Quantcast
Channel: Gay Haber
Viewing all 15059 articles
Browse latest View live

Queer Olympix'i yasaklama girişimi sonuçsuz kaldı

$
0
0
Üç yıldır düzenlenen Queer Olympix, Kalamış Parkı’nda polis engeliyle karşı karşıya kaldı.


Gazeteci Volkan Ağır, yasağa rağmen yapılan etkinliği DW Türkçe için izledi.Son yıllarda Türkiye'de LGBTİ hareketi çok şiddetli baskılara mâruz kalırken İstanbul'da düzenlenen spor turnuvası Queer Olympix Kadıköy Belediyesi'nin verdiği izinle geçtiğimiz iki yıl boyunca Kalamış Parkı'nda sorunsuz bir şekilde gerçekleştiriliyordu.

Bu yıl 23-24-25 Ağustos günlerinde üçüncüsünü düzenlemek için yoluna devam eden Queer Olympix'in buluşma noktası Gökkuşağı bayrağının süslediği Kadıköy Adalar İskelesi'ydi. Heybeliada'daki ilk gün için yaklaşık 50 kişilik grupla vapurla yola çıkıldı. Turist, simitçi, seyyar satıcı dolu vapurun en üst katında başlayan yolculuk boyunca, halaylar, şarkılar ve "Ellerinde lolipoplar, geliyor lubunyalar" sloganları eşliğinde Heybeliada'ya varıldı.

Piknikle açılan gün, bir saatlik yoga atölyesiyle devam etti. Ardından katılımcılar Petank ve Misket atölyeleri için iki gruba bölündü. Olimpiyat Oyunları denince akıllara daha komplike ve güç gerektiren oyunlar gelse de Petank atölyesinin kolaylaştırıcısı Meriç (24) bu tür oyunların seçilmesini, çok fazla kas gücü, karmaşık kurallar ve antrenman gerektirmeden oynanabilmeleriyle açıklıyor. Böylece oyunların daha kapsayıcılığı artıyor. Meriç, Petank oyun kurallarını anlattıktan sonra katılımcıların oyuna gösterdiği ilgiden memnun olduğunu söylüyor.

Yaklaşık 7-8 senedir tam zamanlı aktivist olan Meriç, daha önce eskrim, kürek ve yüzme sporlarıyla ilgilenmiş. İlkokulda kendini ispatlamak için ailesine zorla krampon aldırıp eteğinin altına giydiği futbol ayakkabılarıyla teneffüslerde top oynadığını aktarıyor. Bir futbol takımının seçmelerine yazılmayı beklerken babası onu, ondan habersiz eskrime yazdırmış. Bu durumu, "Sanırım Türkiye'de kız çocuklarının memeleri çıkana kadar futbol oynamalarına izin veriliyor" sözleriyle yorumluyor.

"Olympix ile kendimize alan açıyoruz"

Meriç, üç senedir içinde bulunduğu etkinlikte kimlik ve cinsiyet çeşitliliği açısından yaşanan artış ve değişimi oldukça önemli buluyor: "Çünkü bir şekilde davet edilmediğimiz ya da hiç alınmadığımız alanları geri kazanmak için çabaladığımız bir şey bu." Tam zamanlı aktivizminin çabalarının meyvesini alabildiği yer olarak görüyor Queer Olympix'i Meriç, bu yüzden bu etkinliği ilk göz ağrısı olarak kabul ediyor.

İlk senelerde belediyenin verdiği desteği, etkinliklerinin sokaklardaki reklam panolarında gösterilmesini isteyip istemediklerini sormasıyla anlatıyor. Onur Yürüyüşü'nün bir süredir yapılamamasına karşın Queer Olympix'in bu yıla kadar düzenlenebiliyor olmasını, "Ülkede spor ve siyaseti birbirinden ayrı gören bir algı olduğu için bizim yaptığımız spor etkinliğinin politik bir şey olabileceğini çok algılayabildiklerini sanmıyorum" sözleriyle değerlendiriyor.

"Siz toplamazsanız biz toplarız"

Queer Olympix'in ikinci günü Kalamış Parkı'ndaki etkinliklerle devam etmesi öngörülüyordu. Ancak organizasyon ekibi sabah saatlerinde oyun alanlarını hazırlarken hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaştı. Polis, TOMA'lar ve çevik kuvvet eşliğinde kaymakamlıktan çıkarılan kararla etkinliğin gerçekleştirilemeyeceğini iletmeye gelmişti. Günün ilk saatlerinden itibaren Kalamış Parkı'nda olan organizasyon ekibinden Melis, polislerle arasında geçenleri şöyle anlatıyor: "İlçe Emniyet Müdürü rahatsız edici bir konuşma tarzıyla, 'Ermenistan'dan takım getiriyorsunuz, kendinize Olympix diyorsunuz, bir federasyona bile bağlı değilsiniz ve bunu devletin herhangi bir organına haber vermeden yapıyorsunuz. İzinsiz yapamazsınız' dedi. Hâlbuki bu organizasyonu yapmak için gerekli olan tek izin Kadıköy Belediyesi'ninkiydi ve alınmıştı. Sadece spor müsabakalarımızı yapmak için ikna etmeye çalıştığımızda da bayrak ve formalarımızın olmasını bahane ederek reddetti." Bu sırada İlçe Emniyet Müdürü'nün arkasına çevik kuvvet ekiplerinin de yaklaştığını ileten Melis müdürün, "Siz şimdi buradan bunları toplamazsanız biz sizi buradan toplayacağız" dediğini söylüyor.

Kaymakamlıktan çıkarılan bildiriye göre, organizasyonun provokasyona açık şahıs ve grupları içerdiği ve toplumsal duyarlılıklar nedeniyle yapılamayacağı ifade ediliyor. Kalamış Parkı'ndaki etkinlik şiddet içeren bir eylem yaşanmadan başlamadan dağıtılırken organizasyon ekibi dönüş yolunda takip edildiklerini de ekliyor.

"Elimiz kolumuz bağlandı"

Bu haberi Kadıköy'de kaldığı hostelden parka giderken alan Kocaelili Lolitop takımından Özcan (23) ise, "Elim kolum bağlı hissettim" sözleriyle o anki duygularını aktarıyor. Onur Haftası'nın, LGBTİ temalı uluslararası film festivali KuirFest'in yasaklanması sonrası, bir yıl boyunca nefes alabilecekleri tek alan olarak kalan Queer Olympix'in de engellenmesiyle moralsiz bir şekilde hostele geri döndüklerini söylüyor Özcan. Organizasyon ekibinin alacağı kararı beklerken "Güne heyecanla başlamıştık, sonra düştük. Kararı beklerken kendimizi motive etme kararı aldık. Çünkü böyle güçlü kalabilecektik" sözleriyle o anları özetliyor.

"Yılmak yok"

Organizasyon ekibi daha sonra bir kriz masası kurarak Olympix'e nasıl devam edileceğine karar veriyordu. Melis, o anları şöyle aktarıyor: "Gerekli ve yeterli izinleri aldığımız için bir B planımız yoktu. Galiba bu ülke için fazla iyimser davranmışız. Yaşanılan travmanın daha da büyümemesi için Olympix katılımcılarına nasıl spor yaptırmaya devam edebileceğimize kafa yorduk. Önce basın açıklaması yapmaya karar verdik. Sonra bowling ve atari salonuna gidip olayın stresini atıp, ardından da bir mekanda bir araya gelip Ermenistan'dan gelen takımla ülkelerinde yaşadıkları sorunlar hakkında söyleşi yapmaya ve dart, bilek güreşi gibi oyunlarla etkinliği daraltıp sürdürme kararı aldık. Pazar günü içinse başka bir halı sahada maçlara devam etmeye karar verdik." Melis, gün içindeki duygu dalgalanmalarını ise şöyle özetliyor: Hayal kırıklığı, direnme hali ve umut.

Sabah yasak kararıyla morali bozulan Özcan, Olympix'e devam etme inatlarından bir hayli memnundu: "Spor yapacağımız tek alan Kalamış Parkı değil. Devlet bizi yıldırabileceğini, bir daha alana çıkmayacağımızı düşünüyor. Biz buna devam etmiyor olsaydık onların istediğini gerçekleştirmiş olacaktık ama bu hiçbir zaman olmayacak."

"Dil dil Dildoa, titret titret Dildoa!"

Olympix'in üçüncü günü, Kadıköy'deki bir başka halı sahada devam etti. Atletik Dildoa, Lolitop, Muamma, Olympikhalkedon, Q-Bitches, Queerpool, Queer League Armenia, Sportif Lezbon ve Queer Olympix Karması'nın katıldığı futbol müsabakalarında yine evrensel futbol kuralları uygulanmadı. Her takım kendi takımlarından seçtikleri gözlemcilerle rakip takımları maç sırasındaki sert müdahalelerine, cinsiyetçi küfür kullanıp kullanmamalarına göre puanladı. Maçı daha fazla gol atarak bitiren takım iki puan, kaybedene bir puan verildi.

"Dil dil Dildoa, titret titret Dildoa" tezahüratıyla başlayan turnuvadaki maçlar sırasında takımlar birbirleri için yazdıkları besteleri de söyledi. Oyuncular kendi takımı dışındaki takımlarla da maçlara çıkabilirken, Mersin'den katılan Muamma takımından Onur bu durumun, hayata bakışlarını, birlikte bir şeyler yapmalarının önemini vurguladığını gösterdiğini ifade ediyordu. Futbolda hüküm süren iki cinsiyetliliği yıkma girişiminin dışında Queer Olympix'i farklı kılan özelliklerinden biri de bu. Onur, ikinci kez katıldığı etkinliğin genel sağlığa aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanıyor oluşunu, "Spor yapmak için bir araya geliyoruz. Bu nasıl sağlığa zararlı olabiliyor anlamıyoruz. Ama gördüğün gibi, yasaklar yıldırmıyor" diyordu.

Üçüncü günün sonundaki kapanış partisinde şampiyon takıma kondom, kayganlaştırıcı gibi hediyeler içeren armağan paketi verilip Queerşallah kuşağı takılarak Queer Olympix'in üçüncüsü tüm baskılara karşın coşkuyla tamamlanmış oldu.

Volkan Ağır / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe

Yeni Akit'ten homofobi: Evimizdeki zehir Youtube! LGBTİ sapkınlığının deşifre edildiği videoyu kaldırdılar

$
0
0
Eşcinsel sapkınlığı destekçisi Youtube platformu, Uğur Türker’in LGBTİ sapkınlığını deşifre eden videosunu kaldırdı. yeniakit.com.tr’ye konuşan Türker, “Biz çalışmalarımızı sürdüreceğiz ve hem aktüel hem de tarihi hadiseler üzerinden hakikatleri anlatmaya devam edeceğiz.” dedi.


 Oğuzhan Çağlar  yeniakit.com.tr 

Eşcinsel sapkınlığının yaygınlaşmasına hizmet eden videoların yayılmasına aracılık eden Youtube platformu, Serdengeçtiler İlim ve Kültür Vakfı Başkanı Uğur Türker’in LGBTİ sapkınlığının deşifresini yaparak gerçekleri gün yüzüne çıkaran videosunu ‘uygunsuz içerik’ olarak belirleyerek kaldırdı. Konu hakkında yeniakit.com.tr’ye açıklamalarda bulunan Türker, “Fikrin ucu kendilerine dokununca fikir hürriyeti, ifade özgürlüğü diyerek dokunulmaz hale getirdikleri putlarını bir anda silip atabiliyorlar.” diye konuştu.

“Çalışmalarımıza devam edeceğiz!”
“YouTube LGBT dosyası isimli videomuzu yayın ilklerine aykırı bularak kaldırmış. Siyonizm ile LGBT'nin bağlantısını aklî ve nakli deliller ile anlattığımız bir videoydu.” diyen Türker, ifadelerini şöyle sürdürdü: “Bizler bu videoların alt yapısını oluşturabilmek için yaklaşık 3 senedir bir hazırlığın içerisindeyiz. Bu hazırlık esnasında dünyayı esir alan siyonizmin sosyal medya mecralarını da tekeline aldığını elbette ki fark etmiştik ama bu kadar çabuk rahatsız olacakları aklımızın ucundan dahi geçmemişti. Fikrin ucu kendilerine dokununca fikir hürriyeti, ifade özgürlüğü diyerek dokunulmaz hale getirdikleri putlarını bir anda silip atabiliyorlar. Biz çalışmalarımıza devam edeceğiz ve hem aktüel hem de tarihi hadiseler üzerinden hakikatleri anlatmaya devam edeceğiz. Videolarımız aynı mecradan da farklı mecralardan da devam edecek inşallah.”

https://www.yeniakit.com.tr/haber/evimizdeki-zehir-youtube-lgbti-sapkinliginin-desifre-edildigi-videoyu-kaldirdilar-902380.html

İlahiyatçı Ömer Mert: İstanbul Sözleşmesi bir bakıma Lut kavmi gibi yaşamayı meşru hale getiriyor

$
0
0

İstanbul Sözleşmesinin aile yapımıza dinamit koyduğuna dikkat çeken Okçu, “Şu açıdan; cinsiyetler arasındaki evliliklere veya ilişkilere İstanbul Sözleşmesi hoşgörüyle bakıyor. Bir bakıma Lut kavmi gibi yaşamayı İstanbul Sözleşmesi meşru hale getiriyor. ‘Erkek erkekle, kadın kadınla gider belediyede nikâh kıyabilir.’ diyor İstanbul Sözleşmesi… Bu bizim aile yapımıza aykırıdır, aslında fıtrata da aykırıdır. Biri kendi cinsiyeti dışında birine meylettiği zaman bu bir hastalığa işarettir. Bu hastalığın tedavi ediliyor olması gerekirken hastalığı kişinin tercihiymiş gibi göstermek yanlıştır.” açıklamasında bulundu.

https://ilkha.com/haber/103165/istanbul-sozlesmesi-escinselligi-mesrulastiriyor 

Homofobi-k Ahmet Hakan Çakıcı: Eşcinsel hareketlerin aileye saldırması İstanbul Sözleşmesiyle sağlandı

$
0
0
Sebilürreşad Dergisi yazarlarından Ahmet Hakan Çakıcı, "Eşcinsel hareketlerin aileye saldırabilecek bir atış üstünlüğüne sahip olabilmeleri, Türkiye'de İstanbul Sözleşmesi ile korumaya alınan bir proje ile sağlandı." ifadesine dikkat çekti.


Sebilürreşad Dergisi yazarlarından Ahmet Hakan Çakıcı, derginin ağustos sayısında kaleme aldığı "Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Özgürleşmesi" başlıklı yazısıyla cinsel sapkınlıkların önünü açan projelere ve bu projelerin geçmişi hakkında dikkat çeken ifadelere yer verdi.

Çakıcı'nın yazısında öne çıkanlar şöyle:

Fakir ile zengin arasındaki binlerce yıllık denge, robot ve yapay zekâ teknolojilerinin gelişmesi ile darmadağın oluyor. Şehirler, sanayi toplumlarının atığı olan "ıskarta insanların" depolandığı devasa toplama kamplarına dönüşmekte. Bu süreçte egemenlerin gözüne en fazla, egemenlerin kontrol alanının dışındaki öğretileri gelecek nesillere taşıyan ve kalabalık nüfusun bir numaralı sanığı olarak görülen, "aile" batmakta. Egemenler ahiri çocuk olan, aileye ve uzun süreli kadın-erkek birlikteliğine darbe vurmak için, binlerce yıldır aşağılanan, ahlaksız bulunan, toplum dışı edilen bir zümreyi keşfettiler ve onlara "onur" (proud), lojistik, ekonomik ve feminist hareketlerden fikri destek verip "aile"nin üzerine saldılar: LGBTQ+ 

Eşcinsel hareketler, yıllardır toplum tarafından aşağılanmış olmalarının öfkesi, aile bağlarının zayıflığı, enerjileri ve ahlaki hiçbir endişeye sahip olmamaları ile bu iş için biçilmiş kaftandılar.

Eşcinsel hareketlerin toplumlar nezdinde onore edilmeleri ve "aile"ye saldırabilecek bir atış üstünlüğüne sahip olabilmeleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ismi verilen, Türkiye'de de İstanbul Sözleşmesi ile korumaya alınan bir proje ile sağlandı.

Toplumsal Cinsiyet:

Rocefeller Vakfının Amerikalı zoolog  Alfred Kinsey'e maddi yardım yapmaya başlama tarihi 1941'li yıllara denk geliyor. Bu yardımlaşma Kinsey'in, 1947 yılında Rocefeller Vakfı destekli Indiana Üniversitesi bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurmasına kadar vardı. Kinsey, 1948 yılında çok sonraları büyük bir manipülasyon ve sahtekarlık olarak da nitelendirilen "Erkek Cinselliği" ve 1955 yılında "Kadın Cinselliği"üzerine yapmış olduğu araştırmaları bir rapor olarak yayınladı. Yayınladığı raporlar Amerikan Medyası tarafından oldukça büyük bir ilgi ile karşılanır ve haftalarca gündemde tutulur. Çıkan sansasyon sonucu Amerikan Barolar Birliği, Amerikan Hukuk sisteminde çok ciddi değişikliklere gitmek zorunda kalır. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik vs. suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir.

Türkiye kamuoyuna "Cinselliği tabu olmaktan çıkaran dahi" diye diye tanıtılan Kinsey, hazırladığı bu raporlarla cinselliğin tanımını da değiştirir.  Ancak Kinsey'de biyolojik ve toplumsal cinsiyet ayrımı yoktur.

İlk kez 1968 yılında ABD'li psikanalist Robert Stoller 'Sex and Gender' (Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet) isimli kitabında,  kadınlık-erkeklik ile cinselliği birbirinden ayırarak "gender" (Toplumsal Cinsiyet) kavramını kullandı. Bunun anlamı arzulardan/eğilimlerden çok biyolojik "Erkek" ya da "Kız" olarak dünyaya gelenlerin "toplumsal cinsiyet" (gender) olarak başka bir cinsiyet taşıyabilecekleriydi. Yani bir kız bedenine sıkışmış erkekler, ya da erkek beynine sıkışmış kızlardı söz konusu olan.

Toplumsal Cinsiyetler ancak Heteronormativiteyi inşa eden (namus, şeref, ırz talebinde bulunan, Eşcinselliği reddeden ahlak erkeği-Peygamberleri kastediyorlar) erkeğin diğer cinsiyetleri hapsettiği ikili cinsiyet (kadın erkek) rejiminin yıkılması ile özgürleşebilecek cinsiyetlerdir. Bu manada Toplumsal cinsiyetlerin içinde "Erkek" de "Kadın" da yoktur.

Toplumsal Cinsiyetlerin ilki "Heteroseksüalitedir (Kadın-erkek ilişkisi) Bu diğer cinsiyetleri baskılayan, zulüm üretenlerin cinsiyetidir ve "düşman" kuvvettir. Diğer toplumsal cinsiyetlere yer açabilmek için onun geriletilmesi gerekir. (İstanbul Sözleşmesine "kadına pozitif ayrımcılık" olarak giren madde "erkeğe negatif ayrımcılık" olarak işlev görür. Burada dikkat edilmesi gerekir ki, negatif ayrımcılığa uğrayacak olan erkek, gay, trans, biseksüel, ahlak, namus, şeref talebinde olmayan erkek değildir. Eşcinsel ve ahlak derdi olmayan formlar yine aynı sözleşme gereğince koruma altına alınmışlardı.)

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, LBTQ+ cinsiyetlerin kadın/erkek ilişkisi(heteroseksüalite) gibi normalleşmesini talep eder. Bunu da Kadın ve erkek tanımlarının NORMAL cinsiyetler olduğu iddiasına saldırarak yapar.

Dennis Altman Queer özgürleşmesini şöyle tanımlar, "Özgürleşmenin farklı hedeflerini tespit eder: Cinsel rolleri yok etmek; bir kurum olarak aileyi dönüştürmek; homofobik şiddeti sona erdirmek; olası bir biseksüellik lehine yekpare eşcinsellik ve heteroseksüellik kategorilerini ortadan kaldırmak, erotiğe ilişkin yeni bir sözlük geliştirmek, cinselliği üreme odaklı veya statü belirten değil de haz veren ve ilişkisel bir şey olarak anlamak."

Peter Hawkins de feminist hareketlerin hedeflerini: "Erkek düzenin tanımladığı cinsiyet mitlerini, çekirdek aileyi, devleti, bırakınız yapsınlar kapitalizmini, kadın ve erkek birlikteliğine dayalı üremeyi, erotizm ve üremenin birbirinden ayrılmasını, insanlığın gelişimini engelleyen toplumsal eril ve dişil rollerin reddedilmesini ve bütün bunların olması ile eşcinsel bireyin kendiliğinden özgürleşmesi" diyerek tanımlar.

Burada tekrar vurgulamak istiyorum ki, Cinsiyet Özgürleşmesi, "Kadın" tanımını da, en az "Erkek" tanımı kadar sorunlu bir tanım olarak görmektedir. Çünkü "Kadın" tanımı da "Erkek" tarafından tanımlanmıştır ve "Erkek"in zıddını betimler. Hâlbuki kimse kadın olarak doğmaz: Simon de Beauvior'un 1949 da "İkinci Cins" isimli kitapta belirttiği gibi "kadın, zaman içinde olunan, bir şeydir iddiası bu çevrede genel kabul görür.

Eğer "erkek" ve "kadın"dan müteşekkil ikili cinsiyet rejimi çökertilebilirse pek çok farklı kültürel cinsiyetler (kadındaki erkekler, erkekteki kadınlar, yarı kadın yarı erkekler ve daha tahmin edilemeyenler) özgürleşecektir. Carl Wittman, Gay Manifesto'da, "Eşcinsel özgürleşmesinin amacı, eşcinselliğin hoş görülmesinden daha fazlasını güvenceye almaktır. Kendisini toplumsal yapılar ve değerlerde radikal ve kapsamlı dönüşüme adamıştır. Eşcinsel özgürleşmesi, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rollerinin herkese baskı uyguladığı kavrayışı ile cinselliğin salt azınlık bir kitlenin meşru kimliği olarak kabulü için değil, aynı zamanda "herkesin içindeki eşcinseli özgür bırakmak" içinde mücadele etmektedir diyerek cinsiyet özgürleşmesinin hedeflerini tanımlar.

Toplumsal Cinsiyetçi çevreler, "Bilim adamı, Devlet adamı, din adamı, insanoğlu, eloğlu, karı gibi ağlamak, evde kalan kızlar, ev kadını, şefkatli anneler, kadın milletvekili, kadın hakları, kadın gazeteci" gibi kadın erkek ayrımcılığı gözeten kelimelerin kadınları aşağılar veya kadını toplumsal bir role zorlarken, Toplumsal Cinsiyetlerin varlığını da, ya tamamen görmezden gelir ya da aşağılama amaçlı ifadelerle ötekileştirmeye yönlendirir, tespitinde bulunurlar. Mesela evinin erkeği, evinin kadını kelimesinin yanına evinin lezbiyeni, evinin biseksüeli gibi, bilim adamı yerine bilim gayi, devlet transı gibi bir kelime mevcut dile uygulanamaz. Bu sorunu dildeki kelimelerdeki cinsiyetçi vurguları tamamen kaldırarak, çözmeyi önerirler. Bilim insanı, devlet insanı, insan çocuğu vs  gibi.

Ancak eşcinselliği reddeden erdemli erkeğin erki ve toplumun dilindeki "ahlakçı" ve "erkek egemen/patriyarkal" dil kırıldığında Toplumsal Cinsel Kimliklerin özgürlüğünden bahsedilebilecektir.

Not 1: 2019 yılı G20 zirvesinin hemen öncesinde UN Women (BM Kadın Birimi) bir açıklama yaparak "Kadınlar için en tehlikeli yerin kendi evleri[29]" olduğunu açıklayarak evliliğin dünya çapında yasaklanması sürecinin ilk adımını atmış oldu.

Not 2: UN Women'a göre, "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların güçlenmesi" projesinden dolayı kendilerine teşekkür borçlu olduğumuz şirketler/vakıflar şunlar:

Rockefeller Foundation, Ford Foundation, Open Society Foundation, Procter & Gamble, The Coca-Cola Company (TCCC) and The Coca-Cola Foundation (TCCF), PROYA Cosmetics Co. Ltd, UNILEVER, Zonta International Foundation. (İLKHA)

https://dogruhaber.com.tr/haber/612084-escinsel-hareketlerin-aileye-saldirmasi-istanbul-sozlesmesiyle-saglandi/

Kansere yakalanan bir eşcinselin intihar partisi!

$
0
0

ABD'nin Seattle kentinde yaşayan 75 yaşındaki kanser hastası Robert Fuller intihar partisi düzenledi.
10 Mayıs günü düzenlenen intihar partisine dair görüntüler yeni servis edildi.
Robert Fuller'ın çok sayıda yakını intihar partisine katılarak yaşlı adamla vedalaşma şansını yakaladı.
Kanser teşhisi konulan Robert Fuller yaşamına son vermeden dakikalar önce partneri Resse Baxter-Fuller ile dünya evine girdi.
Robert Fuller yakın çevresinin gözyaşları eşliğinde sonsuz uykusuna daldı.
Kemoterapi tedavisini reddeden Robert Fuller, yaşadığı eyalette olan Washington'daki mevcut yasada belirtilen yaşamına son verme hakkını kullanmak istedi.
Robert Fuller'ın yaşamına son vermek için kullandığı ilaçların yaklaşık 400 dolar ettiği biliniyor.
Eyalette kişinin yaşamına son verme isteğini yetkili kişi ve kurumlara en az iki defa sözlü olarak ifade etmesi ve en az iki yetkiliden yazılı onay alması gerekiyor.
Washington, ABD'de ölümün eşiğindeki hastalara yaşamını sonlandırma hakkı veren eyaletlerden biri olarak biliniyor.



İşte MTV Müzik Ödülleri'nde en iyiler

$
0
0
Müzik dünyasının en saygın ödüllerinden biri olan MTV Müzik Ödülleri sahiplerini buldu. ABD'nin New Jersey eyaletindeki Newark'taki Prudentian Center'da gerçekleşen ödül töreninin sunuculuğunu Sebastian Maniscalco üstlendi.


İşte geceden ödülle ayrılanlar:

YILIN ŞARKICISI: Ariana Grande

EN İYİ GRUP: BTS

YILIN ŞARKISI: Lil Nas X: “Old Town Road (Remix)” [ft. Billy Ray Cyrus]

YILIN KLİBİ: Taylor Swift: “You Need to Calm Down”

TÜM ZAMANLARIN EN İYİ KLİBİ: Taylor Swift: “You Need to Calm Down”

EN İYİ LATİN ŞARKISI; ROSALÍA / J Balvin: “Con Altura” [ft. El Guincho]

EN İYİ HİP-POP ŞARKISI: Cardi B: “Money”

EN İYİ POP ŞARKISI: Jonas Brothers: “Sucker”

EN İYİ R&B ŞARKISI: Normani: “Waves” [ft. 6LACK]

EN İYİ İŞBİRLİĞİ: Shawn Mendes / Camila Cabello: “Señorita”

YAZIN ŞARKISI: Ariana Grande ve Social House: “Boyfriend”

EN İYİ K-POP ŞARKISI: BTS: “Boy With Luv” [ft. Halsey]

EN İYİ DANS ŞARKISI: The Chainsmokers: “Call You Mine” [ft. Bebe Rexha]

YILIN YÜKSELEN ŞARKICISI: Billie Eilish

EN İYİ YENİ ŞARKICI: Billie Eilish

EN İYİ ROCK ŞARKISI: Panic! At the Disco: “High Hopes”

EN İYİ KURGU: Billie Eilish – “bad guy” – (Kurgu: Billie Eilish)

EN İYİ SANAT YÖNETİMİ: Ariana Grande – “7 Rings” (Sanat Yönetmeni: John Richoux)

KLİP ÖNCÜSÜ: Missy Elliott

Eşcinsel Evlilik için Sokak Sanatı

$
0
0

Joe Caslin, Dublin sokaklarında eşcinsel evlilik için katılımını gösteren bir İrlandalı sokak sanatçısı. Eşcinsel evliliğe oy vermeden birkaç gün önce, Galway Kalesi’nde, İrlandalı ressam Frederic William Burton’ın klasik “The Meeting On Turret Stairs” adlı resiminden esinlenerek dev bir fresk yaptı. Birkaç ay önce, “Kucaklama” projesinin yazarıydı: sokaklarda her yerde, fresklerde ve çıkartmalarda yayınlanan iki erkek arasında bir kucaklama.

http://lgbti.org/escinsel-evlilik-icin-sokak-sanati/

Trannseksüelin aslında kadın olduğunu geniş omuzları ele verdi!

$
0
0
Anlaşıp eve gittiler ama… ‘Omuzların neden bu kadar geniş’

BURSA'da para karşılığı ilişki için anlaştığı Sima Ç.'yi, trans birey olduğunu öğrenince çıkan tartışmada kolundan bıçaklayarak yaralayan Rafet Ö.(75), ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Rafet Ö. ifadesinde, ''Fiziğinden dolayı trans birey olduğundan şüphelendim. Bana, spor yaptığı için omuzlarının geniş olduğunu söyledi'' dedi. 



Olay, Bursa'nın Osmangazi ilçesi Tahtakale Mahallesi'nde geçtiğimiz akşam meydana geldi. İddiaya göre, Rafet Ö. sokakta bulduğu kartvizitin üzerindeki numarayı aradı. Kendisini 'Okşan' olarak tanıtan kişi ile para karşılığı ilişki için anlaştı. Kendisine verilen adrese giden Rafet Ö., adını Okşan olarak bildiği Sima Ç.'nin trans birey olduğunu öğrenince, evden çıkmak istedi. Ancak trans birey Sima Ç., Rafet Ö.'nün cep telefonunu gasbetti. Çıkan tartışmada Rafet Ö., üzerinde taşıdığı bıçak ile Sima Ç.'yi, kolundan bıçakladı. Sima Ç. de sopayla Rafet Ö.'nün başına vurdu.

Çevredekilerin ihbarı üzerine bölgeye sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Polis ekipleri, Sima Ç. ile Rafet Ö.'yü ilk tedavilerinin ardından gözaltına aldı.

'SPOR YAPTIĞI İÇİN OMUZLARININ GENİŞ OLDUĞUNU SÖYLEDİ'

Trans birey Sima Ç. ifadesinde fuhuş yaptığı iddialarını yalanladı. Rafet Ö. ise ''Telefonla aradığım da trans birey olduğunu söylemedi. Verdiği adrese gittiğim zaman fiziğinden dolayı şüphelendim. Sorduğum da 'Spor yaptığım için omuzlarım geniş' diyerek, tepki verdi. Daha sonra kadın olmadığını anladım ve evden çıkmak istedim. Telefonumu gasbetti, ben de yanımda bulunan bıçağı savurdum'' dedi. Sima Ç. ve Rafet Ö. ifadelerinin ardından serbest bırakıldı.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/anlasip-eve-gittiler-ama-omuzlarin-neden-bu-kadar-genis-41314722

Kuzey Afrika’nın ilk Holokost anıtı yapım aşamasında

$
0
0
Kar amacı gütmeyen Alman kuruluş PixelHelper, Fas’ta Holokost anıtı ve eğitim merkezi kuruyor. Anıt, Marakeş’in güneydoğusunda yer alan ve binlerce turistin ziyaret ettiği Ait Faska adlı küçük bir kasabaya kuruluyor.


PixelHelper’in kurucusu Oliver Bienkowski Jerusalem Post’a yaptığı açıklamada, Afrika kıtasındaki tek Holokost anıtının sadece Güney Afrika'da olduğunu belirtti. Bienkowski, PixelHelper’ın insan haklarını desteklediğini ve dünya çapında ayrımcılığı kınadığını vurgulayarak anıtın ilham kaynağının Bienkowski ailesinden kişilerin de Almanlar tarafından toplama kamplarında öldürüldüğünü öğrenmesi olduğunu açıkladı.

Planlanan anıt, 10 binden fazla taş bloktan oluşacak ve ziyaretçiler aralarından yürüyerek geçebilecek. Anıtın dünyanın en büyüğü olacağı da söylenenler arasında.

Bienkowski “Sonsuzluk ateşine sahip siyah bir kulemiz var ve siyah evde insanlara, Holokost sırasında Kuzey Afrika'daki Yahudilerin tarihini göstereceğiz” diye devam etti. Anıtın ortasında gökkuşağı bloklarının da olacağını belirten Bienkowski bu blokların LGBTQ +, Yahudiler ve toplama kamplarında ölen kişiler için olduğunu belirtti.

Anıtta, film, video gösterimleri ile ışıklı gösteriler de olacak. Bienkowski bunun amacının anıtı daha ilgi çekici hale getirip 7’den 70’e herkese farkındalık kazandırmak olduğunu dile getirdi.

http://www.salom.com.tr/haber-111600-kuzey_afrikanin_ilk_holokost_aniti_yapim_asamasinda.html

Eşcinseller Evrimsel Süreçte Neden Elenmedi? ÇÜNKÜ GENETİKSEL!

$
0
0
Eşcinsel ilişkilerde üreme olmaması nedeniyle aklınıza bu soru takılabilir. Ekşi Sözlük'ün içerik sponsorlarından Evrim Ağacı, bu konuda merakınızı giderebilecek bilgiler paylaşmış.
Eşcinseller Evrimsel Süreçte Neden Elenmedi?


konuyla ilgili olarak an itibarıyla birden fazla güçlü hipotez bulunuyor. bunları özetlersek:

1. eşcinselliğin hiyerarşik ve yavru bakım avantajı
yapılan bazı çalışmalar, eşcinselliğin bazı durumlarda cinsel başarıyı dolaylı olarak da olsa arttırdığını göstermektedir. bu hipoteze göre, aynı cinse ilgi duyan bireyler hiyerarşik düzende kolayca üst basamaklara çıkarak karşı cinse ulaşma şanslarını arttırırlar. bu iddiaları düşünürken, sadece insanları değil, diğer yüzlerce hayvan türünü de hesaba katmak gerekir.
Martılar arasındaki eşcinsellik, eşcinselliğin evrimsel kökenlerine ışık tutabilir.

2. eşcinselliğin grup avantajı
bir diğer hipotez de, eşcinselliğin bireyleri desteklemek yerine grupları ve grup yaşantısını desteklemesinden taban almaktadır. örneğin en yakın akrabamız olan bonobolarda eşcinsellik, sosyal ilişkileri güçlendirmek için kullanılan bir araçtır.
Bonobolar

3. nötral bir karakter olarak eşcinsellik
bir diğer hipotez, eşcinselliğin nötral bir karakter olmasıdır; yani eşcinsellik ne avantaj ne de dezavantaj sağlar (veya avantajları ile dezavantajları birbirine yaklaşık olarak eşittir).
Makaklar arasında eşcinsellik oldukça yaygındır

4. dişilerde cinsel verimliliği arttırıcı bir özellik olarak eşcinsellik
ortaya atılan bir diğer hipotez, eşcinselliğe sebep olan ve henüz tam olarak tespit edilememiş olan genlerin, kadınların cinsel verimliliğini arttırdığı; bu sebeple genel olarak yavru üretilemese bile eşcinselliğin elenmeden günümüze kadar gelebildiği yönündedir.

5. cinsel seçilimle korunan eşcinsellik
ileri sürülen bir diğer hipotez, bazı dişilerin, eşcinsel eğilimli erkekleri seçmesi sonucu cinsel seçilim yoluyla, üreme konusunda olumsuz etkileri olsa bile, dişi tercihinden ötürü eşcinselliğin korunmasıdır. bu hipotez de tabanlarını tavuskuşlarından alır: erkek tavuskuşlarının büyük ve gösterişli kuyruğu onları kolayca av yapar; ancak dişiler, bu erkekleri seçmektedir. burada, doğal seçilim ile cinsel seçilim arasında zıt bir denge kurulur. eşcinsellik için de bu tip bir açıklama ileri sürülmüştür.
Birçok böcek türünde eşcinsellik sıkça görülmektedir.

6. eşcinselliğin genetik kökenleri hipotezi

 Eşcinsel Genlerinin Evrimsel Analizi: Eşcinselik Tercih mi, Genetik mi?
Yazar Çağrı Mert Bakırcı  Yayınlanma Tarihi 27/06/2019

Bu yazı, Cinsiyetler, Üreme ve Cinsellik yazı dizisinin 13. yazısıdır. Yazı dizileri, EA Akademi'nin bir parçasıdır.

Eşcinsel erkeklerin (gaylerin) ortak bir "gay genine" sahip oldukları iddiası 1990'larda insanlar arasında kafa karışıklığına neden oldu. Çünkü insanların doğuştan gelen yapıları gereği böyle olması fikri, o zamanlara kadar eşcinsellerin "sapkın" tercihlerinden ötürü "o şekilde" oldukları yaftasına aykırıydı. Üstelik bu insanların, heteroseksüel insanlar gibi "gayet normal, var oluşları dolayısıyla öyle" oldukları anlamına geliyordu. Bu da, doğumun kusursuzluğu ve kutsallığı gibi iddiaların arkasına sığınarak eşcinsel insanları ötekileştirmeye çalışan insanların planlarını suya düşürüyordu. Ancak son 20 yılda yapılan yeni araştırmalar, bu ayrımcı insanları pek sevindireceğe benzemiyor: çünkü bulgular, gaylerde ortak bir genin bulunduğu fikrini doğruluyor gibi gözüküyor; hatta eşcinselliğe neden olan yeni gen adayları bile sunuyor!

Evrimsel bir genetikçi için bir insanın genetik yapısının onun eş bulma tercihlerini etkiliyor olduğu fikri hiç de şaşırtıcı değildir. Bunu Hayvanlar Alemi'nde her zaman görürüz. Muhtemelen insanların cinsel yönelimlerini etkileyen çok sayıda gen bulunuyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, çok ilginç bir noktaya ulaşmamızı sağladı: Belki de "eşcinselliği" tamamen hatalı yorumluyoruzdur? Belki de eşcinsellik, sadece cinsiyetlerin birbirlerine olan yakınlığını etkileyen genlerdeki bir farklılık, bir varyasyondur? Yani eşcinselliğe sebep olduğu düşünülen ve henüz net olarak tespit edilememiş olan bu genleri "gay genleri"olarak düşünmek yerine belki de bu genleri "erkek sevme genleri" olarak yorumlamamız gerekiyordur! Çünkü yeni araştırmalar, bu değişken genlerin dişilerde erkeklerle daha erken ve daha sık çiftleşmesini ve dolayısıyla daha fazla çocuğa sahip olmasını sağlıyor olabileceğini gösteriyor. Buna benzer bir şekilde, lezbiyen kadınlarda "dişi sevme genleri"nin bulunmaması şaşırtıcı olurdu. Bu genler de onların erkeklere karşı tutumlarını belirliyor olmalı... Ancak bu konuyu detaylandırmadan önce, "gay genleri" denen bu genleri ile ilgili temel araştırmalara bakmakta fayda var.

"Gay Genleri"nin Varlığına Kanıt
İnsanlarda bulunan genetik varyantları (bir genin farklı çeşitlerini), o insanların ailelerindeki farklılıkları takip ederek tespit edebiliriz. Kalıtımda gördüğümüz bazı desenler, "aleller" olarak da bilinen gen varyantlarını ortaya çıkarırlar. Bunlar, saç rengi gibi sıradan özelliklerimizi belirlediği gibi, orak hücre anemisi gibi hastalıklara sahip olup olmayacağımıza da karar verirler. Boy gibi sayısal olarak ölçülebilir özelliklerimiz genellikle çok sayıda gen ve çevrenin iş birliği ile belirlenirler.

Ancak bu teknikleri erkeklerin eşcinselliğini tespit etmekte kullanmamız zordur. Çünkü ne yazık ki birçok eşcinsel erkek, bu konuda açık değildir ve "sırlarını" kendilerine saklarlar. Bu nedenle de bilim insanları bir ailede kimin eşcinsel olup kimin olmadığını bilemez ve bilimsel bir araştırmanın önü kapanmış olur. Hatta genellikle bu tür genetik araştırmalarda çok güçlü sonuçlar verebilen "ikiz deneylerini" (bir ailedeki genetik olarak birebir aynı olan ikizler üzerinde yapılan araştırmalar) yapmak çok daha da zordur; çünkü hem ikiz olan hem de eşcinsel olduğunu açıkça ifade edebilen bireyleri bulmak çok güçtür. Fakat nadiren de olsa bu yapılabilmiştir ve bu araştırmalar; eşcinsellerin paylaştıkları genlerin hikayenin sadece bir kısmı olduğunu gösteriyor: aynı zamanda hormonlar, doğum sırası ve çevrenin de bir bireyin cinsel yönelimini belirlediği görülüyor.

1993 senesinde Amerikalı genetikçi Dean Hamer, anne tarafından birkaç tane gay erkeğin bulunduğu bir ailede ortak genler olduğunu ve bunların X kromozomu üzerinde taşındığını ileri sürdü. Yaptığı araştırma sonucunda gay olan kardeşlerin X kromozomlarının uç bölgesinde küçük bir bölgenin ortak olduğunu gösterdi ve bu bölge içerisinde erkekleri eşcinsel yapan bir gen bulunduğunu ileri sürdü. Hamer'ın sonuçları son derece tartışmalıydı. Hayatının ve araştırmalarının her evresinde, eşcinselliğin en azından kısmen bile olsa genetik olamayacağını savunan insanlarca kendisine meydan okundu. Bu kişiler, aynı zamanda, eşcinselliğin bir "yaşam biçimi seçimi" olduğu kanısındaydılar.

Gay erkekler ise ikiye bölünmüştü: Evet, bu bulgular sürekli olarak tekrar edilen "Ben bu şekilde doğdum." açıklamasını destekliyordu; ancak aynı zamanda bu kişilerin tespitine ve ayrımcılığa maruz kalmasına da korkutucu bir kapı aralıyordu: genler tespit edilebilir unsurlardır ve bir kişinin genlerine sahip olmak, onlarla ilgili sayısız bilgiyi açığa çıkarır. Eğer ki gay erkekler ortak bir gen taşıyorlarsa; bu tespit edilebilir ve eşcinselliğe açık olmayan toplumlarda ayrımcılık için kullanılabilir. Bu sebeple gay erkekler araştırma sonuçlarına şüpheci ve mesafeli yaklaştılar.

Daha sonradan yapılan benzer çalışmalar ise, çelişkili sonuçlar verdi. Örneğin sonradan yapılan araştırmalardan birinde diğer 3 adet kromozom üzerinde bulunan genlerin eşcinsellikle ilişkili olabileceği iddia ediliyordu. 2014 yılında ise gay erkek kardeşler üzerinde yapılan çok daha kapsamlı bir araştırma, İnsan Genom Projesi sayesinde sahip olduğumuz genetik işaretleyicileri kullanarak orijinal bulguyu doğruladı ve 8. kromozom üzerinde bir "gay geni" tespit etti. Bu da, Dünya çapında tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Burada sorulması gereken soru şudur: Eğer ki gay varyantların sineklerden tutun da büyük memelilere kadar çok sayıda hayvanda bulunduğunu biliyorsak; neden bu sonuçlara bu kadar tepki gösteriliyor? Eşcinsellik, buradaki yazımızda birçok örneğini verdiğimiz gibi, Hayvanlar Alemi'nde son derece yaygın, son derece sıradan bir olgudur.

Birkaç ek örnek verelim: Farelerde bulunan bazı genler, bu hayvanların eş bulma tercihlerini değiştirmektedir. Meyve sineklerinde tespit edilen bir mutasyonsa, erkek sineklerin dişiler yerine erkeklerle kur yapmasına neden olmaktadır. Burada verdiklerimizle bu örnekler birleştirildiğinde, eşcinselliğin genetik bir alt yapısı olduğu fikri güçlenmektedir. Peki, az önceki soruya dönecek olursak:

Eşcinsellik Geni, Aslında Sadece "Erkek Sevme Geni" Olabilir Mi?

Şu anda bilimin başa çıkmaya çalıştığı soru "İnsanlarda gay genleri bulunuyor mu?" sorusu değildir. Daha ziyade, popülasyonumuz içerisindeki eşcinsellerin sayısının neden bu kadar fazla olduğudur: İnsanlardaki erkek popülasyonunun %5-15 civarının eşcinsel olduğu hesaplanmaktadır. Eşcinsel erkekler ortalamada daha az sayıda yavruya sahip oluyorlarsa, bu genetik varyantlar neden evrimsel süreçte yok olmadılar? İşte bu soruya, buradaki yazımızda anlattığımız açılardan yanıtlar verilebileceği gibi, bir diğer açıdan da cevap verilebilir ve genetik arkaplanı oldukça güçlü olan bu cevabı ayrıca ele almak istedik:

Eşcinselliğin bu kadar yaygın oluşunun evrimsel genetik açısından açıklamalarından birisi, dengeli polimorfizm konusudur. Bunun görüldüğü popülasyonların evriminde, belli aleller belli çevre şartlarında avantaj sağlarken, bazı diğer şartlarda avantaj sağlamazlar. Bunun klasik bir örneği orak hücre anemisidir. Bu hastalık, eğer ki hastalığa ait iki alele de sahipseniz, ölümcüldür. Ancak eğer ki bu allelerden sadece 1 tanesine sahipseniz, sıtmaya karşı direnç kazanırsınız. Bu sebeple sıtmanın bol görüldüğü bölgelerde evrimsel süreç içerisinde orak hücre anemisi alelleri sayıca çoğalmıştır. Dengeli polimorfizmin bir alt başlığı olan cinsel olarak zıt genler durumu ise, eşcinselliğin açıklamasında kullanılabilir: bu genler, bir cinsiyette evrimsel uyum başarısını arttırırken, diğer cinsiyette etkisiz olabilir veya olumsuz etkiye sahip olabilir (hatta ölümcül olabilir). Bu tür genlere dair sayısız türde birçok örnek bulunmaktadır. İşte gay genlerinin de böyle olabileceği düşünülmektedir. Belki de bu genler, dişilerin erkeklerle daha erken çiftleşmesini tetiklemekte ve daha fazla çocuğa sahip olmasını sağlamaktadır.Eğer ki bu bireylerin kız kardeşleri, anneleri ve teyzeleri bu genlere sahip daha fazla yavru yaparsa, gay erkeklerin daha az çocuk sahibi olmasının olumsuz etkisi dengelenmiş olur. Böylece erkeklerde eşcinselliğe neden olan gen, popülasyondaki toplam çiftleşme oranlarını arttırarak evrimsel uyum başarısını arttırıyor olabilir!

Gerçekten de böyle olduğuna dair verilere de sahibiz: İtalya'daki bir grup üzerinde yapılan bir araştırma, eşcinsel erkeklerin dişi akrabalarının, heteroseksüel erkeklerin dişi akrabalarına kıyasla 1.3 kat daha fazla çocuğa sahip olduğu gösterilmiştir! Bu sayı kulağa az gibi geliyor olsa da, evrimsel seçilim avantajı bakımından devasa bir sayıdır. Çünkü evrimsel süreçte %0.5 gibi ufacık avantajlar bile muazzam değişimlere neden olabilirken, eşcinsellik söz konusu olduğunda gördüğümüz bu %30'luk bir avantaj kesinlikle evrimsel bir anlama sahip olmalıdır. İşte bu, eşcinselliğin sıradanlığını ve normalliğini gösteren en güçlü verilerden biridir. Evrim ve genler yalan söylemez.

Şu anda yapılan farklı araştırmaların "gay genleri" olarak sunduklarının aynı mı, yoksa farklı mı genler olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Hamer'ın tespit ettiği orijinal gay geni X kromozomu üzerindeydi, çünkü bu kromozom üzerinde diğer genlere kıyasla üremeyi etkileyen çok daha fazla gen bulunmaktadır. Ancak evrimsel genetikçiler, diğer kromozomlarımız üzerinde de üreme tercihlerimizi doğrudan etkileyen birçok gen olduğunu düşünüyorlar. Bu genlerin bazıları dişilere, bazı diğerleri ise erkeklere yatkınlığı ve onları sevmeyi etkiliyor olabilir.

Eğer ki bir popülasyondaki on binlerce bireyde dişi-sevme ve erkek-sevme alelleri evrimsel bir mücadele içerisindeyse, popülasyonumuzda çok sayıda varyantın olması kaçınılmazdır. Çevresel etkilerin de eşcinsellikle ilişkilendirildiği göz önüne alınacak olursa, bu genlerin ve varyantların spesifik olarak hangileri olduğunu tespit etmek çok zor bir iştir. Ancak yapılamaz da değildir. Bu sebeple, anlamsız toplumsal çatışmaları körüklemekten ziyade, özgür düşünce ve araştırma ortamını sağlayabilirsek, popülasyonumuzda göz ardı edemeyeceğimiz miktarda bulunan eşcinsel insanların neden bu özelliğe sahip olduklarını çok daha kısa sürede bulabilir ve düşünsel rahata erebiliriz. Çünkü doğada gördüğümüz bir olgunun temel sebebini keşfetmek, muhtemelen bu olguya yönelik içi boş tartışmaların çoğunu nihai olarak sona erdirecek ve daha yapıcı tartışmaları doğuracaktır. Eşcinsellikle ilgili yapılan sığ tartışmaların ezici çoğunluğu göz önüne alınacak olursa, insanlığın ihtiyacının eşcinsellere karşı daha fazla önyargı pompalamaktan ziyade, bu özelliğin sebeplerini keşfetmektir diye düşünüyoruz.

Bu açılardan bakıldığında, buradaki makalemizde de izah ettiğimiz gibi, eşcinselliği çeşitli hastalıklara benzetmekten ziyade, "boy uzunluğu" gibi bir özelliğe benzetmemiz gerekmektedir. İkisi de belki de binlerce genin varyantlarından etkilenmektedir. Üstelik ikisinde de çevresel faktörler de sonucu kökünden değiştirebilmektedir. Bu nedenle popülasyon içerisinde sadece 1.80 ve 1.60 olan insanlardan ziyade, çok geniş bir spektruma yayılmış çok sayıda varyasyon (çeşitlilik) bulunmaktadır: 1.61 olan da bulunur, 1.92 olan da... Aynı şekilde, eşcinsellik de "eşcinsel olan" ve "eşcinsel olmayan" gibi bir ayrıma sahip olmayabilir! Genlerimizin farklı cinsiyetlere yönelimimizin miktarını etkilemesi, her birimizde eşcinselliğe kısmen veya tamamen yatkınlık olduğunu göstermektedir. Tıpkı boy uzunluğunda uçlar olması gibi ("çok uzun" ve "çok kısa" gibi), eşcinsellikte de uçlar var olabilir: "eşcinsel olduğunu açıkça kabul edenler" ve "eşcinselliğe dair içerisinde hiçbir his olmadığını savunacak kadar bundan uzak olanlar" gibi... Nasıl ki uzun olan bir bireyin de, kısa olan bir bireyin de en nihayetinde bir "boy uzunluğu" varsa; eşcinsellerin de, heteroseksüellerin de mutlaka bir "cinsel yönelimi" vardır. Bu cinsel yönelimi sadece "eşcinsel" ve "değil" olarak nitelemek hatalı olabilir. Arasında kalan geniş bölgede bol bol "grilikler" bulunuyor olması çok muhtemeldir.

https://evrimagaci.org/escinsel-genlerinin-evrimsel-analizi-escinselik-tercih-mi-genetik-mi-1094

https://seyler.eksisozluk.com/escinseller-evrimsel-surecte-neden-elenmedi

Homofobi: Çocuk kitabında skandal transseksüellik ve cinsiyet değiştirme övgüsü!

$
0
0
Cinsiyet değiştirme, eşcinsellik, gayrimeşru ilişkileri özendiren ve normalleştirmeye çalışan sözde çocuk kitaplarına bir yenisi daha eklendi. Ödüllü yazarlar Elena Favilli ve Francesca Cavallo'nun kaleme aldığı ve 100 kadının hikayelerinin masalsı bir anlatımla gözler önüne serildiği "Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler" isimli kitap, kendisini 'kız gibi' hisseden Amerikalı Coy Mathis isimli bir erkek çocuğunun cinsiyet değiştirme süreci özendirilerek anlatılıyor. Bir anne, kitabı okuyan 8 yaşındaki kızının "anne baksana ne kadar tuhaf bir şey yazıyor" sözleri ile durumun farkına vardıklarını sosyal medyada paylaştı.


Çocukları, hormonal bozukluktan kaynaklanan ve tedavi olmayı gerektiren 'eşcinsellik hastalığı'yla zehirlemeye çalışan kitaplara bir yenisi daha eklendi.

'Hep Kitap' isimli yayınevinin eserlerinden biri olan "Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler" adlı kitapta yer alan skandal ifadeler sosyal medyada olay oldu.

İsmiyle de çocuklara 'asilik' vurgusu yapan kitap toplumdaki anne-baba ve çocuk ilişkilerini sabote etmek için yönlendirmeye çalışması dikkat çekti.

Söz konusu skandal kitapta yer alan bir hikayede, kendisini 'kız gibi' hisseden Amerikalı Coy Mathis isimli bir erkek çocuğunun cinsiyet değiştirme süreci özendirilerek anlatılıyor.

Yayımlandığı tüm ülkelerde uzun süre çok satanlar listesinde yerini koruyan ve büyük ses getiren Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler kitabında Agatha Christie, Alice Ball, Audrey Hepburn, Beatrix Potter, J.K. Rowling, Nadya Murad, Nefertiti, Sappho gibi isimlerin yanı sıra Selda Bağcan'ın da hikayesi yer alıyor.

Başarı algısına bakın
Söz konusu hikayeyi sosyal medyanın gündemine taşıyan ise bir anne. "Başarılı sanatçı ve bilim insanlarının hikayeleri var diye kızıma hediye edilen kitapta bununla karşılatık. Başarı algısına bakın" diyen anne söz konusu skandalı kızı sayesinde fark ettiğini ise şöyle anlattı:

"Sayfanın ikinci cümlesinde anne baksana ne kadar tuhaf bir şey yazıyor burada deyip satırları okuyunca aldım kitabı elinden. Bakayım kızım dedim. İşimiz çok zor bunu biliyorum sadece. Allah muhafaza çocukların bunlardan etkilenmesi çok fazla özellikle de ilgisiz aileler ne okuduklarını bile bilmiyorlar."

https://www.trhaberler.com/egitim/cocuk-kitabinda-skandal-transseksuellik-ve-cinsiyet-degistirme-ovgusu-h405134.html


https://www.yenisafak.com/hayat/yine-cocuk-kitabi-yine-skandal-anne-baksana-ne-kadar-tuhaf-bir-sey-yaziyor-3503859

Transgender model Teddy Quinlivan Chanel'in yeni yüzü oldu

$
0
0
Dünyaca ünlü Fransız moda evi Chanel'in yeni yüzü transgender model Teddy Quinlivan oldu. Moda tarihine yön çizen firmalarından olan Chanel, Victoria’s Secret'ten sonra reklam yüzü olarak bir transgender modeli seçen ikinci firma oldu ve bu alanda da değişimin öncüleri arasına adını yazdırdı.


Quinlivan, Chanel'in yeni yüzü seçilmesini, özellikle kendini transgender olarak tanımlayanlar başta olmak üzere LGBT+ hareketi için “hayatta olmak için mükemmel bir zaman” sözleriyle değerlendirdi.

Chanel'in pazartesi günü Quinlivan'ı yeni yüzü olarak ilan etmesinin ardından firmanın sosyal medya hesaplarında çok olumlu tepkiler aldı.

Daha önce Chanel'in yanı sıra Gucci, Chloé ve Louis Vuitton gibi moda devlerinin defilelerinde boy gösteren 25 yaşındaki model, trans olduğunu 2017'de açıklamıştı. Amerika Birleşik Devletleri doğumlu model, cinsel kimliğini açıklamasının ardından 'belki bir daha Chanel için podyuma çıkamama' endişesini yaşadığını ifade etti.

Quinlivan duygularını, "Dünya seni tekmeleyecek, sana tükürecek ve sana değersiz olduğunu söyleyecek. Ayağa kalkma ve itme gücüne sahip olmak, savaşmaya devam etmek senin işin, çünkü eğer vazgeçersen, zafer gözyaşlarının tadını asla bilemezsin. Bu hayali gerçeğe dönüştüren herkese teşekkürler.” sözleriyle ifade etti.

https://tr.euronews.com/2019/08/28/trans-model-teddy-quinlivan-chanelin-yeni-yuzu-oldu

Rusya'da girişine "Eşcinseller giremez" yazılı tabela asan pastaneye ceza verildi

$
0
0
Rusya'nın Sibirya bölgesinde bulunan bir pastane kapısına "Eşcinseller giremez" yazılı bir tabela astığı için para cezasına çarptırıldı. 


Pastanenin bulunduğu Kemerovo kentindeki mahkeme işletmenin sahiplerinden Anton İpatov'u "nefrete teşvik etmekten" suçlu buldu ve 10 bin ruble para cezasına çarptırdı. LGBT'lere karşı yasalarıyla tanınan Rusya'da hâkimin böyle bir karar vermesi birçok sosyal medya kullanıcısının dikkatini çekti.

Mahkeme kayıtlarına göre İpatov duruşma sırasında da ayrımcı söylemler kullanmaya devam etti. Tabelayı kendi inançları sebebiyle astığını söyleyen İpatov, "Ben doğal yemekler yapıyorum, doğal olmayan her şey bana yabancı geliyor" dedi. İpatov ayrıca işletmesine LGBT bireylerinin gelmesinin "çocuklarını etkileyebileceğini" iddia etti.

Mahkeme tabelanın "Eşcinselleri cinsel yönelimleri sebebiyle küçük düşürdüğüne" karar verdi.

360.tu.ru sitesine konuşan İpatov, "Tabelam kimseye ayrımcılık yapmıyordu" dedi.

https://t24.com.tr/haber/rusya-da-girisine-escinseller-giremez-yazili-tabela-asan-pastaneye-ceza-verildi,836856

Geri zekalı homofobik Yeni Akit gazetesi: Cinsiyet eşitliği eşcinselliğe ve kadın cinayetlerine sebep oluyor!

$
0
0

Emine Bulut cinayetini istismar eden ‘feminazi’lerin bu fırsatla İstanbul Sözleşmesi’ni kutsayıcı gündem oluşturması kamuoyunda tepki toplarken, gerçekler söz konusu sözleşmenin uluslararası çapta ölü doğduğunu gösteriyor. Kadına şiddeti önleme bahanesiyle 2011’de imzaya açılan ‘fesat projesi’ İstanbul Sözleşmesi’ne Türkiye ile birlikte sadece 10 ülkenin çekincesiz imza koyduğu; ABD, Rusya, Kanada, Vatikan, Japonya gibi devletlerin ise imzalamadığı tespit edildi. Sözleşmeye imza atan 28 devletin ise “İmzalarız ama birçok maddesini uygulamayız” diyerek şerh maddeleriyle imzaladığı kaydedildi.

Ülkeyi sosyal uçuruma sürükledi
İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen belgenin tam ismi “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi.” 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’de 2012’de çıkarılan 6284 Sayılı Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanak oluşturdu. Türkiye’nin ilk imzacıları arasında yer aldığı İstanbul Sözleşmesi sonrası ülkemizde kadın cinayetleri 4 kat arttı. Boşanma oranları ise tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. 2011 yılında 121 olan kadın cinayeti sayısı sözleşmenin ardından 2012’de 210’a, 2013’te 237’ye, 2014’te 294’e, 2015’te 303’e, 2016’da 328’e 2018’de 440’a yükseldi. 2006 yılında 93 bin 489 olan Türkiye geneli boşanma oranı 2018’de 142 bin 448’e tırmandı. Ülkemizde son 10 yılda 1 milyon 278 bin 755 boşanma vakası yaşandı.

Kendileri imzalamadılar!
Türkiye’de uygulamaya konulduğu günden bu yana aileleri cinnet yuvasına döndürerek kadına cinayet vakalarını tırmandıran, boşanmaları artıran ve eşcinsel sapkınların önünü açan İstanbul Sözleşmesi uluslararası bazda kadük kaldı. Türkiye’de feshedilmesi istenen ancak Mor Çete gibi aile düşmanı feminist oluşumların toz kondurmadığı İstanbul Sözleşmesi adlı fesat projeyi ABD, Rusya, Kanada, Vatikan gibi 7 devletin imzalamayarak iç hukukuna yansıtmadığı tespit edildi. Sözde şiddet vakalarını çözmek için hazırlanan sözleşmeye imza atan 28 devletin ise “İmzalarız ama birçok maddesini uygulamayız” diyerek şerh maddeleriyle sözleşmeye imzaladığı kaydedildi. İskandinav ülkelerinin neredeyse tamamının çekince koyduğu İstanbul Sözleşmesi’ne Fransa, Almanya, İspanya, İsviçre, Avusturya ve Hırvatistan’ın arasında bulunduğu 28 ülkenin ‘şerh’le imzaladığı kaydedildi. Ölü doğan proje İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye ile beraber San Marino, Lüksemburg, Karadağ gibi yalnızca 10 ülkenin çekince koymadan tümden kabul ettiği bildirildi.

Ölü doğan fesat proje
İşte İstanbul Sözleşmesi’nin uluslararası arenadaki karnesi:

İmzalamayanlar: ABD, Rusya, Kanada, Vatikan, Japonya, Azerbaycan, Meksika

Çekince koyarak imzalayanlar: Almanya, Fransa, ispanya, İsveç, İsviçre, Norveç, Ermenistan, Çekya, Letonya, Litvanya, Andorra, Avusturya, Hırvatistan, Kıbrıs Rum, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Yunanistan, İrlanda, Malta, Monako, Hollanda, Kuzey Makedonya, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovenya

Şerhsiz  imzalayanlar:  Türkiye, Arnavutluk, Belçika, Bosna Hersek, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Karadağ, Portekiz, San Marino.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/istanbul-sozlesmesi-olu-dogan-proje-905681.html

Eşcinsel aşk mektubuyla kumpas

$
0
0
‘Babamı ilk kez ağlarken gördüm’

Mübaşir, yıllardır yaptığı gibi kapıda bekleyenleri salona çağıracak. Duruşmada, bir hayalle askeri okula giren öğrenciler nasıl işkencelere uğradıklarını anlatacak. Konuşulanlar ise yine duvarların arasında kaybolup gidecek. Bu sabah, Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada neler olduğunu yarın pek azımız bileceğiz. “Adil Öksüz’ün baldızı” ya da “Fethullah Gülen’in şoförü” bile daha çok konuşuluyor. Oysa tüm dünyaya FETÖ’nün ne olduğunu anlatacağımız vakalar sessizlikle geçiştiriliyor.
Bir süredir İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığı’nda eski askeri öğrencilerin anlatımlarıyla başlayan benzer bir soruşturmadaki ifadeleri okuyorum. F tipi komutanların “öteki” öğrencilere yaptıkları işkenceleri birer birer anlatıyorlar.
Size rakamlar verebilirim. FETÖ’nün askeri okulları ele geçirdiği 2008 yılından sonra okullardan ayrılmak zorunda kalan öğrenci sayısının bir anda 15 katına kadar çıktığını gösterebilirim. Ama büyük rakamlar çoğu zaman bize “bir”in hikâyesini unutturur. O nedenle size sayılardan değil, T.A’nın öyküsünden bahsedeyim.

Eşcinsel aşk mektubuyla kumpas 
2008 yılında, henüz 14 yaşında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi. T.A’nın hayali asker olmaktı. Dersleri iyiydi. Okuldaki komutanlar da onlara ellerinden gelen yardımı yapıyordu. Derken bir şey oldu. Kumpas davaları ile başlayan süreçte askeri okul komutanları hızla değişti ve eziyet başladı. Anlamsız şekilde verilen disiplin cezaları, darp, herkesin içinde aşağılamalar, sürekli hakaretler eski düzenin yerini almıştı. T.A., “Neredeyse her hafta devre arkadaşlarımdan biri okuldan ayrılıyordu. Ayrılanlar genelde geçtiğimiz ayın en çok ceza alıp eğitim yaptırılanları oluyordu” diye anlatıyor ilk uyanışını.
Sıra T.A’ya gelmişti. Verilen anlamsız cezalara, not düşürmelere, hakaretlere, ailesine söylenen “çocuğunuz askerliğe uygun değil” sözlerine rağmen T.A. yoluna devam etti. Ta ki o güne kadar:
“2012 yılı mayıs ayı içerisinde ders işlediğimiz sırada Bölük Komutanım Yüzbaşı Alptekin Güler beni odasına çağırttı. Diğer Bölük Komutanı Üsteğmen Gökhan Balcı ile birlikte beni bekliyorlardı. Elime bir mektup tutuşturdular. Nizamiye kapısına benim adıma bırakıldığını söylediler. Mektubun üzerinde ne isim, ne adres bulunuyordu. Benden önce açıp okumuşlardı. Bana da açıp okumamı söylediler. Mektup bir erkek tarafından yazılmıştı. Benimle olan cinsel birlikteliğinden bahsediyordu. Ayrılık mektubuydu. O mektubu kendilerinin yazıp beni karalamaya çalıştıklarından emindim. Bana eşcinsel damgası vurup ya ayrılmamı ya atılmamı sağlayacaklardı.”
Çocuk yaştaki T.A’nın komutanlar tarafından aşağılanması, belden aşağı hakaretlerle devam etti. Birkaç gün süren aşağılamanın ardından baba E.A. okula geldi. T.A., “Babama kendi isteğiyle beni okuldan aldığı takdirde hakkımda herhangi bir disiplin işlemi yapılmayacağı, sadece tazminat ödeyeceğimizi söylediler” diye anlatıyor devamını. “Yoksa...” diye başlayan tehditlerin ardından okuldan ayrılmaktan başka yol kalmamıştı. T.A. devam ediyor:
“Babam ağlaya ağlaya benim okuldan alındığıma ilişkin belgeleri imzalamak zorunda kaldı. Hayatım boyunca babamı ilk kez ağlarken orada gördüm.”
Kuleli’nin önündeki sahil yolunda o gün baba-oğul gözyaşları içinde çaresizce yürüdü. Kimi zaman durup birbirlerine sarılıyorlardı.

Eski eşinin fotoğraflarıyla tehdit 
T.A. boşanmış bir ailenin çocuğuydu. T.A’nın babası E.A., okuldaki değişimi ilk kez veli görüşmesinde fark etmişti:
“Tabur komutanı önündeki bir dosyadan bana birkaç resim gösterdi. Siyah beyaz olan resimlerde oğlumun annesi F.Y’nin normal koşullarda giydiği bir kıyafetin, kendilerince uygunsuz olduğunu söylediler. ‘Siz rahat bir aileye mensupsunuz, subaylık bunu kaldırmaz’ yorumları yaptılar.”
Birkaç ay sonra mektup kumpası yaşandı. Baba E.A. istedi, ama mektubu göstermediler. Bir iftiraya uğradıklarını söyleyip komutanlara yalvardığında “çocuğunu okuldan al” yanıtıyla karşılaştı:
“Oğlumun bir erkekle aşk ilişkisi yaşadığı yönündeki iftira ile yaşamasına tahammül edemeyeceğim için ağlaya ağlaya ayrılma talebini imzaladım. Hatta Kuleli’deki sivil memurların bir bölümü olayı yakınen bildiklerinden beni ve oğlumu vazgeçirmek istediler. Ancak tehdit ve baskıya boyun eğerek, tazminat tutarını ödeyerek oğlumu okuldan almak zorunda kaldım.”

Memur kumpası anlatıyor 
Sahiden de baba E.A’nın söylediği gibi sivil memurlar kurulan kumpasın farkındaydı. Memur F.L. verdiği ifadede durumu şöyle anlatıyordu:
“2008 yılından sonra askeri öğrencilerin psikolojilerinde ve ruh sağlıklarında belirgin bir depresif durum ve anksiyete hissettim. Kendilerine sorduğumda ‘üzerimizde sınıf subayları ve sınıf amirleri inanılmaz baskı kuruyor, adeta okumayalım diye bizlere eziyet ediyorlar, bir kısım öğrenciye ise son derece şefkatli davranıyorlar’ diyorlardı.”
F.L. mektup kumpasının şahidiydi:
“Mektubu açıp okuduğumda, isim ve soyadı yoktu. Sadece bilgisayar çıktısı halindeki yarım sayfa yazıda ‘ben bundan sonra cinsel tercihimi değiştirdim, artık tercihimi kızlardan yana kullanacağım, sen de benim gibi yap’ ibareleri kullanılmıştı. Mektubun gönderen kısmında bilgisayarla ‘yaz aşkım’ yazılmıştı. Alıcı kısmında yine bilgisayarla T.A. ve olduğu tabur yazıyordu. Bunun bir kumpas olduğunu anladım. T.A. böyle bir çocuk olmadığı gibi, olsa bile mektubu gönderenin okuduğu taburu bilmesi mümkün değildi.”
F.L., T.A’nın okuldan ayrılmasına komutanların nasıl sevindiğini ifadesinde anlatıyor. Öğrenci tipinin nasıl değiştiğini ise şöyle ifade ediyor:
“Son yıllarda öğrenci olarak alınan, henüz 14-15 yaşlarındaki çocuklarda eski öğrencilerde hiçbir şekilde olmayan yüz çehresinde iz ve sabit eser, ileri derecede gözlük, kısa boy, kambur beden, dikkat çeken şive, aksan bozukluğu mevcuttu. Askeri öğrenciler adeta seçilmeden alınıyordu. Çoğuna askeri öğrenci demeye şahit isterdi.”
Kumpas teğmen adayların katıldığı kamplarda sürüyordu. Dikenler üzerinde süründürmekten, 45 derece altında saatlerce nöbet tutturmaya, uykusuz bırakmaktan, içtimada hakaret etmeye kadar her türlü yıldırmanın olduğu “şok mangaları” işkencesine maruz kalıyorlardı. Hâlâ direnen öğrencilerin uyduruk sağlık raporları ile okullardan atıldığını öğreniyoruz. Sebep olan komutanlar 15 Temmuz’da karşımıza çıktı. Onlara teslim edilen çocuklar ise hayatın ne olduğunu anlamadıkları yaşta cehennemin içine düştü. T.A. da asker üniforması giyemedi, bir havalimanında uçak bakım teknisyeni olarak yaşamını sürdürüyor.
Çocuklarının hayallerine sahip çıkamayan toplumları çürümekten ne kurtarabilir? Keşke gölgelerle kavga etmek yerine T.A’ların öyküsünü herkese anlatsak. Çünkü insanın yüzündeki çizgilerden daha gerçek bir hikâye bugüne kadar yazılmadı.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1554468/_Babami_ilk_kez_aglarken_gordum_.html

Lezbiyen çift kebap salonunda tacize uğradı

$
0
0
31 yaşındaki Alice Bowerman ve 34 yaşındaki Terri-Ann Metcalfe, İngiltere Nottingham’da bulunan Marmaris adlı kebap salonunda salon personelinin tacizine uğradı.


İki yıldır birlikte olan çift öpüştükleri için paket servis personeli tarafından “bunu görmek istemiyoruz” denilerek alay edildiklerini söyleyerek şikayetçi oldu.

Terri-Ann BBC’ye şunları söyledi: “Çok çirkin bir şey değildi, sadece normal bir öpücüktü. Şok oldum. Bir kadına ve bir erkeğe böyle tepki gösterip göstermeyeceklerini sorduğumda “ Hayır, çünkü o normal ”dediler.

Kebap dükkanı BBC’ye yorum yapmaktan kaçındı.

Alice Bowerman ve Terri-Ann Metcalfe’ın şikayeti üzerine Nottinghamshire Polisi soruşturma başlattı.

http://lgbti.org/lezbiyen-cift-kebap-salonunda-tacize-ugradi/

Eşcinsel milletvekili bebeğini parlamentoya götürdü

$
0
0

Yeni Zelanda’da eşcinsel bir milletvekili altı haftalık oğlunu işe götürdü, fotoğrafları sosyal medyada paylaşılınca ülkede ilgi odağı oldu. Günaydın İngiltere’ye konuşan İşçi Partisi Milletvekili Eşcinsel milletvekili bebeğini parlamentoya götürdü, “gerçekten önemli olan Meclis’teki diğer milletvekillerinin desteğini almış olmamdı.. Son 30 yılda meydana gelen toplumsal değişimi görmek gerçekten çok güzel. Çok daha iyi bir toplumuz… Çocuklara bakmayı eleştiren birini hayal bile edemiyorum.” dedi.

Eşcinsel evlilik ve evlat edinme, Yeni Zelanda’da 2013’ten beri yasal.

http://lgbti.org/escinsel-milletvekili-bebegini-parlamentoya-goturdu/

Eşcinsel davranışı hangi faktörler etkiliyor?

$
0
0
Genlerimizin cinsel tercihlerimizi nasıl etkilediği hep merak konusu olmuştur. Eş cinselliğin genetik mi yoksa dış etkenlerden mi kaynaklandığı sorusu büyük tartışmalara yol açıyor.


Bu konuda şimdiye kadar yapılan en kapsamlı bilimsel araştırmalardan birisi olan yeni bir çalışma bir kişinin kendi cinsinden biriyle cinsel ilişkiye girmesinde genetik faktörlerin muhtemelen üçte bir oranında rol oynadığı sonucuna ulaştı. Ayrıca bu etki tek bir genden değil her birinin değişik oranlarda etki ettiği çok sayıda genden kaynaklanıyor. Çalışma tercihin geri kalan kısmında ise sosyal ve çevresel etkilerin belirleyici olduğunu ortaya koyarak sadece genleri kullanarak kişinin cinsel tercihini öngörmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaştı.

Uluslararası çalışmanın baş araştırmacılarından olan ve MIT ile Harvard üniversitelerinin ortaklaşa kurduğu Broad Institute genetikçilerinden Benjamin Neale bilimin eşcinselliğin nasıl normal ve doğal bir şey olduğu konusunda insanların eğitilmesine katkıda bulunmasını ümit ettiklerini belirterek bu durumun genlerimize işlenmiş ve doğal çevremizin bir parçası olduğunu vurguladı.

Ulusal sağlık kurumları ve diğer ajanslar tarafından finanse edilen ve yaklaşık yarım milyon kişi üzerinde yapılan çalışma kadınlarda ve erkeklerdeki eşcinsel tutumların genetik detaylarının farklılık gösterdiğini ortaya koydu.

Araştırmada dikkat çeken bir diğer nokta da eşcinsel tutumun genleri ile bazı psikolojik rahatsızlıklar ve karakter özellikleri ile ilişkili genler arasında korelasyon bulunması. Fakat araştırmacılar bu kesişmenin sosyal önyargıya karşı gösterilen direncin oluşturduğu stresten kaynaklanabileceğini belirtiyor.

Science dergisinde yayınlanmasından önce bile tartışmalara neden olan çalışmaya bizzat Broad Institute'da çalışan bazı LGBTQ üyeleri de itiraz ederek sonuçların gay insanlara karşı bilimi kullanmak isteyen insanların eline malzeme verebileceğini savundu.

Endişelerden birisi genlerin eşcinselliği etkilediğinin ortaya konmasının ardından her ne kadar teknik olarak mümkün olmasa da eşcinsel karşıtlarının genlerle oynama ve embriyo seçimi çağrısı yapmasına yol açabileceği olarak belirtiliyor.

İtirazlara rağmen yayınlanmasının hemen ardından Broad Institute araştırmayı eleştiren makaleleri de internet sitesinden yayınladı.

Araştırma İngiltere'de Biobank veritabanında 2006 ile 2010 yılları arasında sağlıkları ile ilgili kapsamlı bir anketi dolduran 40 ile 69 yaş arasındaki 408 bin kadın ve erkeğin genetik verisinin incelenmesi ile yapıldı. Bunun yanı sıra gen testi hizmeti veren 23andMe müşterisi 70 bin kişinin verileri de kullanıldı. Çalışmada sadece Avrupa kökenli beyazların olması çalışmayı yürüten araştırmacılar tarafından sınırlandırıcı faktörlerden biri olarak gösteriliyor.

Çalışmada sadece temel olarak "kişinin hayatı boyunca bir kere dahi olsa kendi cinsiyetinden biri ile cinsel ilişkiye girip girmediği" sorusu üzerine odaklanılırken Biobank veritabanında bu soruya olumlu cevap verme oranı yüzde 3 olurken 23andMe veritabanında bu oran yüzde 19 civarında oldu.

Araştırmadaki sınırlamalara rağmen bu alanda daha önce yapılan çalışmalardan daha kapsamlı olması nedeniyle diğerlerinden ayrılıyor.

https://tr.euronews.com/2019/08/30/escinsel-davranisi-hangi-faktorler-etkiliyor-genetik-mi-cevresel-mi

Eşcinsellik korkusu Filistin’de yerleşirken kargaşa ve İsrail ile normalleşme suçlamaları

$
0
0
Filistin ve İsrail’de faaliyet yürüten Yay Kurumu, normalleşmeye katkı sağladığını kabul etmiyor

* Fentina Şuli

“Tüm dinler buna karşı çıkıyor. Bu özgürlükten tamamen uzak bir şey.” Bu ve benzer ifadeler, Yay Cinsel Çoğulculuk ve Cinsiyet Vakfı’nın niyetine itiraz olarak Filistin’deki sosyal iletişim ağlarında gittikçe yayılıyor. Bu meselelerin Filistin toplumunda konuşulmasını amaçlayan vakıf, “Ben, Cinsiyetlerim ve Toplum” başlığıyla Batı Şeria’da, eşcinsel ve biseksüel, farklı cinsel yönelime sahip genç kız ve erkekleri bir araya getirdiği bir kamp düzenlemeyi hedeflediğini açıklamıştı.

İnsanlığın doğasına mı yoksa özgürlüğe mi aykırı?

İletişim sitelerinde konuya dair birçok görüş öne sürüldü. Görüş sahipleri arasında destekleyenler ve karşı çıkanlar olduğu gibi konuyu ortaya atıp yorumu takipçilerine bırakanlar da vardı. Örneğin karşı çıkanlardan biri kurumun varlığının, insanlığın bir erkek ve bir kadın şeklinde iki ayrı türle başladığı gerçeğiyle örtüşmediğini ve bunun kötüye gidip toplumu bozmadan ve bulaşmadan önce tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu, bu durumun dinler, adetler ve geleneklere de aykırı olduğunu belirtiyor. Birçokları, yerin dibine geçirilen Lut kavminin başına gelenleri örnek gösteriyor. Bir kısım insansa eşcinselliğe yönelen ve davet eden herkesin cezalandırılması gerektiğini düşünüyor.

Bununla birlikte tüm görüşler muhalif değil. Batı Şeria’da bu etkinliğin gerçekleştirilmesine izin verilmesi yönünde çağrı yapan sesler de mevcut. Bu kesime göre bu, Filistin toplumunda her bireyin sahip olması gereken özgürlüğün göstergelerinden biri olup bu tür etkinliklerin varlığı, cinsel kimlikleri farklı olanlara alan açmak ve çoğulculuk meselelerinde ortak bir çalışma fırsatı, güvenli bir ortam sağlamak için önemlidir. Zira bu grup toplumun ayrılmaz bir parçasıdır.

“Ailem bilse öldürülebilirim”

Lina (Biseksüel eğilime sahip bir genç kızın takma adıyla), Independent Arabia’ya yaptığı açıklamasında, adet ve gelenekler konusunda tutucu ve muhafazakâr olan toplum ve aile hayatını hayli zor olarak tarif ediyor. Bu süre boyunca sırrını korumaya çalıştığını, ailesinin öğrenmesi durumunda cezalandırılacak, belki öldürülecek olduğunu söyleyen Lina, hem psikolojik hem de toplumsal olarak büyük bir eziyet gördüğünü belirtiyor. Lina, sadece farklı olduğu için uzaklaştırma, aşağılanma, iş ve üniversiten atılmaya maruz kalabileceğine dikkat çekiyor.

Lina, Yay Vakfı’nın varlığının oldukça önemli olduğunu düşünüyor. Zira ona göre bu işle ilgilenen kurumlar az. Üstelik yasal ve dini gerekçeler, eşcinsellik-biseksüellik meselesini kötü gösterirken, eğitim kurumlarında da nefret söylemi, şiddet ve toplumdan uzaklaştırma teşvik ediliyor. Lina, bu toplumda kabul göreceklerine dair bir umut beslemiyor.

Polisin açıklaması şiddete çağırıyor

Bu konu, sosyal iletişim sitelerinden gerçeklik zeminine taşındı. Şöyle ki Filistin polisi, bir açıklama yayınlayarak Batı Şeria’da Yay Vakfı ile ilişkili herhangi bir etkinliğin yasaklanacağını belirtti. Bunları, kargaşa yaratmaya ve toplumsal barışa zarar vermeye çalışan odaklar olarak gören polis, bu etkinlikleri gerçekleştirenlerin kovuşturulup gözaltına alındıkları takdirde yargıya teslim edileceğini duyurdu. Ayrıca, bu topluluk ile alakası olan kişileri ihbar etmeleri yönünde vatandaşlara da çağrıda bulundu.

Polisin açıklaması sonrası Yay Vakfı bir açıklama yaptı. Vakıf bu açıklamasında, kargaşa çıkarma ve toplumu yıkma yönündeki suçlamaları hoş bulmadığını ifade ederek vakfın, İsrail ve Filistin’de profesyonel ve eğitim programları çerçevesinde cinsel çoğulculuk ve cinsiyete dair faaliyetler yürüttüğünü, eşcinsel veya cinsiyet değiştiren kimselere, farklı cinsel eğilimler yaşayan kişilere yönelik İsrail ve toplum şiddetine karşı çıktığını belirtiyor.

Polisin açıklaması, toplumsal şiddete ve suça teşvik ettiği gerekçesiyle eşcinsel etkinliğin gerçekleştirilmesine karşı çıkan bazı gruplar tarafından da kınandı. Zira bu kimselere göre Yay Vakfı’nın etkinliklerine karşı çıkan kimseler, bu açıklamayı eşcinsellerin kanının helal sayılıp tekfir edilmelerinin haklı olacağı şeklinde anlayabilir. İçlerinden birinin ifadesine göre açıklamanın dili ürpertici.

Polisin açıklamasına itiraz eden bir kimse, emniyet güçlerinin gerek etkinliği yasaklama gerekse koruma şeklinde olsun, hiçbir şekilde olaya müdahil olmaması gerektiğini söylüyor. Çünkü böyle bir müdahale, yasalara, özgürlüklere ve insan haklarına saygıya değil, baskıcı temellere, toplumsal referanslara ve gelenek göreneklere dayalı olacaktır.

Bir başkası ise polisin müdahalesini, bu meseleyi emniyet gücünün müdahalesi olmaksızın masaya yatırması gereken sivil toplum kurumlarının ve yasama meclisinin olmamasına bağlıyor.

Yay, İsrailli bir kurumdur

İnsanların, Nablus şehrinde etkinlik yapılmasına karşı çıkma sebeplerinden biri Yay Vakfı’nın İsrail’de faaliyet yürütüyor olması ve bu faaliyete izin verilmesinin bir nevi normalleşme olacağını düşünmesidir. Bununla birlikte vakıf kendisini Filistinli olarak tanıtıyor ve bu kurumun varlığının önemini dile getirenleri savunarak, İsrail’de faaliyet yürütüyor olsa da normalleşme yanlısı olmadığını ifade ediyor. Vakfa göre bu tür kurumların durdurulup kendileri ile başa çıkmada şiddet çağrısı yapmaktansa, yolsuzluk vd. meselelere odaklanıp İsrailli malların yasaklanması daha iyidir.

Bu bağlamda sosyal medyada meydana gelen bu tartışmayı ve polisin açıklamasını, siyasi yanını ve Filistin halkına karşı işlediği ihlalleri ört bas etme uğraşısı gösteren İsrail’e, kendisini cinsel çoğulculuğa hoşgörülü yaklaşan özgürlükler ülkesi olarak tanıtma fırsatı verdiğini düşünerek eleştirenler de var. Nitekim ortaya çıkan tabloda Filistin halkı eşcinsellere karşı baskıcı görünürken; İsrail, onlara kucak açmış durumda. Buna pembe aklama denir ki, kimilerine göre oldukça tehlikelidir.

Son günlerde eşcinsellik-biseksüellik meselesine dair konuşulan tek şey bu olmadı. Nitekim temmuz ayının sonunda İsrail’deki Tamra kasabasından bir genç erkek, cinsel kimliğinden ötürü 16 yaşındaki erkek kardeşine eşcinseller vakfının yanında zarar verdi. O anda bir gösteri yapılarak bu şiddete karşı protesto gösterileri düzenledi.

https://aawsat.com/turkish/home/article/1877911/e%C5%9Fcinsellik-korkusu-filistin%E2%80%99de-yerle%C5%9Firken-karga%C5%9Fa-ve-israil-ile-normalle%C5%9Fme

Erkekten kadın olan Neslihan Doğrusöz: 'Erkek olduğumu 5 yaşında anladım'

$
0
0

2017’de ‘İşte Benim Stilim’de yarışan Neslihan Doğrusöz (32) Rüzgar Erkoçlar ve Eliz Sakuçoğlu’nun kardeşi Poyraz Sakuçoğlu gibi ameliyatla cinsiyet değiştirdi.

2017’de ‘İşte Benim Stilim’de yarışan Neslihan Doğrusöz (32) Rüzgar Erkoçlar ve Eliz Sakuçoğlu’nun kardeşi Poyraz Sakuçoğlu gibi ameliyatla cinsiyet değiştirdi. Adı artık Doruk. Sakal da bırakan Doruk Doğrusöz, Gzone dergisine röportaj verdi. İşte röportajdan satırbaşları...

“Erkek olduğumu çocukken anladım. 5 yaşımda dedemin tıraş takımları ile oynar, yüzüme köpük sürerdim. ‘İşte Benim Stilim’de abiyelerin, eteklerin altına boxer giyerdim” dedi.

2018 Bikini Fitness Şampiyonu olan sevgilisi Büşra Eyen, “Zorlu bir süreçten geçtik. Kötü enerjilerinizi kendinize saklayın

İyi ki hayatıma Doruk girdi. Her anında baş uçunda olacağım. Ruhumuz güzel bizim” yorumunu yaptı.

Demet Akalın da Doruk Doğrusöz’ün Instagram’da paylaştığı fotoğrafın altına “Özgürce hissettiğin gibi. Acayip yakışıklı” yazdı.

Hürriyet

Viewing all 15059 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>