Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

‘O poposunu sallayacak ve siz bana çarşaf giymemi söyleyeceksiniz’

$
0
0

Rapçi ve model Nicki Minaj’ın Suudi Arabistan’da düzenlenecek bir festivalde sahneye çıkacağının açıklanması ardından, sosyal medyada Minaj’ın açık kostümleri ve müstehcen şarkı sözlerinin aşırı muhafazakar Suudi Arabistan’da nasıl karşılanacağına dair tartışmalar başladı.

Suudi Arabistan bir süredir eğlence alanındaki kısıtlamaları azaltma ve sanat sektörünü büyütme girişimlerinde bulunuyor. Minaj bu kapsamda 18 Temmuz’da Cidde Dünya Festivali’nde sahneye çıkacak.

Konserin açıklanmasının ardından Nicki Minaj Twitter’da da gündem maddeleri arasına girdi.

BBC Türkçe’nin haberine göre; muhafazakarlar, çarşaf dayatmasına karşı çıkan Suudi kadınlar ve LGBT hakları savunucuları, konseri farklı açılardan eleştiriyor.

Bir Twitter kullanıcısı “Üç yıllık bir bitkisel hayattan uyandıktan sonra duyduğunuz ilk şeyin Nicki Minaj’ın Suudi Arabistan’da konser vereceği olduğunu hayal edin” dedi ve ekledi: “Benim başıma gelse paralel bir evrende uyandığımı zannederdim.”

Bir diğer kullanıcı ise “Suudi Arabistan’da bu kararı verenler Google’a Nicki Minaj yazmadı değil mi?” diye sordu.

Bazı kullanıcılar ise Mekke’ye yakın bir noktada Minaj’ın sahne almasının uygunsuz olacağını savundu.

Twitter’da bir video paylaşan bir kadın, yetkililerin Minaj’ı kabul ederken Suudi kadınlara çarşafı zorunlu kılmasını sorguladı:

“Bütün şarkıları edepsiz olan, sözleri seks ve popo sallama üzerine olan Nicki Minaj poposunu sallayacak ve siz bana çarşaf giymemi söyleyeceksiniz. Böyle saçmalık mı olur?”

“PEMBE DOLARLARDAN HOMOFOBİK DOLARLARA”
Bazı kullanıcılar da eşcinsel onur yürüyüşlerinde sahneye çıkan Minaj’ın, eşcinselliğin ölümle cezalandırıldığı Suudi Arabistan’da sahneye çıkmasını ikiyüzlülük olarak nitelendirdi.

Bir kullanıcı “Queer dostu Minaj Suudi hanedanı için sahneye çıkacakmış gördünüz mü? Üç gün önce onur yürüyüşünde pembe dolarlar kazandı, şimdi de homofobik dolarlar kazanacak” dedi.

Minaj’dan önce başka şarkıcılar da Suudi Arabistan’da konser vermeleri nedeniyle eleştirilmişti.

Mariah Carey konserini iptal etmesine yönelik çağrılara kulak asmazken, rapçi Nelly de sadece erkeklerin girebildiği bir konseri kabul etmesi yüzünden eleştirilmişti.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, eğlence sektörü üzerindeki kısıtlamaları hafifleterek ülkenin ekonomisini çeşitlendirmeyi hedefliyor.

Genel Eğlence İdaresi’nin başında bulunan Türki El el-Şeyh, Ocak ayında attığı bir tweette Suudi eğlence sektörünün geleceğine dair vizyonunu şöyle açıklamıştı:

“İnşallah önümüzdeki süreçte eğlencenin odağında etkinlikler, sirk performansları, mobil eğlence parkları, genç kadınlarla erkekleri geliştirecek ve ulusal eğlence şirketlerini destekleyecek oyunlar ve programlar olacak.”

https://tele1.com.tr/o-poposunu-sallayacak-ve-siz-bana-carsaf-giymemi-soyleyeceksiniz-65432/

Yeni Akit'ten homofobi: Bu işte bir ‘terslik’ olduğudaha en başından belliydi

$
0
0
Söylemekten dilimizde tüy bitti ama, hadi bir defa daha söyleyelim:

CHP İslam’a ve Müslümanlara düşman bir partidir. Bugüne değin hep bu milletin inancını yok edip geleneklerini yıkmak için faaliyet göstermiştir.

Hiç şüpheniz olmasın, bundan sonra da yollarına böyle devam edeceklerdir.

Adamların tıyneti bu zira.

Rusya dahi eşcinsellerin sözde onur yürüyüşünü ve eşcinsel yayınları “nesillerin korunması” gerekçesiyle yasaklarken, CHP’li belediyelerin “Onur Haftası” adı altındaki onursuzlukları kutlama yarışına girmesi tıynetlerinin bir tezahürüdür zaten.

Şu açık ki, CHP “Sevgi kazansın” mottosuyla hareket ederek ve 23 Haziran sonuçlarını da arkasına alarak eşcinsellere ve eşcinselliğe meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Maddi olarak Türkiye’nin altını oyan bu zihniyet, bir yandan da maneviyatımızı tahrip ediyor. Ahlâkî erozyon CHP eliyle toplumun tüm kesimlerine günden güne yayılıyor.

Vandallıktan rahatsız olan muhafazakâr ve milliyetçi vatandaşları ürkütmemek için bu sene Gezi olaylarının yıldönümünü bile kutlamayan CHP’nin, seçim geride kalır kalmaz nasıl hızlı bir şekilde aslına rücu ettiğini hep beraber gördük.

İstanbul’u kazanmak için terör örgütlerine dahi bel bağlayanlar, şimdi eşcinsellerle bağ kurma yarışında.

Söylesenize, bu işte bir “terslik”, bir “ibnelik” olduğu açık değil mi?

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/rasim-bolbol/bu-iste-bir-terslik-oldugu-daha-en-basindan-belliydi-29005.html

Yandaş olduktan sonra homofobikleşen Yeni Asır: Yavaş yürü Soyer!

$
0
0
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, İzmir’de şehit cenazesinin olduğu pazar günü, LGBTİ’nin ‘onur yürüyüşü’ ile ilgili yaptığı paylaşım binlerce vatandaşın tepkisini çekti


İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li Başkanı Tunç Soyer'in geçtiğimiz pazar günü LGBTİ'nin İstanbul'da etkinlikler düzenlediği sözde 'Onur Haftası'nı kutlaması ve "Önümüzdeki senelerde birlikte yürümek dileğiyle" mesajını paylaşmasına gelen tepkiler çığ gibi büyüyor.

DÜN DE DEVAM ETTİ

İzmir'de aynı gün Hakkari'de PKK'lı teröristlerle çatışmada şehit olan Jandarma Teğmen Güngör Dolunay'ın cenaze töreni olduğuna ancak Soyer'in kentte olmasına rağmen bu törene katılmadığına dikkat çeken İzmirliler, "Demek İzmir dünyanın, Akdeniz'in öncü kenti böyle olacak. İzmir bunu kaldırmaz.
LGBTİ'yi değil de İzmir'de insanları canından bezdiren İzmir'in çöp kokusuyla uğraşmanızı isterdik" mesajları paylaştı. Soyer'in kendisinin yanı sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Instagram hesabında da yaptığı paylaşıma gelen tepkiler dün de sürdü.

KOMİSYONUN ADI DEĞİŞTİRİLDİ

Tunç Soyer, göreve gelmeden önce 'LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans, İnterseks) Dostu Belediyecilik Protokolü'nü imzalamıştı. Bu arada geçtiğimiz günlerde de Büyükşehir Belediyesi'nde dikkat çeken bir gelişme yaşanmıştı. CHP'li Meclis üyelerinin oylarıyla belediye bünyesindeki 'Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu'nun adının, 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu' olarak değiştirilmesi dikkat çekmişti.

İZMİRLİLERİN TEPKİLERİ

İzmirliyiz: Demek İzmir, dünyanın, Akdeniz'in öncü kenti böyle olacak. Siz 'Çok ses çok renk, çok nefes' dedikçe İzmirliler demokrasiden bahsettiğinizi sanıyorlardı. Meğer LGBTİ'den bahsediyormuşsunuz. İzmirliler bunu kaldıramaz. Ne yaptığınızın farkında mısınız?

Karşıyaka_macfit35: Yakışmadı başkan.

emre_erdem: Sana ne? Yol yap. Köprü yap. Trafik sorununu çöz. Çöp topla. Körfez'i temizle. Park yap.

Pubeşih_7235: Şehit var şehrinde, kalkıp neye destek veriyorsun!!! Yazık ki ne yazık halinize.

asllayhan: Şehrinde şehidimiz varken üzdün be başkan.

Cmsrky1: Lütfen memleket dışında yürüyün.

farukakbas330: İşte bu yüzden bunların safında durmayın diyoruz. Bunlar bizim ne fikrimizde, ne de zikrimizdedir. Dosta kızdık diye, bunların safında durmak, bunların iktidar olması için mücadele etmek, sanırım hataların en büyüğü olmuştur ki telafisi mümkün değildir.

BAŞBUĞ: HEDEF CİNSİYETSİZ TOPLUM

Soyer'in yanı sıra birçok CHP'li belediye de talimat almış gibi pazar günü sözde 'Onur Haftası' ile ilgili benzer paylaşımlar yaptı. Soyer ve birçok CHP'li belediyenin LGBTİ'ye destek mesajlarını Yeni Asır'a değerlendiren güvenlik ve terör uzmanı emekli albay Coşkun Başbuğ, "Bu resmen dünyada global güçlerin uygulamak istediği 'cinsiyetsiz toplum' projesine destek olmak" dedi.

Bugün birçok tanınmış markanın, reklamlarında kullandığı model fotoğraflarının birçoğunda da 'cinsiyetsiz toplum' için bilinç altına yönelik mesaj verdiğini ifade eden Başbuğ, şunları söyledi:

"Dikkat edin, kullanılan ilanlarda görünenler erkek mi kadın mı anlayamazsınız. Bu bir proje ve bu tür mesajlar paylaşıyorsanız bu projeye alet oluyor veya destek veriyorsunuz demektir. Ama Tunç Soyer gibi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamına gelmiş birinin bilmeden alet olması söz konusu olamaz. Bu resmen destek ve işbirliği olur."

ERHAN GÜLENÇ

https://www.yeniasir.com.tr/gundem/2019/07/03/yavas-yuru-soyer

Akasyam.com'dan homofobi: İstanbul Sözleşmesi Ve LGBT Hakları

$
0
0
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 11 Kasım 2011'de tarihinde nadir görülen uzlaşmalarından birisine sahne oldu.

O gün İstanbul Sözleşmesi veyahut bildiğimiz adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi oylandı.

“Türkiye'nin bunu kabul etmesinin Avrupa Konseyi üzerinde olumlu bir netice vereceği” ve “Kadının özne olduğu her konuda Meclis birlikte hareket etmeli” ve “Sözleşme üzerinde sağlanan görüş birliğinden memnuniyet duyduk” türünden konuşmalar eşliğinde, İstanbul Sözleşmesi AK Parti, CHP, MHP ve HDP vekillerin olur ve onayıyla 246 kabul ve (0) sıfır ret oyuyla Meclis'ten geçti.

Ve böylece, TBMM’nin onayıyla iç hukukun parçası haline gelen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi namı diğer İstanbul Sözleşmesiyle LGBT'nin LBT’si ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele’ kapsamına girdi.

Kadına karşı şiddetle sadece kamusal alanda değil özel alanda da mücadelenin şart olduğu ortak kanaati İstanbul Sözleşmesiyle Türkiye’de ilk kez yaptırım gücü kazandı.

Türkiye’nin bu tür sözleşmelere bağlılığı Anayasa’nın 90. Maddesinde saklıdır:

“Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır”

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere;

Sözleşme’nin 3. Maddesinin İngilizce metninde yer alan ‘gender identity’ yani ‘cinsiyet kimliği’ ifadesi her ne kadar ‘bizimkiler’ tarafından ‘cinsel kimlik’ olarak değiştirilmiş olsa bile, sözleşmenin içine ‘erkek transeksüel’ hakları da girmektedir.

Çünkü dil tashihlerinden meydana gelebilecek anlaşmazlıklarda imza atılan orijinal metindeki anlam ve ifadeler geçerli kabul edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘cinsel kimlik’ değil ‘gender identity’ – ‘cinsiyet kimliği’ kavramına hem içeride hem de dışarıda hukuken bağlıdır.

Kadınları şiddetten korurken LGBT haklarında da cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yapmayacağı konusunda taahhütte bulunulmuştur.

Nitekim Moskova’da yasak olan ‘LGBTİ + Onur Yürüyüşü’ İstanbul’da bu hukuki zeminde tertip edilmektedir.

Zaten Kasım 2011’den bu yana, Türkiye’de LBT kadınları şiddete karşı devlet koruması altındadır ve mahkemeler LBT kadınları yararına koruma kararı vermektedirler.

İstanbul Sözleşmesi yani Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi dayanak gösterilerek İstanbul, Ankara, İzmir ve Samsun Barolarında LGBTİ+ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks, Artı) Hakları Komisyonu kurulmuştur.

Bu yazının ana fikri şu soruda saklı;

Bugünkü tartışmaların ve sosyal erozyonların sebebi, Meclisimizin İlmini ve fennini alamadığımız Batı’nın ahlakını alma hususunda sergilediği oy birliği ve ortaya koyduğu uzlaşma değil midir?

Recep YAZGAN

http://www.akasyam.com/kose-yazisi/4620/istanbul-sozlesmesi-ve-lgbt-haklari.html

Homofobik haber: Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi'nden Toplumsal Cinsiyet Eşitliği'nin Bilinmeyen Yönlerine Dair Çarpıcı Çıkış!

$
0
0
Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi, kamuoyunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği olarak ifade edilen ancak arka planında çok derin bir yapılanmanın olduğu projeye ilişkin yeni bir basın açıklamasında bulundu.

Yapılan açıklamaya göre; TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİNDE KAVRAMLARIN ARKASINA SAKLANAN GERÇEKLER   Düzenli şekilde yapacak olduğumuz basın açıklamalarıyla; “Cinsiyet”, “Toplumsal cinsiyet”, “Toplumsal cinsiyet eşitliği”, “Cinsiyet rolleri” , “Nötr cinsiyet hareketi”, “Homoseksüel”, “Ensest ilişkiler”, “Seviyeli birliktelik”, “Sex işçisi”,  “Onur yürüyüşü” vb. kavramsallaştırmalar ile bu milletten saklanan gerçeklerin perde arkasını toplumun anlayacağı  bir şekilde ifade etmeğe çalışacağız. Türkiye’de, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCEP)” kavramsallaştırılmasında geçen “eşitlik” kelimesinin muhtevasının sebebiyet verdiği “çarpma etkisinden” dolayı, projenin arka planına, yol boyu sisteme eklenen kavramlara, kavramlara yüklenen anlamlara bakılmamakta, konu ayrıntılı bir şekilde tartışılmamaktadır. Bu tartışma yapılırsa, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramsallaştırılması üzerinden ailenin hedef alındığı, çocuksuz aile, ailesiz toplum, kimliksiz, bireyselleştirilerek sürüleştirilmiş bir dünya insanlığı inşa edilmek istendiği görülebilecektir. Bunun için; öncelikle, Şekilde de görüldüğü gibi, “Cinsiyet ile İlgili Kavramlar Kümesi”nde, kullanılan kavramların tablosunu ve ne anlama geldiklerini ifade etmek gerekmektedir. Cinsiyet (Sex): Kadın ve erkek arasındaki doğuştan getirilen biyolojik farklılık, Toplumsal Cinsiyet (Gender): Kadın ve erkeğe dinin, toplumun, kültür ve medeniyetin yüklediği anlam; ondan beklentilerini, rol ve görev tanımlarını içermektedir. Cinsel yönelim: Bir kişinin, cinsel arzusunun, hemcinsine, karşı cinse ya da her ikisine birden yönelebileceğini” anlatmak için kullanılan ve meşruiyetini savunan bir kavramdır. LGBTİQ+: Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans, İntersex, Queer’in kısaltılmış şekli. Heteroseksüellik: Cinsel arzunun karşı cinse yönelmesi, Homoseksüel­lik: Cinsel arzunun aynı cinse yönelmesi, ibnelik. Gey, Gay (G): Erkek eşcinsel, Lezbiyen (L): Kadın eşcinsel, Biseksüel (B): Her iki cinse cinsel yönelimi olan, Transseksüel (T): Operasyon geçirerek bedenlerini karşı cinsiyetin bedenine dönüştüren, Travesti: Di­ğer cinsiyetin giyim ve tavırlarını benimseyen, Queer (Q): Heteroseksüel olmayan ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir şemsiye terim.  + : Kendini herhangi bir cinsiyet kimliğinde tanımlamayanlar,   Pedofili : Çocuklara cinsel yönelim, çocuklarla seks,  Zoofili, bestialite: Hayvanlara cinsel yönelim, hayvanlarla seks,  Robotlarla seks: Robotla cinsel ilişkiye girmek,  Grup seksi: Kadın ve veya erkeklerin birlikte cinsel ilişkiye girmesi,  Partner: Kadın veya erkeğin nikâhsız birlikte yaşadığı kimse.  Ensest: Aile içi yasak olan ilişki; Birinci derecede akraba olan anne,baba ve kardeşler arası ilişkiler ile ikinci derece akraba olan kardeş çocuğu,teyze,hala,dayı,amca,anneanne,babaanne ve dede ile olan cinsellik içeren ilişkiler ensest olarak kabul edilir.   Heteroseksüellik: Cinsel arzunun karşı cinse yönelmesi, Cinsel yönelim kapsam alanına giren bütün bu kavramlar, İstanbul Sözleşmesi'nin 4. Maddesi tarafından yasal güvence altına alınmıştır. 6284 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinde de, 6284 sayılı yasanın İstanbul Sözleşmesi'ni esas aldığı belirtilmektedir. Dolayısıyla Cinsel yönelim 6284 sayılı yasa tarafından meşru olarak tanınıp koruma altına alınmıştır. Unutmayalım; “Buyruğumuz gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretli olarak yığın yığın sert tas yağdırdık.” (11 Hud 82) ayetinde Lût Kavmi’nin başına gelen felaket bizim başımıza gelmeden gereken tedbirleri almamız gerekir.   HENÜZ VAKİT VARKEN!

https://www.on5yirmi5.com/haber/guncel/stklar/235373/umran-kultur-ve-medeniyet-hareketinden-toplumsal-cinsiyet-esitliginin-bilinmeyen-yonlerine-dair-carpici-cikis.html

Gerici yazar Abdurrahman Dilipak'a soruşturma

$
0
0
Gerici yazar Abdurrahman Dilipak’ın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kaleme aldığı ‘8 Mart’ta ne oldu?’ başlıklı yazısına soruşturma başlatıldı.


Gerici Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kaleme aldığı ‘8 Mart’ta ne oldu?’ başlıklı yazısına soruşturma başlatıldı.

Dilipak yazısında, “Bizde 8 Mart 2016’da ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ ile önce feminist gösteriye, ardından gay ve lezbiyenlerin, fahişelerin sokaklara çıktıkları bir gösteriye döndü. Bunların aile diye bir meseleleri yok. ‘İffet’le dalga geçiyorlar, fahişelikten yanalar. Bunu özgürlük olarak görüyorlar” ifadelerini kullanmıştı.

Dilipak hakkında CİMER’e yapılan başvuruda şu ifadeler kullanıldı:
“Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’tan ve yazısını yayımladığı için gazetesi Akit’ten şikâyetçiyim.

Alenen insanları, özellikle de kadınları aşağılayan, bölen bir yazı ele almış. Bu gazeteyi okuyan insanları kin ve nefret söylemleriyle etki altına alarak, halkın bir bölümüne karşı kışkırtmıştır.

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve bu yazıyı bugün ele alması tamamen kasıtlıdır. Yazısında, “Bizde 8 Mart 2016’da ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ ile önce feminist gösteriye, ardından gay ve lezbiyenlerin, fahişelerin sokaklara çıktıkları bir gösteriye döndü. Bunların aile diye bir meseleri yok. ‘İffet’le dalga geçiyorlar, fahişelikten yanalar” ibareleri geçiyor.

Bunun düşünce ve fikri özgürlüğü ile alakası olmadığını ve insanları, özellikle de kadınları aşağıladığını düşünüyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Dilipak, soruşturma haberinin yer aldığı bir tweeti retweet ederek kendi hesabından paylaştı:

https://tele1.com.tr/abdurrahman-dilipak-hakkinda-sorusturma-65596/

Türkiye, LGBTİ'lere karşı en hoşgörüsüz ülkeler arasında

$
0
0
Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği: Her insanın hayatını istediği gibi yaşama hakkı var
burdayız alışın


Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği, Onur Yürüyüşü'nün toplumun farklı kesimleri tarafından, farklı şekillerde değerlendirildiğini belirterek, LGBTİ'lere bir de kendi gözlerinden bakılması için bir çalışma yaptı. Türkiye'nin şu anda LGBTİ'lere karşı en hoşgörüsüz ülkeler arasında olduğunu fakat Osmanlı İmparatorluğu'nun son dört padişahın babası Abdulmecid'in, günümüzden 150 yılı aşkın süre önce, eşcinselliği suç olmaktan çıkarttığını hatırlatan dernek, "Sizden ricamız, her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu, her insanın istediğini sevme hakkı olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın"çağrısı yaptı.

Dernek, bu çalışmayı yapmalarındaki en önemli sebep olarak, Psikolojik Destek Koordinasyon Merkezi'nde çalışan bir psikoloğa danışan ve 15 yaşındaki oğullarının "eşcinsel davranışlarının" tedavi edilmesini isteyen bir aileyi işaret etti. Bunun bir hastalık olmadığı ve bu sebeple tedavisinin mümkün olmadığının ifade edilmesi üzerine annenin, "Oğlunuz kanser deseydiniz, bunu kabullenebilirdim. Fakat bu söylediğinizi kabul etmem mümkün değil. Daha uzman birine gidelim" diyerek, ailenin ayrıldığı belirtildi.

Derneğin, konuyla ilgili birçok makale, uluslararası araştırma ve pek çok uzman görüşü alarak hazırladığı araştırma şu şekilde:

"Önce dış ülkelere bakmak istedik. Amerika'nın Kaliforniya Eyalet Valiliği tarafından alınan kararda 'Herhangi bir bilimsel ve tıbbi dayanağı olmadığı için eşcinsel kişilerin tedavi edilmelerine yönelik çalışmalar yasak.' Dünyada Onur Yürüyüşüne en büyük katılımın olduğu Brezilya'da her 24 saatte bir eşcinsel öldürülüyor. İngiltere'de bir polis merkezinin önündeki bayrak direğine dayanışmayı temsil etmek için gökkuşağı renklerinde bayrak asılırken; Irak'ta, Suriye'de, Libya'da dinci terör örgütleri tarafından eşcinsel avları düzenleniyor, öldürülenler şehir meydanlarına asılıyor. Hollanda tarafından yapılan uluslararası bir araştırmada, eşcinsellikle ilgili toleransı ölçmek adına katılımcılara yöneltilen sorulardan biri, "Eşcinsel bir komşumuz olsun ister misiniz?"Ülkemizde verilen cevapların %85'i "Hayır". Yani 7 kişiden 6'sı. "Hayır" diyenlerin farklı gerekçeleri olsa da "evet" diyenlerin en önemli ortak özelliği; bir lgbti tanımış, konuşmuş ya da birlikte çalışmış. Bu araştırmaya göre Türkiye, dünyada LGBTİ'lere karşı en hoşgörüsüz ülkeler arasında.

"Abdulmecid, eşcinselliği suç olmaktan çıkartmıştı"
Ülkemizle aynı kategoride olan ülkelerden bazıları; Zimbabve, Gana, Fas, Ruanda, Irak, Güney Kore. Bu ülkelerin neredeyse tamamında eşcinsellik cezalandırılan bir suç. Oysa ki ülkemizde son dört padişahın babası Abdulmecid, günümüzden 150 yılı aşkın süre önce, eşcinselliği suç olmaktan çıkartmıştı.

Uluslararası Lezbiyen ve Gay Birliği'nin verilerine göre dünya genelinde LGBTI bireylerin sayısı 3 milyara yaklaşmakta. Cumhurbaşkanı, "Eşcinseller, domuzdan da, köpekten de daha aşağılıktır." diyen, Zimbabve ile "Yaratılanı severiz, Yaradandan ötürü." diyen Yunus Emre'nin yetiştiği coğrafya aynı kategoride mi olmalı? Homoseksüellerin düzelmesi için zorla evlendirildiği, lezbiyenlere tecavüz edildiği, polis ve durumdan vazife çıkaran milislerin yasalarda suç sayılmadığı halde LGBTİ avı yaptıkları orta doğu ülkeleriyle hoşgörü abidesi Mevlana Celalettin Rumi'nin yetiştiği coğrafya aynı kategoride mi olmalı?

AYM: "Sapkın", nefret söylemidir, suçtur
Oysa ki; Anayasa Mahkemesi'nce "Sapkın" söyleminin Anayasa'ya aykırı olduğunun ve nefret söylemi sebebiyle suç sayıldığı kararı alınmıştır. Eşcinsel öğretmenin işten atılmasını Danıştay hukuka aykırı bularak öğretmen lehine karar vermiştir. Bir Ağır Ceza Mahkeme heyeti 17 yaşındaki eşcinsel oğlunun kafasına ateş ederek öldüren babaya ve azmettiren amcalara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiştir. Zabıtlara; "Cinsel Tercih" yerine, "Cinsel Yönelim" ibaresini yazdırabilen savcılarımız olmuştur.

Örnekleri çoğaltabilecekken, ülkemizin; Ruanda, Gana gibi ülkelerle aynı kategoride olması ne derece doğru? Tabi ki ülkemiz ve dünya LGBTİ hakları konusunda bugünlere kolay gelmedi. Özellikle eğlence sektöründe çalışanlar çok ağır şiddet gördüler, iş yerleri yağmalandı.

Tabi ki genel beklenti, bir valimizin Onur Yürüyüşü'ne en ön safta katılıp, elinde gökkuşağı bayrak saklaması değil. Ancak 10 yıl önce yalnızca 30 kişinin katıldığı bu yürüyüşe bugün on binler katılıyor. Yine de bu insanlar, günlük hayatlarının her alanında sürekli olarak ayrımcılığa uğruyor ve homofobik söylemlerle karşı karşıya kalıyor. Bu insanlar büyük bir depresyon ve anksiyete sıkıntısı yaşıyor. Alkol ve madde bağımlılığına yöneliyor.

İş bulamamak, eğitim alamamak onları zamanla yoksulluğa itebiliyor. Yoksulluk, beraberinde suç işlemeye ya da seks işçiliğine yönelmeyi artırabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü 17 Mayıs 1990'da açıkladığı çalışmanın sonucunda "Eşcinsellik Hastalık Değildir!" demiştir. Dünyada LGBTİ'lerle ilgili her türlü yasal düzenlemeyi yapan, hatta resmi ve dinî evliliklerine dahi onay veren ülkelerde bile LGBTİ'ler ciddi bir nefret söylemi ve nefret suçu ile karşı karşıyayken, Türkiye 2008-2015 yılları arasında trans cinayetlerinde 35 cinayetle Avrupa birincisi. Avrupa'nın tamamında aynı dönemde öldürülen LGBTİ'lerin sayısı 57. Avrupa ülkeleri, bu konuda çok gelişmiş yasalara sahip. Ancak bilindiği üzere yasalar tek başına yeterli olamıyor. Dünyanın her yerinde geniş kesimler tepki gösteriyor. Çünkü LGBTİ'ler hakkında çok az şey biliyoruz. Bu bilinmezlik bizi korkutuyor. Korku zamanla öfkeye, öfke nefrete, nefret de şiddete dönüşüyor. Bu yüzyıllardır süre gelen bir korku aslında. Yüzyıllardır eşcinselliğin, veba gibi toplumdan arındırılması gereken bir hastalık olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır inançlara aykırı olduğu, günah olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır üremeye yaramadığı için, doğaya aykırı olduğu korkusu! Elbette herkesin kültürüne, inancına, dünya görüşüne saygımız sonsuz.

Ancak bugün doğada 500'den fazla türün, kuştan, balığa, ördekten, solucana kadar eşcinsel davranışlarda bulunduğu bilimsel bir gerçektir. Tamamı olmasa dahi büyük bir kısmı bilimsel yöntemlerle izah da edilebiliyor. Bu bilimsel çalışmalar konunun doğaya aykırı olmadığını gösteriyor. Doğa eşcinsel davranışı defalarca tekrarlayan bir sistem.

"Devletin her yurttaşına eşit haklar vermesi ve koruması Anayasal yükümlülüğüdür"
10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. Oturumunda kabul edilen 30 maddelik “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak imza atmamızla birlikte, bütün insanların onur ve haklar açısından özgür ve eşit olduğunu kabul etmişiz. Tüm insanların güven içerisinde, özgürce yaşam hakları olduğuna imza atmışız. Bildirgede “TÜM İNSANLAR” yazıyor. Bir bölümü değil. Devletimiz temel haklar açısından her bireye eşit muamele etmek zorundadır. Kimse temel hak ve özgürlüklerden mahrum edilemez. Devletin her yurttaşına eşit haklar vermesi ve koruması Anayasal yükümlülüğüdür. Eksik yasalar tamamlanabilir, yanlış yasalar düzeltilebilir. Önemli olan zihniyetleri değiştirmektir.

Cinsel yönelim ne tercih edilebilir, de özendirilebilir, ne öğretilebilir, ne de seçilebilir bir olgudur. Çocuk istismarı ve ihmali alanında çalışma yapan bir dernek olarak, “Bu konu sizin ne üstünüze vazife ki?” diyebilirsiniz. Aslında tam da bizim üstümüze vazife. Çünkü cinsel yönelimler ergenlik çağı ile başlayan bir durumdur ve yasalarımıza göre 18 yaş altı herkes çocuktur. Cinsel yönelimi farklı olduğu için çok ağır şiddete, dışlanmaya ötekileştirilmeye maruz kalan 14-15 yaşındaki çocuklar da bizim çocuğumuz.

Bu çalışmayı bu noktaya kadar okuma duyarlılığını gösterdiyseniz eğer, sizlerden birkaç ricamız olacak. Aşağılanan, ayrımcılığa uğrayan, oturacak ev, okuyacak okul, çalışacak iş bulamayan; depresyona, hatta intihara sürüklenecek kadar ağır psikolojik travmalar yaşayan insanların, bir an için, anneniz, babanız, kardeşiniz, çocuğunuz, öğretmeniniz, öğrenciniz, doktorunuz, hastanız; aslında hepsinden önemlisi kendiniz olduğunu düşünün!

"Her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı var"
Nasıl ki Çocuk istismarı ile mücadele çocukların vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki kadın cinayetleri kadınların kendi başlarına vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki toplumun her kesiminin bu iki konuda ortak bir çaba içerisinde olması gerekliyse LGBTİ'lerin hakları ile ilgili olarak da; hepimizin, hep birlikte çaba sarf etmesi gerekir. Şimdi sizlerden ricamız, bu çalışmayı okuduktan sonra cinsel yönelimin tabiatın içinde bir çeşitlilik olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Sizden ricamız, çevrenizden en az bir kişiye, her şeyden önce insan olduğumuzu anlatın!

Sizden ricamız, her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu, her insanın istediğini sevme hakkı olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Huzur, güven ve mutluluk içinde yaşayacağımız bir dünya umuduyla…"

https://t24.com.tr/haber/turkiye-dunyada-lgbti-lere-karsi-en-hosgorusuz-ulkeler-arasinda,829092

Milletin gündemi ekonomi, siyasinin LGBTİ!

$
0
0

Çanakkale Belediyesi’nin geçtiğimiz hafta ‘LGBTİ’ olarak ifade edilen cinsel tercihi farklı bireylerin Onur Haftası’nı Twitter hesabından kutlaması ile başlayan süreç, sakız gibi uzadı. Ak Partili siyasetçiler ve birtakım dernek ve vakıfların belediyeyi kınayan açıklamalarını, belediyenin kınanmayı kınaması takip etti. Ve son olarak ise dün kalabalık bir topluluğun gerçekleştirdiği LGBTİ karşıtı protesto, tartışmaların üstüne tuz biber oldu.

Oysa vatandaşın gündemi, cinsel tercih farklılıkları değil, üç kuruşluk ürüne 10 kuruş bedelin biçildiği fahiş ekonomik farklılıklar! Üst üste gelen zamlar, kapanan dükkanlar, vatandaşın düşen alım gücü ortadayken Çanakkale gündeminin, bizzat şehrin siyasi dinamikleri tarafından böyle bir tartışmayla itibarsızlaştırması, kamu vicdanını rahatsız ediyor. Biyolojik veya psikolojik farklılık, hastalık yahut sadece cinsel bir tercih, farklı bir yönelim… Herkes onları kendi ideolojisine göre farklı şekilde tanımlıyor, hatta yargılıyor. LGBTİ(Lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseksüel) bireylerin, toplumun genel kabulünün dışında olan yaşantıları, son günlerde Çanakkale gündeminin bir numaralı konusu oldu. Özel günler dışında meydanlarda pek de görünmeyen, kimsenin etlisine sütlüsüne de karışmayan bu güruh, nedense Çanakkale’de, özellikle siyasetçilerin kancasına takıldı.

Nasıl başladı?

Her şey, Çanakkale Belediyesi’nin resmi Twitter hesabından LGBTİ bireylerin Onur Haftası’nın kutlanmasıyla başladı. 30 Haziran’da belediye tarafından atılan bu tweet ise başta muhafazakar kesimler olmak üzere birtakım dernek ve topluluklarca ‘rahatsız edici’ bulundu. Tartışmanın fitili de böylece ateşlenmiş oldu.

Cepheler, kutuplaşmalar…

AK Parti Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan tarafından başlatılan belediyeye yönelik ‘kınama’, bazı kesimler tarafından da kısa zamanda sahiplenildi. Ak Parti İl Teşkilatı, Çanakkale Gençlik Platform ve TÜGVA, bunun bir ‘ahlaksızlık’ olduğunu belirten açıklamalarını geciktirmediler. Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise geri adım atmaya niyetli olmadığını, geçtiğimiz gün gerçekleştirilen meclis oturumunda dile getirmişti ancak dün itibariyle Çanakkale Belediyesi’nin LGBTİ Onur Haftasını kutlayan mesajının belediyenin sosyal medya hesaplarından kaldırıldığı görüldü.

Yargı değil, çözüm dağıtılmalı

Fakat bir kesimin verdiği cevap, diğerine söz hakkı doğurunca bu kısır döngüyü andıran tartışmada da bir türlü nihayete erilemedi. Kaldı ki böylesine hassas bir konuda her grubun yargı dağıtıp birbirini suçlaması, Çanakkale gündeminde olumlu bir karşılık bulmuyor. Çünkü vatandaşın derdi LGBTİ değil, vatandaşın derdi daralan ekonomi…

Seçim derdi, geçim derdine döndü

23 Haziran seçimlerinin ardından asıl gündemine bir türlü odaklanamayan Türkiye gibi, Çanakkale’nin de böylesine girift bir konuya hapsolması, insanı düşündürüyor. Her sokak başında kiralık yahut kapanan bir dükkanın izi, yüzler gülmüyor, esnaf borç yükünü omzundan atamıyor, vatandaşın alım gücü düştükçe düşüyor, 50 TL’ye yapılan basit bir pazar alışverişinin altından şimdilerde 100 liraya dahi kalkılamıyor…

Suni gündemler, suni tartışmalar…

Ekonomi bu durumda iken ve halkın hali ortadayken, siyasetçinin gündeminde ise insanlık tarihi kadar eski bir meselenin 21. yüzyıl koşullarında hala tartışılıyor olması, akıllara aynı soruyu getiriyor; suni gündemlerle asıl gündeme maskeleyen şehr-i protokol, sokağın sesini ne zaman duyacak? Kadınlar ve erkekler dahil; LGBTİ, hariç değil!

Esra Çanlı

https://canakkalegundem.net/2019/07/04/milletin-gundemi-ekonomi-siyasinin-lgbti/

Eşcinsel karşıtı milletvekili ofisinde erkek arkadaşıyla basılınca istifa etti

$
0
0
LGBT karşıtı milletvekili ofisinde erkek arkadaşı ile ilişkiye girerken yakalanınca istifa etti

Eşcinsel karşıtı milletvekili ofisinde erkek arkadaşıyla basılınca istifa etti
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) LGBTİ+ karşıtı Cumhuriyetçi milletvekili ofisinde erkek arkadaşıyla ilişki yaşadığı sırada basılınca istifa etti.

33 yaşındaki evli Ohio eyaleti milletvekili Wes Goodman, seçim kampanyası boyunca "aile değerlerini" savunduğunu söyledi. Goodman ofisinde erkek arkadaşıyla basılmasının ardından internet sitesinden bu ifadeleri kaldırdı. NBC'nin haberine göre Goodman'ın 'gizli eşcinsel hayatı' bazı Cumhuriyetçiler tarafından da biliniyordu. Goodman vekil olmadan önce eşcinsel evliliğine karşı çıkan ABD Kongre üyesi Jim Jordan için çalıştı.

https://www.haberler.com/escinsel-karsiti-milletvekili-ofisinde-erkek-12207283-haberi/

Yeni Akit'ten homofobi: Eşcinsellere destek Saadet’e ziyaret

$
0
0
Eşcinsel sapkınlıkları “yaşam biçimi” ve “tercih” olarak gördüğünü belirterek meşrulaştıran CHP'li İmamoğlu, Saadet Partisi’ne ziyaret gerçekleştirdi.



CHP’li Ekrem İmamoğlu tuhaf söylem ve eylemlerine devam ediyor. LGBT’lilerle ilgili “kırmızı çizgi” açıklaması yapan İmamoğlu, Saadet Partisi’ne ziyaret gerçekleştirdi. İBB Başkanı İmamoğlu, eşcinsel sapkınlıkları “yaşam biçimi” ve “tercih” olarak gördüğünü belirterek meşrulaştırdı. “Tüm tercihlere önyargısız bakabilmek önemli” açıklaması yapan İmamoğlu, eşcinseller hakkındaki destek sözlerinin ardından SP’ye gitti. SP İstanbul İl Başkanlığı’nı ziyaret eden LGBT’ci İmamoğlu, SP’li Bülent Kaya ile görüştü. LGBT’ci Ekrem ile açıklama yapan SP’li Kaya, “İnşallah Sayın Başkan İstanbul’un huzura kavuşması için gerekli çalışmalar yapar” dedi. CHP’li İmamoğlu, daha sonra terör partisi HDP’ye gitti. HDP İl Başkanı Esengül Demir’e ziyaret gerçekleştiren İmamoğlu kendisini ziyaret eden ilk siyasi parti il teşkilatının HDP olduğunu belirtti. İmamoğlu gün içerisinde  İP’i de ziyaret etti. CHP’li İmamoğlu, MHP ve AK Parti il başkanlıklarının ise ziyaret talebine geri dönüş yapmadığını öne sürdü.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/escinsellere-destek-saadete-ziyaret-826387.html

Homofobik Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı ve Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar'dan eşcinseller ile ilgili açıklama

$
0
0
Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar İstanbul'da önceki gün yapılan eşcinsel yürüyüşünden sonra kamu oyunda oluşan eleştiriler üzerine yaptığı açıklamada önce toplumu hedef aldıklarını, sonra bireyler üzerinden iğrençliği albenili göstermeye çalıştıklarını belirterek, 'Sapkın, ruhsal çöküntülerin dışa vurumu olarak görülmesi gereken eşcinsel güruhun durumu, tamamen hastalıklı ve tedaviye muhtaç bir hal almış durumda' dedi.

Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar İstanbul'da önceki gün yapılan eşcinsel yürüyüşünden sonra kamu oyunda oluşan eleştiriler üzerine yaptığı açıklamada önce toplumu hedef aldıklarını, sonra bireyler üzerinden iğrençliği albenili göstermeye çalıştıklarını belirterek, "Sapkın, ruhsal çöküntülerin dışa vurumu olarak görülmesi gereken eşcinsel güruhun durumu, tamamen hastalıklı ve tedaviye muhtaç bir hal almış durumda" dedi.

Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, bugün hiç bir inancın içinde barınmayan bu hastalıklı düşünce şekli, toplumu inançsız bir şekle sokma arzusunda olduğunu belirterek açıklamasında şöyle dedi: "İnançsız toplum hayalini kuranlar nasıl inançları ellerinden almışsa, yarın vicdanı, arı, namusu, iffeti ve zamanla insanı insan yapan bütün özellikleri de hedefler hale gelecektir. Bu hastalıklı durum şiddetle bastırılmayı değil, tedavi ile iyileştirmeyi gerektirir. Toplumun içinde itilmiş, dışlanmış ve zamanla kendileri gibi gören ve bakan kişilere sığınan bu kişiler ciddi bir rehabilite sürecine sokulmalıdır. İnsan onurunu zedeleyen bu düşünce şeklinin örneği yaratılışın hiç bir evresinde olmadığı gibi, hayvanlar aleminde de örneksiz bir durumdur. İnsan için düşünmeyi emreden yaratılış boyutu, düşünemeyen hayvanlarda dahi yok hükmündedir. Dolayısı ile bu hastalıklı sapkınlıklar insanı ne yazık ki hayvandan daha aşağı bir hale çekmektedir. Bunun yanında uzun zamandan beri kuluçkada olan bu hastalıklı düşünce şeklinin özellikle tarihsel özelliği olan bu günlerde hortlaması bize toplumu hedef alan bir sürecin artık meydanlarda boy göstereceğini de göstermiştir. Farklı inanç mensubu olan bir çok ülke bu tarz gösteri ve yürüyüşlere izin vermezken, insanımızın gözünün içine sokulmaya çalışılan ar damarı yoksun pankartlar dahi ne denli ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu göstermekte."

Bayraktutar öncelikle tedaviye muhtaç olan bu kişilerin tedavi ve rehabilite sürecini kabul etmelerinin en büyük arzuları olduğunu belirterek, "İnsan olmanın doğası neyse ona göre hareket etmeleri temennimizdir. Bizler din görevlileri olarak bu hastalıklı düşünce ve eylem şeklinin tedavi sürecinde sorumluluk üstlenmeye hazırız. Kuran'ı Kerim'de bu hususun örnekleri ve sonuçlarının örneklendiğini de hatırlatmak isteriz" dedi.

https://www.timeturk.com/memur-sen-genel-baskan-yardimcisi-ve-diyanet-sen-genel-baskani-mehmet-bayraktutar-dan-escinseller-ile-ilgili-aciklama/haber-1118523

Oray Eğin, Küçük İskender'i anlatıyor

Oscar jürisinde Netflix zihniyeti: Koşulsuz eşitlik takıntısı, liyakati bitirdi

$
0
0
Önceki senelerde gösterilen tepki üzerine bu sene Oscar jürisinde bulunacak olan 59 farklı ülkeden 842 yeni üye içerisinde kadınlarla erkekler eşit sayıda olacak. Ayrıca önceden yüzde 8 olan çeşitli etnik kökenlerden üyelerin oranı ise 2015'te yüzde 16 olmuştu. Herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için en başta söyleyeyim, kadın-erkek elbette eşittir. Bütün ırklar, etnik kökenler elbette eşittir. Fakat jüri seçerken böyle bir kaygı gözetmek liyakati ikinci plana atmak olmuyor mu?


Netflix zihniyeti
Netflix'in son dönemde çeşitli geyiklere konu olan bir takıntısı var. Hemen hemen her dizisinde 'farklı' olarak görülen biseksüel, eşcinsel, siyahi, asyalı karakterlere yer veriyor. Problem bu karakterlere yer verilmesi değil elbette. Bu karaterlere yer vermek için aşırı zorlama cast'lar yapılması.

Yani olay örgüsüne ve hikayenin akışına göre isterse tüm karakter eşcinsel olabilir. Tüm karakterler beyaz da olabilir. Asyalı, Avrupalı ya da Afrikalı da olabilir. Fakat Somali'de geçen bir köy hayatında beyaz tenli köy sakini oynatmak kadar absürt zorlamalar gerçekleşiyor. Öyle ki, kendilerince toplum içerisinde normalleştirmek istedikleri bu karakterleri aslında daha da yapay şekilde göze sokarak kendileri ötekileştiriyor.

"Hadi hadi sen de gel ayıp olmasın" dercesine benimsenen bu anlayış ne yazık ki toplumsal baskı sonucu Oscar'a da yansıdı.

Jüri nedir?

Bir jüri üyesinde olması beklenen tek meziyet "jüri olmaya layık, işinin ehli kimse" olmasıdır. Bir insan sırf kadın olduğu için, sırf erkek olduğu için, sırf azınlık bir etnikten olduğu için jüri olamaz, olmamalıdır.

Kadın ve erkek sayısı eşit olsun diye zorlama yöntemler uygulamanın adına eyyamcılık diyoruz.

Ayrımcılık böyle engellenmiyor

Jüri üyesi, cast, heyet ya da herhangi bir topluluk oluştururken bu gibi insanın kendisinin belirleyemediği kriterleri gözetmek bana daha fazla ırkçı ve daha fazla ayrımcı geliyor. "Herkes tamam. şimdi 1 tane Japon, 2 tane Afrikalı, 5 tane kadın, 1 tane beyaz erkek, 1 tane eşcinsel, 2 de trans birey seçelim" düsturuyla hareket etmek kesinlikle anormal olan.

Eşcinsel biri sırf eşcinsel olduğu için bir topluluğa seçilmemeli. Hatta eşcinsel olması o topluluğa seçilmesine ya da seçilmemesine hiçbir şekilde etki etmemeli. Buradaki tek kriter 'işine olan hakimiyet'. Hepsi bu.

http://www.milliyet.com.tr/oscar-jurisinde-netflix-zihniyeti--kosulsuz-esitlik-takintisi--liyakati-bitirdi-molatik-12380/

LGBT destekçisi ABD’li kadın şarkıcının konseri, Suudi Arabistan’ı karıştırdı!

$
0
0
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın uygulamaları tepki çekiyor. Eşcinsellerin onur yürüyüşlerinde sahneye çıkan rapçi ve model Nicki Minaj'ın, Mekke şehrine yakın bir noktada düzenlenecek bir festivalde sahneye çıkacağının açıklanması Suudi halkı arasında tepkilere yol açtı.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın uygulamaları tepki çekiyor. Eşcinsellerin onur yürüyüşleride sahneye çıkan rapçi ve model Nicki Minaj'ın Suudi Arabistan'ın Mekke şehrine yakın bir noktada düzenlenecek bir festivalde sahneye çıkacağının açıklanması Suudi halkı arasında tepkilere yol açtı.

 Trinidad doğumlu Amerikalı Rapçi ve model Nicki Minaj'ın Suudi Arabistan'da düzenlenecek bir festivalde sahneye çıkacağının açıklanması ardından, sosyal medyada Minaj'ın açık kostümleri ve müstehcen şarkı sözlerinin aşırı muhafazakar Suudi Arabistan'da nasıl karşılanacağına dair tartışmalar başladı.

Suudi Arabistan bir süredir eğlence alanındaki kısıtlamaları azaltma ve sanat sektörünü büyütme girişimlerinde bulunuyor. Minaj bu kapsamda 18 Temmuz'da Cidde Dünya Festivali'nde sahneye çıkacak.

Konserin açıklanmasının ardından Nicki Minaj Twitter'da da gündem maddeleri arasına girdi.

Muhafazakarlar, çarşafa karşı çıkan Suudi kadınlar ve LGBT hakları savunucuları, konseri farklı açılardan eleştiriyor.

Bir Twitter kullanıcısı "Üç yıllık bir bitkisel hayattan uyandıktan sonra duyduğunuz ilk şeyin Nicki Minaj'ın Suudi Arabistan'da konser vereceği olduğunu hayal edin" dedi ve ekledi: "Benim başıma gelse paralel bir evrende uyandığımı zannederdim."

Bir diğer kullanıcı ise "Suudi Arabistan'da bu kararı verenler Google'a Nicki Minaj yazmadı değil mi?" diye sordu.

Bazı kullanıcılar ise Mekke'ye yakın bir noktada Minaj'ın sahne almasının uygunsuz olacağını savundu.

Twitter'da bir video paylaşan bir kadın, yetkililerin Minaj'ı kabul ederken Suudi kadınlara çarşafı zorunlu kılmasını sorguladı:

"Bütün şarkıları edepsiz olan, sözleri seks ve popo sallama üzerine olan Nicki Minaj poposunu sallayacak ve siz bana çarşaf giymemi söyleyeceksiniz. Böyle saçmalık mı olur?"


“PEMPE DOLARLARDAN
HOMOFOBİK DOLARLARA”

Bazı kullanıcılar da eşcinsel onur yürüyüşlerinde sahneye çıkan Minaj'ın, eşcinselliğin ölümle cezalandırıldığı Suudi Arabistan'da sahneye çıkmasını ikiyüzlülük olarak nitelendirdi.

Bir kullanıcı "Queer dostu Minaj Suudi hanedanı için sahneye çıkacakmış gördünüz mü? Üç gün önce onur yürüyüşünde pembe dolarlar kazandı, şimdi de homofobik dolarlar kazanacak" dedi.
Minaj'dan önce başka şarkıcılar da Suudi Arabistan'da konser vermeleri nedeniyle eleştirilmişti.

Mariah Carey konserini iptal etmesine yönelik çağrılara kulak asmazken, rapçi Nelly de sadece erkeklerin girebildiği bir konseri kabul etmesi yüzünden eleştirilmişti.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, eğlence sektörü üzerindeki kısıtlamaları hafifleterek ülkenin ekonomisini çeşitlendirmeyi hedefliyor.

Genel Eğlence İdaresi'nin başında bulunan Türki El el-Şeyh ise, Ocak ayında attığı bir tweette Suudi eğlence sektörünün geleceğine dair vizyonunu şöyle açıklamıştı:

"İnşallah önümüzdeki süreçte eğlencenin odağında etkinlikler, sirk performansları, mobil eğlence parkları, genç kadınlarla erkekleri geliştirecek ve ulusal eğlence şirketlerini destekleyecek oyunlar ve programlar olacak."

CİDDE'DE ÖZGÜRLÜK HEYKELİ AÇILDI

Öte yandan Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde ABD'nin New York şehrindeki Özgürlük Heykeli'nin bir benzeri sergileniyor.

Suudi yetkililer, amaçlarının turistleri yaz mevsiminde ülkeye çekmek olduğunu açıkladı. ABD'nin simgelerinden Özgürlük Heykeli'nin benzerinin sergilenmesine tepkiler de geldi. Eleştiren çevreler, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın son dönemlerde "reform" olarak nitelendirilen icraatlarının bir parçası olarak değerlendirdi.

Veliaht prens döneminde kadınlara yönelik uzun yıllardır devam eden araç kullanma yasağı kaldırılmış, Cidde kentinde ilk defa sinema açılmıştı.

https://www.timeturk.com/lgbt-destekcisi-abd-li-kadin-sarkicinin-konseri-suudi-arabistan-i-karistirdi/haber-1117716

Burhan Bozgeyik'ten "Bam Teli" homofobi!

$
0
0
Bizim ezelî, ebedî düşmanlarımız “bam telimizi” keşfetti. O nokta üzerine vura vura belimizi kırdılar. Cemiyetteki çatırtının sebebi de bu. Bizim “bam teli” tabirinden muradımız, telli sazlardaki en kalın sesi veren tel değil. Bu tâbirîn mecâzî mânadaki kullanımı. Yani, “en hassas nokta, can alıcı nokta.” Bizim en hassas, en can alıcı noktamız aile idi. Mahremiyet duygusu idi. İffetli, hayâlı olmaktı. Kadının kadın gibi, erkeğin erkek gibi yetişmesi idi. Allah’ın haram kıldığı fiillerden ve yakınlaşmaktan uzak durmaktı. Hepsine el attılar, belimizi kırdılar.

Lut kavminde o çirkin fiili işleyen 30-40 kişi idi. O kavmin geri kalan erkekleri o fiili işlemezlerdi, ancak o fiili işleyenleri kınamaz, onlarla görüşmeye devam ederlerdi. Kadınlar da onları kınamazdı. Buna Lut Aleyhisselam’ın karısı dâhildi. (Onun için o da o kavimle birlikte helak oldu.) Hatta bu kavim takvada ileri derecede görünürlerdi. Gece teheccüd namazını kaçırmazlardı. Kur’an-ı Kerim’de bu kavme gelen gazâb-ı İlâhî anlatılır. Tefsirlerde de çok geniş bilgiler vardır. Lut Aleyhisselam ve bir avuç Müslümanın o bölgeyi terk etmesinden sonra, Cebrail Aleyhisselam kanadını o beldenin altına geçirmiş, bütün evleriyle birlikte gökyüzüne kaldırıp yere çarpmıştır. Yani o beldenin altı üstüne gelmiştir. O fiili işleyenler ve onlara göz yumanlar öylesine şiddetli cezaya maruz kalmışlardır ki, o tarihten sonra bunu işiten insanlar, “kıyamete kadar artık kimse bu şenî’ fiili işlemez” diye düşünür olmuşlardır. Ta ki günümüze kadar…  Düşünün bin yıl İslâm âleminin bayraktarlığını yapmış insanların beldesinde, binlerce insan, “Lut kavminin torunlarıyız” diye pankart açıp, slogan atıyor. LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel) bayrağını parti bayrağı gibi dalgalandırıyorlar. Bazı belediyeler onlara destek veriyor. Kimi kime şikâyet edeceksin. Eğitime bakıyorsun, müfredat, bu akıma “lojistik destek” veriyor. Okullardaki temsillerde kız çocuklarına bıyık takılıyor, erkek çocuklarının kucağına bebek veriliyor. Güya “cinsiyet ayrımcılığına son veriliyormuş.” Neymiş efendim, İstanbul Sözleşmesi yapılmışmış. Boynumuz kıldan inceymiş.

https://www.milligazete.com.tr/makale/2847779/burhan-bozgeyik/bam-teli

Kentte bir garip LGBTİ+ tartışması!

$
0
0
Çanakkale Belediyesinin resmi twitter hesabından, 24-30 Haziran ‘Onur Haftası’ sebebiyle yayınlanan destek mesajına tepkiler ve destekler devam ediyor. Bir taraf destek mesajını kınarken, diğer bir tarafta belediyeyi övgülere boğdu.


Çanakkale Belediyesinin resmi twitter hesabı, LGBTI+ savunucuları tarafından kabul edilen 24-30 Haziran ‘Onur Haftası’ sebebiyle bir destek mesajı yayınladı. Tüm dünya tarafından kabul gören ‘Onur Haftası’ mesajına ise birçok farklı kesimden tepki ve destek yağdı. İlk olarak 31 Mart yerel seçimlerinde Belediye başkanlığı koltuğuna oturan AK Partili 4 ilçe 6 belde belediye başkanı ortak açıklama yaparak LGBTI+ paylaşımında bulunan Çanakkale Belediyesini kınadılar. Yayınladıklar ortal bildiri ile AKP’li Belediye Başkanları, Çanakkale belediyesinin vatandaştan özür dilemesini istediler. Biga Belediye Başkanı Bülent Erdoğan, Ezine Belediye Başkanı Güray Yüksel, Lapseki Belediye Başkanı Eyüp Yılmaz, Yenice Belediye Başkanı Veysel Acar, Karabiga Belediye Başkanı Ahmet Elbi, Gümüşçay Belediye Başkanı Adnan Pastırmacı, Terzialan Belediye Başkanı Tuncay Göymen, Geyikli Belediye Başkanı Mevlüt Oruçoğlu, Evreşe Belediye Başkanı Ali Kamil Soyuak ve Kalkım Belediye Başkanı İbrahim Taşkın imzalı ortak bildiride yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“KAHRAMANLARIMIZA SAYGISIZLIKTIR, VEFASIZLIKTIR”
“Çanakkale Belediyesi’nin sosyal medya hesabından LGBTİ’ye destek niteliği taşıyan paylaşımı; toplumsal değerlerimize, kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize aykırıdır. Çanakkaleli belediye başkanları olarak, böyle bir rezilliği kabul etmemiz asla mümkün değildir. Bizler son dönemde Çanakkale’mizin ulusal ve uluslararası alanda imza attığı başarılarla, ev sahibi olduğu organizasyonlarla ve ilklerle gündeme gelmesine alışkınız. Şehrimizin maneviyatı ve yatırımları dışında ahlaki bir sorun teşkil eden böylesi bir konuyla anılmasını hazmedemiyoruz. Bu davranış, tarihimize, şehrimize ve bu topraklarda şehit düşen kahramanlarımıza saygısızlıktır, vefasızlıktır. Çanakkale, Merkez ilçe belediyesinden ibaret değildir. Çanakkale ismi özeldir, Çanakkale tüm dünyanın saygı gösterdiği kadim bir tarihe sahiptir. Dolayısıyla Çanakkale ismi bu çirkin paylaşımlarla bir arada kullanılamaz. Bu millet buna izin vermez. Belediye başkanı seçilmek; size bu topraklar adına söz hakkı tanımaz, sadece hizmet sorumluluğu yükler. Belediye Başkanının kendi şahsi düşüncesi bu yönde olabilir, kendi şahsi hesabından paylaşabilir; fakat Belediyenin resmi sosyal medya hesabından bu paylaşımın yapılması doğru değildir. AK Partili 10 belediye Başkanı olarak bu skandala imza atan tüm kişi ve yöneticileri kınıyor; bu yanlıştan bir an önce dönerek bizleri de zan altında bırakmalarından dolayı tüm hemşerilerimizden özür dileme erdemini göstermelerini bekliyoruz.”

“ENSAR VAKIFLARINDA ÇOCUK TACİZLERİNE SESSİZ KALAN BAŞKANLAR..”
CHP İl Başkanı İsmet Güneşhan da, LGBTI+’li vatandaşlara tweetle destek veren Çanakkale Belediyesini hedef alan açıklamalarda bulunan AK Partili Belediye Başkanlarına Erdoğan’lı yanıt verdi. Çanakkale Belediyesini hedef alan belediye başkanlarına seslenen İsmet Güneşhan; Ensar Vakfında çocuk tacizi karşısında sessiz kalmakla suçladı Belediye Başkanlarına Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadeleri ile yanıt verdi. CHP İl Başkanı İsmet Güneşhan yayınladığı açıklamada; “Tüm Dünyada LGBT bireylerinin hak ve özgürlüklerini savunan Onur Haftası, her yıl Haziran Ayı’nın son haftasında tüm Dünyada ve Ülkemizde kutlanmaktadır. Onur Haftası nedeniyle Çanakkale Belediyesi bu anlamlı günü kendi sosyal medya hesabında; “Aşkım da değişebilir gerçeklerim de… Bugün, yarın ve her zaman sevgi kazanacak” twitini kendi sosyal medyasında paylaşarak kutlamıştır. Belediyemizin bu paylaşımı, Başta ilimizin AKP’li Belediye Başkanları olmak üzere AKP’li Milletvekilleri ve bazı kişilerce acımazıca eleştirilmiştir. AKP’li Belediye Başkanlarının yaptığı ortak basın açıklamasında “Ahlaki sorunla anılmayı hazmedemiyoruz” “ böyle bir rezilliği kabul etmiyoruz” diyerek çirkin paylaşımlar olarak nitelendirmişlerdir.Bugün Dünya’nın ve Avrupa’nın gelişmiş birçok ülkesinde eşcinsel evlilikler de dahil olmak üzere LGBT’lere pek çok haklar yasal olarak kabul edilmiştir. Biz bu ülkede hep beraber, birlik ve beraberlik içersinde Kardeşçesine, Dil, Din, Irk, Cinsiyet ve Kimlik ayrımı yapmaksızın özgür bir biçimde nasıl yaşayacağız? Bu tür yaklaşımlarla birbirimizi ötekileştirirsek, yok sayarsak nasıl huzur içerisinde birlikte bir arada olabiliriz? Bu anlayışla, bu kafa yapısıyla birlik beraberlik içersinde yaşamamız mümkün değildir. Bugün bu LGBT’leri eleştirenler Ensar Vakfına ait yurtlarda onlarca çocuk tecavüze uğrarken dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu Ensar Vakfındaki tacizci öğretmeni ve vakfı savunarak ‘Buna bir kere rastlanmış olması hizmeti ile ön plana çıkmış bir kurumu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfını da tanıyoruz hizmetlerini de takdir ediyoruz’ demiştir. Bu bir Ahlaki bir sorun değil midir? Çirkin bir davranış değil midir? Bu açıklama bir rezillik değil de nedir? Bu yaşanan rezillikler karşısında hiç seslerini çıkarmamışlar, tek bir açıklama yapmamışlardır. 2002 yılında Abbas Güçlü’nün “Genç Bakış” programına konuk olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gelen bir soru üzerine “Eşcinsellerin kendi hak özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” cümlesini kullanmıştır. Bugün bu ortak açıklamayı yapanlar, dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan farklı mı düşünmektedirler? LGBT’lilere karşı bu kadar öfke nefret ve kin dilini kullanan kişilere, eğer film seyretme alışkanlığı ve kültürüne sahip iseler, 2018 yapımı Oscar ödüllü Vice ve bir Mahzun Kırmızıgül filmi Güneşi Gördüm filmlerini izlemelerini tavsiye ederim. Eşitiz! Birlikte daha güçlüyüz. Nefret değil sevgi kazanacak” dedi.

‘’TÜM BELEDİYELERE ÖRNEK OLSUN’’
Öte yandan Çanakkale Belediyesinin resmi twitter hesabından, 24-30 Haziran ‘Onur Haftası’ sebebiyle yayınlanan destek mesajına Çanakkale LGBTİ+ İnisiyatifi’nden teşekkür geldi. Tepkilere ve tarışmalara tepki gösteren Çanakkale LGBTİ+ İnisiyatifi; “Onur Haftası kapsamında Türkiye’nin birçok yerinden belediye gibi Çanakkale Belediyesi’nin atmış olduğu destek mesajına karşılık başlatılan karalamalara karşı belediyenin bu demokratik ve barışçıl tavrının yanındayız. Ahlaka aykırı olduğu ve Çanakkale’nin tarihiyle bağdaşmadığı gibi sebeplerle üretilen ayrımcı ve insan haklarına aykırı bu söylemler öncelikle Çanakkale’de yaşayan ve herkesle eşit haklara sahip olan bizler için tehdit oluşturmaktadır. Bu haklar siyaset üzeridir ve bir karalama kampanyası ile tartışmaya açılamaz. Barışçıl, demokratik ve tüm kentlileri kapsayan bu belediyeciliğin Çanakkale’nin tüm ilçe ve beldelerine örnek olmasını diliyoruz” dedi.

https://www.canakkalekalem.com/kentte-bir-garip-lgbti-tartismasi/

Cameron Boyce kalp krizi geçirerek öldü!

Yeni Akit'ten homofobi: Diyanet son noktayı koydu! ‘Onur Yürüyüşü’ sapkınlıktır

$
0
0
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, her yıl haziran ayında LGBTİ üyesi bireylerin düzenlediği Onur Yürüyüşü ile ilgili açıklamalar yaptı


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, diyanetin Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından Konya'da bir otelde düzenlenen 'İslam’a Karşı Küresel Meydan Okumalar Bağlamında Yeni Stratejiler' konferansına katıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yurt dışı temsilciliklerde görevli ataşeler ve din görevlilerinin katıldığı konferansta konuşan Prof. Dr. Ali Erbaş, İslamofobi’nin İslam düşmanlığı bir proje olduğunu belirtti. Prof. Dr. Erbaş, şöyle konuştu:

''Bir İslam düşmanlığı projesi olan İslamofobi, ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret göstererek bunu suni bir korku ile dünya kamuoyunda yaymak için çalışan hain ve karanlık bir projedir. Birçok Avrupa ülkesinde siyasi partilerin oy almak için İslamofobi’ye dayalı propagandalar üzerinden seçim kampanyaları yürüttükleri ve terör örgütlerinin karanlık yüzüyle aydınlık bir dini bağdaştırmaya çalıştıkları da dikkat çekmektedir. Dolayısıyla İslamofobi ile mücadele konusunda Müslümanların alternatif söylemlerini, çalışma planlarını oluşturmaları, İslamofobi endüstrisinin kirli yüzünü ifşa etmeleri ve bütün dünyada yaygınlaştırmaları gerekmektedir."

‘Terör örgütleri İslamafobi'ye malzeme üretiyor’
FETÖ, DAEŞ, Boko Haram, Eş-Şebap gibi terör örgütlerin İslamafobi'yi desteklediğini ifade eden Prof. Dr. Ali Erbaş, ''Derin hesapların, küresel güç savaşlarının, kirli çıkar ilişkilerinin neticesi olarak kurulan ve desteklenen ve hepsi birer proje olan terör örgütleri, yaptıkları insanlık dışı uygulamalarla İslamofobi endüstrisine malzeme üretmektedir. FETÖ, DAEŞ, Boko Haram, Eş-Şebab gibi terör örgütlerinin arkasında hangi kirli çıkar ilişkilerinin olduğu apaçık ortadadır'' diye konuştu.

'Yaradılışa aykırı bir sapkınlıktır'
Prof. Dr. Erbaş, LGBTİ üyeleri ve onları destekleyenler tarafından her yıl haziran ayı sonlarında yapılan Onur Yürüyüşü'ne değinerek eleştiride bulundu. Anne ve baba olmayı devreden çıkaran anlayışın yaradılışa aykırı bir davranış olduğunu ifade eden Erbaş, şöyle konuştu:

''Dünyanın çeşitli yerlerinde şimdi ülkemizde de yavaş yavaş olmaya başladı, zaman zaman bazı kavramlar, organizasyonlar, cinsiyet eşitliği gibi sloganlar adı altında birtakım sapkınlıkların gündeme getirildiğini ve yaygara yapıldığını görmekteyiz. Aileyi tahrip eden, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan söz konusu propagandanın, özgürlük, onur gibi kavramlarla servis edilmesi bir algı operasyonu ve aldatmacadır. Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır ve tarih boyunca bütün inançlar tarafından hem reddedilmiş, hem de lanetlenmiştir. Bu manada çocuklarımızı, ümmetin ve tüm insanlığın çocuklarını evrensel değerlerdir bunlar. Annelik ve babalıktan vazgeçen cinslerin birbiriyle evlenmelerine varıncaya kadar ileri götüren bu işi bütün insanlığın meselesidir, sadece Müslümanların meselesi değil. Bu yüzden çocuklarımızı, gençlerimizi sapkın anlayışlara karşı eğitmek, bilinçlendirmek ve korumak hepimizin vazifesidir.''

https://www.yeniakit.com.tr/haber/diyanet-son-noktayi-koydu-onur-yuruyusu-sapkinliktir-823719.html

TİP Genel Başkanı Erkan Baş: Kime ne derse, ne yaparsa, nasıl engellemeye çalışırsa çalışsın; LGBTİ yurttaşlar bu ülkenin eşit yurttaşları olacaklar

$
0
0
LGBTİ yurttaşlara yapılan ayrımcılığa tepki gösteren Baş, “Aile fotoğrafı paylaşıyorlar, neymiş neslini koruyacakmış. Gerçekten insan ‘neslin kurusun’ dememek için kendisini zor tutuyor” dedi.


Biz bunlarla uzlaşamayız, kimse aklından bile geçirmesin.”

“Çünkü ülkemizin insanlarına ayrımcılık yapmaya devam ediyorlar. Daha dün, bunun acı bir örneğiyle karşı karşıya kaldık. Kime ne derse, ne yaparsa, nasıl engellemeye çalışırsa çalışsın; LGBTİ yurttaşlar bu ülkenin eşit yurttaşları olacaklar.

Kimsenin geri kalmış zamanlarda olduğu gibi köleleştirilen insanlara, siyahlara, rengi farklı olanlara yaptığı ayrımcılığı LGBTİ yurttaşlarımıza yapmasına izin vermeyeceğiz. Nefret suçlarının takipçisi olacağız.

Bugün nasıl siyah insanlara karşıtlığa, köleliğe tarih öfke kusuyorsa, LGBTİ yurttaşlara ayrımcılığı da o öfkeyle yok edeceğiz.”

“İzlerken utanıyoruz. Ne diyorlar? ‘Neslimizi koruyalım.’

Bunu diyen AKP milletvekilleri, bakanlar aile fotoğraflarını paylaştı geçtiğimiz günlerde, hani neredeyse her birini devletin bir kurumuna yerleştirip, ihale verip zengin ettikleri aile bireyleri var ya onların fotoğraflarını paylaşıyorlar.

Bu bakanlar ve milletvekilleri Ensar Vakfı’nda çocuklar istismar edilirken, kadınlar saldırıya uğrayıp katledilirken, çocuklar erken yaşlarda evlendirilirken herhangi bir fotoğraf paylaşmayan; üstelik, ‘bu suçlar araştırılsın’ önergelerini reddederken kahkaha atıp fotoğraf paylaşanlarla aynı kişiler.

Neymiş, neslini koruyacakmış. Gerçekten insan, ‘Senin böyle neslin olmaz olsun, neslin kurusun’ dememek için kendini zor tutuyor.”


“Yarın Çorlu Tren Katliamının duruşması var.

Çocuklarını, yakınlarını kaybeden ailelerimizin yanındayız. Biz nasıl ki bu katliamında sorumlusu olanları affetmeyip, uzlaşmayacaksak. Çorlu katliamında yakınlarını kaybeden ailelerimizin de mücadelesinden hiç ayrılmayacağız. Onlar da bizim ailemiz. Fotoğrafsa fotoğraf diyoruz

Sizin aileleriniz çalarak, zulmederek kendi saltanatlarını kuruyorsa, bizim ailemiz direnerek, mücadele ederek, teslim olmayarak o saltanatı yıkacak.”

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1467538/Erkan_Bas_tan_Arinc_a__edepsizler__yaniti.html

Bawer Çakır ile Armistead Maupin’in “Kent Hikâyeleri”nin Netflix uyarlaması üzerine

$
0
0

Kuir edebiyatının önemli temsilcilerinden Amerikalı yazar Armistead Maupin’in Kent Hikâyeleri (Tales of the City) serisi geçtiğimiz ayın başında Netflix yapımı bir uyarlamayla yeniden ekranlara düştü. Maupin’in ilk olarak 1976 yılında San Fransisco Chronicle gazetesinde bir yazı serisi olarak başladığı ve şehirden LGBTİ+ karakterleri ve yaşamlarını aktardığı Kent Hikâyeleri, daha sonra roman olarak piyasaya çıkmış, yakaladığı popülerlik ile dünya çapında bir takipçi kitlesi edinerek sekiz romanlık bir seriye dönüşmüştü. İlk olarak 1993 yılında televizyona dizi olarak uyarlanan, daha sonraki More Tales of the City ve Further Tales of the City isimli devam romanları da 1998 ve 2001 yıllarında aynı oyuncu kadrosuyla dizi olarak çekilen Kent Hikâyeleri’nin son dizi uyarlaması serinin sadık takipçileri tarafından karışık tepkilerle karşılandı.

Eğlence sektöründe LGBTİ+ görünürlüğünün hiçbir zaman olmadığı kadar yükseldiği günümüzde, bu görünürlüğün içinin oyulması tehlikesi de her zamankinden daha gerçek ve daha etkili. Netflix’in Armistead Maupin’s Tales of the City uyarlaması da bu içi boşaltılmış temsiliyet kuyusuna maalesef sık sık düşüyor, her ne kadar eğlenceli ve yer yer epey dokunaklı hikâyeler aktarsa da, bütüne gelindiğinde sulandırılmış, çeşitli kutucukların içine tık atmakla yetinen ve temelinde LGBTİ+ kültürüne ve üyelerine kendilerini seyir zevki de ortalamalarda kalan bir şov olarak pazarlamanın ötesine pek geçememiş gibi gözüküyor.

Kent Hikâyeleri serisinin sadık ve sıkı takipçilerinden yazar, eleştirmen ve LGBTİ+ aktivisti Bawer Çakır (kendisinin yazılarını Instagram’da fakfukfontv hesabından takip edeilirsiniz) ile serinin son uyarlama halkasının sorunlarını ve bu örnek üzerinden LGBTİ+ görünürlüğü ve uyarlama formatının dertlerine dair lafladık.

TALES OF THE CITY
Armistead Maupin’in Kent Hikâyeleri serisini ilk nasıl keşfettin? Ne zaman ve hayatının hangi döneminde okudun?
2000’lerin başında, Lambdaistanbul’un pazar toplantılarından birinde “eşcinsel edebiyata” (ya edebiyatına mı demeli?) dair hiçbir şey bilmediğimi söylediğimde, aktivist arkadaşlardan biri kütüphaneden Kent Hikâyeleri kitabını çıkarıp uzatmıştı bana. LGBTİ+ özgürlük mücadelesinin hayatımı yeni yeni değiştirmeye başladığı yükseliş dönemimin ilk edebi eseri oldu Maupin’in kitabı.

“Ancak izlemek zorunda kaldığım şey için çok üzgünüm. Nasıl böyle bir şey çekebildiler, Maupin buna nasıl müsaade etti, koca ekipten biri de çıkıp ‘arkadaş bu nedir’ demedi mi, gerçekten hâlâ aklım almıyor.”

TALES OF THE CITY
Serinin 1993 tarihli dizi uyarlamasını izlemiş miydin? Bir uyarlama olarak nasıl bulmuştun?
Kent Hikâyeleri ile ilgili neredeyse her şeyi izledim. 1993 uyarlamasını da hazırlanmış belgeselleri de. 1993 tarihli uyarlama dönemi için başarılı ve cesur bir yapım. Bugün izlerken sıkılsak da bundan tam 26 yıl evvel ekranlarda böyle bir şeyin yayınlanmış olması çok kıymetli. Çünkü bir derdi var ve dönemin şartlarını, ABD’nin ve televizyonun muhafazakârlığını düşününce oldukça cesur bir yapım.

Armistead Maupin’in on yıllara yayılan Kent Hikâyeleri serisi son olarak Netflix’e bir mini-dizi olarak düştü. İlk olarak kitapları okuyan, bu öyküyle ve karakterle kitap üzerinden tanışan biri olarak izlemeden önce nasıl beklentilerin vardı? Netflix yapımı sende olumlu-olumsuz nasıl izlenimler bıraktı? 
Kent Hikâyeleri’nin dizi olarak yeniden çekilmesi son yıllarda aldığım en güzel ve heyecan verici haberlerden biriydi. Abaküsle günleri saydım resmen. Kitapları çok sevmenin yanı sıra, diziden bir süre önce Maupin’in kitaba ilham veren hayatını anlatan belgeseli de izleyince hem heyecanım hem de beklentim arşa çıkmıştı. Ancak izlemek zorunda kaldığım şey için çok üzgünüm. Nasıl böyle bir şey çekebildiler, Maupin buna nasıl müsaade etti, koca ekipten biri de çıkıp ‘arkadaş bu nedir’ demedi mi, gerçekten hâlâ aklım almıyor. Game of Thrones’un senaristleri mi yazmış acaba diziyi diye IMDB sayfasına baktım. Duygu durumumu daha nasıl özetleyebilirim bilemiyorum. Çiğleşip efsane olacakken kestane oldu da diyebilirim isterseniz.

“Ben temel sorunun bu eserleri dizi ya da sinemaya uyarlamaya girişenlerin aslında o eserleri anlamamalarına, gerçekten hissetmemelerine ve okuyucular gibi bir bağ kuramamalarına bağlıyorum.”

Kitapların dizi veya sinema uyarlamaları genelde okuyucularda tatminsizlik yaratır, hatta kitaptan ekrana uyarlanmış ve bu anlamda sadık okuyucuları memnun bırakan uyarlamaların sayısı da epey az. Sence bu genel durumun altında uyarlamaların sebep olduğu ne gibi erozyonlar yatıyor? Kent Hikâyeleri örneğinde bu durum nasıl destekleniyor? Senin aklına gelen ve bu genellemenin dışında kalan, istisnai uyarlamalar var mı?
Edebiyat eserlerini ekrana uyarlamak riskli bir iş. Kötü ellerde felakete dönüşmüş çok sayıda şey izledik ne yazık ki. Ancak ben temel sorunun bu eserleri dizi ya da sinemaya uyarlamaya girişenlerin aslında o eserleri anlamamalarına, gerçekten hissetmemelerine ve okuyucular gibi bir bağ kuramamalarına bağlıyorum. O eseri okuyanların zihinlerinde oluşan şeyler türlü türlüyken, yapımcılar genelde “bundan çok iyi film ya da dizi olur” diye düşünüyorlar ve avuçları kaşınmaya başlıyor (Avuç kaşınması = para. Metafor anlaşıldı umarım). Bizim her sayfasında yüzlerce şey hissettiğimiz satırları ticari bir ürün olarak görerek, kendi mallarına dönüştürdükleri için de koca bir hayal kırıklığı izletiyorlar bizlere. Orange is the New Black gibi harika bir işi çıkarmış Lauren Morelli’nin Kent Hikâyeleri efsanesini mahvetmesi 2019’un en büyük gizemlerinden biri olarak hatırlanacak kanımca. Diziden aklımda kalan tek şey Laura Linney’in asla değişmeyen sevimsizliği. Mary Ann San Fransisco’ya keşke hiç taşınmasaymış dedim. Hiç uzaklara gitmeden, gerçekten fevkaladenin fevki bir uyarlama olduğunu düşündüğüm Sharp Objects‘i şuraya koyayım. O dizinin kazandığı her kuruş anasının ak sütü gibi helal olsun!

Kuir hikayeler büyük eğlence sektörü şirketleri tarafından aktarıldığında, ortaya konan “görünürlük” üzerinden politik bir tartışma çıkıyor sık sık… Bu tarz yapımlar tarafından yaygınlaştırılan ve kitlelere sunulan kuir kimlik görünürlüğünün olası yararlarına karşı kuir hareketin sistem-karşıtı özelliklerinin tıraşlanıp, “hazmedilir” bir hale getirilerek metalaştırılması ekseninde dönen bir tartışma oluyor bu da genelde. Senin bu tartışmaya dair fikirlerin neler?
Eskiden kuir bir karakter/hikâye yok diye şikâyet ediyorduk. Şimdi ‘çok ama çok kötü temsil ediliyoruz’a geldik. Nereden nereye… Ryan Murphy de kuir hikayeleri aynı eğlence sektörüne aktarıyor. Adamın kariyerinde bir tane ‘meh’ diyeceğimiz iş yok. Her kuir hikâyeyi hakkıyla çekti, hikâyelerini anlattığı insanları karikatürleştirmeden, objeleştirmeden, sahte bir mükemmellik zırhına hapsetmeden cesurca yansıttı, yansıtıyor. Pose belki de TV tarihinin en en en iyi örneği kuir hareket için. Tam da bahsettiğin tıraşlama meselesinin anti tezi. Zira Murphy ve Mock tıraşı kesip, fevkalade bir hikâyeyi hiç eğip bükmeden, “love is love” sığlığına indirgemeden, dan dan çektiler. Pose müthiş! Günlerce övebilirim…

Kent Hikâyeleri’nin Netflix uyarlamasının sorunu hem öyküyü hem de kuir kahramanlarını ve şehri sevimsiz karikatürlere dönüştürmüş olmasında yatıyor. Karakter derinliği yok, kimsenin ikna edici bir hikâyesi yok, San Francisco’yu Şeyma Subaşı ziyaret etmiş de Instagram profiline story atıyor gibi işlemişler. Ellen Page’in 56. kez bizlere izlettiği Küçük Emrah bakışlı sevimsiz lezbiyen performansı migrenimi azdırdı (migrenim yok). O balamozların yemek masası sahnesinde ağlamalıydık aslında, ama o en dramatik anda bile sinirden güldüm. Orada ne demek istedi o Kemalist lubunya? Bunca tartışmanın yaşandığı ABD’de transfobik şaka yapabilme hakkı mücadelesini neden izledik mesela? Televizyon yapımlarının devrim yapmasını beklemiyorum… Ancak yıllar sonra, Netflix gibi bir platform Kent Hikâyeleri gibi kuir edebiyatın en önemli eserlerinden birini Benetton reklamından bir tık daha iyi çekebilseydi keşke.

https://bantmag.com/bawer-cakir-ile-armistead-maupinin-kent-hikayelerinin-netflix-uyarlamasi-uzerine/
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live