indirilmesi yönünde.

Savaşlar, gıda endüstrisi, gen teknolojisi, aşılar ve gittikçe yaygınlaşan ve doğrudan aile kurumunu hedef alan eşcinsellik gibi sayabileceğimiz alanlarda temel amaç; dünya nüfusunu azaltmaktır.

Örneğin Rockfeller öncülüğünde gerçekleştirilen aşı kampanyasında kapsamında Bill Gates şöyle bir cümle kurmuştu:

“Bugün dünya 6,8 milyar insan var. Yaklaşık dokuz milyara kadar gitmeden şimdi yeni aşılar, sağlık, üreme sağlığı hizmetleri konusunda gerçekten harika bir iş yaparsak, belki bu oranı düşürebiliriz.”

David Rockfeller 1952 yılında Dünya Nüfus Konseyi’ni tam da bu amaçla kurmuştu. LGBT üzerinden yürüttükleri eşcinselliğin yaygınlaştırılması projesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Yeni tartışmalar gelecek

Hedef; kendi kuracakları düzeni var etmek!

2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre; 2050 yılında dünyada çiftlerin ancak %5 'i normal yollarla çocuk sahibi olabilecek. Kadın kadına ve erkek erkeğe yapılan evliliklerin yaygınlaşması durumunda nasıl bir sonuçla karşılaşabiliriz ki?

Bir vakit sonra dünyada ortak bir insanlık dili, tek dünya dili türünden yeni tartışmalar yaşanacak. Milletleşme döneminin bittiğine dair müthiş bir algı operasyonu başlatılacak. Kadın erkek eşitliğinden, eğitime, fakirliğin ortadan kaldırılmasından, barış ve esenlik dolu bir hayatın kurulacağı yeni bir dünya düzeninin inşası gündeme gelecek.

Nihai hedefleri, kendi kurdukları bir düzeni var edebilmek ve bunun devamını sağlamak. Eşcinsellik bu bağlamda düzeni değiştirmenin mikro bir uygulamasıdır.

Bakınız ülkemizdeki çocuklara, LGBT kurumları tarafından "ayrımcılık yapmama, nefret söylemine karşı bilinçlendirme, toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında bilgilendirme" bahanesiyle eşcinsellik aşılanıyor.

Bu, Hz. Âdem’den bu yana kurulan ilahi nizama bir başkaldırıdır. Tüm bu olan bitenler de insanları, sözüm ona yaratacakları yeni dünyalarına hazırlamak içindir.

FETÖ, Türkiye’de tam da bunu yapmaya çalıştı. Bugünlerde ise LGBT üzerinden CHP’nin devreye sokulduğunu görüyoruz. Bu ülkenin çocukları tehdit altında. O yüzden diyorum ki; çocuğunu seven CHP’den uzak dursun.

https://www.milatgazetesi.com/ufuk-coskun/lgbt-tehdidinin-arka-plni/haber-210239

Homofobik pusula: LGBT ya da LutilikA+A-

$
0
0
Siz de benim gibi cahilseniz o zaman LGBT’nin ne anlama geldiğini bilmiyorsunuzdur. Ben de ne olduğunu öğrenmek için öğrenmenin yaşı yok sözünün arkasına sığınarak dönüp dönüp sözlüğe baktım. LGBT; Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender kelimelerinin baş harflerinden oluşmuş bir kısaltma. Korkarım siz de benim gibi bize yabancı bu kelimelerin ne anlama geldiğini bilmiyorsunuzdur. Dedim ya cahil cahili buldu. Birbirimizi ağırlayalım. Lezbiyen, kadın kadına cinsellik; gay, eşcinseller için kullanılan bu isim genellikle erkek eşcinselleri belirtmek üzere kullanılan terim; biseksüel, çift cinsiyetli; transgender, travesti yani biyolojik kimliğini kabullenmeyip karşı cinsten olma gibi hissetme durumu. Anlayacağınız bizim geçmişte Lutilik, homoseksüellik, eşcinsellik adını verdiğimiz ilişki biçimine şimdilerde daha kısaca LGBT deniyor.Sayıları dünya nüfusunun yüzde beşi olabileceği yorumları yapılan bu LGBT’liler zaman zaman değişik saiklerle adlarını duyurmaya çalışsalar da 30 Haziran’da İstanbul’da “Onur Yürüyüşü” yapmaya yeltenince Türkiye’de epey bir gündem oluşturdu. Bazı belediyeler bu yürüyüşe destek açıklaması yaparken halkın büyük bir çoğunluğu bunlara tepki gösterdi. Sosyal medyada izlediğim kadarıyla çoğu kimse, Lut Peygamberin kavminin homoseksüellik gibi sapık ilişki dolayısıyla helak olduğunu, üzerlerine taşlar yağdığını ve helak olduklarını, bu tür ilişkinin dinen haram olduğunu yazıp çiziyor. Yazılıp çizilenler doğru. Fakat bu dilden anlar mı LGBT’liler? Sanmam. İzlediğim LGBT’liler verdikleri görüntülerle ne Allah’tan korkuyor ne de kuldan utanıyorlar. Hani eskiden “Allah’tan korkmuyorsun, bari kuldan utan” denirdi. Bu kişilerin belleklerinde -yaptıklarına bakarak- ne Allah var ne de kul. Bu durumda eşcinselliğin yasak olduğunu söylememiz bir fayda sağlamaz diye düşünüyorum. Bunlara şiddet uygulamak da çözüm değil. Baksanıza “Onur yürüyüşü” yapıyorlar. Neyin onuru ise? Onca derdimizin arasında, anlaşılan bundan sonra bu LGBT’liler şu ya da bu şekilde kendilerinden söz ettirecekler.Bildiğim kadarıyla Lut peygamberin kavmi herkesin gözü önünde, kimseden çekinmeden eşcinselliği alenen yapmaya başladıklarından dolayı helak oldu. Kimse karışamadı, kimse bir şey diyemedi. Bir şey diyen ise “Keşke bu işi az ötede yapsalar” diyebildi sadece. LGBT, verdikleri bu görüntüyle sanırım Lut peygamberin kavmindeki sapık ilişkiyi aratmayacağa benziyor.Bazıları LGBT’lilere destek vermek suretiyle bunun bir özgürlük ve hak olduğunu, bu hakkın onlara verilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bence yanlış yoldalar. Bu tür bir ilişki biçimi fıtrata aykırıdır. Din, ahlak ve örfümüzde de yeri yoktur. Adnan Demircan hocanın bu konuyla ilgili bir yazısına burada yer vermek istiyorum:“Bir psikolog arkadaşım anlatmıştı. Bana kimliğinden farklı cinsel eğilimleri olan bazı hastalar geliyor, sohbet ediyoruz. Onlara durumlarının yaratılışlarının gereği olduğunu, bu kimliklerini göstermelerini söyleyenler var. Bunu savunan birisine sordum:-Birisinde hırsızlık yapma eğilimi varsa bu durum hırsızlığı meşrulaştırır mı?-Hayır!-Peki, ne yapması gerekir?-Bu duygusuyla mücadele etmesi gerekir.-Diyelim ki güzel bir hanım gördüğümde dayanamıyorum. Bu duygum eşimi aldatmamı meşrulaştırır mı? Hepimizin sıkıntıları var ve bunlarla mücadele etmemiz gerekir.Din diliyle söylersek, herkesin imtihanı farklı... Allah imtihanı başarıyla bitirenlerden eylesin.”Yaptıklarına bakarak bunlara ne yapılacağını, nasıl davranılacağını kestirmek zor olsa gerek. Bunların dilini anlayabilene aşk olsun. Anlamaya çalışıyorum. Bir yere koyamıyorum. Bu durumda bizim yapmamız gereken, bu kişilerin isimlerinin tespiti yapılarak psikologla görüşmelerini sağlamak. Mutlaka bunların dilinden anlayacak birileri çıkar. Tedavileri mümkünse tedavilerini yaptırmak gerekiyor. Seslerini duyurmak amacıyla bunların yapacağı protesto ve yürüyüşlerini görmezden gelmek, basında hiçbir şekilde fotoğraflarına ve yazılarına yer vermemek en doğru yol gibi geliyor bana. Çünkü bu tür yürüyüşlere haber niyetiyle yer vermek bile bu yaptığımız, onların yapacaklarını alenileştirir. Zaten amaçları seslerini duyurmak. Buna alet olmamak gerekir. Mevcut LGBT’lilerin ıslah edileceğine ihtimal vermiyorum. En azından anne ve babaları bu konuda bilgilendirmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü anne ve babalar, çocuklarında bu şekil aynı cinse meyil sezdikleri zaman bunu gizleme yoluna gidiyorlar. Aileler bu durumu gizlemek yerine küçük yaşta çocuklarını tedavi ettirme yoluna giderlerse LGBT’lilerin sayısında bir azalma olacağını düşünüyorum. Allah bizi beter felaketlerden korusun.  Kaynak: LGBT ya da Lutilik - Barbaros Ulu

https://www.pusulahaber.com.tr/lgbt-ya-da-lutilik-9707yy.htm
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>