Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Cuma hutbesinde ahlak vurgusu: Cinsiyet özgürlüğü ilahi iradeyi yok saymaktır

$
0
0
Mübarek Cuma günü camilerde okunacak hutbenin içeriği “Erdemli nesil, huzurlu gelecek” olarak belirlendi. Hutbede son zamanlarda artan eşcinsellik konusuna karşın aile kavramının önemi ve İslam’daki yeri hususunda bilgi verilecek.

 Oğuzhan Çağlar  yeniakit.com.tr

Son bir haftadır yoğun bir şekilde gayri İslamî LGBTİ oluşumunu desteklemek adına artan reklam kampanyalarının ardından, bu Cuma okunacak hutbede konu “Neslin korunması” olarak belirlendi. İslamî değerleri topyekün yok sayan ve toplumu bir arada tutan aile yapısının temelini sarsan eşcinsellik sapkınlığının yaygın şekilde dillendirilmesi üzerine, bu Cuma günü hutbede aile, cinsiyet ve insan kavramlarından bahsedilecek. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş geçtiğimiz günlerde eşcinsellik için "Yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır" demişti.

“Cinsiyeti Allah tayin eder”
LGBT'li sapkınları insan cinsiyetini doğal seçilimin bir sonucu olarak gösterdiğinden ötürü, tıpkı saç rengini değiştirebilme, sakal bırakma veya bırakmama, saçı uzatma veya kısaltma imkanları gibi, insanın kendi tercihleri doğrultusunda değiştirebileceği bir şey biçiminde anlatarak insanların algılarıyla oynuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu Cuma için belirlemiş olduğu hutbede ise bu hususta, “Irkımızı, rengimizi ve ömrümüzü olduğu gibi cinsiyetimizi de Yüce Yaratan belirlemiştir. Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilahi iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır” sözlerine yer verildi.

“Lut Kavmi’ni unutmayalım!”
Bu Cuma hutbesinde aile kavramını işleyen ve neslin korunması hususunda bilgiler vererek Müslüman camiâyı aydınlatan Diyanet İşleri Başkanlığı ailelere, “Kadının ve erkeğin izzetini zedeleyebilecek aşırılıklardan ve çirkinliklerden uzak kalalım. Kız ve erkek çocuklarımıza hak ettikleri değeri ve özeni gösterelim” şeklinde tavsiyelerde bulundu.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/cuma-hutbesinde-ahlak-vurgusu-cinsiyet-ozgurlugu-ilahi-iradeyi-yok-saymaktir-828090.html

Necmettin KARASU'dan homofobi: Eşcinsellik ve “Onur” Yürüyüşleri Üzerine -2-

$
0
0
Eşcinsellik ve “Onur”  Yürüyüşleri Üzerine -2-A+A- Aynı cinse ilgi duyma (homoseksüellik), başlangıç itibari ile hormonal ve psikolojik bir hastalık olarak tarif edilir. Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat TARHAN da bu durumu hormonal bir hastalık olarak tarif eder. Esasen 1975’li yıllara kadar tüm dünyada da bir hastalık olarak kabul edildiğini, sonraları oluşan mahalle baskısıyla adının değiştirilip, “CİNSİYET KİMLİK BOZUKLUĞU” olarak tanımlandığını yazar.Bu, tedavi edilebilir bir hastalıktır ve her hastalıkta olduğu gibi hastanın tedaviyi kabul etmesi gerekir(kabule dayalı tedavi için en zor hasta grubu psikolojik hastalar grubu olduğu bilimsel gerçekliktir. Zira çoğu hasta kendilerinin normal olduğunu, hasta olduklarını iddia edenlerin anormal olduğuna inanır ve tedaviyi reddeder). Tedavi olmak yerine, bu hastalığı hazzı temel alarak beslemek, meyyal olmayı, yönelime ve fiili livataya vardırmak, hastalığa “eşcinsellik” kimliği kazandırır.Bu ise tercihe bağlı bir yönelimdir.Yönelme ise “Parafili” olarak tanımlanan cinsel sapkınlığadır.Sapkınlık: Bireyin kendi iradesiyle, kendine sunulan doğru yoldan, normlardan, kurallardan, genel yargılardan sapması demektir.Bu sapkınlık, hazza dayalı olduğu için biyolojik olarak bulaşıcı olmasa da psikolojik olarak merak uyandırıcı, etkileyici, kışkırtıcı ve cezbedicidir. (Psikolojik olarak bir değer ve ölçüye sahip olmayanlar, sınır tanımayan ve tatmin olmayanlar için denenmek istenen, marjinal, çekici ve şehevi olarak kışkırtıcı da olabilir.)Sapkınlıklar, her toplumda düşünsel olarak yargılanır, dışlanır ve sapkınlık ortak doğruya davet edilir. Birey bunu kabul etmezse toplum bireyin yanlışlarını toplumdan izole etmesini ve sapkınlığını afişe etmemesi, yaymaması, özendirmemesini ister ve bekler.Eskiden toplumların çoğu zaman yaptığı gibi Yaratıcı da zaman zaman sapkınları, sapkınlıklarından dolayı herkesin görebileceği ve anlayabileceği, ders çıkarabileceği kadar açık bir şekilde cezalandırırlardı. Ancak benim için “yasa” koyucu olan Yaratıcı, bazen “Mühlet” verdiğini ifade eder. Bu mühlet, bazen “Ola ki kötü davranışlarından vazgeçerler” adına, bazen de cezanın uygulanması halinde, Failin bile fiilini inkâr edemeyeceği kadar azgınlaşmasını beklemek(küfrün artması) için olduğu yazılır.Tüm bunlara rağmen bugünkü modern toplum, bireysel sapkınlıkların, bireyin özeline müdahale etmez, “bireyin özel hayatı kendisini bağlar” ilkesini işletir.Esasen referans kaynağım ve benim için bağlayıcı olan İslami yasa da bireye ait müşahhas alana müdahaleyi yasaklar; başkasının sırrını didiklememeyi, araştırmamayı, pencereden bakmamayı, perde ardını dikizlememeyi, kapıyı çalmadan ve izin almadan içeriye girmemeyi emreder. Bu sebepten her sapkın kendi özelinde, başkasını zorlamadan, başkasına bulaştırmadan, başkasını zorla fiiline ortak etmeden, sapkınca hazlarını tatmin yoluna gidiyorsa bizler perdesinin ardına bakmayız, bakmamalıyız.Bu, sapkınlığı ve fiili onayladığımız anlamına gelmez. Ancak bireysel bir fiili, (taraf haline getirilmediği sürece) başka bir bireyin cezalandırması benim yasalarımla örtüşmez.Dolayısıyla yazı konusu olan söylemlerimdeki temel niyet de “Birbirine hakkı tavsiye edenler” olmak ve ifsada taraf olmadığımızı anlatmaktır.Bizim nasihatimiz hâlen sabit ve geçerlidir. Yani bireyin tedavi olması ve hastalığını etrafa bulaştırmamasıdır. <>Yaratıcı, yarattığı her uzvu anlamlandırmıştır. Anüs, erkek ve kadın için zevk uzvu değil, dışkılama uzvudur. Amacı dışında kullanıldığında AIDS hastalığı oluşur.(AIDS’ in eski adı: GRID )GRID = Gay Related Immun Disorder/Eşcinsellikle İlişkili Bağışıklık Sistemi Bozukluğu. Bu da lobi ile değiştirilmiştir ).O yüzden her uzvu, yaratılıştaki amacına uygun kullanmak zorundasınız. Kullanmazsanız bir bedel ödersiniz. GRID bu sapkınlığın bedelidir. Ancak tek bedel bu değildir.Gelelim bugüne;Parafili bireyler istiyorlar ki toplumlar bu sapkınlığı normal karşılasın, bu sapkınlık özel mecralardan sokağa taşsın, toplum bu sapkınlığa “özgürlük” etiketiyle saygı duysun, hatta bilinen tüm anlamlarıyla ONUR’u hiçleştiren bu hastalığı “onur” yürüyüşü etiketiyle özendirmelerine ve bayramlaştırmalarına da alkış tutsun.Şimdi soru şu; Kendilerine ait ortamlarda, kendi başına ya da kendisi gibi olanlarla her hazzını ve sapkınlığını yaşama imkanı varken ve bunu kullanmasına kimse bir şey demezken, engel olmazken, bunu sokağa taşırıp normalleştirmek adına verilen çabanın temelindeki bu sapkınlığa toplumumuz maruz kalıp susmak zorunda mı?Sokağa taşımanın amacı başka bir hastalık olmasın (Hazcılığın Teşhiri)! Toplum neden bunu kanıksamaya zorlanır?Gelelim ötekileştirmeye; sizce toplumun kahir ekseriyeti dışında kalan, hiç bir teolojik, ilkeli, ölçülü ve güvenlik isteyen toplumca normal kabul edilmeyecek bu sapkınlık, zaten “marjinal” ve öteki değil mi? Olmamalı mı?Bir resim ile yazıyı bitirelim.NOT1: Resimdeki kareler, sadece LGBTİ bireylerin kareleri olmayabilir. Ancak Her türlü cinsel sapkın, LGBT örgütleri içerisinde kendisine bir alan bulabilmektedir. Dolayısıyla resimdeki her sapkınlığın kendileri ile anılması da normaldir. Zira bu kare onların onayı ve teşviki ile oluşmuştur.NOT2 : Parafili ( cinsel sapkınlık), pedofili, zoofili ve ensest dahil tüm sapkınlıkların kapısıdır. Bu kapıyı aralamayı normalleştirenler, diğer kapıları çalacaktır( tabii ki toplum ve otoriteler buna karşı çıkmazsa).Resimde; Omuzunda muhtemelen oğlunu taşıyan kişi, 4-5 yaşlarındaki bir erkek çocuğunu, yetişkin bir erkeğin dudağından öpmesi için omuzunu eğmiş. Kimse bu yetişkin sapkının bu öpüşmesini masumlaştırmaz umarım. Şimdi LGBT örgütleri bu pedofiliyi normal karşılamamızı bekliyor, aynı zamanda çocuk gelinler için yas tutuyor (trajironi).Bir başka karede deri kostümlerle köpekleştirilmiş sapkınlar var. İmajına öykündüğünün gerçeğine neler yapmazlar ki bunlar, alın size zoofili.Daha 4-5 yaşındaki çocuğunu başkasına sunan bir sapkın, ondan kendisinin faydalanmasının önünde bir engel görmez.Şimdi tüm bu fiillere rağmen, bu talebi gök kuşağı kuşatıcılığı ve bireysel özgürlükler hümanizmi ile mi karşılayalım?Selam olsun onurlu, ahlaklı ve ilkeli bireylere. 

http://www.ufkumuzhaber.com/escinsellik-ve-onur-yuruyusleri-uzerine-2-15313yy.htm

Yeni Akit'ten, Birgün gazetesi'ne homofobik gönderme: sapkınlığı savunuyorlar!

$
0
0
BirGün yazarı, kadınları eşcinsellerle bir tuttu! Top-yekün LGBTİ sapkınlığını savunuyorlar

Toplum değerlerini tehdit eden eşcinsel sapkınlara bir destek de yazar Selçuk Candansayar’dan geldi. Candansayar, eşcinsel güzellemesi yaptığı yazısının başlığında kullandığı “Eşcinsel nefreti, kadın nefretidir” ifadeleriyle, eşcinsel sapkınları kadınlarla bir tuttu.

Oğuzhan Çağlar  yeniakit.com.tr

 Avrupa’nın desteğiyle Türkiye’deki aile yapısını bozmak üzere faaliyetlerini sürdüren eşcinsel sapkınlara gösterilen ilginin arkası kesilmiyor. Hep birlikte LGBTİ sapkınlığına omuz veren sözde ‘yazar’ topluluğuna Selçuk Candansayar da katıldı. PKK savunucusu Birgün gazetesinde yazan Candansayar, yazısında kullandığı başlıkla, eşcinselleri savunayım derken kadınları aşağıladı.

LGBTİ üzerinden kurulan “toplumu çökertme” planını yalanladı
Eşcinsellik sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde de sapkın bir faaliyet olarak kabul görüyor. Dünya’da bu sapkınlığa karşı yaptırım uygulanmayan nadir ülkelerden biri olan Türkiye’ye akın başlatan Lut Kavmi’nin torunları, aile yapısını tehdit ediyor olmasına rağmen meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Candansayar da “Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarması emperyalist, siyonist bir komploymuş. Böylece eşcinselliği yayarak başta Müslümanlar olmak üzere sömürge ülkeleri çökerteceklermiş!” ifadeleriyle alaya alarak, dünyanın birçok ülkesinin toplum yapısını tehdit ettiği gerekçesiyle reddettiği bu oluşumu destekledi.

Aile yapısının çökmeye başladığını itiraf etti! 
Paçavra yazarı, emperyalist zihniyetlerin “Toplumda cinsiyet eşitliği” zırvalığı üzerinden önce aile, sonrada bütün bir toplumu yok etmeye çalıştığını inkar etse de, aile yapısının bozulduğunu itiraf etti. Dini bir ideolojik aygıt, örf ve adeti ise bir güç aracı olarak kabul eden Candansayar, “Niye şimdi? Çünkü çöküyorlar ve çok ama çok korkuyorlar da ondan. En çok da kadınların özgürleşmesi ödlerini patlatıyor. Başı açığından kapalısına ve çarşaflısına kadınlar, erkeklerin dini, geleneği, örf ve adeti bilumum ideolojik aygıtı hayâsızca kullanarak onları kontrol etmeye devam etmek istemelerine karşı çıkıyorlar.” dedi. Eşcinsel sapkınlığı “kadınların özgürleşmesi” olarak lanse eden sözde “yazar”, kadınları eşcinsellerle bir tutarak kadınlara hakaret etti.

LGBTİ’liler üzerinden ırkçılık ve mezhepçilik yaptı
Alevileri ve Kürtleri kullanmaktan çekinmeyen Candansayar, her fırsatta toplumu ayrıştırmak için bir araç olarak kullanılan “Alevilik ve Kürtlük” üzerinden oluşturulan yanlış algıyı da eşcinsel destekçiliğine alet etti. Toplumu ayrıştırmaya çalışan “yazar”, “LGBT+ bireylere cinsellik alanının Alevi’si, Kürdü muamelesi yapıyorlar. Nasıl Alevi’yi, Çingeneyi, Kürdü düşmanlaştırarak toplumu, içeriğini kendilerinin belirledikleri kurgusal bir “Sünni Türklük” kimliğine sıkıştırıyorlarsa, LGBT+ bireyler üzerinden inşa etmek istedikleri kadınlık ve erkeklik kimliğine de tabi kılmaya çalışıyorlar.” dedi. İbneliği “erkek özgürlüğü” olarak gören Candansayar, “Mücadele, erkek olmaktan özgürleşen erkeklerle ele ele mümkün olacak.” diyerek ibne taraftarlığı yaptı.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/birgun-yazari-kadinlari-escinsellerle-bir-tuttu-top-yekun-lgbti-sapkinligini-savunuyorlar-832187.html

Hayrettin Karaman'dan homofobi...

$
0
0
Papa’nın ifsada açılımı

Önceki yazıda Papa’nın açılım adına yeni bir din icad etmekte olduğunu ifade etmiş, bu açılımın ana hatlarını kendi açıklamasından nakletmiş, üç noktada tahlil ve tenkide girişmiştim, “Ahlaklı ahlaksız, dinli dinsiz bütün insanlığı kucaklama anlayışı” noktası/başlığı bu yazıya kalmıştı.

“Teşbihte hata olmaz derler” ben de bir teşbih ile maksadımı anlatmaya çalışayım:
Fahişeler, iffetli kadınların arasında rahatsız olurlar, isterler ki, bütün çevre kendileri gibi olsun, fark ortadan kalksın ve huzur bulsunlar. Papa da bakmış ki, aklı, vicdanı, şuuru yerinde olan ve fıtratı bozulmamış insanlara, mevcut kitaplarından ve yaptıkları reformlardan yola çıkarak Hristiyanlığı kabul ettirmek mümkün değil; bunca imkan ve gayretlerine rağmen elde ettikleri sonuç kilisenin talim ve telkin ettiği Hristiyanlık’tan kaçış. Kendisi ve diğer din adamları bir yandan emsalsiz bir saltanat sürmekteler, diğer yandan azımsanamayacak sayıda mensupları küçük çocuklara tecavüz etmekte, Papa tazminat ödemekten bıkmış, üstelik itibar kaybetmekteler… Bu dini insanlığa kendisi olarak sunmak ve kabul görmek yerine (bundan ümit kestikleri için) bütün dinleri ve muhafazakâr ahlak anlayış ve uygulamalarını ve bu meyanda yegâne hak din olan İslam’ı bozmaya, hak-batıl, güzel ahlak-ahlaksızlık, insanlık için yararlı olan-olmayan ayrımını ortadan kaldırmaya, insanları “her şeyi mübah ve hak-hakikat görme” anlayış ve uygulamasına yönlendirmeye karar vermiş. Dış görünüşü müsamaha şekeri ile kaplı olan bu açıklama-açılım, insanlığı hayvanlar topluluğuna çevirecek bir uyuşturucudur.

1960’lı yıllardaki Papa, dinler arası diyalog adıyla bir teşebbüs başlatmıştı, başta başka dinlere de bir kurtuluş penceresi açmış, tepki görünce de “maksadım diyalogu, misyonerlik için kullanmaktır” diyerek tornistan yapmış veya asıl maksadını açıklamıştı. Türkiye’den ve yurt dışındaki dindaşlarımızdan bu faaliyete katılanlar olunca yazılarımda ve kaleme aldığım küçük bir kitapta şu uyarıyı yapmıştım(Sitemde vardır):

“Bugün yurt dışında yaşayan dindaşlarımız yoğun bir misyonerlik taarruzu karşısında bulunuyorlar ve oradaki din rehberlerimiz çeşitli maksatlarla Hristiyan din adamlarıyla bir araya geliyor, diyaloglar yapıyorlar. Bu noktada önemli olan husus, “kırmızı çizgilere dikkat etmek, dengeyi bozmamak, kâr zarar hesabını iyi yapmak”tır; eğer bu çeşit diyalog İslam’ın ve Müslümanların menfaatine değil, zararına olursa zinhar ondan uzak durmaktır. Müslümanlar, “Dinler arası Diyalog İçin Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere” diyaloga girmezler, kendi davalarının şuurlu bir “misyoneri: davetçisi, tarafı” olarak diyaloga girerler.”

Anlaşılan odur ki, Papalık, dinler arası diyalog faaliyetinden de ümidini kesmiş, bütün dinleri ve sanırım özellikle yegâne hak din olan İslam’ı ortadan kaldırmak için yeni bir “sözde din anlayışını” ilan etmiştir.

Yıllardır dikkatimi çeken bir husus da şudur: Kilisenin yaptığı şey, mensuplarını kitaptaki dine çekmek yerine kitaptaki dini; fikirde, fiilde ve modada hâkim olan duruma çekmek, dini modaya uydurmak olmuştur. Son moda cinsi ve cibilliyeti bozulmuş insanların kabullenilmesi, hoş görülmesi, hatta onore edilmesi olduğundan Papa, yaşına başına bakmadan onları da kucaklamak suretiyle dikkatimi çeken yaklaşıma bir yenisini daha eklemiştir. Bir çelişkisi de şöyledir: Önce eşcinselliğin ve benzerlerinin (LGBT) bir çeşit hastalık olduğunu açıklayarak psikiyatri yolunu göstermiş, sonra tepki görünce onları savunmuş, tabii görmüş, sonunda da kucaklamıştır.

İbretlik bir olayı daha nakledeyim:

Komünizmden, ateizmden, dine karşı savaştan yeni çıkmış olan Rusya’nın devlet başkanı Putin eşcinsellerin, çocuklara zarar vermesinden korkuyor ve tedbir olarak ülkede reşit olmayan kişiler arasında eşcinsellik propagandasını yasaklayan bir yasa yürürlükte bulunuyor, bir soru üzerine de şu açıklamayı yapıyor:

“Eski İtalya Başbakanı Berlusconi için “Eğer eşcinsel olsaydı hakkında dava açılmazdı”.

Ülkesinde eşcinsellere yönelik baskı uygulandığına dair suçlamalara da sert çıkıyor ve “Neslimiz tükeniyor, bizim derdimiz bu” diyor.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/papanin-ifsada-acilimi-2051958

"Siyasal İslamcıların eşcinsellik nefretinin ardında ne yatıyor?"

$
0
0

Psikiyatri profesörü Selçuk Candansayar, son zamanlarda eşcinselliğe yönelik nefretin sebebini ele alan bir köşe yazısı kaleme aldı. "Niye şimdi?" diye soran Prof. Candansayar, "Çünkü çöküyorlar ve çok ama çok korkuyorlar da ondan. En çok da kadınların özgürleşmesi ödlerini patlatıyor" diye yazdı.

Candansayar'ın BirGün gazetesinde yayımlanan köşe yazısı şöyle:

Başta siyasal İslamcılar olmak üzere bu günün egemenleri, nefretlerini kusmak için 2019 Onur Yürüyüşü’ nü bahane ettiler. Diyanet İşleri Başkanı, son cuma hutbesinde açıkça LGBT+ bireylere karşı nefret suçu işletmekle kalmadı, felaket tellallığı örtüsü altında linç çağrısında bulunmaktan kaçınmadı.

Eşzamanlı olarak medyada “doğan görünümlü şahin misali” sanki seküler ve hatta gayet bilimsel kanıtlar dışında hiç bir şeyi kabul etmezmiş, hak ve özgürlüklerden yana insanlarmış havasında kişiler ortaya çıktı. Eşcinsellik doğaya aykırıymış, çünkü üremeyi önlüyormuş!

Komplocular da ellerinde tuzla koşuştular. Dünya Sağlık Örgütü’ nün eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarması emperyalist, siyonist bir komploymuş. Böylece eşcinselliği yayarak başta Müslümanlar olmak üzere sömürge ülkeleri çökerteceklermiş!

Alçakça saldırı ise pedofili ile eşcinsellik arasında nedensellik ilişkisi olduğu yalanını yaymaya çalışmaları. Drag festivalindeki çocuk görüntüsünü “henüz reşit olmayan bu çocuk istismar edilmiş olmuyor mu?” diye paylaştılar.

Niye, iki farklı kavram olmalarına karşın çocuk istismarı ile pedofiliyi aynı şeymiş gibi tanımlıyorlar? Pedofiliye maruz kalan her çocuğun istismara uğramış olduğunu ama her çocuk istismarcısının pedofil olmadığını bilmediklerinden mi? Kesinlikle hayır, o kadar ahlaksız ve alçaklar ki, çocuk istismarından yakalandıklarında psikiyatriyi yardıma çağırıp “ama ben hastayım, pedofiliyim” diye suçtan sıyırmaya çalışacaklarını biliyorlar? Demem o ki suçu işlediklerinde hastayım diye istismar etmeye çalıştıkları psikiyatriyi, heteroseksüellik dışı cinsel yönelimleri hastalık olarak kabul et diye yine istismar etmeye çalışıyorlar.

Hiç kusura bakmasınlar ama psikiyatri onların tenasül organlarının keyfine göre tanı icat etmiyor. Psikiyatri pedofiliyi eylem gerçekleşmemişse tedaviye kabul eder, suç işlenmişse önce yargıya ihbar ederek ceza almasına çalışır. Psikiyatrinin cinsellik ve cinsel yönelimle ilgili tarihi acı, ıstırap ve özeleştiriyle doludur. Heteroseksüel, erkek egemen psikiyatri kuramlarından eşitlikçi, özgürlükçü, eleştirel psikiyatriye öyle ha deyince ulaşılmadı.

Psikiyatrinin bize gösterdiği en temel hakikat, dile egemen olanın dünyaya da egemen olduğudur. Bu hakikat, kadını kontrol edenin dünyayı kontrol ettiğini de imler.

Siyasal İslamcıların ve bir takım “pabucumun liberalinin” eşcinsellik nefretinin ardında da bu yatıyor. LGBT+ bireylere cinsellik alanının Alevi’si, Kürdü muamelesi yapmalarının kaynağı da. Nasıl Alevi’yi, Çingeneyi, Kürdü düşmanlaştırarak toplumu içeriğini kendilerinin belirledikleri kurgusal bir “Sünni Türklük” kimliğine sıkıştırıyorlarsa, LGBT+ bireyler üzerinden inşa etmek istedikleri kadınlık ve erkeklik kimliğine de tabi kılmaya çalışıyorlar.

Peki niye şimdilerde nefretten ağızları köpük saçmaya başladı? Bu sorunun en açık yanıtı için sadece haziran ayında kaç kadının saldırıya uğradığına, öldürüldüğüne bakmak bile yeterli. Şule Çet davasına; çalışanı veteriner arkadaşımıza darp ederek tecavüz eden saldırganın en az cezayla yırtması, emeklilik hakkını koruması için savcısı, hakimi, rektörü, YÖK’ ünün elbirliğiyle çalışmasına bakın: ne görüyorsunuz?

Niye şimdi? Çünkü çöküyorlar ve çok ama çok korkuyorlar da ondan. En çok da kadınların özgürleşmesi ödlerini patlatıyor. Başı açığından kapalısına ve çarşaflısına kadınlar, erkeklerin dini, geleneği, örf ve adeti bilumum ideolojik aygıtı hayasızca kullanarak onları kontrol etmeye devam etmek istemelerine karşı çıkıyorlar. Tarikat evlerinde çocukları yakılan, tecavüz edilen kadınlar karşı çıkmaya ve karşı çıktıkça devletin de, dinin de, geleneğin de bir cinsiyeti olduğunu ve o cinsiyetin de “errrkek” olduğunu görüyorlar.

Ali Erbaş, boşuna aile aile diye yırtınıp, cinsiyet eşitliğine savaş açmıyor. Erkeğin reis olduğu, kadının ve çocuğun onun emrine amade olduğu aile!

LGBT+ bireylere yönelik saldırı kadına yönelik saldırının ideolojik aracı. Mücadele errrkek olmaktan özgürleşen erkeklerle ele ele mümkün olacak.

https://t24.com.tr/haber/siyasal-islamcilarin-escinsellik-nefretinin-ardinda-ne-yatiyor,829590

Zuhal KURTYEMEZ'den aptalca bir homofobi: Selam millet ben İstanbul sözleşmesi!

$
0
0
Namı Diyar Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve İnterseks oluşumların kankisi…

Cinsiyetsizleşmiş yeni bir ırkın mimarı…

Kadın hakları adı altında sizin en değerlilerinize dokunmaya, depreminiz olup temelinizi sarsamaya biraz ilerde sizi yok etmeye geldim...!!! Duydum ki bize özenip aileyi, ahlaki değerleri yok saymayı modernizme kadını korumaya eş etmişsiniz, duydum ki erkeği yok sayıp kadın egemenliğini kadın hakkı diye görmüşsünüz bunları bildim ve sizin için tüm bunlara hukuksal koruma sağlayım diye geldim anlayacağınız dersimi çalışıp da geldim.

Eh biraz da size daha hoş görüneyim diye alımı pulumu sürdüm en şarıltılı elbiselerimi giydim de geldim... Ooo sanmayın ki geçiciyim yatılı yatılı misafir gibi gelip aslında ben ev sahibi sizleri evinizden etmeye geldim... (Ah! Biraz önce söylediklerimi dışımdan söylemedim değil mi? İç ses dış ses karışıyor bu ara bende de malum içim ayrı dışım ayrı olunca en iyisi mi iç ses dış ses diye belirteyim arada tabii bunların hepsi aramızda.) Şimdi gören çağ dışılar olur atlarlar boş boş konuşup aramıza girerler diye ses etmeden gece herkes mışıl mışıl uyurken geldim. (Tüm bu çabalarıma rağmen uyanık, ferasetli olanlarınız beni fark etti yazıp çizdiler de… Hele biri vardı aranızda Sema Maraşlı mıydı adı ne kadının işi gücü yok bana sarmıştı. Toplumu benim tehlikelerime karşı uyarmak için sayfalarca yazdı etti katıldığı her televizyon programında benim kadını korumadığımı aksine kadını koruma adı altında çok büyük zararlar verdiğimi, ailenizi yok etmeye geldiğimi, erkekleri potansiyel suçlu görüp onları başkaca hiçbir delile gerek kalmadan kadının bir beyanı ile yıllarca hapse mahkûm ettiğimi ve daha birçok kötülüğümü anlattı durdu… Bir de kapamamış mı başını bu çağda! Sinir testi inanın. O ve onun gibilerinin sesini gündeme başka şeyler sokarak bastırdım. Olmadı toplumu benim tehlikelerime karşı uyaran bu samimi duyarlı insanlarınızın ailelerinizi yok edeceğim konusunda toplumu uyaran yazıları topluma ışık tutar da yapacaklarıma engel olmaya kalkarlar tüm emeklerim boşa gider diye hemen harekete geçtim. Bunların bu yazıları beni korkutuyor ben iyi niyetimle geldim sırf kadınlarınızın haklarını koruyayım diye! Ama bakın onlar kadın haklarını savunmuyorlar bana saldırıyorlar görüyorsunuz değil mi? Görüyorsunuz çok mağdurum ilgililer ilgililer gereğini yapın, kurtarın beni diye çığlığı basıp ortalığı yaygaraya verdim. Siz bunlarla uğraşırken aradan hop girdim içeri.

Hem biliyor musunuz benim kısa adımda nerden geliyor? Beni ilk siz imzalayıp parlamentonuz da (TBMM) onaylayarak bana ilk taraf olan ülke olduğunuz için sizin o bakmaya kıyamadığınız, Peygamberinizin “ mutlaka fetholunacağını onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel asker dediği dünyanın gözdesi evliyalar şehri diye belirttiğiniz inciniz İstanbul’dan geliyor. Evet, Peygamberinizin dediği gibi oldu fetholundu fethettiniz yani bizler başarısız olduk, biz zaten savaş meydanında ne zaman sizi yenebildik ki sizden sayıca kat kat üstün olduğumuz hallerde dahi o askeri dehanızla her zaman bizi yerle bir ettiniz ama biz vazgeçmedik o yenilgiler öyle oturdu ki içimize halen ilk gün ki diridir acısı. Baktık sizi kılıçla yenemiyoruz bu sefer başka başka metotlar geliştirdik biz de; toplumunuzun temel taşı olan Aile kurumunuzu yok edip neslinizin kökünü kurutma sizi içerden yıkma projelerimizi filmler, diziler vs. için de önünüze çok sempatik şekillerde sunduk. Bunların hepsine güzel güzel adlarda koyduk ki onların aleyhine konuştuğunuz da hemen koyduğumuz o güzel adlar üzerinden savunma yapalım sizi haklıyken haksız gösterelim diye. Tüm bunların bir parçasıyım elbet ben de.

Uzun adım Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Adımın böyle olduğuna bakmayın siz içimi görseniz adımla alakasız ee uluslararası arena da yer yapmak için algı önemli tabii. İçim demişken size gelmeden içime “cinsel eşitlik” “toplumsal cinsiyet” adları altında öyle maddeler koyduk ki görseniz akıllara zarar! Elinize pimi çekilmiş bir bombayı verdik desem inanın abartmış olmam. (iç ses)

 “Toplumsal cinsiyet” “ diye bir şey uydurduk önce madde 3. De tanımını da yaptık güzelce. Buna göre; c)Toplumsal cinsiyet belli bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.” Bunun anlamını biliyorsunuz değil mi yoksa bilmiyor musunuz? Söyleyeyim hemen ben size o zaman bundan sonra kişi cinsel kimliğine kendisi karar verecek. Uydurmuşken kendimizi alamadık eşcinselliği koruyup yaymak için insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde bulunmayan “cinsel tercih hakkı” diye bir hak da uydurduk. Biliyorsunuz gerçek adı ile değil, hak özgürlük adı altında sunarsak sonunda mağduriyete dayandırmak daha kolay oluyor. (iç ses) Dediğim gibi o zamanlar bazı ferasetli duyarlı sivil toplum örgütleriniz beni yakından takip ettikleri asıl amacımı bildikleri için karşı çıktılar bu hak uydurmalarıma. Sapkın topluma ciddi zararlı, neslin sağlığını bozup en sonunda bitmesine sebep olacak “cinsel yönelim tercih hakkı” diye bir hak olamaz dediler. Dediler ne oldu zaten yanımızda olanların dışında sizin dindarlıkla geçinen, engin manevi değerlere sahip olduklarını iddia eden sivil toplum örgütlerinizde de bir grup koşup hemen bize destek oldu. Sağ olsunlar sizde ayrıca düşmana gerek kalmadan da halledebiliyoruz bazı şeyleri. Biz de onların desteği ile devam ettik.

Şimdi bu uydurduğum hak diye belirttiklerimin uygulaması nasıl olacak anlatayım; Kişiler ister karşı cinsini, ister kendi cinsini isterse de her ikisini seçebilecek. Bunlardan birini seçti diyelim ömür boyu bununla bağlı olmak zorunda değil elbet, zaten birini de seçmek zorunda değil aynı anda ikisini de seçebilir. Yani bugün erkek erkekle, yarın aynı erkek hem erkek hem kadınla, diğer gün sadece kadınla, bir diğer gün sadece erkekle ve diğer günler yine hepsiyle… Vs. beraber olabilecek. Ne güzel değil mi? Toplumun asırlardır size öğretip dayatmaya çalıştığı yaratılışınızdan gelen kadın erkek modellerini çöpe atılıp cinsiyet eşitliği adı altında LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve İnterseks) bu sapkınlıkları sizin içinize de hukuksal koruma ile sokalım ki çıkmasın iyice bir yerleşsin yayılsın dedik ay yani sizi de özgürlükçü daha da modern bir ülke yapıp mutlu mesut yaşayacağız dedik.

Bununla da kaldık mı? Kalmadık tabii ki seslerini duyurup daha da yayılsınlar diye her yıl Haziran aynının sonunda çeşitli ülkelerde onur yürüşü adı altında -biliriz severiz algıya oynamayı şimdi onursuzların yürüyüşü falan desek hoş gelmez kulağa ondan onursuzluğun adını onur koyduk!  Üstüne temel hak ve özgürlükler korunuyormuş görüntüsü veren sahte bir cila ile kadim değerlerinize linç girişimi başlatan, ailenizi neslinizi yok eden LGBTİ oluşumlarını bunlar onur yürüyüşündeler diye saldık ülkelerin- ülkenizin çayırlarına pardon sokaklarına. Özellikle Müslüman Türk ülkelerini seçtik bunun için de. Sizin ülkenizde de işte bunlar Taksim İstiklal Caddesinde yürüme başlayınca siz fark ettiniz beni. Ondan işte bu aralar bir hayli gündem de olmam. Yoksa beni imzalayalı bir hayli oluyor.

 Daha anlatmaya kalmadan özgürlük deyince akan suları durduran siz 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açıldığımda ilk imzayı atıp Parlamentonuzda harika bir uzlaşıyla sıfır retle 14 Mart 2012 de onayladınız. 11 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe girdim. Üstüne beni imzaladığınız için bana dayalı Ailenizin altına koyduğum bu dinamiti patlatan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu (AKKŞÖDK) 8 Mart 2012 tarihinde Dünya Kadınlar gününde kabul ettiniz. İşte o günden sonra oh değmeyin benim keyfime!

Kalkıp size geldim dedim de bahsedemedim öyle çok asıl geliş nedenlerimden. Kadınlar kadın haklarını korumak falan değil elbet derdim. Onu bir kamuflaj olarak kullanarak geldim… Peki, benim evim rahat değil miydi?  Alkol, kumar, uyuşturucu, fuhuş kadına şiddet cinsel taciz tavan mı yapmıştı?  Tabii ki hayır nerden çıkarıyorsunuz siz bunları! Hayal gücünüz bir hayli geniş olsa gerek...!!! Günlük gülistanlıktı her şey (iç ses; bu sözü de sizinkilerden öğrendimdi. Malum sizi fethetmek için sizi bilmek gerek.) mutlu mesut yaşayıp gidiyorduk... Yine de mutluluğumuza mutluluk katalım diye Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Nisan 20012 tarihli “ Kadınların Şiddete Karşı Korunmasına ilişkin tavsiye kararını daha bir inceledik ayrıntılanırdık bir sözleşme haline getirilmiş beni 7 Nisan 2011 tarihinde Strazburg’da onayladık. Dedik ki sonra kendimize bu mutluluğumu huzurumuzu siz sevgili dostlarımızla paylaşalım malum dertler konuşuldukça azalır yok o öyle değildi, mutluluğumuzu sizinle paylaşalım hatta fedakâr cefakâr biz ondan size de bir koli de yaptıralım dedik. Sonra gönlümüz razı olmadı ne o öyle bir gıdım insan dostuna daha bonker olmalı dedik kalktık evinize kadar geldik.

Neye baktınız? Valizlerimize mi? E demiştim size kalıcıyız ondan bayağı hazırlandık gelmeden önce valizlerimizi doldurduk tıka basa... Bizi mutlu eden, huzura eriştiren sözde kadına karşı şiddeti yok eden ne var ne yok sizin toplumsal değerlerinize, ailenize, kültürünüze ihtiyaçlarınıza uyar mı uymaz mı, size fayda yerine zarar mı verir (ki biliyorduk zarar vereceğini amacımız zaten buydu) demeden aldık geldik. Siz de demediniz zaten kadına karşı şiddete karşıyız elbette ama bu konu ile ilgili düzenlemelerin toplumsal yapımıza uygun olması gerekir, getirdiğiniz bu hükümler kadınlarımızın haklarını korumuyor bilakis onları yalnız bırakıp mağdur olmalarına sebebiyet verir demediniz. Baktık ses çıkmıyor sizden gelmişken Cinsiyetsizleşmiş yeni bir ırk üretme projemiz olan ve diğer küresel kardeşlerimizin çeşitli kaynaklar sağlayarak destek olduğu LGBTİ oluşumlarını da araya sıkıştırıp (asıl geliş nedenlerimden) onları da hukuki koruma altına alalım dedik.(iç ses tabii ki bu.)

Şimdi sizin eviniz de doluymuş bayağı sizin için emek verip günlerce çalışıp didinerek ürettiğimiz yıkım pardon gelişim, neslinizi tüketme pardon kadını koruma projelerinin hepsi bu eve sığamayacak görünüyor o zaman boşaltmak gerek sizin evin bir kısmını... Kalanını da sizin Anayasa 90.Maddeniz korur zaten. Neydi o maddeniz -Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 90.Madde/5 uyarınca; Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Evet, o maddeniz bir de Anayasa 11.maddeniz vardı o korur beni. Anlayacağınız artık ben kanun hükmündeyim. Benim hakkımda Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvuramaz, benimle kanunlarınızın aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde çıkabilecek uyuşmazlıklarda, benim hükümlerim esas alınır. Anayasanızın 11.maddesi de bu korumamı artırıyor ona göre de benim hükümlerim yasama, yürütme ve yargı organlarınızı ve diğer kuruluş ve kişilerinizi bağlayan temel kurallardan sayılmakta. Hem benim “Taraf devletler, GREVIO tarafından hazırlanan bir sualnameye dayanarak Sözleşme’nin hükümlerini yürürlüğe sokan hukuki ve diğer önlemler hakkında, GREVIO tarafından değerlendirilmek üzere, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne rapor sunar.” (Md. 68/1) hükmüm, “Kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin, kalıp uygulamaların değiştirilmesine yönelik tedbirlerin alınması” taraf ülkelerin görevi sayılır.”(Md.12/1) hükmüm de var Ohh! Süper çifte hukuksal koruma ile ülkenizdeyim.

Birçok ülke beni aileyi sağlıklı nesilleri yok ettiğim için ya tamamen reddetti ya da o hükümlerime çekinceler koyarak imzaladı. Bu ülkeler öyle Müslüman ülkeler falan da değil yanlış anlaşılmayın. (iç ses) Avrupa ülkelerinden olan Macaristan Başbakanı Victor Urban “İnsanlar ya erkek ya dişi doğarlar. Toplumsal olarak kurgulanmış cinsiyetten söz etmeyi uygun bulmuyoruz” diyerek beni reddetti. Rusya zaten aile bizim için çok önemlidir eş cinsellik nesil bozukluğuna yol açar diyerek onursuz pardon onur yürüyüşümüze dahi izin vermedi. Aynı şekilde Bulgaristan da “ilke olarak kadınları şiddetten koruma taraftarıyız. Bunu tartışmıyoruz ama İstanbul Sözleşmesi yani beni zehir içeren güzel bir meyve gibi detaylarında tehlike barındırıyor.” diyerek reddetti. İslam ülkesi olan siz ise sonu pedofili, ensesten tutun türlü sapkınlığa giden beni tamamen kabul ettiniz.(iç ses) Çekince de koymadınız yani toplumsal değerlerimizle bağdaşmıyor, ailemizi yok eden, neslimizin devamını sağlığını dinamitleyen medeni kanunumuz da tanımı dahi yapılmamış bir grup sapkının özgürlük adı altında yayılmasını meşrulaştıran bu hükümlerimin kadın hakları ile alakası olmadığını bunların sizin için kabul edilemez olmadığını söylemediniz. Sahi halkının geneli Müslüman bir ülke olarak neden demediniz hatta çoğunuz desteklediniz adım mı cazip geldi size kadınları korumak için mi geldiğimi düşündünüz gerçekten, okumadınız mı hükümlerimi? Bunları anlamak için sizin tabirinizle âlim olmaya gerek de yoktu ha! Aman bana ne sonuç önemli benim için yine de itiraf edeyim bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim o ayrı.(iç ses)

Şimdi ne yapıyorduk? Evet, eviniz çok doluydu evi boşaltacaktık. En gereksizlerden başlayalım önce boşuna zaten yük size de.. Gözü de yoruyor atalarımızdan yadigâr değerlerimiz önemlilerimiz dedikleriniz... Onca kullanılmayan çağ dışı şeyler üst üste nefes alacak yer kalmamış evde size nefes açmaya geldik… Ne iyiyiz biz değil mi! Neyse çok konuştuk asıl işimize dönelim çekilin bakayım önümüzden siz hele... Çöp poşeti var mı çöp poşeti ama doğa dönüşümlü olanlardan değil para veriyorsak doğayı kirletme hakkımız olup günlerce bunun bağırış çığırışını yaptıklarınızdan olsun (sahi o ara yağmur çamur demeden sorunlarına dikkat çekmek için günlerce farkındalık yürüyüşü yapan kendi öz kardeşleriniz Türkmenlerin yürüyüşünü de unutmuştunuz, Uygurlu Türk kardeşlerinize yaptığınız gibi. Siz kardeşleriniz arasında ayırım mı yapıyorsunuz ne -bak yine konu dağıldı. Asıl konuya dönelim.) paralı olanlardan olsun yani paramız var sonuç da, olanı gizleyelim harcamayalım mı? Açın açın… Şu evin kapısını! Ben poşetliyorum (iş bölümü yapmak gerek!) siz kendi ellerinizle özgür iradenizle! Çıkarıyorsunuz bu poşetleri şimdi anlaştık tamam.

Yatak odanız neredeydi? - Koridorun sonunda ki o da. Tamam, ilk oraya gidelim yatak odası önemli. Yatak odanıza karışır gibi olacağım ama biz aldık bundan kullandık memnun kaldık. Hızlıca gelince buraya direkt kendimizinkini getirdik yanlış anlamayın tamamen tok gözlü kişiliğimizle sizi düşündüğümüzden. Bize iyi geldiyse neden size veriyoruz mu? Bizim evin içine ettik de ay pardon dilim sürçtü bizim ev çok güzel oldu da sizin ki de öyle olsun şeysi bağlamında. Birden bu kadar iyilik yapmamız size dikkatinizi mi çekti... Yok, canım takılmayın şimdi bunlara siz. Biz her zaman sizin iyi olmanızı istiyoruz kesinlikle başka ne amacımız başka ne kaygımız olsun. Amaç asırlardır yenemediğimiz yok edemediğimiz o asil Türkün soyunu kurutmak değil kesinlikle… Hiç!

Yatak odanızdayım… Aa ne varmış odanın tam girişinde özenip bezenip pamuklara sarıp sarmaladığınız mis gibi çiçeklerle donattığınız “AİLE” bu hemen gitsin, şurada ki “AHLAK” mı evet ahlakmış bu da gitsin, “İnsanı değerler”, “Kültür” ilerde ki ne dur bakayım ha “DİN” tabii ki gitsin, “Gelenek Görenek”, “NAMUS” bu gitsin, erkeklere değer gitsin, kadın erkekle evlenecek beraber olacak diye dayatılan toplumca öğretilen o yobaz fikirler gitsin, kadının toplumsal rolü gitsin yanında erkeğin rolü de gitsin mi? Yok o kalsın. (Erkek her şeyden sorumlu yapmak zorunda biz buraya kadını korumaya geldik. Erkeğe ne olduğu umurumuz da değil, hoş kadında değil zaten de…)

O da gitti, bu da gitti. Tamammm bayağı yer açıldı.. Neydi o öyle ev insanın üstüne üstüne geliyordu... Durun bakayım sanki şimdi de çok mu boş kaldı ne? Kadın hakları adlı yatak odasının yanına rengine uygun kadın erkeği birbirine düşürme şifonyerini mi koysak? Evet, şuraya yakıştı değil mi? Yanına da Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.(6284-Md.8-1/3) yani kadının bir beyanı ile başkaca delile gerek kalmadan potansiyel şiddetin gerçekliği tespit edilmeden erkeklerin 18 yıla kadar tecavüzden mahkûm etme gardolabını koyalım. Şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişiler yatak örtüsü (6284-Md. 2-1/g ) çok yakıştı. Fiziksel, psikolojik şiddete cinsel şiddeti de ekledik. Cinsel şiddet ne mi mesela evli bir erkek nikâhlı olduğu eşi ile birlikte olmak ister ama eşi istemezse bunu da tecavüz olarak değerlendirip kadının tek bir beyanı ile yıllarca eşini -erkekleri hapse mahkûm ettik amacımız tabii ki kadını korumak. Bizim için bir kişinin erkek olması başkaca bir sebep e gerek kalmadan potansiyel şiddetçi sapık tecavüzcü olması için yeterli. Masumiyet karinesine aykırı mı bu durum kim düşünür onu boş verin gitsin. Biz yalnızca kendi menfaatimize yönelik şeyler olunca hukukun genel ilkelerine hassasiyet gösteririz unutmayın bunu ne diyorum ben kafam karıştı tabii ki unutun gitsin. (iç ses).

Aile kurma niyetinde ki 18 yaş altında ki erkekleri tecavüzcüler koğuşuna gönderme lambasını da tavana takalım. Onlar hapisteyken kadınlarına çocuklarına kim mi bakacak, bu kadınları koruma değil düpez düz ortada savunmasız bırakma değil mi diye soracağınızı bildiğimizden ona da bahanemizi hazırlayıp geldik. Çocuk gelinlere engel olmak istiyoruz da biz. Nasıl çok akla yatkın geldi değil mi? Kim kiminle yatacak kalkacak evlenecek evlenmeyecek (ki evlenmesinler evlendiklerine zaten hükümlerimle pişman ediyorum) umurumuzda değil, hatta onları her türlü sapkın ilişkiye davet edip bunu meşrulaştırıp adına cinsel tercihleri dedik, babaları hapse attırarak çocukları babasız, babaları çocuksuz bıraktık (iç ses) ama çocuk gelinleri umursadık inandınız değil mi evet inandınız ki imzaladınız beni!

 Yatağınız küçükmüş sığmazsınız siz ondan erkek sokak da kalsın uzaklaştıralım sebebin içeriğine bakmadan böylece rahat eder geniş geniş yatarsınız. Çocuklarının gözü önünde kendi evinden atılmak onurunu mu kırar, çocuklarını mı özler? Arabuluculuğu uzlaşmayı da yasaklayalım. Konuşmadan sorunlarınızı çözemez misiniz? Olur, mu öyle şey bakın biz nasıl bu kadar modern olduk hep bu iletişimimizle eve gelmemiş ise ne olmuş dumanla anlaşıverin! Sevgi, aile, ailenin devamı dediğin nedir ki kaçıncı yüz yıldayız bırakın bu krişe şeyleri! Yatağın yanına boşanmak zorunda kalan babalar için de bir sürpriz yapıp öldürme süründür adlı tablomuzu koyalım. Böylelikle babalara kendi çocuklarını haczettiren kendi çocuğunu görebilmesi için defalarca harç ödettiren bir sisteme yardımcı olduk. Erkek olduklarına pişman etmenin yanında evlenip aile kurup baba olduklarına da pişman edelim çocuklarını onlara düşman edelim süresiz nafaka ile de bunu taçlandıralım dedik. Zinadan kaçınıp evlenen insanlar en sevmediğim o nedenle nikâhsız ilişkilerin yolunu açmak için bir sürü hüküm koyduk içime.(iç ses)

Durun şuradan “Aile İçi” ifadesi yastıklarını alalım yerine “Ev içi” ifadesi yastıklarını koyalım. Ev içi ne mi? Oda benim uydurduklarımdan evlilik ilişkisi dışındaki partnerler, sevgililer cinsel eğilimi farklı olan yani LGBTİ oluşumları içindeki kişiler. (iç ses) Sus! LGBTİ demek yok ama şimdi öyle dersek gözü tırmalar, zihni kurcalar falan o nedenle tanımı yapıp adlarını söylemedik. Toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği dâhil hiçbir ayrıma yer vermeksizin bütün gruplara sağlanması gerektiğini belirtip (Md.4/3) böylece LGBTİ oluşumlarını buraya alıp ev içi şiddet mağduru LGBTİ oluşumlarını da yararlandırdık bu korumadan.(ki zaten asıl amacımız buydu.)  LGBTİ oluşumları medeni kanununuz da tanınmayan kişiler mi bunlar? Duymadınız mı? Bana dayanak alan 6284 sayılı yasanız Md. 2-1/a ile Ev İçi Şiddet kavramını kabullenerek aynı evde yaşayan veya aynı aileye mensup olan kişiler arasında şiddete tedbir getirdi. Hem getirmeseydi de ne olacak sözleşmeyim ben ondan üstünüm. Yıllardır anayasanıza kanunlarınıza sokamadığımızı her türlü sapkın ilişki biçimini tek bir sözleşme yani ben ile sokup meşrulaştırdık işte.

Biz hep sizi düşünüyoruz bakın kadınları koruma diye girip (kadın erkek, erkek kadın vs. karışımlarını koruma ile) nerden çıktık! E giren çıkana dikkat etmek gerek! Sonra kalırsınız böyle karanlık da gözüne far tutulmuş tavşan gibi (dedim ya seviyorum sizin bu olaylara oturan tabirlerinizi.) Koruyoruz sizi eşlerinizden!!! Evden haksız yere uzaklaştırılıp çoluk çocuğunu göremeyen babasız bırakılan çocuklar, çocuksuz babaların korunması ne mi olacak? Haksız falan nedir nerden uyduruyorsunuz siz bunları! Hakkı kanunla tanıyoruz biz size rahat olun haklısınız siz her hâlükârda, kadın olmanız yeterli haklı olmak için, haksız olmak için de onların erkek olması yeterli. –Yazık. Yazık mı? Ne yazık olacak seçmeselermiş erkek olmayı hem kim demiş onlara erkek olun diye korkmayın canınız sıkılmaz! Biz size kadın karışımı erkekler erkek karışımı kadınlar da getirdik. Takılırsınız artık onlarla ne olacak zaten bizim istediğimiz de bu erkekleri erkek olduklarına evlenip aile kurduklarına pişman edip, evlilik dışı birliktelikleri cinsel özgürlük adı altında sunup neslinizi tüketmek değil mi? (iç ses) Onlar kötü olursa fiziksel ruhsal sağlıklarını kaybederlerse mi onların adı yok burada “erkeğin adı yok” anlamıyor musun onlar değil konumuz sensin senin özgürlüğün adı altında bizim sizden alacaklarımız (iç ses)  pardon size vereceklerimiz (dış ses) Senin özgürlüğünü kısıtlayamaz hiçbir şekilde o karışamaz sana... Sen özgür bir bireysin... Fiziksel değil sadece psikolojik, cinsel, ekonomik olarak da şiddete gelme. Şiddetim her türlüsünden koruyoruz gibi gösteriyoruz seni pardon koruyoruz seni. Dilediğini yapabilirsin. Mesela eşin seni merak edip nereye gidiyorsun diye sorduğunda kendini kötü hissettin baktın büyük çöküntü oluşturdu bu sende hemen ara sana verdiğim telefon numarasını yaka paça atsınlar onu kendi evden. Kimse sana karışamaz siz diye bir şey yok sen varsın sadece sen. Benim amacım birkaç koruyucu hükmümle göz boyayıp sonrasında sizi birbirinize düşürüp sonunda aile kurumunuzu yok etmek değil kesinlikle. (iç ses)

Aşama aşma gidip ciddi bir titizlik içinde gece gündüz çalıştık. Çoğunuz neden karşı çıkmadınız önceleri bana biliyor musunuz? Her zaman algıya oynadığımız için cinsiyet eşitliğini de yanlış lanse ettik çünkü sizlere. Bahsettiğimizin kadın erkek eşitliği olmadığını iki kadın evlenirse aile, iki erkek evlenirse aile anlamına geldiğini söyleseydik eğer tepki alırdık bazı kendini bilmez cahil, yobaz kafalardan! Medya da özellikle soru kalıplarını buna göre ayarladık. Sorularımızı hep; -Kadının kadınla evlenmesine bakışınız nasıl diye değil, Cinsiyet eşitliğine bakışınız nasıl diye sorduk. Siz de saf saf destekliyoruz tabii ki dediniz. Sandınız ki biz size kadın erkek eşitliğini soruyoruz ama o değil buydu asıl sorduğumuz. Asıl soruyu anladığınız da ise üzgünüm size ayrılan sürenin sonuydu geçmiş ola!

Haliyle bayağı yoruldum -yorulduk tüm bu anlattıklarımı yaparken o nedenle tatildeyiz şimdi. Deniz, kum, güneş, müzik… Tatilin tadını çıkarıyoruz… Uzanmışım şezlonga ben de bir elimde buzlu meyve suyu kokteylim (neden alkol değil? Alkol sağlığa zararlı cınım onu siz için) bir elimde sizin gazete ve dergileriniz bana kibarca sayan yazılarınızı okurken güneşleniyorum. Çok eğlencelisiniz siz hep sonradan gelir aklınız başınıza ya hep sonradan sonradan…!!! Müsaadenizle denize girmem gerek… Deniz bugün bir harika tıpkı bir gök kuşağı gibi…

Size kolay gelsin…!!! Hadi şimdi uğraşın durun benimle ve mağdur ettiklerimle!

“SEVGİLER CINLARIM…”

http://www.akasyam.com/kose-yazisi/4635/selam-millet-ben-istanbul-sozlesmesi.html

Kuir Kıbrıs stajyerlerini arıyor!

$
0
0
Renklerin Çeşitliliği Projesi kapsamında Kuir Kıbrıs Derneği’nde uygulanacak olan staj programı için çağrı yapıldı

Avrupa Birliği tarafından Kıbrıslı Sivil Toplum İş Başında VI Hibe Programı kapsamında finanse edilen ve Kuir Kıbrıs Derneği tarafından yürütülen Renklerin Çeşitliliği Projesi kapsamında staj programı uygulanıyor.
Kuir Kıbrıs Derneği, staj yapma isteği olan, LGBTİ+ mücadelesinin parçası olup tam zamanlı Kuir Kıbrıs Staj Programı’na katılım sağlayabilecek ve dernek faaliyetlerinin bir parçası olup dernek çalışanları ile birlikte hareket etme isteğine sahip stajyerler aradığını duyurdu.

Dernekten yapılan açıklamaya göre staj programına; derneği tanıyan, tanımak isteyen ve zaman yönetimi, insan ilişkileri gibi ofis yönetimi alanlarında ilgili herkesin başvurabileceği bildirildi.

Staj programı süresince stajyerler dernek çalışanlarını desteklemek, yürütülen proje faaliyetlerinde aktif rol almak, fon geliştirme faaliyetlerinde yer almak, haber bülteni hazırlamak, iletişimden sorumlu ekip ile işbirliği içerisinde çalışmak ayrıca raporlarlama çalışmalarına destek vermek gibi sorumlulukların yanında farklı alanlarda da dernek çalışmalarına katkı koyacaktır.  Bu sayede, staj programı katılımcılara yönetimsel ve iletişim alanlarında kendilerini geliştirme fırsatı, sosyalleşme ve sivil toplum örgütünde staj tecrübesi edinme fırsatı sağlayacak.

Staj programına başvurmak isteyenlerin Motivasyon Mektubu ve CV’lerini queercyprus@gmail.com adlı e-mail adresine en geç 22 Temmuz saat 18:00’e kadar göndermesi gerekmektiği kaydedildi.

https://www.voiceoftheisland.com/kuir-kibris-stajyerlerini-ariyor/169349/

Yeni Akit'ten homofobi: CHP'nin meşhur 6 oku, artık LGBTİ'li sapkınları temsil ediyor!

$
0
0
Baran Dergisi bu haftaki sayısında CHP'nin meşhur 6 okunu, ahlaksız LGBTİ hareketine atıfla gökkuşağı rengine boyarken, 6 okun artık, Atatürk ilkelerini değil, bu sapkın hareketi temsil ettiğini iddia etti.


Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mustafa Kemal Atatürk döneminde kararlaştırılan 6 oku son yıllarda parti içinde de tartışma konusu olurken, 6 okun temsil ettiği değerlerle alakalı dikkat çeken tartışmalar yapılıyor.

90 yılı aşkın süredir milletin değerlerine karşı çıkan CHP’nin İslam ve millet düşmanlığı sürerken, CHP’nin bu düşmanlığı milletin son yıllarda özüne dönüşüyle daha da arttı.

6 ok LGBTİ’yi mi temsil ediyor?
Partinin kurucusu Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, İnkılapçılık ve Devletçiliği simgelemesi için kullandığı 6 okun son yıllarda partinin ahlaksız açılımlarda bulunması Lezbiyen, Gay, Biseksüel, İnterseks’i temsil ettiği iddia ediliyor. 6 ok, son yıllarda partinin elini ayağını bağlarken CHP’li belediyelerin ahlaksızlık yarışına girmesi partinin oklarının LGBTİ’leri temsil ettiği iddialarına güç kazandırdı.

Darbe şakşakçılığı ve ayyaşlık!
Baran dergisi bu haftaki sayısının kapağında 6 oku ahlaksız LGBTİ hareketine atıfla gökkuşağı rengine boyarken, “CHP’nin varlık sebebi: İslâm’a ve İnsana Düşmanlık” başlığını kullandı.

Dergi, geçtiğimiz haftaki sayısında ise CHP’nin 6 okunun açıklamasını “İslam düşmanlığı, vatan hainliği, millet nefreti, Batı kuyrukçuluğu, darbe şakşakçılığı ve ayyaşlık” olarak nitelemişti.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/chpnin-meshur-6-oku-artik-lgbtili-sapkinlari-temsil-ediyor-832333.html

Yeni Akit'ten homofobi şakşakçılığı: Hem domuz eti yer hem Müslümanların oyunu almaya çalışır

$
0
0
MHP’den CHP zihniyetine ağır eleştiriler: Hem domuz eti yer hem Müslümanların oyunu almaya çalışır

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, katıldığı bir TV programında CHP’ye ağır eleştirilerde bulundu. Yıldırım, CHP’nin popülist politikalarla LGBTİ sapkınlığına bile destek verdiğine dikkat çeken Yıldırım, “Yediği domuz eti ortadadır. Dünyaya ahirete bakışı ortadadır. Herkesin gözünün önünde olan hadise. Ama en güzel becerdikleri hadise hem kendi domuz etini yer hem de sakallı Müslümanın oyunu bu tarafa almaya çalışır.” diye konuştu.

 Yasemin Karahan  yeniakit.com.tr

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, CHP zihniyetinin iki yüzlü politikalarını eleştirdi. Yıldırım, CHP’nin İstanbul seçimlerindeki stratejisinin ve sloganının FETÖ’den alıntı olduğunu belirterek, “Haçlılar son hamlelerini FETÖ ile yaptılar. Ama bu püskürtülmüştür. Fakat, bu durum siyasetin belirli safında devam ediyor. İstanbul’daki meşhur slogan ‘Her şey çok güzel olacak’ benim tespitime göre iki yıl önce FETÖ’nün yakalanan, hapisteki üyelerine, onların ailelerine gönderdiği mesajdır.” dedi.

Bizim için mesele Türkiye’nin güvenliğidir
MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini eleştirenlere şu ifadelerle cevap verdi:

“Dünyada hiçbir sistem bir senede oturmamıştır. Türkiye’de sistem değişikliğin sebebi 15 Temmuz’un olayının gerçekleşmesidir. 50 yıldır Türkiye’den parayı topladılar, en zeki insanlarımızı buldular adını ‘Hizmet’ koydular. Masumane hizmet eden bir hareket gibi gösterip bir gecede gelip elimizden ülkeyi, devleti almaya çalıştılar. Yani bu kripto hareket Türkiye’de Haçlı Seferleri’nin en sonuncudur. 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra Türkiye’de bir sistem değişikliği ihtiyacı görüldü. Bu bir güvenlik meselesidir. MHP’nin siyaseti güvenlikçi siyasettir. Herkes bize oy versin, herkes bizi hoş karşılasın, herkesin duymak istediğini söyleme gayreti içerisinde değiliz. Bizim için birinci mesele Türkiye’nin güvenliği ve geleceğidir.”

Cinsi sapkınlığı meşru göstermeye çalışıyorlar
CHP zihniyetinin LGBTİ ve benzeri oluşumları destekleyerek cinsi sapkınlığı ve benzeri davranış biçimlerini meşru göstermeye çalıştığına dikkat çekerek, şunları söyledi:

“Yaşlı insanın ahlâkını bozamazsınız. Önemli olan yeni yetişen neslin ahlâkını bozmamak. Her türlü ahlâksızlık ve seviyesizlik var. Bir toplumun çözülmesi ve çürümesidir bu. Bakış açımız budur. Böyle bir hareketin tasvip edilmesi, desteklenmesi, yanında olması bu toplumun çökmesine destek vermektir. Popülist siyasettir bunlar. Burada cinsi sapkınlık vardır. Bu bir hastalıktır. Bize göre tedavisi gerekir. Yürüyüşle, festivalle meşrulaştırma yerine o tip insanların tedaviye ihtiyacı vardır.”

Domuz eti yiyenler sakallı Müslümanın oyunu almaya çalışıyor
MHP’nin cinsi sapkınları meşru görenlerle bir işi olmayacağına vurrgu yapan Yıldırım, şöyle devam etti:

“Efendim falanca toplum bunu meşru görüyormuş, falanca buna çok iyi bakıyormuş, o bizi ilgilendirmez. Bu ülkenin yüzde 99’u Müslümandır. İslâm’da hüküm bellidir. Kendi kültürümüzde de, Türk Kültürü’nde de hüküm var. Bunları meşru görmek mümkün değil. Ama CHP popülist bir siyaset uyguladığı için bunları meşru görür, destekler, kucaklar, yapar. İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun attığı tweet’ler orta. Yediği domuz eti ortadadır. Dünyaya ahirete bakışı ortadadır. Herkesin gözünün önünde olan hadise. Ama en güzel becerdikleri hadise hem kendi domuz etini yer hem de sakallı Müslümanın oyunu bu tarafa almaya çalışır. Muhafazakâr, milliyetçi kesimin bu tezgâha düşmemesi lazım.”

CHP FETÖ’nün sloganıyla İstanbul seçimine girdi
Haçlıların son hamlelerini FETÖ ile yaptığına işaret eden Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ama bu saldırı püskürtülmüştür. Fakat, bu durum siyasetin belirli safında devam ediyor. İstanbul’daki meşhur slogan ‘Her şey çok güzel olacak’ benim tespitime göre iki yıl önce FETÖ’nün yakalanan, hapisteki üyelerine, onların ailelerine gönderdiği mesajdır. İçeride ceza almış, müebbet hapis yatan FETÖ mensuplarına moral bulmaları için bunları söylemişlerdi. Bu slogan CHP tarafından İstanbul’da seçimde kullanılmıştır. Bu FETÖ’ye, Pensilvanya’ya, Haçlılara cesaret vermiştir. İşte o cesaretle birlikte CHP bugün, ‘Tekrar başa dönelim. Sistemi değiştirelim. Bu sistem yanlış eski sisteme dönelim’ diyor. Böyle bir kısır döngünün içerisindeyiz. Bizim uyanık olmamız gerekir. Biz bu toplumun çökmesine, çürümesine, değişik bir mecraya gitmesine müsaade etmeyiz. Bu tür hareketlerde kelimeler güzel seçilir. Tum bunlar Onur Hareketi, FETÖ’nün ‘Hizmet’ kelimesini kullanımı, ‘Her şey çok güzel olacak’ sloganları ile hareket ediyorlar.”

https://www.yeniakit.com.tr/haber/mhpden-chp-zihniyetine-agir-elestiriler-hem-domuz-eti-yer-hem-muslumanlarin-oyunu-almaya-calisir-832142.html

İstanbul’da yasaklanan onur yürüyüşü için elçilik önünde eylem

$
0
0
İngiltere’de faaliyet gösteren Özgürlük için Mezopotamyalı ve Anadolulu Kuirler grubu Londra’daki Türk Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi düzenledi.


Londra’nın merkezinde yer alan elçilik binası önünde 4 Temmuz Perşembe günü saat 2’de bir araya gelen eylemciler, İstanbul’da yasaklanan onur yürüyüşünü protesto etti.

“Londra, İstanbul LGBTI+ Yürüyüşünün Yanındadır” pankartı açan MAQFA grubu bir de açıklama yaptı:

“Bugün burada Birleşik Krallık’ta yaşayan Türkiye’den ve Kürdistan’dan gelen bir grup kuir olarak gururla toplandık. Amacımız, geldiğimiz yolculuğu görünür kılmak, İstanbul Onur Yürüyüşüyle gururuyla dayanışma içinde, İstanbul Onur Yürüyüşü açıklamasını yüksek sesle okumak.” diyerek, İstanbul Onur Haftası komitesi tarafından yayınlanan bildiriyi İngilizce okudular. Söz konusu bildirinin bazı kısımları şöyle:

“Güvenlik gerekçesi ile İstiklal Caddesi’ni tüm toplumsal muhalefete kapatan İstanbul Valiliği, Bakırköy için yaptığımız başvuruyu toplumsal tereddütlü grup olduğumuz iddiasıyla hukuksuzca reddetti. Bu yasak göstermiştir ki sadece Taksim değil tüm İstanbul LGBTİ+’lar için yasaktır. Ve hatta Antalya, Mersin, ODTÜ ve İzmir’deki yasaklarla birlikte LGBTİ+ düşmanlığı neredeyse bir devlet politikası haline gelmiştir.

Halkın huzur ve güvenliği, terör, genel ahlak, genel sağlık gibi birbiriyle alakası olmayan kopyala yapıştır gerekçelerle yürüyüşümüzü yasaklayanlar devleti yönetemeyeceklerini bir kez daha göstermiştir. Halkın huzurunu tehdit eden yıllarca barışçıl şekilde gerçekleştirilen Onur Yürüyüşleri değil, 5 senedir onur yürüyüşlerinde halk saldıran kolluk güçleridir…

Stonewall’da yanan ateşten beri onurlu bir yaşam için verdiğimiz örgütlü mücadelenin bugün 50. yılındayız. Stonewall’un 50., İstanbul Onur Haftası’nın 27. yılında Orlando’dan Yeni Delhi’ye, Filistin’den Amsterdam’a dünyanın her yerinde bedenlerimiz, haklarımız ve varoluşumuz için verdiğimiz mücadelemizden güç alarak tekrar haykırıyoruz: Ne yaşamlarımızdan ne dayanışmamızdan ne de örgütlü mücadelemizden vazgeçiyoruz! Buradayız, alışın, gitmiyoruz!…”

Grup yapılan açıklamanın ardından “Neredesin aşkım? Burdayım aşkım!” ve “Ay! Ay! Ay!” sloganları atarak protestolarına son verdi.

https://londragazete.com/toplum/179075/istanbulda-yasaklanan-onur-yuruyusu-icin-elcilik-onunde-eylem/

Homofobik Yeni Akit: BirGün yazarı, kadınları eşcinsellerle bir tuttu! Top-yekün LGBTİ sapkınlığını savunuyorlar

$
0
0
Toplum değerlerini tehdit eden eşcinsel sapkınlara bir destek de yazar Selçuk Candansayar’dan geldi. Candansayar, eşcinsel güzellemesi yaptığı yazısının başlığında kullandığı “Eşcinsel nefreti, kadın nefretidir” ifadeleriyle, eşcinsel sapkınları kadınlarla bir tuttu.

Oğuzhan Çağlar  yeniakit.com.tr

 Avrupa’nın desteğiyle Türkiye’deki aile yapısını bozmak üzere faaliyetlerini sürdüren eşcinsel sapkınlara gösterilen ilginin arkası kesilmiyor. Hep birlikte LGBTİ sapkınlığına omuz veren sözde ‘yazar’ topluluğuna Selçuk Candansayar da katıldı. PKK savunucusu Birgün gazetesinde yazan Candansayar, yazısında kullandığı başlıkla, eşcinselleri savunayım derken kadınları aşağıladı.

LGBTİ üzerinden kurulan “toplumu çökertme” planını yalanladı
Eşcinsellik sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde de sapkın bir faaliyet olarak kabul görüyor. Dünya’da bu sapkınlığa karşı yaptırım uygulanmayan nadir ülkelerden biri olan Türkiye’ye akın başlatan Lut Kavmi’nin torunları, aile yapısını tehdit ediyor olmasına rağmen meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Candansayar da “Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarması emperyalist, siyonist bir komploymuş. Böylece eşcinselliği yayarak başta Müslümanlar olmak üzere sömürge ülkeleri çökerteceklermiş!” ifadeleriyle alaya alarak, dünyanın birçok ülkesinin toplum yapısını tehdit ettiği gerekçesiyle reddettiği bu oluşumu destekledi.

Aile yapısının çökmeye başladığını itiraf etti!
Paçavra yazarı, emperyalist zihniyetlerin “Toplumda cinsiyet eşitliği” zırvalığı üzerinden önce aile, sonrada bütün bir toplumu yok etmeye çalıştığını inkar etse de, aile yapısının bozulduğunu itiraf etti. Dini bir ideolojik aygıt, örf ve adeti ise bir güç aracı olarak kabul eden Candansayar, “Niye şimdi? Çünkü çöküyorlar ve çok ama çok korkuyorlar da ondan. En çok da kadınların özgürleşmesi ödlerini patlatıyor. Başı açığından kapalısına ve çarşaflısına kadınlar, erkeklerin dini, geleneği, örf ve adeti bilumum ideolojik aygıtı hayâsızca kullanarak onları kontrol etmeye devam etmek istemelerine karşı çıkıyorlar.” dedi. Eşcinsel sapkınlığı “kadınların özgürleşmesi” olarak lanse eden sözde “yazar”, kadınları eşcinsellerle bir tutarak kadınlara hakaret etti.

LGBTİ’liler üzerinden ırkçılık ve mezhepçilik yaptı
Alevileri ve Kürtleri kullanmaktan çekinmeyen Candansayar, her fırsatta toplumu ayrıştırmak için bir araç olarak kullanılan “Alevilik ve Kürtlük” üzerinden oluşturulan yanlış algıyı da eşcinsel destekçiliğine alet etti. Toplumu ayrıştırmaya çalışan “yazar”, “LGBT+ bireylere cinsellik alanının Alevi’si, Kürdü muamelesi yapıyorlar. Nasıl Alevi’yi, Çingeneyi, Kürdü düşmanlaştırarak toplumu, içeriğini kendilerinin belirledikleri kurgusal bir “Sünni Türklük” kimliğine sıkıştırıyorlarsa, LGBT+ bireyler üzerinden inşa etmek istedikleri kadınlık ve erkeklik kimliğine de tabi kılmaya çalışıyorlar.” dedi. İbneliği “erkek özgürlüğü” olarak gören Candansayar, “Mücadele, erkek olmaktan özgürleşen erkeklerle ele ele mümkün olacak.” diyerek ibne taraftarlığı yaptı.
BirGün yazarı, kadınları eşcinsellerle bir tuttu! Top-yekün LGBTİ sapkınlığını savunuyorlar
Toplum değerlerini tehdit eden eşcinsel sapkınlara bir destek de yazar Selçuk Candansayar’dan geldi. Candansayar, eşcinsel güzellemesi yaptığı yazısının başlığında kullandığı “Eşcinsel nefreti, kadın nefretidir” ifadeleriyle, eşcinsel sapkınları kadınlarla bir tuttu.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/birgun-yazari-kadinlari-escinsellerle-bir-tuttu-top-yekun-lgbti-sapkinligini-savunuyorlar-832187.html

Homofobik Yeni Akit: Homo sevici Mahmut Tanal, sapkınlara 'Onursuzlar' diyen AK Partili Kavuncu'ya ceza istedi

$
0
0
TBMM Genel Kurulu'nda söz alan AK Parti Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, LGBTİ'lilerin sözde 'Onur Yürüyüşü'ne ilişkin konuşmasında, "Bazı kişi ve kurumlarca teşvik edilen bu onursuzluğu şiddetle kınıyoruz." dedi. Kavuncu'nun ardından kürsüye çıkan CHP'li Mahmut Tanal, "Sayın Kavuncu'nun sözleri anayasaya aykırı. Cezalandırılması gerekir." ifadelerini kullandı.
Taha Emre Özdemir  Ankara

AK Parti Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, TBMM kürsüsündeki konuşmasında aile yapısının önemine vurgu yaparak, LGBTİ'lilerin sözde Onur Yürüyüşü'ne yönelik şu ifadeleri kullandı:

'Teşvik edilen onursuzluğu kınıyoruz'
"Tarih boyunca kadına ana olmaktan, erkeği baba olmaktan uzaklaştırmak fıtrata, yaradılışa aykırı bir sapkınlık olarak kabul edilmiş, bütün inançlar tarafından hem reddedilmiş hem de lanetlenmiştir. Aileyi tahrip etmek için bütün insani ve ahlaki değerleri hiçe sayarak 'cinsiyet eşitliği', 'özgürlük', 'onur' gibi süslü kavramlarla servis edilen bazı kişi ve kurumlarca da desteklenen, teşvik edilen bu onursuzluğu şiddetle kınıyoruz."

CHP'li Tanal: Kavuncu cezalandırılmalı
AK Partili Kavuncu'nun ifadeleri sonrasında söz alan CHP'li Mahmut Tanal, "Bu sözler Anayasaya aykırı. Kavuncu’ya meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi gerekir." diyerek talepte bulundu.

AK Partili Kavuncu, Tanal'dan sonra tekrar söz alarak, şunları söyledi:

'Sözlerimi tekrar ediyorum'
"Arkadaşımız az önce benim için; 'ifadelerim dolayısıyla Anayasa'ya aykırı hareket ettiğimden dolayı' dışarı çıkarmalıyız diyerek teklif veya tehditte bulundu. Okuduğumu tekrar ediyorum: 'Cinsiyet eşitliği, özgürlük, onur' gibi süslü kavramlarla servis edilen ve bazı kişi ve kurumlarca da desteklenen bu onursuzluğu şiddetle kınıyorum. 'Onur yürüyüşü' demekle bunların yaptığı 'onur yürüyüşü' mü olmuş oluyor?"

Tanal: Cuma Hutbesi'nde ne okunduğunu duymadım!
Yeniakit.com.tr'nin telefonla ulaştığı CHP'li Tanal bu konuya ilişkin açıklamasının meclis kayıtlarında olduğunu ifade ederek ekleme yapmayacağını söyledi. Tanal'a Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan Cuma Hutbesi'nde LGBTİ'lilere yönelik kullanılan ifadeleri sorduğumuzda ise; "Neler söylendiğini duymadım." diyerek cevap verdi.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/homo-sevici-mahmut-tanal-sapkinlara-onursuzlar-diyen-ak-partili-kavuncuya-ceza-istedi-832796.html

Ene Ünal yoğun bir çalışmadan sonra yaz sezonunu fit bir şekilde açtı!

Resul TOSUN'dan homofobi: LGBT ve istismar!

$
0
0
LGBT lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.

Lezbiyen, başka bir kadına fiziksel ve/veya duygusal çekim hisseden kadın.

Hem kadınlara hem de erkeklere çekim hisseden kadınlar ise biseksüeldirler.

Gey, eşcinsel anlamında bir sıfat, terim ve isim..

Transseksüel; kendisini karşı cinse ait hisseden, karşı cinse benzeme isteği duyan veya kendisini karşı cinsten biriymiş gibi hisseden kişilere verilen addır. Yani kişi erkek olduğu halde kadın olmayı isteyebilir, kadın olduğu halde erkek olmayı isteyebilir.

***

Hemen ifade etmeliyim ki tabii (doğal) yapıya aykırı olan bu sapmalar ister hastalık isterse cinsel eğilim olarak kabul edilsin Müslüman toplumlarda makbul değildir, bir diğer ifadeyle yasaktır, günahtır.

Çünkü İslam insanın tabii (doğal) yapısına en uygun olan dindir!

Hem Kuran’da Allah Teala, hem de hadislerinde Hz. Peygamber bu doğallık dışı davranışları yasaklamıştır. Bu hususu İslam Hukuku Profesörü Faruk Beşer bey 7 Temmuz Pazar günü Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan makalesinde gayet net bir şekilde açıklamıştır. (https://www.yenisafak.com/yazarlar/farukbeser/onursuz-sapkinliklarin-sebepleri-ve-demokrasi-2051968)

Tabii ki bir şeyin yasak ve günah olması o şeyin yok sayılması anlamına gelmez. Aksine bu tür sapmalar ilim adamları ve siyasilerin mercek altına almaları ve hem bu insanların hukukunu tespit etmeleri hem de bu sapmalara çare aramaları gerekir.

***

Şunu da kabul etmek gerekir ki kişinin özel hayatını araştırmak, takip etmek ve ifşa etmek de dinen haramdır hukuken de özel hayatın mahremiyetini ihlal ettiği için yasaktır.

Kişilerin özel hayatlarındaki sapkınlıklar kendisi ile Allah arasındadır. Fakat bu sapkınlıklar açıkça irtikap ediliyor ve meşrulaştırılmaya çalışılıyorsa işte o zaman hem kanaat önderlerinin hem konunun uzmanlarının hem de yöneticilerin bu sapkınlıkların meşrulaştırılmasının önüne geçmek için üzerlerine düşeni yapmaları gerekir.

Batı toplumları maalesef bu sapmalara engel olup çare bulmak yerine sapmalara meşruiyet vermişler ve yaygınlaşmasının önünü açmışlardır.

Bunun en yakın delili Haziran ayının son haftasındaki malum gün münasebetiyle batılı liderlerin eşcinselliği meşrulaştıran mesajlardır.

***

Maalesef Türkiye de bu sapmaların önüne geçmek yerine örgütlenmelerine izin verilmiş, onlar da bunu istismar ederek adeta din karşıtlığının aracı haline getirmişler ve toplumsal barışı sabote edecek gösterilere tevessül etmişlerdir.

Kimsenin cinsel eğilimi toplumun inançlarına kültür ve geleneklerine savaş açma vesilesi değildir olamaz. Hele de bu eğilim toplumun temel taşı olan aile yapısını dinamitliyorsa ve Ardan beyin dünkü yazısında temas ettiği gibi emperyalist emellere alet ediliyorsa.

Bu istismara yol açanların kendilerini gözden geçirmeleri ve yönetimin de toplumun moral değerlerini göz önünde bulundurarak bu tür sapma ve istismarların önüne geçmekte gecikmemeleri gerekir.

***

Maalesef AB’ye uyum çerçevesinde toplumumuzun değerleriyle bağdaşmayan kimi değişikliklere göz yumulmuştur.

AB siyasal ittifak olarak belki ülkenin yararınadır -kaldı ki o da bir seraptır- ama toplumun değerlerini olumsuz etkileyecek uygulamaların tekrar gözden geçirilmesi gerekir.

Başkan Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi için ‘Nass değildir!’ diyerek feshedilebileceğine işaret etmesi bu bilince sahip olduğunu göstermesi açısından fevkalade önemlidir.

Ülkenin güvenliğini korumak önemlidir. Ama toplumun moral değerlerini ve özellikle de aileyi korumak bence ülke güvenliğinden daha önemlidir.

Ailelerden oluşan toplum ülkeyi her badireden kurtarabilir ama aile bozulur moral değerler aşınırsa S-400’ün koruyacağı bir toplum kalmayabilir!

https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-ve-istismar-yazi-1466042/

Geri zekalıca bir homofobi: Yarın ‘LGBT’nin sonuna ‘Aşk, aşktır’ denilerek ‘Pedofili’nin ‘P’si de eklenecek!..

$
0
0
Yağmur Mirzayeva 09 Temmuz 2019, 05:02 160 kez okundu. Evet.. Yine sahnelenen; “Bilimsel veriler” (!) ile süslenen, oyuncu olduğumuzun farkına dahi varamadığımız “tiyatrolar”dan birinin daha tam ortasındayız. Çirkin hizmetlerinin temellerini atabilmek için uydurdukları bu sahneleri kulislerde yazıp çiziyorlar ama bedelini evlatlarımız; yanan ciğerlerimiz ödüyor. Ne demişler bundan tam 26 sene önce bakalım.. “Homoseksizm” denilen illetin tehlikeli ve bilimsel yalanlarla süslenen savları, Türkiye basınında 1993 yıllarında manşet olmaya başladı. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere, tüm Türk gazeteleri ve medya organları, gündemlerine o dönemde pek itibar edilmeyecek ama bugün her ocağa ateş düşürecek bir "haber" taşıdı:
"EŞCİNSELLİK GENİ BULUNDU” (!)
Eşcinselliği, “Genetik bir hastalık” gibi lanse ettikten sonra, “Nature Neuroscience” dergisi başta olmak üzere bir çok dergide yayınladıkları makalelerle “Eşcinsellik geninin bulunduğunu, üstelik tedavi edildiğini…” (!) davul zurna eşliğinde duyurdular. Yani, “Eşcinsellik bir hastalık, tedavisi de var ama çok pahalı!..” İşte efendim, anne hamileyken bir dünya test yaptıracak, çocuğu eşcinsel ise onu kürtaj ile öldürecek! Bu genetik tanılar da çok pahalı; fakirin fukaranın parası yok, bu testi yaptıramaz; dolayısı ile tüm "Yoksul kesimin evlatları eş cinsel doğacak!” ifadelerini kullanarak da gazetelere çarşaf çarşaf bu haberleri taşıdılar. Bunu kimler söyledi? -Koca koca bilim adamları! Bunu kimler manşete çekip, beyinlere empoze etti? -Bizim medyamız! Bugün kimler eş-cinsel? -Önünü alamadık, ummadık mahallelerin çocukları, fakirin fukaranın yavruları eşcinsel.. Hem de onların bile bile finans sağlayıp zengin ve lükse özendirdikleri piyonlara bir bakın. Nerede eşcinsel bir profil varsa, bir anda lüks içinde yaşamaya başlıyor!.. Biraz oturup düşününce her taş oturuyor aslında yerine. 26 sene yemedi-içmedi bunun için her yolu denediler ve sonuç? Çırpınıyoruz, deliriyoruz, “Yapmayın/etmeyin!..” diyoruz ama önünü alamıyoruz. Çünkü şunu hep göz ardı ettik. Dünyanın en büyük ilaç firmalarının stratejileri, sağlıklı insanları hedefliyor. "Nasıl iyileştiririz de bu ilaca gerek kalmaz değil de, nasıl sürünürler de bu ilacı bir ömür satarız" zihniyeti üzerine kurulmuş bir sistemdir bu. Ve “Resmi bilimin onayladıklarına TAPINMAK” ne yazık ki bizleri bugün yaşadığımız çıkmazlara kadar götürdü. Ne dediler bizlere? -Efendim biz sizin iyiliğinizi düşünüyoruz! Bu yüzden ileride genetik mühendisliği ile sağlıklı genleri, sizin hasta olan DNA'nıza enjekte edeceğiz ve bu şekilde sizin bozuk genleriniz onarılacak! Size çok büyük bir iyiliği bu ilerleyen teknolojinin… -Sağolun ya!.. Eksik olmayın. (!) Normal şekilde okuyunca nasıl masum bir açıklama değil mi!.. Ama aslında; -Daha anne karnındaki masum bebeklerin genleriyle oynayıp, genetiklerini bozacaklarına dair yaptıkları bir itiraftı bu!
"BİZ SİZİN GENLERİNİZİ BOZDUK” DEMEDİLER DE “EŞCİNSEL BİR GEN BULDUK” (!) dediler.. Sahi herkes Oktar Babuna'nın binlerce Türk'ün kanını Amerika'ya kaçırdığına, yani kazanın doğurduğuna inanıyor da, öldüğüne neden inanmıyor! Nereye gitti binlerce hemşerimizin kanı? Türk'lerin gen haritasını çıkardılar değil mi? Bugünde o genler ile oynayıp bizlere de “Hastasınız!..” diye yutturuyorlar; hadi ordan! Hasta bir insanın genine, “Sağlıklı gen” enjekte ettiklerini söylüyorlar da ya sağlıklı insan genine hasta gen enjekte etmeyeceklerine dair garantileri ne? Nasıl güveniyoruz böyle gözlerimiz kapalı? "Sağlıklı olmak" sadece organların iyi durumda olması mıdır? Biyolojik olarak sağlıklı görünen biri, cinsel sapkınlıklar içinde yaşıyorsa kim bu kişiye "sağlıklı" diyebilir? “Kanlarınızı yollamayın!..” dedik; “Bilim düşmanı” olduk.. “Bunlar büyük oyunlar izlemeyin!..” dedik; “Gerici/yobaz” olduk.. Ne diyelim!.. “L” geldi, “B” geldi, “G” geldi, “T” geldi… Eyvallah dedik.. Bunlar artık topluma yerleşti. Yarın “LGBT”nin sonuna “P” de eklenecek!.. "Aşk, aşktır" denilerek “Pedofili”yi de ekleyecekler bu iğrenç kavramlarının yanına. Süt kokulularınıza göz dikecekler.. İşte o gün, 26 sene önce Hürriyet gazetesinin attığı bu manşet gelsin aklınıza. “Bu işlemler büyük maddi güç gerektirdiği için; eşcinsellik bir çok hastalık gibi yoksul kesime özgü bir ‘ÖZÜR' haline gelecek.."  -Hürriyet Gazetesi, 21 Temmuz 1993- Kim dost, kim düşman artık anlarsınız. Bizler ise taşlanmaya devam edeceğiz. Selam ve dua ile.. .

Yağmur Mirzayeva, dikGAZETE.com

https://www.dikgazete.com/yarin-lgbtnin-sonuna-ask-asktir-denilerek-pedofilinin-psi-de-eklenecek-makale,1554.html

Yeni Şafak - İsmail Kılıçarslan'dan aptalca bir homofobi: Aptal mısınız?

$
0
0
Sevgili dostum Muhammet Yazıcı Hoca, ismi bende mahfuz bir Anadolu şehrinin bir camiinde yaşanan bir olayı anlatmıştı. O cuma, hutbenin mevzuu “faiz” imiş. İmam efendi, minberden “faiz yiyenler Allah’a savaş açmış gibidirler” deyince namaz çıkışı cemaatten birkaç kişi imam efendiyi tartaklamış, bir de üzerine şehrin müftüsüne gidip imam efendiyi şikâyet etmişler. Müftü efendi de cemaate “yahu siz çok yanlış anlamışsınız, söylediğiniz ibareyi imam efendi değil İslâm dini söylüyor” deyip göndermiş bunları.

Geçtiğimiz cuma namazında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın camilerde “Neslin Korunması: Erdemli Bir Nesil, Huzurlu Bir Gelecek” isimli bir hutbe irat ettirmesiyle gelişen olaylar bana bu olayı anımsattı.

T24’ünden DW’sine, bilmem hangi haber portalından bilirsin ne sitesine kadar “bir kısım medya” ile “bir kısım organizasyon”, söz birliği etmiş gibi “Diyanet’in hutbesi tepki çekti, ayrımcılık yaptı, hedef gösterdi” cümlesinde birleştiler. Çok tipik olduğu için medyadan DW’yi örnekleyeyim. Başlık şuydu: “Diyanet LGBT’yi ve nikâhsız yaşayanları hedef aldı.”

Dinleyenleriniz vardır ama hadi birlikte hatırlayalım Diyanet’in hutbesinden ilgili bölümleri.

Önce “nikâhsız yaşayanlar” kısmı: “Evlilik dışı birliktelikler ve “cinsel özgürlük” adı altında gündemde tutulmaya çalışılan “serbest yaklaşımlar” kadının da erkeğin de saygınlığını ve haklarını korumaktan uzaktır. Meşru ve muteber bir nikâh olmadan yaşanan birliktelik, Allah tarafından haram kılınmıştır. Haramla yürünen yoldan hayır gelmez.”

Bu da LGBT’yi alakadar eden kısım: “Irkımızı, rengimizi ve ömrümüzü olduğu gibi cinsiyetimizi de Yüce Yaratan belirlemiştir. Fıtratın kodlarıyla oynamak, yaratılıştan gelen özellikleri değiştirmeye çalışmak sünnetullaha aykırıdır. Cinsiyete müdahale eden ve cinsiyetsizliğe davet eden çabalar sadece bireyin değil bütün bir neslin felâketini hazırlar. Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilâhî iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır. Tarih boyunca bütün inançlar bu tür anlayışları şiddetle reddetmiş ve lanetlemiştir.”

“Diyanet’in hutbesi ayrımcılık yapıyor” diyen zevat. Siz öyle zannediyor olabilirsiniz ama camiler konvansiyonel anlamda “kamusal alanlar” değildir. Camiler, toplumun Müslüman olanlarına hizmet veren, bu hizmetten yararlanmak isteyen bireylerine açık mabetlerdir ve bu mabetlerde okunan cuma hutbelerinde Diyanet, bu dinin genel geçer, değişmez, bundan sonra da değişmeyecek ilkelerinden bahseder genellikle.

Bir de üzücü haber vereyim “Diyanet’in hutbesi ayrımcılıktır” diyen zevata. İslâm fıkhına göre nikâhsız yaşamak haramdır. İçki içmek haramdır. Domuz eti yemek haramdır. Faiz yemek haramdır. Gıybet etmek haramdır. Eşcinsel ilişki haramdır. Dün haramdı, bugün haramdır, yarın da haram olacaktır.

Hah. Geldik meselenin ek yerine. Biz Müslümanlar, “haram iş işleyen” kardeşlerimiz için hayır dua eder, bu haramdan kurtulmalarını niyaz ederiz. Herhangi bir haram iş işlersek bu işlediğimiz haramın “haram” olduğunu biliriz. Allah’tan bağışlanma dileriz, merhamet dileriz, O’na tövbe ederiz. Fakat diyelim -Allah kimseye nasip etmesin- faiz yiyorsak ve faiz için “faiz haram değildir” diyorsak Allah’ın dini ile bir ilişiğimiz kalmadığını da biliriz. “Faiz haram değildir” dediğimiz an dinden çıkmışız demektir. Orası nettir.

Dolayısıyla şudur mesele. Eşcinsellik haramını işleyen yahut biriyle nikâhsız yaşayan bir Müslüman, Müslüman kalmaya devam edebilmek için “bu fiillerin haram fiil olduğunu” kabul etmek, bu fiilleri bırakamıyorsa bile bu fiiller için kalben pişman olmak zorundadır.

Dolayısıyla Diyanet, “nikâhsız yaşamayın” derken de, “eşcinsellik sapkınlıktır” derken de, “faiz haramdır” derken de, “içki haramdır” derken de “ayrımcılık yapmış”, “hedef almış” falan değildir. Allah’ın sınırlarını, yasaklarını hatırlatmaktadır bize.

Kaldı ki siz “eşcinselliğin haram olmadığını” düşünüyorsanız zaten Allah’ın dini ile bir işiniz kalmadığı için cuma namazına gelmeniz de gerekmez. Yok, eğer eşcinselliğin haram olduğunu düşünüyorsanız hoca da onu dedi zaten, başka bir şey demedi. Nasıl ben, oyun bağımlısı olduğum dönemde Diyanet’in “bağımlılık hutbesini” paşa paşa dinlediysem ve bundan bir “ayrımcılık” çıkartmadıysam siz de “nikâhsız yaşamak haramdır” dendiğinde bundan bir ayrımcılık çıkartamazsınız. Allah’ın dininin kesin emir ve yasaklarını anlatmak ayrımcılık değildir.

O halde yazının başlığına döneyim ve sorayım o “bir kısım medya” ile “bir kısım organizasyon”a: Aptal mısınız?

Ve cevap vereyim: Değilsiniz ama “aptal taklidi yapma” konusunda eşsiz bir yeteneğiniz var.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/aptal-misiniz-2051987

Tunus'un ilk eşcinsel cumhurbaşkanı adayı: Algıları değiştireceğim

$
0
0
10 Kasım'da cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandığa gitmeye hazırlanan Tunus, eşcinsellerin haklarını savunan avukat Münir Baatur'un adaylığını konuşuyor. Baatur, eşcinselliğin suç sayıldığı ülkede algıları değiştirmek için aday olduğunu anlattı.


“Demokrasi, çoğunluğun kurallarını azınlığa dayatması değildir. Azınlıkların haklarının haklarının korunması sorumluluğu ile ilgilidir…” Bu sözler, Tunus’ta 10 Kasım’da düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan Münir Baatur’a ait. Baatur, bir Arap ülkesinde cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan ilk eşcinsel.

Tunus’ta eşcinsellerin ve trans bireylerin hakları için mücadele eden Shams isimli sivil toplum kuruluşunun ve Liberal Parti’nin başkanı; bir avukat olarak ülkede yıllardır eşcinsellerin haklarını savunuyor. Şimdi bu mücadelesini, Tunus’un en yetkili makamından, cumhurbaşkanlığından sürdürmek istiyor.

‘BU İŞİ İYİ YAPABİLECEK BİRİ YOK’

48 yaşındaki Baatur, resmen aday olmak için gereken 100 bin imzayı topladıktan sonra, geçen hafta adaylığını ilan etti. “Yıllarca azınlık hakları için savaştıktan sonra, cumhurbaşkanlığını benden iyi yürütecek bir isim olmadığına inanıyorum” diyen Tunuslu avukat, bu adaylıkla ‘algıları değiştirmek istediğini’ anlatıyor.

TUNUSLU EŞCİNSELLER 230’UNCU MADDENİN BASKISI ALTINDA

Yeni yapılan bir ankete göre, Tunus’ta halkın yüzde 93’ü eşcinselliğe olumsuz bakıyor. Baatur’un kaldırmayı vaat ettiği, eşcinselliğe üç yıla kadar hapis cezası öngören 230’uncu maddenin de bunda payı büyük. Aralık ayında bir grup erkek tarafından dayak yiyince suç duyurusunda bulunan bir eşcinsel, yargıcın dayatmalar içeren uzun bir konuşmasını dinlemek zorunda kaldı. Ona dayak atanlar ise eşcinsel olduğunun ortaya çıkması sonrasında serbest bırakıldı.

İnternetten tanıştığı bir erkekle buluşan bir başka eşcinsel ise iki erkeğin cinsel saldırısına uğradı. Suç duyurusunda bulunduğunda ise daha önce eşcinsel ilişkiye girdiğinin tespit edilmesi sonrası altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Ona saldıran iki erkek de serbest bırakıldı…

‘DEĞERLERİMİ SON ANA KADAR SAVUNACAĞIM’

Kendisi de 230’uncu madde nedeniyle üç ay hapis yatan Baatur ise cumhurbaşkanlığına sadece adaylığını koyarak bile, ülkedeki eşcinsellerin karşı karşıya olduğu sorunlara dikkat çekeceğini anlatıyor. Çok fazla Tunusluyu ikna edemeyeceğini söylese de, “Fakat adaylığımı geri çekmeyeceğim. Son ana kadar değerlerimi savunacağım” diyor.

KADINLARA ‘YARIM MİRAS’ GELENEĞİNİ DE DEĞİŞTİRECEK

Baatur, insan hakları temelinde bir kampanya yürütecek. İdam cezasını ve eşcinselliği suç sayan 230’uncu maddeyi kaldırmayı vaat ediyor. Kadın haklarını ilerleteceğini söylüyor, “Tunus’ta kadınlara erkeklerin yarısı kadar miras bırakılıyor. Bunu değiştirmek istiyorum. Tam bir cinsiyet eşitliğinden söz ediyorum, anayasada yazılı olduğu gibi” diyor.

Tunus, Zeynel Abidin Bin Ali’nin 23 yıllık iktidarının ekonomik krizin getirdiği halk isyanıyla devrildiği 2011’den bu yana, Arap isyanlarına sahne olan diğer ülkelere kıyasla daha yumuşak ve demokratik bir geçiş süreci yaşıyor. Ancak İslami partilerin yükselişi ile eşcinseller üzerindeki baskı artmış durumda. (DIŞ HABERLER)

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/07/09/tunusun-ilk-escinsel-cumhurbaskani-adayi-algilari-degistirecegim/

Kafayı yemiş bir homofobi: İnsanlığın felaketi eşcinsel sapkınlık!

$
0
0

Toplumsal hayatın içinden geçtiği zaman diliminde adına “modern” denilerek her türden çirkeflik meşru gösterilmeye çalışılırken hakikatte kaybeden insan ve insanlık oluyor..
Toplumsal hayatın içinden geçtiği zaman diliminde adına “modern” denilerek her türden çirkeflik meşru gösterilmeye çalışılırken hakikatte kaybeden insan ve insanlık oluyor. Sapkınlığın özgürlük olduğu yerde insanlık değerleri erozyona uğratılırken toplumun temel taşı aile, göz göre göre uçuruma sürükleniyor.

Yüzyıllardır sapkın bir yaşayış tarzı olarak insanlığın içine düştüğü patolojik bir ruh halinin yansıması olan eşcinsellik bugün geldiğimiz noktada küresel bir tehdit unsuruna dönüşmüş durumda. Zira eşcinsellik bugün kıtaları ve coğrafyaları tehdit eden terör de dahil her türden tehdit algısının ötesinde çok daha büyük bir felakete işaret ediyor.

Sinema, dizi televizyon yapımları, kitap, dergi, sosyal medya gibi her türden mecraya hükmeden eğlence endüstrisini elinde tutan bu sapkınlığın zihin kodlarına sahip medya gücü bütün dünyayı bu şeytani girdabın içine çekmek için çabalıyor.
Baktığımızda bir kısım insanın sapkınlığı merkezine alan kişisel tercihlerinden ortaya çıkan bu anlayış, bugün örgütsel bir güce ve toplumları fesada düşüren iflah olmaz bir lobiye dönüştüğünü görüyoruz. Eline fırsat geçtiğinde bütün dünyada kanser hücreleri gibi yayılmaktan geri durmayacak olan bu yüzyılın felaketinin hedefinde ise aile müessesesi bulunuyor.

Sapkınlığın hakkı olmaz

En başta ıslah yoluna gidilmesi gereken bir meselenin kişisel tercih ve hak talebi gibi gösterilmesinin altında yine çarpık bir bakış açısı yatıyor. Çünkü buradan bakınca bir zaman sonra sapkınlığın normalleştirilmesi ve meşrulaştırılması bir süre sonra bu sapkınlıktan türeyen ve toplumsal bir yaraya dönüşen suçların da aynı şekilde kabul görür noktaya gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Öyle ki uzmanlar, bu noktada bir sonraki adımın pedofilinin meşrulaştırılmasından ziyadesiyle endişe ediyor.

Meselenin kişisel hak boyutuna değinecek olursak bir tercih kişisel olmaktan çıkıp sistematik olarak her türden medya aygıtını da kullanmak yoluyla toplumun sıradan fertlerini bir bir kendine benzetmeye çalışıyorsa orada durup düşünülmesi gerekiyor. Kaldı ki bu normal şekilde bir üremenin sonucu değil normal bir hayat süren başka insanların çocuklarını kendi ağına düşürme çabasından başka bir şey olmuyor.

Kendisi sapkınlığa düşmüş birinin içine düştüğü çukurdan çıkmaya çabalamak yerine başkalarını aynı çukura çekmeye çalışmasını kabul etmek mümkün değilken bir de bunu toplumsal değerleri çökertmek maksadıyla arkasına belirli sermaye güçlerini alarak organize bir şekilde yapmanın hiçbir şekilde affedilir bir tarafı yoktur.

Şiddeti de meşrulaştırır

Doğuştan olmadığı bilinen ve sonradan birtakım psikolojik bocalamanın getirdiği bir hastalık olan eşcinsel sapkınlığın bilimsel olarak da son yıllarda tanı kapsamından çıkarıldığı gerçeği de göz önüne alındığında bu organize çabanın hangi boyutlara vardığını görmek mümkün.

Diğer taraftan diğer hiçbir konuda Allah (cc) lafzını ağzına almayanların “Ne yapalım bu bizim içimizde var” sözleriyle haşa Yaradan’ı da kendilerine suç ortağı gibi göstermeye çalışmaları da bir başka çarpık zihin kodunu gözler önüne seriyor. Öyle ki bir Müslüman için imtihan dünyası olan bu dünyada her birey kendi karnesini dolduruyor. Birer imtihan vesilesi olarak nefsiyle baş başa kalan insanın her türden pisliğe buluşması mümkün iken bunların her birine kişisel hak ve özgürlük gözüyle bakarak meşruiyet kazandırılamaz. Zira böyle olursa bir insanın şiddet duygusuyla cinayet işlemesi de mazur görülebilir.

Yaradılışa suç atıyorlar

Kendilerini vicdanen rahatlatmak için yaradılıştan böyle olduklarını ileri sürenler doğurganlığın dişiliğe mahsus olduğu gerçeğini de görmezlikten geliyor. Kendi yaradılışına müdahale ederek akla, gönle, bilme ve dine aykırı bu durumu normal göstermeye çalışanların bir tek şeye ihtiyacı var o da İslam’daki tövbe kapısı… Maalesef kendi kedilerine vurdukları prangalar yüzünden bu kapıdan içeri giremedikleri için pek çoğu ateizmi, deizmi ve sosyalizmi kendilerine yol olarak seçiyorlar. Vehayut seçtiklerini sanıyorlar da bu örgütsel lobi faaliyetleri onları bu tarz hezeyanların içine itiyor.

Sapkın “eşcinsellik” kimliği

Bugün başta Avrupa olmak üzere topyekûn Batı’dan türeyen bu hastalık üzerinden bir kimlik inşa edilmeye ve en nihayetinde bütünü oluşturan fotoğrafta tüm bunlar ayrı bir millet olarak topluma adapte edilmeye çalışılıyor. Oysa dünya haritasına bakıldığında her milletin bir adı ve kendisine ait bir ülkesi, bayrağı, dili, dini mevcut.
Hiçbir aidiyet duygusu olmadan toplumsal değerleri yok sayarak sıfırdan sapkınlık üzerine kurulu bir hayat algısını aileyi ve özellikle de gelecek nesiller olan gençleri hedef alan eşcinsellik buradan da anlaşılacağı üzere küresel karanlık bir plana dayandığı söylenebilir.

Geçmişi eşcinselliğin öne çıktığı yunan ve Roma’ya dayanan sözüm ona Batı uygarlığı bugün hem medeniyet olarak hem özgürlüğünü esas aldığını iddia ettiği bireyin mutluluğu açısından büyük bir çöküş yaşıyor. Rothschild ve Rockefeller gibi dünya ekonomisine hükmeden sermayelerin dünyanın diğer ülkelerindeki uzantılarıyla destek verdiği bu çöküşün en önemli alameti olan eşcinsel sapıklık küresel bir tehdit olarak karşımızda duruyor. Tedbir alınmadığı takdire Türkiye gibi nüfusunun yüzde 99’u Müslüman bir ülkenin evlatlarını pençesine alması an meselesi olan bu tehdide karşı herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.

Devleti tehdit ediyorlar

Bütün bu anlattıklarımız penceresinden bakıldığında bireysel tercihlerden çıkıp toplumun kılcal damarlarına doğru yayılmaya çalışan bu tehlikeye karşı tedbir alınması noktasında en büyük görev devlet makamlarına düşüyor. Bu noktada cinsiyet eşitliği projeleriyle bir değil birkaç neslin heba edilmesine kimselerin müsaade etmemesi ve buna cüret edilmesine dahi müsamaha gösterilmemesi gerekiyor.

Dahası devletin tehdit algılaması içinde toplumda yol açtığı bozulma ve gençleri dipsiz bir uçuruma sürükleyen bu tehlikenin FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinden daha büyük olduğu gerçeğini hep birlikte görmek zorundayız. Yarın çok daha geç olmadan…

Nasipse devamı yarın…

Muhammed Şimşek / Diriliş Postası

http://www.akasyam.com/insanligin-felaketi-escinsel-sapkinlik-168912/

Homofobiyle beslenen Yeni Akit: Homolara destekte ikinci aşamaya geçtiler: Cumhuriyet alenen aileyi hedef alıyor

$
0
0
Paçavra Cumhuriyet’e yazan Elçin Poyrazlar, köşesinde aileyi hedef alan bir yazı kaleme aldı. Evlendiği takdirde zorluk çekecekleri algısı oluşturan Poyrazlar, kadınlara evlenmemelerini telkin etti.


Oğuzhan Çağlar   yeniakit.com.tr

Toplumun değerlerini, aile bütünlüğünü ve neslin korunması inancını ayaklar altına alan eşcinsellik güzellemeleriyle kendini göstermeye çalışan Cumhuriyet paçavrası, şimdi de aileyi hedef aldı. Paçavra yazarı Elçin Poyrazlar, kadının ailedeki yerini kötüleyerek kadınları evlenmekten soğutmaya çalıştı.

Evlilik için “Kölelik” dedi
Eşcinsel hareketlere desteğini dile getirmekten çekinmeyen Cumhuriyet paçavrasına yazan Elçin Poyrazlar, alenen aile kurumuna saldırdı. Kadınları “aile” kavramından soğutmaya çalışan Poyrazlar, “Tarihsel sürece bakıldığında pek çok kültür, evli kadına hak tanımaz. Kocanın malı olarak görülen, mülk sahibi olamayan, miras haklarından yoksun, çocukları üstünde hak iddia edemeyen, kendilerini kocaları olmadan yasal olarak temsil edemeyen, yalnız başına yolculuklara çıkamayan, çalışamayan kadınlar için gelişmiş ülkelerde yasalar 19. yüzyıldan sonra iyileştirildi. Oysa dünyanın pek çok ülkesinde bugün benzer kölelik koşullarında yaşayan evli kadınlar var.” diyerek istisna durumları genelleştirme yoluyla kadının ailedeki yerini kötüledi.

“Sosyal statü sahibi kadınların neden evlendiğini anlamıyorum.”
Poyrazlar, kadına türlü hakların tanınmasını sağlayan evlilik birliği için gerekli olan resmi imzayı sorgulayıp, “Aile ve toplum baskısı, yalnız kalma korkusu, aşk, seks, sosyal statü, çocuk ve güvence, imza için mutlak bir gereklilik mi?” sözlerini kullanarak insanları resmi ilişkiden uzaklaştırmaya çalıştı. Paçavra yazarı, “Kendi işinde 8-10 saat günlük mesainin üstüne evi çekip çeviren, alışveriş yapan, çocuğuna bakan, yemek ve temizlik yapan, temizliği kendisi yapmıyorsa bunu organize eden ve kendi maaşından ödeyen çoğunlukla kadınlar. O halde neden evlenmeye ya da evli kalmaya devam ediyoruz?” ifadeleriyle çalışan kadınları evlenmemeye yönlendirdi.

Evlilik alternatifi bir yapı arıyor
Evliliği, “devletlerin ve iktidarı elinde tutmak isteyen tüzel ya da özel kişilerin, kısaca erkek sisteminin bir ürünü. Bu yapıyı mevcut dini, kültürel, finansal, sosyal ve hukuki düzenlemeler de besliyor.” diyerek kötüleyen ve küçümseyen Poyrazlar, “Bütün mesele kadınları ikinci cins sınıfına sokmayacak bir evlilik alternatifi yaratabilmek.” diyerek, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” zırvalığına da desteğini dile getirirken, evliliği hedef alan eşcinsellere de göz kırpmış oldu.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/homolara-destekte-ikinci-asamaya-gectiler-cumhuriyet-alenen-aileyi-hedef-aliyor-833247.html

Oha! Denizli'den bir homofobik çıktı. Yazıklar olsun!

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>